Tarihten günümüze Avrasya olarak isimlendirilen, bugün coğrafi olarak Batı Avrupa’dan Asya Pasifik’e kadar olan coğrafyada, geçmişten günümüze hem Türk hem Rus milletleri kurdukları devletleraracılığıyla her zaman bir değişimin ve dönüşümün öncüleri olmuş ve dünya kaderini etkileyen büyük devletler kurmayı başarmışlardır. Bu iki devlet her dönem Avrasya’da söz sahibi olmak için çabalamışlardır. Geçmişte Avrasya coğrafyası çoğu zaman bu iki milletin kurmuş oldukları devletlerin rekabetine çoğunlukla da bu devletlerin arasındaki çatışmalara şahit olmuştur.
Yukarıda değinilenler ışığında yakın geçmiş de iki devletin Avrasya politikalarına değinecek olursak; 2000 sonrası Putin’in iktidara gelmesi ile birlikte Rusya, Rus Avrasyası olarak çerçevelediği coğrafya da Aleksandr Dugin’in temellendirdiği Yeni Avrasyacı politikalarını uygulamaya başlamıştır. Bu çerçevede Rusya; Sovyetlerin yıkılması ile birlikte, Orta Asya ve Kafkasya bölgeleri üzerinde göreceli olarak kaybettiği etkinliğini yeniden temin etmek için bu bölgelerde tekrar bir egemenlik alanı oluşturma çabalarına girişmiş, bölgesel ekonomik ve güvenlik işbirliği anlaşmalarının altına imzasını koymaya başlamıştır. Ayrıca Avrasya’nın ve dünyanın yeni yükselen gücü olan Çin ile arasındaki Dış Mançurya sınır sorununu çözmüştür.
Bunlara ek olarak Rusya, bölgede ekonomik ve güvenlik çerçeveli iyi ilişkiler geliştirmiş, ABD ve AB ile yakın ilişkiler geliştirme çabasına girişmiştir. Bunlara ek olarak Bağımsız Devletler Topluluğu nezdinde etkinliğini arttırmış en son olarak ise Avrasya Ekonomik Topluluğu’nun kurulmasına öncülük etmiştir. Böylece Putin, Rus Avrasyasında etkin bir politika izlemiş bunun sonucunda da bölgede Rus etkisi giderek artmaya başlamıştır.[1]
Türkiye ise; özellikle Turgut Özal’ın ortaya koyduğu Adriyatik’ten Çin Seddi’ne sloganını 2001 sonrası AKP hükümetinin çok yönlü dış politikasının odak noktası yapmıştır. Bu çerçevede tamamen ABD ve AB odaklı olan Türk Dış Politikası yönünü tüm dünyaya dönmüştür. Özellikle Kafkasya, Orta Asya ve Asya Pasifik ile ilişkilerini geliştiren Türkiye, Rus egemenlik alanına girmiş ve burada ekonomik, ticari, kültürel işbirliği faaliyetleri geliştirmeye başlamıştır. Kafkasya’da istikrarın sağlanması, Orta Asya cumhuriyetleri ile ortak bir tarih üretilmesi, Çin ile yükselen bir ekonomik ivme yakalaması, Türkiye’nin kendisine bir Türk Avrasyası çizdiği ve bu coğrafyada bir Türk Avrasyacılığı politikası yürüttüğünü göstermiştir.
Türkiye buna ek olarak bölgedeki sorunların çözümünde rol alma çabası ve modern, laik ve demokratik yapısıyla bir model ülke haline gelmeye başlamış bu durum Rusya’nın bir Türk tehdidi algısı içerisinde bulunmasına neden olmuştur. Kafkasya ve Orta Asya’da ortaya çıkan Türk-Rus rekabetinin yapı taşlarını bu coğrafyalarda uygulanan Türk-Rus siyasi, ekonomik, sosyal politikaların kimi noktalarda çatışması olduğu kolaylıkla söylenilebilir.
Rusya, Türkiye’nin Çeçen bağımsızlık hareketine destek vermesi, Gürcistan ve Azerbaycan’ın Rus hegemonyasından çıkma çabalarını göreceli olarak desteklemesi ve kendi arka bahçesi olarak gördüğü Orta Asya ülkeleriyle tarihi ve kültürel bağlar yoluyla iyi ilişkiler geliştirmesinden büyük rahatsızlık duymuştur. Buna ek olarak Türkiye’nin ekonomik olarak da Rus pazarına girmesi ve Çin işbirliği Rusya’nın daha çok tepkisini çekmiştir. Ayrıca ABD ve NATO’nun Orta Asya’da askeri üslerinin olması ve Türkiye’nin değişmez müttefiki olan ABD’nin politikalarını destekler bir çerçevede hareket etmesi Rusya’nın Türk karşıtlığını daha arttırmış ve bölgede Türkiye’yi bir öteki görmesine neden olmuştur denilebilir[2].
Rusya, kendisine öteki olarak tanımladığı Türk Avrasyacılığının önünü tıkamak için çeşitli çabalara girmiştir. Özellikle Güney Kafkasya’da Ermeni-Türk sorunlarının çözümünün önüne taş koymuş, geçmişte Ermeni terörünü günümüzde ise Ermeni tezlerini desteklemiş, böylece Türkiye’nin Kafkasya’daki istikrar politikasını sekteye uğraşmayı başarmıştır. Bir diğer çabası; Türkiye’nin Çeçen politikasına PKK terörüne destek vererek karşılık vermiş, Türkiye’nin iç bütünlüğüne karşı bir tehdit unsuru olarak kullanmıştır. Bunlara ek olarak; Türkiye’nin Orta Asya cumhuriyetleri ile kurmaya çalıştığı iyi ilişkilere karşı Rusya’nın Avrasya Birliğini kurarak söylemsel olmasa da fiili olarak bu ülkeleri kendi etkisi altına alma çabasına girmesi de Rusya’nın Avrasya’da Türk Avrasyacılığını kendisine bir rakip olarak gördüğü gerçeğini değiştirmemektedir. Türkiye’nin bölgedeki büyük hacimli enerji, inşaat gibi sektörlerdeki projelerde Türkiye’nin saygınlık kazanmasını da iki taraf arasındaki rekabetin sonuçları olarak da gösterebiliriz.
Son dönemde yaşanan iyi ilişkiler Türk-Rus rekabetinden farklı olarak yakın gelecekte tam bir işbirliği gibi görünse de uzak gelecekte bir işbirliğini getirmeyecektir. Yaşanmış tarih algısı ve Türkiye’nin Avrasya açılımı her zaman Rusya’yı tehdit edecektir ve Rusya tarafından Türkiye’nin öteki olarak görülmesine neden olacaktır.
Yasin ÖZTÜRK
Çankırı Karatekin Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü
[2] Ali Külebi, “Rusya’nın Türk Avrasyasın’daki Çabaları”, http://www.alikulebi.com/Sayfa.asp?islem=2&SayfaNo=349, (1 Mayıs 2012).