Home Blog Page 79

Haftalık Balkan Bülteni / 12-19 Şubat

0

 

İngiliz Büyükelçiden Rama’ya Cevap

Büyük Britanya’nın Tiran Büyükelçisi Duncan Norman, Arnavutluk’un AB’ye üyelik sürecinde ilerlerken başarılı seçimler yapmasının Birleşik Krallık için önemli olduğunu söyledi.

“Seçimler elbette Arnavut halkı için önemli. Ancak Arnavutluk’taki başarılı seçimler Arnavutluk’un arkadaşları için de önemli. Yıllardır Arnavutluk’u destekliyoruz ve Arnavutluk’a başarılar diliyoruz. Arnavutluk’un AB’ye katılımını görmek istiyoruz ve Birleşik Krallık olarak bu süreçte Arnavutluk’a yardım etmek için elimizden geleni yapacağız. Hepimizin gerekli olduğunu bildiğimiz şeylerden biri şudur: başarılı seçimler yapmak. Bu yüzden kesinlikle, Arnavut halkı için çok önemli bir şey, ama aynı zamanda uluslararası için, Arnavutluk’u destekleyenler için, Arnavutluk’un dostları için de önemli ve bu tabii ki bu İngiltere’yi de içeriyor” dedi Norman.

İngiliz büyükelçisi, ‘Përballë’  programına ilişkin röportajda, Başbakan Rama’nın hükümet başkanının iç meseleler olarak adlandırdığı şeye katılımıyla ilgili açıklamasına da yanıt verdi.

“Seçime dahil değilim, seçimi organize etmiyorum, seçimi kimin kazanacağı benim için önemli bile değil ama bu seçimin başarılı olması benim için ve İngiltere için çok önemli. Bir diplomat olarak özel görüşmelerden bahsetmek benim için uygun olmaz. Bunu asla yapmam. Bazı insanlar farklı görüyor ama benim için özel olarak söylenenler gizli kalır.” dedi.

 

Tarih: 17.02.2021

Kaynak: ABC News

 

Basha ve Hırvatistan Başbakanı Bir Araya Geldi

Demokrat Parti Genel Başkanı Lulzim Basha, Hırvatistan’a resmi bir ziyarette bulundu. Basha, bu ziyarette Hırvatistan Başbakanı Andrej Plenkovic, Dışişleri Bakanı Goran Grlic Radman ve Hırvatistan Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Davor Bozinovic ile bir araya geldi.

Basha, kendisi ve Demokrat Parti için, Arnavutluk’un Avrupa yolculuğunun hızlanmasından daha önemli bir şey olmadığını vurguladı.  Bu nedenle Arnavutların bu hayalini gerçekleştirmek için her şeyi yapacaklarını ve Hırvatistan Başbakanı Andrej Plenkovic ile yaptığı görüşmenin merkezinde bu konunun olduğunu dile getirdi.

Basha ‘‘Arnavutluk ve Hırvatistan’ın NATO’ya üyelik sürecinde iş birliği yaptığımız gibi, Arnavutluk’un AB’ye üyelik sürecinde de yakın iş birliği yapacağız. Bu bağlamda, aynı zamanda bir AB üyesi olan Hırvatistan’ın deneyimi ve yardımları bizim için çok değerli.’’ dedi. Son olarak Basha, Arnavutluk’u NATO üyesi yaparak ve vizeleri serbestleştirerek başarılı olma yolunda ilerleyeceklerine inandığını vurguladı.

 

Tarih: 18.02.2021

Kaynak: ABC News

 

ABD ile İlişkiler

Avrupa ve Dışişleri Bakanı Olta Xhacka, Avrupa ve Avrasya İşleri Bürosu Müsteşar Yardımcısı Philip Reeker ile telefon görüşmesi yaptı. Olta Xhacka ve Philip Reeker’ın yaptığı konuşmanın odak noktasında dış politikanın temel taşı olan ABD ile ilişkiler vardı.

Dışişleri Bakanı; 30 yıldır, Arnavutluk ile diplomatik ilişkilerin kurulduğu yıldan beri ABD’nin sadık bir ortağı olduğunu belirterek, “Müzakere çerçevesinin onaylanması ve Birinci Hükümetlerarası Konferansın düzenlenmesi için gerekli şartları yerine getirdik” dedi.

Xhaka seçimlerle ilgili olarak, Arnavutluk’un özgür ve standart seçimleri garanti altına almak için çalıştığını söyledi.

 

Tarih: 19.02.2021

Kaynak: ABC News

 

Hırvatistan, Bosna-Hersek’in Açık Denizlere Erişim Hakkının Tehlikeye Atılmadığını İddia Ediyor

Bosna-Hersek Federasyonu tarafından geçtiğimiz ocak ayında Adriyatik Denizi’nde Hırvat kısmında belirtilen deniz yetki alanının, münhasır ekonomik bölge (MEB) ilan edilmesi üzerine BH Dışişleri Bakanlığı’nın Hırvat makamlarına gönderdiği diplomatik beyan notu Hırvatistan Cumhuriyeti Dışişleri ve Avrupa İşleri Bakanlığı tarafından reddedildi. Bosna-Hersek Dışişleri Bakanı Bisera Turkovic, MEB’in ilan edilmesine yönelik gelen tepkilerin Bosna-Hersek’in açık denizlere erişim hakkını tehlikeye attığını iddia etti.

Hırvatistan Dışişleri ve Avrupa İşleri Bakanlığı’nın Saraybosna’ya verdiği yanıtta ise, mevcut BH Cumhurbaşkanlığı Başkanı Milorad Dodik gibi bazı BH’nin üst düzey yetkilileri ile bu konuda aynı görüşü paylaştıklarını ve konuya ilişkin uluslararası hukuk ihlali olmadığı için böyle bir tepkiye haklı bir neden görmediklerini ifade etti. Ayrıca Hırvat makamları, Hırvatistan’ın  Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesinden doğan yükümlülükleri kapsamında BH kıyılarına ve buradan balıkçılık bölgesine (ZERO) engelsiz erişim sağladıklarını hatırlattı.

 

Tarih: 13.02.2021

Kaynak: Sarajevo Times

 

Mostar’ın Yeni Belediye Başkanı Hırvat Aday Mario Kordic Oldu

Bosna Hersek Hırvat Demokratik Birliği (HDZ BİH) adayı Mario Kordic, Mostar’ın yeni belediye başkanı oldu. Kordic, üçüncü tur oylamada 35 belediye meclis üyesinden 17’sinin desteğini aldı. Boşnak aday Zlatko Guzin ise 16 oy alırken 2 üyenin oyu da geçersiz sayıldı. Şehrin yeni belediye başkanını tebrik eden Boşnak aday Zlatko Guzin “Mostar yerel seçimleri boyunca gerçek bir derbide gibi yarıştık ve biri kaybetmek zorundayız. Bundan sonraki süreçte kendisine yürekten başarılar dilerim.” ifadelerini kullandı. Mostar’ın yeni belediye başkanı Mario Kordiç ise verdiği demeçte, bu şehri gelecekte daha iyi hale getirmek için bilgi, beceri ve enerjisini her koşulda harcayacağını ve seçimlerin kazananın veya kaybedenin olmadığını, tek bir ruh olarak bütün siyasilerin Mostar şehri için birlik olacaklarını beklediğini ve Mostar halkı yararına birlikte çalıştıklarını ifade etti.

 

Tarih: 16.02.2021

Kaynak: Sarajevo Times

 

Bosna-Hersek Federasyonu Hükümeti Dört Stratejik Hedef Belirledi

Perşembe günkü oturumda, Bosna-Hersek Federasyonu (BHF) Hükümeti, dört stratejik hedefin tanımlandığı 2021-2027 Bosna-Hersek Federasyonu Kalkınma Planını kabul ettiğini duyurdu.

Başbakan Fadil Novalic basın toplantısında, 2021-2027 Planı içerisinde; hızlandırılmış ekonomik kalkınma, verimli ve sürdürülebilir kalkınma, müreffeh ve kapsayıcı sosyal kalkınma ve şeffaf, verimli ve sorumlu bir kamu sektörü konularına yoğunlaşmış dört stratejik hedefin tanımlandığını ifade etti. Ayrıca hazırlanan yeni kalkınma planının gelecek 10 yıl boyunca Bosna-Hersek’te yapılacak olan çalışmaları belirleyeceğini söyledi ve ilk defa, BHF deki makroekonomik göstergeler üzerinde önemli bir etkiye sahip aktif tedbirlerin uygulanacağını vurguladı.

 

Tarih: 19.02.2021

Kaynak: Sarajevo Times

 

Srebrenitsa’da Seçim Tekrarı 21 Şubat’ta Yapılacak

15 Kasım 2020’de yapılan yerel seçimlerde usulsüzlük yapıldığı gerekçesi ile Doboj ve Srebrenitsa kentlerinde Merkezi Seçim Komisyonu’nun kararı ile seçimler iptal edilmiş ve seçimlerin ileri bir tarihte yapılmasına karar verilmişti. Tekrarlanacak seçimin tarihi ise 21 Şubat Pazar günü olarak belirlenmişti.

Srebrenitsa halkı önümüzdeki günlerde yeniden oy kullanacak. Pazar günkü seçim ile Kasım ayında gerçekleşmiş olan seçim arasında bir fark mevcut. Bu fark ise Boşnak yetkililerin boykotuna sebep olmuştur. Önceki seçimlerde Srebrenitsa halkı oylarını posta yolu ile kullanabiliyorlardı. Bu sayede, yurt dışında yaşayan Srebrenitsalı Boşnaklar oylarını posta yolu ile kullanabiliyorlardı. Alınan yeni karar doğrultusunda seçmenler oylarını sadece sandık başında kullanabilecekler.  Bu karar üzerine Boşnak aday Alija Tabakovic’i destekleyen partiler boykot kararı aldı.

 

Tarih: 19.02.2021

Kaynak: Anadolu Ajansı

 

Belediye Başkanı Grujicic: Boşnak Yetkililer Demokrasi İstemiyor

Kasım ayında Bosna Hersek’te gerçekleşen yerel seçimlerin tekrarlanacak olması hakkında Sırp Cumhuriyeti Radyo ve Televizyonuna röportaj veren Srebrenitsa Belediye Başkanı Mladen Grujicic, Boşnak temsilcilerin boykot kararının yersiz ve demokrasi yanlısı olmayan bir hareket olduğunu söyledi.

Srebrenitsalı Boşnakların çözüm değil sorun ürettiklerini, pazar günü yapılacak seçimlerin ise herhangi bir değişiklik yaratmayacağını vurguladı. Merkez Seçim Komisyonu’nun vermiş olduğu seçimleri tekrarlama kararının ise tamamıyla Saraybosna’nın etkisi ve baskısı altında alındığını ifade ederek konuşmasını noktaladı.

 

Tarih: 19.02.2021

Kaynak: Rtrs

 

Dodik Trump’ı Tebrik Etti

Banja Luka merkezli Bağımsız Sosyal Demokratlar İttifakı Partisi’nin (SNSD) lideri olan Milorad Dodik, Donald Trump için  “vatansever bir ABD başkanı olarak anılacak” dedi.

6 Ocak’ta meydana gelen Kongre binası baskınından sorumlu tutulan Donald Trump’ın kendisine yöneltilen suçlamalardan beraat etmesi kararını yerinde bulan Dodik, eski ABD Başkanı Trump’ı tebrik etti. Parti lideri Milorad Dodik, Donald Trump’ın hukukun üstünlüğüne saygılı, başka ülkelerin egemenliklerine ve iç işlerine karışmayan, kendi ülkesinin iyiliği için çalışan vatansever bir başkan olduğunu vurguladı.

 

Tarih: 15.02.2021

Kaynak: Novosti

 

Bulgaristan Cumhurbaşkanı: Ülkenin Fikirlerin Seçim Kampanyasına İhtiyacı Var

Yaklaşmakta olan seçim kampanyasına yönelik beklentileriyle ilgili soruları yanıtlayan Cumhurbaşkanı Rumen Radev, Bulgaristan’ın bir fikir kampanyasına, ilkelere, ülkeyi mevcut krizden çıkarma ve Bulgaristan’ın gelecekteki gelişimi için bir vizyona ihtiyacı olduğunu ve şimdilerde olduğu gibi itibar kırıcı materyallerle dolu bir kampanyaya ihtiyaç duyulmadığını belirtti.
Radev, salgınla mücadele tedbirlerinden etkilenen insanlar olduğunu da sözlerine ekledi. “Televizyonda söylendiği gibi çok miktarda paranın dağıtıldığını ve bu paranın salgından en çok etkilenenlere ulaşmadığını görebilirsiniz. Bulgarların iflası zaten bir gerçek. Krizin en başından beri iddia ettiğim şeyi bir kez daha söyleyeceğim: siyasiler doktor rolü yapmamalıdır.” dedi.

 

Tarih: 15.02.2021

Kaynak: Sofia News Agency

 

Bulgaristan’ın Kosova Büyükelçisi: Bölgedeki Genel Seçimlerde Büyük Bir Usulsüzlük Gözlenmedi

Bulgaristan’ın Kosova Büyükelçisi Hristo Goudzhev salı günü BTA’ya verdiği demeçte, Kosova’daki genel seçimlerde büyük çaplı usulsüzlükler yaşanmadığını söyledi. Bulgar diplomat, seçim sürecini Podujevo Belediyesi ve Güney Mitrovica da dahil olmak üzere ülkenin çeşitli yerlerinde beş bölümde gözlemledi.
“Genel olarak, bizim görüşümüz, sürecin ihlal edilmeden normal ilerlediği yönünde. COVID kısıtlamaları ancak yalıtılmış bölümlerde ihlal edilmiştir. Benzer sorunların Bulgaristan’da da yaşanabileceğini sanıyorum,” diyen Büyükelçi Gadzhev, 2019’da yapılan bir önceki genel seçimlerde edinilen deneyimlerin seçim sonuçlarına itiraz sürecini gösterdiğini ve olası oy sayımının uzun olabileceğini de sözlerine ekledi.
Ancak Büyükelçi Gadzhev, müstakbel parlamentonun Kosova ile ilgili pek çok önemli ve acil sorunu çözmek zorunda olduğunu ve anayasal çerçevenin sıkı bir takvim gerektirdiğini kaydetti.

Yetkili, “Kosovalı siyasilerin çözüm bulmada başarılı olmalarını umut ediyorum. Umutlarımız, hükümetin gerekli reformları gerçekleştirmede başarılı olacağı yönünde” diyen Bulgaristan Büyükelçisi, Bulgaristan’ın Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan ve burada diplomatik temsil açan ilk ülkelerden biri olduğunu belirtti. Bakana göre iki ülke arasında çözüm bekleyen sorunlar yok, en üst düzeyde ziyaretler gerçekleşiyor ve Bulgar temsilcilere son derece olumlu ve dostane bir karşılama sağlanıyor. AB başkanlığı sırasında Bulgaristan, Batı Balkanlar’ın AB’ye katılımı konusunu gündeme getirerek onlara net bir perspektif sundu. Sofya’daki zirveye Kosova’nın bağımsızlığını tanımayan ülkeler bile katıldı. Büyükelçi Gadzhev, “Bu, Kosova’nın tanıdığı ve bildiği Bulgar diplomasisi için bir başarıdır.” dedi.

 

Tarih: 16.02.2021

Kaynak: Bulgarian News Agency

 

AİHM’den Siderov’un Açıklamaları Üzerine Yahudi ve Romanların Açtığı Ayrımcılık Davalarında Bulgaristan’a Karşı Karar

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 16 Şubat’ta yaptığı açıklamada, aşırı sağ siyasi parti Volen Siderov’a karşı açılan davalarda biri iki Bulgar Yahudi diğeri iki Roman tarafından olmak üzere iki davada Bulgaristan aleyhinde karar verdiğini bildirdi. Her ikisi de Bulgar Yahudiler olan Plovdiv sakinleri Gabriela Behar ve Katrin Gutman, Bulgaristan’daki mahkemelerin Ataka partisi lideri Siderov’a karşı açılan davada antisemitik sözleri ve televizyonla ilgili iki kitap ve halka açık beyanlarda, röportajlarda ve konuşmalarda Yahudi soykırımını inkâr etmesi üzerine AİHM’ye başvurdular. Behar ve Gutman, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin iki maddesinin mahkeme eylemlerine dayanak oluşturması, özel ve aile hayatına saygı duyma hakkı ve diğer bir deyişle ayrımcılık yasağına işaret ettiler. Bulgaristan’da ikili, Siderov aleyhindeki bir mahkeme emri için başvuruda bulunarak eski bakanın antisemitik sözlerinden ötürü özür dilemesini ve gelecekte bu sözlerden kaçınmasını istemiştir.

Ayrı bir olayda, Kremena Budinova ve Vasil Chaprazov da televizyon, radyo ve halka açık konuşmalarda yaptığı sayısız Roman karşıtı beyanla Siderov aleyhinde dava açtılar. Milletvekilleri AİHM’e, Siderov aleyhindeki iddialarını reddederek, Bulgaristan’daki mahkemelerin fiilen savlarını meşru kıldıklarından şikayet ettiler. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki maddelere işaret ederek, Siderov aleyhindeki iddiaların reddi ve iddialarına “gerçek” olarak atıfta bulunarak, kararları mahkemeler tarafından onaylanmış olan Sofya Bölge Mahkemesi’nin uygulamada Siderov’un ırkçı tavırlarını meşrulaştırması, ırksal eğilimler sergilemesi, adayların adil bir duruşma yapmalarını reddetmesi ve onlara karşı ayrımcılığa uğramasından da şikayet ettiler. AİHM, Bulgaristan’daki mahkemelerin her iki davada da kararlarında hatalı davrandığına karar verdi.

Raporda, Siderov’un iki kitabında da yer alan ifadelerin Yahudileri kötülemek ve onlara karşı önyargı ve nefreti körüklemek amaçlı olduğu ortaya kondu. Daha önceki bu açıklamalar ve siyasi partisinin içinde bulunduğu anti-semitik söylemler ışığında, Siderov’un seçim öncesi bir mitingde ve Parlamentoda yaptığı açıklamaların, diğerlerinin yanı sıra Yahudilere karşı talimat olarak görülebileceği sonucuna varıldı.

Budinova ve Chaprazov davasında Siderov’un açıklamaları, Bulgaristan’daki etnik ilişkiler ve suçla ilgili kamuoyu tartışmalarının meşru bir parçası olmaktan öteye geçerek, ülkede Romanları alt üst etme ve onlara karşı nefret ve önyargıyı kızdırma amaçlı aşırı olumsuz önyargılara yol açmıştır

AİHM, “Aslında, siyasinin ifade özgürlüğüne, ima edilen beyanlara ilişkin belirgin bir ağırlık vermek ve başvuru sahiplerinin Bulgaristan’da yaşayan etnik Yahudiler ve etnik Romanlar olarak özel hayata saygı hakkı üzerindeki etkilerini küçümsemekle, yerli mahkemeler (Avrupa) Mahkemesinin içtihat hukukuna uygun olarak gerekli dengeleme uygulamasını gerçekleştirmişlerdir.” dedi.  AİHM Bulgar devletine Behar ve Gutman’a gider ve masraflar için 2762,53 avro, Budinova ve Chaprazov’a da 2900 avro ödeme talimatı verdi.

 

Tarih: 16.02.2021

Kaynak: The Sofia Globe

 

Bulgaristan ile Kuzey Makedonya Arasındaki Karşılıklı Güven Geri Kazanılmalı

Bulgar Milletvekili İlhan Kyuchyuk, Üsküp’e yaptığı çalışma ziyaretinde Kuzey Makedonya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Stevo Pendarovski, Başbakan Zoran Zaev, Dışişleri Bakanı Buyar Osmani, Başbakan Yardımcısı Nikolay Dimitrov, Bakan Goran Milevski ve muhalefet partisi lideri Hristiyan Mickoski, Avrupa Parlamentosu’ndaki Yenilenmiş Avrupa grubuna gönderilen Hürriyet Hareketi (Yenilenmiş Avrupa grubu) ile  görüşmelerde bulundu. Kyuchyuk, Bulgaristan ile Kuzey Makedonya Cumhuriyeti arasındaki karşılıklı güvenin geri gelmesi gerektiğini kaydetti. Avrupa Parlamentosu’nun Kuzey Makedonya Cumhuriyeti Daimi Raportörü İlhan Kyuchyuk, Balkan ülkesindeki reformların yanı sıra Bulgaristan ile güven ve iyi komşuluk ilişkilerini ilerletme konulu çalışma ziyareti için de Üsküp’e gitmişti.
Bakan osmani ile düzenlediği ortak basın toplantısında konuşan Kyuchyuk, iyi komşuluk ilişkilerinin her müzakere çerçevesinin önemli bir parçası olduğunu ve gelecekte karşılıklı güvenin yeniden sağlanması yönünde çağrıda bulunduklarını söyledi.
Kyuchyuk gazetecilere verdiği demeçte, iki ülke arasındaki duvarların yıkılması gerektiğini, böylelikle de vatandaşlarının daha iyi bir dünyada yaşayabileceklerini söyledi. Ona göre, Kuzey Makedonya’nın AB üyeliği Bulgaristan için de stratejik önem taşımakta. Kyuchyuk hafta başlarında televizyondan yayınlanan bir röportajında, Kuzey Makedonya’ya yaptığı ziyaretin ülkenin AB’ye aday olarak kaydettiği ilerleme üzerinde hazırladığı raporun bir parçası olduğunu, Raportör rolünün tarafsız olduğunu ve ülkedeki gerçek süreçleri yansıttığını söyledi. Bu rapor AP’nin dışişleri komitesi tarafından oylanacak ve genel olarak kabul edilecek.

 

Tarih: 18.02.2021

Kaynak: Bulgarian News Agency

 

Bulgaristan, Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı Konulu AB Düzenlemelerini İhlal Etti

Avrupa Komisyonu Bulgaristan’a, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadele konusunda Avrupa’daki düzenlemeleri ihlal ettiği yönünde resmi bir tebliğ gönderecek. Söz konusu mektuplar Belçika, Finlandiya, Polonya ve İsveç dahil olmak üzere dört diğer üye ülkeye de gönderilecek. Amaç, ciddi ırkçılık ve yabancı düşmanlığı eylemlerinin Avrupa Birliği genelinde etkili, orantılı ve caydırıcı cezalarla cezalandırılmasını sağlamaktır. Bulgaristan’daki yasal çerçeveler, ulusal mahkemeler tarafından işlenen suçun ağır bir unsuru olarak ırkçı ve yabancı düşmanlığı nedenlerinin dikkate alınacağını garanti etmemekteler. Bulgaristan, şiddet ve nefret çağrısında bulunan belirli nefret söylemlerinin suç sayılmasını doğru şekilde aktaramamakta.  Bu beş ülkenin de AK’nin sorduğu sorulara yanıt vermek için iki ayı bulunuyor.

 

Tarih: 18.02.2021

Kaynak: Sofia News Agency

 

Sırbistan Cumhurbaşkanı Vučić, Tartışmalı Film Hakkında Yorum Yaptı

Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić pazar günü yaptığı açıklamada, Hırvatistan ve Sırbistan’dan insanların tartıştıkları “Dara of Jasenovac” filmi hakkında sosyal ağlarda yapılan yorumların her iki tarafın da geçmişi atlatmadığını gösterdiğini ancak Sırbistan’ın geçmişin izlerini aşarak Hırvatistan ile iyi ilişkiler geliştirmesi gerektiğini söyledi. Ustaşa rejimi altındaki Sırp halkının durumunun korkunç olduğunu, inkar edilemez suçlara rağmen Sırbistan’ın Hırvatistan ile iyi ilişkilere sahip olması gerektiğini de sözlerine ekledi. İkinci Dünya Savaşı Nazi müttefiki Hırvatistan Bağımsız Devleti’ndeki Jasenovac toplama kampında Sırpların içinde bulunduğu kötü durumu anlatan film, En İyi Uluslararası Uzun Metrajlı Film Akademi Ödülü için Sırp ülkesinin adayıydı, ancak listeye alınmadı.

 

Tarih: 15.02.2021

Kaynak: Total Croatia News

 

Hırvatistan ve İsrail Savunma İşbirliğini Derinleştirmeye İstekli

Bakanlık basın açıklamasında, Hırvatistan Savunma Bakanı Mario Boziç ve İsrail Büyükelçisi Ilan Mor, salı günü yaptıkları açıklamada, iki ülkenin ikili iş birliğinden memnun olduklarını ve “karşılıklı çıkar alanlarında savunma iş birliğini derinleştirmeye” açık olduklarını söylediler. Boziç, 29 Aralık’ta Sisak-Moslavina ilçesini vuran yıkıcı depremin ardından gönderilen yardım için İsrail’e teşekkür ederek, “iki dost devletin gelecekte karşılıklı yarar için iş birliğini derinleştireceğinden” emin olduğunu söyledi. Boziç, “Geçtiğimiz birkaç yıl içinde iyi bir askeri ve teknik iş birliği geliştirdik ve savunma sanayilerimiz arasındaki bağları güçlendirmeyi başardık ve bunu gelecekteki iş birliğimizin çok önemli bir parçası olarak gördük.” diye ekledi.

Mor, her iki ülkenin savunma, askeri ve siber güvenlik alanlarında iş birliğini sürdürmek ile ilgilendiğini söyledi. Basın açıklamasında, askeri ve teknik iş birliği alanında, Hırvatistan Savunma Bakanlığı ve Silahlı Kuvvetler İsrail savunma şirketleriyle son derece dinamik bir iş birliği geliştirdiklerini ve iki devletin de yangınla mücadelede iş birliği yaptığı belirtildi.

 

Tarih: 16.02.2021

Kaynak: Vlada.hr

 

Milanović, Hırvatistan Yüksek Mahkeme Başkanlığı Adayını Açıklayacak

Hırvat Hakimler Derneği (UHS) cuma günü Yüksek Mahkeme başkanının yasal prosedüre uygun olarak seçilmesi çağrısında bulundu. Hırvatistan Cumhurbaşkanı Zoran Milanović perşembe akşamı Nova TV’ye verdiği röportajda, Yüksek Mahkeme Başkanlığı için yarışan üç adaydan hiçbirini oynamayacağını ve adayının adını “kısa süre içinde” açıklayacağını söyledi. Konuyu başbakan ve muhalefetteki Sosyal Demokrat Parti lideri ile tartıştığını vurguladı. Adayları kabul etmeme nedeninin kişisel olmadığını, kabul etmesi halinde Hırvatistan’daki anayasal uygulama ve geleneklerden ciddi bir sapma yaşanacağını belirtti.

 

Tarih: 19.02.2021

Kaynak: Jutarni.hr

 

Hırvatistan Muhalefeti Cumhurbaşkanın Görevdeki  İlk Yılının Göreviyle Bağdaştığını Söyledi

Hırvatistan parlamentosunda muhalefet, perşembe günü yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Zoran Milanovic’in görevdeki ilk yılına karakterinin damga vurduğunu ancak vatandaşların hayat sorunlarını çözemediğini söyledi.

Sosyal Demokrat Arsen Bauk “görevdeki ilk yıl beklentilerle uyumluydu, bazı kamuoyu tartışmalarında duruma farklı bir bakış açısıyla yaklaşıyor ve tamamlayıcı rol oynuyor ama bazen üslubu ve alaycılığı nedeniyle odak noktası başka şeylere kayıyor” dedi.

Bakan Stephan Nikola Bartulica ise, Milanovic’in siyaset arenasındaki yerini aradığına ve bunu çoğu zaman düşüncesizce yaptığına inanıyor. Bazen belirli konularda ısrar etmektense toplumdaki durumu rahatlatmanın daha iyi olduğunu ve cumhurbaşkanının her zaman gerginliğe neden olmak yerine olgun bir politikacı olmasını umduğunu söyledi. Milanovic’in Bosna Hersek’teki Hırvatlara karşı tutumunu iyi olarak nitelendiren bakan ifade özgürlüğü için verdiği mücadeleyi de destekledi.

 

Tarih: 18.02.2021

Kaynak: Total Croatia News

 

Maliye  Bakanı Maric, AB Fonlarının Ödenmesi Konusunda Ülkesine Güveniyor

Maliye Bakanı Mariç, Hırvat müzakerelerinin AB fonlarının ödenmesine ilişkin olarak nasıl ilerlediğine olan güveninden bahsetti. AB ile yoğun bir iletişimin sürdüğünü ve şu ana kadar dahil olan tüm departmanlarda 45 toplantı yapıldığını belirtti.

Mariç, “Tüm AB üye ülkeleri için olduğu gibi, Hırvatistan da ödemelerine ilişkin belgenin son halini Nisan ayı sonuna kadar göndermekle yükümlüdür” dedi. Bununla birlikte ülkenin en son bilgilerine göre 2021 yılı için toplam hibe miktarının ilk kullanım yılı için %13’lük bir artış olduğu gerçeğine güvenebileceğini ekledi.

Mariç, “Hepsinden önemlisi belge kendi içinde önemli ancak uygulanması daha da önemli. Çoğu hibe ve bence bunu çok iyi müzakere ettik bunun sonucunda ise ortalamanın üzerinde bir hibe payımız var oldu. Bu çoğunlukla 6 milyar ve Kurtarma ve Dayanıklılık Fonundan geliyor” dedi.

Ardından Avrupa Komisyonu’nun açıklamalarının sadece Hırvatistan’a yönelik olmadığının, yatırım ve toparlanmakla ilgili yapısal reformlar arasındaki ilişkinin daha dengeli bir şekilde koordine edilmesi gereken tüm ülkelere yönelik olduğunu vurguladı.

 

Tarih: 19.02.2021

Kaynak: Total Croatia News

 

Karadağ’ın Sahte ‘’Diplomat’’ı

Adalet Bakanı Vladimir Leposaviç, bir hafta önce sahte diplomatik pasaportla yakalanan ve kendisini Amerikalı diplomat olarak tanıtan Karadağlı, Sırp ve Amerikan vatandaşı Stevan Simijonoviç hakkında konuştu. Simijanoviç’in Karadağ hükümetinde çok iyi bir arkadaşı olduğunu söyledi.

Dritan Abazoviç’in bağlı olduğu siyasi parti URA, bir Batı Avrupa ülkesinden bir yetkilinin tavsiyesi üzerine sahte bir diplomatı ağırlamayı kabul ettiklerini kamuoyuna açıklamıştır. URA ve Abazoviç’in açıklamaları, sahte belgelerden ve “diplomatik” faaliyetten haberdar olmadıklarıdır.

 

Tarih: 17.02.2021

Kaynak: CDM

 

Karadağ Hükümeti Araçları Satıyor

Karadağ Başbakanı Zdravko Krivokapiç, Karadağ Hükümeti’nin devlet mülkiyetine ait olan Mercedes-Maybach marka iki aracın satılması için sunulan öneriyi kabul etti. Krivokapiç,  “Maliye ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Hükümetin konuyla ilgili bir sonraki oturumuna kadar bahsi geçen araçların değerinin ölçüleceğini ve bununla ilgilenen bir değerlendirme uzmanının tutulmasının gerekliliğini vurguladı.” ifadeleriyle açıklamada bulundu.

Ayrıca Hükümetin talebine göre, bundan sonra kamu mallarının ihalesine katılabilmek için ı bir kamu davetinin yayınlanması gerekliliği eklendi. Başbakan, “Halka açık davet sekiz gün sürecek ve bundan sonra Hükümete ait Halkla İlişkiler Merkezi’nde şeffaf ve halka açık şekilde bir açık arttırma düzenlenecek.” dedi. Bu söz konusu iki araçtan elde edilecek gelirin Karadağ bütçesine ekleneceği söylendi. Ayrıca elde edilecek gelirin ihtiyaç sahibi halka yardım etmek ve ülkedeki adaleti iyileştirmek için kullanılacağı söylendi. Başbakan Krivokapiç, ‘’Adalet için bekliyoruz, adalet geliyor’’ diyerek sözlerini bitirdi.

 

Tarih: 19.02.2021

Kaynak: Mina News

 

Karadağ Büyükelçilerinin Geri Çağrılması ve Gelişmeler

Uluslararası İlişkiler ve Göçmenler Komitesi, Karadağ Hükümeti Büyükelçileri ve Tam Yetkili Temsilcilerinin ikamet bazında geri çağrılma önerisi hakkında olumlu görüş bildirdi. Karadağ Hükümeti daha önce Çin Darko Pajovic, Vatikan Miodrag Vlahovic, Bosna-Hersek Obrad Stanisic, İtalya Sanja Vlahovic, Almanya Vera Kulis, Sırbistan Tarzan Milosevic, Birleşik Arap Emirlikleri Dusanka Jennic ve Polonya Budimir Segrt Ten büyükelçilerin geri çağrılmasını önerdi.

Uluslararası İlişkiler ve Göçmenler Komitesi başkanı Miodrag Lekic parlamento oturumunda, “Komite Büyükelçilerin geri çağırma önerisiyle ilgili olarak Hükümetin geçen yıl 17 Aralık tarihli kararını desteklemektedir.” dedi. Ayrıca kararın Karadağ parlamentosu milletvekillerinin çoğunluğu tarafından da desteklendiğini belirtti.

Karadağ Dışişleri Bakanı Corc Raduloviç’e, Karadağ’ın Anayasa ve Dışişleri Yasasına uygun olduğu sürece yurtdışında devletin daha özgün bir şekilde temsil edilmesi gerektiğini söyledi. Dışişleri Bakanı’nın açıklamasına göre büyükelçileri geri çağırma teklifi herhangi bir siyasi intikam anlamına gelmemektedir. Ayrıca akıllarda oluşan bazı soru işaretlerine karşı çıkarak Büyükelçilerin Avrupa Birliği’ni (AB), NATO’yu veya iyi bir bölgesel iş birliğini savundukları için görevden alındığını söyledi ve dış politikanın omurgasının aynı kaldığına işaret etti.

 

Tarih: 19.02.2021

Kaynak: Mina News

 

Seçimlerin Galibi Vetëvendosje Hareketi Oldu

14 Şubat’ta Kosova’da gerçekleşen erken parlamento seçimlerinde %47,9 oy alarak seçimleri kazanan Albin Kurti’nin Kendi Kaderini Tayin (Vetëvendosje) Hareketi oldu. Sayılan oyların %99’una dayanarak bu karar resmileştirildi.

Kosova Merkezi Seçim Komisyonu’nun verilerine göre 1.794.862 vatandaşın oy kullanma hakkı vardı. Bu sayı, 6 Ekim 2019’da yapılan seçimlere oranla 143.006 daha az seçmen anlamına geliyor. Eski Kosova Başbakanı Kurti’den sonra en çok oy alanlar ise şöyle: Kosova Demokrat Partisi %17,3, Kosova Demokratik Birliği %13,07, Kosova’nın Geleceği için İttifak %7,38, Sırp Listesi %5,56, Nisma da %2,58 ile barajın altında kaldı. Kazandığı kesinleştikten sonra basın toplantısı yapan Kurti, halkın istediği reformların başlatılacağını söyledi. “Önümüzdeki yol uzun, engellerimiz olacak, o yolda bazı hatalar yapacağız, ama önümüzde asil bir hedefimiz var. Kimseden intikam almayacağız ama adalet arayacağız. Ülkemizi daha iyi hale getirmek için her birimiz sorumluluk almalıyız.” dedi. Sırbistan ile olan meselenin şu an öncelik olmadığını belirtti. Kosova Cumhurbaşkanı adayı Vjosa Osmani ise Kosova’da bulunan diğer partilerin bu durumdan ders çıkarması gerektiğini vurguladı. Sonuç olarak Kendi Kaderini Tayin Hareketi Kosova Meclisi’nde 120 sandalyeden 55’ini kazanmış oldu.

 

Tarih: 15.02.2021

Kaynak: Al Jazeera

 

Bağımsızlığın 13. Yıl Dönümü

Sırbistan’dan ayrılarak 17 Şubat 2008’de tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Kosova, bağımsızlığının 13. yıl dönümünü kutladı. Sırbistan’ın hali hazırda kendi toprağı olarak gördüğü Kosova, bugün 117 ülke tarafından bağımsız devlet olarak tanınıyor. Çin, Rusya, Yunanistan, Kıbrıs, İspanya, Romanya ve Slovakya ise tanımayı reddediyor. Kosova halen Birleşmiş Milletlere katılmış değil. “Avrupa’nın en genç ülkesi” konumundaki Kosova, Sırbistan ile 1990’lı yılların sonunda yaşanan silahlı çatışmaları geride bıraksa bile bugün sınırları içinde veya dışında pek çok sorunla mücadelesini sürdürmekte. Kosova’nın bağımsızlığını ilan ettiği gün açılan ve başkent Priştine’de bulunan “Yeni Doğan” anıtı ise olayın sembolü oldu. Yıl dönümünü kutlamak için binlerce vatandaş sokaklara ve meydanlara çıktı. Kentin her yeri mavi Kosova bayrağı ile doldu.

 

Tarih: 17.02.2021

Kaynak: Balkan Insight

 

İsa Mustafa’nın İstifa Kararı

Kosova Demokratik Birliği (LDK) Başkanı İsa Mustafa istifa etti. 14 Şubat seçim sonuçlarının ardından LDK Başkanı olarak istifasını LDK Meclisi’ne sunacağını önceden bildirmişti. Bunun nedeninin, parlamento seçimlerinde sadece %13,12 oy alarak bugüne kadar ki en kötü sonucu elde etmesinden kaynaklandığı söyleniyor. Bunu bir pişmanlık değil ahlaki bir jest olarak yaptığını söyleyen Mustafa, Kendi Kaderini Tayin Hareketi Başkanı Albin Kurti’yi de tebrik etmedi.

Sonuçlar açıklandıktan sonra yapmış olduğu basın toplantısında yıllardır sürdürdüğü mücadeleyi dile getirirken, “Bazı işbirlikçilerinin aksine, Vetevendosje Hareketi’ni zaferinden dolayı tebrik etmedim. Nefret ettiğimden değil ama ülkemin herhangi bir siyasi parti tarafından yönetilmesini istemediğimden; mevcut LDK seçmenlerine Vetevendosje’ye geçmelerini dilemek için hiçbir neden bulmuyorum, çünkü LDK onlardan vazgeçmiyor. Çünkü LDK teslim olmuyor. Daha da güçlenecek.” diyerek sözlerine son verdi.

 

Tarih: 19.02.2021

Kaynak: Panorama.al

 

Osmani: Gelecek Nesiller Bize Sofya Sorununu Çözme Yaklaşımlarımız Sayesinde Minnettar Olacaklar

Sırbistan’a çalışma ziyaretinden önce, Dışişleri Bakanı Buyar Osmani bugün Belgrad merkezli “Politika”ya verdiği demeçte, “Bölgede hepimiz tarihi, çıkarları ve geleceği aştık ve pozisyonumuz, Avrupa entegrasyon sürecinde iş birliği yapmalı ve sorunları birbirimizi şart koşmadan çözmeliyiz” dedi. Bulgaristan ve Sofya’nın Avrupa yolunda oluşturduğu engele değinen Osmani, Makedonya ile Bulgaristan arasında imzalanan Dostluk, İyi Komşuluk ve İş birliği Anlaşması’nın ilişkilere yeni dinamikler getirdiğini, siyasi diyalogun yoğunlaştığını, ticaret ve kültürün arttığını, eğitimin ve Avrupa entegrasyonunun da arttığını, savunma, yerel yönetim, içişleri gibi birçok alanda iş birliği olduğunu söyledi.

Başbakan ayrıca, ülkenin Bulgaristan ile ilişkilerinin artık “tarihi bağlamda farklılıklar” ile dolu olmasına rağmen, yine de bunların üstesinden gelinebileceğine inandığını, ayrıca AB üyeliğinin sınırları değiştirme ve “daha büyük devletler” yaratma ihtiyacını ortadan kaldırdığını vurguladı. Görüşmede Osmani, Covid – 19 salgını hakkında da konuştu ve Sırbistan’dan Makedonya’ya yapılan aşı bağışının iki ülke arasındaki dostluğu güçlendirmenin bir yolu olduğunu ve bölgedeki ilişkilerin mükemmel bir örneğini vurguladı.

 

Tarih: 18.02.2021

Kaynak: Republika.mk

 

Sırbistan, Türkiye ile Kültür Alanındaki İş Birliğini Geliştirmek İstiyor

Sırbistan Kültür ve Enformasyon Bakanı Maja Gojkovic ve Türkiye’nin Belgrad Büyükelçisi Tanju Bilgiç ile yapılan görüşmede, iki ülke arasındaki ortak kültür mirasının korunması konusu ele alındı. Kültür ve Enformasyon Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, Gojkovic ile Bilgiç, ortak kültür mirasının korunmasının önemine dikkati çekerek, Osmanlı döneminden kalma Belgrad’daki Bayraklı Cami de olmak üzere somut restorasyon projelerini görüştü. Görüşme sırasında iki ülke arasındaki siyasi ilişkilerin son derece iyi olduğu ifade edildi ve iki ülke Cumhurbaşkanının düzenli olarak bir araya gelmesinin iyi ilişkilerin göstergesi olduğu belirtildi.

 

Tarih: 17.02.2021

Kaynak: Anadolu Ajansı

 

Sakız Adası  Belediye Meclisi Yeni Bir Mülteci Yapılandırması Önerisini Reddetti

Adadaki mülteci ve göçmenlerin yeni bir kabul yapısı ve kimlik tespitinin oluşturulması önerisi Sakız Adası Belediye Meclisi lehine 29’a karşı 13 oyla reddedildi.

Sakız Adası Belediye Meclisi, sabah erken saatlerde sona eren altı saat süren bir toplantıyla, Samos standartlarına göre mülteci ve göçmenlerin kimlik tespiti, kaydı ve misafirperverliği için bir yapının oluşturulması için her tartışmaya son bir son verdi. Tartışma sırasında muhalefet, eylemlerinin Belediye Meclisinin bir önceki oybirliği ile alınan kararına uygun olmadığını söyleyerek belediye yetkilisine karşı geldi ve VIAL’in kapatılması arasında bir bağlantı olmadığını da sözlerine ekledi. Aynı zamanda Hükümeti ve Başbakanı, Sakız Adası halkının rızası olmazsa hiçbir planın başarılı olamayacağını vurgulayarak, başından beri herhangi bir planı izole etme istekleri adanın bölünmesine yol açacağını söylediler.

 

Tarih: 16.02.2021

Kaynak: CNN Greece

 

ABD Büyükelçisi, ABD-Yunanistan Stratejik İlişkilerini Güçlendirme Sözü Verdi

ABD’nin Yunanistan Büyükelçisi Geoffrey Pyatt çarşamba günü yaptığı açıklamada, “Yunanistan ile ABD arasındaki iş birliği daha da güçlenmeli ve Başkan Biden’in Yunan-Amerikan stratejik ilişkisini daha da derinleştirme niyetinin olduğunu biliyorum,” dedi. Pyatt ayrıca, Yunanistan’ın Güneydoğu Avrupa bölgesinde enerji güvenliği ve enerji çeşitlendirmesinin ana savunucusu olarak oynadığı önemli rolün altını çizdi. “Pandeminin bu yıl içinde bile, TAP boru hattı, Bulgaristan  İGB boru hattı, Dedeağaç’taki yüzer yeniden tasfiye birimi, Yunanistan ile Kuzey Makedonya arasındaki yeni gaz bağlantısı gibi büyük altyapı projelerinin hepsinin ilerlemesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. “Ve bunlar, Avrupa’nın enerji haritasını yeniden çiziyor ve Rus gazına olan bağımlılığı azaltmaya yardımcı oluyor, bu yüzden bunların hepsi desteklemeye devam edeceğimiz .” dedi.

 

Tarih : 19.02.2021

Kaynak : Greek Reporter

 

Yunanistan ile Türkiye  Arasındaki Navtex Gerginliği

Yunanistan 18 Şubat Perşembe Günü yaptığı açıklamada, NATO müttefikleri uzun süredir devam eden bir denizcilik anlaşmazlığı nedeniyle müzakereleri sürdürmek isterken, Ege Denizi’nde bir araştırma gemisi konuşlandırması nedeniyle Türkiye’yi ” protesto ettiğini söyledi. Türk donanması tarafından bu hafta yayınlanan bir tavsiye mektubunda , araştırma gemisi Çeşme’nin, her iki tarafın da potansiyel çıkarlarının bulunduğu uluslararası sularda 18 Şubat’tan 2 Mart’a kadar hidrografik bir araştırma yapılacağını gösterdi. Hükümet sözcüsü Hristos Tarantilis gazetecilere verdiği demeçte, “Olumlu duyarlılığa yardımcı olmayan gereksiz bir hareket.” İfadelerini kullanırken, hükümet  yetkilileri, dışişleri bakanlığına sözlü bir şikayette bulunduklarını da söylediler.

 

Tarih: 19.02.2021

Kaynak: EURACTIV

 

Biden: Washington Yeni Kosova Hükümeti ile Çalışmayı Dört Gözle Bekliyor

Amerikan Başkanı Joe Biden, yönetiminin Avrupa yolunda Kosova’nın bir sonraki hükümetiyle çalışmayı dört gözle beklediğini söyledi. Kosova cumhurbaşkanlığına iletilen mesajda Biden’ın “Kosova’yı Avrupa yolunda ilerletmek için Kosova’nın bir sonraki hükümeti ile çalışmayı dört gözle bekliyoruz. Sırbistan ile hukukun üstünlüğünü güçlendiren karşılıklı tanıma, küresel COVID-19 salgınıyla yüzleşme ve tüm Kosova için refah bir gelecek sağlayan ekonomik büyümeyi teşvik etme üzerine odaklanan kapsamlı bir normalleşme anlaşmasının güvence altına alınması da dahil olmak üzere yapılması gereken çok şey var.” sözleri yer almakta. Kosova makamları tarafından yayınlanan mesajda Başkan Biden, “ABD, bu çabalarda Kosova için kararlı bir ortak ve dost olmaya devam ediyor” dedi.

 

Tarih: 16.02.2021

Kaynak: N1

 

Lajcak: Sırbistan-Kosova Anlaşması Kesinlikle Mümkün

Avrupa Birliği’nin Kosova-Sırbistan Diyaloğu Özel Temsilcisi Miroslav Lajcak, AB’nin Kosova ile Sırbistan arasındaki ilişkilerin genel olarak normalleşmesinin kesinlikle mümkün olduğuna ikna olduğunu söyledi.

Belgrad merkezli Danas gazetesine verdiği demeçte Lajcak, “Bu Kosova ile Sırbistan’ın çıkarına, tüm bölgenin menfaatine ve elbette AB’nin menfaatine” ifadelerini kullandı. Kosova ile Sırbistan arasındaki diyaloğun ne zaman devam edebileceği sorulan Lajcak, bir tarih belirlemek için henüz erken olduğunu söyledi. Kosova’da 14 Şubat’ta gerçekleşen parlamento seçimlerinin ardından “Yeni hükümet Priştine’de göreve başlar başlamaz devam etmeye hazırız” açıklamasını yaptı.

 

Tarih: 17.02.2021

Kaynak: Independent Balkan News Agency

 

Hırvatistan, ABD’nin vizeden feragat etmesini bekliyor

ABD’nin Zagreb’deki büyükelçiliği, 2020’de Hırvat vatandaşlarının vize başvurularını yalnızca %2,7 oranında reddettiğini duyurdu ve Hırvatların “yakın gelecekte” ABD’ye vizesiz seyahat edebilmelerini beklediğini belirtti. Hırvatistan için reddedilen vize başvurularının yüzdesinin 3’ün altında olması Hırvatistan’ın Amerika Birleşik Devletleri’ndeki vizesiz seyahat rejimine girmesinin temel koşullarından birini yerine getirdiği anlamına gelmekte. ABD Büyükelçiliğinden, reddedilen Hırvat vize başvurularının yüzdesinin %3’ün altına düştüğünün teyit edilmesiyle birlikte “Hırvat turist / iş vizesi başvuru sahipleri için nihai ret oranı geçen yıl yüzde 2,69’a düştü ve bu, ABD Vize Muafiyet Programına katılma yolunda önemli bir adımdı. Yakın gelecekte Hırvat vatandaşlarının ABD’ye vizesiz seyahat edebileceğiniz öngörmekteyiz” açıklaması geldi. Mevcut durumda 27 AB ülkesinden Hırvatistan, Romanya, Bulgaristan ve Kıbrıs vatandaşlarının ABD’ye seyahat etmek için vizeye ihtiyaçları bulunmakta.

 

Tarih: 17.02.2021

Kaynak: Independent Balkan News Agency

 

AB, Bosna’yı Göç ‘Yükünü’ Daha Eşit Paylaşmaya Çağırıyor

Avrupa Birliği İçişleri Komiseri Ylva Johansson, perşembe günü Bosna Hersek’in kuzey batısındaki Bihac kasabası yakınlarındaki Lipa göçmen kampına yaptığı ziyarette, göçmen krizinin yükünün Bosna-Hersek genelinde daha adil bir şekilde dağıtılması gerektiğini söyledi. Johansson, “Bosna Hersek’in tüm bölgelerinin göç yönetiminin bir parçası olması için göçmen krizinin yükünün daha iyi dağıtılması ihtiyacını görüyoruz” ifadelerini kullandı.

Yetkililerin tahminlerine göre şu anda Bosna Hersek’te yaklaşık 8 bin göçmen var ve bunların çoğu Una-Sana veya Saraybosna kantonlarında bulunuyor. Bosna’daki altı göçmen kabul merkezinin tümü, başta Boşnak ve Hırvat tarafı olan Bosna-Hersek Federasyonu’nda yer alıyor ve Sırp tarafı olan Sırp Cumhuriyeti’nde hiçbir merkez bulunmamakta. Milorad Dodik, ocak ayında bu tarafta bir göçmen merkezi kurulmasını reddetmişti.

 

Tarih: 18.02.2021

Kaynak: N1

 

NATO ve Kuzey Makedonya siber tehditlere verilen tepkileri güçlendiriyor

NATO’nun en yeni Müttefiki Kuzey Makedonya, NATO ve siber savunma iş birliğini ve yardımını geliştirecek önemli bir belgeyi imzaladı. Siber savunma iş birliğine ilişkin yeni Mutabakat Zaptı (MOU), siber tehditler ve en iyi uygulamalar hakkında bilgi paylaşımını kolaylaştırıyor, siber olayların önlenmesine yardımcı oluyor ve Kuzey Makedonya’nın siber tehditlere karşı direncini artırmasını sağlayacak. Mutabakat, Siber Savunma Yönetim Kurulu (CDMB) Başkanı sıfatıyla bu hafta Kuzey Makedonya Savunma Bakanı Radmila Shekerinska ve NATO’nun Genel Sekreter Yardımcısı David van Weel tarafından imzalandı. Genel Sekreter Yardımcısı van Weel, “Siber savunma, NATO ve Müttefikleri için bir önceliktir. Gelişen siber tehditlere karşı dayanıklılığı artırmak kritik önem taşıyor ve Kuzey Makedonya ile imzalanan bu siber savunma Mutabakatı önemli bir adım” açıklamasında bulundu.

Bakan Shekerinska ise ”Siber güvenliği çok ciddiye alıyoruz. NATO ve siber savunma konusunda iş birliği mutabakatı, olası bir siber saldırı durumunda müttefiklerin koordineli bir şekilde yanıt vermesini sağlarken siber saldırılarla başa çıkma konusundaki ulusal kapasitemizin ve genel olarak ittifakın dayanıklılığının güçlendirilmesine ciddi bir katkı sağlayacaktır” ifadelerini kullandı. NATO’nun tüm Müttefikleri ile siber savunma konusunda daha yakın iş birliği ile ihtiyaç durumunda karşılıklı yardımı ve sürekli gelişen siber tehditlerle mücadelede bilgi ve deneyim alışverişini teşvik eden benzer anlaşmaları bulunmakta.

 

Tarih: 19.02.2021

Kaynak: Independent Balkan News Agency

 

HAZIRLAYANLAR:

Didem Şimşek, Dilara Nesrin Bulut, Dilek Keçeci, Elifnur Ayhan, Gizem Kocakaplan, Hasibe Özdemir, Hatice Deniz Hızal, İleyna Savuk, Neval Tayyar, Rümeysa Güner, Taha Yüceses, Zülfiye Çobanoğlu

TUİÇ Balkan Staj Birimi

 

 

 

Interview About English Nationalism and the Brexit

0

This interview was conducted with Dr. Zoltan Vörös from Pécs University, Department of Political Science and International Relations on “English Nationalism and Brexit”.

1) What were the most prominent reasons behind the historical background of Brexit?

I think the reasons can be connected to history and political culture. British people, with still having their glorious past in their minds, believe that the Kingdom is destined for global leadership. The European reality and their reality within that on the other hand was far from a global dominance – on the contrary, the EU is declining, at least on the global political level. They still hope, and actually many acting politicians say, that Britain can be big through their former Empire, the Commonwealth.  

2) How much of a part nationalist and conservative politics played a role in Brexit?

I don’t know that much about the internal political life, but Brexit can be traced back to greedy politicians: Nigel Farage, who as a populist, started to criticize the EU in Brussels and who set up a Brexit party; and that time PM David Cameron who promised a referendum just to strengthen his position within the Parliament. From that moment obviously, the nationalist opinions dominated the campaign for leaving, but we could see the whole campaign was put together in a manipulative, but successful way.

3) Do you think voters of Brexit will achieve their nationalistic goals, such as keeping the state sovereign?

The voters of Brexit, at least the majority of them will never face the consequences, or will not be able to connect the dots. If there will be mistakes, the political elite will not be that crazy to blame Brexit which eventually was pushed through by them. State sovereignty: they can keep that when it is about the integrity of the whole Kingdom. Elections coming in Scotland with the SNP heavily campaigning for the EU, Northern Ireland was pushed towards Ireland with Brexit. The upcoming years are going to be busy for the UK. 

4) Do you think the UK’s geopolitical stance (geographically being isolated as an island) played a role in Brexit?

All in all, I have to say, yes. From the beginning, since their membership, they were the ones always criticizing the Community. How they are driving on the other side of the road, using different metric systems, that was and is embedded in their mindsets. So the fact that they are somehow separated from Europe, is coming from geography. But not only coming from geography, if we look at Ireland, they do not have similar approaches, though they are even further away from the mainland. So geography, paired with political culture and glorious history, led to criticism. 

5) How did Euroscepticism begin?

With the creation of the Community. In the beginning there were already critical voices and we cannot say that the history of the Community is a pure success story. Many challenges, critical years and periods were there, but together these European countries could overcome these issues. From this perspective, this stalling moment will again be followed by a further deepening, a more close cooperation. And since closer cooperation means (and meant throughout history) a bigger control over the countries and less autonomy, the critical voices are there. 

6) What about Hungary? Do you think Euroscepticism will rise in Hungary further? Can we imagine a Hungarian departure from the Union?

I don’t see that, that it will further rise, I think we have reached the maximum limit, altogether if you look at the society, we are still more towards a pro-European approach. But there is a saying as: never say never. We can see that there are political forces, who say, the vaccines which are already coming through the EU are not sufficient and that is the fault of the EU, but according to the polls, popularity of the government is declining. So the economic consequences of the pandemic are not connected to the EU, but to the government. On the other hand, we can never say never, but eventually I think, that would destroy our economy and I don’t see a successful path for an independent Hungary.

7) Do you think Euroscepticism will bring an end to the EU?

I hope not. Eventually, if you are looking at different reports, there are still more who favor the EU, than those who oppose. I think we simply cannot go back to where we were, for two reasons: first, it was the Second World War; second, because we are already too connected to each other, and Brexit just highlighted: leaving the Community behind is much more difficult than it was expected, and they were not hoping for a joyride. But one thing is for sure: the Community has to start answering those challenging questions which are around the Union in order to strengthen the EU – and within this uncertain global climate, plus the pandemic, it is not an easy job. 

Nihan Gamze ALİOĞLU

Milliyetçilik Staj Programı

Suriye’den Türkiye’ye Göç

2011’de  Arap Baharı’nın etkileri Suriye’de de gözlemlenmiş, hükümet karşıtı protestolar ülkedeki tansiyonun gitgide yükselmesiyle birlikte  bir iç savaş halini almıştır. Ülkedeki kriz ortamında Suriye Hükümeti’nin istifa etmemesi ile Suriye, terör örgütlerinin ve diğer ülkelerin müdahalelerine açık bir kaos ortamı haline gelmiştir.  Bu kaos ortamında hayatta kalan siviller komşu ülkelere göç etmeye başlamıştır. 1998 doğumlu olan Ebrahim Shikh Bereked bu savaş sonucunda Türkiye’ye gelenlerden biri.  Bu röportaj bir Ebrahim Shikh Bereked’in gözünden Suriye’den Türkiye’ye göçü anlatmaktadır.

 

1- Suriye’nin hangi kentinden göç ettin?

Hama kentinden göç ettim.

 

2- Suriye’de nasıl bir hayatın vardı ?

Suriye’de bekardım. Meslek lisesinin elektrik elektronik bölümünde okuyordum. İki kız iki erkek olmak üzere dört kardeşiz. Annem ev hanımı, babam mobilyacı.

 

3- Kimlerle göç ettin?

Ben Hama’dan Ankara’ya tek başıma geldim. Fakat benden 2 yıl önce ağabeyim Ankara’ya gelmişti. Ben de onun yanına geldim. Annem, babam ve diğer iki kız kardeşim Hama’da.

 

4- İlk olarak direkt Ankara’ya mı göç ettin, yoksa başka illerde de yaşadın mı ?

Hama’dan direkt olarak Ankara’ya geldim. Kamp tecrübem hiç olmadı. Hama’dan sınıra gelirken yolculuğum iki hafta sürdü. Yolculuğumu tek başıma yaptım. Bu yolculukta çok aç ve uykusuz kaldım. Türk askeri tarafından iki defa sınırdan geri çevrilip ülkeme gönderildim. Ekim 2017’de Hama ve İdlib’de savaşlar artınca üçüncü kez sınıra geldim ve Türkiye beni Hatay sınırından kabul etti. Antakya’da bulunduktan sonra, otobüsle Ankara’ya geldim.

 

5- Türkiye’ye göç ederken veya ettiğinde ne gibi zorluklar yaşadın ?

Ankara’ya ilk geldiğimde, Türkçe bilmiyordum. Dil konusunda zorluk çektim. Kısa bir süre iş de bulamadım. Ankara’da bana hiç kötü muamele yapılmadı.

 

6- Türkiye’de çalışıyor musun ? Çalışıyorsan, çalıştığın şirket sigortanı ve güvenceni sağlıyor mu ?

Ankara’da ağabeyimin bildiği bir otomotiv yedek parça firmasında kalfayım. Sigortalı ve maaşlı olarak güvence altında 2018’den beri çalışıyorum.

 

7- Vatandaşlık aldın mı yoksa, geçici koruma statüsünde misin ?

Vatandaşlık almadım. Geçici koruma statüsündeyim. T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan bana kimlik verildi. 3 yıldır yıllık kimliğimi kullanıyorum. Bu kimlik her yıl yenileniyor. Sigortam ve ikametgahım her yıl işverenim tarafından güncelleniyor ve Bakanlığa bildiriliyor.

 

8- Suriye’ye savaş bitince geri dönmeyi düşünüyor musun ? Döndüğünde edindiğin mesleği orada devam ettirecek misin ?

Şu an düşünmüyorum. Eğer Suriye’de her şey düzelirse ve iş yapabilecek hale gelirsem neden olmasın?  Çünkü annem, babam ve kız kardeşlerim orada. Ankara’da oto yedek parçası, elektrik-elektroniği ve oto aksesuarı sektöründe çalışıyorum. Bu yaptığım işi öğrendim. Her yerde yapabilirim. Suriye’ye döndüğümde aynı işi yaparsam, Türkiye’yle de ticaret yapmayı düşünüyorum.

 

9- Türkiye’deki göçmen politikalarını beğeniyor musun ? Burada kalmaktan memnun musun?

İyi ki Ankara’ya gelmişim. Eğer diğer sınır komşularımız İran, Irak, Lübnan gibi ülkelere gitseydim, bu kadar memnun olmazdım. Suudi Arabistan’a işçi olarak giden bir akrabam bile Türkiye’ye gelmek istiyor. Suriyelilere orada iyi davranılmadığını söylüyor.

 

10- Entegrasyon sürecin nasıl ilerliyor? İş arkadaşlarınla komşularınla uyum sağlayabiliyor musun ?

Ankara’ya geldiğimde ağabeyim, Türkçe konuşabiliyordu. Bana çok faydası oldu. Hemen işe başladığım için, iş arkadaşlarım hemen bana yardımcı oldular. Türkçe yazı yazma ve konuşma programlarına biraz internetten de baktım. Şu anda çok rahat Türkçeyi anlayabiliyor ve konuşabiliyorum. Şu an Ankara Şentepe’de ikamet etmekteyim. Komşularım olsun, iş arkadaşlarım olsun hep bana yardımcı oldular. Bir akrabam dışında, diğer tüm akrabalarım, genelde Hatay sınırına yakın olduğumuz için, Türkiye’ye geldik.

 

 

İLKEM KARAHÜSEYİNOĞLU

Göç Staj Programı 

Joker

Joker, ABD kökenli DC Comics yayınevinin ünlü süper kahramanı olarak bilinen Batman ‘in azılı düşmanlarından, suçlu kategorisindeki karakterlerden biridir.  Joker filmi ise 2019 yılında seyirciye sunulan, yönetmenliğini Todd Philips’in üstlendiği, diğer  Batman filmlerinden farklı olarak psikolojik gerilim türünde bir filmdir. Bu zamana kadar Joker karakteri birçok filmde farklı kişiler tarafından seslendirilmiş ve canlandırılmış olup birçok televizyon dizisinde de bu karaktere yer verilmiştir. Bu filmde tipik bir kahramanlık hikayesinin ve Batman filmlerinde görülen iyi ve kötünün net, sınırları keskin çizgilerle ayrılmış kahraman tanımlamasının dışında bir Joker karakteri görülmektedir. Joker burada güçlü, hiç ölmeyen, merhametli, becerikli ve her zaman iyi olan kahramanların anti-tezi olarak ortaya çıkan bir anti-kahraman özelliği gösterir. Joker’in Joker olmadan önceki geçmişinin hikayeleştirildiği ve Bruce Wayne’ in çocukluğunun görüldüğü filmde, Gotham’da henüz Batman olmadığı ve bu şekilde iyi-kötü ikiliğinin ve bu diyalektiğin yarattığı kahraman algısının da oluşmadığı görülmektedir. Ana karakter olan Arthur Fleck, Gotham’da palyaçoluk yaparak annesi ile yaşar ve stand up komedyeni olma hayali taşır. Filmde Joker’ in bir suçluya nasıl dönüştüğü ve bu dönüşümün altında yatan sebeplere yer verilir. Filmin ilk sahnesinde Arthur ağlarken mutsuz bir halde gösterilmesine rağmen gülmeye ve mutlu olmaya çalışmaktadır. Çünkü annesinin söylediğine göre o bu hayata gülmeye ve herkesi mutlu edip güldürmeye gelmiştir. Arthur’un yaşadığı Gotham ise o dönem kaos içinde, çöplerin, farelerin arttığı bir şehir haline gelmiştir. Filmde sunulan seyircinin Joker ile empati kurmasına yardımcı olacak öğeler, izleyicinin Joker’in sisteme karşı gösterdiği eylemlerine haklı sebepler bulmasında yardımcı olur.  Arthur’un baskı altında kaldığında gün yüzüne çıkan gülme hastalığı ve bu hastalığa karşı toplumun onu dışlaması, palyaço kostümüyle tanıtım yaparken uğradığı saldırı ve patronunun, sosyal çevresinin psikolojik hastalıklarından dolayı onun sözüne güvenilmeyen kişi, toplumdan dışlanan ve sistemde yeri olmayan kişi olarak görülmesi uyguladığı şiddetin motivasyon kaynaklarını gösterir. Şiddet, aslında onun toplumda ezilen, ötekileştirilen ve sessiz kalan topluluğu toplumun etiketleyerek sisteme dahil etmemesi sonucu bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.

Filmde iş arkadaşı Randall’ın kendini koruması için verdiği silah ile Arthur ‘un hayatındaki değişimler başlar. Çocuklarla birlikte olmak için palyaço olarak hastaneye gittiği bir işte silahının düşmesiyle işinden kovulan Arthur, metroda bir kadına karşı üç beyaz yakalının takındığı tavır ve sonrasında Arthur’ un tekrar şiddete maruz kalması ile bu sefer durumlar farklı sonuçlanır. Thomas Wayne’ in beyaz yakalıların öldürülmesi üzerine başarılı olanların başarılı olamayanları bir palyaço gibi gördükleri ve bu cinayeti gerçekleştirenin de başarılı olanları kıskanan bir palyaçodan ibaret olduğu söylemi halkı protestoya itmiştir ve bu hareketten sonra palyaço maskesi bir sembol haline gelmiştir. V for Vandetta, La Casa De Papel gibi örneklerde de direnişin ve sisteme karşı çıkışın bir maske haline getirilmesi ve bu maskenin bir sembol olarak yansıtılması görülmüştür. Gotham’da da sessiz kalmış ve ötekileştirilmiş kitlelerin, “hepimiz palyaçoyuz.” sloganı altında eyleme geçtiği görülmektedir. Film boyunca seyirciye Joker’i anlaması için gösterilen yaşadığı ortamın zorluğu, şehir hayatının adaletsizliği, gelir eşitsizliği ve toplumdan ayrışarak yaşadığı yabancılaşma, sisteme dahil olmak için çaba göstermesine rağmen toplumun, annesinin ve yaşadığı çevrenin ona yaşattıkları ile daha da pekişir.

Arthur alkışlanmak, toplum tarafından kabul görmek ve hatta var olduğunu anlayabilmek için sadece fark edilmek ister. Joker’in

“ Akıl hastası olmanın en kötü yanı sanki düzgün davranmıyormuşsun gibi insanların senden düzgün davranmalarını beklemesi”

repliği aslında modern toplum insanının acımasızlığının bir göstergesidir. İlk sahnelerden itibaren Talk Show sunucusu ve komedyen olarak görülen Murray Franklin ise, toplumda kitle iletişim araçları  ile halkın gözünde idolleştirilmiş, ezilen kitlelerle dalga geçerek komedi yapan bir karakter olarak seyirciye sunulur. Arthur, Murray’ in hayranı olmasına rağmen, Murray programında onunla dalga geçerek programına çağırdığı ve küçük gördüğü için, annesinin, beyaz yakalı gençlerin ve ona silah veren iş arkadaşının hak ettiği gibi ölmeyi hak etmiştir. Murray Franklin, sınıflar arası çatışmayı ateşleyen, popüler kültürün eşitsizliğin sürekliliğini sağladığını gösteren bir sembol olarak yansıtılır.  Egemen iktidar, toplumda neyin doğru neyin yanlış, neyin komik neyin komik olmadığını belirleyen güçtür ve bu tanımlara karar veren egemen iktidara karşı çıkan Arthur, bu farkındalıkla birlikte Joker’e dönüşür. Joker, Marksist yaklaşımdan bakıldığında sınıf çatışmasının bir lideri değil, eylemleri sonucu toplumdan dışlanmış bir topluluğu harekete geçirdiğinden ötürü egemen sisteme karşı çıkan direnişin bir sembolüdür.

Küçüklüğünden beri psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalan Arthur filmde baba şefkatine ihtiyaç duyuyordur. Batman filmlerinde “kötü” olarak nitelendirilen Joker, bu filmde aslında saf bir şeytanın olmadığını, toplumsal sorunlar ve şiddet aracılığı ile bir insanın nasıl suçluya dönüşebileceğinin kanıtı olarak izleyiciye gösterilir. Bu zamana kadar yetenekli ve güçlü süper kahramanların aksine hasta ve yeteneksiz olan bu karakter, tekdüze ve yüzeysel olarak tanımlanmış keskin hatları olan ahlak sınırlarının dışına çıkarak, farklı bir pencere açar. Egemen sistemin belirlediği sınırlar ile toplumsal değerlerin inşa edilmesine karşı çıkan Joker, toplum tarafından etiketlenen bir suçlu olmaktan çıkarak aydınlanma çağının aklın üstünlüğünü savunan, aklın akıl dışılığı tahakküm altına aldığı toplumsal değerlerin tersine sessiz kalan kitlenin anti-kahramanı haline gelir.

 

GİZEM AŞAR

Sivil Toplum Staj Programı

 

 

 

 

 

 

Myanmar’da Neler Oldu?

0

Myanmar Ordusu İktidarı ele Geçirdi, Seçilmiş Lider Aung San Suu Kyi’yi Tutukladı

Myanmar ordusu Pazartesi günü sabah saatlerinde Nobel ödüllü Aung San Suu Kyi’nin demokratik olarak seçilmiş hükümetine karşı bir darbeyle iktidarı ele geçirdi. Aung San Suu Kyi partisinin diğer lideriyle birlikte sabahın erken saatlerinde yapılan baskınlarda gözaltına alındı. Batılı uluslar, yoksullukla mücadele eden ülkenin yıllar süren demokrasiyi kurma çabasını rayından çıkaran ve Arakanlı bir milyon mültecinin geri dönme ihtimali üzerine birçok sorunun ortaya çıkmasına sebep olan bu beklenmedik gelişmeyi kınadılar. Diplomatların güçlü bir tepki çağrısının olduğunu belirttiği Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Salı günü toplanacak.

Ordu, bunun ‘’seçim sahtekârlığı’’ iddialarına karşı bir yanıt olduğunu, iktidarın askeri şef Min Aung Hlaing’e devredildiğini, ayrıca komşu Çin’in güçlü etkisi altında kalan ve Burma adıyla bilinen ülkede de bir yıl sürecek olağanüstü hal ilan edildiğini bildirdi. Generaller, Sun Kyi’nin yeni demokratik yönetiminin bir referandumu olarak görülen ve Ulusal Demokrasi Birliği’nin(NDL) ezici zaferiyle sonuçlanan seçimlerin ardından ilk kez bir araya gelecek olan parlamentonun toplanmasından saatler önce hareket ettiler. NLD, Sun Kyi’nin darbe beklentisi ile yazıldığını söylediği yorumlardan alıntı yaparak insanları askeri darbeyi protesto etmeye çağırdığını belirtti. Başkent Nepido ve ülkenin ana ticaret merkezi olan Yangon şehrinde telefon ve internet bağlantıları kesildi ayrıca NLD liderlerinin tutuklanmasının ardından devlet televizyonu yayından kaldırıldı.

Ordu, yeni cuntanın bir toplantısını özetleyerek, emekliliği yaklaşmakta olan Ming Aung Hlaing’in “gerçek bir disiplinle büyüyen çok partili bir demokratik sistem’’ sözü verdiğini söyledi. Özgür ve adil bir seçim ardından herhangi bir zaman dilimi olmaksızın kazanan partiye iktidarın devredileceği vaadinde bulundu. Ardından yirmi dört bakanı görevden alan cunta, maliye, savunma, dışişleri ve içişleri bakanlıkları da dahil olmak üzere bakanlıkları denetleyecek on bir yeni üye atadı.

NLD sözcüsü Myo Nyunt, Reuters’a telefon üzerinden verdiği demecinde, Suu Kyi, Başkan Win Myint ve diğer NLD liderlerinin sabahın erken saatlerinde “alındığını” söyledi. BM insan hakları şefi Michelle Bachelet ise en az 45 kişinin gözaltına alındığını belirtti.

Facebook’ta bir milletvekili tarafından paylaşılan bir video, bölgesel yasaman Pa Pa Han’ın tutuklandığını gösteriyordu. Eşi, kapının önünde duran askeri üniformalı birkaç kişiye karşı ricalarda bulunurken, göğsüne sarılan küçük bir çocuğun ağladığı da videoda görülmekteydi.

Birlikler ve çevik kuvvet polisinin beklediği Yangon’da insanlar malzeme stoklamak için marketlere koşarken, bir kısım da ATM’lerin önünde uzun kuyruklar oluşturdu. Bankalar hizmetlerini askıya aldılar ve ancak Salı gününden sonra hizmet verebilecekleri ifade edildi.

Japon perakende devi Aeon’dan Güney Koreli POSCO International’a ve Norveç’ten Telenor’a kadar yabancı şirketler, Myanmar’daki personele ulaşmak ve kargaşayı değerlendirmek için çabaladı. Çokuluslu şirketler 2015 yılında Suu Kyi’nin yarım yüzyılın ardından ilk sivil hükümeti kurmasının ardından ülkeye taşınmıştı.

Nobel Barış Ödüllü Suu Kyi’nin zaferini 1962 yılında iktidarı ele geçiren ve tüm muhalefeti ortadan kaldıran orduya karşı direnme ve onlarca yıl süren ev hapisleri takip etti. Ülkesinde halen bir hayli popüler olmasına karşın 2017 yılında binlerce Arakanlı’nın sınır dışı edilişini durduramadığı için uluslararası arenadaki konumu ciddi şekilde yara almıştı.

 

Kırık Kanatlar

Gözaltılar Suu Kyi’nin partisinin tüm oyların %83’ünü kazandığı seçimlerin arından sivil hükümet ve ordu arasında günlerdir süren gerginliğin ardından gerçekleşti. Facebook’ta daha önce yazdığı bir açıklamasında Suu Kyi, askeri bir idarenin ülkeyi yeniden ‘’diktatörlük altına sokacağı’’nı ifade etmişti. Daha sonra “İnsanları bu durumu kabul etmemeye, yanıt vermeye ve ordunun darbesini cansiperane protesto etmeye çağırıyorum” şeklinde konuştu. Ancak Reuters, açıklamanın doğruluğunu teyit etmek için herhangi bir NLD yetkilisine ulaşamadı.

Ordunun destekçileri darbeyi, kamyonetlerle Yangon’da geçit töreni yaparak ve ulusal bayraklarını sallayarak kutladılar. Facebook’ta yayınlanan bir videoda, milliyetçi bir keşişin karşısındaki kalabalığa “Bugün insanların mutlu olduğu gün” dediği görüldü.

Demokrasi aktivistleri ve NLD seçmenleri dehşete kapılmış ve öfkeli haldeyken; gençlik grupları yaptığı açıklamalarda darbeyi kınadı ve “halkın yanında yer alma” sözü verdi, fakat belirli bir aksiyon ilan etmedi. Öğrenci bir aktivist olan Shin Thu Tun “Ülkemiz uçmayı yeni öğrenen bir kuştu. Şimdi ordu kanatlarımızı kırdı” dedi.

Kıdemli NLD lideri Win Htein, Facebook üzerinden paylaştığı bir gönderide, ordunun iktidarı ele geçirmesinin ülkeye dair endişelerini değil iktidar üzerindeki hırslarını gösterdiğini ifade etti. Temsilci Sai Lynn Myat, başkentteki güvenlik güçlerinin, parlamento üyelerini koltuklarına oturmayı bekledikleri gün konutlara hapsettiğini söyledi.

 

Kargaşa Potansiyeli

Birleşmiş Milletler darbenin kınanmasına önderlik etti ve Avustralya, İngiltere, Avrupa Birliği, Hindistan, Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından çoğunlukla tekrarlanan yorumlarda tutukluların serbest bırakılması ve demokrasinin yeniden tesis edilmesi çağrısında bulundu. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, “Ordu bu eylemleri derhal geri döndürmeli” dedi, Senato Cumhuriyetçi lideri Mitch McConnell ise Joe Biden’ın yeni demokrat yönetimini güçlü bir karşılık vermeye çağırdı.

Myanmar’da pek çok firması bulunan büyük bir bağışçı olan Japonya’da, iktidardaki bir parti kaynağı, hükümetin Çin’i dengelemek amacıyla hayata geçirdiği bölgesel bir çaba olan Mynmar ile savunma ilişkilerinin güçlendirilmesini yeniden düşünmek zorunda kalabileceğini söyledi. Çin ise ülkedeki son olayları açıkça kınadığını belirtmek yerine ‘’dikkate aldığını’’ ifade ederek tüm tarafları anayasaya saygı göstermeye ve istikrarı korumaya davet etti.

Myanmar’daki şiddet olaylarından kaçan yaklaşık bir milyon Arakanlı mülteciye ev sahipliği yapan Bangladeş, “barış ve istikrar” çağrısında bulundu bununla beraber mültecilerin ülkelerine geri gönderilmesi için bir sürecin yürütülebileceğini umduğunu dile getirdi. Bangladeş’teki Arakanlı mülteciler de darbeyi kınadı.

Myanmar’ın da üyesi olduğu Güneydoğu Asya Uluslar Birliği Bangkok’ta ‘’diyalog, mutabakat ve normale dönüş’’ çağrısı yaptığı sırada polis, Mynmar büyükelçiliği önünde demokrasi yanlısı protestolarda bulunan bir grupla çatıştı. Tayland hükümetinden bir yetkili, Malezya ve Filipinler’in de benimsediği bir yaklaşım göstererek “bu, onların iç meselesi’’ ifadesinde bulundu.

Kasım ayında gerçekleşen oylama birçok Arakanlıyı seçme hakkından mahrum bıraktığı için Batı tarafından eleştirilse de seçim komisyonu, askeriyenin hile iddialarını reddetmişti.

Olağanüstü halin ilan edildiği açılamada ordu, olayların gerekçesi olarak, komisyonun seçmen listesine dair şikâyetleri dikkate almamasını, yeni meclisin oturumlarını ertelemeyi reddetmesini ve seçimden memnun olmayan grupların protestolarını gösterdi.

Egemenliğin tehdit altında olması halinde geçerli olan anayasadaki olağanüstü bir hükme atıfta bulunan ordu, ‘’Bu problem çözülmediği takdirde demokrasiye giden yolu kapatacaktır, bu sebeple anayasaya göre sorunun çözülmesi gerekir.’’ açıklamasında bulundu.

 

Rabia Gül Yazar

TUİÇ Akademi Birimi

 

 

Reporting by Reuters staff; writing by Stephen Coates, Robert Birsel and Philippa Fletcher; editing by Lincoln Feast, Angus MacSwan and Grant McCool

https://www.reuters.com/article/us-myanmar-politics/myanmar-military-seizes-power-detains-elected-leader-aung-san-suu-kyi-idUSKBN2A00VC

Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği Kapsamında Kıbrıs Sorunu

0

Enver Bozkurt ve Havva Demirel. (2003). Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği Kapsamında Kıbrıs Sorunu. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. 248 sayfa, ISBN: 978-9755915883

 

ÖZET

Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği Kapsamında Kıbrıs sorunu adlı kitap, adından da anlaşılacağı üzere, Türkiye’nin geçmişten günümüze “milli bir dava’’ olarak nitelendirdiği Kıbrıs sorununu Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği perspektiflerinden ele almaktadır. Bunun yanı sıra kitapta birden fazla araştırmacının makale ve eserlerinden izlere rastlamak mümkündür. Bu nedenle, değerlendirilmeye tabi tutulan Kıbrıs sorunu birçok farklı bakış açısıyla incelenmiştir. Değerlendirme kapsamına alınan bir diğer konu ise Kıbrıs sorununun Türkiye’nin önüne Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde nasıl sürüldüğü ile alakalıdır. Kıbrıs meselesini daha iyi analiz edebilmek ve olaya iki önemli uluslararası örgüt çerçevesinden bakabilmek için şüphesiz ki adanın geçmişte yaşamış olduğu süreçleri gözden geçirmek gerekmektedir. Bu bağlamda kitap, önemli bir rehber olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

GİRİŞ

Enver Bozkurt ve Havva Demirel tarafından yazılmış olan bu kitap kronolojik bir sıraya sahip olup ilk olarak Kıbrıs Adası’nın tarihi olarak geçirdiği evreleri okuyucuya sunmaya çalışmıştır. Bozkurt ve Demirel, Kıbrıs sorununun kökeninin bu sayede anlaşılabileceğini savunmuştur. Bu nedenle kitabın ilk bölümü Kıbrıs’ın tarihi ve geçmişten bugüne değişmeyen jeopolitik önemi ile başlamakta, Türkiye’nin müdahalesi ve akabinde yaşanan gelişmelerle devam etmekte ve Birleşmiş Milletlerin genel işleyişi ve bu konudaki çalışmaları ile sona ermektedir. Kitabın ikinci bölümünde ise diğer bir önemli uluslararası örgüt olan Avrupa Birliği yer almaktadır. Tıpkı birinci bölümde olduğu gibi burada da öncelikle Avrupa Birliği’nin kuruluşu ve kurumsal yapısı hakkında bilgi verilmiş, daha sonra Türkiye-Avrupa Birliği ve Kıbrıs-Avrupa Birliği ilişkileri üzerinden Kıbrıs sorunu incelenmiştir. Kıbrıs’ın uzun yıllardır süregelen bir sorun olması nedeniyle kitabın yazarları oldukça detaycı davranmış ve her iki örgütün de bu konuda aldığı kararları ve gerçekleştirdiği faaliyetleri titizlikle incelemiştir. Bunun yanı sıra, örgütlerin Kıbrıs konusunda aldığı kararların Türkiye’yi ne derece etkilediği de kitabın üzerinde durduğu bir diğer önemli konudur. Kitabın sonunda ise Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Avrupa Birliği üyeliği değerlendirilmiş ve Kıbrıs sorununa ilişkin muhtemel çözüm önerileri tartışılmıştır. 

 

DEĞERLENDİRME

İncelemeye almış olunan bu kitap, “Kıbrıs ile İlgili Tarihi Gelişim” adlı yazı ile başlamaktadır. Kıbrıs’ın oldukça eski bir tarihi olduğuna değinilmiş; bu nedenle birçok farklı medeniyete ev sahipliği yaptığı ve tarih boyunca Orta Doğu’ya açılmak isteyen devletlerin hedefi olduğu belirtilmiştir. Jeopolitik konumundan dolayı kendisini sıklıkla günümüze kadar uzanan bir sorunun içerisinde bulan Kıbrıs; Osmanlı Devleti öncesinde, Osmanlı Devleti egemenliğinde ve İngiliz egemenliğinde olmak üzere 3 farklı başlıkta incelenmiştir. Siyasi ve stratejik, iktisadi ve dini sebepler, Osmanlı Devleti’ni Kıbrıs’ın fethine zorlayan faktörler olarak gösterilmiş, her bir sebep kitabın ilk bölümünde ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır. Bu uzun ve çetrefilli sürecin devamında ise Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ortaya çıkışı ele alınmıştır. Yeni kurulmuş bu cumhuriyet sonrası bölgede yaşanan ikili gerginlikler, beraberinde çeşitli antlaşmalar doğurmuş ve bu antlaşmaların içerikleri değerlendirilmiştir. Antlaşmalar ve antlaşmaların uygulanması ile devam eden bölüm, Türkiye’nin Müdahalesi: 1974 Barış Harekâtı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Kuruluşu yazıları ile sona ermiştir.

 “Türkiye’nin Müdahalesi ve Gelişmeler” başlığı ile devam eden kitapta, adadaki Türk nüfusunu yok etmek için yoğun şekilde şiddet hareketlerinin yürütüldüğü ve bu durumun da Türkiye’yi garantörlük hakkı kullanarak adaya müdahale etme sonucunu doğurduğu ifade edilmiştir. Türkiye’nin adaya müdahalesi, yıllarca süren Rum işkencesini sona erdirmesi ve müdahaleden önce tüm barışçı ve diplomatik yolları denemiş olması nedeniyle yerinde ve haklı bir eylem olarak görülmüştür. Bunun yanı sıra bazı güçler tarafından Türkiye’nin birinci harekâtının hukuki bir nitelikte olduğu fakat ikinci harekâtının bir toprak iktisabı ve bir işgal olarak değerlendirildiği belirtilmiştir. KKTC’nin kuruluşuna giden süreci detaylı bir şekilde okura sunan kitapta 1974 Barış Harekâtı sonrasında adada Türkler açısından güvenli bir ortam sağlanabildiğinin altı çizilmiş, taraflar arasında yapılan görüşmelerle bölgeler arasında nüfus aktarımının gerçekleştiği ifade edilmiştir. Yaşanan gelişmelerle birlikte dünya kamuoyu tarafından ‘’federasyon’’ şeklinin Kıbrıs için uygun görüldüğü, bunun da 1975 Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin ilanına uygun zemin hazırladığı belirtilmiştir. Bunun yanı sıra bu bölümde, enosis ve self-determinasyon gibi spesifik kavramların üzerinde durulmuş, self-determinasyon hakkını vurgulayan kararın KKTC’nin kuruluşunda önemli bir etken olduğu belirtilmiştir. Dünyanın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımamış olması politik bir tercih olarak değerlendirilmekle birlikte, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşu tıpkı Türkiye’nin 1974 müdahalesi gibi haklı bulunmuştur.

Kitabın ilerleyen bölümlerinde ise Birleşmiş Milletlerin kurulma süreci, yapısı, misyonu, organları, uluslararası uyuşmazlıkların çözümündeki rolü ve Kıbrıs’la ilgili karar ve çalışmaları yer almaktadır. Örgütün organları ve görevleri oldukça detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Özellikle de kitap genel itibariyle Kıbrıs sorununa yer verdiği için, Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs’a ilişkin çalışmaları bu bölümün önemli bir çoğunluğunu oluşturmaktadır. Kıbrıs Sorunu, Güvenlik Konseyinin aldığı kararlar kapsamında detaylı bir şekilde değerlendirilmiş, bu konuya dair bütün maddeler tek tek yazılarak açıklanmıştır. Toplumlararası görüşmelerin dönemsel olarak kategorize edildiği bölümde, Rauf Denktaş’ın gerçekleştirmiş olduğu zirvelere de yer verilmiştir. Öte yandan, Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs konusunda Türk tarafı aleyhine aldığı kararlar büyük ölçüde eleştirilmiştir.

Enver Bozkurt ve Havva Demirel, Birleşmiş Milletler bölümünden sonra bir diğer önemli uluslararası örgüt olan Avrupa Birliği’nin kuruluşuna ve kurumsal yapısına, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine ve Kıbrıs-Avrupa Birliği ilişkilerine de kitapta yer vermiştir. Avrupa Birliği’nin ortaya çıkışı ve gelişimiyle başlayan ve 12 Eylül 1963 Ankara Antlaşması’ndan Türkiye için bir dönüm noktası olan 1999 Helsinki Kararları’na kadar geçen süre zarfının ele alındığı bölümde, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik yolunda attığı bütün adımlar nedenleriyle birlikte kronolojik bir şekilde yazılmış ve açıklanmıştır. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri sonrası, Kıbrıs-Avrupa Birliği ilişkileri ele alınmıştır. Kitap, bu ilişkiyi Avrupa Birliği’nin genişleme süreci üzerinden aktarmış, Kıbrıs’ın bu sürece nasıl dâhil olduğunu incelemiştir. Bunun yanı sıra, Avrupa Birliği’ne tam üyelik müracaatında bulunan ülkeleri tarihleriyle birlikte tablo şeklinde okura sunmuştur. Genişleme araçlarıyla ilgili bilgi verildikten sonra Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Avrupa Birliği macerasıyla devam edilmektedir. Burada, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Avrupa Birliği’ne başvuru nedenleri ve başvurunun hukuki boyutu inceleme altına alınmıştır. Aynı zamanda Avrupa Birliği bölümünde Kıbrıs’ın bir sorun olarak zirvelerde, KOB’da ve Ulusal Program’da Türkiye’nin önüne nasıl getirildiği açıklanmaya çalışılmıştır. Öte yandan yazarlar, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin üyelik başvurusunu Avrupa Birliği ve Türkiye açısından ayrı ayrı ele almıştır. Türkiye’nin Yunanistan ile ilişkilerine de bu kapsamda yer verilmekle birlikte, Kıbrıs sorununun günümüzde hala çözülememesinin başlıca nedenlerinden biri olarak Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Avrupa Birliği üyeliği gösterilmiştir. Kitapta yer alan bilgilere göre bu üyelik Kıbrıs sorununda kırılma noktası olmuş; Türkiye sorunun çözümünün Birleşmiş Milletler temelinde gerçekleşmesi gerektiğini savunurken, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi sorunun Avrupa Birliği temelinde gerçekleşmesi gerektiğini savunarak ikili ilişkileri çıkmaza sokmuştur.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin üyeliğinin Kıbrıs sorununun çözümünü nasıl etkileyeceği de kitapta tartışılan bir diğer konu olmuştur. Üyelik halinde, hâlihazırda gergin olan ilişkilerin iyice artacağına, KKTC’nin ekonomik olarak geri kalacağına, GKRY ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin güçleneceğine ve bunun da KKTC aleyhine bir durum doğuracağına değinilmiştir. Ayrıca, adanın bir bütün olarak Avrupa Birliği üyesi olmasının Türkiye’nin ada üzerindeki tüm haklarının kaybedilmesi anlamına geldiğinin altı çizilmiştir. Bu bağlamda Türkiye’nin, KKTC’nin Türkiye’ye entegre edilmesi veya KKTC’nin kısmen Türkiye’ye entegre edilmesi gibi iki farklı senaryo üzerinde durduğu ifade edilmiştir. İlk seçenek, yazarlar tarafından daha radikal ve tercih edilemeyecek bir durum olarak görülmüştür. İkinci seçenekte ise Türkiye ile KKTC ilişkilerinin daha da artması söz konusu olduğundan, yazarların bu duruma daha ılımlı yaklaştıkları gözlemlenmektedir. Bunun yanı sıra, federal bir çözümün sağlanabilmesinin günümüz şartlarında pek mümkün görünmediği düşüncesi hâkimdir. Sebebi ise dünyada emperyalist kışkırtmalarla halkların birbirine kırdırılarak federasyonların dağıtılması olarak gösterilmiştir. Burada kitap, Kıbrıs’ta iki ayrı devlet esasına dayalı konfederal sistemin çözüm olabileceğini ileri sürmüştür. İki eşit devlet ilkesi üzerine anlaşabilmenin ve Garanti Antlaşmaları dâhilinde teminat altına alınan iki bölgeli ortaklığın bir an önce kurulmasının herkesin yararına olacağı savunulmuştur. Dahası, Kıbrıs dışında, Türkiye ve Yunanistan arasındaki dengenin korunması gerektiği vurgulanmıştır.

 

SONUÇ

Enver Bozkurt ve Havva Demirel tarafından yazılmış olan Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği Kapsamında Kıbrıs Sorunu adlı kitap; Avrupa Birliği’ni, Birleşmiş Milletler’i, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini, Kıbrıs-Avrupa Birliği ilişkilerini, Annan Planı’nı ve Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde Kıbrıs sorununun Türkiye’nin önüne nasıl sürüldüğünü kronolojik ve detaylı bir şekilde ele almıştır. Ayrıca, 248 sayfadan oluşan kitapta Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yapmış olduğu üyelik müracaatının nedenleri ve bu müracaatın hukuki boyutu incelenmiştir. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nin Kıbrıs sorununa ilişkin aldığı kararları detaylı bir şekilde okuyucuya aktaran Bozkurt ve Demirel, bu iki uluslararası örgütün kararlarına çoğunlukla eleştirel yaklaşmıştır. Öte yandan, kitap dilinin son derece sade olması Kıbrıs sorununun kökenini daha anlaşılabilir kılmaktadır. Kitap, Kıbrıs sorunu konusunda özellikle Güvenlik Konseyi’nin almış olduğu kararlara geniş ölçüde yer vermesi nedeniyle bazı bölümlerde okuyucunun sıkılmasına sebebiyet vererek dikkat dağınıklığına yol açabilir fakat bunun sebebi şüphesiz, Türkiye’nin geçmişten günümüze çözemediği Kıbrıs sorununun okuyucu tarafından daha iyi anlaşılma gayesidir. Bunun yanı sıra, kitabın 2004 yılında yazılmış olması nedeniyle son gelişmelere doğal olarak yer verilememiştir. Genel itibariyle, Türkiye için çözülemeyen bir düğüm haline gelen Kıbrıs sorununu Kıbrıs’ın tarihinden başlayarak Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği kapsamından ele alan kitap, süreci aktarma konusunda oldukça başarılıdır. Ayrıca, kitabın sonunda soruna ilişkin muhtemel çözüm önerilerine de yer verilmiş olması okuyucuya farklı bakış açıları kazandırabilme açısından kıymetlidir. Kıbrıs’ın bir sorun olarak nasıl ortaya çıktığını ve soruna ilişkin gelecekteki muhtemel senaryoları yoğun bir şekilde tartışan kitap, Kıbrıs sorununa Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği çerçevesinden yaklaşmak isteyen ve bu iki uluslararası örgütün Kıbrıs meselesindeki rolünü daha iyi anlamayı hedefleyen okuyucular için önemli bir rehber niteliğindedir.

 

CANSU NAKİPOĞLU

Uluslararası Örgütler Staj Programı

 

Dezenformasyona Karşı Dayanıklılıkta Sivil Toplumun Rolü: Pandemi Sürecinde Türkiye

 

Özet

Günümüz küresel problemleri eskiye kıyasla değişim göstermiş ve bu yeni sorunlar yeni kavramları da beraberinde getirmişlerdir. Özellikle hızla gelişen medya teknolojileri sayesinde çok daha farklı kavramlarla karşılaşan bir dünya görülmektedir. Bu bağlamda “dezenformasyon”-kısaca, yanlış bilgi- kavramı kullanımı gittikçe artan bir kavram haline gelmiştir. Özellikle Türkiye’de, demokrasinin önünde büyük bir engel oluşturabilecek olan dezenformasyona karşı “dayanıklılık(resilience)” gösterme konusu üstünde daha çok durulmalıdır. Bu çalışmanın amacı; dezenformasyon ve ilintili kavramları ele alarak nitel ve nicel verilerle birlikte toplumsal olarak dezenformasyona direnç oluşturmada sivil toplumun rolünü tartışmaktır. Kapsamı dezenformasyonun yoğun olduğu dönem olarak Covid-19 pandemi süreciyle sınırlandırılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Dezenformasyon, Sivil Toplum, Sivil Toplum Kuruluşları, Medya Okuryazarlığı, İnfodemi

 

Abstract

Today’s global problems have changed compared to the past, and these new problems have brought new concepts with them. Especially, related to rapidly developing media technologies, a world encountering much different concepts are seen. In this context, the concept of “disinformation” – in short, false information – has become an increasingly common concept. Especially in Turkey, in front of disinformation which could create a major obstacle to democracy against “resistance (resilience)” show should focus more on issues. The aim of this study is; to discuss the role of civil society in building resistance to disinformation socially with qualitative and quantitative data by discussing disinformation and related concepts. Its scope is limited to the Covid-19 pandemic process, as the period when disinformation is intense.

 Keywords: Disinformation, Civil Society, Non-Governmental Organizations, Media Literacy, Infodemia,

 

GİRİŞ

Dezenformasyon kavramı, aşağıda ayrıntılı incelenecek olsa da kasıtlı olarak yapılan yanlış bilgi olarak kısaca tanımlayabiliriz. Günümüzde “dezenformasyon” kavramının yer etmesi özellikle Türkiye’de yeni sayılsa da uzun zamandır “yalan haber” veya “yanlış haber” çerçevesinde medyada pek çok içerikle karşılaşılmaktadır. Özellikle yoğun bilgi akışının olduğu Covid-19 pandemi sürecinde ise doğru bilgiyi ayırt etmek daha zor bir hale gelmiştir. Türkiye toplumunda dezenformasyon örneği incelendiğinde dezenformasyona karşı “dayanıklılık”ın tam olarak yer edinmediği görülmüştür. Dayanıklılık konusunda harekete geçmek için öncelikle kavramların anlamını bilmek ve günümüzdeki etkisini farkında olmak önemlidir. Bu çalışmada, Türkiye toplumunun dezenformasyona eğimli yapısını, arkasındaki nedenleri ve bununla mücadelede sivil toplumun katkısının ne yönde olduğu incelenmiştir. Çalışmada öncelikle bazı kavramlar açıklanmış ve buna bağlı olarak çıkarımlar yapılmıştır. Çalışma süresince somut örneklere ulaşmak açısından bazı STK’ların yaptığı çalışmalar içerik analizi ile incelenmiş ve literatürde önceden bulunan yerli ve yabancı kaynaklar taranmıştır. Nicel yöntem olarak “Google Formlar” üzerinden çalışmada kullanılmak amacıyla düzenlenen anket sonuçlarına ve “Google Ngram” üzerinden elde edilen bazı kavramsal grafiklere yer verilmiştir. Literatürde dezenformasyon içerikli kaynaklar mevcutsa da dezenformasyona karşı direnç konusunda sivil toplumun rolünün önemi büyük olmasına rağmen bu kapsamda ele alan Türkçe çalışmalar yok denecek kadar azdır. Bu çalışmanın literatürdeki boşluğu doldurması ve dezenformasyonla mücadelede sivil toplumun rolünü anlamak açısından Türkiye’ye faydalı olması umulmaktadır.

 

Covid-19 Pandemisi Sürecinde Dezenformasyon 

Dezenformasyon (disinformation) kavramı, “yanlış olan ve bir kişiyi, bir grubu, bir topluluğu veya bir ülkeye zarar verme acıyla üretilmiş bilgi” olarak tanımlanır. (Turcilo L. & Obrenovic M., 2020, s.3). Diğer benzeri kavramlardan farkı içerikte “kasıtlılık” özelliğine sahip olmasıdır. Terim olarak 1960’larda literatürde sıkça kullanılmaya başlanmış ve günümüzde de artarak etkisini göstermektedir. Günümüzde dijital ortamlarda, sosyal medyada, televizyonda veya basılı medyada etkilerine sıkça maruz kalınan bir kavram haline gelse de çoğu zaman buna karşı mücadelede yetersiz kalındığı söylenebilir. Dezenformasyon kavramı, bunlara ek olarak, ülkeler arası propaganda veya algı operasyonu gibi amaçlarla da kullanılmaktadır fakat bu araştırmada günlük hayatta toplumu etkileyen direkt bağlam ele alınmaktadır. Dezenformasyon içeriğinin en yoğun olduğu dönemlerden biri ise Covid-19 pandemisi süreci olarak görülmektedir. Dezenformasyonun artmasında en önemli faktörlerden biri, artan internet kullanımına bağlı bilgi fazlalığı ve oluşan bilgi kirliliği arasında doğru bilgiyi ayırt etmenin bir hayli zor olmasıdır. Bu bağlamda dezenformasyonun, özellikle demokrasisi “kırılgan” toplumlarda daha çok yer ettiğini belirtmek de mümkündür. Çünkü doğru bilgiye ulaşabilen bir toplum, demokraside karar alma süreçlerini önemli ölçüde etkilemektedir. Dolayısıyla dezenformasyonun, demokrasiye karşı bir engel veya zorluk teşkil ettiği çıkarımı da yapılabilir. Sonuç olarak pandemi sürecinde yaşanan bilgi fazlalığı ve doğru bilgiye erişimin zorlaşması, tüm dünyada etkisini gösterirken Türkiye’de de hızla etkili olmuştur. İnsanlar özellikle pandemi sürecinin beraberinde getirdiği belirsizlik olgusunu bastırmak için, farkında olarak veya olmayarak kendi düşüncesine en yakın olan görüşleri ve haber içeriklerini, doğruluğunu araştırmadan kabul eder hale gelmiştir. Toplumsal kutuplaşmayı arttıran önemli faktörlerden biri de bu noktada olmuştur ve radikalleşmeler de artmış; birbirini daha az anlayabilen toplumlar oluşmuştur (Sarıoğlu, 2020, s.378). Bu çalışmaya katkı sağlamak amacıyla Türkiye’de yaşayan 15-50 yaş arası 100 kişiyle düzenlenen anket sonuçları aşağıda paylaşılmıştır. Buna göre 100 kişiden 40’ı daha önce bu kavramı duymamıştır (Şekil 1.). Bununla birlikte, karşılaştıkları haber içeriklerini sorgulama oranının ise çok düşük olmadığı görülmüştür (Şekil 2. ve Şekil 3.).

(Şekil 3)

 

Dezenformasyonla Mücadele Bağlamında STK’lar 

Dezenformasyon kavramını Türkiye bağlamına indirgediğimizde, genelde de görüldüğü gibi, doğru habere duyulan ilginin ve yayılımın ‘çarpıtılmış’, dikkat çekici içeriğe dönüştürülmüş halinin çok daha fazla ilgi çektiği ve akıllarda yer ettiği gözlemlenmiştir. Kovid-19 pandemisi sürecinde bu durum değişmemiştir. Elbette bunda medyanın tutumu, hükümetlerin tutumu, psikolojik etkenler vb. birçok etken bulunsa da bu çalışmada sivil toplumun pandemi sürecindeki rolü ele alınmaktadır. Pandemi sürecinde virüs hakkında çıkan bilgiler veya medya içerikleri, virüsün bilinmezliği sebebiyle çoğu içeriğe kaynağını araştırmadan inanma riskini doğurmuş ve dezenformasyonu ayırt etmek daha zor bir hale gelmiştir. Toplumsal kriz dönemlerinde artması çok daha kolay hale gelen komplo teorileri de oldukça hızlı bir şekilde yayılmıştır. Özellikle aşı sürecine gelindiğinde artan komplo teorileri ve yanlış bilgi nedeniyle aşı hakkındaki görüşlerin toplumu kelimenin tam anlamıyla ikiye ayırdığını belirtmek yanlış olmaz. Dezenformasyona karşı en çok direnç gösterilmesi gereken pandemi gibi kriz anlarında bireylerin öncelikle kişisel araçlarla içerik doğrulama yöntemlerini kullanması; sonrasında toplumsal bir bilinç oluşturmak kuşkusuz yalan haberlerin yayılma oranını azaltacaktır. Dezenformasyonla mücadele kapsamında önde gelen yöntemlerden biri Teyit.org, DogrulukPayi.com, Malumatfurus.org, YalanSavar.org gibi “fact-checking (doğrulama)” kuruluşlarıdır. Bu kuruluşlardan Malumatfurus.org ve YalanSavar.org, finansmanlarına bakıldığında gönüllü STK’lara benzer bir yapıya sahiptir (Ünver, 2020, s.5). Fact-checking olarak adlandırılmış bu kuruluşlar, Türkiye’de çok eski yıllara dayanmasa da kuruluşların haber içeriklerini belirli yöntemlerle inceleyerek doğrulamakta ve bilgi içeriği hakkında kontroller sağlamaktadır. Bunun yanında, %100 doğrulama yapabilen platformların varlığı çok mümkün gözükmemekte ve bireylerin bu noktada bilimsel okuryazarlık, medya okuryazarlığı gibi alanlarda daha çok bilgi sahibi olması; bu sayede dezenformasyona karşı direnç sağlaması beklenmektedir.

 

Medya Okuryazarlığı ve Dezenformasyon 

Günümüzde toplum içerisindeki kutuplaşmayla birlikte medyayı “düşman” olarak görme ve medyaya karşı duyulan güvenin azalması da doğru orantılıdır (Çavuş, 2018, s.7). Bu bulgu da göz önünde bulunduğunda bireysel mücadeleden ziyade toplumsal bir bilinç oluşturmanın etkisinin daha uzun vadeli olabileceği varsayımı güçlüdür. Bu bağlamda “STK” kavramının birçok anlamı olmasına karşın, Birleşmiş Milletler’in tanımına göre “hükümetler arası anlaşma ile kurulmamış herhangi bir uluslararası kuruluş, Sivil Toplum Kuruluşu (STK) olarak kabul edilmiştir”. STK’ların limitleri ise; kar amacı gütmedikleri, şiddeti savunamayacakları, belirli bir siyasi partiye veya ekole bağlı olmayacakları ve ülkelerle sınırlı olmaktansa genel olmalarıdır (Ahmed & Potter, 2006, s.8). Medyadaki dezenformasyon, esasında sivil topluma bir tehdit oluşturmaktadır, dolayısıyla STK’lar için de bir tehdit ve sivil topluma zarar veren bir hale gelebilmektedir. Dolayısıyla kutuplaşma körüklenebilir ve dezenformasyon kavramı sadece yalan habere inanmaktan öteye geçerek toplumlarda daha büyük sıkıntılara yol açabilir. Dezenformasyon özellikle hükümet veya siyasi liderler taraftan geldiğinde ise sivil toplum aktörlerinin bununla mücadelesinde vatandaşlarla birlik olmaları gerekmektedir. Bu çerçevede, etkili görünen yöntemlerin başında medya okuryazarlığı becerilerinin gelişimi gelmektedir (Turcilo L. & Obrenovic M., 2020, s.26). Buna bağlı olarak toplum için faydalı olacak şekilde dezenformasyonla mücadele etmek ve bunu demokratikleştirerek gerçekleştirmek STK’lar için esastır. Bazı durumlarda sivil toplumun hedef alındığı ve olumsuz anlamda çokça etkilendiği de göz önünde bulundurulduğunda STK’ların çok daha fazla yükümlülüklerinin olduğu çıkarımına ulaşılabilir. “Medya okuryazarlığı” veya “sosyal medya okuryazarlığı” kavramlarını anlamak ve ilintili olarak yetkinlikler kazanmak önemlidir. Bu araştırma çerçevesinde gerçekleştirilen anket sonucuna göre, %95 oranında bireyin medya okuryazarlığı kavramını bildikleri görülmüştür (Şekil 4.). Bu bağlamda eğitim alan kişilerin oranı ise %10 olarak belirmiştir. %10’luk kesime eğitimlerini nereden aldıkları sorulduğunda 1 kişi “TOG” ve 1 kişi “Habitat Derneği” olmak üzere 2 farklı STK yanıtı vermiştir; geri kalan bireyler ise okuldaki derslerde işlendiğini belirtmiştir. Bu bulgulara bakıldığında aslında medya okuryazarlığının kavramsal olarak yaygın olduğunu fakat bu noktada eğilimin az olduğu çıkarımı yapılabilir. Bu sebeple, medya okuryazarlığı kavramını söylemden öteye taşıyarak eğitimlerin daha dikkat çekici ve her yaşa uygun farklı gruplar halinde uygulanması gibi bazı detaylarla gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır (Sarıoğlu, 2020, s. 394-395). Nihayetinde, fact-checking önemli bir mücadele aracı olarak kabul edilse de etkili bir kullanım için öncelikle medya okuryazarlığı kavramını özümsemek gerekir; medya okuryazarlığını bilen kişi medyanın rolünü daha net anlayabilir ve medyaya eleştirel gözle bakabilir, bu sayede dezenformasyon ekosistemi içerisinde doğru bilgiyi ayırt etmek kolaylaşır. Bir başka deyişle medya okuryazarlığı, toplumsal bilgeliğe erişmek ve “demokratik” veya “sorumlu” topluluğa ulaşmak açısından önemlidir. Pandemi sürecinde Türkiye’de de dezenformasyona karşı dirençsizlik daha belirgin hale geldiğinden, uzun vadeli çözümlere duyulan ihtiyaç da aynı oranla artmıştır. Dolayısıyla eleştirel medya okuryazarlığı, tüm medya hakkında dirençliliği kolaylaştıracaktır (McDougall, 2019, s.42).

 

Sonuç ve Tartışma 

Sivil toplum aktörleri farkındalık yaratmada Türkiye’de çok etkin bir konumda olmasa da dezenformasyonun demokrasiye olan zararları, medya okuryazarlığının önemi gibi konular üzerinde daha çok çalışma yapıldığı takdirde Türkiye kamuoyunun uyum sağlayacağı da gözlemlenmektedir. Bu noktada eğitimlerin daha erişilebilir, daha çok sayıda ve en önemlisi daha sistematik bir biçimde yer alması gerekmektedir. Okullarda yer etmeye yeni yeni başlayan medya okuryazarlığı eğitimi, pandemi gibi kriz anlarında STK’lar tarafından çok daha üstünde durulması gereken bir konu haline gelmelidir. Özellikle inceleme yapıldığı takdirde şu gözüküyor ki medya okuryazarlığı bağlamında sıkça eğitimler veren Habitat Derneği; “Dijital Okuryazarlık Eğitmen Eğitimi”, “Sosyal Medya Okuryazarlığı Eğitimi” gibi çeşitli başlıklar çerçevesinde eğitimler vermiştir ve STK’lar arasında bu konuda öne çıkabildiği görülmüştür fakat pandemi sürecinde gelişmiş çalışmalar yapan bir sivil toplum görülmemektedir. Birçok farklı STK da son yıllarda bu konudaki eğitimlere daha sık yer verse de pandemi sürecinde toplumun hızla çeşitli kutuplara ayrıldığı değerlendirildiğinde, sivil toplumun yeteri özeni göstermediği çıkarımı yapılabilir. Bu çalışmanın yapıldığı süreçte pandemi devam ettiğinden ve aşıyla ilgili çatışmalar dinmediğinden, “gönüllü” bir şekilde dezenformasyonla mücadele etmek, ekseriyetle bu dönemde çok daha fazla önemlidir. Sosyolojik ve psikolojik bazı okumalar yapıldığında da görülecektir ki pandemiyle birlikte arka planda kalan bazı toplumsal sorunlar uzun vadede etkisini gösterecektir, bu sebeple pandemi sürecinde Türkiye’de dezenformasyon, “görünmez bir tehlike” halini almıştır. Toplumsal kutuplaşmalara tarihin de etkisiyle oldukça eğimli olan Türkiye’de dezenformasyon da bu denli yaygınken, medyaya eleştirel bir gözle bakabilme ihtiyacı doğmuştur. Bu noktada STK’ların daha verimli çalışmalar yapması, medya okuryazarlığı eğitimlerini sistematik bir biçimde, hitap ettiği kitleye yönelik özel düzenlemelerle ortaya koyması Türkiye’yi dezenformasyona karşı daha dirençli bir hale getirecek ve bu sayede demokrasiyle daha yakından bir bağ kurulacaktır.

 

AYŞEGÜL ÖZDEMİR

Sivil Toplum Staj Programı

 

NOTLAR:

Bu çalışmada yer verilen bazı veriler (Şekil 1., Şekil 2., Şekil 3.); salt bu çalışmaya yönelik hazırlanmış aynı anketin sonuçlarıdır. Katılımcılardan 19 yaşında olanların sayısı %18 ile en yüksek orandır. Anket çalışması, 15-48 yaş aralığında toplam 100 kişiyle gerçekleşmiştir. İçinde bulunduğumuz pandemi koşulları sebebiyle bazı engellerle karşılaşıldığından, yöntem olarak çevrimiçi bir platform olan “Google Forms” üzerinden gerçekleşmiştir. Belirli bir süre yanıtlara açık tutulmuş, 100 kişiye ulaşıldığında erişime kapatılmıştır. Sorular çoktan seçmeli olarak hazırlanmıştır, cevaplarda genelde “evet” veya “hayır” şıkları yer almıştır ve tek seçenek seçilmesi koşullandırılmıştır. Bazı sorularda “diğer” seçeneği de yer almıştır, örneğin  katılımcılardan ‘eğer medya okuryazarlığı eğitimi aldıysa hangi tarihte ve hangi STK’dan aldığını’ diğer kısmında belirtmesi istenmiştir. Çevrimiçi oluşu sebebiyle anketin hızlı bir biçimde yayılması ile çalışma 1 hafta içerisinde sonlanmıştır.

 

 

KAYNAKÇA:

Ahmed, S., & Potter, D. M. (2006). NGOs in international politics(Vol. 48). Bloomfield, CT: Kumarian Press.

Cook, J., Ecker, U., & Lewandowsky, S. (2015). Misinformation and How to Correct It. Emerging Trends in the Social and Behavioral Sciences, 1–17.

Çavuş G., Şencan İ., Kalkan O., Yıldız S. (2019). Medya Kullanımı ve Haber Tüketimi: Güven, Doğrulama, Siyasi Kutuplaşmalar (teyit.org)

Çavuş, G. (2018). Medyada güven erozyona uğrarken doğrulama platformları neden önemli. Medya Ve Yalanlar.

Çömlekçi, Mehmet Fatih (2019). Hakikat-Ötesi Dönemde Medyaya Güven: Uluslararası Raporlar Üzerinden bir İnceleme, İletişim Kuram ve Araştırmaları Dergisi, Sayı 49, 108- 120.

Humprecht, E., Esser, F., & Van Aelst, P. (2020). Resilience to online disinformation: A framework for cross-national comparative research. The International Journal of Press/Politics, 1-24.

Kearney, M. D., Chiang, S. C., & Massey, P. M. (2020). The Twitter origins and evolution of the COVID-19 “plandemic” conspiracy theory. Harvard Kennedy School Misinformation Review, 1(3).

McDougall J. (2019). Media Literacy versus Fake News: Critical Thinking, Resilience and Civic Engagement, Media Studies, Vol 10, No 19, 29-45.

Reid, A., & Sands, P. (2016). Tools and tricks for truth seekers: Why people need to learn verification techniques to combat hoaxes and misinformation on social media. Index on Censorship, 45(1), 83–87.

Sarıoğlu, E. (2020). Yalan Haber, “Post-Truth” Kavramı ve Medya Üçlemesi: Geçmişten Günümüze Gündem Belirleyen Örnekler. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 9 (1)

Turcilo L. & Obrenovic M. (2020). Misinformation, Disinformation, Malinformation: Causes, Trends, and Their Influence on Democracy, Heinrich Böll Stiftung, E-Paper Series, A Companion to Democracy #3.

Ünver, H. (2020). (Rep.). Centre for Economics and Foreign Policy Studies.

 

EK OKUMALAR:

Konuyla ilgili daha detaylı bilgi sahibi olmak ve ek okumalar yapmak istiyorsanız aşağıdaki linkleri ziyaret edebilirsiniz:

https://www.oecd-forum.org/posts/fighting-disinformation-a-key-pillar-of-the-covid-19-recovery

https://www.dw.com/tr/türkiyede-yalan-haberle-mücadele/a-37196518

 

GRAFİKLER:

https://books.google.com/ngrams/graph?content=disinformation+&year_start=1800&year_end=2019&corpus=26&smoothing=3&direct_url=t1%3B%2Cdisinformation%3B%2Cc0#t1%3B%2Cdisinformation%3B%2Cc0

 

 

Dijital Dönüşüm Ekseninde Gelişen Siber Diplomasi ve Siber Tehditler

 

Özet

Dijitalleşmenin hız kazandığı yeni dünya düzeninde bilgi en önemli güçtür. İnsanlar, internet’in iletişim aracı olarak kullanımının yaygınlaşmasıyla beraber bilgiye kolaylıkla erişim sağlayabilmektedir. Ayrıca internet, önemli bir altyapı hizmeti olarak da sunulmaktadır. İnternet sayesinde pek çok işlem oldukça hızlı ve basit bir şekilde yapılmaktadır. Tüm bu gelişmeler, dış politikanın en önemli aracı olan diplomasinin de büyük bir değişim ve dönüşüm yaşamasına zemin hazırlamıştır. Küreselleşmenin etkisiyle iletişim alanında meydana gelen gelişmeler, diplomasi alanında önemli değişimleri de beraberinde  getirmiştir. Bu değişim de siber diplomasi kavramının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Siber diplomasi ile beraber siber savaş ve saldırı eğilimleri de uluslararası politikalar dâhilinde dikkat çekici boyutlara ulaşmıştır. Bu çalışmada; siber diplomasi kavramı, bu kavramın dijital alanda diplomasiye olan etkileri ve siber tehdit, siber saldırı gibi unsurların uluslararası ilişkilerdeki konumu analiz edilecektir.

Anahtar Kelimeler: Siber Uzay, Diplomasi, Dijitalleşen Dünya, Siber Güvenlik, Siber Saldırı

 

Abstract

Information is the most important power in the new world order where digitalization is accelerating. With the widespread use of the Internet as a communication tool, people can easily access information. Moreover, the internet is offered as an important infrastructure service. Thanks to the internet, many transactions are carried out very quickly and easily. All these developments paved the way for a great change and transformation in diplomacy which is the most important tool of foreign policy. Thus, the changes that occurred in the field of communication with the effect of globalization brought important changes in the field of diplomacy. This change has led to the emergence of the concept of cyber diplomacy. Along with cyber diplomacy, cyber war and attack tendencies have reached remarkable dimensions within international policies. In this study, the concept of cyber diplomacy, its effects on digital diplomacy and its position in international relations through political elements such as cyber threat and cyber attack will be analyzed.

Keywords: Cyber Space, Diplomacy, Digital World, Cyber Security, Cyber Attack

 

1. Giriş

İnternetin hızla gelişmesi ve yayılmaya başlaması ile beraber pek çok değişim ve dönüşüm meydana gelmiştir. Bu dönüşümü sağlayan en önemli husus da şüphesiz genel bir ağ olan internetin yaygın olarak kullanılması olmuştur. İnternetin yaygın olarak kullanılmaya başlanmasıyla coğrafi sınırlar ortadan kalkmış, dünya adeta küresel bir köy haline gelmiştir. İnsanlar da çok kısa bir süre içerisinde bu gelişmelere adapte olmuş ve interneti hayatlarının merkezine koymuşlardır. Böylelikle, kullanıcılara sanal dünyanın kapıları sonuna kadar açılmış, hayatı kolaylaştıran internetin kullanımı da hızlı bir şekilde artmaya devam etmiştir.

İnternet kullanıcılarının sayısının giderek artması ve internete erişimin kolaylaşması, siber güvenlik alanında da önemli tehlikeleri beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda, siber terörizm tehdidi oluşmaya başlarken diğer yandan siber suç grupları ortaya çıkmış ve ülkelerin güç mücadelelerinde bilişim teknolojileri etkili bir araç olarak kullanılmaya başlanmıştır. Devletlerin dış politikalarının yürütülmesinde yardımcı unsurlardan biri olan diplomasi, yüzyıllar boyunca önemli bir araç olarak kullanılmıştır. Geçmişten günümüze diplomasi değişim ve dönüşüme uğramış, bununla beraber diplomatik faaliyetler de giderek önemini artırmıştır. Küreselleşen dünyada hızla gelişen teknoloji diplomasinin boyutunu değiştirmiş ve “Siber Diplomasi” denilen yeni bir kavramın ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.

Siber güvenlik, siber odaklı tehditler için teknik açıdan önemli olduğu kadar politik açıdan da oldukça önem arz etmektedir. Ancak siber sahayı yeteri kadar denetleyecek kurumsal bir sistemin olmaması ve devletlerin yeteri kadar iş birliği içinde olmaması büyük bir risk oluşturmaktadır. Bu nedenle, bu saha, uluslararası bir kurum ve mekanizma tarafından yasal olarak denetlenmezse siber saldırılar dünyanın en ciddi sorunu haline gelecek denilebilir. Bilindiği üzere, dijital platform gün geçtikçe daha güvensiz hale gelmektedir.

Bu çalışmada dijitalleşen dünyanın ekseninde yaşanan değişimlerin ve dönüşümlerin devletlerin en önemli dış politika aracı olan diplomasiye yeni bir ivme kazandırarak siber diplomasi çağını başlatması, ortaya çıkan bu kavramın dijital diplomasi alanındaki etkileri ve siber saldırı, siber tehdit gibi politika unsurlarının uluslararası ilişkilerdeki konumu ele alınmıştır.

 

2. Genel Çerçevede Diplomasi

Diplomasinin tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Geçmişten günümüze devletler dış ilişkilerinde diplomasiyi etkili bir araç olarak kullanmayı başarmışlardır. Genel anlamda diplomasi, devletlerin barışçıl yöntemler ve müzakereler yoluyla birbirleriyle iletişim kurması olarak adlandırılmaktadır. Bir başka ifadeyle diplomasi bir uzlaşı sanatı olarak da tanımlanır. Devletlerin birbirleriyle olan ilişkilerinde karşılıklı olarak menfaatlerini uzlaştırmak ve her iki tarafın faydasına çözüm sunmak, diplomasinin en önemli kalemidir. Dolayısıyla bir yöntem sanatı olan diplomaside karşı tarafı etkileyebilme gücü ve yeteneğine sahip olmak oldukça önemli ve gereklidir. Şüphesiz diplomaside amaç, ortak çözüm yollarının bulunması ve uygulanmasıdır.

Devletler birbirleriyle olan ilişkilerini bir düzen içerisinde yürütmeyi önemsemekte ve savaşa başvurmayı göze alamadıklarından dolayı çoğunlukla diplomasi yöntemini kullanmayı tercih etmektedirler. Bu nedenle uluslararası ilişkilerde diplomasinin oldukça büyük bir önemi ve etkisi vardır. Nitekim devletler arasındaki sürtüşmelerde savaşa başvurmak toplumlar için riskli bir durum oluşturduğundan uyuşmazlıkların çözümünde diplomasi yöntemini uygulamaya koymak aslında bir zorunluluk teşkil etmiştir (Tuncer, 1991).

Diplomasi literatürüne bakıldığında I. Dünya Savaşı sonuna kadar süren dönem “Eski Diplomasi” olarak adlandırılırken bu tarihten Soğuk Savaş’ın bitimine kadar geçen dönem ise “Yeni Diplomasi” olarak adlandırılmaktadır (Acar, 2006 s.418). I. Dünya Savaşı’ndan itibaren uygulanmaya başlayan diplomasi, yeni veya çok yanlı (parlamenter) diplomasi olarak kategorilere ayrılmıştır. Savaş öncesi sürekliliği olmayan, çok yanlı bir diplomasi uygulanırken savaş sonrası sürekli konferans diplomasisi uygulanmaya başlamıştır. Daha sonrasında Milletler Cemiyeti’nin kurulması, diplomasi yönteminin yeni bir ivme kazanmasına ortam hazırlamıştır.

17. 18. ve 19. yüzyıl diplomasilerine bakıldığında, çoğunlukla diplomasi hükümdarlar eliyle yürütüldüğü için kişiselleştirilmiştir. Eski diplomasi dönemi Avrupalı devletler arasındaki ilişkiler üzerine kurulu bir sistem olduğundan uluslararası politikaya hâkim olmuş ve bu bağlamda uluslararası ilişkilere güç dengesi yön vermiştir. Bunun sonucu olarak da diplomasi, kamuoyundan bağımsız gizlilik ilkesine uygun bir nitelik taşımaya başlamıştır. Ancak I. Dünya Savaşı sonrası Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson’un savunduğu açıklık ilkesine aykırı bir şekilde hareket edilmesi de diplomaside yeni bir döneme geçişin temelini oluşturmuştur. Tüm bunların neticesinde, I. Dünya Savaşı’nda ağır kayıplar veren Avrupa için savaş katlanılmaz bir hâl almış ve böylece dünya barışının sağlanması için eski diplomasi anlayışının değişmesi gerektiği düşüncesi hâkimiyetini kurmuştur.

Diplomasi literatürünün ikinci ayağı olan yeni diplomasi yöntemi de dengelerin değişmesiyle beraber gelişimin ve dönüşümün bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. I. Dünya Savaşı sonrası Wilson’un açıklık ilkesiyle bütünleşen ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden çok Amerika Birleşik Devletleri odağında dünyayı şekillendiren yeni diplomasi, Soğuk Savaş’ın sonlandığı ve bu doğrultuda Sovyetler’in çözülme aşamasına girdiği döneme kadar hüküm sürmüştür. (Acar, 2006) Bu yeni dönemde teknolojik gelişmeler yaşanmış ve bunun etkileri uluslararası ilişkilere de yansımıştır. Böylece eski diplomasi anlayışından oldukça farklı bir diplomasi anlayışı başlamış, bu da tarihsel süreç içerisinde diplomasinin gelişimine ve dönüşümüne zemin hazırlamıştır. Ana hatlarıyla kamuoylarının da diplomasiye aktif katılımı, diplomasinin dijital dönüşümünü daha net bir şekilde gözler önüne sermiştir. Sonuç olarak diplomasi sürekli değişime maruz kalmış ve tarihsel süreç içerisinde barışı koruma ve yeniden tesis etme noktasında devletler arası ilişkilere önemli faydalar sağlamıştır.

 

3. Dijital Dönüşüm Ekseninde Siber Diplomasi

Tarih boyunca yaşanan önemli gelişmeler, dünya düzeninin hızla değişmesine neden olduğu gibi, diplomasinin de içeriğinin değişmesine zemin hazırlamıştır. Günümüzde dış ilişkilerin önemli bir parçası haline gelen bilgi ve iletişim teknolojileri (BİT) etkisini her geçen gün artırmakta ve aynı oranda siber sahadaki yetkinliğini de göstermektedir. Bilgi paylaşımını kolaylaştıran, vatandaşlar için önemli altyapı hizmetlerini oluşturan ve onların günlük etkileşimlerine olanak sağlayan bilgi ve iletişim teknolojileri, dış ilişkiler bazında da önemli bir araç olma yolunda hızlı bir ilerleme kaydetmiştir. Bu bağlamda dijitalleşmenin etkisiyle yeni bir kavram olarak ortaya çıkan “siber diplomasi”, bilgi ve teknolojinin siyasetteki gücünü temsil etmektedir.

Kavram olarak ele alındığında siber diplomasi, siber alandaki sorunların çözümüne odaklı, diplomatik araçlar ve düşünceler dâhilinde siber sahanın etkin bir parçası olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda diplomasi, yeni ve devrimsel bir yöntem olarak şekillenmiş ve bunun akabinde uluslararası ilişkilerin önemli bir iletişim ağı olan diplomasinin içeriği de değişmiştir. Böylelikle etkin bir araç olan diplomasi, toplum merkezli bir modele dönüşmeye başlamıştır. Dijitalleşmenin hâkimiyet kurduğu bu çağda, internet kullanıcı sayısının artması ve insanların bu platformda bilgilerini ve düşüncelerini şeffaf bir şekilde paylaşması, toplum merkezli bir modele geçişin göstergesi olmuştur (Murrow, 2002).

Dış politikada stratejik hedeflere kolayca ulaşabilmek için, hükümetlerin ve uluslararası kuruluşların internet ve sosyal medyayı kullanımı yaygın bir davranıştır. Bu şekilde diplomatik meseleleri internet ve teknolojik iletişim araçları üzerinden ele almak ve yine bu sahada çözüm üretmek, dijitalleşmenin bir getirisidir. İnternet ve bilgi sistemleri aracılığıyla etkileşime geçebilmek, uluslararası diplomatik faaliyetlere de katkı sağlamaktadır. Dünyada pek çok hükümet önemli sosyal medya araçlarını aktif bir şekilde kullanmakta ve dış politika gündemlerini bunların üzerinden oluşturmaktadır.

Değişen güç dengeleri beraberinde güvenlik tehditlerini de getirmektedir. Bu da hükümetlerin farklı tehdit ve saldırılarla karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. Uluslararası platformda bu saldırı ve tehditleri önleyerek gücünü artırmak isteyen hükümetler, siber uzayı kullanarak çeşitli faaliyetlerde bulunmaya başlamışlardır. Hükümetler ve kuruluşlar için önem teşkil eden bu sorunların çözümü için, diplomasi araç olarak kullanılmaya başlanmıştır. Aslında siber diplomasinin amacı, dijital platformda diplomatik faaliyetlerin güvenli bir şekilde yürütülebilmesi için devletlerin bir araya gelerek küresel çapta bir iş birliği gerçekleştirebilmesini sağlamaktır.

Küreselleşmenin getirdiği teknoloji devrimi, diplomasiyi değişimin bir parçası haline getirdiği gibi diplomatları da bu alana adapte etmeyi başarmıştır. Yaşanan teknolojik gelişmeler diplomatların kolaylıkla edindikleri istihbaratlar için önem teşkil ederken aynı zamanda herhangi bir ülkede meydana gelen bir olay anında internete düşmekte; dolayısıyla bu bilgilerin internet üzerinden öğrenilmesini kolaylaştırmaktadır. Günümüzde, görevleri gereği, diplomatların her gün medyayı ve yaşanan olayları takip etmesi gerekmektedir. Bu noktada diplomatlar, işlerini kolaylaştıran internet sayesinde olayları her açıdan rahatça değerlendirebilmektedir (Tuncer, 2006). Bu nedenle, değişimin yapı taşı olan internetin hızla değişmesi diplomatların dijital platformda yetkinliklerini artırmasını zorunlu hale getirmiştir.

Sosyal medya vb. araçlar uluslararası ilişkiler bağlamında potansiyel bir yön değiştiricidir. Bu nedenle, sosyal medyanın diplomatik ilişkiler ve faaliyetlerde kullanılması diplomatların uluslararası müzakerelerden kriz yönetimine kadar birçok eylemi yerine getirebilmesine aracı olmaktadır.  Tüm bunlar 21. yüzyıl küresel güvenliğini ve diplomasisini anlamak için bir yol haritası oluşturmaktadır. Böylece dijital dünyaya hâkim olan hükümetler, aktif olmayan hükümetlere kıyasla siber sahada üstünlük sağlayacaktır.

Siber platformların gün geçtikçe güvensizleşmesi, bu noktada siber diplomasi kavramını ortaya çıkarmaktadır. Dijital diplomasi ve siber diplomasi birbirleriyle ilintili olmasına rağmen kavramsal olarak farklılaşmaktadır. Dijital diplomasi, diplomatik faaliyetlerin bütününün dijital platforma aktarılmasıdır. Bu bağlamda dijital diplomasi, vatandaşlar ile iletişimi sağlayarak ülkenin itibarını artırmayı ve dış politika hedeflerini gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. Bu amacı gerçekleştirmenin yolu da dijital araçlarla bağlantılı olmaktan geçmektedir. Siber diplomasi ise, siber dünyadaki tehditlere orantılı şekilde diplomatik stratejiler geliştirmeyi amaçlamaktadır. Artan fırsatlar ve tehlikeler siber alanda kendini yenilerken hükümetler de bu önemli diplomasi çeşidinden fayda sağlamaktadır. Böylelikle diplomasinin teknik nitelikleri, uygulamada dijital dünyaya adapte olmayı kolaylaştırmıştır.

Tüm bu gelişmelere örnek verilecek olursa İsrail’i bu alanda ilk sıralarda saymak mümkündür.  Çünkü siber diplomasiyi en aktif ve etkili kullanan ülkelerin başında İsrail gelmektedir. İsrail, 31 Mart 2010 Mavi Marmara baskınında, diplomatik ilişkilerini sanal ortama taşıyıp buradaki varlığını net bir şekilde göstermiştir. Aynı zamanda İsrail’deki Hayfa Üniversitesi “vatandaş diplomatlar” yetiştirmek üzere lisans programı başlatmıştır. Bu programda internet gazetelerine yapılacak yorumların niteliği, Wikipedia sayfalarına bilgi girişi ve güncellenmesi, forumlar, CHAT odaları, Facebook ve Twitter kullanımı ile ilgili eğitimler verilmektedir. Böylelikle program, sanal ortamda vatandaş diplomatları hâkim kılmayı amaçlamaktadır (Kasapoğlu, 2012).

Bir diğer ülke olan Avustralya ise uluslararası ortakları ile güvenli ve şeffaf bir internet ortamı oluşturabilmek için 2016 yılında “Siber İşler Elçisi” atamıştır. Buradaki amacı da uluslararası siber sahada ülkesinin temsil edilmesidir (Sandre, 2015).

 

4. Dijital Diplomaside Sosyal Medya Platformlarının Rolü

Dijital medyanın temeli, kuşkusuz sosyal medya ekseni etrafında şekillenmektedir. Sosyal medya, “kullanıcılara enformasyon, düşünce, ilgi ve bilgi paylaşım imkânı tanıyarak karşılıklı etkileşim yaratan çevrim içi araçlar ve web siteleri için ortak kullanılan bir terimdir” (Sayımer, 2008 s.123). Çeşitli web siteleri ve uygulamalar (twitter, facebook, instagram, youtube vb.) dijital ortamı cazip kılmıştır. Kısacası sosyal medya internet erişiminin olduğu her yerde hayatın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir.

Diplomasi açısından bilgi toplama işlemi yeni dönemde sosyal ağlar, mikrobloglar ve arama motorları üzerinden gerçekleştirilmektedir. Artık internet, devletler tarafından eşsiz bir diplomatik araç olarak görülmektedir; böylece devletler internetin amaca uygun kullanımı sayesinde yalnızca farklı konulardaki duruşlarını değil aynı zamanda fikirlerini de dünya çapında tanıtma imkânına sahiptirler (Christodoulides, 2005). Ancak sosyal medya beraberinde devletler için pek çok risk getirmektedir. Sosyal medya bireylere dünyanın farklı noktalarından belirli bir amaca yönelik örgütlenme olanağı vermektedir ve bu da devletlerin politikalarının eskisinden çok daha göz önünde olmasını sağlamıştır. Böylelikle, yerel bir olay kolaylıkla küresel bir etki yaratabilmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri siber diplomasiyi yöntemsel olarak en iyi kullanan ülkelerin başında gelmektedir. Amerika 11 Eylül saldırılarından sonra kamu diplomasisi çalışmalarına ağırlık vermiştir. Özellikle Facebook, Twitter, Youtube, Myspace, İnstagram gibi yaygın sosyal medya araçlarını iyi bir şekilde kullanmaktadır. Ayrıca Başkan Obama seçim çalışmalarında sosyal medya araçlarını oldukça fazla kullanmıştır. Buradan da anlaşıldığı üzere Amerika bu yeni diplomatik yönteme kolaylıkla uyum sağlayıp bunu sürdürmeyi başarmıştır. Aynı zamanda Amerika, iletişim kanallarından yararlanabilmek adına “Public Diplomacy 2.0” adı verilen yeni bir yaklaşımı benimsemiştir. Bu yaklaşıma göre Amerika, kamu diplomasisinde web 2.0 teknolojisini ön plana çıkarmıştır (Akçadağ, 2010). Web 2.0 ile pek çok etkileşimli platform sitelere dâhil edilerek pasif izleyicilerin geri bildirimlerini sisteme dâhil edebilmişlerdir. Dijital diplomasi faktörünün bu noktada siyasete yeni bir ivme kazandırdığı ortadadır. Böylelikle devletlerin işleyişi ve politikaları ülke sınırları ve uluslararası ilişkiler dâhilinde internet aracılığıyla aktarılmaktadır. Bu şekilde dijital ortamın sunduğu tüm platformlarda bireyler, gruplar ve örgütler ile bağlantı kurarak ulusal itibarın yükseltilmesi amaçlanmaktadır.

Diplomatik ilişkiler bağlamında Twitter, sosyal medya ağları içerisinde önemli bir yer edinmiştir. Öyle ki kamu ile iletişime geçilmesi hususunda Twitter, son zamanlarda etkili bir halkla ilişkiler aracı olarak görülmektedir. Twitter aracılığıyla hükümetler ya da kurumlar, takipçileriyle birebir deneyim yaşayarak etkileşim içinde olmaktadır. Bu etkileşim sonucunda kamunun fikirleri anlık olarak görülebilmekte ve sonraki hamleler buradaki tepkilere göre düzenlenebilmektedir. Kısacası Twitter, devletlerle vatandaşların karşılıklı etkileşimini sağlamakta ve vatandaşların siyasal katılımına büyük bir katkıda bulunarak Twitter Diplomasisi’nin oluşmasına zemin hazırlamaktadır.

Hükümetlerin, devlet başkanlarının, hükümetlere bağlı olan kurum ve kuruluşların etkin bir kamuoyu oluşturabilmek adına sosyal ağ ve mikroblog web sitesi olan Twitter’ı kullanmaları “Twitter Diplomasisi” olarak tanımlanmaktadır (Dumciuviene, 2016, s.97). Geleneksel diplomaside sınırlı bir etki elde edilmekteydi ve hedeflenen bazı politikalar da istenilen zamanda istenilen çıkarın elde edilmesini geciktirmekteydi. Bu nedenle siyaseti yönetenler, Twitter gibi mikroblog sitelere yönelim göstermişlerdir.

Günümüzün çok yönlü diplomasi çağında Twitter ve diğer sosyal ağlar; insanlara fikirlerini açıklayabildikleri, söz konusu edilen konularla ilgili bilgi paylaşımında bulunabildikleri ve tartışmalara katılabildikleri bir ortam sunmakta olup insanların uluslararası sivil toplum ve uluslararası gayri resmi diplomatlar olmalarına olanak sağlamaktadır (Dinata, 2014). Bu imkânlar sayesinde vatandaşlar, kendi ülkelerinin ve yabancı devletlerin diplomasi kaynaklarıyla etkileşim halinde olabilmektedir.

Resmî kurumlar açısından bakıldığında Arap Baharı ve Gezi Olayları gibi toplumsal hareketlerde de ön plana çıkan Twitter, vatandaşlarla ilişkilere yeni bir boyut kazandırmıştır. Vatandaşların ya da toplumsal örgütlenmelerin düşünceleri anlık olarak bu kanal aracılığı ile ölçülebilmekte ve bunlara göre hamleler yapılabilmektedir. Diplomasinin dijitalleşmesi ile büyükelçiliklerin diplomasideki rolleri de değişmeye başlamıştır (Özlü, 2019). Dışişleri Bakanlığı ve diğer bürokratik kurumlar her ne kadar diplomasi alanında etkin bir özne konumunda olsalar da büyükelçilikler bulundukları ülkede diplomatik faaliyetlerde ön plana çıkmakta ve bu doğrultuda büyükelçiliklerin sosyal medya kullanımları diplomasi açısından önemli bir potansiyel oluşturmaktadır.

 

5. Siber Sahada Diplomatik Tehditler ve Saldırılar

Devletler için hayati önem taşıyan güvenlik anlayışı, iletişimin küreselleştiği siber dünyada önemini gitgide  daha çok artırmaktadır. Bilişim çağında art arda gelen teknolojik gelişmeler savaşların boyutunu ve yöntemini de değiştirmiştir. Böylelikle devletler de siber sahada gerçekleşen saldırılara maruz kalmamak ya da bu saldırıları en aza indirgeyebilmek adına uluslararası arenada daha da güçlü olmaya başlamışlardır. Ancak siber faaliyetleri sıkça kullanan ülkeler, küresel boyutta bir siber güvenlik oluşumuna çok da ılımlı bakmamaktadırlar. Çünkü bu ülkeler, teknolojik açıdan kendilerini daha çok geliştirdikleri için, siber sahadaki faaliyetlerden rahatlıkla menfaat sağlamak istemektedirler.

Siber saldırılar genellikle kötü niyetli kişiler veya örgütler tarafından kullanıldığı için devletler daha çok zarara uğramaktadır. Aynı zamanda siber uzayda yaşanan gelişmeler, uluslararası ilişkilerde yeni aktörlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu durum da yeni güvenlik risklerini doğurmuştur (Bayraktar, 2015). Siber saldırılar ve dijital tehditler ülkeler için hayati öneme sahip olduğundan özellikle korunma açısından öncelikli altyapı sektörleri takip edilmektedir. Siber uzayın aktörleri, dikkatleri üzerlerinde toplama otomasyon gücünü de kullanarak, dünyanın toplumsal gündemini doğrudan etkileyebilecek siber tehdit ve terörizm, siber savaş ve casusluk çalışmaları gibi illegal organ, sistem ve mekanizmaları ellerinde tutmaktadır (Gray, 2007).

Bu bağlamda dijitalleşen dünyada siber savaş tehdidi de uluslararası sahnede boy göstermektedir. Siber savaş kavramını; “ulusal bir hedefi gerçekleştirmek ya da süregelen bir savaşı desteklemek amacıyla, bir ülke tarafından veya inisiyatifinde, diğer bir ülkenin askeri ve sivil her türlü bilişim sistem ve altyapısının işlevselliğini engellemek, imha etmek ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak için siber savaş yöntemlerinin kullanılması ve buna karşı koyacak tedbirler veya süreçler” şeklinde tanımlamak mümkündür (Bayraktar, 2015 s.48).  Devletler, stratejik siber savaşlarda farklı yollardan taktiksel unsurlar gerçekleştirebilmektedir. Saldırılan aktör ise karşılıklı tırmandırma yoluyla çatışmanın boyutunu farklılaştırabilir. Bu durumda siber savaşın sınırlarının ne olduğu konusu oldukça önemli hale gelmektedir. Siber savaşlarda ikinci vuruş yeteneği olarak saldırı metotlarının ele alınması yakın gelecek için önemli bir husustur. Her iki taraf açısından diplomatik tercihlerin mi kullanılacağı veya kriz yönetimi kapsamında mı adımlar atılacağı yönetimsel olarak iyi belirlenmelidir (Melissen, 2012).

Siber savaşların diplomatik krizlere neden olduğu ilk örneklerden birisi Amerika ve Çin arasında gerçekleşmiştir. 2011 yılında Pasifik bölgesi üzerinde Çin’e ait savaş uçağı ile Amerika Birleşik Devletleri’ne ait keşif uçağı arasında birtakım problemler yaşanmıştır. Bu iki ülke arasında yaşanan hararetli kriz sonrası diplomatik ve siyasi ayrışmalar yaşanmıştır.  Böylelikle her iki ülke, hackerleri arasında bir siber savaş başlatmışlardır. ABD Dartmouth College Güvenlik ve Teknolojik Çalışmalar Enstitüsü tarafından hazırlanan rapora göre; 2001 yılında Beyaz Saray, Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri ve Enerji Bakanlığı’nın da içlerinde olduğu 1200’den fazla sitenin DDoS saldırılarının konusu olduğu ve Çin’e ait imajların bu sitelerin ara yüzlerine konduğu ifade edilmektedir (Akdağ, 2015). Öte yandan siber uzaydaki zararlı yazılımların ve saldırıların çoğunun odak noktası olan Çin ve Rusya, siber alandaki güçlerini birleştirerek 2014 yılında kendi aralarında bir anlaşma imzalamışlardır. Genel hatlarıyla anlaşmanın içeriğinde, bağımsız ülkelerin içişlerine karışılmasını, milli egemenliğin, siyasi, ekonomik, sosyal istikrar ve düzenin bozulması gibi amaçlar için teknolojinin kullanılması gerekliliğinden bahsedilmektedir (Barnum & Sean, 2014).

Bugüne kadar en yaygın olarak bilinen devlet destekli saldırılar, siber sabotaj veya espiyonaj faaliyetleridir. ABD’nin İran’a karşı gerçekleştirdiği Stuxnet, İran başta olmak üzere birçok Ortadoğu ülkesini hedef alan Flame, Çin Halk Ordusu’nun ifşa edilen siber savaş birimi Unit 61398’in Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkelerine yönelik saldırılarının çoğu, İran’ın DigiNotar’ı hedef alan saldırısı ve Saudi Aramco’ya gerçekleştirilen sabotaj operasyonu özel geliştirilmiş zararlı yazılımların kullanıldığı uzun soluklu operasyonlardır (Çifter, 2016).

Tüm bu bilgiler ışığında ortaya çıkan ana tema aslında ülkelerin dijital alanda birbirleri ile diplomatik ilişkilerini geliştirirken diğer yandan birbirleri ile problemler yaşadıklarında, güç dengelerini siber platformda birbirlerine karşı koz olarak kullanmalarından kaynaklı olarak devletlerin güvenli ve küresel çapta bir iş birliği yapmasının gerekliliğidir. Devletler bu bağlamda güvenli bir saha oluşturabilmek adına yasal düzenlemelere karşı hassasiyet göstermektir. Çünkü yasal düzenlemelerin ve siber güvenlik kurumlarının sayısının artırılması, karşılıklı güven ve barış ortamının devamı ve siber sahadaki tehditlerin en aza indirgenmesi adına, küresel boyutta bir siber güvenlik alanı oluşturmak için önem teşkil etmektedir.

 

Sonuç

Küreselleşen dünyada değişimin ve dönüşümün bir parçası olan diplomasi, geçmişten günümüze teknolojik gelişmeler ile beraber evrim geçirmiştir. İnternet kullanımının hızla artması ve hayatın önemli bir parçası haline gelmesi dijital platformların gelişimine zemin hazırlamıştır. Bu dönüşüm ciddi oranda ülkelerin etkileşimlerini ve iletişimlerini de değişikliğe uğratmıştır.

Dijital diplomasinin gelişmesi siber diplomasinin gerekliliğini gözler önüne sermiştir. Dijital diplomasi, diplomatik faaliyetlerin dijital platforma aktarılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Örneğin, diplomatik müzakerelerin Zoom platformu üzerinden yapılması, anlaşmaların elektronik ortamda yapılması vb. gibi pek çok değişik platform ve uygulama devletler tarafından aktif bir şekilde kullanılmaktadır.

Ancak dijital platformlarda diplomasinin kullanılması sorun teşkil edebilmektedir. Çünkü dijital platformlara herkes tarafından erişim sağlanabilmektedir. Böylelikle dijital platformlar her geçen gün ciddi anlamda risk altında olduğu için güvensiz bir hale gelmektedir. Bu durum siber diplomasinin önemini ortaya çıkarmaktadır. Siber diplomasi, dijital platformları olası tüm tehlikelerden arındırarak devletlerin siber platformda güvenli bir şekilde diplomatik faaliyetlerini ve ilişkilerini gerçekleştirebilmesidir. Bunun için de gerekli olan, iş birliği çerçevesinde devletlerin bir araya gelmesidir. Bu iş birliğinin ne kadar önemli olduğu dijitalleşmenin hızlandığı günümüz dünyasında oldukça açıktır. Devletlerin bu alanda sağlam adımlar atması, olası siber tehdit ve saldırıların önüne geçilmesi bakımından gereklidir.

Devletlerin ve toplumların siber tehdit ve saldırılara karşı bilinçlenme düzeyi arttıkça uluslararası kuruluşların da siber alandaki tedbirlere yönelik önemli girişimleri oluşmaya başlayacaktır. Ulusal sınırları aşan bir olgu olan siber uzay, sınırlı alandaki uluslararası kuruluşların, devletler arası dayanışma ve iş birliğinin ne kadar hayati olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bağlamda siber diplomasi, devletlerin siber sahadaki güvenliği sağlamak amacıyla birlik olmalarını zorunlu kılacaktır.

 

EZGİ BARUT

Siber Güvenlik Staj Programı

 

 

KAYNAKÇA

Bjola, C., M. Holmes (2015). Digital Diplomacy: Theory and Practice, Newyork: Routledge.

Bjola, C., M. Holmes (2015). Digital Diplomacy: Theory and Practice, Newyork: Routledge.

Copeland, D. (2013). “Digital technology.” The Oxford Handbook of Modern Diplomacy. United Kingdoom: Oxford University Press.

Fletcher, T. (2011). Twiplomacy – Riding the Digital Tiger. Erişim adresi (20 Aralık 2020): https://www.gov.uk/government/news/twiplomacy-riding-the-digital -tiger

Gregory, B. (2011). American Public Diplomacy: Enduring Characteristics, Elusive Transformation. The Hague Journal of Diplomacy 6, s. 353.

Kirshner, J. (2006). Globalization and National Security. NY: Routledge.

Manor, I. (2017). Ambassadors as Digital Gatekeepers. Exploring Digital Diplomacy. Erişim adresi: (22 Aralık) https://digdipblog.com/ambassadors-asdigital-gatekeepers/

Melissen, J. (2005). The New Public Diplomacy, Soft Power in International Relations. New York: Palgrave MacMillan

Özçoban, C. (2014). 21 Yüzyılda Ulusal Güvenliğin Sağlanmasında Siber İstihbaratın Rolü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Harp Akademileri/ Stratejik Araştırmalar Enstitüsü. İstanbul

Permuy, C. V. (2015). Facebook as a Public Diplomacy Tool: Canadian Diplomatic Missions in Europe. Comillas, Universidad Pontificiat, Madrid, s. 21.

Sandre, A. (2015). Digital diplomacy: Conversations on İnnovation in Foreign Policy, Digital Diplomacy: Theory and Practice,Newyork: Routledge

SETAV (2015). İnternet Çağında Kamu Diplomasisi. Retrieved from https://www.setav.org/etkinlikler/internet-caginda-kamudiplomasisi/.

Siber Bülten (2014). Rusya ve Çin Siber İttifakta Anlaştı: ABD Tedirgin. [Erişim tarihi: 15.12.2020].

Singer, P.W. ve Friedman, Allan (2015), Siber Güvenlik ve Siber Savaş, (Çev. Ali Atav)

Sotiriu, S. (2015). Part 2 – Digital diplomacy: between promises and reality. C. Bjola ve M. Holmes (Ed.). Digital Diplomacy, Theory and Practice (e-book) içinde (s. 36). London ve New York: M. Routledge Taylor ve Francis Group.

Stone, John (2012), “Cyber War will Take Place”, Journal of Strategic Studies, 36(1), 101-108.

Tören, D. (2011). Diplomasi ve Tarih Boyunca Geçirdiği Evrim. Tuiç Akademi.

Tuncer, H. (1991). ” Eski” ve” Yeni” Diplomasi, Ankara: Ümit Yayıncılık

Tuncer, H. (2006). Küresel diplomasi, Ankara: Ümit Yayıncılık

Westcott, N. (2008). Digital diplomacy: The Impact of the İnternet on İnternational Relations.Oii Working Paper.

Son Dönem Osmanlı Devleti’nde Türkçülük-İslamcılık Düşünceleri

 

 

 

Bu röportaj, Trakya Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, Doç. Dr. Mehmet Kaan ÇALEN ile “Son Dönem Osmanlı Devleti’nde Türkçülük İslamcılık Düşünceleri” üzerine yapılmıştır. 

 

1- Öncelikle, kendinizi ve çalışma alanlarınızı tanıtabilir misiniz?

Trakya Üniversitesi Tarih Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktayım. Modern Türk düşüncesi temel meşguliyetim. Türkiye’nin düşünce birikimini öğrenmeye ve anlamaya çalışıyorum.

 

2- Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde ortaya çıkan fikir hareketlerini o günün şartları ve bugünün tarihi bakışı ile nasıl değerlendirirsiniz? 

İşaret ettiğiniz düşünce akımlarının hepsi; Osmanlıcılık, İslâmcılık, Türkçülük, Batıcılık, muhafazakârlık, liberalizm, sosyalizm, tarihî tecrübeye ve Türkiye’nin düşünce birikimine dâhildir. Bu cereyanların bıraktığı düşünce mirası kendi hikâyemizi anlamak açısından fevkalade kıymetlidir. Bütün eğilimleri birleştirmek gibi eklektik ve pragmatik bir politik tavırdan bahsetmiyorum. Bütün cereyanları onları doğuran şartlar, sebepler, ihtiyaçlar; Türk düşünce hayatına yaptıkları katkılar ile birlikte anlamaya çalışmaktan ibaret bir düşünce tarihçiliğinden, Türkiye’yi tanımak adına daha geniş bir entelektüel zaviyeden bakmayı kastediyorum. Siyasî duruşumuz, ideolojik tavrımız, eklemlendiğimiz cereyan her ne olursa olsun hakikatin tek değil, çok cepheli, yalınkat değil derin olduğunu hesaba katarsak bu farklı cereyanların hepsinin kendi hakikatimizin bir başka cephesini aydınlatabileceğini, kuru reddiyelerin kendi hakikatimizi kısırlaştırmak demek olacağını da fehmetmiş oluruz. İdeolojik bir sağırlığın boğucu, sığ ve empatiden yoksun bağnazlığına tutulmadan siyasî düşünceler tarihimiz üzerinde yeniden düşünerek kurucu isim ve metinleri bağlamsal, anlamaya dayalı ve tabii ki eleştirel bir yaklaşımla yeniden okumayı, sürekli kavga üreten siyasî yapımızın, parçalanmış değer dünyamızın ve toplumsal kimliğimizin yapıcı ve yaratıcı bir kolektif düşünme zeminine çekilebilmesi için elzem görmekteyim.

 

3- Köprülüzade’nin belirttiği gibi Türkçülük bir zorunluluk ve geç kalınmış bir gereklilik miydi? Alternatif bir seçim var mıydı?

Bürokratikleşme, merkezileşme, örgün eğitim ve kitlesel okur-yazarlık, geleneksel toplum yapısının sarsılması gibi modernleşmenin ekonomik, toplumsal ve siyasî düzeylerde getirdikleri, giderek daha türdeş, daha homojen yeni bir toplum arayışına yol açmıştır. Türkçülük ile birlikte diğer kimlik siyasetleri de, yani Osmanlıcılık ve İslâmcılık da bu arayış bağlamında üretilmiş tekliflerdir, sizin ifadenizle alternatiflerdir. Yaygın kanaatin aksine bütün bu siyasetler birbirleriyle derin bir şekilde bağlantılıdır. Dolayısıyla Türk milliyetçiliği bağlamında düşünürsek bir geç kalmışlıktan bahsedemeyiz. Bütün akımlarda değişen derecelerde Türkçülük içkindir ve devleti kurtarma misyonları onları zaten örtük de olsa bir tür Türkçülüğe dönüştürmektedir.

 

4- Milliyetçilik hareketlerinin imparatorluk topraklarında yükseldiği zamanlarda Türkçüler ve İslamcılar arasında yaşanan gerilimin kaynağını nasıl açıklarsınız? Nihayetinde her iki grup için bir uyum söz konusu muydu?

İslâmcılar ve Türkçüler arasında genel ve sürekli bir gerilimden bahsetmek mümkün değildir. Tabii ki iki cereyanın mensupları iki farklı kampı temsil ederler, çeşitli konularda farklı düşünürler. Ancak her şeye rağmen kamplar kendi aralarında homojen olmadığı gibi kamplar arasında da geçişkenlikler, ara karakterler, melezlenmeler, müşterek kaynaklar, ortak kaygılar vardır. İslâmcıların temsil edici mecmuası olan Sırat-ı Müstakim, Balkan Savaşları’na ve Türkçü kalemlerin toplandığı bir mahfil olarak Türk Yurdu dergisi çıkana kadar Türkçülere, özellikle de Türk dünyasından gelen göçmen Türkçülere sütunlarını açmıştır. Balkan Savaşlarının travmatik etkileri ve Türkçülerin daha baskın bir tonlama kullanmaya başlamaları üzerine o meşhur tartışmalar yaşanmıştır. Ancak bu da çok uzun sürmemiştir. I. Dünya Savaşı yıllarında iki taraf da daha ılımlı bir dil kullanmıştır. Bu hususta İslâmcıların Türklük konusunda reddiyeci bir yaklaşımı benimsememeleri ve Türkçülerin de İslâmî vurgusu yüksek bir millî kültür ve millet tasavvurunu dillendirmeleri belirleyici olmuştur. Ayrıca iki tarafın da dinî modernleşme gibi gayet muhataralı bir konuda büyük ölçüde mutabakat hâlinde oldukları, Cemaleddin Afganî gibi müşterek mehazlara sahip oldukları da unutulmamalıdır. Türkçülerin İslâm Mecmûası’nı neşretmiş olmaları, bazı “sarıklı Türkçülerin”  varlığı, bazı Türkçülerin ideolojik evrimlerinin bir yerinde İslâmcı bir merhalenin bulunuşu, Rusya’daki Türkçülüğün de Ceditçilik bağlamında dinî bir hareketle iç içe olduğu hatırlanmalıdır. Özellikle Millî Mücadele yıllarında iki cereyan da ideal düzeyinden toplumsal gerçekliğe indikçe, yerli kültürle temas ettikçe daha fazla yakınlaşmışlardır. Kısacası İslâmcıların Türkçüler ile ilişkileri hiçbir zaman Batıcılar ile olan ilişkileri gibi sert, mutlak anlamda kapalı, doldurulamaz bir boşluk hâlinde olmamıştır.

 

5- Türkçülerin İslamcılara karşı savunduğu din-milliyet sentezini nasıl değerlendirmeliyiz, bu çekince bir Türk birliği endişesi mi, yoksa gerçek bir İslam endişesi mi taşıyordu?

Türkçülere göre din/İslâm, dil/Türkçe ile birlikte milletin/Türklüğün iki temel yapı taşıydı. Türkçüler, tarihsel ve sosyolojik olarak İslâm’ın geleneksel kültür üzerindeki kurucu rolünün farkındaydılar. Dolayısıyla, modern Türk kimliğinin inşasında da modernleştirilmiş/millileştirilmiş bir İslâm’a, zaman zaman toplumsal fonksiyonlarını ön plana çıkararak, zaman zaman bir kültürel Müslümanlığa atıf yaparak kurucu bir kaynak olarak bakmaya devam ettiler.

 

6- İslamcıların bahsettiği İslam milliyetçiliği gerçek bir beynelmilel millet oluşum hayali miydi, yoksa Osmanlıcılık düşüncesinin bünyesinde taşıdığı politik bir endişe türü müydü?

İki seçeneği birlikte düşünmek daha doğru gibi. İslâmcılık, hem Osmanlı sınırları içerisinde bir birlik arayışıdır, yani bir İslamizmdir, hem de ittihad-ı İslâm veya Pan-İslamizm olarak beynelmilel bir ideale de sahiptir.

 

7- İslamcılığın milliyetle derin bir bağı olduğu savunulurken bunun nedenleri arasında Osmanlı imparatorluk döneminden miras kalmış bir Türk milliyetçiliği düşüncesinin varlığından da söz edilebilir miydi?

İslamcılığın homojen bir yapı olmadığı, çok farklı ve çeşitli görünümler verebildiği ve daha mühimi aşağı yukarı 150 yıllık macerası içerisinde de önemli dönüşümler geçirdiği, epey çeşitlendiği unutulmamalıdır. Türkiye özelinde düşünürsek elbette İmparatorluk’tan ve Millî Mücadele sürecinden tevarüs eden bir İslamcılık-Türkçülük tecrübesi olduğu gibi Türkiye’de sağın çoğu zaman bir büyük şemsiye oluşu, özellikle İslâmcılığın uzun süre kendisini milliyetçi-muhafazakâr-mukaddesatçı bir söylem içerisinde ifade edebilmesi, 60’lı ve 70’li yıllarda Komünizme karşı sağ cenahta safların sıklaştırılması gibi faktörleri de bu konuda gözden uzak tutmamalı.

 

8- İslam kardeşliği fikri Arap milliyetçilerinin engeline rastladığı için mi Pan-İslamizm düşüncesi geri adım attı, farklı bir sonuç mümkün müydü?

İslâm kardeşliği bir idealdir, tabii ki ideal olarak bütün Müslümanlar kardeştir. Ancak hayat ve idealler nadiren çakışırlar. Maalesef gerek tarihte ve gerekse günümüzde kavramın/idealin nesnel dünyada pek karşılığı yok. İster tarihe gidin Hulefâ-yı Râşidin dönemindeki Müslümanların politik eylemlerine bakın, isterseniz o kadar uzaklara gitmeyip bugün Müslümanların piyasa içindeki iktisadî davranışlarına, tüketim alışkanlıklarına, zenginliği nasıl paylaştıklarına, aralarındaki büyük gelir ve yaşam standardı farklılıklarına bakın, isterseniz farklı İslâm mezhepleri ve yorumları arasındaki “kardeşçe” ilişkilere bakın. Sonuç değişmeyecektir. Müslümanların kardeşliğini sadece etnik-toplumsal kimlik bağlamında almamak, asıl hayatın diğer alanlarında, ekonomide, siyasette, gündelik hayatta yoklamak gerekli. Klasik Pan-İslamizm ise bu açıdan bir büyük muhayyel cemaattir. İdealden tarih, coğrafya, antropoloji, kültür, dil, gündelik hayat, kısacası gerçeklik düzeyine inince böyle bir cemaatin klasik kurgu içinde imkânı olamayacağını anlıyorsunuz. Türkçülerin, Müslüman milletler arasında bir dayanışma organizasyonu şeklinde takdim ettikleri ittihad-ı İslâm modeli bir nebze daha gerçekçidir. Ancak İslâm dünyasının mevcut durumu, böyle bir modele de pek imkân bırakmıyor.

 

 

AYŞEGÜL ADANIR

MİLLİYETÇİLİK STAJ PROGRAMI

 

A New Perspective of Diplomacy: Digital Diplomacy

Abstract 

There has been a massive migration to social media due to the evolution of diplomatic communications of national states and international actors with digitalization. To carry out public diplomacy more effectively and beneficially, Twitter, which is conveniently accessible and provides the opportunity to reach every segment of the society in the fastest way, has become a new diplomacy tool by state leaders and officials. Twitter diplomacy, which entered the modern literature as twiplomacy, is actively used by Dominic Raab, the United Kingdom’s foreign minister, and especially Joe Biden, the head of the US government. In this critical study, quantitative research was conducted in terms of whether the tweets posted by the official accounts of Joe Biden and Dominic Raab contain visual elements. As a result of the research, it was observed that the interaction in the combined number of retweets and favorites changes depending on the tweet format. However, the content, timing of the tweets posted and the number of comments that were feedback was excluded from the study.

Keywords: Twiplomacy, Digital Diplomacy, Joe Biden, Dominic Raab, Non-visual tweets.

Introduction 

Today, with the unstoppable development of technology, developments are taking place in the cyberspace and technology world. One of the main reasons for the developments in technology is people directly related to the digital world. The intense interest in many social media platforms offered by the digital world has led to changes in the systematic of both people and governments. As proposed by Özlü and Alan, the tense activity of people on social media platforms has accelerated the digitalization of nations (Özlü and Alan, 2020). The concept of diplomacy, which states and state leaders have been trying to maintain for many years, has changed with the activity of communal media platforms and the increase in the trend towards digitalization. This new concept, which entered the literature as digital diplomacy, is different from classical diplomacy. Digital diplomacy derives from public diplomacy, which aims to determine the interests and attitudes of states and to establish bilateral and multilateral relations with the social media tools of countries’ foreign policies. The reason why social media has an important place in digital diplomacy is that digital diplomacy provides new opportunities for the development of public diplomacy by influencing people in the national and international arena. According to the article by Straus, Kruikemeir, Meulen, and Noort (2015), states can easily communicate with the public mitigating fiscal and authoritarian obstacles. This can be understood that diplomacy which is started to be carried out through collective media platforms, eliminates the economic and bureaucratic obstacles. According to Özdemir (2020), social media-based communication strategies get attracted by states and ministries. The fact that social media platforms are easily accessible, and serve all classes regardless of the class has eliminated the problems that may arise. Twitter stands out as the most widespread and effective social media in which digital diplomacy is carried out in social media used as a tool of diplomacy. It was first established on March 21, 2006, by Jack Dorsey as a social network site (Ovalı, 2020). The concept of Twitter diplomacy has emerged with the intensive use of Twitter by people and institutions that have a say in foreign policy and international studies. Along with the importance of Twitter diplomacy in foreign policy, it has been named twiplomacy by Burson, Cohn, and Wolfe (BCW), the global communication agency working on this issue (Ovalı, 2020). Twitter diplomacy has become a form of diplomacy that is effectively exercised by many state leaders, ministers, embassies, and representatives of the state. With the tweets posted by corporate accounts or individuals representing the state, interactions can be made not only with the relevant addressees but also with all Twitter users.

Terms of leaders Barack Obama, Joe Biden, Donald Trump, and Dominic Raab are among the state officials who have effectively used Twiplomacy as a foreign policy tool in recent years. With the Twitter diplomacy of these state leaders, who are rational actors in the international arena, their diplomatic missions have been transferred to the digital universe. These leaders have developed their communication strategies in public diplomacy with Twitter diplomacy. This situation has led to the importance of social networking sites in international politics (Collins, DeWitt, and LeFebvre, 2019). Particularly Joe Biden and Dominic Raab are two state officials with high interaction and activity in Twiplomacy. Joe Biden, the 46th president of the US government, and Dominic Raab, the United Kingdom’s foreign minister, tweet on foreign policy and international relations in their Twitter diplomacy. The tweets they send on Twitter can show different interactions according to the total number of retweets and favorites they receive. However, visual elements in their tweets can affect the interaction they obtain. Whether or not tweets sent by their parties are shared with a visual element within the scope of foreign policy or in the field of international relations affects the interaction of Twitter users to the tweet. In this paper, the interactions of the tweets shared with 10 non-visual tweets and 1- visual tweets from Joe Biden and Dominic Raab’s official Twitter accounts @JoeBiden and @DominicRaab will be examined.

Literature Review 

Twiplomacy has obtained a prominent role to construct a bridge between national governments and foreign policies. Several government officials, ministries, ambassadors utilize Twitter to carry out the innovative concept of diplomacy which is social media based. Because of the freshness and effectiveness of the twiplomacy, some scholars have been conducting research about a contemporary perspective of diplomacy. However, studies conducted on this topic, in general, have been focused on embassies, government official offices from a general perspective. These researchers constantly emphasized fundamental questions which is: How twiplomacy influences foreign policy or bilateral relations? Nevertheless, this paper can try answering relations between interaction levels and the formation of tweets from Joe Biden and Dominic Raab. According to the Özlü and Alan article, Twitter diplomacy, which has an important place in public diplomacy, is used by the embassies of states (Özlü and Alan, 2020). Whether twitter diplomacy is typically preferred by the embassies as a digital diplomacy tool and the effects of the posts of the embassies on Twitter on national and international media were investigated. In Haung and Shahin (2019) research has been conducted within the scope of the diplomatic purpose of Twitter diplomacy by a superpower like the U.S.A., England, India, and China.

According to Haung and Shahin (2019), twiplomacy can be described as Public Diplomacy 2.0. However, in this research, nothing has been done on the analysis of the posts made on Twitter. It has focused on the position of Twitter diplomacy in bilateral relations in general. The articles of the Eltham tried evaluating the role of twiplomacy in Iran’s 2009 election crisis. He emphasized the importance of Twitter for public diplomacy as proposed by “Twitter’s role in Iran’s 2009 election occurred in a decision context shaped by troubled US-Iranian relations and international Politics” (Eltham and Burns, 2009). Identically, Duncombe’s article investigated the importance and position of Twitter diplomacy in the bilateral foreign policies of Iran and America. Duncombe (2017), evaluated this research within the scope of the triangle of social media, international relations, and the state. While examining the bilateral relations of Iran and America on Twitter, the sharings made from the official Twitter accounts of Ayatollah Khamenei, President Rouhani, foreign minister Zarif, and President Obama were examined. According to the Hughes (2013) articles, The 45th president researched Trump’s Twitter diplomacy. He analyzes Trump’s twiplomacy as a political context and frame of presidential behaviors. Straus, Kruikemeir, Meulen, and Noort (2015) have tried to describe six effective communications strategies that are used by Western embassies on twiplomacy. Its paper mainly focuses on Gulf Cooperation Council (GCC) countries, unlike the individuals such as Donald Trump. Likewise, other studies on twiplomacy generally focused on twitter diplomacy of official accounts of embassies and state institutions instead of state leaders and officials. All mentioned studies cannot provide a comprehensive answer to the research question, since these studies only examined the Twitter diplomacy from a general perspective. They did not work on the changes in the interaction and sharing formats taken from the posts.

Theory 

With the digitalizing world, there has been a noticeable change in the tools used by states in international relations and foreign policy. The main reason for the change was that technology developed and created a new system connected to social media. Many states around the world have started to carry out their diplomatic relations via Twitter with the concept of twiplomacy. As stated by Straus, Kruikemeir, Meulen, and Noort (2015), governments support their public affairs officials and institutions alike to integrate social media into their communication practice. Social media based diplomacy is used by many heads of state and officials in order to conduct public diplomacy well. There are important reasons why Twitter diplomacy is used by top officials of the state. The fact that social network sites such as Twitter are accessible and used by all segments of society ensures that the posts of state leaders and institutions receive high interaction. According to Collins, DeWitt, and LeFebvre (2019), Twitter offers states to reach out to a large extent in their foreign policy rather than just interacting with one group. According to Park (2013), “opinion leaders have higher motivations of information seeking, mobilization, and public expression than non-leaders”. Twitter has an important place in diplomatic relations with the US government and other states. Both the Twitter accounts of the representatives of the US government in foreign states and the accounts such as presidents Joe Biden and Donald Trump actively carry out the concept of twiplomacy. The format and content of the posts are also of great importance. The language, structure, visual element diversity, or such factors of the posts, which may directly or indirectly have an impact on foreign policy, affect the interaction received. For instance, as identified by Hughsje, Donald trump uses informal language in his tweets so this situation can influence interaction with the public under the concept of twiplomacy. However, Joe Biden has gained huge popularity from people by carrying out well-organized twitter diplomacy. Joe Biden uses Twitter as a @JoeBiden account with 26,6M followers in 2021 (Biden, 2021). Joe Biden actively shares national and international issues and situations on Twitter. They are tweets with images, videos, or 3-4 sentences. The interaction differences between the posts they make may differ when viewed regardless of the content of the post and the time when it is shared. The biggest reason for the difference in interaction is whether there is a visual element in the post. Likewise, the difference in interaction British foreign minister Dominic Raab received in Twitter diplomacy is due to this. Unlike Joe Biden, Dominic Raab has 286,2K followers on Twitter as @DominicRaab account. The visual element in the posts made by these two state officials does not increase the interaction when conducting public diplomacy on Twitter under the name of twiplomacy. Tweets shared as pictures, photos or videos may have different importance depending on their subject and content scope. However, people show more interaction to the posts that directly affect foreign policy and public diplomacy, which are thrown without visual content rather than a visual expectation. This interaction is considered within the scope of the total number of retweets and favorites. For instance, Joe Biden’s tweet after the elections “it’s a new day in America” interacted with 4.2m favorites and 579,3B retweets on 20 January. However, other tweets of Joe Biden’s “Next stop: Washington, D.C.” with video cannot get much interaction (607b rt, 53b fav) as the previous tweet. The reason for the interaction between these two tweets is that in the first post, the tweet in which the concept is directly evident in Twitter diplomacy. However, the visual element used in the second post was disconnected and the interaction was low. In the case of Dominic Raab, it can be seen that the interaction received in the posts by Dominic raab is different. The visual elements Raab uses in his posts reduce the interaction because they are the same as the posts he shared in writing. For instance “The UK has repeatedly urged Israel to end illegal settlement expansion in the West Bank. The decision to proceed with new settlements in Givat HaMatos separates Palestinians in East Jerusalem from Bethlehem, and threatens the viability of a two-state solution” (Raab, 2020). The tweet got 52 retweets and 667 favorites without visuals. However, @DominicRaab tweeted that “I thank Ambassador @TzipiHotovely for hosting the annual #HolocaustMemorialDay event today. Covid may have prevented us from gathering in person, but we will never forget, nor end the fight against the scourge of anti Semitism” describing video only got 5 retweets and 144 favorites at 25 January 19:13. In the Light of these, the testable hypothesis is that from the official Twitter accounts of @JoeBiden and @DominicRaab, those with visual elements received fewer total retweets and favorites.

Research Design 

In this research, the categorical independent variable obtains visual tweets or non-visual

tweets in the 10 tweets of each official account whereas the continuous dependent variable is that the total number of retweets and favorites of tweets from @JoeBiden and @DominicRaab accounts. While determining the independent variable, it was taken into account whether the posts posted from the accounts contain visual content or not. According to the changing situation in the independent variable, the change in the interaction within the scope of the total number of retweets and favorites, which are the dependent variables, was examined. In this study, the effect of the concept of the tweet on the level of interaction considered as a dependent variable was investigated in terms of visual content, which is considered as an independent variable. Official Twitter accounts of Joe Biden and Dominic Raab, Twitonomy and twiplomacy.com, and other online/offline sources provide data about this study. Besides, the number of articles was examined to support dependent and independent variables and these sources ease connections with interaction levels and visual or non-visual tweets.

Non-visual Tweets Twitonomy (2021), Twiplomacy.com (2020)

Visual tweets Twitonomy (2021), Twiplomacy.com (2020) 

Findings 

Foremost, 5 visual content tweets and 5 non-visual content tweets of 2 government officials which are Joe Biden and Dominic Raab, and each government official were taken into consideration. A total of 20 tweets were examined. The level of interaction within the content of the shared tweets was examined. The use of visual content of tweets is composed of categorical measurement, and it can be valued using visual tweets as 1 and non-visual tweets as 0. In the case of the independent variable, the median and mean are 0,5 and the maximum and minimum values are 1 and 0 respectively. Moreover, the interaction level is a continuous measurement and this can be divided into a measurable total number of retweets and favorites into five: Firstly 0-1000 (0), 1001-40k (1), 41k- 100k (2), 101k- 500k (3), 500k Above (4). The median of the data set 1,5 and the mean is 1.95. The maximum value is 4 when the minimum value is 0.

If we analyzed the tweets of both accounts @JoeBiden and @DominicRaab, there would be a significant relationship between non-using visuals of tweets and its interaction level increase in terms of the number of retweets and favorites. The cause is that tweets shared by mentioned accounts have included prominent concepts and visual symbols would be unnecessary to aim at group and others. To be able to determine that our hypothesis holds or not, data was analyzed by a difference of means test. Standard error, variance, degrees of freedom, and t-score remain requirements to be able to use difference of means test. In the first place, the variance of both data sets is calculated as var(Y1)=2.36 (variance of the total number of retweet and favorite) and var(Y2) = 0.26 (variance of and tweet with a visual and non-visual tweet). Following this, the standard error was calculated, and it is equal to 0.078. After then, calculating the standard error of the data set it was put into the t-score formula to be able to calculate t-score. T- the value of the data set was determined as 2.78 Following, to find the p-value, degrees of freedom needed to be calculated to find the intersection in the critical score of the t-score. According to the t-score table, being degrees of freedom was equal to 18 and t-score 2.78, the probability of observing this association by chance falls under the value 0.01. This can be analyzed that the value checked by the t-score table is lower than our threshold (0.05) so the probability of observing this relationship fortuitously remains a more reduced chance, and this relationship is statistically significant. All things considered, the hypothesis which comprises both Joe Biden and Dominic Raab tweets that do not contain non-visual contents have more interacted on Twitter in terms of a total number of retweets and favorites. Furthermore, this confirmation provides to refute the null hypothesis.

Conclusion 

In conclusion, in this research President Joe Biden and foreign minister Dominic Raab’s Twitter accounts can be tried to analyze whether using visual tweets affect its interaction or not. The reason why they chose these government officials is that both are skillful and adaptative on Twitter diplomacy in the current era. Data calculations demonstrate that non-visual tweets are more likely to have huge interactions on Twitter. The conducted study shows that considering both government official’s Twitter accounts, 20 tweets from surveyed accounts included 10 non-visual and 10 visual tweets confirmed at-value as a 2.78. Following this, to be enabled to ensure that the hypothesis of the paper is verified by intersections of the t-table with the t-value of the data set. Finally, the threshold considered as 0.05, our hypothesis comprises that Both conducted Twitter accounts can be more interacted with Twitter users with utilizing non-visual tweets. However, in this research, some variables are not considered in analyzing research topics. These are the important level of content of the tweet and the timing of the tweets. Because these variances are prominent elements to determine the number of retweets and favorites. To conclude, this research paper fundamentally aimed at two government officials who utilized and carried out twiplomacy under the concept of digital diplomacy to analyze and systematically demonstrate how twiplomacy will be developed to gain astonishing interaction whether using visual tweets or non-visual ones. 

Salih Efe KAHRAMANER

Siber Güvenlik Staj Programı

Bibliography:

Biden, J. (2021). Twitter. Retrieved January 27, 2021, from https://twitter.com/

Raab, D. (2021). Twitonomy, Retrieved January 28, 2021, from https://www.twitonomy.com/

Biden, J. (2021). Twitonomy. Retrieved January 28, 2021, from https://www.twitonomy.com/

Biden, J. (2020, July 20). Twiplomacy. Retrieved January 28, 2021, from https://twiplomacy.com/

Burns, A., & Eltham, B. (2009). Twitter free Iran: An evaluation of Twitter’s role in public diplomacy and information operations in Iran’s 2009 election crisis.

Collins, S. D., DeWitt, J. R., & LeFebvre, R. K. (2019). Hashtag diplomacy: twitter as a tool for engaging in public and promoting US foreign policy. Place Branding and Public Diplomacy, 15(2), 78-96.

Duncombe, C. (2017). Twitter and transformative diplomacy: social media and Iran–US relations. International Affairs, 93(3), 545-562.

Ovalı, A. Ş. (2020). Türkiye-ABD İlişkilerinde Twitter Diplomasisi. Uluslararası İlişkiler Dergisi, 17(65), 23-45

Özdemir, M. (2020). Dijital diplomasi ve sosyal medya: Barış pınarı harekâtı kapsamında Türkiye Washington büyükelçiliğinin Twitter kullanımı.

Özden, Ö. & Alan, G. (2020). Kamu Diplomasisi Oluşturulmasinda Dijital Diplomasinin Etkisi: Türkiye’de Bulunan Büyükelçiliklerin Twitter Kullanımı. Erciyes İletişim Dergisi, 7(2), 1345-1366.

Shahin, S., & Huang, Q. E. (2019). Friend, Ally, or Rival? Twitter Diplomacy as “Technosocial” Performance of National Identity. International Journal of Communication, 13, 19.

Strauss, N., Kruikemeier, S., van der Meulen, H., & van Noort, G. (2015). Digital Diplomacy in GCC countries: Strategic communication of Western embassies on Twitter. Government Information Quarterly, 32(4), 369-379.