Antisemitizm: İsrail’e Giden Yol

Özet

Günümüzde de etkisini sürdüren antisemitizm en genel anlamıyla Yahudi karşıtlığı olarak bilinmektedir. Antisemitizm nedeniyle birçok kötü muameleye maruz kalan Yahudiler Tanrı’nın onlara vaat ettiği Ken’an topraklarında bir Yahudi devleti kurma kararı almışlardır. 1948 yılında İsrail devletini kurduklarında aslında bugün var olan Filistin diasporasına da neden olmuşlardır. Bu makalede genel olarak antisemitizmin nedenleri anlatılmış ve bu nedenler tarihsel olaylar ışığında aktarılmaya çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Antisemitizm, Hıristiyanlar, Almanya, Theodor Herzl, İsrail.

Abstract

In this article, the causes of antisemitism are explained in general, and these reasons are tried to be conveyed in light of historical events. Antisemitism, which continues its influence today, is known as anti-semitism in the most general sense. Jews, who were subjected to much ill-treatment due to antisemitism, decided to establish a Jewish state in the land of Canaan that God had promised them. When they established the state of Israel in 1948, they actually caused the Palestinian diaspora that exists today.

Keywords: Antisemitism, Christians, Germany, Theodor Herzl, Israel.

Giriş

Antisemitizm kavramı Yunanca karşı anlamındaki önek ‘anti’ (Skolnik ve Berenbaum; 2007: 88) ile Yahudi taraftarlığı anlamında kullanılan ‘semitizm’ kelimelerinden müteşekkil bir terkiptir (Yılmaz, 2017: 1189). Bu kavramın, özellikle XIX. yüzyıl sonlarına doğru, tarihsel ve güncel bütün Yahudi düşmanı düşünce ve uygulamaları tek bir çatı altında ifade etmek amacıyla Avrupa toplumunda, Yahudi karşıtı politik platformlarda geliştirilmiş bir kavram olduğu söylenmektedir (Davis ve Chazan, 2005: 397). Bu çerçeveden hareketle bazı araştırmacılar antisemitizmi Herhangi bir şekilde Yahudi dinini reddetmekten başka, Yahudilerden nefret etmeyi ifade eden modern bir terim olarak tanımlamaktadırlar (Karesh, 2006: 23). Başka bir tanıma göre ise, “Yahudileri toplum içerisinde tehlikeli ve menfûr bir grup olarak kabul eden bir çeşit ırkçılıktır” (Yılmaz, 2017: 1190). Burada açıklanması gereken bir husus ise semitizm kelimesidir. Semitizm kelimesi ‘sami’ kelimesinden türetilmiştir ve ‘Yahudiler gibi Araplar ve tarihte var olmuş benzer toplulukları da kapsamaktadır. Bu kavramsallaştırmayı 1781’de ilk kullanan Avusturyalı bilim adamı August Ludwig von Schölezer’dir (1735-1809). Özetle o, Tevrat’ta Nuh’un oğlu Sam’a yapılan vurgudan (Tekvin, 10\21-31) mülhem olarak yapı itibariyle birbirlerine yakın olan Akadca, Babilce, İbranca, Aramice, Arapça ve Habeşçe gibi diller için bir şemsiye kavram olarak sami kelimesini kullanmıştır (Yılmaz, 2017: 1191). Fakat Batı dünyasının kavramsal hafızasında bununla, genel itibariyle, Yahudiler kastedilmektedir (Yılmaz, 2017: 1191). Yahudilik, kuramsal yapısının teşekkülünü, dört önemli aşamadan geçerek tamamlamıştır: Hz. İbrahim dönemi, Hz. Musa dönemi, Babil sürgünü öncesi ve sonrası dönem ve İkinci Tapınağın yıkılışından sonraki dönem (Yılmaz, 2017: 1194) İlk iki dönem monoteizmin temellerinin atılması ve sağlamlaştırılması dönemleri olarak, son iki dönem de bütün kavramlarıyla birlikte dinsel ve kültürel boyutunu tekâmül ettiren dönemler olarak nitelendirilebilir (Yılmaz, 2017: 1194).

Antisemitizmin Nedenleri

M.Ö. IV. yüzyılın ortalarından sonra Yakındoğu uygarlıkları yeni bir durumla karşılaşmışlardır. Büyük İskender’le birlikte Yunanlılar Ortadoğu’yu işgal etmişler, diğer uluslar ve inanç grupları gibi Yahudiler de Yunan egemenliği altında yaşamaya başlamışlardır (Yılmaz, 2017: 1194). Bu işgal, Yahudiler için sıkıntılı bir sürecin başlangıcı ve Avrupa’nın gerçek anlamda Asya’yı ilk istilasıydı (Yılmaz, 2017: 1194). Bu durum aynı zamanda, büyük bir proje olan dünyayı ortak değerler etrafında birleştirme ülküsüyle ortaya konulan Helenleştirme projesinin de başlangıcıydı. Yunanlılar, kendi fikirlerinin hâkim olduğu medeni toplumlara, çok uluslu toplum olarak bakıyorlardı katılmayı reddedenler ise insan düşmanı olarak kabul ediliyordu (Yılmaz, 2017: 1194-5).

Yahudiler de monoteizm temelinde yükselen entelektüel bir birikime sahiptirler ve bu birikimlerine bir tehdit olarak algıladıkları yabancı kültürlerin hâkimiyetlerini kabul etmeyecek kadar köklü bir bilince sahiptirler.  İşte bu nokta çatışmanın başladığı yerdir. Yahudilerin bu tarz duruşu, Grekler tarafından bir tür kendini beğenmişlik ve araya mesafe koymak olarak algılandı. Ayrıca Eski Ahit’in Yunancaya çevrilmesi de monoteist değerleriyle birlikte birçok Yunan vatandaşını cezbediyordu. Dolayısıyla dünyayı Helenleştirmek için uğraş veren Grekler için Yahudilik ve değerleri, kendi pagan ve değerleri için ciddi bir tehdit teşkil ediyordu.

Hıristiyanlığın ortaya çıkışı, antisemitik düşünce için bir dönüm noktası olmuştur. Daha önce pagan dünya tarafından Yahudileri nitelendirmek için üretilen Tanrının nefret ettiği insanlar biçimindeki imaj canlandırılmış fakat bu nefret imajı, yeni dönemin şartlarına göre farklı bir şekilde gelişmiştir (Yılmaz, 2017: 1195). Hıristiyanlığın ortaya çıkışı, antisemitik düşünce için bir dönüm noktası olmuştur. Daha önce pagan dünya tarafından Yahudileri nitelendirmek için üretilen Tanrının nefret ettiği insanlar biçimindeki imaj canlandırılmış fakat bu nefret imajı, yeni dönemin şartlarına göre farklı bir şekilde gelişmiştir. Erken dönemlerden itibaren bu düşünce gerek politik gerek etnik ve gerekse de dini çatışmalarda Hıristiyanlıkla birlikte gelişmiştir. Tarihin kimi kesitlerinde de bu kendini göstermektedir ki II. Dünya Savaşı ve Holokost’un temel referansı, bu döneme kadar uzanmaktadır. Bu erken dönem Hıristiyan düşüncesinin kristalize olmasında Pavlus’un (M.S. 4?-62\64) önemli bir etkisi vardır. Esasında Yahudiler Hıristiyanları bir Musevi mezhebi olarak görüyorlardı. Ancak farklılaşma Hıristiyanlığı Yasa’dan ve sünnetten uzaklaştıran Pavlus ile başladı (Yılmaz, 2017: 1197). Onun merkezi vurgusuna göre günaha batmış Yahudi toplumunun yerine Tanrı yeni bir toplum, yani yeni İsrail olarak Hıristiyanları seçmiştir (Skolnik ve Berenbaum; 2007: 99). Daha da ötesi Hz. İsa ile ilgili anlatımlarda, özellikle de haça gerilmesine giden yola ve ölümüne ilişkin kutsal metinlerin anlatımının satır aralarındaki mantığa göre uygulayıcılar, her ne kadar Romalılar olsa da bütün sorumluluk Yahudilere yüklenmiştir (Davis ve Chazan; 2005: 398-399). Bir anlamda klasik antisemitizm şeklinde de ifade edilecek bu bağlam, Hıristiyanlığın Yahudilere karşı ayrımcılığının temelidir (Yılmaz, 2017: 1197). Ayrıca eski paganist imgelemlerle harmanlanan bir yapının ortaya çıkması da judeophobia ((Skolnik ve Berenbaum; 2007: 99) olarak nitelendirilebilecek güçlü bir nefretin kökleşmesine neden olmuştur (Johnson, 2001: 183). Hıristiyanlığa göre Museviler Hz. İsa’yı tanımamışlar, Hıristiyanlık âleminin bu biricik peygamberinin çarmıha gerilmesine neden olmuşlardı (Öke, 2021: 31). Buna göre var olabilecek en büyük suç olarak temellendirilen Tanrı katli, günümüze kadar uzanan antisemitizm kavramsalının çekirdeğini oluşturmuştur. Buna karşın tapınağın Romalılarca yıkıldığı meşhur savaşlarda diğer Yahudi gruplarla benzer akıbete uğrayan diğer Yahudi Hıristiyanlarının dağılması ve kiliselerinin yıkılmasıyla birlikte Yunan Hıristiyanlığı zaferini ilan etmiştir. Dolayısıyla bu durum, Yahudilerin de Hıristiyanlara karşı bir tavır geliştirmelerine sebebiyet vermiştir (Yılmaz, 2017: 1197). 

Mezkûr birikim temelinde ilerleyen ve kökleşen Yahudi düşmanlığı, asılsız ithamlarla daha da yoğunlaşmış ve bu nedenle kıyımlar devam etmiştir. Yahudiler özellikle gençlerin ve çocukların kaçırılması vakalarıyla itham edilmişlerdir (Johnson, 2001: 282). Bu ithamlar 1144’te İngiltere’de yayılmaya başlamış ve 1250 yılında İspanya’ya da sirayet etmiştir (Özdemir, n.d., 251). Diğer taraftan Hıristiyan halkın Yahudilere karşı düşmanlığı dinlerinden olduğu kadar mesleklerinden ve eğitim düzeylerinin genellikle yüksek olmasından da kaynaklanıyordu (Yılmaz, 2017: 1201). Hıristiyanlardan ayırt edilmeleri amacıyla Yahudilere reva görülen meslekler; seyyar satıcılık, rehincilik ve tefecilikti. İlginçtir ki “to judaize” diye bir fiil üretilmiş, sapkın olmak ve faizle borç vermek anlamında kullanılır olmuştur. Ne var ki tefecilik vb. aşağılayıcı ekonomik faaliyetlere zorlanan Yahudiler, daha sonraları Avrupa’nın ekonomik hayatına yön veren insanlar konumuna geleceklerdi. Yahudiler Hıristiyanlığın biricik peygamberinin çarmıha gerilmesine neden olmuş olmalarına rağmen dinlerini değiştirmek ve vaftiz olmak koşuluyla toplumsallaşabiliyorlardı. Fakat Musevilerle Hıristiyanlar arasındaki bu balayı uzun sürmedi (Öke, 2021: 31). Ancak Yahudiler’e karşı yapılan tüm bu muamelelerin bir diğer nedeni ise onların kendilerini üstün ırk, seçilmiş olarak görmeleri ve yaşadıkları yerde bulunan insanlarla çok fazla iletişim kurmamalarıydı. 

Reformasyon dönemine gelindiğinde reformun öncü ve müddeilerinin enerjilerini tamamen Roma Katolik Kilisesi’nin otoritesini sarsmaya yoğunlaştırdıkları bilinen bir gerçektir. İlk bakışta bu durumun, Yahudiler’in lehine birtakım sonuçlar getirdiği düşünülebilir (Yılmaz, 2017: 1202). Ancak zannedilen bu olumlu hava zaman geçmeden etkisini kaybetmiş ve antisemitik bakış açısı ağırlığını korumaya devam etmiştir. Örneğin reformasyonun en etkili öncüsü kabul edilen Martin Luther’in (1483-1546) evvelinde Katolik zulmüne karşı Yahudileri savunurken daha sonraları şiddetli bir Yahudi düşmanı olduğu söylenmektedir (Yılmaz, 2017: 1202). Roma Katolik Dünyasından sonra Reformist Protestanların katılımıyla birlikte Yahudilerin, Kristendom’da Yahudilerin beşinci kolu olarak faaliyet gösteren ajanları olduğu fikri benimsenmiştir. Bütün bu gelişmeler neticesinde, XVI. yüzyıla gelindiğinde Batı Avrupa’da neredeyse hiçbir Yahudi’nin kalmadığı nakledilir (Şenay, 2002, 130-131). Bundan sonra Yahudiler, Haçlılar ve modern çağlara kadar gelen engizisyondan kurtulmak için Doğu Avrupa’ya belki de karşılaşabilecekleri en korkunç zulümleri görecekleri Polonya ve antisemitizmin devlet politikası olarak benimsendiği Rusya’ya (Johnson, 2001: 432) göç etmek zorunda kalmışlardır (Yılmaz, 2017: 1203). Ancak 1648’de başlayan ve Doğu Avrupa’da yüzlerce Yahudi topluluğunun yok olmasına neden olan Chmielnicki gibi soykırımlar, tekrar Yahudilerin başta modern Yahudi toplumunun oluştuğu İngiltere ve Amerika gibi ülkelere göç etmelerine neden olmuştur (Yılmaz, 2017: 1203). Aydınlanma çağı, bir realite olarak var olan dinsel temelli çatışmaların izale edilmesine yönelik çalışmaların yoğunlaştığı bir dönemdir. Bu dönemin önde gelen düşünürlerinden John Locke’un (1632-1704) bir kimsenin herhangi bir dini gruba aidiyetini ortaya koymaksızın akıl temelinde var olup olamayacağını tartıştığı ifade edilir (Yılmaz, 2017: 1203). Batı toplumlarındaki bilimsel ve teknik açıdan hızlı gelişmeler yeni bilgi paradigmalarını ortaya koymakta ve geleneksel dinsel ve teolojik bakış açısında önemli şüpheler oluşturmaktadır. Bir taraftan Kilisenin önceki uygulamaları ahlaki ve entelektüel açıdan Yahudilere karşı yapılan kötü muamelelerin sorgulanmasını gerektirmektedir. Diğer taraftan ise Yahudilik, Hıristiyanlığın zalimâne yapısının temel kaynağı olarak görülmektedir (Yılmaz, 2017: 1203). Bu bağlamda Hıristiyanlığın kaynaklarından bir sapma ve Greko-Romen değerlere geri dönüş çıkmakta, bununla birlikte tarih boyunca Yahudi imajına ilişkin olumsuz bakış açısı kendisini hissettirmektedir. 

Yahudi Aydınlanma Düşüncesi olarak adlandırılan haskala hareketi ise Yahudiler arasında Avrupa kültürünün yaygınlaşmasında önemli bir işlev görmüştür. Aydınlanmanın ruhuyla mütenasip bir şekilde gelişen Haskala, İsrail topraklarına dönüşü politik ve seküler bir vakıa olarak değerlendirmesinden dolayı muhafazakâr Yahudilerce Mesih inancını zayıflatan bir hareket olarak kabul edilmiştir. Bu hareketin amacı “Yahudi toplumunun varlığını sürdürmesi ve bu kitlenin manevi-kültürel anlamda terakki etmesine hizmet etmek” (Yılmaz, 2017: 1204) şeklinde açıklanabilir. Aydınlanmanın toplumsal ideallerinin gerçekleştirilmesi, XVIII. yüzyıl sonlarında gerçekleşen iki devrimle hayat bulmuştur. Amerikan devriminde kıtaya gelen Yahudi nüfusu minimal boyutlardadır ve dolayısıyla buradaki hakların elde edilmesi evrensel insan hakları bağlamında değerlendirilmiştir. Fransız devrimine gelince burada büyük bir Yahudi kitlesi vardır ve geçmişten gelen bir tecrübe söz konusudur. Dolayısıyla buradaki sürecin işletilmesi Amerika’dan farklı bir boyutta gerçekleşmiştir. Sonuç itibariyle buradaki Yahudilerin birtakım haklarını kazanmalarına rağmen önceki dönemlerin kalıntısı algılar Fransa’da olduğu gibi diğer Avrupa ülkelerinde de var olmaya devam etmiştir (Yılmaz, 2017: 1204-5). XIX.ve XX. yüzyıllar Yahudi nefretinin yoğunlaştığı dönemlerdir. Halihazırda antisemitizmi, sadece Adolf Hitler’in Yahudi Holokost’u ile sınırlandırmak çok da doğru olmayacaktır. Çünkü modern anlamda ilk planlı Yahudi katliamı Rusya’da 1871 yılında Odessa’da gerçekleşmiştir. Bu katliam ve buna benzer olaylar sonrasında 1881 ve 1914 yılları arasında kitleler halinde Doğu Avrupa’dan ve Balkanlar’dan Amerika’ya göç etmeye başlamışlardır. İlk zamanlar ülkeye girmelerine izin verilmemiş olsa da sonradan Amerikan toplumunun ayırt edilmez bir parçası olacaklardır. 1894 yılında Fransa’da yaşanan Dreyfus davası da bu olayların üzerine eklenince özellikle Theodor Herzl tarafında Filistin’de bir Yahudi devleti kurma fikri sık sık tekrarlanır hale gelmiştir. Theodor Herzl’in yazmış olduğu Yahudi Devleti adlı eser Yahudi devletinin kurulmasında önemli bir yere sahiptir. Hatta O’nun adı geçen kitapta bahsettiği bayrak şu anda İsrail devletinin bayrağıdır. Yahudiler’in Filistin topraklarını yurt olarak seçmeleri Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın Ken’an topraklarını İsrailoğulları’na yurt olarak vermelerinden kaynaklanmaktadır. Bu döneme ilişkin dikkat çeken bir diğer nokta da antisemitik çevrelerin, olaya yeni bir kavramsal boyut ekleyerek Yahudileri dinî bir grup olmaktan öte ırksal bir grup olarak kabul etme temayülünde olmalarıdır. Bu bağlamda Almanya önem kazanmaktadır (Yılmaz, 2017: 1209). Adolf Hitler I. Dünya Savaşı’nı kaybetmelerinin sebebi olarak Yahudileri görmüş ve Yahudilerin Almanları sırtlarından bıçakladıklarını söylemiştir. Ayrıca yazdığı Mein Kampf adlı eserinde de ari ırktan bahsederken Yahudileri bu ırkın dışında tutmuştur. Kurulan kamplarda bu insanlar üzerinde muhtelif denemeler yapılmıştır. Yaşanan tüm bu katliamlar neticesinde diasporada yaşayan Yahudiler Filistin topraklarına gelmeye başlamışlardır, ancak bu belirli bir süreye yayılmış olup bir anda gerçekleşmemiştir. 1948 yılında Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurulmuş ve bu devleti işgalden sadece birkaç saat sonra tanıyan ilk devlet ABD olmuştur. Yahudilerin, Yahudi devletini kurmaları kolay olmamakla birlikte orada varlıklarını devam ettirmeleri de pek kolay olmamıştır zira bölgedeki Arap devletleri Yahudi devletine oldukça sert tepkiler göstermişler ve bir dizi savaş yaşanmıştır.  

Sonuç

Antisemitizm, Yahudilerin yüzyıllardır çilesi, ama Yahudiler en nihayetinde Tanrı’nın vaat ettiği topraklarda kendilerine ait bir devlet kurmayı başardılar. Bu devleti kurarken gerek maddî gerekse manevî zorluklar yaşadılar. Onların varlıklarına karşı düşünceler, politikalar oluşturuldu.

Yahudilere olan nefretin ekonomik, sosyal ve dinî gibi boyutlarının söz konusu olduğundan bahsedilebilir. Yahudi nefretinde adı en çok anılan Adolf Hitler daha 1880’li yıllarda Yahudiler hakkında “Sudan hoşlanmayan insanlardı bunlar. Onun için insan onlara baktığı zaman çok defa gözlerini kapamak zorunda kalırdı. Hele o uzun kaftanları giyenlerin kokusu kaç defa içimi bulandırırdı. Elbiseleri pek kirli, dış görünüşleri bayağı idi.” bu kelimeleri sarf etmiştir. Antisemitizm yalnızca Hitler Almanyası ile sınırlı değildir. Hitler’den çok daha önce antisemitizmi bir politika haline getiren devletler de vardır. Ama özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan holokostlar çok sarsıcı olmuştur, aynı zamanda Hitler’in ırk sınıflandırması bu insanlar üzerine uygulanan zulümleri daha da arttırmıştır. Buradan da anlaşılacağı üzere antisemitizm ırkçılığa dönüşmüştür. Antisemitizmin bir sonucu olarak kurulduğunu söyleyebileceğimiz Yahudi devleti bugün bile devam eden İsrail-Filistin meselesini meydana getirmiştir. Ve bu mesele uzun yıllar boyunca güncelliğini koruyacak gibi görünmektedir.

Müşerref HELLİ

Ortadoğu Staj Programı

Kaynakça

Davis, A., Chazan, R. (2005). Anti-Semitism. In Encyclopedia of Religion. (Ed. Lindsay Jones).

Johnson, P. (2001). Yahudi Tarihi. (Çev. Filiz Orman). Pozitif Yayınları. 

Karesh, S. E., Hurvitz, M. M. (2006). Antisemitism. In Encyclopedia of Judaism. (Ed. by Gordon Melton). 

Öke, M., K. (2021). Siyonizm ve Filistin Sorunu. Timaş Yayınları.

Skolnik, F., Berenbaum, M. (Eds.) (2007). Anti-Semitism. In Encyclopedia Judaica, vol. 3 Keter Publishing House.

Şenay, B. (2002). Yahudi-Hıristiyan İlişkileri Tarihi ve Anti-Semitizm-Oryantalizm İlişkisi.  Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 11( 2).

Yılmaz, M. S. (2017). Bir Terimin Arkeolojisi: Antisemitizmin Teolojik ve Politik Tarihi. Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 21(2), 1181-1216. https://doi.org/10.18505/cuid.343001 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...