Avrasya Birliği: Ekonomik Bütünleşme Gölgesinde İnşa Edilen Rusya Hegemonyası

Uluslararası sisteme hâkim olan Avro-Atlantik odaklı işleyişten memnun olmayan Rusya, sistemsel işleyiş ve rekabet çerçevesinde kendisini ön plana çıkaracak ve Soğuk Savaş döneminde sahip olduğu güce erişebilmesini ya da yaklaşabilmesini beraberinde getirecek alternatifleri değerlendirmektedir. Bu çerçevede, Rusya’nın çok kutuplu bir uluslararası sistem özlemi içerisinde olduğunu ve Çin ile birlikte, Avro-Atlantik hegemonyasını sorgulayan çok kutupluluk isteminin en önemli savunucusu olduğunu görüyoruz. Vladimir Putin’in yaptığı açıklamalar ve özellikle SSCB dönemine öykünen politika, söylem ve uygulamalar, Rusya’nın “yakın çevre politikası” ve Avrasyacı dış politika kalıpları doğrultusunda, çok kutupluluk söylemini meşrulaştıracak yeni bir bölgesel yapılanma oluşturma istekliliği içerisinde olduğunu göstermektedir. Rusya, sistemsel dengeleri değiştirecek küresel bir aktör olabilmek ve özellikle ABD’nin politikalarını/stratejilerini sorgulayabilmek için, öncelikli olarak kendi yakın çevresinde, yani Avrasya’da hegemon bir güç olabilmesi gerektiğinin ayırdındadır. Nitekim SSCB’nin dağılması sonrası, bağımsızlığına kavuşan eski Sovyet toplumlarını Rusya’nın liderliği ve Rus kültürü üzerinden beraber hareket etmeye çağıran Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) girişimi başarısız olmuştur. Bu başarısızlığın en önemli nedeni de, BDT’nin, eski Sovyet halkları tarafından SSCB tahakkümünü yansıtan bir örgütsel yapı olarak görülmesiydi. BDT’nin, yeni bağımsız devletlere ekonomik, teknolojik ve mali anlamda herhangi bir vaatte bulunmaması ve yalnızca sosyo-kültürel ve coğrafi bir yakınlık söylemine vurgu yapması, bu örgütün başarısız olmasını beraberinde getirdi. Putin’in bugünlerde teşkilatlandırmaya çalıştığı ve 2015 yılı itibarıyla “resmen” hayata geçirileceğini açıkladığı Avrasya Birliği Projesi ise, Avrasya anakarasında Rusya’ya komşu olan eski Sovyet cumhuriyetlerinin ekonomik, ticari ve enerji tabanlı problemlerini ve planlarını gözeterek, Avrupa entegrasyonunun başlangıç dönemini referans alan akılcı bir girişim şeklinde inşa edilmeye çalışılmaktadır. Bu proje, aynı zamanda Rus dış politikasının ihtiyacını duyduğu “yumuşak güç” vurgusunun da Putin yönetimi tarafından gözetilmeye başlandığını göstermektedir.

Rusya, Kazakistan ve Belarus arasında 1 Ocak 2012’de devreye giren “gümrük birliği” çerçevesinde fiilen başlatılmış olan proje kapsamında, Çin sınırından AB sınırına kadar olan geniş Avrasya anakarasında, Rusya’yı merkeze alan büyük bir ortak pazar yaratılarak, ekonomik entegrasyonun meşrulaştıracağı siyasal bütünleşme inisiyatifine de hız verilmeye çalışılacaktır. Ekonomik entegrasyon çerçevesinde başlayan sürecin, AB’nin oluşum sürecinde olduğu gibi, son kertede siyasal entegrasyona ulaşması hedeflenmektedir. Bu bağlamda, Avrasya Ekonomik Birliği adı da verilen bu girişimin, mevcut konjonktürde hükümetlerarası istişare ve antlaşmalar çerçevesinde ilerlediğini söyleyebiliriz. Orta vadede ise, üye ülkelerin hepsinin temsilcilerinden oluşacak örgütsel yapılar eliyle belli sektörler/politika alanları çerçevesinde bağlayıcı kararlar alıp uygulanacak ve süreç fonksiyonalizmin öngördüğü ekonomik/teknolojik bütünleşme aşamasına ulaşacaktır. Uzun vadede ulaşılabilecek olan, ancak, AB’den daha kısa sürede ve başarılı bir şekilde ulaşılması planlanan siyasal bütünleşme (entegrasyon) ise Putin’in öngördüğü Avrasya projesinin hayata geçirilmesi anlamına gelecektir. Siyasal bütünleşme konusunda AB’den daha hızlı hareket edilebilir. Zira eski Sovyet cumhuriyetlerinden oluşan Avrasya anakarasında, toplumsal hayat, sosyo-kültürel yapı ve siyasal işleyiş noktasında ülkeler arasında derin uçurumlar yoktur. Avrasya Birliği’nin, Almanya, Fransa, İngiltere gibi dünyanın en önemli ülkelerinden üçünü bir araya getirmek gibi bir niteliği de olmayacaktır. Zira bu projeye katılan her ülke bilecektir ki, Avrasya Birliği, Rusya’nın liderliğinde örgütlenen ve Rusya’nın bölgesel hegemonya oluşum sürecini ifade eden bir “şemsiye örgütüdür”.

Avrasya Birliği Projesi’ne ilişkin en temel problem, birliğin, Doğu Avrupa ve Karadeniz Havzası ekseninde AB ve ABD, Orta Asya özelinde de Çin’in sistemsel/bölgesel çıkarlarına aykırı bir entegrasyon girişimi olarak görülecek olmasıdır. Nitekim son dönemde, Rusya ile Çin arasında, Orta Asya’da yer alan eski Sovyet cumhuriyetlerine nüfuz edebilme yönünde ciddi bir rekabetin olduğunu görüyoruz. Benzer bir durum Doğu Avrupa ve Karadeniz Havzası’nda yaşanan sistemsel rekabet çerçevesinde de anlamlanmaktadır. NATO’nun Karadeniz Havzası’na girebilme yönündeki istekliliğinin devam ediyor oluşu, AB’nin doğuya doğru genişleme stratejisinin Rusya’nın yakın çevre politikası ile çatışıyor olması ve bahsedilen coğrafyalarda yer alan devletlerin genel itibarıyla Batı yanlısı bir görünüm arz etmeleri, Rusya’nın işini zorlaştırmaktadır. Rusya, enerji kozunu kullanarak ve donmuş çatışma bölgelerine ilişkin krizleri kendi lehinde manipüle ederek, bu bölgelerde kendi lehinde bir görünüm yaratmak istemektedir. Gürcistan, Azerbaycan ve Ukrayna özelinde bir noktaya kadar başarılı olmuş bu stratejinin, bir “yumuşak güç” uygulaması olan Avrasya Birliği Projesi ile ne kadar uyumlu olduğu ise tartışmalıdır.

Ukrayna’nın pozisyonu ve geleceği, Rusya’nın Avrasya Birliği Projesi çerçevesinde değerlendirilmesi gereken en güncel örnektir. Turuncu Devrim sonrası iktidara gelen Bölgeler Partisi yönetiminin, Viktor Yanukovic önderliğinde, Rusya yanlısı bir tutum izlemesi ve özellikle AB ile imzalanacak olan ortaklık antlaşmasını reddetmesi, gerek ülke içerisinde, gerekse de AB ve ABD nezdinde ciddi bir öfke ile karşılanmıştır. Ukrayna yönetiminin neden böyle bir strateji izlediğini anlamaya çalıştığımızda ise, karşımıza çıkan en önemli unsur, Rusya’nın bu ülke üzerinde uyguladığı ekonomik ve siyasal baskı olmaktadır. Rusya, uyguladığı ihracat kısıtlamaları, enerji kesintileri ve fiyat ayarlamaları ile özellikle Kırım’daki ayrılıkçı kesimlere verdiği destek neticesinde Ukrayna hükümetini kendisine yaklaşmaya adeta mecbur kılmıştır. Ukrayna’nın AB ile ortaklık antlaşması imzalamayı reddetmesinin ardından ise, 15 milyar dolarlık ekonomik yardım paketi ve enerji fiyatlarında yaptığı ciddi indirim aracılığıyla, Ukrayna’nın asıl dostunun ve mecburi istikametinin kendisi olduğunu göstermeye çalışmıştır. Maidan’da toplanan kalabalık, bu durumun farkında olduğu için, meydanları boşaltmamakta uzun süre direnmiştir. Rusya için Ukrayna, Avrasya Birliği Projesi’nin en önemli parçalarından biridir. Nitekim projenin Avrupa ayağını oluşturmaktadır ve Karadeniz Havzası’na açılan bir kapı pozisyonundadır.

Rusya-Belarus-Kazakistan arasında teşkilatlanan gümrük birliği ve buna paralel olarak oluşan Avrasya Ekonomik Topluluğu, Kolektif Güvenlik Antlaşması ile birlikte ele alınmalıdır. Nitekim bu örgütsel yapıların hepsi bir arada ele alındığında Avrasya Birliği anlamlandırılabilir. Bugün itibarıyla, Avrasya Ekonomik Birliği’nin, AB Komisyonu örnek alınarak oluşturulmuş bir Avrasya Komisyonu bulunmaktadır. Moskova’da konuşlu olan komisyon, şu an için, gümrük birliği içerisindeki Rusya, Kazakistan ve Belarus temsilcilerinden oluşmakta ve bütçesi ile personeli genel itibarıyla Rusya tarafından karşılanmaktadır. Avrasya Komisyonu’nun, orta vadede, makroekonomik göstergeler, finans politikaları ve enerji politikaları gibi konularda eşgüdümü sağlaması beklenmektedir. Ermenistan, Kırgızistan ve Tacikistan, Avrasya Ekonomik Topluluğu’na katılması beklenen aday ülkelerdir. Ukrayna ise Ağustos 2013’ten bu yana gözlemci üye statüsündedir. Rusya, Gürcistan’a da birliğe katılma noktasında çağrıda bulunmuştur. Ne var ki, Gürcistan Başbakanı Bidzina Ivanişvili’nin tercihi, tıpkı Azerbaycan’ın olduğu gibi, AB ile yakınlaşma yönünde belirginleşmiştir.

Avrasya Birliği Projesi’nin, eski Sovyet topraklarında, Rusya’nın sistemsel çıkarları ile uyumlu bir bölgesel hegemonya yaratabilme girişimi olduğu söylenebilir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, birliğin resmen 2015’te hayata geçirileceğini açıklamıştır. Türkiye’nin de bu projenin içerisinde yer almasını isteyen kesimler bulunmaktadır. Türk Hükümeti’nin, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ)’ne katılma yönünde bir söylem benimsemiş olması bu bağlamda ciddi bir örneklik oluşturmaktadır. Ne var ki, Türkiye’nin Avrasya Birliği Projesi’ne katılabilmesi için AB hedefinden vazgeçmesi, AB Ortak Pazarı’ndan ayrılması ve hatta NATO üyeliğini dahi bırakması gerekecektir. Böyle bir tercih, Türk Dış Politikası’nın yönünü tamamen değiştirecek ve Türkiye’yi Rus hegemonya alanına dâhil edecektir. Böyle bir tercihte bulunmak hiç kolay değildir ve Türkiye için çok ciddi bir maliyet doğurabilecektir. Bu nedenle, Türkiye’nin, ne Avrasya Ekonomik Birliği (Avrasya Birliği)’ne ne de ŞİÖ’ye katılması beklenmemelidir.

Yrd. Doç. Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU

Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Srebrenitsa Soykırımı Mahkumu Radislav Krstic’in Mektubu

Srebrenitsa’da soykırımın desteklenmesi ve yardım edilmesi suçundan Lahey’de 35...

Trump’ın Ukrayna’da Batı/NATO Barış Gücü Planına Yönelik 10 Engel

Andrew Korybko 10 Obstacles To Trump’s Reported Plan For Western/NATO...

Türkiye-AB İlişkilerinde Kırılma Noktası: AK Parti Döneminde Yaşanan Gelişmeler ve Güncel Durum

Dr. Aziz Armutlu Giriş: Türkiye AB İliskileri Türkiye ile Avrupa Birliği...

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...