Home Blog Page 8

Dijital Dönüşümün Düzensiz Göç Yönetimine Etkileri

Feyza Betül Demirci 

Göç Çalışmaları o-Staj Programı

Özet

21. Yüzyıldan beri etkisini her alanda hissettiren dijital dönüşümler Göç olgusunu ve devletlerin güvenlik konularını da oldukça yakından ilgilendirmektedir. Devletler kendi devletlerinin sınırlarını koruyabilmek adına farklı politikalar üretmiştir. Özellikle Avrupalı devletler 20. Yüzyıldan itibaren göç dalgası ile karşı karşıya kalmışlardır. Dönem dönem farklı politikalar ortaya koyan devletler özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra göç politikalarını değiştirme kararı almışlardır. Dış güvenliklerini korumak için FRONTEX gibi kurumlar kurmuşlar ve sınırları sıkı bir biçimde denetledikleri için Kale Avrupası olarak nitelendirilmişlerdir. Akdeniz rotası göçmenler için önemli bir deniz yolu rotasını oluşturmaktadır buna karşın Akdeniz rotası göçmenler için yüksek hayati risk taşımaktadır. 2011 yılında Arap Baharı’ nın etkileri ile başlayan ve 2015 yılında göçmen krizinin patlak vermesi sonucunda sınırlarda denetimin arttırılmasına, diğer devletlerle göç konusunda anlaşmaların çoğaltılmasına ve sınır güvenliklerinde dijital malzemelerin kullanımının arttırılması kararı verilmiştir. Sınır güvenliklerinde kullanılan uydu verileri, termal kameraların varlığı ve dijital kaynaklar sayesinde hızlı bir şekilde birimlere koordinat sistemlerinin paylaşılması ile beraber Akdeniz rotasındaki göçmenler hızlı bir şekilde tespit edilmektedir. Tespit edilen göçmenlere uygulanan göç politikaları ise göçmenlerin temel haklarına erişimlerini engellemektedir.

Anahtar kelimeler: Avrupa Birliği Sınır Yönetimi, Dijitalleşme, Akdeniz Rotası, Düzensiz Göç

Giriş

Dijitalleşmenin ürünleri 20. Yüzyıldan itibaren her alanda etkin bir şekilde kullanılmaktadır. E-posta göndermek ya da çevrimiçi arama yapmak gibi eylemler insanların günlük yaşamının temelini oluşturmasının yanı sıra dijital dönüşüm, sağlık, ulaşım ve eğitim gibi sosyal ya da sınır güvenlikleri gibi siyasi konuları da oldukça etkilemektedir ve kullanılmaktadır. Günümüz dünyasında sosyal ve siyasi konuların en önemli konularından biri göç konusudur. Dijitalleşme, göç alanını hızlı bir şekilde etkilemekte ve dönüştürmektedir. Göçmenler çevrimiçi bilgi aramakta, hükümetler ise göçü daha verimli bir şekilde yönetmek için yeni teknolojileri araştırmaktadır ve uzmanlar göç süreçlerini ve göçün geleceğini anlamak için yeni veri kaynaklarını araştırmaktadır. (United Nations Network on Migration, 2020).

Devletler için sınırların güvenliği ve bu sınırları sınırsız ve hakim olarak kullanabilmesi oldukça önemlidir. Son zamanlarda özellikle ülkeler arasındaki düzensiz göç hareketliliği, uyuşturucu ticareti, terörizm ve siber saldırılar nedeniyle oluşan güvenlik endişesi sınır güvenliğinde kullanılan yapay zeka sistemlerine ilgiyi arttırmıştır. (Şahiner et al…,2021). Güvenlik tehditleri sebebiyle devletler, sınırlarını koruyabilmek için yeni teknolojilerini savunma sistemlerine dahil etmişlerdir. Yapay zekalar, büyük karmaşık verilerden yararlanarak hızlı karar verme işlevine sahiptir. Bununla birlikte, yapay zekanın mevcut karar verme sistemlerine sağlayabileceği şeffaflık, entegrasyon ve bilgi paylaşımı, onları daha verimli hale getirmektedir (Şahiner et al…,2021). Bu bilgi paylaşımlarının kablosuz olarak iletilmesi ise hızlı bir şekilde müdahale ortamı sağlamaktadır.  Sınır güvenliği sağlamak için birçok yeni teknoloji günümüzde kullanılmaktadır. İnsansız Hava Araçları, Silahlı İnsansız Hava Araçları, Yüz Tanıma Sistemleri ve sensörler bu teknolojilere örnektir.

Sınır güvenliği ve düzensiz göç ile mücadele son yirmi yıldır Avrupa Birliği’nin gündem konularını oluşturmaktadır. Göçmenler farklı yollardan yıllardır Avrupa ülkelerine ulaşmak istemektedir. Akdeniz rotası ise bu göçmenlerin Avrupa’ya geçmeye çalıştığı önemli deniz yoludur. Avrupa’daki devletler düzensiz göç ile mücadele etmenin yanı sıra göçmen kaçakçılığı, terör ve sınır ötesi suçlar ile mücadele etmektedir. Avrupa Birliği’nin bu mücadeleler için Akdeniz’de radarları, gözetleme ve sınır teknolojilerini kullanmaktadır. FRONTEX (Avrupa Birliği Sınır Güvenliği Ajansı) Avrupa sınır güvenliğini için kurulmuş bir ajanstır. Bu ajans gelişmiş teknolojiler kullanarak düzensiz göçleri tespit edip bu durumları engellemeyi sağlamaktadır. Ayrıca Avrupa Birliği, transit ve menşe ülkeler ile iş birliği yaparak Geri Kabul Anlaşmaları çerçevesinde göçmenleri sınırlarından uzak tutmak istemektedir. Avrupa Birliği’nin bu dışsallaştırma sınır politikalarını daha da genişleterek uygulamaya devam etmesi sonucu, Mbembe’nin (2003) dediği gibi Akdeniz’in altında ‘’ bir ölüm dünyası’’ ile karşı karşıya kalmaya sebebiyet vermektedir (aktaran Karadağ,2022, s.296). 2015 yılından sonra alınan tedbirler ve gelişen teknoloji ve dijital dönüşümler ile beraber Akdeniz rotasındaki denetimler arttırılmaya ve ölüm riskleri de azaltılmaya çalışılmaktadır. Avrupa Birliği’nin aldığı tedbirlerin aksine Akdeniz rotasında göçmenler hayati risklerle karşı karşıya kalmakta ve farklı şekillerde mağduriyet yaşamaktadır. Bu makalenin amacı Akdeniz rotası üzerinde gerçekleşen düzensiz göçte dijital dönüşüm teknolojilerinin uygulanması, göç yönetimi ve göçmen güvenliği üzerinde nasıl etki yarattığına dair durumları ele almak ve incelemektir.

Avrupa Birliği özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra sınır güvenliğine olan bakış açılarını değiştirerek sınırlarını daha da güvence altına almaya çalışmıştır. Önceden iş gücü potansiyeli olarak gözüken göçmen algısının terörizmle özdeş bir tehdit unsura dönüşmüştür (Yazan,2014). Saldırında bir yıl sonra 21/22 Haziran 2002’de gerçekleşen Seville Zirvesi’nde ‘’düzensiz  göçle savaş (war on illegal migration) ‘’ şeklindeki ifade ortak bir düzensiz göçmen algısı oluşturmuştur (Yazan,2014). Düzensiz göçmenler genel olarak tehdit unsuru olarak tanımlandığından dolayı Avrupa Birliği farklı anlaşmalar ve kurumlar aracılığıyla kendi güvenliğini sağlamaya çalışmış ve  uyguladığı politikalar nedeniyle ‘’Kale Avrupası’’ olarak nitelendirilmiştir. İç sınırlarda rahat bir hareketlilik durumu söz konusuyken dış sınırların güvenliği için; FRONTEX, EUROSUR, EURODAC ve VIS sistemleri kurulmuştur. Bu sistemler gelişmiş dijitalleşme mekanizmaları içermesi sebebiyle üye devletler arasında bilgi alışverişiyle birliğin sınırlarında tam koruma sağlanmasını hedeflemektedir (Zorlu ve Yetim,2020). 2015 yılında Avrupa için yeni bir göç krizi meydana gelmiştir. AB ise bu göç dalgasına karşı yeni ve acil önlemlere başvurmuştur. FRONTEX’ in yetkileri genişletilmiş ve AB’nin sınırlarının daha güvenli hale gelebilmesi için İnsansız hava araçları dahil birçok akıllı teknolojik alet kullanılmaya başlamıştır (Csernatoni,2018:175). Avrupa Birliği’nin diğer devletlerle beraber ortak katıldığı birçok deniz operasyonları gerçekleştirilmiştir. Bu operasyonlar arama kurtarma gibi faaliyetlerin yanı sıra bu faaliyetler kolluk kuvvetleri de içermektedir. Gemi devriye botları ve helikopterler ile desteklenen operasyonlar ile beraber daha fazla göçmen kayıt altına alınmaya çalışılmıştır. Sahada özellikle EUROSUR’ un varlığı FRONTEX ‘in operasyonları için oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Avrupa Birliği’nin özellikle yasa dışı göç ile bağlantılı ölümlerin artması üzerine dış sınırların daha etkin kontrolüne katkıda bulunması amacıyla harekete geçirilmesine karar verdiği Avrupa Sınır gözetimi (Anadolu Ajansı,2013); teknik imkanları oldukça çoktur. Düzensiz göçmen taşıyan küçük tekneleri de tespit edebilme kabiliyeti olduğundan tekneleri tespit edebilmesi ve destek sağlaması da olanaklı olacaktır. EUROSUR; Füzyon Hizmetleri, otomatik gemi izleme ve tespit yeteneklerini, anormallikleri tespit etmek ve gemi konumlarını tahmin etmek için karmaşık hesaplamalara olanak tanıyan yazılım işlevlerinin yanı sıra hassas hava durumu ve tahminler içermektedir (FRONTEX,t.y). 

Avrupa Birliği’nin dış sınırları, kontrol ve pratikleri açısından çok ileri bir seviyeye ulaşmıştır. Sınır kontrolü sınırları aşan bir hal almış ve giderek fiziksel sınırların ve devletin alanının çok daha ötesini kapsayan ve kontrol eden bir oyuna dönüşmüştür (aktaran Topçuoğlu,2016). Avrupa Birliği İstatistik Ofisi verilerine göre Avrupa Birliği’nde bölge vatandaşı olmayan 471 bin kişinin vize başvuruları reddedilmiştir. (Euronews,2019). Avrupa Birliği’nin bu uygulamalarından dolayı Avrupa’nın yasal süreçlerini ve yüksek korunaklı sınırlarını aşamayan göçmenler çare olarak yasa dışı yollara başvurmaktadırlar (Zorlu, Yetim). Göçmen kaçakçılarını kullanarak yasadışı yollara başvuran göçmenler sahte belgeler satın alarak hareket etmektedirler. Bazı göçmenler ise insan ticareti yapan organizasyonların eline düşmektedir. Bu organizasyonlar ise göçmenleri zorla çalıştırıp sömürü yoluyla menfaat elde etmek istemektedirler. Bu kısıtlayıcı politikalar yüzünden artan sayıda göçmenin düzensiz ulaşım araçları kullanarak tehlikeli bir şekilde seyahat etmesine; ekonomik sıkıntılar ve göçmen karşıtı düşünceler ise göçmenlerin farklı alanlardaki hizmetlerinin erişiminde engel teşkil etmektedir.

AB örneğinde görüldüğü gibi günümüzde yasal olmayan göçü güvenlikleştirilerek engellenmeye çalışılmaktadır (Zorlu ve Yetim,2020).Avrupa Birliği’nin düzensiz göçmenlere karşı uyguladığı algı ve politikalar çerçevesinde Engbersen’in tanımlamasıyla ‘’Panoptikon Avrupa (Panopticon Europe)’’ yaratılmaya çabalanmaktadır. Panoptikon, Jeremy Bentham’ın kurduğu bir hapishane modeli olmakla beraber hücrelerin merkez tarafından sürekli gözetlendiği bir inşadır. Avrupa Birliği’nin merkez, Avrupa Birliği’ne üye devletlerin hücre ve düzensiz göçmenlerin ise mahkum olduğunu tasavvur ederek kurgulayabiliriz(Yazan,2016). Panoptikon sisteminde amaç, düzensiz göçmenlerin dışlanmasıdır. Bu sistemde devlet, hücre içindeki düzensiz göçmene kucak açar gibi gösterir fakat var olan ise göçmenin daimi gözetimi ile günlük ihtiyaçların karşıladığı sosyal ilişkiler ağını kriminalleştirerek ve gayrimeşrulaştırarak dışlamaktır (Broeders, Engbersen). Avrupa’nın bu tavrı taraf olduğu 1951 Cenevre Sözleşmesinin tahattütlerinin yerine getirilmesini  kısıtlamaktadır ve uyguladıkları düzensiz göç politikalarında insan hakları açığına sebep olmaktadır.

Avrupa Birliği’nin Akdeniz Bölgesindeki Göç Yönetimi ve Göçmen Güvenliği

Avrupa’ya göç yolunda en çok kullanılan güzergahta karşımıza Akdeniz çıkmaktadır (Güçtürk,2014). European Comission 2022 verilerine göre Ocak- Eylül dönemleri arası 281.872 düzensiz göçmen sınır kapısında yakalanmıştır. Bu dönem arası 184.614 düzensiz göçmen deniz geçişi sınırında yakalanmışken Ocak- Ağustos dönemleri arası 97.258 düzensiz göçmen kara sınırında yakalanmıştır. Buradan ülkelere geçiş yapmak isteyen göçmenlerin karşısına ise Avrupa Birliği’nin yüksek duvarları çıkmaktadır. Nitekim bir göç rotasını kapatmak insanların göç etmesini engellememekte ve daha tehlikeli olan farklı yollara kaymasına sebep olmaktadır (Zorlu, Yetim,2020). Dolayısıyla rotaların farklılaşmasıyla beraber göçmenler de kaçakçılara yönlendirmiştir. Göçmenlerin içinde bulunduğu botların deniz açıklarında batması ve yüzlerce insanın can vermesi Akdeniz’deki insani krizi gözler önüne sermektedir

FRONTEX, AB sınırları ve ötesinde 19 operasyon yürütmektedir. Bunların en büyüğü AB’nin doğu kara sınırları boyunca gerçekleştirilen ortak Terra operasyonu ve Akdeniz havzasındaki deniz sınırlarını (Doğu’da Yunanistan, orta bölgede İtalya ve batıda İspanya) kapsamaktadır (FRONTEX,t.y).  Doğu Akdeniz bölgesinde Yunan Sahil Güvenliği ve FRONTEX botları Yunan sularında ortak olarak hareket ederler. Yunan sularına giren bir göçmen botu olduğunda bot tespit edilmeye çalışılır ya da bir herhangi bir sorun olduğunda botu  kurtarmak  veya kıyıya kadar götürmeye yardım edilmektedir. Radar sistemlerinden toplanan veriler doğrudan Yunan Sahil Güvenlik ya da FRONTEX devriye botu ile paylaşılır (Karadağ,2022). Yüksek teknoloji ile donatılan bu sistem de eğer hareket halinde bir bot tespit edilirse o zaman ya FRONTEX ya da Yunan Sahil Güvenlik, botu durdurur ve karaya çıkartmak için kıyıya getirir. Limanlardaki kurtarma ve ilk yardımlara katılan STK’ların kara ekipleri ise ilk yardım, temel ihtiyaçların sağlanması ve sığınmacıların güvenli bir şekilde BMMYK otobüslerine aktarılması için hazır beklerler (Karadağ,2022).  Bu durum suların her hattında böyle değildir. Eğer bot orta hat kıyılarına yaklaşmış ise geri itme tekniklerini hala daha kullanmaktadır. Bu durum insan hakları ihlaline girmektedir ve uluslararası hukuk kapsamında yasaktır.

1951 tarihli Mültecilerin Statüsüne Dair Sözleşmeye göre;

‘’ Hiçbir taraf devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tabiiyeti belirli sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehlike altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek ve iade etmeyecektir’’(Mat, Özdan,2018). Geri gönderilmeme ilkesi, mültecilerin ya da daha geniş bir kavram olarak göç etmeye zorlanmış kişilerin sahip olacağı en temel haklardan birisidir. Geri göndermeme ilkesinin sadece ülkeye giriş yapmış ve mülteci statüsü kazanmış kişiler açısından geçerli olduğunu söylemek ilgili hükmün sözleşmenin amacı çerçevesinde yorumlandığında, mümkün gözükmemektedir. Örnek olarak sınırdan henüz daha giriş yapmamış ancak sınırda iltica talebini beyan eden kişilerin kabul edilmeyerek geri gönderilmesi durumunda göçmenlerin hayatı tehlikeye atılmakta ve zulme uğrama riskleri artmaktadır.(Mat, Özden,2018).

Öte yandan geri göndermeme ilkesi devletler açısından mutlak bir kabul yükümlülüğü doğurmamaktadır. Bir başka deyişle düzensiz olarak ülkeye girmiş yabancıların ancak şartları mevcutsa geri gönderilemez. Bu durumu Mültecilerin Hukuki Statüsü hakkındaki Sözleşme 33 maddesinde şöyle bahsetmektedir: ’’Bulunduğu ülkenin güvenliği için tehlikeli sayılması yolunda ciddi sebepler bulunan veya özellikle ciddi bir adli suçtan dolayı kesinleşmiş bir hükümle mahkum olduğu için söz konusu ülkenin halkı açısından bir tehlike oluşturmaya devam eden bir mülteci, işbu hükmünden yararlanmayı talep edemez.’’(Mat, Özden, 2018)

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokollerinde ise geri göndermeme ilkesini; ülkeye kabul ve sığınma prosedürlerine erişim, geri itme, toplu sınır dışı etme, tutulma ve  mahkemelere erişim gibi sığınma hukukuna ilişkin başvuruları Sözleşme’nin 2 maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında değerlendirirken, Sözleşme’nin 3 maddesi işkence ,insanlık dışı muamele  ya da aşağılayıcı muamele, ceza yasağı, özgürlük ve güvenlik hakkı, özel ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında değerlendirilmektedir.(Üstün,2023)

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3(1) uyarınca,’’ Hiç kimse işkenceye , insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya cezaya tabii tutulamaz’’ şeklinde 3. maddesinde de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında geri göndermeme ilkesini içerir şekilde anlam yüklemiştir(Mat, Sağlam2018).

Denizlerdeki geri itme eylemi ile sığınma başvurusunda bulunmak isteyen göçmenlerin başvurularının engellenmesi ya da başvuru taleplerinin işleme geçirilmemesi sonucu göçmenlerin en temel olan yaşam hakları ihlal edilmektedir. Denizlerdeki geri itmeler ya da sınır yakınlarındaki geri göndermeler dışında, AİHM’si ilgili devletin topraklarında kanuni olarak bulunup bulunmadıklarından bağımsız olarak, ilgili devletin topraklarında bulunan yabancıların toplu olarak sınır dışı edilmelerini de ihlal olarak ele almaktadır (ÜSTÜN). Toplu sınır dışına uğramamak göçmenler dahil herkesin hakkıdır. Yunanistan bu nedenle sınırı geçen ve geri gönderilmek istemeyen herkesin durumunu incelemek ve onlara sınır dışı kararına itiraz etme hakkı tanımakla yükümlüdür (Uluslararası Af Örgütü,2013).

Düzensiz göçmenler uluslararası sözleşmeler ve şartlar ile birtakım sosyal haklar tanınmış olsa da düzensiz göçmenlerin hem temel haklarını hem de sözleşmeler kapsamında kendilerine tanınan hakları çok iyi bilmediklerinden ve ‘’ yasal’’ olmadıklarının deşifre olmasından korkmaları sonucu  bu hizmetlerden yararlanmamaktadırlar(Yazan, 2016). Bu yüzden düzensiz göçmenler dünya çapında temel insan hakları ihlalleri konusunda hala daha en hassas ,savunmasız ve saldırıya açık bir konumdadır. Kamu sağlık hizmetlerinden yararlanamama, keyfi olarak gözaltına alınmak, çalışma koşullarının güvensizliği, barınma sorunu, ve şiddet ve işkence gibi risklerin varlığı göçmenlerin savunmasızlıklarına örnektir.

Avrupa başta olmak üzere gelişmiş olarak addettiğimiz ülkeler, kendi ülkesine kitlesel akın halinde gelen sığınmacıları kendi ülkesinde barındırmak istememektedir. Örnek olarak Uluslararası Af Örgütü’nün Yunanistan Türkiye sınırlarındaki göçmenler ile yaptığı birkaç görüşme şöyledir;

‘’Hasarlı bir bot ile denizin ortasında öylece bırakıldık’’(B., Türkiye’deki bir geri gönderme merkezinde tutulan 17 yaşındaki Afgan bir çocuk).(Uluslararası Af Örgütü,2013).

‘’Yunanistan polisinden su istedik, ama bize güldüler ve köpekler gibisiniz dediler’’(Filistinli X., 6 Mart 2013 tarihinde Ege Denizindeki bir Yunan adasının yakınlarında, iki aylık bebeğin de aralarında olduğu Filistinli ve Suriyeli 11 kişilik bir grupla Yunanistan’a gitmeye çalışırken, botların Yunanistan sahil güvenlik teknesiyle Türkiye sularına doğru geri çektiğini söyledi.)(Uluslararası Af örgütü,2013).

‘’Yunanistan sahil güvenlik botunu gördüğümüzde, aramızdan biri, bizi kurtaracakları ve Yunanistan’a götürecekleri umuduyla, bizim botumuzu deldi. Sahil güvenlik bizi kendi teknesine aldı; hiçbir şey sormadılar, sadece bizi dövdüler; yukarı bakmamamızı, yüzlerine bakmamamızı söylediler.’’(27 yaşındaki Sudanlı E., Uluslararası Af Örgütü’ne 2013 yılı Şubat ayında, aralarında dört yaşında küçük çocukları olan üç ailenin de bulunduğu bir grupla, delik bir bot içinde Türkiye sularına bırakılmalarından önce Yunanistan sahil güvenlik görevlileri elinde gördüğü muameleyi anlattı.)(Uluslararası Af  Örgütü,2013).

‘’Nehri gece geçtik ve neredeyse bir gün boyunca yürüdük. Bir Yunan şehrinin yakınında polis bizi yakaladı. Minibüs getirdiler ve bu minibüs ile bizi tekrar nehre götürdüler. Bizi aldıklarında polis aracında yaklaşık 20 kişi daha vardı. Hepsi Afgan’dı. Nehre vardığımızda bizi üç saat boyunca araçta tuttular. Minibüs çok kalabalık olduğundan nefes almak çok zordu ve berbat kokuyordu. Biz minibüsteyken, arkadaşım yardım istemek için BM’yi ve başka kuruluşu aradı. Aramayı yaptıktan kısa bir süre sonra, polis kapıyı açtı ve kimin aradığını sordu. Bizi teker teker dışarıya çıkarıp kimin aradığını sordular. Sanırım aramızdan biri kimin aradığını söyledi çünkü daha sonra arkadaşımı aldılar ve coplarla dövmeye başladılar. Daha sonra telefonlarımızı ve kemerlerimizi aldılar ve bizi Türkiye’ye geri gönderdiler’’(Türkiye’de sığınmacı olan 18 yaşındaki Afgan U., Uluslararası Af Örgütü’ne 19 Kasım 2012 tarihinde yasal olmayan bir şekilde Türkiye’ye geri itildikleri sırada Yunanistan sınır güvenliklerinin arkadaşını dövdüğünü anlattı.)(Uluslararası Af Örgütü,2013).

Uluslararası Af Örgütü tarafından elde edilen bilgiler, Yunanistan sınır ve sahil güvenlik görevlilerinin Türkiye sınırındaki geri itme uygulamaları sırasında göçmen ve mültecilerin hayatlarını sıkça tehlikeye attıklarını göstermektedir. Hem geri itme hem de uygulanan onur kırıcı uygulamalar Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 2 ve 3. Maddeleri kapsamında göçmenlere yapılan bu uygulamalar, göçmenlerin hem yaşam haklarının hem de özel hayata saygı haklarının ihlali olarak değerlendirilmektedir.

2015 yılından sonra göç hareketi Avrupa Birliği için krize dönüşmüştür. Göç krizinden sonra dışsallaştırma politikalarını arttıran Avrupa Birliği bu politikasının basamaklarından biri olan ‘’ sıcak nokta yaklaşımı’’ fikrini ortaya atmıştır. Bu yaklaşım Göçmenlerin ilk ulaştıkları üye ülkelere destek olmak amacıyla tesis edilmiştir.

Nisan 2015’te Avrupa Göç Gündemine dahil edilen ‘’ sıcak nokta yaklaşımı’’ ile yeni gelen göçmenleri tespit etmek ve bu göçmenlerin parmak izlerini alarak sığınma başvurularını değerlendirmek için göçmenlerin yoğun giriş ülkeleri olan Yunanistan ve İtalya’da belirli işlem merkezleri oluşturulmuştur. Bu işlem merkezlerinin işlevlerleri şu şekildedir: Düzensiz göçmenlerin taranması ve tescili, İnsan kaçakçılığı ağları ile ilgili istihbarat toplanması amacıyla göçmenleri sorgulama, sığınmacıları uygun sığınma prosedürlerine yönlendirme, Uluslararası koruma hakkına sahip olmayan göçmenlerin hızlı geri dönüşünü koordine etme ve bu işlevleri yerine getirilebilmesi için gerekli tercümanları sağlamaktır. Fakat bu merkezlerde göçmenler zor şartlar altında bekletildiğinden ve sıklıkla sığınma haklarının mahrum bırakıldıklarından dolayı eleştirilmişlerdir.(Çırıkçı,2022)

Bu denetim merkezlerinde, temel anayasal güvencelerin aksine, göçmenler adli denetim olmaksızın, hukuki yardımdan yoksun ve çoğu zaman insan sağlığına uygun olmayan ve aşırı kalabalık yerlerde tutulmaktadır. Herhangi bir belirli göz altı süresi olmaksızın kişisel özgürlüklerinde mahrum bırakılmaktadır (Çırıkçı,2022).

Sıcak nokta yaklaşımı, Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’nda yer alan ve Mültecilerin Hukuki Statüsüne ilişkin 1951 sözleşmesi ile garanti altına alınmış olan ‘’ sığınma hakkı’’ konusunda ihlalleri içermektedir. İdari Gözetim Koşullarında da insan hakları ihlalleri oldukça fazladır.

Yunanistan da yer alan idari gözetim merkezlerinin koşullarının uygun olmadığı belirtilmiştir. Tuvaletlere erişiminin sınırlı olunması, ısıtma sistemlerinin ve sıcak suyun bulunmaması, verilen yemeklerin yetersiz ve kötü kalitede olması ve sabun gibi hijyenik ürünlerin olmaması bu duruma örnektir (Uluslararası Af Örgütü,2013).

‘’Hiç kimseyle konuşamıyoruz. Dışarda ne oluyor bilmiyoruz. Televizyon ya da radyo yok. Tek yapabildiğimiz düşünmek. Çok fazla düşünüyoruz. İki Afgan kendilerini asarak intihar etmeye çalıştı. Burada hayat çok zor. Battaniyelerimiz dokuz aydır yıkanmadı’’(2012 yılı Ağustos ayından bu yana İdari Gözetim Merkezi’nde bulunan Ruandalı bir erkek)(Uluslararası Af Örgütü,2013).

Kale Avrupa’sına girişleri engellemek ve sığınmacılara güvenlikleştirilmiş bir bakış açısıyla yaklaşan Avrupa Birliği üyeleri ve FRONTEX sınır güvenliğinin sağlandığını düşünerek göçmenlerin yaşam haklarını ihlal etmektedir ya da alıkonma merkezlerinde insanlık dışı uygulamalar yapmaktadır.

Sonuç

Avrupa Birliği’nin, 11 Eylül saldırıları ve 2015 göçmen krizi ardından Akdeniz’de dijital araçlarla desteklenen göç yönetimi ve göçmen politikaları, temel insan haklarına ve sosyal hizmetlere erişim konusunda ciddi kısıtlamalara yol açmaktadır. Özellikle, göçmenlerin haklarına dair bilgi eksikliği ve hizmetlere ulaşımdaki zorluklar, Akdeniz bölgesinde devam eden bir insani krizin altını çizmektedir. Bu durum, göçmenlerin kendi hakları konusunda daha iyi bilgilendirilmelerinin sağlanması, temel insan haklarına dair genel bir farkındalık yaratılması ve güvenlik odaklı göçmen bakış açısından uzaklaşılması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu yaklaşımlar, olası insani krizlerin önlenmesine katkıda bulunabilir ve göçmenlerin yaşam kalitelerinin iyileştirilmesine yardımcı olabilir.

Bu çerçevede, Avrupa Birliği ve üye devletler, göç politikalarını yeniden değerlendirirken, insan haklarına duyarlı ve kapsayıcı bir yaklaşım benimsemeli ve uluslararası hukuk normlarına uygun hareket etmelidir. Dijitalleşme ve teknolojik ilerlemeler, göç yönetiminde önemli bir araç olabilirken, bu araçların göçmenlerin haklarını korumak ve desteklemek için etik ve insani bir çerçevede kullanılması esastır. Avrupa’nın göç politikalarının, güvenliğin sağlanmasının ötesinde, göçmenlerin onurlu ve adil bir şekilde muamele görmelerini garanti altına alacak şekilde tasarlanması gerekmektedir.

Sonuç olarak, göçmen krizi sadece bir güvenlik meselesi olarak değil, aynı zamanda karmaşık sosyal, ekonomik ve insan hakları boyutlarını içeren geniş çaplı bir konu olarak ele alınmalıdır. Avrupa Birliği’nin ve uluslararası toplumun, göçmenlerin korunması, desteklenmesi ve entegrasyonu konusunda sorumluluklarını yerine getirmesi, daha adil ve insani bir dünya için hayati öneme sahiptir.

KAYNAKÇA

Anadolu Ajansı. (2013). AB’nin Dış Sınırlarında Yeni Gözü EUROSUR Devrede. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ab-nin-dis-sinirlardaki-yeni-gozu-eurosur-devrede/200411.

Bayrak, M. (2022). FRONTEX’in varoluşsal krizden en etkili politika aracına dönüşümü. Protokol Dergisi, (1) . https://www.ktu.edu.tr/dosyalar/sam_1d6e7.pdf.

Broeders,G.,Engbersen,D.(2007). “The fight against ıllegal migration: ıdentification policies and ımmigrants’counterstrategies”, American Behavioral Scientist,50(12),ss 1594-1595.

Çırıkçı,T.(2022). AB göç yönetişiminde bir insan hakları problemi olarak’’ sıcak nokta yaklaşımı’’. Marmara Avrupa Araştırmaları Dergisi, 30(1). https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2902283.

Euronews . (2019,07,12). AB’den on binlerce kişi sınır dışı edildi, kaçak göçmen sayısı azaldı. https://tr.euronews.com/2019/07/12/ab-den-on-binlerce-kisi-sinir-disi-edildi-kacak-gocmen-sayisi-azaldi

FRONTEX. (t.y). Monitoring and Risk Analysis. Erişim adresi  https://www.frontex.europa.eu/what-we-do/monitoring-and-risk-analysis/monitoring-and-risk-analysis/.

FRONTEX. (t.y). Operations. https://www.frontex.europa.eu/what-we-do/operations/operations/.

Güçtürk, Y. (2015). 21. Yüzyılda bitmeyen trajedi: Akdeniz’de göçmen ölümleri. SETA PERSPEKTİF, (98) . https://file.setav.org/Files/Pdf/20150501120018_98_gocmenolumleri.pdf.

Karadağ, S. (2022). Ege Denizi’nin dalgalarında sınır yönetimi : aktörler, söylemler ve pratikler. İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Türkiye’nin Göç Siyaseti Özel Sayısı,21(Özel Sayı) ,ss 293-315. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2684155.

Kurt, M. (2021). Akdeniz’de insan/göçmen kaçakçılığı sorunu: Libya örneği. Afrika Araştırma Derneği. https://afam.org.tr/akdenizde-insan-gocmen-kacakciligi-sorunu-libya-ornegi/.

Mat,T., Özdan,S. (2018). AB ile Türkiye arasındaki geri kabul anlaşması’nın insan hakları açısından değerlendirilmesi. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi,24(1), ss 36-49.

Özcan, N .(2015). Düzensiz göç üzerine bir inceleme: Küresel dinamikler, ulus- devletler, göçmenler. İdealkent,(15), ss 22-39. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/464235.

Şahiner, M., Ayhan, E. ve Önder, M. (2021). Yeni sınır güvenliği anlayışında yapay zeka yönetişimi: fırsatlar ve tehditler. Ulisa : Uluslararası Çalışmalar Dergisi, 5(2), 83-95. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2130973.

Topçuoğlu,R.(2016). Göç yazınındaki düzenli ve düzensiz göç kavramları: İnsan hakları temelinde bir kavramsal sorgulama. İnsan Hakları Yıllığı, 34, ss 1-20. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1734143.

United Nations Network on Migration.(2020).Network on Migration https://migrationnetwork.un.org/hub/migration-digitalization.

Uluslararası Af Örgütü.(2013). Avrupa’nın sınırında Yunanistan’ın Türkiye sınırında insan hakları ihlalleri. https://www.amnesty.org.tr/public/uploads/files/Rapor/GREECE%20FRONTIER%20EUROPE%20HUMAN%20RIGHTS%20ABUSES%20ON%20GREECE%E2%80%99S%20BORDER%20WITH%20TURKEY.pdf.

Üstün,E.,Üstün,M.(2023).Yunanistan’ın düzensiz göçle mücadelesinde gerçekleşen insan hakları ihlalleri. MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi,12(1). https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2486722.

Yeliz Yazan, İnsan Hakları Bağlamında Avrupa Birliği’nin Yasadışı Göç Politikası:’’ Türkiye örneği Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi,2014. http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/51918.pdf.

Zorlu, M., Yetim, M. (2020).’’Yasa dışı göçle mücadele bağlamında Avrupa Birliği ve Türkiye politikalarının karşılaştırılması’’. Ortadoğu Etütleri, 12(2), 325-348. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1024705.

Dijitalleşme ve Avrupa Göç Politikaları – Dijitalleşme ve Avrupa Göç Politikaları – Dijitalleşme ve Avrupa Göç Politikaları – Dijitalleşme ve Avrupa Göç Politikaları – Dijitalleşme ve Avrupa Göç Politikaları – Dijitalleşme ve Avrupa Göç Politikaları – Dijitalleşme ve Avrupa Göç Politikaları – Dijitalleşme ve Avrupa Göç Politikaları – Dijitalleşme ve Avrupa Göç Politikaları – Dijitalleşme ve Avrupa Göç Politikaları

Teknolojinin Göçmen Havaleleri Üzerindeki Etkisi: Gelişmekte Olan Ülke Perspektifi

Gökçen Ayzıt Kırkali 

Göç Çalışmaları o-Staj Programı

Giriş

Yurt dışında çalışan göçmenlerin kendi ülkelerine aktardığı para olarak tanımlanabilecek göçmen havaleleri, gelişmekte olan birçok ekonomi için oldukça önemli bir olgudur. Dünya Bankası (2022), verilerine göre 2021’de düşük ve orta gelirli ülkelerden gelen işçi dövizleri 589 milyar dolar gibi rekor bir seviyeye ulaştı ve bu ülkelerin GSYİH’sinin %3’ünden fazlasını oluşturdu. Teknoloji gelişmeye devam ettikçe, bunun işçi dövizlerini nasıl etkileyeceğini ve dolayısıyla önümüzdeki on yıl içinde az gelişmiş ülkelerdeki ekonomik kalkınmayı nasıl şekillendireceğini anlamak önemlidir. Bankalar, para transferi operatörleri veya resmi olmayan ağlar gibi geleneksel kanallar geçmişte havaleleri göndermek için kullanılıyordu. Finans ve iletişim alanlarında teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte, yeni dijital platformlar ve mobil uygulamalar ortaya çıktı ve havalelerin nasıl gönderildiğini ve alındığını değiştirdi. Önümüzdeki on yıl içerisinde de çeşitli teknolojik gelişmelerin etkisiyle dijital havalelerde bir artış görülmesi bekleniyor. Mobil para platformları, cep telefonlarına ve internete erişimi arttıkça, özellikle kırsal bölgelerde havale göndermek ve almak için giderek daha popüler hale geliyor (Aker ve Demirgüç-Kunt, 2016). Teknolojinin gelişmesi, havale gönderimi için çeşitli yeni yolların ortaya çıkmasına neden oldu. Örneğin, göçmenlerin tipik bankacılık sistemleri yerine doğrudan alıcıların mobil cüzdanlarına para göndermeleri mümkün hale geldi. Ek olarak, havalelerin “çapraz” doğası göz önüne alındığında, en heyecan verici gelişmelerin çoğu blockchain ve kripto para birimleri dünyasına geçiyor (Jones, 2021). Blockchain teknolojisi, dağıtılmış defter platformlarının veya kripto para birimlerinin ortaya çıkmasını kolaylaştırdı ve buna bağlı olarak daha ucuz ve hızlı sınır ötesi transferlerin gerçekleşmesi kolaylaştı. Bu platformlar, geleneksel para transferi yöntemlerine kıyasla şeffaflık, hız ve kolaylık sağlıyor. Aslında bu durum teknolojinin etkin olduğu havale kanallarının en önemli avantajlarından biri. Bahsedildiği üzere Blockchain’in güvenli ve şeffaf havale sistemleri oluşturuyor. Bu teknoloji geliştirildiğinde işlemler daha da hızlı ve daha ucuz hale getirebilir, dolandırıcılık risklerini azaltabilir ve insanların mali durumlarını daha iyi yönetmelerini sağlayabilir (Ghosh ve McConnell, 2017).  Ayrıca dijital havalelerin geleneksel yöntemlere göre daha hızlı gerçekleşmesi, dijital platformlara erişilebilirliğin kolaylığı, göçmenlerin istedikleri zaman istedikleri yerde havale işlemlerini başlatmak için yalnızca akıllı telefon veya internet özellikli bir cihaz kullanabilmeleri gibi yöntemler göçmen havalelerinde dijital platformların daha fazla tercih edilmesini sağlıyor. Pew Araştırma Merkezi’nin (2018) yaptığı bir anketin mobil havale hizmetlerini kullanan göçmenlerin %74’ünün, geleneksel yöntemler yerine dijital kanalları seçmelerinin temel nedeni hız ve kolaylık. Paranın bir hesaptan diğerine taşınması anlamına gelen ve genellikle bankalar veya para transferi hizmetleri aracılığıyla elektronik olarak yapılan BASIC PARA transferleri sadece bir başlangıçtır; bazı şirketler, sınır ötesi fatura ödeme ve mobil yeniden yükleme gibi yeni uygulamalar kullanarak bu modeli yeni alanlara taşıyor. Sahra Altı Afrika ve Güney Asya gibi bölgelere akın ederek dünya çapında yaşam kalitesini artırıyorlar (Kunze).

Göçmen Havalelerinin Ekonomik Kalkınma Üzerindeki Etkisi ve Teknolojinin Katkıları

Gelişmekte olan ülkelerde, göçmen havaleleri hane halkı gelirine katkıda bulunur ve böylece yoksulluğun azaltılmasına ve yaşam standartlarının iyileştirilmesine yani ailelerin refahının artmasına yardımcı olur. Örneğin havaleler eğitim veya sağlık sektörlerine yatırım yapmak için kullanılabilir. Bu yatırımlar dijital platformlar sayesinde daha verimli hale gelebilir ve belirli ihtiyaçlara daha uygun hale gelebilir. Ek olarak, dövizler, eğitim ve sağlık hizmetleri yoluyla insan sermayesine yatırım yaptığı için uzun vadeli ekonomik büyümeye katkıda bulunabilir. Bunun yanında işçi havalesiyle ülkeye giren yabancı paralar, Küçük ve Orta Boyuttaki İşletmeler (KOBİ) için başlangıç ​​sermayesi kaynağı olarak hareket edebilir. Bu fonlar, dijital havalelerle birlikte artan verimlilik ve daha düşük maliyet nedeniyle daha kolay kullanılabilir hale gelerek yeni işletmeler ve girişimciliği teşvik edebilir. (Ratha etc., 2011). Bu, bireyleri ve toplulukları kendi işlerine ve gelirlerine yatırım yapmaya teşvik edebilir. Yapay zeka (AI), harcama modellerini analiz etmek ve fonları belirli ihtiyaçlara yönlendirmek gibi otomatik ve kişiselleştirilmiş finansal hizmetler sunmak da işçi dövizlerinde devrim yaratabilir (Moser, 2018). Genel olarak, gelişmekte olan ülkelerde teknolojinin gelişmesi, işçi dövizlerinin ekonomik aktiviteyi teşvik ederek, yoksulluğu azaltarak ve finansal katılımı artırarak ekonomik kalkınmayı katalize etme potansiyelini artırmaktadır.

Teknolojinin Gelişmesinin Göçmen Havaleleri Üzerinden Yaratabileceği Zorluklar

Teknolojinin gelişerek göçmen havalelerini daha hızlı ve kolay bir hale getirmesi sağladığı faydalar kadar çeşitli zorluklara da yol açabilmektedir. İlk olarak dijital uçurum, teknolojiye ve internete eşit olmayan erişimin finansal katılımı ve fon kullanımını kısıtladığından, işçi dövizlerinin potansiyel faydaları engellenebilir. (UNCTAD, 2018). bu zorlukların üstesinden gelerek işçi dövizlerinin az gelişmiş ülkelerdeki ekonomik büyüme üzerindeki olumlu etkisini en üst düzeye çıkarmak için, bu zorlukların üstesinden gelmek ve finansal okuryazarlığı teşvik etmek çok önemlidir. İkinci olarak ise, çevrimiçi işlemlerin artması, bilgisayar korsanlığı ve dolandırıcılık gibi siber güvenlik tehlikelerini artırıyor. Az gelişmiş ülkeler, tüketicileri finansal tehlikelerden korumak için düzenlemeleri ve dijital güvenlik önlemlerini güçlendirmelidir. Finansal istikrarsızlık ve dolandırıcılık gibi potansiyel tehlikeleri azaltmak için siber güvenlik önlemlerinin güçlendirilmesi ve konu hakkındaki düzenlemelerin değiştirilmesi gereklidir (Dünya Bankası, 2018).

Sonuç

Önümüzdeki on yılda, teknoloji göçmen havalelerini önemli ölçüde etkileyecektir. Göçmen havalelerinin daha ucuz, daha hızlı ve daha şeffaf hale gelmesi, gelişmekte olan ülkelerde dijital platformlar ve kripto para kullanımının artması ve göçmen havalelerinin ekonomik büyümeyi sürdürmesi gibi beklenen sonuçlar ortaya çıkabilir. En Az Gelişmiş Ülkelerin (EAGÜ) işçi dövizlerini kapsayıcı ve sürdürülebilir ekonomik büyüme için etkili bir şekilde kullanmaları için bu ilerlemeleri benimsemek fırsatlar yaratabilir. Dijital havalelerin tüm potansiyelini kullanmak ve bireyleri ve toplulukları daha iyi bir gelecek için güçlendirmek için hükümetler, finans kurumları, teknoloji şirketleri ve sivil toplum kuruluşları arasındaki iş birliği çok önemlidir. Bunun yanında, durum bazı zorlu durumlara yol açabilir. Bu potansiyel faydaları gerçekleştirmek için, dijital erişim eşitsizlikleri, siber güvenlik tehlikeleri ve yasal ve düzenleyici sorunlar gibi sorunlar ele alınmalıdır.

KAYNAKÇA

Aker, J. C., & Demirguc-Kunt, A. (2016). Mobile payments and financial inclusion in  emerging economies. Journal of Economic Development, 101(4), 841-863. https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0264999323000329

Ghosh, S., & McConnell, D. (2017). Blockchain technology for development: Applications across sectors. World Bank Working Paper, (8254). https://documents1.worldbank.org/curated/en/099735104212220539/pdf/P1730060f0f36d0ef09ecb0c5e283741c3a.pdf

John Kunze, How technology is reimagining remittances | Retail Dive. (n.d.). https://www.retaildive.com/ex/mobilecommercedaily/how-technology-is-reimagining-remittances

Jones,A., How Technology Is Disrupting the Global Remittance Industry. (2021, December 31). International Banker. https://internationalbanker.com/technology/how-technology-is-disrupting-the-global-remittance-industry/

Mallela, K., Srivastava, A., & Singh, S. K. (2022, January 1). Remittances and Technology Spillovers: An Empirical Evidence from Remittance-Receiving Countries. Eurasian Studies in Business and Economics. https://doi.org/10.1007/978-3-031-15531-4_17

Moser, C. (2018). Artificial intelligence in financial services: From chatbot to strategic decision-making. Euromoney Institutional Investor PLC.

Ratha, D., Mohapatra, S. and Scheja, E. (2011) Impact of Migration on Economic and Social Development. International Organization for Migration Web Site.
http://www.iom.int/cms/en/sites/iom/home/what-we-do/migration-policy-and-research/migration-policy-1/migration-policy-practice/issues/octobernovember-2011/impact-of-migration-on-economic-and-soci.html

ULUSLARARASI GÖÇMEN HAVALELERİNİN GELİR EŞİTSİZLİĞİ ÜZERİNE ETKİSİ: TÜRKİYE ÜZERİNE AMPİRİK BİR ANALİZ. (n.d.). https://www.acarindex.com/pdfs/1173220

World Bank. (2021). Migration and Development Brief 35. World Bank Group

 

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

0

Avrupa Konseyi’nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin desteğiyle, Kosova’nın Avrupa Konseyi üyelik başvurusunu kabul etme yönünde önemli bir adım attı. Bu karar, bölgesel ve uluslararası alanda geniş yankı bulurken, Kosova’nın üyelik yolculuğu, Sırbistan’ın keskin muhalefetine rağmen ilerlemeye devam ediyor. Kosova’nın Avrupa Konseyi’ne üyeliğine dair nihai kararın, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (PACE) Nisan ayında yapılacak toplantısında alınması bekleniyor. Bu sürecin, bölgedeki uzun süreli etnik ve siyasi gerilimleri dikkate alarak, hem Kosova hem de genel olarak Balkanlar için ne anlama geldiğini detaylı bir şekilde incelemek gerekiyor.

Avrupa Konseyi’nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi’nin Kosova’nın Avrupa Konseyi üyelik başvurusunu kabul etmesi önerisi, hem bölgesel hem de uluslararası düzeyde önemli sonuçlar doğurabilecek bir gelişmedir. Bu karar, 31 ülkenin lehte oy kullanması, dört ülkenin karşı oy vermesi ve bir ülkenin çekimser kalmasıyla alındı. Özellikle Sırbistan, Karadağ, Bosna-Hersek temsilcilerinin oyları ve bir Yunan temsilcisinin toplantıya katılmaması, bölgesel siyasi dinamikler açısından dikkate değerdir.

Bu gelişme, Kosova’nın Avrupa Konseyi üyeliğine adım adım yaklaşmasını sağlamış olup, bu sürecin Sırbistan’ın şiddetli muhalefetine rağmen ilerlemesi, bölgedeki uzun süredir devam eden etnik ve siyasi gerilimlerin bir yansıması olarak görülebilir. Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić’in, Kosova’nın kabul edilmesi durumunda Sırbistan’ın Avrupa Konseyi’nden ayrılma ihtimalinden bahsetmesi, bu kararın bölgesel ilişkiler üzerindeki potansiyel etkisini vurgulamaktadır.

Kosova’nın Avrupa Konseyi’ne üyelik başvurusu, özellikle Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında organizasyondan çıkarılmasının ardından, Kosova için yeni bir fırsat penceresi açmıştır. Bu durum, Kosova’nın üyelik için gereken destek sayısına ulaşmasını kolaylaştırmıştır. Avrupa Konseyi, Avrupa’daki ana insan hakları organizasyonu olarak, üye devletlerin demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında ilerlemelerini teşvik etmektedir.

Dora Bakoyannis’in hazırladığı raporun ve verdiği olumlu görüşün, Kosova’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne erişim sağlaması da dahil olmak üzere, insan hakları standartlarının güçlendirilmesine katkıda bulunacağı belirtilmektedir. Bu, Kosova’nın yargı erişimini genişletmesi ve bireylerin hak arayışı konusunda önemli bir adım olarak değerlendirilebilir.

Kosova’nın üyeliğinin, bölgede insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün güçlenmesine katkı sağlaması beklenmekle birlikte, bu sürecin aynı zamanda Sırbistan ile Kosova arasındaki ilişkiler üzerinde de etkileri olacaktır. Avrupa Konseyi’ne üyelik süreci, Kosova için önemli bir meşruiyet kaynağı olabilirken, Sırbistan’ın bu sürece karşı tutumu, iki ülke arasındaki anlaşmazlığın çözümüne yönelik daha geniş çapta bir diyalog ve uzlaşıya ihtiyaç olduğunu göstermektedir.

Sonuç olarak, Kosova’nın Avrupa Konseyi üyeliğine yönelik bu adım, bölgesel barış ve istikrarın sağlanması, insan haklarının korunması ve hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi açısından önemli bir fırsat olarak görülebilir. Ancak bu sürecin başarısı, hem bölgesel aktörlerin hem de uluslararası toplumun iş birliği ve diyaloguna bağlı olacaktır.

Kosova’nın Avrupa Konseyi’ne üyelik süreci, bölgesel dinamikler üzerinde derin etkilere sahip olacak bir gelişmedir. Bu süreç, sadece Kosova’nın uluslararası alandaki meşruiyetini pekiştirmekle kalmayacak, aynı zamanda bölgedeki demokrasi ve insan hakları standartlarının güçlenmesine de katkı sağlayacak bir dönüm noktası olabilir. Öte yandan, Bosna-Hersek’in Avrupa Birliği (AB) üyelik süreci ile paralel olarak değerlendirildiğinde, her iki süreç de Balkanlar’da barış, istikrar ve bütünleşmenin önemli yapı taşları olarak ön plana çıkmaktadır. Kosova’nın Avrupa Konseyi üyeliği, bölgedeki etnik ve politik çatışmaların çözümüne katkıda bulunabilirken, Bosna-Hersek’in AB üyelik yolculuğu da benzer şekilde bölgesel uyum ve işbirliğini teşvik etme potansiyeline sahiptir. İki sürecin birbiriyle uyumlu ilerlemesi, Balkanlar’da daha geniş kapsamlı bir istikrar ve kalkınma vizyonunun gerçekleşmesine önemli ölçüde katkı sağlayabilir.

Kaynakça:

Balkan Insight. (2024, Mart 27). Kosovo edges closer to CoE membership. Alınan yer: https://balkaninsight.com/2024/03/27/kosovo-edges-closer-to-coe-membership/

Council of Europe. (n.d.). PACE committee recommends that Kosovo* be invited to become a member of the Council of Europe. Alınan yer: https://www.coe.int/en/web/portal/-/pace-committee-recommends-that-kosovo*-be-invited-to-become-a-member-of-the-council-of-europe

Kosovo Online. (2024, Mart 27). Political Committee of PACE has given green light to Kosovo’s accession to Council of Europe. Alınan yer: https://www.kosovo-online.com/en/news/politics/political-committee-pace-has-given-green-light-kosovos-accession-council-europe-27-3

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

0

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi yapısı ve etnik çeşitliliği ile dikkat çeken bir ülkedir. Bu çeşitlilik ve karmaşıklık, seçim süreçlerini ve demokratik işleyişi de doğrudan etkilemektedir. Yüksek Temsilci Christian Schmidt tarafından yapılan ve Bosna Hersek seçim yasasında gerçekleştirilen son değişiklikler, bu bağlamda büyük önem taşımaktadır. Yüksek Temsilci Dayton Barış Anlaşması’nın bir parçası olarak, ülkede barışın ve istikrarın sürdürülmesi amacıyla geniş yetkilerle donatılmıştır. Bu yetkiler, Bosna Hersek’in demokratik işleyişinde önemli değişiklikler yapabilme kapasitesine sahip olmasını sağlar. Özellikle, Avrupa Birliği (AB) ile adaylık müzakerelerinin başlaması konusunda geçtiğimiz günlerde gelen Avrupa Komisyonu’nun olumlu kararı, ülkenin demokratik standartlarını yükseltme ve AB normlarına uyum sağlama çabalarında yeni bir dönemin başlangıcını işaret etmektedir.

Değişikliklerin tam metninin yer aldığı Yüksek Temsilcilik web sitesi için TIKLAYINIZ

Yüksek Temsilci’nin Yetkileri ve Değişikliklerin Arka Planı

Yüksek Temsilci’nin, Bosna Hersek’te hukuki ve idari düzenlemeler yapma yetkisi, Dayton Anlaşması’nın bir sonucu olarak, uluslararası toplumun Bosna Hersek’teki barış sürecine olan bağlılığının tartışmalı bir göstergesidir. Schmidt’in seçim yasasında yaptığı değişiklikler, seçim sürecinin şeffaflığı, adil ve özgür bir şekilde gerçekleştirilmesi için zemin hazırlamayı amaçlamaktadır. Bu değişiklikler, seçim komisyonlarının profesyonelleştirilmesinden, seçmen kaydının doğrulanmasına, seçim malzemelerinin güvenliği ve oy sayım süreçlerinin şeffaflığının artırılmasına kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Ancak, bu değişikliklerin, Yüksek Temsilci’nin geniş yetkileri kullanılarak yapılması, demokratik süreçlerin yerel düzeyde sahiplenilmesi ve geliştirilmesi noktasında eleştirilere neden olmuştur.

Bosna Hersek ve AB Üyelik Süreci

Avrupa Komisyonu’nun Bosna Hersek ile AB adaylık müzakerelerinin başlaması kararı, ülkenin demokratik reformları ve AB normlarına uyum sürecinde kaydettiği ilerlemeyi teşvik etmektedir. Seçim yasasındaki değişikliklerin, Bosna Hersek’in demokratik standartlarını güçlendirmesi ve AB üyelik sürecini hızlandırması beklenmektedir. Ancak, bu sürecin, yerel siyasi aktörlerin ve toplumun geniş katılımı ile gerçekleştirilmesi, demokratik meşruiyet ve sürdürülebilirlik açısından kritik önem taşımaktadır.

Sonuç ve Değerlendirme

Yüksek Temsilcilik Ofisi’nin Bosna Hersek’teki seçim yasasında gerçekleştirdiği değişiklikler, demokratik olmayan bir yöntemle demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü güçlendirme paradoksunu içermektedir. Yüksek Temsilci’nin geniş yetkileri, yerel düzeyde sahiplenilmesi gereken demokratik süreçlere dış müdahale olarak algılanabilir. Bu durum, Bosna Hersek’in kendi demokratik geleceğini şekillendirme kapasitesine gölge düşürebilir ve yerel aktörlerin bu süreçler üzerindeki sahipliğini zayıflatabilir. Öte yandan, Yüksek Temsilcilik tarafından yapılan müdahaleler, zaman zaman ülkede demokratik ilerlemeyi hızlandırma ve uluslararası standartlara ulaşma konusunda önemli adımların atılmasını sağlamıştır.

Bosna Hersek’in AB üyelik sürecine bakıldığında, seçim yasasında yapılan değişikliklerin, AB normları ve standartlarına uyum sağlama yolunda atılmış olumlu adımlar olduğu görülmektedir. Bu adımlar, ülkenin demokratik kurumlarını güçlendirme ve daha şeffaf, adil ve özgür seçim süreçlerini teşvik etme potansiyeline sahiptir. Ancak, bu sürecin başarısı, değişikliklerin uygulanması ve yerel düzeyde demokratik süreçlere olan bağlılığın artırılması ile yakından ilişkilidir.

Sonuç olarak, Bosna Hersek’te seçim yasasında yapılan değişiklikler, ülkenin demokratik yapısını ve hukukun üstünlüğünü güçlendirmeye yönelik önemli adımlar olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu değişikliklerin uygulanması ve etkinliği, demokratik süreçlere olan yerel sahiplenme ve katılımın artırılmasıyla doğrudan ilişkilidir. Bosna Hersek’in AB üyelik sürecinde ilerleme kaydetmesi, sadece yasal düzenlemelerin yapılmasıyla değil, aynı zamanda bu düzenlemelerin demokratik ilkelerle uyumlu olarak hayata geçirilmesi ve yerel düzeyde demokratik katılımın güçlendirilmesiyle mümkündür. Bu nedenle, Yüksek Temsilcilik Ofisi’nin rolü ve müdahaleleri, ülkenin demokratik geleceğini şekillendirme sürecinde dikkatle değerlendirilmeli ve uluslararası toplumun desteği, Bosna Hersek’in kendi demokratik kapasitesini geliştirmesine yardımcı olacak şekilde yönlendirilmelidir.

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU

Özet

Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve iltica süreçlerine etkisini, göçmen ve mültecilerin hakları açısından incelemektedir. Göçmenler ve mültecilerin karşılaştığı zorluklar ve insan hakları ihlallerine dikkat çeken çalışma, uluslararası hukukun kişisel özgürlükleri her bireyin temel hakkı olarak tanıdığını hatırlatarak; dijital teknolojilerin süreç yönetiminde potansiyel iyileştirmeler sunabileceği, ancak mahremiyet ve veri koruma gibi alanlarda endişelere de neden olabileceğini ele almaktadır. 2015’ten itibaren uygulanan dijital projeler ve COVID-19 pandemisi sırasında artan dijital araç kullanımı üzerinden, bu teknolojilerin göçmenlerin topluma entegrasyonuna nasıl katkıda bulunduğu ve sığınma süreçlerindeki rolleri tartışılmaktadır. Aynı zamanda, dijital savunuculuk organizasyonlarının[1] mülteci hakları konusunda önemli roller üstlendiği ve dijital teknolojilerin insan hakları üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerine dair derinlemesine bir bakış sunulmaktadır. Araştırma, dijital teknolojilerin ve veri toplama araçlarının, insan haklarını koruyacak şekilde dikkatli yönetilmesi gerektiğini vurgulayarak, uluslararası standartlara ve insan haklarına saygılı bir kullanımın önemine işaret etmektedir.

Anahtar Kelimeler: Dijital Göç, Sığınma Süreçleri, Dijital Teknolojiler, Göçmen ve Mülteci Hakları, Veri Koruma ve Mahremiyet

[1] Dijital savunuculuk, göçmen ve mülteci haklarını dijital platformlar aracılığıyla savunma faaliyetleridir.

GİRİŞ

Günümüzde, dijital teknolojilerin hızla gelişimi ve yaygınlaşması, toplumsal ve bireysel yaşamın hemen her alanını dönüştürmektedir. Özellikle göç ve sığınma süreçleri, bu dönüşümden önemli ölçüde etkilenen alanlardan biri olmuştur. Küresel çapta artan göçmen ve mülteci hareketlilikleri, dijital teknolojilerin etkin kullanımını zorunlu kılmıştır. Dijital araçların ve veri toplama teknolojilerinin sığınma süreçlerine entegrasyonu[1], göçmen ve mültecilerin hakları açısından hem potansiyel faydaları hem de riskleri beraberinde getirmektedir. Bu teknolojiler, sürecin daha hızlı ve etkin yönetilmesine olanak tanırken aynı zamanda göçmenlerin mahremiyetini ve güvenliğini riske atabilir. Bu bağlamda biz dijital araçların, süreçlerin yönetilmesinde sunduğu potansiyel faydaları, mahremiyet, veri koruma ve gözetim gibi alanlarda ortaya çıkan riskleri ele alacağız. Ayrıca, dijital teknolojilerin sosyal entegrasyon[2], eğitim, sağlık ve yasal süreçlere erişim gibi konularda nasıl bir rol oynadığı ve bu teknolojilerin insan hakları bağlamında nasıl dengeye oturtulabileceği üzerine tartışmalar yürüteceğiz. Bu çalışmanın, dijital teknolojilerin göç yönetimi ve iltica süreçlerindeki kullanımına ilişkin derinlemesine bir bakış açısı sunarak, ilgili tüm paydaşlar için yol gösterici olması hedeflenmektedir.

Dijital Teknolojilerin Göç ve Sığınma Süreçlerine Etkisi

Göçmenler ve sığınmacılar, dünya genelindeki çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalan ve insan hakları ihlallerine en sık maruz kalan savunmasız gruplardandırlar.(Primer, 2024a) Uluslararası hukukta, kişisel özgürlüklerin her bireyin yaşamsal hakkı olduğu kabul edilmiştir.(İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 1948) Bu hak, göçmenler[3], mülteciler[4] ve sığınmacılar[5] gibi bireyler için de geçerlidir bu sebeple bu grupların özgürlükleri, yasal bir çerçevede belirlenmeli, meşru amaçlarla gerekçelendirilmeli, ayrımcılıktan uzak ve orantılı olmalıdır. Ancak, dijital teknolojilerin göç yönetimi ve iltica politikalarında kullanılması, nispeten yeni birolgu olması ve henüz uluslar arsı bir yasal düzenlemeye tabii olmaması sebebiyle özellikle mahremiyet, veri koruma ve gözetim konularında endişelere neden olmaktadır.

Tarihsel olarak 2015 yılından bu yana birçok dijital proje, yeni gelenleri (sığınmacı, göçmen, mülteciler) bir kent kültürünün etkili birer parçası haline getirmeyi hedefleyen dijital sosyal ağların çabaları ile de desteklemektedir. Bu projeler yeni gelenleri; mülteci kampanya ve yardım alanlarından çıkarıp, onları toplumun aktif birer üyesi haline getirmeyi amaçlamaktadır. Bu projeler uzaktan dil eğitimleri, çeşitli mesleki eğitim ve formasyonlar olarak örneklendirilebilir. Sosyal medya kullanıcılarının oluşturdukları diasporalar[6]da yeni gelenleri topluma entegre çabası açıkça görülmektedir. Ayrıca çeşitli sosyal kurumlar ve dijital yardım kuruluşları da bu projeleri desteklemektedir.(Yaldiz, 2014)  

Dijital sistemleri kendi göç yönetimlerine uygulayan ülkelerden olan Norveç, 2017 yılından itibaren sığınma başvurusu yapanlar için uzak kabul merkezlerinde[7] Skype aracılığıyla görüşmeler gerçekleştirmektedir. Benzer şekilde, İrlanda, başvurulan yerin uzaklığı nedeniyle 2019’dan bu yana belirli durumlarda uzaktan görüşmeler yapmaktadır. İsveç ise başvuru sahibinin seyahat etme zorunluluğunu ortadan kaldırmak adına uzaktan görüşme seçeneği sunmaktadır. Ancak, bu ülkelerde uzaktan görüşme yöntemleri sınırlı olarak kullanıldığı için, kullanımlarının etkinliği konusunda sınırlı bilgi mevcuttur.(Primer, 2024b)

Dijital sistemlerin iltica prosedürlerindeki kullanımları özellikle 2019’da COVID-19 salgınının başlamasıyla birlikte artmıştır. (Gregori & Avrupa Birliği Sığınma Ajansı, 2022) Bu teknolojiler, insan temasını sınırlamak için acil bir ihtiyaç olarak yardımcı olmuş olsa da birçok ülkede kalıcı bir hale geldi. (Gregori & Avrupa Birliği Sığınma Ajansı, 2022) Ayrıca, iltica sistemlerini modernleştirmek ve hizmetlerin hızla sunulmasını desteklemek için bir yol olarak da görülmeye başlandı.

2021 yılında Avrupa Birliği Sığınma Ajansı’nın yayınladığı rapora göre; üye ülkelerde COVID-19 pandemisine karşı uygulamaya konan önlemlerden, yeni uygulamaları ve dijital dönüşümleri içeren sürdürülebilir çalışma yöntemleri daha çok benimsenmektedir. Ayrıca birçok üye ülkede, koruma ihtiyacı olan yeni gelenlerin, bu sürdürülebilir çözümlere hızlı ve güvenli ulaşması için yapılması gerekenlerin neler olduğunu bulma çabasına girilmiştir. Çeşitli derecelerde ve ulusal bağlamları esas alarak otomatik başvuru kaydı, uzaktan mülakatlar, bilgi sağlama, tercümanlık, menşe ülke bilgileri (COI) [8]toplama, eğitim, yetkili makamlar genelinde bilgi yönetim sistemleri, iletişim ve iş akışlarının kolaylaştırılması gibi alanlarda dijital inovasyonlar geliştirilmiştir.(EASO Menşe Ülke Bilgisi (COI) Rapor Metodolojisi, t.y.) Yeni teknolojiler hızla uygulanabilecek olsa da ulusal yetkili makamların dikkatli olması gerekmektedir. Çünkü gerek ulusal gerek uluslararası mahkeme kararları, dijital inovasyonların temel haklar ve kişisel veri koruma kılavuzlarına uyumluluk açısından katı denetimlere tabi tutulmasına duyulan ihtiyacın devam ettiğini göstermektedir.(Gregori & Avrupa Birliği Sığınma Ajansı, 2022)

Dijital Savunuculuk Organizasyonlarının[9] Mülteci Hakları Üzerindeki Etkisi

Dijital araçların sıkça kullanıldığı günümüz dünyasında göçmen, mülteci ve sığınmacıların haklarının korunmasında da bu araçlar önemli bir rol oynamaktadır. Dijital araçların ulaşabileceği sınır ötesi topluluklar ve dijital büyüme hızı, göçmenler, mülteciler ve sığınmacıların karşılaştığı sorunları daha geniş kitlelere ulaştırma ve çözüm bulma konusunda bir fırsat sunmaktadır.

Bu bağlamda, dijital savunma kuruluşları ve insan hakları aktivistleri, dijital teknolojileri kullanarak göçmen ve sığınmacı haklarının korunmasında etkili bir rol oynamaktadırlar. Çeşitli online kampanyalar ve uygulamalar aracılığıyla, bu organizasyonlar hızlı bir şekilde harekete geçebilmekte ve uluslararası toplumun dikkatini çekebilmektedirler. Örneğin, sosyal medya üzerinden paylaşılan bilgiler ve online dilekçeler aracılığıyla, mültecilere destek çağrıları yapılabilir ve hükümetler üzerinde baskı oluşturulabilir. (Örn.bknz.(Annual Report Regional Refugee and Resilience Plan, 2022)) Aylan Kurdi’nin[10] fotoğrafının sosyal medyada yayılmasıyla yaşanan göçmen krizi, dijital savunma kuruluşlarının devlet politikaları üzerinde etkili olduğu çok önemli bir örnektir. Görüldüğü üzere bu organizasyonlar, mülteci haklarının korunması için hükümetleri ve uluslararası toplumu harekete geçirmekte ve destek olmaktadırlar. İnsan hakları aktivistleri, dijital teknolojilerin sağladığı hızlı iletişim imkanları sayesinde, normların yayılması ve uygulanmasında da önemli bir rol oynamaktadırlar. Dijital savunuculuk organizasyonlarının devlet politikaları üzerindeki etkilerine dünya üzerinden örnekler verecek olursak;

İngiltere’de, 38 Degrees organizasyonu, Başbakan David Cameron’ın mülteci kabul etmeme politikasına karşı hızlı bir kampanya başlattı. “Mültecilere Hoş Geldiniz” sloganı altında yerel meclislerin daha fazla mülteci kabul etmesi talebiyle 633 yerel dilekçe başlatıldı ve bu kampanyalar, Cameron’un 20,000 Suriyeli mülteciyi kabul etme kararı almasında etkili oldu. Bunun yanı sıra, 38 Degrees üyeleri mültecilere yardım için 300,000 £ topladı ve Ulusal Mülteci Hoş Geldin Kurulu’nun oluşturulmasına yardımcı oldu. (Hall, 2019)

İrlanda’da, Uplift organizasyonu mültecilerle dayanışma amacıyla bir online dilekçe başlattı ve “Bir Yatağı Paylaş” kampanyasıyla 14,000 yatak taahhüdünde bulundu. Taoiseach Enda Kenny’nin 4,000 mülteciye koruma sağlama kararında bu kampanyaların etkisi oldu. Ancak İrlanda’nın mülteci kabul süreci beklenenden yavaş ilerledi. (Hall, 2019).

Avustralya’da, GetUp! organizasyonu “Karanlığı Aydınlat” kampanyası ile Avustralya hükümetine daha fazla Suriyeli ve Iraklı mülteci kabul etmesi için baskı yaptı. Başbakan Tony Abbott, kamuoyu ve siyasetçilerin baskısı altında 12,000 ek mülteciyi kabul etme kararı aldı. Daha sonra, GetUp! “Onları Burada Tut” kampanyası ile 267 sığınmacının, aralarında 33 bebek de bulunmak üzere, Avustralya’da kalmasını sağladı ve bu sığınmacıların denizaşırı gözaltı merkezlerine geri gönderilmesini engelledi (Hall, 2019).

Bu örnekler, dijital savunuculuk organizasyonlarının mülteci hakları konusunda önemli bir rol oynadığını ve hem söylemsel hem de davranışsal mücadele yöntemlerini kullanarak hükümet politikaları üzerinde etkili olabildiklerini göstermektedir. Bu bağlamda, dijital savunuculuk stratejilerinin, toplumsal değişimde etkili bir araç olduğunu vurgulamak mümkündür.

Dijital Teknolojiler, Göçmenlik ve Güvenlik

Dijital teknolojilerin göç politikalarına entegrasyonu özellikle, göçmenlerin izlenmesi ve denetimi amacıyla kullanılan teknolojik araçlar, kişisel mahremiyet ihlalleri başta olmak üzere, çeşitli insan hakları ihlallerine yol açabilmektedir. Elektronik izleme cihazları ve sistemlerinin yaygın kullanımı, göçmenlerin özgürlüklerine ve özel yaşamlarına müdahale ederken, psikolojik stres ve endişe yaratabilir. Teknolojinin sınır güvenliği ve göçmen denetimindeki rolü, göçmenleri daha riskli ve tehlikeli yolculuklara da itebilir. Sıkı sınır kontrolleri ve izleme sistemlerinin varlığı, göçmenlerin daha az denetlenen, dolayısıyla daha tehlikeli rotaları tercih etmesine neden olabilir, bu da onların fiziksel güvenliğini tehlikeye atabilir.(Green, 2022) Ayrıca, biyometrik tanıma teknolojilerinin sınırları korumak ve göçü yönetmek amacıyla kullanılması, göçmenlerin kişisel verilerinin toplanmasını ve saklanmasını zorunlu kılar. Teknolojik gelişmelerin, özellikle yapay zeka uygulamalarının, göç yönetimi ve iltica süreçlerine entegrasyonu, ayrımcı sonuçlara ve koruma arayan bireyler üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir. (Mouzourakis vd., 2020) Bu durum, mahremiyet haklarının ihlali ve verilerin kötüye kullanımı risklerini artırabilir. İlgili literatürde, biyometrik teknolojilerin ırksal profilleme ve ayrımcılığa yol açabileceği, özellikle belirli etnik veya ırksal grupları hedef alabileceği belirtilmiştir.(Primer, 2024b)

İnsan hakları hukukuna göre, bir bireyin mahremiyet hakkına yapılan müdahale, ancak keyfi veya hukuka aykırı olmadığı takdirde kabul edilebilir. Ancak, istikrarsız göçmenlik durumunda olan kişiler- göçmenler, mülteciler ve sığınmacılar- genellikle olası geçişleri karşılığında haklarından ödün vermeye zorlanır. Uluslararası insan hakları hukuku ve standartları, mahremiyet hakkına yapılan müdahalenin meşruiyetini ve ihlal olup olmadığını değerlendirmek için üç kritik kriter sunar: öncelikle yapılacak olan müdahale yasalara uygun ve öngörülebilir olmalıdır; ikinci olarak sadece ulusal güvenlik veya kamu düzeni gibi meşru bir amaca hizmet etmelidir; üçüncü olarak, bu meşru amacı gerçekleştirmek için kesinlikle gerekli olmalıdır. Ancak o zaman bu müdahale yapılmalı ve bu meşru amaca uygun orantılı, ayrımcılık içermeyen bir şekilde uygulanmalıdır. Özellikle, geniş çaplı mahremiyet etkileri olan deneysel teknolojilerin kullanımını içeren teknoloji odaklı gözaltı alternatifleri, bu müdahalelerin orantılılığını sorgulama ihtiyacını öne çıkarır. Örneğin 2016 yılında Birleşik Krallık sınır dışı edilme tehlikesiyle karşı karşıya olan tüm yabancılar için zorunlu elektronik ayak bileği “etiketleme” uygulamasını getirdi. Ağustos 2021’de bu, göçmenlik kefaletiyle serbest bırakılanları da kapsayacak şekilde genişletildi. Eylül 2022 itibarıyla Birleşik Krallık’ta yaklaşık 15.000 kişi elektronik izlemeye kaydoldu; bu durum, onur, saygı, mahremiyet ve bedensel özerklik hakları da dahil olmak üzere insan haklarını riske atan bir sistemi genişletti. (Primer, 2024a)

Sivil toplum kuruluşları, hükümetler, teknoloji şirketleri ve uluslararası organizasyonların, bu teknolojilerin insan haklarına uygun bir şekilde kullanılmasını sağlamak amacıyla iş birliği yapmaları kritik önem taşımaktadır. Son yıllarda, Avrupa Birliği (AB) dahil olmak üzere birçok ülkede, göç yönetimi süreçlerini dijitalleştirmeye yönelik pilot projeler başlatılmıştır. Bu projeler, uluslararası koruma başvurularının hızlandırılması ve yüksek başvuru sayısının yönetilmesi gibi amaçlara hizmet etmektedir. Ancak, AB mevzuatının, Eurodac[11], Eurostat [12] veya eu-LISA[13] gibi sistemler dışında, iltica prosedürlerinde dijital araçların kullanımına ilişkin açık kurallar belirlemediği görülmektedir. Bu durum, üye devletlere geniş bir takdir yetkisi bırakırken, hukuki belirsizlik yaratmakta ve mülteci koruması ile veri koruma arasında karmaşık hukuki sorunları da beraberinde getirmektedir.(Primer, 2024a; Vavoula, 2020) Otomasyonun artması ve algoritmaların karar alma süreçlerinde kullanılması; dijital teknolojilerin göç yönetimi ve iltica politikalarındaki kullanımı, şeffaflık, hesap verebilirlik ve insan haklarına saygı ilkelerine dayalı bir yaklaşım gerektirir. Bunun aksi uygulamalar ayrımcı olmasının yanı sıra mahremiyet ihalelerine de yol açacaktır. 

SONUÇ

Sonuç olarak, dijital teknolojilerin göç yönetimi ve iltica süreçlerine entegrasyonu, yüksek potansiyele sahip olmakla birlikte, insan haklarına dair ciddi endişeleri de beraberinde getirmektedir. Uluslararası Af Örgütü’nün tavsiyeleri, devletlerin ve dijital teknolojileri kullanan kuruluşların, dijital araçların uygulanmasında insan haklarına saygıyı önceliklendirmeleri gerektiğini vurgulamaktadır. Bu kapsamda, sistemik ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve ayrımcılık gibi yapısal sorunların ele alınması; insan hakları ve veri koruma etki değerlendirmelerinin yapılması; tedbirlerin gereklilik ve orantılılık ilkelerine uygunluğunun değerlendirilmesi; ayrımcılık ve diğer insan hakları ihlalleri risklerinin ele alınması ve kişisel verilerin korunması önem taşımaktadır. (Georgiou, 2019; Ott vd., 2022; Primer, 2024b)

Göçmenlerin ve mültecilerin haklarının korunması ve güçlendirilmesi, dijital araçların ve veri toplama teknolojilerinin sığınma süreçlerine entegrasyonunda temel bir öncelik olmalıdır. Bu bağlamda, verilerin güvenliği ve gizliliğinin sağlanması, göçmenlerin kişisel bilgilerinin korunması, dijital araçların kullanıcı dostu olması, dil bariyerleri ve teknolojik engellerin göz önünde bulundurulması, insan haklarına saygının güvence altına alınması ve adil yargılanma hakkının desteklenmesi gerekmektedir. Nihayetinde, dijital araçların ve veri toplama teknolojilerinin sığınma süreçlerine entegrasyonu, insan haklarının korunması ve güçlendirilmesi açısından dikkatli bir şekilde yönetilmelidir. Bu çerçevede, uluslararası standartlara ve insan haklarına saygı gösteren bir yaklaşım, dijital teknolojilerin göç yönetimi ve iltica süreçlerinde etkin ve adil bir şekilde kullanılmasının temelini oluşturacaktır.

KAYNAKÇA

Annual Report Regional Refugee and Resilience Plan. (2022). https://www.3rpsyriacrisis.org/wp-content/uploads/2023/04/3RP_2022Annual_Report.pdf

EASO Menşe Ülke Bilgisi (COI) Rapor Metodolojisi. (t.y.).

Georgiou, M. (2019). City of Refuge or Digital Order? Refugee Recognition and the Digital Governmentality of Migration in the City. Television & New Media, 20(6), 600-616. https://doi.org/10.1177/1527476419857683

Göç Terimleri Sözlüğü. (t.y.). İçinde Göç terimleri sözlüğü. Uluslararası Göç Örgütü.

Green, B. (2022). The flaws of policies requiring human oversight of government algorithms. Computer Law & Security Review, 45, 105681. https://doi.org/10.1016/j.clsr.2022.105681

Gregori, N., & Avrupa Birliği Sığınma Ajansı. (2022). Avrupa Birliğinde Sığınma Durumuna ilişkin Yıllık Rapor (s. 29). Avrupa Birliği Resmi Yayın Ofisi. https://euaa.europa.eu/sites/default/files/publications/2022-06/2022_Asylum_Report_Executive_Summary_TR.pdf

Hall, N. (2019). Norm contestation in the digital era: Campaigning for refugee rights. International Affairs, 95(3), 575-595. https://doi.org/10.1093/ia/iiz021

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (1948). https://www.ohchr.org/sites/default/files/UDHR/Documents/UDHR_Translations/trk.pdf

Mouzourakis, M., Taylor, A., & wollard,  catherine. (2020). Access to protection in Europe The registration of asylum applications. ECRE; ECRE Weekly Bulletin. https://asylumineurope.org/wp-content/uploads/2020/11/aida_accessii_registration.pdf

Ott, J. D., Testi, E., & Petra, B. (2022). Digitalisation of asylum procedures: Risks and benefits (s. 34). asylum information database; ECRE Weekly Bulletin. https://asylumineurope.org/wp-content/uploads/2022/01/Digitalisation-of-asylum-procedures.pdf

Primer: Defending the rights of refugees and migrants in the digital age. (2024a). Amnesty International. https://www.amnesty.org/en/documents/pol40/7654/2024/en/

Primer: Dijital Çağda Mülteci ve Göçmenlerin Haklarını Savunmak – Dünya | ReliefWeb. (2024b, Şubat 5). https://reliefweb.int/report/world/primer-defending-rights-refugees-and-migrants-digital-age

Vavoula, Dr. N. (2020). Transforming Eurodac From 2016 to the New Pact: From the Dublin System’s Sidekik to database in support of EU policies on Asylum, resettlement and irregular migration (13). ECRE; ECRE Weekly Bulletin. https://ecre.org/ecre-working-paper-transforming-eurodac-from-2016-to-the-new-pact-from-the-dublin-systems-sidekick-to-a-database-in-support-of-eu-policies-on-asylum-resettlement-and-irregular-migration/

Yaldiz, F. (2014). ULUSLARARASI GÖÇ VE DİASPORA İLE İLİŞKİLİ KAVRAMLAR. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 3(2).

[1] Entegrasyon; Sistemin birbirine uyumlu hale getirilmesi, birleştirilmesi.

[2] Göçmenlerin hem birey hem de grup olarak toplumun bir parçası kabul edildiği süreç.

[3] Uluslararası düzeyde genel kabul gören bir göçmen tanımı bulunmamaktadır. Kişisel sebeplerle ve dışarıdan herhangi bir zorlama unsuru olmaksızın ilgili kişinin hür iradesiyle göç etmeye karar verdiği durumları kapsadığı kabul edilmektedir.(“Göç Terimleri Sözlüğü”, t.y.)

[4] Irkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti ve siyasi görüşleri yüzünden haklı bir zulüm korkusu nedeniyle vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve söz konusu korku yüzünden, ilgili ülkenin korumasından yararlanmak istemeyen kişi. (1967 Protokolü ile değişik Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi, 1A(2) Maddesi).

[5] İlgili ulusal ya da uluslararası belgeler çerçevesinde bir ülkeye mülteci olarak kabul edilmek isteyen ve mültecilik statüsüne ilişkin yaptıkları başvurunun sonucunu bekleyen kişiler

[6] Kendi geleneksel etnik yurtlarını bırakıp dünyanın diğer taraflarına dağılan halklar ya da etnik nüfuslar.

[7] Mülteci, sığınmacı veya göçmenlerin kabul eden ülkeye varır varmaz bekletildikleri tesisler.

[8] Uluslararası koruma başvurularının bireysel değerlendirmesine yönelik prosedürlerde kullanılan menşe ülke, mutat mesken ve transit veya dönüş ülkeleri hakkındaki bilgileri ifade eder

[9] Bu organizasyonlar, sosyal medya ve interneti kullanarak geniş kitlelere ulaşır ve politik değişiklikler için baskı yaparlar.

[10] 2 Eylül 2015’te ailesi ile Yunanistan’ın İstanköy adasına şişme botla geçmeye çalışırken annesi ve kardeşi ile birlikte boğularak hayatını kaybeden üç yaşındaki Suriyeli çocuk, cansız bedeni Bodrum Fenerburnu sahilinde bulunmuştur.

[11] Mültecilerin, birden fazla AB ülkesinde iltica talebinde bulunmasını engellemek için 2003 yılından bu parmak izini alarak veri tabanına kaydeden sistem

[12] Mülteci ve göçmenlere ilişkin Avrupa İstatistiklerini toplayan bir sitem oluşturmuş kurum

[13] Özgürlük, güvenlik ve adalet alanında büyük ölçekli bilişim teknolojileri sistemlerini yöneterek bilişim teknolojisi sistemlerinin operasyonel, AB’nin Adalet ve İçişleri politikalarının uygulanmasını desteklemek amacıyla kurulan Avrupa Ajansı

Sığınmacıların Ev Sahibi Ülkelere Katkıları: Türkiye’deki Suriyeliler

Sena Özdemir

Göç Çalışmaları o-Staj Programı

ÖZET

İnsanlık tarihi kadar eskiye dayanan göç, birçok farklı anlamlarda kullanılmaktadır. En genel kapsamda göç, insanların siyasal, ekonomik, sosyal ya da kültürel nedenlerle bir yerden başka bir yere gitmesini ifade eder ve evrensel bir olay olarak tanımlanır. Aniden yaşanılan göçler plansızlık ve onarılması güç ağır etkiler yaratmaktadır.

Mart 2011’deki Suriye krizi Türkiye’ye kitlesel bir göçmen akınını başlattı. Geçici koruma altında hayatta kalma çabasının Türk işgücü piyasası üzerinde ne gibi etki ve sonuçlar doğuracağını henüz tahmin etmek mümkün değildir. Türkiye, özellikle işgücü ve istihdam alanında kendi sorunlarını çözmeye çalışırken, Suriyeli göçmenlerin ülke geneline yayılmasıyla daha büyük bir sorunla karşı karşıya kalmıştır. Krize bağlı gelişmeler birçok ekonomik dengeyi önemli ölçüde bozmuştur. (Korkmaz, 2017: 57).

Ayrıca 2011 yılından itibaren Suriye’deki iç savaşın başlamasıyla birlikte Türkiye’ye kaçan Suriyeli sığınmacıların Türkiye’deki emek piyasasına etkileri oldukça çeşitlidir. İşte bu etkilerden bazıları:

  • Düşük Maliyetli işgücü: Suriyeli sığınmacılar, genellikle düşük ücretle çalışmaya isteklidirler ve bu durum, bazı sektörlerde işverenler tarafından tercih edilir. Özellikle tarım, inşaat, tekstil ve hizmet sektörlerinde Suriyeli işçilerin yoğun bir şekilde istihdam edildiği görülmektedir.
  • Rekabet Artışı: Suriyeli sığınmacıların iş gücü piyasasına girmesi, yerel iş arayanlar için rekabeti artırabilir. Özellikle düşük vasıflı işlerde, yerel iş arayanlar ile Suriyeli sığınmacılar arasında iş bulma konusunda rekabet yaşanabilir.
  • Girişimcilik: Birçok Suriyeli sığınmacı, kendi işini kurarak geçimini sağlamaya çalışmaktadır. Restoranlar, kafeler, dükkanlar ve küçük ölçekli üretim atölyeleri gibi işletmelerde Suriyeli girişimcilerin sayısı giderek artmaktadır. Ancak, iş kurma sürecinde dil ve kültürel engeller gibi zorluklarla karşılaşabilirler.
  • Yasal Düzenlemeler: Türkiye’de yaşayan Suriyeli sığınmacıların çalışma koşulları ve hakları, Türk hükümeti tarafından düzenlenmektedir. Ancak, yasa dışı çalışma ve düşük ücret gibi sorunlar da mevcuttur.

Genel olarak, Suriyeli sığınmacıların Türkiye’deki emek piyasasına etkileri karmaşık ve çeşitlidir. Hem işgücü piyasasına yeni bir kaynak sağlarlar hem de bazı zorluklarla karşılaşırlar. Ancak, Türkiye’deki ekonomik ve sosyal koşulların Suriyeli sığınmacıları nasıl etkilediği, zamanla değişebilir ve bu durumun net bir değerlendirmesi için sürekli izlenmesi gerekmektedir.

Bu makalede, Suriye’de yaşanan savaş nedeniyle göç eden kişilerin kente uyum ve entegrasyon süreçlerinde ekonomik ve sosyokültürel etkileri, göç ettikleri illere yaptıkları katkılar ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Göç, Suriye savaşı, Arap Baharı, istihdam, Emek

GİRİŞ

Göç, insanların gönüllü veya zorunlu yaşadığı yerden farklı bir yere gitmesidir. Ülkemizin jeopolitik konumunun önemi göç kavramında da öne çıkıyor, transit ülke konumunda olan Türkiye özellikle Ortadoğu, Asya ve Afrika ülkelerinden göçler almaktadır. Bundan dolayı da ülkemizde devamlı yaşanan bir mülteci krizi vardır.

2011 yılında yaşanan Arap Baharı ve bundan kaynaklı çıkan Suriye savaşı ile ülkemiz sosyal, ekonomik, güvenlik ve politik alanlarda etkilenmiştir. Arap Baharı, 2010 ve 2011 yıllarında Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da meydana gelen kitlesel protesto hareketlerini ifade eden bir terimdir. Bu protestolar genellikle demokrasi, insan hakları, ekonomik kalkınma ve sosyal adalet gibi konuları ele alıyordu. Arap Baharı’nın patlak vermesinde birçok faktör rol oynadı, ancak bazı ana nedenler şunlardı:

  1. Otoriter rejimlerin baskıcı yönetimi
  2. Genç nüfus ve işsizlik
  3. Sosyal medyanın rolü

Suriye’deki krizin Arap Baharı’ndan doğrudan etkilenmesi şu şekilde gerçekleşti:

Suriye’de, Arap Baharı’nın patlak verdiği diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi halk, otoriter yönetimleri ve sosyo-ekonomik sorunları protesto etmeye başladı. Ancak Suriye’deki protestolar, hükümetin şiddetli bir şekilde bastırmasıyla hızla silahlı bir çatışmaya dönüştü. Esasında barışçıl protestolar, hükümetin yoğun ve acımasız müdahalesiyle silahlı direnişe dönüştü.

Suriye’deki iç savaş, bölgedeki diğer ülkeleri de etkiledi. Suriye’deki kriz, bölgedeki mezhep ve etnik gerginlikleri körükledi ve terör örgütlerinin (örneğin, IŞİD gibi) yükselmesine ve yayılmasına zemin hazırladı. Ayrıca, Suriye’deki göç krizi de komşu ülkeler ve Avrupa Birliği için ciddi bir insani ve siyasi zorluk haline geldi. Bu nedenle, Suriye’deki Arap Baharı protestoları, bölgedeki geniş çaplı çatışmalara ve insani krizlere yol açan bir iç savaşa dönüştü.

Geçmişten günümüze 2011 yılından beri ülkemizde 3 milyonu aşan Suriyeli göçmen vardır. (Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği [BMMYK], 2016). Genel olarak kamplara yerleştirmeye çalışılan Suriyeli göçmenlerin sayıları çok fazla olduğu için hepsi yerleştirilememiş ve temel ihtiyaçlarını kendileri karşılayabilmek için belirlediği meskenlerde yaşamlarına devam etmişlerdir.

Kitlesel olarak yapılan Suriye göçünün ülkemizde sağlık, eğitim, toplumsal istihdam, güvenlik ve toplumsal entegrasyon gibi sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır. Yaşanılan sorunlarla iç politikada değişikliklere gidilmiştir. Suriyeli göçmenleri aynı zamanda kitleler halinde gelmesiyle ülkemizde pek çok etki bırakmıştır. Bu etkiler hem olumlu hem de olumsuz olmaktadır.

İlk bölümde göçün kavramsal boyutu açıklanıp ardından Suriyelilerin Türkiye’de çalışabilmek için sahip oldukları veya olması gereken haklar ve zorlukları anlatılmıştır. Araştırmanın devamında Suriyelilerin yaptıkları kitlesel göç hareketlerinin nasıl oluştuğu ve bu göçler ile Türkiye’nin emek piyasalarına sağladıkları katkılar ele alınırken, İşsizlik, istihdam, ücret, kayıtlı ve kayıt dışılık durumları incelenmiştir. Araştırmanın son bölümünde ise Türkiye’ye göç eden Suriyeli göçmenlerin yaptıkları girişimcilik faaliyetleri anlatılmıştır.

1. Göç Olgusunun Kavramsal Boyutu

Göç kavramı evrensel bir olay olup, insanların sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik nedenlerle bir yerden başka bir yere hareket etmesini ifade eden genel bir terim olarak tanımlanabilir. Göç, insanlık tarihinin en eski dönemlerinden beri var olan, devam etmesi ve tüm dünyada gözlemlenmesi muhtemel bir olgudur (Koçak ve Terzi 2012: 164).

Göç, insanlık tarihi sürecinde hep gündemde olmuştur. 20. yüzyılın sonlarından itibaren kapsamı ve hızı artan göç olgusunun önemi öncelikli hale gelmesi nedeniyle 21. yüzyıla “göç çağı” denmektedir (Canbey Özgüler 2018: 82).

1.1 Ulusal Mevzuat Kapsamında Türkiye’de Suriyelilerin Çalışma Hakları

Göçmenlerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Cenevre Sözleşmesi bu konudaki temel düzenlemeyi oluşturmaktadır. Ekim 2014 Geçici Koruma Yönetmeliği hükümlerine göre, geçici koruma altındaki Suriyeliler, Türkiye’ye ilk giriş yaptıkları 2011 yılından 2016 yılına kadar yasal olarak çalışamıyor; o dönemde çalışan tüm işçiler kayıtsızdı. Geçici koruma kapsamı ötesinde, resmi kanallardan Türkiye’ye giriş yapan pasaport sahibi Suriyelilerin oturma izni ve sonrasında çalışma izinlerini artık daha kolay alabilecekler. Bu kişilerin “Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkındaki Kanunun” kapsamına girerek çalışmalarına izin verilmiştir (Canbey Özgüler 2018: 85).

Türkiye’de çalışan yabancı uyruklu kişilerin ve iş verenin yanında mesleki eğitim gören yabancıların çalışmasında yer alan tüzel ve gerçek kişileri kapsayan 27 şubat 2003 tarihli 4817 sayılı “Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun”, 28 temmuz 2016 tarihli 6735 sayılı “Uluslararası İşgücü Kanunu” ile yürürlükten kaldırılmıştır. Yabancıların İşgücü piyasalarına girişi ve çalışma düzenlemeleri tekrardan düzenleyen 6735 sayılı kanunun kabul edilme nedeni, 4718 sayılı Kanun, yapısı itibariyle farklı uygulamalara izin vermemekte, yabancıların ülkeye yasal olarak nasıl gireceği ve çalışacağı alanlar konusunda esneklik sağlamaması, yabancıları düşük vasıflı işlerde çalıştırmasıdır. Ayrıca bu durum kayıt dışılık sorununu beraberinde getirmektedir.

15 ocak 2016 yılında “Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair Yönetmelik” Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Yönetmeliğe göre, geçici koruma sağlanan kişiler, kendilerine verilen geçici koruma kartında kayıtlı ikametgahı olarak belirtilen şehirde çalışabilecek ve çalışma hükümlerinde Türk mevzuatına tabi olacaklardır (Korkmaz 2017: 60).

Şekil 1: Yıllara Göre Türkiye’deki Yabancılara Verilen Çalışma İzni Sayısı

Yıllara Göre Türkiye’deki Yabancılara Verilen Çalışma İzni Sayısı
Yıllara Göre Türkiye’deki Yabancılara Verilen Çalışma İzni Sayısı

Kaynak: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, (2022).

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 2021 yılında yayınladığı rapora göre Türkiye’de çalışma izni verilen Suriyeli sayısının 91.500’dür (Mülteciler Derneği, 2024).

2. Suriye Kaynaklı Nüfus Hareketi ve Türkiye Emek Piyasalarına Etkileri

2.1 Suriye Kaynaklı Nüfus Hareketi

Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle tarihinin her aşamasında göçe açık olmuş ve ihtiyaç sahibi tüm insanlara ev sahipliği yapmıştır (Canbey Özgüler 2018: 86). Suriye’de savaş başlamadan önce 20 milyona yakın bir nüfusa sahipti fakat bugün 12 milyona yakın insan acil insani yardıma ihtiyaç duymaktadır. Ülkede yaşanan savaş sürecinde 7.65 milyon Suriyeli evini terk etmek zorunda kalmış, 3 milyondan fazla Suriyeli de kurtuluşu komşu ülkelere sığınmakta bulmuştur (Ağır, Sezik 2015: 100) ve 2011 yılında başlayan Suriye krizinde Türkiye, “Açık kapı politikası” izlemiştir (Mollaalioğlu 2020: 18). 2013 yılına kadar Türk hukukunda göçmenlik statüsüne ilişkin genel düzenlemeleri belirleyen herhangi bir yasal düzenleme bulunmuyordu. Bugüne kadar belirli ülkelerden gelen kişilerin Bakanlar Kurulu Kararı ve bazı durumlarda özel mevzuatla göçmen kategorisine yerleştirildiği gözlemlenmiştir. Ayrıca Türkiye’ye yasa dışı yollardan girenler de yasa dışı göçmen sayılıyor. 2013 yılında yayımlanan 6458 sayılı “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” ve aynı kanunun 91. maddesi kapsamında oluşturulan “Geçici Koruma Yönetmeliği” bu alandaki hukuki eksiklikleri gidermiştir (Ağır, Sezik 2015: 102).

2011 yılında Türkiye, Suriye’deki şiddetten kaçan insanlara açık kapı politikası uygulayacağını ve ardından durumu “geçici koruma” yasal çerçevesine yerleştireceğini duyurdu. Geçici koruma, 1951 Sözleşmesi’nde mültecileri tanımlayan “bireysel” durumların aksine, ülkeden “toplu” kaçış durumlarında geçerli bir hukuki tanım olarak geliştirildi. Türkiye’nin Suriyeli mülteciler için geçerli olduğunu iddia ettiği statüdür (Ağır, Sezik 2015: 104).

2011 yılından bu yana Suriye’den gelen kitlesel göç sonucunda Türkiye, sosyal ve ekonomik açıdan çözülmesi gereken pek çok sorun ve durumla karşı karşıyadır. Bu istisnai durum karşısında başta İçişleri Bakanlığı, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM) ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) olmak üzere tüm kurumlar yetkileri dahilinde konuyu ele almak için çalışıyor. Kurumlar arasında koordinasyonun sağlanması ve gelenlerin kayıt altında tutulması gibi çalışmalar yapılıyor (Canbey Özgüler 2018: 86).

Dünyamızda göç olaylarını önleyen ve göç sonrasında ortaya çıkabilecek sorunları ortadan kaldıran daha etkin bir uluslararası göç yönetimine çağrıda bulunmaktadır. Çünkü şu anda dünyada, birkaç ülkenin, ülkelerine göçmen kabul etmeme konusunda direttiğini en son yaşanan Suriye olayında görmüş olduk. Uluslararası ilişkiler biliminin temel konularından biri olan uluslararası göç konusunun popülaritesi, küreselleşme ve dünyadaki siyasi, ekonomik ve sosyal krizlerle birlikte artmış ve bu önemli konu bir kısır döngüye girmiştir. Konuyla ilgili araştırmalar hızlanmaktadır. Pek çok ülkeyi tehdit eden Suriyeli mülteci krizinde olduğu gibi, ev sahibi ülkeler de gerekli önlemleri almazlarsa kendilerini kaosun ortasında bulabilirler (Kaypak, Bimay 2016: 93).

2.2 Suriyelilerin Türkiye İş Gücü Piyasalarına Etkisi
       2.2.1 İşsizliğe ve Ücret Seviyesine Etkileri

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın hazırladığı rapora göre, Suriye’den gelen göçmenler Türkiye’deki istihdamı ciddi anlamda olumsuz etkiliyor. Ancak bu etki esas olarak kayıt dışı istihdam alanında gözlendi; kayıt dışı istihdamın payı yaklaşık %2,2 oranında azaldı. Suriyelilerin 2011 yılından bu yana uzun süredir çalışma izni veya eğitim alamamaları, kayıt dışı çalışma yoluyla iş dünyasına entegrasyonlarına olanak sağlamıştır bu da bölgenin kayıt dışı sektöründe Suriyeli işçilere, yerel işçilere göre ayrıcalıklı muamele sağlandı.

Suriyeli işsizliği ve bunun genel ücret düzeylerine etkisini inceleyen saha araştırmalarının raporlarını dikkate aldığımızda bölgesel düzeyde farklılıklarla karşılaşıyoruz. ORSAM raporuna göre iş bulan Suriyelilerin önemli bir kısmı asgari ücrete yakın maaş alıyor. Suriyelilerin istihdam durumu ve iş bulma şansı, şehrin gelişimine ve işgücü piyasasının özelliklerine bağlı olarak değişmektedir. Gaziantep’te ankete katılan Suriyelilerin yarısından fazlasının işi var ancak Kilis’te çalışan sayısı daha azdır. Güneydoğu şehirlerinde Suriyeliler tarım ve tarımdışı alanlarda çalışıyorlar. Tarım sektöründe çapalama, ekim, mevsimlik iş, ürün toplama gibi çeşitli emek gruplarında çalışan Suriyelilerin ücretleri günlük olarak ödenmekte ve aracı payı düşüldükten sonra işveren tarafından peşin olarak kesilmektedir ve ücretler yerel işçilerin ücretlerine göre daha azdır. Yerel işçilerin yapmak istemediği işleri Suriyeliler yapmaktadır. Ayrıca işverenler, bir yerli işçi yerine iki Suriyeli işçi çalıştırmanın daha düşük ücretli olup kar sağlanılacağını düşünmektedirler (Korkmaz, 2017: 68-69).

Yapılan bazı araştırmalara göre işsizlik ve istihdam oranlarındaki değişimler bölgeden bölgeye değişim göstermektedir. TÜİK verilerine göre nüfus oranlarına göre en fazla Suriyeli göçmenleri barındıran şehirler içinde 2013 yılında işsizlik oranındaki artışın en az olduğu iller %3 ile Şırnak ve Kilis iken, işsizlik oranında olan artışın en fazla görüldüğü şehir %11,9 ile Adıyaman’dır. Suriyeli nüfusun en fazla olduğu iller arasında 2013 yılında istihdam artışının en düşük olduğu il %0,7 ile Hatay olurken, en yüksek artış %5 ile Adıyaman’da gerçekleşti. Adıyaman’da hem işsizlik oranında hem de istihdam oranında bir artış gözlemlenmiştir (Özgüler, 2018: 88).

Şekil 2: Nüfusuna Oranla En Çok Suriyelilerin Barındığı İller ve Barındırdıkları Suriyeli Oranı (2017) ve Bu İllerdeki İşsizlik ve İstihdam Göstergeleri (2013)

Nüfusuna Oranla En Çok Suriyelilerin Barındığı İller
Nüfusuna Oranla En Çok Suriyelilerin Barındığı İller

Kaynak: Duruel (2017, s. 212) ve http://www.tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=temelist.

Tablo 2’ye baktığımızda işsizlik ve istihdam oranlarını ve bu oranlardaki değişimleri görebiliyoruz. Ancak bu veriler “en fazla Suriyeli bulunan şehirlerde işsizlik oranının da en yüksek düzeydedir/artış yönünde değişmiştir” ya da “Suriyelilerin en az olduğu şehirlerde istihdam oranı yüksektir/artış yönünde değişmiştir” gibi kesin ifadeler içermez.

Literatürde bahsedilen olumlu etkiler arasında; genel talebin artması ve Suriyeli nüfusun yoğun olduğu bölgelerde işgücü maliyetlerinin azalması, bunun da kayıtlı sektörde istihdamın artmasına yol açması sayılabilir (Özgüler, 2018: 88)

       2.2.2 Kayıtlı ve Kayıt dışı İstihdama Etkileri

Suriyelilerin işgücü piyasasına katılımı, yerel işçilerin kayıtlı istihdamını artırmakta ve Türkiye’deki kayıt dışı istihdamı azaltmaktadır. Türkiye’de kayıt dışı istihdam oranı 2011 yılından bu yana azalıyor. Araştırmalar, Suriyelilerin çalışma izni olmadan işgücü piyasasına girmeleri durumunda kayıt dışı iş sayısının azaldığını gösteriyor (Korkmaz, 2017: 70).

2016 yılındaki kayıtlı ve kayıtsız iş istihdamı verilerine göre;

Şekil 3: Kayıt dışı İstihdamdaki Değişim

 

 

 

 

 

Şekil 4: Kayıtlı İstihdamdaki Değişim

 

 

 

 

 

 

Kaynak: Esen ve Binatlı, 2016

Türkiye’deki yüksek işsizlik oranına ve düşük işgücüne katılım ve istihdam oranlarına rağmen, göçmenler yaygın kayıt dışı istihdam sayesinde işgücü piyasasında iş bulabilmektedir (Korkmaz, 2017: 72). Suriyeli tüccar ve sanatkarlar vergi ödemiyor ve kayıt dışı küçük ve orta ölçekli işletmeler olarak faaliyet gösteriyor. Bu durum yerel esnaf ile aralarında haksız rekabet yaratmaktadır.

3. Türkiye Ekonomisinde Suriye Etkisi

Ekonomik açıdan tüm kentlerdeki Suriyelilerin ortak etkisi kira artışlarıdır. Bu durum kiracıların gelirlerini doğrudan olumsuz etkilerken, ev sahipleri için de fırsat sunuyor. Ekonomik anlamda en çok dile getirilen ikinci bir şikayet, Suriyelilerin tarım, sanayi ve küçük çaplı işletmelerde kaçak olarak ucuz iş gücünde çalışmasıdır. Suriyelilerin göç ettiği şehirlerde yaşayan vatandaşlar, iş kayıplarını Suriyelilerin düşük ücretle kaçak çalıştırılmasına bağlıyor. Bazı gruplar ise bu duruma olumlu bakıyor ve Suriyelilerin pek çok yerel işçinin yapmak istemediği vasıfsız işlerde çalışması halinde Türkiye’nin verimliliğinin artacağını söylüyor. Fakat, kayıt dışılık, işverenler de dahil olmak üzere ilgili tüm taraflar için orta ve uzun vadede riskler ve dezavantajlar içerdiğinden olumsuz olarak değerlendirilmektedir. Aynı zamanda işverenler için üretim maliyetlerini düşürür, ancak iş gücü suiistimallerine ve haksız rekabete yol açar ve ülke için vergi kayıplarına neden olur (Korkmaz, 2017: 72).

Suriye göçünün Türkiye ekonomisi üzerindeki kısmi olumlu etkisi ihracat sektöründe de görülüyor. Suriye merkezli şirketlerin faaliyetleri yerel ekonomi üzerinde canlandırıcı bir etki yaratıyor. Suriyeliler bağlantılarını kullanarak Türk ürünlerini Suriye ve Orta Doğu’daki pazarlara ulaştırarak sınır bölgesinden ihracatı artırıyor (Korkmaz, 2017: 74).

Suriye’ye ve Suriyelilere insani yardım olarak yapılan yardımlar yerel firmalar tarafından bulunmakta ve üretilmektedir. Fakat bu yardımların hepsi yerel işletmeler tarafından üretilmemektedir. Gıda ve tekstil ürünlerinin arzı yerli üretimden sağlanırken, diğer malların ithalatı cari açık veren Türkiye’nin ticaret dengesini olumsuz etkiliyor (Korkmaz, 2017: 75).

Halep’ten gelen tüccarlar da dahil olmak üzere Suriyeliler, Türkiye’de üretilen malları Orta Doğu pazarlarına ihraç etmek için kurdukları şirketler aracılığıyla önceki iş hayatlarından gelen ticari ilişkileri kullanıyor. Ayrıca Suriyelilerin kurduğu küçük ve orta ölçekli işletmeler de Türkiye ekonomisine katkı sağlıyor. Ancak bu şirketlerin yasa dışı faaliyet göstermesi ve vergi ödememesi yerli şirketlerle haksız rekabete yol açmaktadır (Korkmaz, 2017: 75).

3.1 Suriyeli Girişimciliği

Bulundukları ülkelerin ekonomisine ve istihdamına doğrudan katkı sağlayabilecek Suriyeli şirketlerin, resmi istatistiklere göre değeri 1 milyar ile 1,5 milyar dolar arasında değişen 7.000’den fazla şirketi bulunuyor. Kayıt dışı ve gayri resmi şirketler de dahil olmak üzere Türkiye’deki Suriyeli şirketlerin toplam sayısının 10.000’den fazla olduğu düşünülüyor. Suriyeliler 2017 yılında Türkiye’de 90 milyon dolar sermayeli 2 binden fazla yeni şirket kurdu.

Building Markets’ın “Hikayenin Diğer Yüzü: Suriyeli KOBİ Üzerine Bir Pazar Araştırmasında Suriye’deki küçük ve orta ölçekli işletme sayısı, yabancı yatırımcı sayısı bakımından Almanya’dan sonra ikinci sırada yer alıyor. 7.267 şirketin büyük çoğunluğu İstanbul ve Gaziantep’te kurulmuş olup, %74’ü 10 ya da daha az çalışanı olan mikro ölçekli şirketlerdir. %24’ü 10-50 çalışanı olan küçük ölçekli işletmeler ve geriye kalan %2’si de 50-250 çalışanlı orta ölçekli işletmelerdir (İnsani Gelişim Vakfı [İGF], :16).

Suriyelilerin kurmuş olduğu KOBİ’ler ortalama 4,5 yıldır Türkiye’de faaliyet gösteriyor ve yıllık ortalama 463 bin 201 dolar gelir elde ediyor. Suriyeli KOBİ’lerin sektörlere göre dağılımına bakıldığında ağırlıkla perakende ve toptan ticaretin %39 hakim olduğunu sonrasında %19 oran ile imalat ardından gıda ve konaklama sektörünün %10 geldiği gözlemlenmiştir (İnsani Gelişim Vakfı [İGF], :16).

İPM ve İNGEV’in birlikte yürüttükleri girişimleri ActHuman Sosyal Kapsama İnisiyatifinde aktardıkları araştırmaya göre:

  • KOBİ’lerin %98’i kamu kurumlarından, uluslararası ve yerel STK’lardan herhangi bir ticari destek almadığını bildirmektedir.
  • KOBİ’lerin yarısından fazlasının satış ve pazarlama konusunda girişimci desteğine ihtiyaçları vardır.
  • KOBİ’lerin %94’ü eğitimi yararlı bulmuştur.
  • Araştırma kapsamında olan KOBİ’lerde halihazırda ortalama 9,4 kişi çalışmaktadır.
  • Daha önce işletmelerde istihdam edilen çalışanlar arasında %75’i kayıt dışı çalışıyordu.
  • İşletmelerin%36 kadın çalışanlarının olmasına rağmen kadın çalışan istihdam hala %11’dir.

Suriyelilerin %39’u Türkiye’de yeni girişimcilikler yapmayı, %76’sı ise Suriye savaşı bittikten sonra bile Türkiye’deki faaliyetlerini sürdürmeyi ve Suriye’ye açılmayı planlıyor (İnsani Gelişim Vakfı [İGF], :16).

4. Suriyeli Göçmenlerin İş Piyasasında Yaşadıkları Sorunlar

Suriyeli göçmenlerin iş piyasasına girdiklerinde yaşadıkları sorunlar:

  • Dışlanma ve ayrımcılık sorunu.
  • Ekonomik sorunlar ve zorluklar.
  • İş yükü ve çalışma koşullarına ilişkin sorunlar.
  • İş bulma zorlukları.
  • Vatandaşlık haklarının tanınmaması.
  • Çalışma izni almadaki zorluklar.
  • Göçmen çalıştıran yerel işgücü kavramı.
  • Kapasitenin ötesinde işlerde çalıştırılma.

Göçmenlerin yaşadığı bu sorunların erkenden tespit edilmesi ilerleyen zamanlarda iş gücüne entegre edilmeleri için oluşan çalışmalara temel oluşturmuştur (Koçancı ve Yerlikaya, 2019: 18).

SONUÇ

2011 yılında Suriye’de yaşanan savaş, şiddet, zulüm ve yıkım nedeniyle birçok insanın evlerini terk etmek zorunda kalmasına neden olmuştur. Türkiye, Suriyeli sığınmacılara kapılarını açarak, onlara geçici koruma sağlamış ve sonsuza dek Suriyelileri ağırlamıştır. Türkiye Suriyeli göçmenlere destek sağlamak adına uluslararası yardım ve kendi kaynaklarıyla çeşitli projeler uygulamıştır.

Araştırmada anlatılan Suriyeli göçmenlerin kısaca katkılarını özetleyecek olursak:

  • Ekonomik Katkılar: Birçok Suriyeli, Türkiye’de iş görüyor ve ekonomiye katkısı azalıyor. Özellikle inşaat, tarım, hizmet sektörleri gibi alanlarda yerel ekonomiyi desteklemişlerdir.
  • Kültürel Çeşitlilik: Suriyeli göçmenler, Türkiye’nin kültürel çeşitliliğini artırmış ve farklı kültürün bir arada yaşamasına katkı sağlamıştır. Bu durumda, sosyal etkileşimi artırarak toplumsal bir zenginlik ortamı yaratır.
  • Eğitim ve Sağlık Hizmetleri: Türkiye, Suriyeli çocukların eğitim imkanı sağlanmıştır. Ayrıca, Suriyeli göçmenlere temel sağlık hizmetleri de sunulmaktadır.
  • Girişimcilik: Bazı göçmenler, Türkiye’de iş kurarak girişimciliğe katkıda bulunuyorlardı. Yerel ekonomiyi canlandıran bu girişimler yaratılmıştır.

Son olarak Suriye iç savaşının ardından Türkiye’ye gelmek zorunda kalan Suriyeli göçmenlerin, göçlerinin ilk yıllarında işçi ve işveren olarak ekonomik hayatın zorluklarına dahil olmuşlardır. 2011 yılından bu yana Suriyeli göçmenlerin kurduğu şirket sayısı onbinlere ulaşmıştır. Hukuki ve idari alandaki eksikliklere rağmen bu tür şirketlerin sayısı her geçen gün artıyor. Suriyeli iş adamlarının durumuna ilişkin belirsizliğin sadece bugün değil, yakın gelecekte de sosyo-ekonomik yaşamlarında önemli sorunlara yol açacağı değerlendiriliyor. Suriyeli göçmenlerin göç ettikten sonra geri dönme isteklerini de dikkate aldığımızda, “Suriyeli göçmen girişimciler” olgusunun günlük hayatımızda önemli bir rol oynayacağına ve sosyolojik bir olgu ve araştırma nesnesi haline geleceğine inanılmaktadır.

KAYNAKÇA

Ağır, O. ve Sezik, M. (2015). “Suriye’den Türkiye’ye Yaşanan Göç Dalgasından Kaynaklanan Güvenlik Sorunları”. Birey ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi 5 (1) 100-124.

Canbey Özgüler, V. (2018). “Kitlesel Göçlerin Emek Piyasalarına Etkisi: Türkiye’deki Suriyeliler”. Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi/Journal of Social Policy Conferences, 74 (77), 80-92.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (2022). Çalışma İzni İstatistikleri. https://www.csgb.gov.tr/istatistikler/calisma-hayati-istatistikleri/resmi-istatistik-programi/calisma-izin-istatistikleri/

Duruel, M. (2017). Suriyeli sığınmacıların Türk emek piyasasına etkileri fırsatlar ve tehditler. International Journal of Economic Studies, 3(2), 207‒222.

Esen, O. ve Binatlı, A. (2016). Suriye’li Mülteciler Türkiye Ekonomisini Nasıl Etkiliyor?. İktisat ve Toplum Dergisi, 68.

İnsani Gelişim Vakfı, “Suriyeliler Tarafından Kurulan Şirketler İçin Potansiyel İyileştirme Alanları”. https://ingev.org/raporlar/Suriyeliler_Tarafindan_Kurulan_Sirketler_Icin_Potansiyel_Iyilestirme_Alanlari.pdf 

Kaypak, Ş. ve Bimay, M. (2016). “Suriye Savaşı Nedeniyle Yaşanan Göçün Ekonomik ve Sosyo Kültürel Etkileri: Batman Örneği”. Yaşam Bilimleri Dergisi 6 (1) 84-108.

Koçak, Y., & Terzi, E. (2012). Türkiye’de Göç Olgusu, Göç Edenlerin Kentlere Olan Etkileri ve Çözüm Önerileri. Kafkas University, Journal of Economics & Administrative Sciences Faculty / Kafkas Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 3(3).

Koçancı, M., Yerlikaya, H. (Ed.) (2019). Sosyal Politika ve Çalışma İlişkilerinde Güncel Sorunlar II. Kitap. (1. Bakı). Ankara: Gazi Kitapevi.

Korkmaz, M. (2017). “Geçici Koruma Kapsamındaki Suriyelilerin Türkiye İşgücü Piyasasına Etkileri ve Değerlendirmeler”. Sosyal Güvence (13) 57-83.

Moallaalioğlu, F. N. (2020). “Türkiye’den Suriye’ye Gerçekleşen Göçlerin Tarihsel Boyutu”. İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 8 (17) 1-24.

Mülteciler Derneği, (2024). https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/#:~:text=%C3%87al%C4%B1%C5%9Fma%20ve%20Sosyal%20G%C3%BCvenlik%20Bakanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1,Suriyelilerle%20birlikte%20168%20bin%20103.

Özgüler, V. (2018). “Kitlesel Göçlerin Emek Piyasalarına Etkisi: Türkiye’deki Suriyeliler” Journal of Social Conferences, 74 77-102.

Covid-19 Sonrası Yeni Normal: Dijital Göçebelik ve Güneydoğu Asya

Ecem Hayırcı 

Göç Çalışmaları O-Staj Programı

ÖZET

Günümüzde teknolojinin gelişmesi, küreselleşme, iş verenlerin giderlerini azaltmaya yönelik politikaları gibi etkenler Dünya’da ve bu çalışmanın odaklandığı bölge olan Güneydoğu Asya’da iş modellerinin değişimine yol açmıştır. Bu değişikliklerin sonucunda; deneyimi ve keşfetmeyi önceliklendiren bir grup ortaya çıkmaktadır. Bu grup dijital göçebeler olarak adlandırılır. Dijital göçebeler, taşınabilir bilgi ve iletişim teknolojileri ve yaygın internet ağından yararlanan, herhangi istedikleri bir yerden çalışabilen, kendilerine daha fazla zaman ayırmak ve dünyayı keşfetmek amacıyla hareket eden kişilerdir. Bu çalışmada, uzaktan çalışma modellerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması sonucunda dijital göçebelerin durumu incelenmekte ve Güneydoğu Asya’da dijital göçebelerin sayısındaki artışın nedenleri ile bu eğilimin bölgenin ekonomik, sosyal ve kültürel yapısına getirdiği değişiklikler değerlendirilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Dijital Göçebeler, COVID-19 Pandemisi, Uzaktan Çalışma, Güneydoğu Asya, Yeni Normal

GİRİŞ

COVID-19 pandemisi, küresel ölçekte önemli ve kalıcı dönüşümlere sebep olmuştur. Özellikle iş dünyasında ve çalışma modellerinde bu değişimlerin etkisi oldukça belirgin oldu. Güneydoğu Asya gibi dinamik bir bölgede ise, bu değişimlerin en çarpıcı sonuçlarından biri dijital göçebelerin sayısında gözle görülür artışın olmasıydı. Teknolojinin hızla gelişmesi, küreselleşme, yeni çalışma modelleri ve trendleri, iş verenlerin maliyetleri azaltma çabaları gibi faktörler, uzaktan çalışmanın ve dijital göçebelik kültürünün yaygınlaşmasını tetikledi.

Bu makale, Güneydoğu Asya’da COVID-19 pandemisinin ardından dijital göçebelerin sayısındaki artışın nedenlerini ve bu eğilimin bölgenin ekonomik, sosyal ve kültürel yapısına getirdiği değişiklikleri ele almaktadır. İlk olarak, COVID-19 sürecini el alacak daha sonra pandeminin sebep olduğu uzaktan çalışma ve dijital dönüşüm trendlerinin incelenmesiyle devam edecek, ardından Güneydoğu Asya’nın özelliklerine odaklanarak bu trendlerin bölgedeki etkilerini analiz edecektir.

Bu çalışma, bölgedeki iş modellerinin ve çalışma kültürünün dönüşümünü anlamak ve gelecekteki eğilimleri öngörmek için bir perspektif sunmaktadır. Ayrıca, dijital göçebelerin bölgedeki toplumsal ve ekonomik dinamiklere olan etkisini anlamak, politika yapıcılar ve iş liderleri için bilgi sağlayacaktır.

1. COVID-19 PANDEMİSİ

Coronavirus Hastalığı (COVID-19), ilk kez 1 Aralık 2019’da Çin’in Wuhan Eyaleti’nde ortaya çıkmış bir solunum yolu hastalığıdır. Solunum yolu şikayetleri ile kendini gösteren COVID-19, ölümle sonuçlanabilen bulaşıcı bir hastalıktır. Virüs, insanlar arasında yakın temas yoluyla yayılmaktadır ve belirtileri arasında ateş, öksürük, nefes darlığı ve baş ağrısı gibi semptomlar bulunmaktadır. Bu semptomlarının dışında bulaşıcılığı oldukça yüksek olduğundan hızla tüm Dünya’ya yayılmıştır. COVID-19 vaka sayılarının ve neden olduğu ölümlerinin sayısısın artmasıyla birlikte, Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart 2020’de pandemi ilan etmiştir.

COVID-19 pandemisi süreci devletleri çok sayıda önlem almaya itmiştir. İlk olarak sosyal mesafenin sağlanması ve korunması, ülke içi ya da dışı seyahat kısıtlamaları, sosyal ve ekonomik faaliyetlerin azaltılması veya kısmen durdurulması, karantina uygulamaları, maske takma uygulamaları, alınan ilk önlemler olarak karşımıza çıkmaktadır.

COVID-19; sağlık, eğitim ve küresel anlamda lojistik, seyahat, turizm gibi sektörleri oldukça etkilemiştir. Ekonomik olarak iş yerlerinin çalışmaya ara vermesi ya da çalışmalarını azaltmasıyla birlikte birçok iş yeri kapanma noktasına gelmiştir. (Marangoz, Özen, 2021)

2. COVID-19 PANDEMİSİ VE DİJİTAL DÖNÜŞÜMLER

COVID-19 Pandemisi sürecinde dijital dönüşümler oldukça hız kazanmıştır. Sosyal mesafenin önem kazanmasıyla yüz yüze olan sosyal ve ekonomik faaliyetler sekteye uğramıştır. Bu nedenle bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesi için dünya genelinde birçok işletme uzaktan çalışma modellerini uygulamaya başlamış ve uzaktan erişim teknolojilerinin kullanımı oldukça artmıştır. Özellikle Zoom, Microsoft Teams, Google Meet vb. video konferans uygulamaları iş hayatında oldukça aktif kullanılmaya başlanmıştır. Esnek çalışma modellerine geçilmesiyle birlikte dijital becerilere uzaktan çalışma modellerine uyum sağlayan çalışanlar işverenler tarafından tercih sebebi olmuştur. Eğitim sektöründe çevrimiçi derslerin yapılması, yine bu uygulamaların kullanımını arttırmıştır. Bu dijital teknoloji uygulamalarına olan talebin artması, yapılan güncelleştirmeler ve iyileştirmeler ile aslında dijital dönüşümün en hızlı tetikleyicisi olmuştur. Yine aynı şekilde sağlık alanında telemedicine uygulamaları çevrimiçi olarak hizmet vermeye sağlamıştır.

Tüketicilerin e-ticaret’e olan talebinin artmasıyla birlikte birçok işletme çevrimiçi satış platformlarına ve sosyal medyaya odaklanması bu sektörlerde de dijitalleşmeyi hızlandırmıştır. Temassız hizmetlerin sunulması için teknolojik çözümlere yönelinmiş ve temassız ödeme sistemleri, dokunmatik ekranlar, otomatik hizmetler daha da yaygın hale gelmiştir. Eğlence ve sosyal bağlantılar internet aracılığıyla sürdürülmüş; video oyunları, çevrimiçi konserler, çevrimiçi etkinlikler, çevrimiçi toplantılar vb. faaliyetler insanların birbirleriyle iletişimde kalmasını sağlamıştır. (Marangoz, Özen, 2021)

Bütün bu değişimlerin sonucu olarak insanlık hiç olmadığı kadar internetle bağlantılı hale gelmiştir ve dolayısıyla dijitalleşme, hiç olmadığı kadar birçok sektörde kendini hissettirmiştir.

3. DİJİTAL GÖÇEBELER VE COVID-19 SÜRECİ

Dijital göçebeler, dijital medya ve iletişimi büyük ölçüde kullanırlar. Geleneksel çalışma modellerinin zaman ve mekan gibi kısıtlamalarına bağlı değillerdir. Genellikle internet üzerinden çalışır ve işlerini çevrimiçi bir yaşam tarzıyla sürdürürler. Ayrıca, farklı kültürleri deneyimlemek ve yeni yerler keşfetmek için seyahat etmeyi tercih ederler. Genellikle esnek bir çalışma düzenine sahiplerdir ve dünya çapında bir ağ oluşturarak kendilerine bir yaşam tarzı kurarlar. (Büyükbaykal, 2023)

COVID-19 Pandemisi, geleneksel iş modellerinin dijital iş modellerine evrilmesiyle dijital göçebelerin sayısının artmasını hızlandırdı. Çok sayıda insan uzaktan çalışma modelini deneyimledi, böylelikle seyahat etme ve farklı yerlerde çalışma imkanını deneme şansını elde etmiş oldu (Nalbantoğlu, 2021). Salgının yarattığı küresel çapta yaşanan bir kriz (pandemi) ve devamında kapanma ile birlikte dijital göçebelik yaşam tarzına adapte olabiliyor olmak, dijital göçebelik yaşam tarzını eskisinden daha fazla uygulanabilir kıldı.  Bu süreçte ihtiyaç duyulan çevrimiçi hizmetlerinin geliştirilmesi teknolojik gelişmelere de hız kazandırarak dijital göçebelerin iş ve yaşam şartlarının iyileşmesinde etkili oldu. Bu da dijital göçebelik yaşam tarzını benimsemeye yönelik engelleri azalttı (Büyükbaykal, 2023).

Pandeminin seyahat kısıtlamalarının gevşetilmesiyle birlikte, insanların seyahat etme ve farklı kültürleri deneyimleme arzusu arttı. Salgın sonrası dönemde, birçok ülke ve bölge, dijital göçebelere yönelik vize ve uzun vadeli konaklama programları başlattı. Bu tür programlar, dijital göçebelerin daha uzun süreli seyahatler için kolaylıkla hareket edebilmelerini sağladı ve bu da dijital göçebelik yaşam tarzını daha cazip hale getirdi.

Son olarak, pandemi süreci insanlara yaşamın kısa olduğunu ve farklı deneyimlerin değerini anlama fırsatı verdi. Bu da birçok kişinin kariyer ve yaşam tarzı tercihlerini gözden geçirmesine ve dijital göçebelik gibi daha esnek ve özgür bir yaşam tarzını benimsemesine yol açtı.

Bütün bu artış sebeplerinin dışında, yapılan araştırmalarda, dijital göçebelerin pandemi şartlarına daha hızlı uyum sağladığı, diğer insanlarla karşılaştırıldıklarında daha az strese ve endişeye sahip oldukları görüldü. Çünkü zaten onlar bu yoksunlukları ve risk krizini seçtikleri hayat tarzının herhangi bir döneminde deneyimlemişlerdi (Ehn, Jorge, Pita, 2022).

4. GÜNEYDOĞU ASYA VE DİJİTAL GÖÇEBELİK

Güneydoğu Asya, Asya kıtasında Hindistan’ın doğusunda ve Çin’in güneyinde yer alan bir bölgedir. Bu bölge içerisinde bulunan ülkeler: Brunei, Endonezya, Kamboçya, Laos, Malezya, Myanmar, Doğu Timor, Filipinler, Singapur, Tayland ve Vietnam’dır. Covid-19 Pandemisi sonrasında özellikle Endonezya, Tayland, Malezya ve Vietnam; bu bölgede dijital göçebelerin en çok tercih ettiği ülkeler arasındadır.

Pandemi ile birlikte Güneydoğu Asya’da dijital göçebelerin sayısının artmasına etki eden birçok faktör bulunmaktadır. Bunlardan ilki, Güneydoğu Asya’da son yıllarda yaşanan teknolojik gelişmeler sayesinde internete ulaşım kolaylaşmış; hızlı, karşılanabilir ve güvenilir internet ile uzaktan çalışma, bu internet altyapısının sağlanmasıyla birlikte mümkün olmuştur. Küreselleşmenin de etkisiyle Güneydoğu Asya’da bulunan bir dijital göçebe artık uluslararası müşterilere hizmet verebiliyor hale gelmiştir.

Bir diğer ve en önemli nedenlerden biri Güneydoğu Asya’da yaşam maliyetlerinin çok düşük olmasıdır. Bu da zaten sadece internet bağlantısına ihtiyacı olan dijital göçebeler için oldukça büyük bir avantajdır. Kazandıkları para cinsinin bulundukları Güneydoğu Asya ülkesindeki para cinsine karşı kur farkı, dijital göçebeler için büyük bir gelir avantajıdır.

Bir başka etken ise iklimdir. Tropikal veya subtropikal iklime sahip olan bu bölge, yılın her döneminde yüksek sıcaklıklar ile soğuk iklimden uzaklaşmak ve daha uzun süre kalınabilecek bir ülke arayan dijital göçebeler için iyi bir seçimdir.

Her zaman gezmeyi, keşfetmeyi ve deneyimlemeyi arzulayan dijital göçebeler için Güneydoğu Asya’daki doğal güzellikler oldukça çekici bir faktördür. Büyüleyici sahilleri, ormanları, bitki türleri, hayvanları ve diğer birçok doğal güzellikleri dijital göçebeler için keşfedilmeyi bekleyen duraklardır.

Güneydoğu Asya’da dijital göçebelerin ilgisini çekecek birçok aktivite de bulunmaktadır. Bunlar sörf, doğa yürüyüşü, yoga, farklı mutfakları deneyimlemek gibi çeşitli aktivitelerdir.

Aynı zamanda Güneydoğu Asya’nın ruhani yanının zengin olmasıyla manevi ihtiyaçlarının karşılanması, felsefi yaşam fikirleri ve uygulamaları dijital göçebeler için önemli bir deneyim olarak karşımıza çıkar.   

Diğer bir çekici faktör ülkelerin vize politikaları ve teşvikleridir. Özellikle Covid-19 Pandemisi ve sonraki süreçte, ülkeye giren dövizin artması hükümetlerin de dikkatini çekmeye başladı. Dijital göçebelerin uzun süre konaklamaları yerel ekonominin canlanmasını sağladı. Bu gibi faktörler devletlerin bazı süreçleri kolaylaştırmak için yasalaştırma süreçlerini hızlandırdı ve dijital göçebeler için daha çekici bir ortam yaratmak adına adımlar atıldı.

Vize kolaylıkları ve muafiyetleri, vergi muafiyetleri, girişimci destekleri ve hızlandırılmış prosedürler, uzun süre oturumlar ve daha birçok teşvik uygulamaya konuldu veya yaygınlaştırıldı. Mesela yakın zamanda Malezya dijital göçebe vizesini başlattı ve başarılı oldu. Bu dijital vize resmi olarak DE Rantau olarak anılmaktadır. İlk olarak Ocak 2022’de yürürlüğe girmiştir ve yabancıların Malezya’da 3 ila 12 ay arasında vize almasına, uzaktan veya freelancer çalışmasına olanak sağlayan vize türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir diğer örnek Endonezya’da ise B211a vizesi, dijital göçebelerin ziyaretçi vizesiyle uzaktan çalışmasına imkân verir.

5. DİJİTAL GÖÇEBELİĞİN GÜNEYDOĞU ASYA’NIN EKONOMİK SOSYAL VE KÜLTÜREL YAPISINA ETKİLERİ

Ekonomik etkileri, çalıştıkları ülkeye döviz girdisi sağlamalarıyla başlar. Birçok ülkede birçok farklı iş deneyimi elde ederler ve buradaki teknikleri bir başka ülkede çalışırken kullanırlar. Bu, ülkelerdeki çalışma yönetimini geliştirir, fikir alışverişi ve inovasyonu sağlar. Aynı zamanda yerel hizmetleri satın alarak yerel ekonomiyi de canlandırırlar. Bunun dışında yabancılara olan bağımlılığın artması konusu da ele alınmaktadır. Örnek olarak Bali’de dijital göçebelerin sağladığı fırsatların sektörü geliştirip yerlilere yeni iş kurmaları konusunda teşvik edeceği ileri sürülmekte ise de yabancılara olan bu bağımlılığın uzun vadede zararlı sonuçlara neden olacağı da aynı zamanda tartışılmaktadır.

Geleneksel yaşam tarzlarının yaygın olduğu Güneydoğu Asya’da, dijital göçebeler toplumsal değişikliklerin tetikleyicisi olabilirler. Özellikle genç nesilde dijital teknolojilere dayanan yeni yaşam tarzlarının benimsenmesi ile toplumsal değerlerde ve normlarda değişim görülebilmektedir.

Kültürel etkileşimde oldukça deneyimli olan dijital göçebeler bölgedeki kültürel alışverişi ve dolayısıyla kültürel çeşitliliği arttırabilirler. Yerel toplulukların küreselleşme sürecine daha hızlı ve etkili bir şekilde entegre olmalarını sağlayabilirler. Eğitim ve öğrenim yönünden çalıştıkları çevreyi etkileyebilir ve farklı kültürel perspektiflerle materyaller paylaşırlar. Bunlar da bölgede kültürel etkileşimi arttırarak yeni düzenlemeler yapılmasını teşvik edebilir.

SONUÇ

COVID-19 Pandemisi, birçok alanda değişimleri tetikledi. Karantina uygulaması, seyahat kısıtlamaları gibi hastalığın yayılmasını engellemek adına alınan tedbirler, dijitalleşmenin hızlanması için en büyük tetikleyicilerden biri oldu. Bu süreçte eğitim, sağlık, eğlence vb. çeşitli sektörlerdeki iş kollarında dijitalleşme hızlandı. Özellikle Zoom, Microsoft Teams, Google Meet vb. video konferans uygulamaları iş hayatında oldukça aktif kullanılmaya başlandı. Yüz yüze ve ofis ortamındaki geleneksel çalışma yönetiminden farklı olarak uzaktan çalışma, hibrit gibi çalışma modelleri deneyimlendi ve Pandemi sonrasında da kullanılmaya devam edildi. Teknolojik gelişmeler ve çevrimiçi hizmetlerinin kalitesinin artmasıyla birlikte bu durum, dijital göçebelerin sayısının artmasında oldukça etkili oldu. Hem seyahat etmeyi hem de uzaktan çalışmayı önceliklendiren dijital göçebelerin en çok tercih ettiği bölgelerden biri Güneydoğu Asya olmaya başladı. İklim, hızlı, güvenli ve karşılanabilir internet, yaşam maliyetlerinin düşük olması, doğal güzellikler, kültürel zenginlik, vize politikaları ve vergi muafiyetleri gibi diğer teşvikler bu bölgeyi dijital göçebeler için çekici kıldı. Dijital göçebelerin bu bölgedeki sayılarının artması, bölgenin kültürel ekonomik sosyal yapısında da değişikliklere yol açtı. Dijital göçebelerin ülkelere döviz girişini sağlaması ve yerel pazarı canlandırması devletlerin ilgisini çekti ve vize düzenlemeleri vergi muafiyetleri gibi düzenlemelerin önünü açtı. Sosyal ve kültürel olarak dijital göçebeler Güneydoğu Asya kültürünün tanıtılması konusunda oldukça etkili oldular. Kültürel etkileşim sayesinde kültürel zenginliği de arttırdılar. Bütün bu verilerin ışığında, dijital göçebelerin Güneydoğu Asya bölgesini ekonomik ve gelişmişlik düzeyi bakımından etkileyecekleri, devletler tarafından yapılan teşviklerle gelecekte de dijital göçebeler için hala önemli bir konumda olacağını söylemek mümkündür.

KAYNAKÇA

 “Marangoz, M., & Özen, E. K. (2021). ‘COVID-19 Pandemi Sürecinin Farklı Alanlarda Dijitalleşmeye Etkileri: Kavramsal Bir Değerlendirme.’ Hitit Ekonomi ve Politika Dergisi, 1(1).”

Sezen, H. K. ve Eren Şenaras, A. (2022). ‘Dijitizasyon, Dijitalizasyon, Dijital Dönüşüm Kavramlarina İlişkin Bir Değerlendirme.’, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 51, Denizli, ss. 49-59.

Nalbantoğlu C. B. (2021). ‘Covid 19 Sürecinin Dijital Dönüşüme Etkileri.’ Balkan ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler Dergisi.

Yılmaz N., (2023). ‘Covid-19 Pandemisinin Dijital Yönü ve Kalkınmaya Etkileri.’ Yüksek Lisans Tezi.

İli, B., & Büyükbaykal, G. N. (2023). ‘Yeni Medya Çağında Dijital Göçebelik: 21. Yüzyılın Gezginleri Üzerine Bir İnceleme.’ Akdeniz İletişim, (41), 70-93.

Karine Ehn, Ana Jorge, Manuel Marques-Pita. (2022). ‘Digital Nomads and the Covid-19 Pandemi  c: Narratives About Relocation in a Time of Lockdowns and Reduced Mobility.’ https://nomadcapitalist.com/entrepreneurs/reasons-living-in-southeast-asia/#title_3

Dijital Göçebelik Dijital Göçebelik Dijital Göçebelik 

”Deontolojik değil sonuççu liberteryenim” – Dr. Merve Karataş

Bu röportaj Zeynep Naz Terzi tarafından Liberal Demokrat Parti üyesi, Biz Özgürüz Hareketi Derneği Genel Sekreteri ve Bağımsız İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Dr. Merve Karataş ile gerçekleştirilmiştir.

 1- Kendinizi liberal gelenekte nasıl konumlandırıyorsunuz? Özel olarak fikirlerini benimsediğiniz düşünür veya siyasetçiler var mı? Liberteryen – Liberteryen – Liberteryen – 

İronik olarak, Rothbard’ın “Devlet’in Anatomisi” kitabından etkilenerek sağ liberteryenizme sempati duymaya başlamıştım, lakin geldiğim noktada Rothbard’a çoğu konuda ideolojik olarak zıttım. Hem determinizm ve özgür irade çatışması, hem de deontoloji ve sonuççuluk çatışması gibi dikotomilerde oldukça tezat görüşlerimiz var.

Ben deontolojik değil sonuççu liberteryenim, zira ahlaki olarak objektif veya evrensel bir doğrunun var olabileceğini düşünmüyorum. Benim temel motivasyonum devletin ekonomiye ve sosyal hayata müdahalesinin minimize edilmesine hizmet etmek.  Bunun sebebi de politik ve iktisadi hürriyetin toplumların refah seviyesini yükselttiğini görebilmem. 

Her konuda %100 katıldığım bir düşünür yok. Mesela Bryan Caplan’ın eğitim sistemine dair fikirlerine katılırım, Jason Brennan’ın demokrasi eleştirilerini beğenirim, Ayn Rand’in özgeciliğe dair söyledikleri hoşuma gider, Hoppe’nın açık sınırlara dair fikirlerini makul bulurum. Ancak herhangi bir düşünürün fikirlerini kendime bütünsel olarak referans almak bana göre değil.

2- Türkiye’deki liberal/liberteryen geleneğin farklı ekollere ayrıldığını gözlemlemek mümkün. Bu bağlamda, Türkiye’deki özgürlükçü hareket hakkında ne düşünüyorsunuz?

Keşke Türkiye’de ekollerden söz etmemiz anlamlı olsaydı. Bu ülkede özgürlükçü olduğunu iddia edenlerin ciddi bir kısmı ya sosyalist ya da İslamcıdır, yani savundukları şey aslında özgürlükçülüğün tam zıttıdır.

Türkiye’de bugün hem sosyal, hem iktisadi hürriyetleri aynı anda müdafaa edebilen tek partinin LDP olduğunu düşünüyorum. Ülkede LDP dışında gerçek anlamda özgürlükçü bulabildiğim partileşebilmiş bir hareket ne yazık ki yok. Toplum çok kolektivist olduğundan bu durumu da normal karşılıyorum, ancak bu durumun değişmesi için de çabalayacağım.

3- Türkiye’deki mevcut siyasi sistemden, minimal devlet idealine geçişte nasıl bir yol izlenmelidir? Liberal politikaların (serbest piyasa, bireysel silahlanma, adem-i merkeziyetçi sistem vb.) uygulanması ne derece mümkündür?

Erdoğan rejimi sona ermeden Türkiye’deki merkeziyetçi yapıdan kurtuluş olabileceğini zannetmiyorum. Bana göre seçimlerde ana akım partilere yarayan ve insanları kendi ideolojilerini tam olarak yansıtmayan siyasetçilere stratejik oy vermeye zorlayan D’Hondt sisteminin kesinlikle Condorcet gibi bir alternatif ile değişmesi gerekiyor. Müesses nizamın yerel yönetimlerin mali otonomisinin artacağı ve yerel yönetimlere daha fazla karar alma yetkisinin devredileceği bir idari sistem reformuna gitmesini yakın gelecekte hiçbir şekilde olası görmüyorum.

Şahsi fikrim, Türkiye’de daha adem-i merkeziyetçi bir sisteme geçişin ancak uzun vadede mümkün olabileceği yönündedir. Bizim bugünkü görevimiz ise ancak gerekli olan bir değişimin tohumlarını sabır ile ekmek olarak nitelendirilebilir.

4- Sizce Türkiye uluslararası ilişkilerde nasıl bir rol oynamalı? Liberal bir çizgide, sınırlı devlet müdahalesiyle nasıl bir dış politika izlenmeli?

Öncelikle şunu belirteyim: Dış politikada Türkiye’nin bir NATO üyesi olmasının değerine ne zaman vurgu yapsam, liberteryen camiadaki anarko-kapitalistler tarafından sık sık eleştiri alıyorum. Anlayamadıkları nokta ise benim pratikte anarşizmi değil minimal devleti savunuyor olmam. Buna ek olarak, ilk soruda da belirttiğim üzere deontolojik değil sonuççu liberteryenim, yani müdafaa ettiğim şey kendi ideolojimle gayet tutarlı. 

Ulusalcı kesimlerin “tam bağımsızlık” popülizmine inanmıyorum. Böyle bir dünya ne yazık ki mümkün değil. Güç odakları belli ve Türkiye bu güç odakları arasındaki yerini istese de istemese de seçmek durumunda. Atlantik ve Avrasya blokları arasındaki gerilimi ise herhangi bir güç savaşından ötede görüyorum. Bu iki blok arasındaki yönetim biçimi idealizasyonları farklı. Türkiye’nin Atlantik’e daha yakın bir dış politika izlemesi gerektiği kanaatindeyim.

5- Türkiye’nin mevcut siyasi ve sosyolojik yapısını göz önüne aldığımızda, sizce liberaller seküler/muhafazakar çatışmasında nasıl bir tutum izlemelidir?

Ülkemizde bugün yaşam stili devlet eliyle baskılanan kesim açıkça seküler kesimdir, bu yüzden günümüz koşullarında sekülerlerin haklarını korumaya odaklanmayı tercih ediyorum.

Şayet muhafazakar kesimin hâlâ kadınların okumasını, çalışmasını engelleyen başörtüsü sorunu gibi güncel bir sorunu olsaydı onların yanında yer alırdım. Neyse ki onların önündeki faşist dayatmalar kalktı, bu saatten sonra da devletçi zihniyetin bir daha böyle bir zorbalık yapabileceğini zannetmiyorum.

Seküler kesim ise hâlâ istemediği hâlde hâlâ bütçesi 6 bakanlığı geçmiş olan Diyanet’i finanse ediyor. Görünen o ki sekülerler için daha alınacak çok yol var. 

 

Hırvatistan’da Seçim Rüzgarları: Cumhurbaşkanı Milanović, Başbakanlık Koltuğu İçin Yarışa Giriyor

Hırvatistan’da Seçim: Hırvatistan siyasi sahnesi, Cumhurbaşkanı Zoran Milanović‘in, Nisan ayında gerçekleşecek parlamento seçimlerinde Başbakanlık için aday olacağını duyurmasıyla hareketlendi. Sosyal Demokrat Parti’nin (SDP) lideri olmamasına rağmen Milanović’in bu adımı, pek çok kesimde sürpriz olarak karşılandı. Milanović, mevcut Başbakan Andrej Plenković ve onun Hırvat Demokratik Birliği (HDZ) hükümeti ile uzun süredir devam eden bir çekişmenin ardından, bu kararı “ulusal kurtuluş hükümeti” kurma amacı güderek aldığını ifade etti.

Milanović’in Adaylığı ve Siyasi Bağlam

Milanović, başbakanlık için yarışacağını duyurduğunda, “Her birimizin hayatında, konfor alanımızın dışına çıkma, normal ve alışılageldik olmaktan vazgeçme zamanı gelir” diyerek, bu kararının ardındaki motivasyonu anlattı. Milanović, özellikle tartışmalı yeni Başsavcı Ivan Turudić’in atamasıyla birlikte, ülkede derinleşen yolsuzluk ve adaletsizlikle mücadele etme vurgusu yaptı.

Başbakan Plenković ve HDZ hükümeti, yolsuzluk iddiaları ve kamu politikaları konusunda Milanović ile sık sık karşı karşıya geldi. Milanović’in adaylığı, bu uzun süreli anlaşmazlığın bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Ayrıca, Milanović’in başbakan olarak geçmişteki görev süresinden (2011-2016) ve Cumhurbaşkanı olarak gösterdiği aktif siyasi tutumdan, daha kararlı ve temiz bir hükümet sözü vermesi beklenmektedir.

Seçimlerin Önemi ve Beklentiler

Nisan ayındaki seçimler, Hırvatistan’da “süper seçim yılı”nın başlangıcı olarak görülüyor. Bu seçimler, Avrupa Parlamentosu seçimleri ve yıl sonunda gerçekleşecek başkanlık seçimi ile birlikte, ülkenin siyasi geleceği üzerinde büyük bir etki yaratacak.

Milanović’in başbakanlık için adaylığı, özellikle Turudić’in ataması gibi tartışmalı kararların ardından, kamuoyunda yükselen yolsuzluk ve adaletsizlik algısına karşı bir tepki olarak değerlendirilebilir. Milanović, “Hırsızları, baskıcıları ve yardımcılarını dışarı atacağız ve uzun bir süre geri dönüşlerini engelleyeceğiz” diyerek, hükümetinin temizlik ve adalet üzerine kurulu olacağının altını çizdi.

Sonuç ve Beklentiler

Cumhurbaşkanı Milanović’in başbakanlık yarışına girmesi, Hırvat siyasetinde önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir. Bu adım, hem iç siyasetteki mevcut dengeleri sarsacak hem de Hırvatistan’ın Avrupa Birliği içindeki konumunu etkileyebilecek bir gelişme olarak görülmektedir. Milanović’in “ulusal kurtuluş hükümeti” vizyonu, siyasi arenada yeni bir başlangıç olarak algılanabilir. Ancak, bu hedefe ulaşmak için, seçimlerden sonra parlamentoda çoğunluğu sağlayıp sağlayamayacağı ve vaat ettiği değişiklikleri ne derecede gerçekleştirebileceği merak konusudur.

Hırvatistan’ın siyasi geleceği, Nisan ayındaki bu kritik seçimlerle yeni bir yola girecek. Milanović’in başbakan olarak ülkeyi yönetme vizyonu ve stratejileri, hem ulusal hem de uluslararası alanda yakından takip edilecek önemli gelişmeler arasında yer almaktadır.

Kaynakça:

Balkan Insight. (2024, Mart 15). Croatian President to Run for PM’s Post in April Elections. https://balkaninsight.com/2024/03/15/croatian-president-to-run-for-pms-post-in-april-elections/

Reuters. (2024, Mart 15). Croatian president to run for more powerful PM’s post in April election. https://www.reuters.com/world/europe/croatian-president-run-more-powerful-pms-post-april-election-2024-03-15/

Politico. (2024, Mart 15). Croatia to hold April election as discontent simmers with PM Plenković. https://www.politico.eu/article/andrej-plenkovic-croatia-to-hold-parliamentary-elections-on-april-17/

İklim Değişikliğinin Göç ve Kalkınma Üzerindeki Etkileri

Esranur Tekin

Göç Çalışmaları Stajyeri 

GİRİŞ

Göç, dünyanın hemen her ülkesini etkileyen ve etkilemeye devam edecek bir olgu olup, kalkınma, yoksulluk ve insan hakları da dahil olmak üzere önemli küresel konularla ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır (Koser, 2007, s. 1).

Küresel Göç ve Kalkınma Forumu (GFMD) da bu tanımdaki kalkınma kavramının göç ile bütünleşebilmesi açısından 2006 yılında kurulmuş ve hükümetlere yol gösterici bir nitelik taşıyan gayri resmî oluşumdur. 2010 yılına gelindiğinde ise Platform for Partnership (PfP) ile hükümetleri gelişim konusunda birbirleriyle veya hükümet dışı paydaşları ile ortaklık içerisinde çalışmayı teşviki amacıyla başlatılmış bir süreçtir. Yazımda 23-25 Ocak tarihlerinde On Dördüncüsü Fransa’nın öncülüğünde Cenevre’de düzenlenmiş olan GFMD’nin ana teması olan “İklim Değişikliğinin İnsan Hareketleri Üzerindeki Etkisi”ni incelemeye çalıştım.

Anahtar Kelimeler: GFMD, PfP, Çevre, Çevre Sorunları, İklim, İklim Değişikliği, Göç

1. GFMD ve PfP Süreci

GFMD fikri 2006 yılında gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu sırasında düzenlenen ilk Uluslararası Göç ve Kalkınma Üst Düzey Diyalogu’nda (HLD), göçlerin artmasıyla önemi gittikçe artan göç ve kalkınma konusuna değinilmiştir. (GFMD, tarih yok)

Ülkelerin pek çoğunda gerekli bilgi ve veri ile uyuşan kurumsal yapı ve kaynak eksikliği devam etmesinin yanı sıra göç ve kalkınma konusunda politika yapıcıları bir araya getirecek bir uluslararası kurum bulunmamaktaydı.

Küresel düzeyde göç sorunlarına katı bir ulusal yaklaşımın sınırlarının giderek daha fazla kabul edilmesini yansıtır şekilde, HLD 2006’da BM’de, hükümetler ve hükümet dışı paydaşlar arasında pratik, kanıta dayalı sonuçları ve iş birliğini teşvik edecek gayri resmi, bağlayıcı olmayan ve devlet öncülüğünde bir çerçevede göç ve kalkınma konusunda açık ve şeffaf bir diyalog için yaygın bir kabul ve destek vardı. (Background and Objectives, tarih yok)

Tüm bu fikirlerden dolayı 2006 yılında GFMD kurulmuştur. GFMD gayri resmi olmasının yanında her dönem farklı geçmişlere sahip hükümetlerin öncülüğünde toplanmıştır. GFMD ekonomik, siyasal ve sosyal kalkınmayı yaşayan bölgelerden veya ülkelerden uzmanları bir araya getirmiş ve gönüllülüğü esas almıştır.

Göç, Kalkınma, Çalışma, Dışişleri, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, İçişleri, Adalet, İçişleri, Entegrasyon ve Yurtdışındaki Vatandaşlar Bakanlıkları ve Departmanları da dahil olmak üzere çok çeşitli devlet kurumlarından politika yapıcılar katılmaktadır. (Background and Objectives, tarih yok)

GFMD toplantısında her yıl ortaklarının ve sivil toplum aktörlerinin yardımıyla hükümetlerin takip edebileceği bazı tavsiyelerde bulunmaktadır. GFMD’nin herhangi bir operasyonel kapasitesi bulunmadığı için bu tavsiyeleri ve uygulama örneklerini somut eylem ve programlara dönüştürmek için yardım arayan hükümetlerin nasıl destekleneceği konusu bir sorun haline gelmiştir. 

GFMD kendisinden ilham alınan girişimleri tartışmaları için hükümetlere ve sivil toplum örgütlerine daha fazla alan sağlayarak destek olabilir. Ayrıca, hükümetler, GFMD yıllık toplantılarında göç ve kalkınma konusunu içeren belgelerin ve tartışmaların, uygulamalar şeklinde toplanmasını ve çevrimiçi olarak kullanıma sunulmasını talep etmişlerdir.

Bu konulara yönelik olarak ise, PfP, 2010 yılında Araştırma ve Geliştirme uygulamalarının değişimini teşvik etmek ve aynı zamanda hükümetleri, geliştirme ve geliştirme konusunda birbirleriyle ve(ya) hükümet dışı paydaşları ile ortaklık içerisinde çalışmayı teşvik etmek amacıyla başlatılmış bir süreçtir. PfP’nin iki temel unsuru bulunmaktadır. İlki; GFMD sitesinde bulunan online PfP uygulaması sayesinde göç ve kalkınma konularına ilişkin olarak uygulanacak ya da uygulanabilir politika araçlarının duyurulmasıdır. Bir yönden ise eylem veya ortaklığa yönelik duyurular da bu web sitesinde ilan edilebilme imkanına sahip olmaktadır. İkincisi ise; PfP sayesinde toplantıların hükümetler ve ortaklar ile etkileşime izin verilecek şekilde düzenlenmesidir. (Platform for Partnerships, tarih yok)

Pfp sayesinde bilgi akışı sağlanması ve dinamik ortaklıkların da desteğiyle göç ve kalkınmayı daha çok gündeme getirmiş, bu konunun yaygınlaşmasına destek olmuştur. GFMD sürecinde ise kanıta dayalı, dinamik ve dayanıklı bir süreç olmasına yönelik uzun vadeli hedeflerine ulaşmasında destek olmaktadır.

2. Fransa GFMD 2024

GFMD kuruluşundan itibaren gayri resmi bir uygulama olsa da her yıl bir hükümetin öncülüğünde ve bazı gündem maddelerini tartışmak üzerine toplanmaktadır.

23- 25 Ocak 2024 tarihinde ise On Dördüncüsü Fransa’nın öncülüğünde Cenevre Uluslararası Konferans Merkezi’nde düzenlenmiştir. Bu toplantıda “İklim Değişikliğinin İnsan Hareketliliği Üzerindeki Etkisi” ana tema olarak tartışılmıştır. Bunun yanı sıra Haklar ve Göç, Diasporalar gibi konulara da değinilmiştir.  (Registration to the Fourteenth GFMD Summit in Geneva, 23-25 January 2024, tarih yok)

2.1 İklim Değişikliğinin İnsan Hareketleri Üzerindeki Etkisi

Çevre, insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşimde bulundukları fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamlardır. İnsanlar, hayat standartlarını iyileştirmek için bilerek/bilmeyerek doğayı ve kendisini sürekli değiştirmesi ile çevre sorunları ortaya çıkmıştır. Çevre sorunları uluslararası bir nitelik taşımaktadır.

Çevre sorunlarının kaynağı niteliğinde sayılabilecek birçok neden bulunmaktadır. İnsanların isteğe bağlı (araba, lüks eşyalar, kişisel bakım ürünleri) ya da zorunlu (kâğıt, kömür, enerji) tüketim ürünlerinin bilinçsiz bir şekilde kullanması, düzensiz yerleşme, doğal afetler, yığılma ve birikme gibi kentleşme olgusunun ortaya çıkardığı olumsuz yönleri, küçük yerleşim yerlerinde halkın geri dönüşümü kullanmadığı doğal kaynaklar (ormanların yakacak temini için tahribi ve hayvanların otlatılması gibi) teknolojik gelişmelerin neden olduğu hava, su ve gürültü kirlilikleri, katı atıklar ve çöp gibi daha birçok neden çevre sorunların temelinde yatan problemlerdir(Erdem, 2015: 19).

  1. Dünya Savaşı sonrasındaki kalkınma girişimleri ile ülkeler ekonomik bir sınıflandırma yarışına girerken dünya için de tehdit oluşturacak birçok çevresel sorun üretmiştir. Çevresel sorunlar yerel, bölgesel ve en sonunda da küresel boyutlara ulaşarak ekonomik kalkınmayı etkilemiş, ülkeleri bir denge arayışına itmiştir. 1960’lı yıllarda, çevre kirliliğinin, insan sağlığı ve ekonomiyi olumsuz etkilediğinin gözlenmesiyle 1972’de Stockholm Konferansı düzenlenmiş, bu konudaki çalışmaları yürütmek için BM Çevre Programı kurulmuştur.

İklim kavramı ise “yeryüzünün herhangi bir yerinde uzun yıllar boyunca yaşanan ya da gözlenen tüm hava koşullarının ortalama durumu” olarak ifade edilmektedir (Türkeş, 1997).  BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi küresel iklim değişikliğini karşılaştırabilir zaman dilimlerinde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan veya dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetleri sonucunda iklimde oluşan bir değişiklik olarak tanımlamaktadır. İklimi etkileyen unsurlar ise enlem, kara ve denizler, yükseklik, yer şekilleri, bitki örtüsü, deniz akıntısı gibi faktörlerdir. İklimi değiştiren üç neden bulunmaktadır. Bunlar; gelen güneş radyasyonundaki, güneş radyasyonunun yansıtılan kısmındaki ve yerküreden uzaya geri gönderilen uzun dalgalı radyasyondaki değişikliklerdir (MGM, 2014a).

Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren dünya üzerindeki sıcaklıklarda ve buna bağlı olarak iklimlerin yapısında değişiklikler gözlenmeye başlanmıştır. İklim değişikliği adı verilen bu değişikliklerin daha çok ekolojik ve sosyoekonomik etkileri olması beklenmiştir (Padhy, Sarkar, Panigrahi ve Paul, 2015; Trombley, Chalupka ve Anderko, 2017).  Ama bu etkiler sadece ekosisteme zarar vermemiş, insan sağlığına da etki etmeye başlamıştır. Dünya Sağlık Örgütü’nün de araştırmalarına göre iklim değişikliğinin etkileri nedeni ile 2030 – 2050 yılları arasında ölüm oranları yıllık 250.000’den fazla olacağı tahminini yürütmektedir (Watts ve ark., 2015).

Mevcut literatür, iklim değişikliğinin fiziksel sağlık problemleri ile anksiyete, depresyon gibi psikolojik sağlık problemlerini de beraberinde getirdiğini vurgulamaktadır (Smithers ve Smit, 1997). İklim değişikliği ve hava olaylarının yarattığı çevresel değişiklikler doğrudan ya da dolaylı yollarla bireyleri fiziksel ve psikolojik açıdan etkilemektedir.

İklim değişikliğinin etkileri ile insanlar gönüllü ya da zorunlu bir şekilde yer değiştirmektedir. Bu durumda ise karşımıza göç kavramı çıkmaktadır. TDK’ye göre göç; ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi; taşınma, hicret, muhaceret anlamına gelmektedir.   İklim değişikliğinin etkileri arttıkça, milyonlarca savunmasız insan aşırı olaylar, sağlık etkileri, gıda, su ve geçim güvenliği, göç ve zorla yerinden edilme, kültürel kimlik kaybı, adalete erişim ve diğer ilgili riskler açısından orantısız zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır (Social Dimensions of Climate Change, Worldbank). Dünya Bankası’nın 2021 yılında yayımlanan raporu, iklim değişikliğinin 216 milyondan fazla insanı 2050 yılına kadar “iklim göçmenlerine” dönüştürerek bu kişilerin gıda yetersizliğinden, su kıtlığından ve deniz seviyesinin yükselmesinden kaçacaklarını belirtmektedir. Bu nüfus değişiminin çoğu, gelişmekte olan dünya nüfusunun %55’ini temsil eden üç “sıcak nokta” olan Sahra altı Afrika, Güney Asya ve Latin Amerika’da gerçekleşeceği tahmin edilmektedir (Voegele, 2017).

İklim değişikliğinin yol açtığı göçün etki noktalarından birisi de güvenlik meselesidir. Sadece iklim sebepli göçlerde değil; ekonomik ve güvenlik gibi sebeplerle olan göçlerde de yaşanılan bir durum olarak göç edilen ülkelerin vatandaşları tarafından, ülkelerine gelen göçmenlerle birlikte ekonomi, gıda ve su kaynakları, eğitim ve sağlık sektörlerinde rekabet artacağı ve kendi paylarına düşen miktarın azalacağı algısıyla çatışma ortamı oluşabilmektedir. Bu durum bir anlamda güvenlik kavramının devlet merkezlilikten birey merkezliliğe değişmesi ve ayrıca iklim değişikliği ile yeni tehditlerin de ortaya çıkmasıyla küresel iklim değişikliği, güvenlikleştirme sürecine dahil sayılmıştır (Vural, 2018: 70).

SONUÇ

Dünya Savaşı sonrasındaki kalkınma girişimleri sonucunda ülkeler ekonomik bir sınıflandırma yarışına girerken dünya için de tehdit oluşturacak birçok çevresel sorun üretmiştir. Çevresel sorunlar yerel, bölgesel ve sonunda küresel boyutlara ulaşarak ekonomik kalkınmayı etkilemiş, bireyleri iç ve dış göçe yönelttiğinden ülkeleri bir denge arayışına itmiştir. Her ülke farklı hedef belirlemiş olsa da bireylere sağlıklı bir çevre sağlamayı ortak hedef olarak benimsemişlerdir. Bireylerin sağlıklı bir çevrede yaşamalarının sağlanması, toplumun sahip olduğu çevre değerlerinin korunması ve geliştirilmesi, çevre politikalarının uygulanmasının gerekli kıldığı yükün paylaşılmasında toplumsal adalet ilkesine uyulmalıdır.

İklim değişikliğinin etkileri ile insanlar gönüllü ya da zorunlu bir şekilde yer değiştirmektedir. Kaynakların azalması ile bölgede bir güvenlik ve gıda sorunu oluşması, deniz ekosisteminde bozulma, insan sağlığına zarar verici sıcaklığın oluşması vb. sebeplerle sağlık şartlarında yaşanan bozulma, nüfustaki savunmasızlık ve göç, iş sağlığı ve güvenliğinde olumsuz bir etki göstermesi nedeniyle istihdam fırsatlarında azalma gibi nedenler iklim değişikliğinin olumsuz yönleridir. Bu sebeplerle de bireyler bulundukları yerlerden daha iyi imkanlara sahip bölgelere göç etmektedir. Uluslararası bir sorun haline gelen iklim değişikliği nedeniyle oluşan göçleri engelleyebilmek adına yerelden başlayarak yönetimlerin uygun çevre politikaları uygulaması ve istihdam alanı yaratmaları gerekmektedir. Çünkü yerelde ortaya çıkan bir çevre sorunu iklim değişikliğine neden olarak uluslararası bir sorun haline gelebilmektedir.

KAYNAKÇA

  • Arslan, N. (2023). Küresel İklim Değişikliği: İklim Mültecilerinin Güvenlik Sorunları. Journal of Social Policy Conferences(84), 125-137. https://doi.org/10.26650/jspc.2023.84.1280975
  • Cankardaş, S., & Sofuoğlu, Z. (2021). İklim değişikliği ve birey üzerindeki etkilerinin gözden geçirilmesi. Nesne9(19), 139-146.
  • Çiğdem, E. “Çevre Politikalarının Uygulanmasında Yerel Yönetimlerin Rolü”, Enderun Dergisi, 4,2,2020,76-90.
  • Global Forum on Migration & Development. “Background and Objectives”. Son Erişim: 7 Mart 2024. https://www.gfmd.org/process/background .
  • Global Forum on Migration & Development. “Platform for Partnerships”. Son Erişim: 7 Mart 2024. https://www.gfmd.org/pfp/home.
  • Global Forum on Migration & Development. “Platform for Partnerships.” Son Erişim: 7 Mart 2024. https://www.gfmd.org/pfp .
  • Global Forum on Migration& Development. “Registration to the Fourteenth GFMD Summit in Geneva, 23-25 January 2024”. Son Erişim: 7 Mart 2024. https://www.gfmd.org/registration-fourteenth-gfmd-summit-geneva-23-25-january-2024 .
  • Gülçubuk, B., & Parça, H., (2020). Dünyada Göç Hareketliliğinin Yeni Bir Belirleyicisi: İklim Değişikliği ve Etkileri. International Studies On Natural And Engineering Sciences (Pp.65-87), Ankara: Gece Kitaplığı / Gece Publishing.                https://www.worldbank.org/en/topic/social-dimensions-of-climate-change#:~:text=As%20the%20climate%20continues%20to,identity%2C%20and%20other%20related%20risks .
  • Koser, K (2007) International migration: a very short introduction. Hampshire: Oxford University Press.
  • Ökten Sipahioğlu, B. (2022). Küresel İklim Değişikliğinin Bir Sonucu Olarak İklim Göçü. Akademik Hassasiyetler, 9(20), 543-565.
  • Ökten Sipahioğlu, B. (2022). Küresel İklim Değişikliğinin Bir Sonucu Olarak İklim Göçü. Akademik Hassasiyetler, 9(20), 543-565.
  • Padhy, S. K., Sarkar, S., Panigrahi, M., Paul, S. (2015). Mental health effects of climate change. Indian Journal of Occupational and Environmental Medicine, 19(1), 3 – 7
  • Smithers, J. ve Smit, B. (1997). Human adaptation to climatic variability and change. Global environmental change, 7(2), 129-146. Social Dimensions of Climate Change, Son Erişim: 7 Mart 2024
  • C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü. “Küresel Göç ve Kalkınma Forumu (GFMD) 14.Zirvesi, İsviçre’de Gerçekleştirildi” Son Erişim: 7 Mart 2024. https://www.csgb.gov.tr/digm/haberler/kuresel-goc-ve-kalkinma-forumu-gfmd-14-zirvesi-isvicre-de-gerceklestirildi/ .
  • C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı. “GFMD (Küresel Göç ve Kalkınma Forumu)” Son Erişim: 7 Mart 2024. https://www.goc.gov.tr/gfmd–kuresel-goc-ve-kalkinma-forumu- .
  • Türkeş, M. (1997). Hava ve İklim Kavramları Üzerine. TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi,355, 36-37, Ankara.
  • Voegele, J. (2021), Millions on the Move: What Climate Change Mean for Internal Migration, Son Erişim: 7 Mart 2024 https://blogs.worldbank.org/voices/millions-move-what-climate-change-could-mean-internal-migration .
  • Vural, Ç. (2018). Küresel İklim Değişikliği ve Güvenlik, Güvenlik Bilimleri Dergisi, ss. 57-85. https://doi.org/10.28956/gbd.422726
  • Watts, N., Adger, W.N., Agnolucci, P., Blackstock, J., Byass, P., Cai, W., … ve Cox, P. M. (2015). Health and climate change: policy responses to protect public health. The Lancet, 386(10006), 1861-1914. doi: 10.1016/S0140-6736(15)60854-6.