Arap Dünyası’ndaki demokratik hareketlerin ardından iki yıl geçti. Ancak demokratikleşme sürecinin halkası olan ülkelerde siyasal, sosyal ve ekonomik istikrar bir türlü sağlanamıyor. Yeni düzen kurma çabalarının beklenilenin aksine karmaşık bir hal alması halkın sabrını ve umudunu tüketmekle beraber değişime olan inancını da yitirmesine neden olmaktadır.
Arap Baharı, devrim sürecinde mevcut rejime karşı hareket eden grupların siyasi anlamda istediklerini alamayarak bölünmelerine neden olmuştur. Burada esas mesele yerel yönetimlerin ülkenin yeniden yapılanmasında aktif görev alamamalarıdır. Dolayısıyla bu durum ülke içi mücadelelerin artmasına neden olmakta ve ayaklanmaların ana nedeni olan demokratik yönetimin kurulmasını engellemektedir. Ortadoğu iç dinamikleri göz önüne alınırsa, mevcut sistemlerin tamamen değişeceği anlamına gelen yeni bir düzenin inşa edilmesi hiç de kolay olmayacaktı. Yani Arap Baharı’nın sancılı bir geçiş döneminden geçeceği ve önünde birçok engelin olacağı belliydi. Özellikle Mısır, Libya ve Tunus’ta devam eden istikrarsız süreç bunun en açık örneğidir.
Mısır’da demokratikleşme çabalarının başarıya ulaştığını söylemek mümkün olmayacaktır. Siyasi düzenin sağlanmasında yaşanan sorunlar bir türlü giderilememektedir. Mübarek’in devrilmesinden sonra Müslüman Kardeşler’in seçimlerde çoğunluğu elde ederek yönetime geçmesi demokratikleşme yolunda atılan bir adım gibi görülse de muhalefetin yönetimde yeterince söz sahibi olamaması sürecin işlemesine engel olmaktadır. Ayrıca Mursi yönetimi ve muhalefet arasında yaşanan bu çekişme kamuoyunda bahsedilen laiklikten ziyade siyasi düzeni kurmada yer alma çabası olduğunu vurgulamak gerekir. Çünkü hem Mübarek döneminde hem de Mübarek sonrası Mursi yönetiminde şeriatın yasamanın kaynaklarından biri olduğu anayasada vurgulanmaktadır. Dolayısıyla Mısır’ın demokratikleşme yolunda atılması gereken kritik adımları olduğunu söylemek yerinde olacaktır.
Öte yandan demokratikleşme talepleriyle ortaya çıkan Suriye’deki olaylara da değinmek gerekir. Ayaklanmalar beklenilenin aksine devrimi değil, hem bölgesel hem de küresel bir sorun haline gelen bir “iç savaşı” getirmiştir. Bu durum ve diğer ülkelerde devam eden istikrarsızlık Arap Baharı’nın ilk baştaki iyimser havasının bozulmasına neden olmuştur. Öyle ki Arap Baharı’nın beklenen esintisi Suriye’de tam anlamıyla fırtınaya dönüşmüş, sadece muhalefet ve mevcut iktidarı değil bölge ülkelerinin de birbirleriyle mücadele ettiği bir ortam ortaya çıkmıştır. Uluslararası aktörlerin de Suriye iç savaşı çözüm arayışlarında ikiye bölünmesi çatışma halinin devamına ve sorunun gittikçe büyümesine neden olmaktadır. Ayrıca Arap Baharı’ndan istediği verimi alamayan ve Libya’da saf dışı bırakılan Rusya bu defa Suriye olayında ipleri elden bırakmayacak ve değişim ancak küresel desteğin sağlanmasıyla mümkün olabilecektir. Bir yanda uluslararası sistemin desteklediği yönetimler bir yanda da halkın sosyal, siyasal ve ekonomik talepleri ülkenin geleceğine yön verecektir.
Sonuç olarak elbette düzenin sağlanmasında siyasi yapının yanı sıra ekonomik sorunların da giderilmesi önemlidir. Ancak devrim hareketlerinin yaşandığı ülkelerde uzlaşmaya yönelik siyasi bir yapının kurulması öncelikli hedef olmalıdır. Böylece toplumun her kesiminin az da olsa söz sahibi olacağı bir meclis siyasi gruplar arasındaki iç mücadelenin önüne geçebilecektir. Yönetimler arasında uzlaşmanın sağlanması, ekonomik ve sosyal sorunların çözümüne yönelik çabaları beraberinde getirecektir. Kısacası Arap Baharı’nın çiçeklerini zorlu bir yılın daha beklediğini söyleyebiliriz.
Tuba AKTAŞ