Ankara’ya Suriye ile İlgili Tahlil, Tahmin, Uyarı ve Öneriler

Libya’da Kaddafi’nin devrilmesi Batı’nın “elinin boşalmasına”, kendine güveninin artmasına ve spotların Suriye’ye yönelmesiyle beraber sıranın bu ülkeye geliyor olduğu düşüncesinin güçlenmesine neden olmuştur. Kaddafi’nin kişisel sonunun ise Suriyeli liderler üzerinde ne tür bir etki yaptığını kestirmek ise daha güçtür.

Beşar Esad ve çevresi Kaddafi’nin ölümüne bakarak işler o noktaya gelmeden kirişi kırmak gerektiği sonucuna mı varırlar, yoksa başarısızlığın feci şekilde ölmek olduğunu düşünerek kaybetmemek için her türlü yola başvurmak lazım geldiğine mi?

Arap dünyasındaki değişim sürecinde elbette en önce her ülkenin kendi şartları önemlidir ama aynı zamanda değişik ülkelerdeki gelişmeler de birbirini etkilemektedir. Rejimlerin devrildiği ülkelerde işler iyi gitmezse bu Suriye gibi diğer ülkelerde kitleleri ürküterek siyasi değişim yaşanmasını zorlaştırabilir. Doğal olarak tersi de geçerlidir, başarılı, “derli toplu” değişimler diğer halkları da cesaretlendirmektedir.

Dış politikada tarihin yavaş ilerlediği normal zamanlarda temkinli, kontrollü ve yavaş davranmak daha doğrudur. Ama tarihin hızlandığı kriz durumlarında çevik olmak inisiyatifin sizde kalmasını sağlayabilir. Ağır davranmak Suriye’deki durumun kangren haline gelmesine, çok kan akmasına ve değişik gruplar arasında düşmanlığın tedavisi zor derecelere ulamasına neden olabilir. Bu nedenle genelde olanın aksine beklemek akıllıca değildir. AKP hükümeti Suriye konusundaki tavrını değiştirmekte bize göre yavaş kalmış olmakla beraber muhalefet partileriyle kıyaslandığında yine de “durumu iyi kurtarmıştır.” Suriye politikasına 10 yıla yakın bir zamandır ciddi siyasi ve duygusal yatırım yaptıktan sonra gerekli çevikliği hiç göstermeden Şam’la iyi ilişkileri sürdürmek de ısrar da edebilirlerdi.

Olaylar sadece Suriye’de yaşansa, sınırlı derecede olsa ve dünya kamuoyunun ilgisi çok fazla olmasa idi Ankara çıkarlarının Suriye’de istikrarı gerektirdiğini düşünerek müdahil olmamayı tercih edebilirdi. Ancak Ankara’nın bazen abartıya kaçsa da sonuçta kendini tarihin akışının doğru tarafında konumlandırması isabetlidir. Ancak bu yeni yaklaşımın da ciddi zorluk, risk ve bedelleri olacağını görmeliyiz.

Suriye’deki başkaldırının dışarıdan yeterli desteği görmezse sönmesi, “kış uykusuna yatması,” rejimden gelecek sınırlı ödünlere fit olması gibi ihtimaller vardır. Bunlar Türkiye için arzu edilir gelişmeler olmaz. Çünkü Ankara tarafından ihanete uğradığına inanan Baas rejiminin devamı artık Türkiye için ciddi bir risk haline gelmiştir. Rejim ayakta kaldıkça Türkiye Orta Doğu’da istediği rolü oynayamaz. “Beşarlı Suriye” artık Türkiye’nin bölgede ekonomik, siyasi ve askeri olarak başat bir güç olmasına ket vuracak, Türkiye’yi cezalandırmak, hata yaptığına ikna etmek için başta PKK olmak üzere elinden gelen her şekilde ona zarar vermeye çalışacaktır. “Yaralı” Baas rejiminin en tehlikeli olduğu, tüm bölgeyi ateşe vermekten kaçınmayabileceği bir döneme girmiş olabiliriz. Bu nedenle beklemek ve işi zamana bırakmak yanlış olabilir. Ayrıca rejime Türk yetkililerin rejime “iki yıl ömür biçmeleri” de hatalı olabilir. Bu bakış açısı yaygınlaşırsa Suriyelilerin kendilerini tehlikeye atarak sokağa çıkmaları güçleşebilir.

Suriye’de Irak’taki kadar uzun ve şiddetli olmasa da ciddi bir çatışmanın yaşanması ve ülkenin Sünni Arap rejimleriyle İran arasında bir savaş alanı haline gelmesi ihtimaline karşı kendimizi hazırlamalıyız. Bu çerçevede şu olumsuz veya zorlu durumlarla karşılaşmamız mümkündür:

– Suriye ve onun üzerinden diğer ülkelerle ticari ilişkilerimizin aksaması,

– Türkiye’nin tek başına veya başkalarıyla beraber Suriye muhalefetine sınırlı ve dolaylı ya da direk ve kapsamlı askeri dâhil destek vermesi.

– PKK’nın oluşacak belirsizlik ve karmaşayı kullanmaya çalışması.

– Şam yönetiminin bölgesel bir karışıklık çıkarmaya kalkması.

– İran ile dolaylı da olsa karşı karşıya gelinmesi.

– Suriye’de Türk vatandaşlarına yönelik baskı, saldırı, kaçırma gibi eylemler yaşanması.

– Ankara’nın bu Şii-Sünni mücadelesinde taraf olmak zorunda kalması.

– Batı’nın projesine “su taşıyor” görüntüsü oluşma riski.

– Barzani, Suriyeli Kürtler ve belki de PKK ile Baas’ın Türkiye aleyhine beraber hareke etmeye başlaması ile güney sınırımızın tamamen dost olmayan unsurlarla çevrelenmesi.

– Rejimin ayakta kalması ve bu süreçte Suriyeli Kürtlerin rejim karşıtı bloğa katılmamaları karşılığında otonomi benzeri ayrıcalıklar elde etmesi.

– Rejimin devrilmesinden sonra Alevilere karşı yapılabilecek büyük bir kıyımın kısmen de olsa ahlaki sorumluğunu yüklenme ihtimali.

– Esad’ın benden sonra tufan mantığıyla çatışmayı Türkiye, Lübnan, Irak, İsrail ve Ürdün’e yaymak istemesi.

Devam edecek…

 

Şanlı Bahadır Koç

Foreign Press Review Editörü

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...