Arjantin Seçimleri

23 Ekim 2011 tarihinde Arjantin genel seçimleri gerçekleşmiştir.  14 Ağustos 2011 tarihinde yapılan ön seçimlerde Arjantin eski devlet başkanı Cristina Fernandez Kırchner seçimlerden galip olarak çıkacağını kanıtlamış oldu. Altı adayın yarıştığı seçimlerde Cristina Fernandez Krichner en gözde aday. Seçimlerden önce yapılan anketlerde oyların %51-57’sini elde edeceği öngörülen Fernandez on seçimlerde oyların yarısına yakınını, yüzde 45i kadarını elde etti[1]. Kırchner en yakın rakibi olan senatör Ricardo Alfonsin’e yüzde 38 oranında fark attı. İkinci sırada yer alan Ricardo Alfonsin yine eski başkanlardan Eduardo Duhalde ikinci sıra için çekişti. Fakat ikinci sıraya Hermes Binner yüzde 17 oy ile yerleşti. Yeni dönemde bayan Fernandez’i çok önemli sorunlar beklemekte[2].

Cristina Fernandez Kırchner

Siyasete eşi Nestor Kırchner ile birlikte giren Cristina Fernandez Kırchner devlet başkanlığı koltuğuna oturduğu sıralarda eşi Nestor Kırchner tarafından büyük destek görmüştü. Tam olarak nasıl bir siyaset izleyeceği bilinmeyen Nestor Kırchner görevde bulunduğu süre boyunca birçok başarıya imza atmıştır. Özellikle ekonomik krizden sonra ülkeyi toparlayan Kırchner IMF’ye olan borçlarının kapanması için ödeme anlaşması yaparak IMF’yle olan hesaplarını da kapatmıştır. Güney Amerika ülkeleri devlet başkanları ile yakın ilişkiler kurmuştur. Arjantin, Kırchner’in göreve gelmesiyle birlikte gözle görülür bir değişim yaşadı[3]. Haberlerde sürekli IMF protestoları ile yer alan, sokaklarında polis eylemci şiddeti dinmeyen Arjantin artık haberlerde yapılan ortaklık ve ekonomik başarılarla yer alıyor.

Cristina Fernandez Kırchner devlet başkanlığına gelirken eşinin benimsemiş olduğu politikaları devam ettirme sözü vermişti. Verdiği sözü tutan Arjantin Devlet başkanı bu seneki seçim için tekrar adaylığını koydu. 23 Ekim’de yapılacak seçimleri kazanmasına zaten kesin gözüyle bakılıyordu.

Görev yaptığı süre boyunca Falkland adaları, Arjantin’in güneydeki adalar üzerinde egemenliği sorunu ve Filistin sorunu gibi konulara da eğilmişti[4]. Türkiye’de dahil olmak üzere pek çok farklı ülke ile ticaret ve ortaklık anlaşmaları imzalandı bu dönemde.

Falkland adaları sorununa da el atarak İngiltere ile müzakerelere başlamak istediyse de İngiltere müzakere diye bir şeyin söz konusu olamayacağını kesin bir dille belirtmiştir. Ada sakinlerinin de İngiltere’ye bağlı olmaktan memnun olduğunu bildiren İngiliz yetkililer Cristina Fernandez’in bütün ısrarlı taleplerini geri çevirerek Falkland ile ilgili herhangi bir görüşme yapılmasının mümkün olmadığını tekrar dile getirdiler[5].

Fernandez İkinci Defa Seçildi

Latin Amerika’nın ikinci defa seçilen ilk kadın başkanı olma unvanını kazanmış olan Cristina Fernandez resmi olmayan sonuçlara göre açık ara farkla seçimleri kazanmıştır. Bunun sebeplerinden biri de muhalefetin Fernandez karşısına güçlü bir rakip çıkaramamış olmasıdır. Ülkesinde ve uluslararası arenada eleştirilere maruz kalan Fernandez’in seçilmesinde ki bir diğer önemli unsur da ülkede yaşanan yüzde 8’lik büyümenin sürekliliğidir.

Fakat yine de eleştirilerin ardı arkası kesilmemektedir. Bu eleştirilerin en başında Cristina Fernandez’in izlediği siyasetin anlaşılamamasıdır. İkinci seçim propagandasında da net bir siyaset programından bahsedilmemişti. Fernandez’in bundan sonra izleyeceği siyaset ilerleyen günlerde belli olacak gibi görünmektedir.

İkinci bir eleştiri ise Cristina Fernandez’in eşinden bağımsız bir kariyerinin olmamasıdır. İlk seçimleri kazanmasında ki en büyük neden olarak eşinin izlediği siyasete devam edeceğini açıklamış olmasından kaynaklandığı belirtilmektedir. Halk, yüksek enflasyon ve enerji kısıtlamalarından şikâyet etse de Cristina Fernandez’in kocasının elde ettiği başarıyı sürdürmesini bekledikleri için seçimlerde başarılı olduğu yönünde yorumlar yapılmıştı. İzlediği siyaseti açık olmaktan uzaklaştırdığı eleştirilerini haklı kılan bazı söylemleri de mevcuttur. Bu söylemlerin başında neo liberal politikaları eleştirirken ülkeyi yabancı yatırımcılara açmanın getireceği avantajlardan söz etmesi gelmektedir[6].

Yine Fernandez, kiliseye saygı göstermemek silahlı kuvvetleri aşağılayıp durmak, diktatörlük dönemi sorumlularının yeniden yargılanması için mahkemelere baskı yapmak suretiyle kuvvetler ayrılığı ilkesini ihlâl etmek, toplumu birbirine düşman kamplara bölmekle sağ kanat tarafından suçlanmakta.

Sol kanat ise ilerici ve modern bir kadın görünümü vermesine karşın aslında devrimci ve modern bir yapıdan uzak olduğunu bu yüzden de kürtaj karşıtı konuşmalar yaptığını ifade ediyor. Yine darbe karşıtı gibi görünse de bu konuyla ilgili somut hiç bir adım atmadığını ve de Arjantin’i olduğundan daha ileriye götürmek gibi bir amacının olmadığıyla suçlanıyor.

Bundan sonra Cristina Fernandez’in ülkeyi nasıl yöneteceği merak konusu. Bu konuyu en çok merak edenler arasında Birleşik Devletler’de bulunmakta. Şayet Nestor Kırchner yönetiminden hiç memnun olmayan Birleşik Devletler, eşi Cristina Fernandez’e de şüpheyle bakıyorlardı.

Sonuç

İkinci defa Arjantin Devlet Başkanlığına seçilen Cristina Fernandez Kırchner büyük bir başarıya imza atmıştır. Fakat izleyeceği politikalar merak konusudur. Gittikçe sağa kaydığı düşünülen bir çizgi izlemektedir. Arjantin yönetimi Birleşik Devletler tarafından büyük bir ilgi ile takip edilmektedir. Darbe döneminden sonra Güney Amerika’nın ikinci büyük ülkesi olan Arjantin Birleşik Devletler karşıtı bir politika izlemeye başlamıştır. Bu durum haliyle Birleşik Devletlerin hiç hoşuna gitmemiştir. Bütün dikkati Orta Doğu’ya yönelmiş Amerikan karşıtı düşünceler yayılmış ve güçlenmiştir. Fakat Obama yönetiminin ikinci yarısı ile birlikte dikkatler yavaşça Latin Amerika’ya doğru kaymaktadır. Önce Brezilya ile ilişkilerini güçlendirmeye çalışan Obama ardından diğer ülkeleri de gezerek kıtadaki Birleşik Devletler varlığını hatırlatmıştır. Nestor Kırchner Güney Amerika Parlamentosunun kurabilmesi için büyük çabalar harcamış ve de Amerikan karşıtı blokların Güney Amerika sağlamlaşması için önemli roller oynamıştır. Fakat Cristina Fernandez ekonomik sıkıntı ve borçlarla beraber daha liberal bir ekonomi anlayasına geçecek ve Birleşik Devletlere karşı daha ılımlı bir politika izleyecek gibi görünmektedir.

 

Aslıhan BAŞER

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...