Arap Baharı’nı başlı başına uzun bir şekilde ele alıp analizini önümüzdeki günlerde yapacağız, ancak bu yazımda Libya’nın Arap Baharı sürecindeki durumunu ele almak istiyorum. Durumun gelişimini kısaca ele almak gerekirse önce Kaddafi’yi anlamak gerekir.
Kaddafi askeri bir eğitim almış ve bütün siyasi ideolojisini Arap dünyasının milliyetçilik sembolü olmuş Cemal Abdül Nasır etkisinde geçirmiş, belki de Abdül Nasır’ın en fazla etkisinde kalan lider olmuştur. Kral İdris’in Türkiye’de tedavide olmasını fırsat bilerek yeğenini deviren ve ev hapsine atan bir cunta hareketinin lideri olan Kaddafi’nin ilk icraatı Abdül Nasır’ın Süveyş kanalını millileştirmesinden esinlenerek Libya’daki İngiliz ve ABD üslerini kapatmak olmuştur. Kaddafi, kurduğu özel komisyonlarla kendine muhalifleri idam ettirdi. Kansız bir darbeyle iktidara gelmesine karşın, kanlı iktidarını kanlı bir şekilde oturttu. Arap Baharı sonrası Tunus’un ve Mısır’ın aksine kendisinin bir devrim lideri olduğunu ifade ederek muhalifleri çok sert önlemlerle bastırma yoluna gitti. Bu sertliği az kalsın sonuç verecekti ki NATO’nun muhaliflere desteği ve Kaddafi’ye bağlı askeri üsleri bombalaması sonucu her şey değişti ve Kaddafi iktidarı kaybetti.
Kaddafi sonrası Libya, Mübarek sonrası Mısır, Abidin sonrası Tunus veya olması halinde Esad sonrası Suriye’yi değerlendirirken belki de büyük bir hataya düşülüyor. Bir çok analist Ortadoğu’da her şeyin değiştiğini ve bu değişimin artık bu ülkelerde demokrasinin yolunu açtığını söylüyor. Belki 50 sene sonra bu hadise kendini doğrulayacak ancak kısa ve orta vadede değişim yeni başlıyor ve Arap Baharı yerini Arap Fırtınasına bırakıyor. Uzunca bir süre, bu ülkelerdeki iktidarın oluşumu bir sisteme bağlı olmadan, iktidar mücadelelerine ve belirsizliklere bağlı bir yapıya bürünecektir.
İlk etapta muhalif hareketlerin tek bir ortak noktası vardı; diktatörleri devirmek. Ancak bu amaca ulaşıldıktan sonra muhalif gruplar içerisindeki farklı ideolojiler ön plana çıkma yarışına girip mücadelelerini arttıracaktır. Bu fraksiyonlar arasındaki iktidar mücadeleleri şüphesiz bu ülkeleri çok da iyi olmayacak bir iktidar karmaşasına ve ideolojiler kavgasına çevirecektir. Bugün itibariyle muhalif hareketlere liderlik eden isimlerin birkaç sene içinde hiçbirinin gündemde olmayacağına şahit olacağız. Devrimler ilk önce kendi evlatlarını yer. Bu süreci bu ülkelerde fazlasıyla net bir şekilde izleyeceğiz.
Şu an itibari ile bu devrim hareketleri içerisinde iki net unsur var; ilki şüphesiz milliyetçilik hareketleri, diğeri ise dini hareketler. Bu iki temel ideolojik hareketin bir ülkede birinin, diğerinde ise ötekinin başarı sağlayacağını sanmıyorum. Büyük ihtimalle zincirleme olarak Arap Fırtınası bir dini oluşum ya da ikinci ve 2010’ların ruhuna uygun bir milliyetçilik hareketi oluşturacak. Önümüzdeki 10 ila 20 sene içerisinde Arap dünyasının uluslararası arenada ya yeni bir Hasan El Benna ya da yeni bir Cemal Abdül Nasır liderliğinde bir yer edineceği aşikârdır.
Yrd. Doç. Dr. Burak Küntay
Bahçeşehir Üniversitesi
Hükümet ve Liderlik Okulu (HLO) Başkanı