24 Nisan 2004 referandumunda her iki taraftan da “EVET” oyları çıkmış olsaydı şimdiye kadar neler gerçekleşmiş olurdu… Devam-3/3
25) AİHM’deki mülk davaları ile ilgili tahliye emirleri sağanak gibi Kıbrıslı Türklere gönderiliyor olacaktı.
26) Rum yerel Mahkemelerinde Türkler aleyhine, Türk yerel mahkemelerinde de Rumlar aleyhine yüzlerce tazminat davası açılmış olduğundan, tüm ada halkı bir kaos içinde yaşıyor olacaktı.
27) Türkiye Cumhuriyeti’nin, kamu görevlisi Kıbrıslı Türklerin maaşlarını göndermesi iç işlerine müdahale olarak addedileceğinden, federal devlette iş bulamamış olan eski (KKTC) kamu görevlisi Kıbrıslı Türkler, işsizlik ve parasızlıktan bunalmış ve eski günleri hayal ediyor olacaklardı.
28) “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti”nin tüm stratejik mevkilerinde, müdür ve daha üst düzey görevlerinde, AB normlarına uygun ve gerekli uyum kurslarını almış Türkler bulunamadığından, Kıbrıslı Rumlar görev yapıyor olacaktı ve bu nedenle de federal yapı, üniter yapıya dönüşecekti.
29) “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti”nin idari kadrolarında Kıbrıslı Türkler, önemli ve stratejik olmayan mevkilerde, göstermelik olarak en çok müdür yardımcısı görevine atanmış olacaklardı.
30) Sivil havacılık, Hava limanları, Merkez Bankası, Eski Eserler Dairesi, Tapu, Telekomünikasyon Dairesi, Sahil Koruma, Gümrük, Muhaceret Dairesi, Denizcilik Müdürlüğü gibi stratejik birimler Merkezi Hükümete bağlı olduğundan, “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti” Rum çoğunluk tarafından idare ediliyor olacaktı.
31) Tüm hava ve deniz limanlarının fiili kontrolü, Gümrükler ve diğer stratejik hizmetler Rumların yönetiminde olacaktı.
32) Maraş elden çıkalı tam 4 yıl olacaktı.
33) Biz Kıbrıslı Türkler, yurt dışındaki takımlarla sadece dostluk maçları yapıyor olacaktık. (Tüm Spor Federasyonları Rumların yönetiminde olacağından ve de Türklere yasal engeller çıkartmakta üzerlerine olmadığından bütün resmi karşılaşmaları hep Rum takımları yapıyor olacaktı.)
Yukarda yazdıklarım Annan Planının yazılı kuralları içeriğince gerçekleşecek olaylardı.
Birde Rum politikacıların entrikaları ve diasporadaki Rumların propagandaları ve kulis çalışmaları ile kaybetmeye mahkûm edileceğimiz haklarımız olacaktı ki, düşünmek bile istemiyorum.
1963 yılında, çiçeği burnunda Kıbrıs Cumhuriyetini yıkmak için Türklerin anayasa ile belirlenmiş haklarını fütursuzca çiğnemiş olan Rumların gene bunu yapmak için her yolu deneyeceklerinden hiçbir kuşkum yok.
Rumlar iyi ki Referandumda “Evet” demediler diye seviniyorum. Yoksa şimdiye kadar çoktan canımıza okuyup, haklarımızı bin bir dalavere ile elimizden almış, Türkiye’nin garantörlük haklarının karşısında da AB’yi dikerek, bizi adadan atmak için elden geleni yapıyor olacaklardı.
İspatı Başpiskopos Hrisostomos’un son açıklamaları ve adada “Üniter Devlet” istemi.
Veya da müzakereler sürecinde Kıbrıslı Türklere hiçbir hak veya kazanım vermemiş ve Rum Ulusal Konseyi’nin “Kıbrıs’ta Üniter Rum Devleti’nden başka hiçbir ortaklığa evet demeyiz” kararından bir tek adım dahi gerilememiş olan Hristofyas’ı “Kıbrıslı Türklere çok haklar verdin” diyerek neredeyse siyasi aforoz etmek isteyen Rum Siyasi Parti Liderlerinin ve bu partilerin ileri gelenlerinin tavırları ve söylemleri.
Artık hayal kurmaktan vazgeçmenin ve hayal dünyasından çıkmanın zamanı geldi.
Rumların uzlaşmaz tutumu ve içinde Kıbrıslı Türklerin azınlık olarak yer alacakları “Üniter Rum Devleti” istemleri nedeni ile müzakerelerin gideceği hiçbir yer, ulaşacağı hiçbir mutlu son yoktur.
Üstelik şimdi Rumlar, yukarıda 33 madde ile değindiğim tüm kazanımlarına rağmen 24 Nisan 2004 tarihinde yapılan Annan Planı Referandumuna “HAYIR” dediler ve günümüzde süren müzakerelerde de “Daha da Fazla”sını istiyorlar.
Bunları bilerek, geleceğimiz hakkında başımızı iki elimizin arasına alarak iyice düşünmemiz ve ona göre hep birlikte yeni bir strateji belirlememiz gerekmektedir.
Rumlarla siyaseten eşit iki devlet temelinde ortak bir “Federal Devlet” kurmak, eskilerin deyimi ile aynen “Kaf Dağı’nın Arkasında.”
Prof. Dr. Ata ATUN