Emma Goldman, “Anarşizm Neyi Savunur”, Çeviren: Derya Kömürcü, 140 Sf., Agora Kitaplığı, ISBN: 9786051031460
“Anarşizm Neyi Savunur” başlığıyla yayınlanmış olan kitap, anarko-feminizmin öncü isimlerinden biri olan ve yaşadığı dönemde “Kızıl Emma” olarak da bilinen Emma Goldman’ın Anarşizm’e dair yorumlarını içeren yazılardan oluşmaktadır. Goldman kitapta anarşizm temelinden ayrılmadan cinsiyet sorunu, hapishaneler ve siyasal şiddet gibi çeşitli konulara değinmiştir.
Önsöz
Kitabın ilk sayfalarında, Goldman’ın John Most’a yönelik övgüler ile başlayan anarşizm hayallerine tanık oluyoruz. Bu hayallerin gözünde ne kadar büyük olduğu ve bunların yansımasını gerçek hayatta bulamadığından bahsederken aynı zamanda neden yansımadığı sorusunun cevaplarına dair fikir yürütür. Bu cevaplardan birisini incelerken en sonunda neden yazmaya karar verdiğine ve yazmayı diğer seçeneklerden -özellikle sözlü propaganda yollarından- nasıl daha farklı gördüğünü anlatır. Bölümün geri kalanında ise çeşitli konuşmalarında kendisine yöneltilen ve buna ek olarak okuyucularının kendisine yönelteceğini tahmin ettiği sorulardan yola çıkarak kendisinin anarşizme bakış açısına dair kısa bir ipucu veriyor.
Bu kısımda yazarın birinci ağızdan, gereksiz süsten uzak gündelik dil kullanmasını okuyucuyu kitaba bağlayan en önemli unsurlardan biri olarak görüyorum. Anlatmak istediği her şeyi lafı dolandırmadan, olduğu gibi ortaya koyuyor.
Anarşizm Gerçekte Neyi Savunur?
Bölüm, John Henry Mackay’in bir şiiriyle başlıyor ve seçilmiş olan bu şiir bölüme dikkat çekici bir giriş yapılmasına ön ayak oluyor. ”Yönetmeyeceğim ve yönetilmeyeceğim!”[1] cümlesi ile biten şiirin devamında Goldman, Eski ile Yeni mücadelesi üzerinden, eskiyi yıkmak üzere var olan anarşizmin anlaşılmaması ve var olanın direncini yıkmasına engel olunması sorununa değiniyor. Sonrasında ise anarşizme karşı çıkan ve birincisi anarşizmin pratikte uygulanamayacağı, ikincisi ise anarşizmin şiddet ve yıkımdan yana olduğunu öne süren ve bu nedenlerle anarşizmden uzak durulması gerektiğini söyleyen iki temel itiraz üzerinden anarşizmin gerçekte neyi savunduğunu düşündüğünü anlatıyor. Bu anlatıya, anarşizmin bir tanımını vererek başlıyor. Ayrıca anarşizme yönelik anlamsız bulduğu bu itirazları anarşizmin devletin işleyişi karşısındaki tutumunu ve ister dini, ister siyasal bir otoritenin, özellikle de devletin neden var olmaması gerektiğinin sebeplerini öne sürerek çürütürken bir yandan da bu itirazların ortaya çıkmasına sebep olan düşüncelere dair tahminlerde bulunmayı ihmal etmiyor.
Bir Anarşistin Hayata Bakışı
Bu bölümde, Paul Robeson ve Rebecca West’in de katıldığı 1 Mart 1933’te 29. Edebiyat Toplantısı’nda yaptığı konuşmanın metnine yer veriliyor. Bu metin ayrıca yazarın “Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir” kitabında da yer alıyor. Geçmişini ve geçmişini şekillendiren düşüncelerini, Amerika’ya yolculuğunu ve Amerika’da haftalık 2,5 dolar gibi bir ücret karşılığı çalışmasını anlatırken onu en çok etkileyen olaya, 1887’de bazı anarşistlerin idamına, Chicago trajedisine, geçiyor. Emma Goldman’ın hayat hikâyesini bilen bir kişi, bu olayın hayatının en önemli dönüm noktası olduğunu onun sözlerine gerek kalmadan da rahatlıkla anlayabilir ancak Goldman da bu olayın kendisini nasıl etkilediğini, anarşizm düşüncesine nasıl yöneldiğinin üzerinde özenle duruyor. Bu olayı, manevi doğumu olarak nitelendiriyor ve sonrasında yeniden anarşizme dair düşüncelerine yer vermeye başlıyor. Bu düşüncelerini toplumun anarşizmin olduğunu sandığı şeye karşı çıkarak öne sürüyor.
Bu bölümü, Maksim Gorki’nin “Yılan ve Şahin” metninden yapmış olduğu alıntı ile özgürlüğün uğrunda can vermeye bile değecek kadar önemli olduğuna ve özgür olmanın hayatı yaşamak anlamına geldiğine dair vurucu bir son ile tamamlıyor.
Benim İnandığım
Goldman bu yazısına kendisine yöneltilen iftiralara değindiği eğlenceli bir dil ile başlıyor. “satılık kalemler” olarak tanımladığı bu kişileri alaya alıyor ve bu görüşleri umursamadığını açıkça belli ediyor. Bölümün devamında, yazının “The World” için Goldman’ın gerçek düşüncelerini doğrudan sunmak amacıyla yazdığını öğreniyoruz. Burada da, kitabın çoğunda olduğu gibi kendisine yöneltilen yersiz olarak nitelendirdiği eleştirilere karşı düşüncelerini anlatıyor, onlara karşı bir tez öne sürüyor.
Öne sürdüğü en önemli fikir, her yeni ülkünün erken evrelerinde yanlış tanıtıldığı ve onu savunanların kötülendiği fikri. Bunu, okuyucu kitlesindeki insanların daha yakın hissettikleri bir olguyu kullanarak pekiştiriyor: Bundan iki bin yıl öncesinde İsa’ya inananların gördüğü zulümden, ne kadar yanlış anlaşıldıklarından bahsediyor. Ve böylece onlara kendilerini yakın hissettikleri bir geçmişten örnek vererek yeniden kendisini açıklamaya başlıyor.
Şimdiye kadar incelediğim bölümlerdeki karışık bir şekilde birbirini takip eden hayali bir monolog şeklindeki anlatısından farklı olarak Goldman, bu bölümde anarşizme dair düşüncelerini maddelendirerek etraflıca ele alıyor. Bu maddeler mülkiyet, hükümet, militarizm, kilise, evlilik, şiddet vb. temel ve önemli konulardan oluşuyor.
Siyasal Şiddetin Psikolojisi
Bir önceki bölümde, anarşizmde siyasal şiddeti savunmamakla birlikte anarşistleri buna itenin şiddeti doğuran devlet olduğunu ve anarşistlerin şiddetlerinin amacının kişisel çıkar olmadığını belirtmişti. Bu bölümde ise siyasal şiddet konusunu daha derinlemesine inceliyor.
Asıl olarak şiddetin ortaya çıkış sebeplerinden ve doğa ile bağdaşan yanlarından bahsediyor. Şiddetin anlayışla karşılanmaması gerektiğini belirtmenin yanı sıra, ortaya çıkan şiddet örneklerinin hayati sebepleri olduğundan ve şiddetin, uygulayan kişinin kişisel çıkarlarını tatmin etme amacı gütmediğinden bahsediyor.
Bölümün devamında ise devlet eliyle anarşistlerin üzerine yıkılan suçlara örnek vererek halkın gözündeki anarşizmin tamamen şiddete denk olduğu fikrinin devlet ve basın eliyle bilinçli bir şekilde pekiştirildiğini öne sürüyor. Bu bölümde fikrini destekleyen yaşanmış olaylara yer vermesi, düşüncelerinin altını dolduruyor ve öznel fikirler olmaktan daha öteye taşıyor.
Hapishaneler: Toplumsal Bir Suç ve Başarısızlık
Bu bölüme Fyodor Dostoyevski ve Oscar Wilde’ın hapishanede tutuldukları dönemlerin etkisiyle ortaya çıkardıkları eserlerden örnek vererek başlıyor. Devamında ise hapishanelerin yüksek meblağdaki harcamalarını ve toplumu suçtan caydırmak adına bir yararı olmadığını öne sürerek hapishanelerin toplumu suçtan uzaklaştırmak için işe yarar bir çözüm olmadığından bahsediyor ve bazı isimlerden yaptığı alıntıların da desteğiyle birlikte hapishaneleri tamamen toplumsal bir başarısızlık olarak nitelendiriyor.
Hapishaneleri neden toplumsal başarısızlık olarak nitelendirdiğinin cevabı ile devam ediyor. Burada suçun sebebine de değinmeyi ihmal etmiyor ve yine bu kısımda mahkûmlardan alıntı yaparak onların genellikle kendilerini değil, toplumdaki adaletsizliği suçlu bulduklarına işaret ediyor. Goldman da buna katıldığını belirtiyor.
Anarşi ve Cinsiyet Sorunu
Bu makalenin öne sürdüğü fikirlerden biri sevgi temeli olmayan evliliğin sebep olduğu sorunlar, özellikle de erkeğin tek yönlü beklentileri üzerine kurulan evliliğin, kadınlara yüklediği yük ve verdiği zarar. Bölümde savunduğu fikirlerin önemi, kendisinin geçmişinde yer alan başarısız evliliği ve babası tarafından on beş yaş gibi küçük bir yaşta evlendirilmek istemesi gibi durumlarla birlikte kadınların bu konudaki en önemli sorunlarından bir kısmını bizzat deneyimlemiş olmasından geliyor.
Bir diğeri ise kadınların hayatta karşılaştığı maddi manevi zorlukların sebebinin malların adaletsiz dağılımı ve erkeklerin kadınlardan faydalanma amacı olduğu. Kadınlardan faydalanan ve onlara zarar veren bu sistemin erkek, kadın ve çocuğa tamamen eşit haklar sağlanmadıkça düzelmeyeceğinden bahsediyor. Bu eşitlik sağlandığında ise insanların birbirlerini seveceğini, saygı göstereceğini ve böylece evlilik bağını da sevgi temelinde kurabileceklerini öne sürüyor. Sevgi temelinde kurulan birlikteliklerin sürdürülemeyeceğine karar verildiğinde sonlanması da sorunsuz olur. Ayrıca sevgi temelinde kurulan birlikteliklerin ürünü olan çocuklar da zihinsel ve bedensel bakımdan sağlıklı ve güçlü olur, böylece toplum en genç bireyinden en yaşlısına kadar zorlama olmaksızın olumlu bir değişim geçirebilir.
Francisco Ferrer ve Modern Okul
Bu bölüme konu olmuş olan Francisco Ferrer, İspanya hükümeti tarafından Katolik Kilisesi’nin emri ile öldürülen ve yaşamı boyunca İspanya dışında pek tanınmayan ancak ölümünün ardından evrensel bir isme dönüşen bir ilkokul öğretmenidir. Bölümde genel olarak düşünce dünyasını şekillendiren olayların vurgulandığı hayat hikâyesi ve özgürlük arzusuyla katıldığı eylemler sonucu ayrılmak zorunda kaldığı ülkesine geri döndüğünde karşılaştığı durumlardan bahsedilir. Benzer örnekleri o dönemde diğer ülkelerde de bulunan ve idamına kadar kurduğu yüzden fazla okulun öncüsü olan Modern Okul’dan, sonrasında ise savunduğu düşünceler ve kurduğu okullar sebebi ile idam edilmesi anlatılır.
Sonuç
Kitabı okurken bir bütün olarak tasarlanmadığı, parça parça makalelerden oluştuğu göz önüne alınmalıdır. Bu yer yer düşüncelerin tekrarına ve kopukluğuna sebep olsa da Emma Goldman’ın samimi cümleleri okuyucuyu kitabın içine çekmeyi başarabilir.
Kitabın hedef kitlesi anarşizmi tanımayan ve anarşizme karşı olanlardır ve Goldman’ın savunduğu fikirleri somut olaylarla, çeşitli insanların da kendisini destekler nitelikteki yorumlarıyla büyük ölçüde sağlam temellere oturtması hedef kitlesini tam anlamıyla ikna etmese de, fikirlerinin değerini göstermekte başarılı olacaktır.
Yazarın yazılarındaki en temel iddiaları, anarşizmin insanların içinde bulunduğu koşulları iyileştirmekle yetinmeyip temelden değiştireceği ve bu değişimin insanlara cinsiyet, yaş ayrımı yapmaksızın eşitlik sağlayacağıdır. Buna ek olarak devlet ve basın yoluyla yapılan propagandadan etkilenerek anarşizmin şiddetle bir tutulmasının yanlış olduğu, anarşizmin tamamen şiddet içermediği ve gerektiği takdirde ortaya koyduğu şiddetin de devlet eliyle uygulanan şiddete bir tepki olduğu, bireysel çıkar gözetmediği ve devlet şiddet uygulamaya devam ettikçe anarşizmin şiddetinin de kaçınılmaz olduğudur.
Kitap kendi içerisinde tutarlı ve birbirini destekleyen fikirlerle ilerliyor, oldukça akıcı olmakla birlikte akademik dilden uzak, okuyucu ile sohbet ediyormuşçasına samimi bir dil ile yazılmış ve kitabın tamamı bu üslup ile devam ediyor. Kitabın çevirisi de bu üslubu korumak konusunda oldukça başarılı.
Goldman’ın yazıları anarşizm alanına, anarşizmin kadınların bakış açısından da anlaşılması adına oldukça büyük katkı sağlıyor. Hayatı boyunca zaten pek çok suçlama ve ceza ile yüzleşmiş olması, fikirlerini de korkusuzca savunmasını sağlamış. Teorik anlamda kitap eşi görülmemiş bilgiler sunmasa da, anarşizmin pratiğine dair değerli bilgiler ve deneyimler içeriyor.
TUĞÇE PULURLUOĞLU
Anarşizm Staj Programı
Kaynakça
[1] John Henry Mackay, “Anarchy” (1888)