Arap Uyanışı: İslamcı Bir Kış Mı, Bahar Mı?

Birinci Dünya Savaşı’nı takiben Osmanlı’nın dağılma süreci Ortadoğu’nun şekillenmesine etki etmiş, ardından İkinci Dünya Savaşı ve İsrail’in kurulması ile yeni Ortadoğu şu anki halini almıştır. Bu gün içinde bulunulan süreçte Ortadoğu’da ve Arap yarım adasında meydana gelen hareketliliğin temelleri bu yıllarda atılmıştır. Yıl 2010’a geldiğinde öncelikli olarak Tunus ve Yemen’de göze çarpan hareketlenmeler bir Arap uyanışının filizlenmeleridir. Peki ya kurulan İslami devletlerin başarısızlığına ithafen İslamcılığın iflas ettiğine dair söylentilerin tavan yaptığı bir zamanda Arap Baharı bu yangının tekrar incelenmesi gerektiğini mi ortaya çıkardı?

Bugün tüm dünyanın konuştuğu Arap hareketlenmesinin temelindeki ilk adım İslami hareketlerin başlangıcındaki ilk kırılmaya yani halifeliğin/hilafetin kaldırılmasına kadar dayanır. Ardından 1920’li yıllarda “İslam, ideoloji olarak görülebilir.” düşüncesinin güçlenmesi ile gündemi İslam devleti kurmak olan çeşitli örgütler görülür. Şüphesiz ki bu örgütlenmelerden en dikkat çekeni ve bugün Arap Uyanışı’nın baş mimarlarından biri “Müslüman Kardeşler”dir. 1928 yılında öğretmen Hasan el-Benna tarafından Mısır’da kurulan ve daha sonra dünyanın dört bir yanında kolları olacak olan bu İslamcı örgütlenme öncelikli olarak öğrenciler üzerinde etki yaratmıştır. Hareketin gençler üzerinde yoğunlaşması gücünün ve geleceğinin göstergesidir. Bütün İslamcı hareketlerin ortak yanı olarak Müslüman Kardeşler de Kur’an’ı anayasa, Peygamber’i gerçek lider saymakta, cihada/şahadete ve İslam’ı aslına uygun yaşamaya büyük vurgu yapmaktadır. Fakat tüm bunların yanı sıra ortak bir payda olmasına rağmen İslami hareketlerin kendi içlerinde de rekabetleri söz konusudur. Müslüman Kardeşler’in bu konudaki en büyük avantajı ise siyasetin teoloji diline girmesiyle birlikte iktidara gelmeleri ve tüm İslamcı hareketlerin yanı sıra yönetme tecrübelerinin olmasıdır. Bu bağlamda söylenebilir ki Müslüman Kardeşler’in Arap Baharı’na yaptıkları en büyük katkılardan biri de baskı altında tutulan İslamcıların üzerindeki şeytanlaştırılmış örtüyü kaldırmalarıdır. Fakat tüm bunlarla birlikte akıllarda kalan soru işaretlerine de dikkat çekmek gerekir; İslamcılar iktidara gelirse gitmezler algısı ile birlikte İslamcılık ve demokrasi birbirleri ile uyuşmaz algısının vuku bulduğu bir dönemde İslamcılar demokrasi ile ne yapacaktı, çoğunluğu arkalarına alan İslamcılar post-modern bir otoriterizm mi ortaya çıkaracaktı? Tüm bu soruların cevaplanması için öncelikle mevcut İslamcı ideolojiye değil bu ideolojinin iktidardayken ne yaptığına bakılmalıdır. İlk olarak başa gelen İslamcı iktidarın daha önce siyasette olmayan muhalefete, mesela Selefilere nasıl davranacağı ve onları nasıl organize edeceği, nasıl entegre edip yumuşatacağı iyi gözlenmelidir. Bunun yanı sıra iktidarın aşırı muhafazakârlığı ve gayrimüslimlere bakış açısı da önemlidir. Bugün Arap Baharı’nın estiği yerlerden biri olan Mısır’da Müslüman Kardeşler’in gayrimüslimlere bakış açısı ülkenin hem turizm gelirlerini hem de dünya vizyonunu geri dönüşü olmayan bir şekilde sarsabilir. Yine aynı bağlamda hizmet ve kalkınma sorunu da göze çarpar. Başa gelen İslamcı iktidarın çağın gereği olarak teknoloji ile bütünleşmesi ve halkın refah sorununa çözüm bulması gerektiği tutunabilirliği açısından gereklidir. Misal olarak Kahire’deki çöp sorunu çözülmeden daha büyük işlere girişilmesi engellenir. Bu açıdan söylenebilir ki başa gelen İslamcı iktidar diğer seküler kesimleri de çevreleyebilecek demokratik ve çağdaş bir çerçeve oluşturmakla yükümlüdür. Tüm bunlar gösterir ki Arap uyanışının getirdiği rüzgâr İslamcı bir kış da olabilir, İslamcı bir bahar da.

Arap Uyanışı’nın geniş bir kitleye hitap etmesi ve uyanışın başındaki örgütlenmelerin kayda değer bir iletişim ağına sahip olmasının da önümüzdeki süreçte gidişatı belirleyeceği muhakkaktır. Burada sorulması gereken en önemli soru meydana gelecek çatallanmaların nasıl önlenebileceğidir. Ümmet menfaatinin milli menfaatlerle uyuşmayacağını savunan kesimin ve oluşan direniş hattının kırılması için atılacak her adımın çatışmaya dönüşmemesi önemlidir. İslamcı hareketleri anlamak için bu hareketlenmelerin ideolojilerine bakılmalı ve ne getirdiği ile birlikte ne götürdüğü de incelenmelidir. Bugün Müslüman Kardeşler’in dahi kollarında çeşitli farklılıklar görülür. Bu durum Ortadoğu’daki İslami hareketlenmelerin tümü için genelleme yapma zorluğunu doğurur. İslami iddialardan vazgeçme ve renkleşme/melezleşme korkusunun aşılması ile birlikte uyanışın gerçek gücünün ortaya çıkması mümkün olabilir. Buna paralel olarak mevcut hareketlerde bir modifikasyon görülür; Batı’ya olan bakış açısının değişmesi ve uluslararası çalışma fikrinin güçlenmesi bunun kanıtlarındandır. Bu noktada önümüze farklı senaryolar çıkar; ilk olarak İslami hareketlerin radikalleşmesi söz konusu olabilir, yine bu ihtimal doğrultusunda demokratikleşme de gelebilir fakat adımların sağlam atılamaması halinde bölgesel devletlerin mücadelesi ihtimalinin de hesaba katılması gerekir. İslami hareketlerin Müslüman birey, Müslüman toplum, Müslüman devlet algısını topluma yaymaya çalışırken birbirleri ile uğraşmaları kendi girdaplarında boğulmaları anlamına gelmekle birlikte hem sıkıntılı bir ortamda esen rüzgârı kasırgaya çevirecek hem de ekonomik performansın düşmesi ile birlikte yeni bir toplumsal sözleşme oluşturma hayallerini de suya batıracaktır. Öte yandan aynı amaçlara yönelik birbirinden ayrı çalışan örgütlerin disiplinlerini koruması durumunda ise İslami hareketlerin büyük bir kısmı siyasette başarısız ve birikimsiz olma etiketlerini üstlerinden atarak mücadelelerini silahlı bir mücadele olmaktan çıkarıp siyasi temellere oturtacak ve bu temeller üzerine inşa ettikleri algı dış politikada sesliklerini arttıracaktır. Bu açıdan bakıldığında ilk başta sivil, medeni ve demokratik nitelikli denilen Arap Baharı’nın daha sonra neden İslamcı bir kışa dönüşme kaygısı güttüğü aşikârdır.

En nihayetinde Arap Baharı sosyal adalet ve özgürlük için atılan küçük bir adımla bir uyanışa dönüşmüş ve yalnız uyanışın gerçekleştiği ülkelerde değil dünya kamuoyunda bir rüzgâr estirmiştir ve estirmeye devam etmektedir. İçinde bulunulan sürecin hem iç hem dış müdahalelerle nasıl şekilleneceği ve bu şekillenmenin genel etkileri üzerine çeşitli senaryoların olması İslami hareketlerin çeşitliliği ve İslami ideolojilerin yeni yapılanmaları ile açıklanabilir. Bu uyanışın baharı da kışı da yönetimi ele alan iktidarlarla önümüzdeki süreçte belirlenecektir.

Elif GÜNEY

Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...