Home Blog Page 587

Komşuda Komşuluk Anlayışı

Yunanistan-Türkiye ilişkilerine hakim olan gerginlik, eskiden beri iki toplum arasındaki karşılıklı güvensizliğe dayandırılır. Bu yaklaşım bir şekilde gerilime iki tarafın eşit katılımı imasını barındırıyor. Halbuki Türkiye, hiçbir zaman bir terör örgütünün Yunanistan’daki faaliyetlerine katkıda bulunmamış, topraklarında terörist eğitim kampları oluşturmamıştır. Soyu Karamanoğullarına dayanan Yunan vatandaşlarının peşine düşerek onlara “Hıristiyanlaştırılmış Türkler” olduklarını empoze etmeye çalışmadığı gibi Yunanistan’ın bir kısmında gözü olduğunu “tadına doyulamayan topraklar” metaforuyla ilan etmemiştir. Yunanistan’dan etnik temizlik yöntemiyle sürülen insanların örneğin Çamerya Arnavutları’nın acısını paylaştığını açıklayarak o acı dolu günleri unutmamak ve unutturmamak için anma günleri ilan etmemiştir. Yunanistan azınlıklarının milli kimlik arayışlarına yol göstericiliği ve hatta alt kimliklerin oluşturulmasında kışkırtıcılık yapmadığı gibi Yunanistan’daki Türklerin sorunlarını kullanarak dahi komşusunu sıkıştırma eğilimine girmemiştir. Batı Trakya Türklerinin siyasi, dini, kültürel, ekonomik sorunlarını dünya gündemine taşıyarak Müftü seçiminin engellenmesi yada din eğitim veren okulların kapalı tutulması konularını tartışmalı sorun alanlarında kendi tezlerini kuvvetlendirmek için kullanmamıştır. Bu ve benzerleri vazgeçilmez hükümet politikaları yapılmamış eğitim ve basın yoluyla sürekli kendisini yeniler biçimde Yunan düşmanlığının halka aşılanmasında kullanılmamıştır. Türkiye, komşusunu onun komşularıyla çevreleyerek kıskaca alma siyaseti gütmemiş buna rağmen yine de gücünden duyulan tedirginlikle tahrik eden taraf olarak ilan edilebilmiştir. Yunanistan-Türkiye

Yunanistan’ın tüm komşularına yaklaşım biçiminin sinsi bir saldırganlık içerdiğini, bütün komşularında “kurtarılamamış toprak” parçaları olduğunu hatırlamak Türkiye-Yunanistan gerginliğinin gerçek nedenlerine ışık tutuyor. Yunanistan’ın irredentist / yayılmacı politikalarının sadece Türkiye’ye yönelik olmaması ise gerilimde iki tarafın eşit katılımı  olduğu çözümlemesini büyük ölçüde geçersiz kılıyor. Türkiye’nin askeri gücünü kendisi için tahrik unsuru sayan Yunanistan, böylesi bir güce sahip olmayan Arnavutluk ve Makedonya’ya karşı da benzeri politikaları üstelik daha ağır koşullarla sürdürebiliyor. Yeri gelmişken, şikayetçi olduğu askeri gücün Yunan emellerini dizginleyen, bir parça medenileştiren ve yavaşlatan bir etki yarattığı notunu düşmek gerekiyor.(1) Arnavutluk ve Makedonya’ya yönelik politikalarını daha korkusuzca ve pervasızca gerçekleştiriyor olması da bu fikri destekliyor. Yunanistan-Türkiye

Düşmanlık ve yayılmacılıkla kurgulanan Yunan Milli Kimliği

Yunanistan, Osmanlı hinterlandında kurulmuş diğer devletler gibi Osmanlı düşmanlığını ulus birliğini yaratmak adına kullanmış, tarihi çarpıtarak öğretmeyi tercih etmiştir. Ulusal birliğinin devamı için “öteki” kuramı Batılı toplumların da dahil olduğu tüm yabancılar üzerinde oluşturulmuş ancak bu konuda Türkler baş tacı edilmiştir. Yunanistan’ın oluşturduğu milli kimlik tanımı “kesintisiz 3000 yıllık bir soy ve medeniyet sürekliliği” ile “antik-Helen ile Bizans’ın devamı olmak” iddiasındadır.(2) Doğruluğu üzerine dünya çapında yapılan tartışmalar bir tarafa bırakılırsa sahiplendiği tarih, ulusal kimliğin oluşturulmasını ve yine bu kimliği besleyecek biçimde komşularının topraklarında hak iddia etmesini sağlıyor. Yunanistan’ı ve Ortodoksluğu da kapsayan Avrupa’nın Doğu karşıtlığını kendi adına geçersiz kılmayı başaran Yunanistan, sahiplendiği geçmişi Batı tarihi içine yerleştirerek Batı’da oluşturduğu saygı sayesinde irredentist politikalarına güçlü destek de bulmuştur. Avrupa kültürünün temelini Greko-Romen kültürünün teşkil ettiğine inanılması, Yunanistan’ı Avrupa’nın şımarık çocuğu yaparken komşularını da Yunan ihtirasları karşısında çoğunlukla savunmasız bırakmıştır. Yunanistan-Türkiye

Bugünkü Yunanistan’ın beş ana coğrafi bölgesinden Mora Yarımadası ile çevresindeki adacıklar (Pelopones) asıl Yunanistan’ı oluştururken diğer bölgeler olan Epir, Tesalya, Makedonya (Ege Makedonyası), Batı Trakya ile İyon Adaları, Doğu Ege Adaları ve Girit Yunanistan’ın yayılmacı politikalarına bulduğu destekle sonradan ele geçirdiği topraklardır. 1830’da yürürlüğe sokulan “beş denizli iki kıtalı büyük Yunanistan”ı kurmayı hedefleyen Megali İdea’nın önemli bir kısmı, Yunanistan’ın fazlaca bedel ödemesini gerektirmeden hediye yada sınır düzenlemeleri adı altında büyük devletlerce sağlanmış, 1947’ye gelindiğinde Yunanistan üç misli büyütülmüştü.(3) Nihai hedefine tam olarak ulaşmayan Megali İdea, sonraki Yunan hükümetlerinin de iç ve dış politika anlayışının temelini oluşturmuş çeşitli zamanlarda açıkça ilan edilmiştir. Barış dönemlerinde ise modern çağların getirisi olan azınlık hakları bahanesi Megali İdea hesabına ikiyüzlü politikaların yürütülmesinde kullanılmıştır. Avrupa Birliği (AB) üyesi olması da sorunlarını AB sorunu haline getirerek daha güçlü baskı yöntemleri kullanmasını kolaylaştırmış, komşular arasında çifte standart yaratılmasına sebep olmuştur. Yunanistan-Türkiye

Arnavutluk ve Makedonya’da Yunanistan baskısı

Arnavutluk, Balkanlardaki Arnavutların ve doğal topraklarının yarısını savaşlar ve kimi anlaşmalar nedeniyle ülke sınırları dışında bırakmak zorunda kalmış bir ülke. Aynı şekilde Makedonların yaşadığı tarihi Makedonya bölgesi de 1912-1913 Balkan Savaşları sonrasında üç devlet tarafından paylaşılmış ve Makedonların bir kısmı bugünkü Makedonya dışında kalmıştır. Ortodoks Arnavutların kendi vatandaşları olduğunu iddia eden Yunanistan, 1913’te Arnavutça konuşan binlerce insanın bulunduğu Tsamerya bölgesini Londra Konferansı ile sınırlarına katmış ancak “Kuzey Epir”olarak adlandırdığı Arnavutluk’un güneyinde yer alan Gjirokaster ve Korçe bölgesini de almaya izin koparamamıştı. -Ne var ki sonraki dönemlerde “vatandaşlarını” türlü hesaplarla topraklarından sürdü.- “Kuzey Epir” sorununu resmi bir politika haline getiren Yunanistan 1987-1990 arasında süren kısa barış dönemi haricinde, Arnavutluk’la ilişkilerini bu soruna endeksledi. 1993’te Arnavutluk’un sınır dışı ettiği tek bir Ortodoks papaza karşılık Yunanistan’dan sürülen Arnavut sayısı 10 bin aşıyordu, 1994’te tutuklanan 6 Yunan asıllı Arnavut’un karşılığı da 26 bin Arnavut’un sınır dışı edilmesi oluyordu. Kimi zaman Yunanistan’daki aşırı milliyetçilerin örgütü ‘Kuzey Epir Özgürlük Cephesi’nin terörist eylemleri ile iki ülke arasındaki gerginlik zirveye ulaşıyordu. Yunanistan baskısı Makedonya için de bağımsızlık ilanı ile başladı. Yunanistan, Büyük İskender’i sahiplendiği gibi kendi topraklarındaki bir bölgenin ismi olması nedeniyle Makedonya ismine de sahiplenerek Makedonya’nın bu ismi kullanmasını engellemeye çalıştı. Yunanistan, esasen topraklarındaki Makedon azınlığın ve İç Savaş sırasında sürdüğü 40 bin civarındaki Makedon’un gündeme getirilmesinden endişe duymuştu. Atina yayılmacılık olarak yorumladığı “Cumhuriyet dışındaki Makedon halkının statü ve haklarının korunacağı, onlarla ilişkilerin geliştirileceği”ni düzenleyen Makedon Anayasası’nın 49. maddesini değiştirtmeye muktedir oldu. Bir yıl süren ambargo kararı ile ülkeyi siyasi ve ekonomik sıkıntılara sürükledi ardından da Yunanistan’ın güvenliğini tehdit ettiği iddiası ile Makedonya’yı her bakımdan soyutlamaya çalıştı. Yunanistan-Türkiye

Yunanistan ülkesindeki Arnavutların ve Makedonların azınlık olduğunu reddederek Arnavutları “Arnavutça konuşan Yunanlılar”, Makedonları da “Slavca konuşan Helenler” olarak tanımlıyor. Tıpkı, Batı Trakya Türklerini “Müslüman Yunanlılar” ilan ettiği gibi. Yunanistan, ülkesindeki azınlıkların eğitim, din, kültürel ihtiyaçlarını görmezden gelip onları temel vatandaşlık haklarından dahi yoksun bırakırken, komşularında Helen asıllı olduğunu iddia ettiği yeni azınlık grupları yaratma siyaseti güdüyor. Arnavutluk’ta yüzde iki oranındaki Yunan azınlığa, aslında Yunanlı oldukları iddiasıyla yüzde on oranındaki Ortodoks Arnavutları da eklemeye çalışıyor. Öte yandan Yunan anlayışına göre zaten Makedon diye bir halk olmadığı için nerede olurlarsa olsunlar Makedonlar, Helen’dir: Makedonya’dakiler de Bulgaristan’dakiler de. 2000’den bu yana Bulgaristan’ın güneyindeki Sarakatzani/Karakaçanlar da aslında Helen olduklarını unutmuş bir topluluktur. Bu yöndeki politikasını Türkiye’de biraz daha sessiz ve derinden götürmeyi tercih eden Yunanistan, kuşkusuz ki Megali İdea haritası ile örtüşen bazı bölgelere, halka Helen asıllı olduklarını aşılayacak misyonerler gönderiyor. Yunanistan-Türkiye

Komşularını yayılmacılıkla suçlayan ancak topraklarını onlar aleyhine genişletme arzusunu milli siyaset haline getirmiş olan Yunanistan, doğrudan bu konuda baskı uygulayamadığı zamanlarda komşularını azınlık hakları bahanesiyle sıkıştırma eğiliminde. Üstelik komşularının tümünün AB üyeliği hedefinin bulunması da AB kriterlerini belirleyenlerden olması nedeniyle Yunanistan’ın elini güçlendiriyor. Nitekim düşmanca politikalar güttüğü bu ülkeler tarafından kıskaca alınmaktan endişe duyan Yunanistan, politikalarını AB perspektifiyle temize çekerek komşularının AB üyeliğini desteklemeye karar verdi. Komşularının AB ile olan ilişkilerini yürütmek istese de bunu tam olarak elde edemedi. Balkanların lider ülkesi olmaya soyunan Yunanistan, gerçekten de özellikle bankacılık sektöründeki atılımlarıyla ekonomi alanında liderliği yakaladı. Ancak yaşadığı ekonomik kriz liderliğini sekteye uğrattı. Yunanistan-Türkiye

Eksende Türkiye’nin yeri

ABD’nin bölgeye olan ilgisi, Yunanistan’ı komşuları lehine dengeleyebilecek tek etken. ABD tarafından seçilmişlik bakımından Balkanların şanslı halkı olan Arnavutlar, Arnavutluk’ta, Makedonya’da ya da Kosova’da ABD desteğiyle ayakta kalabiliyorlar. Bulgaristan’ı NATO üyeliğiyle, Makedonya’yı anayasal adıyla tanıyarak ödüllendiren ABD, Yunanistan’ı oluşturduğu Balkan ekseninin dışında tutuyor. Nitekim Arnavutluk-Makedonya-Bulgaristan’dan geçen AMBO petrol boru hattı ve Arnavutluk’un Adriyatik kıyılarındaki Dürres’i İstanbul’a, Burgaz’a ve Varna’ya demiryolları ve otoyollarla bağlayan ve bir çok Trans-Avrupa ulaştırma koridoru ile kesişen 8. Koridor Projesi, ABD’nin girişimi ve ciddi desteğiyle hayat bulmuştu.  Yunanistan-Türkiye

Arnavutluk, Makedonya, Bulgaristan ve Türkiye, Yunanistan’ın  “Kuzey Epir”, “Vardar ve Pirin Makedonyası”, “Küçük Asya”, “Pontus” ve Kıbrıs için yarattığı ‘Kurtarılamamış Toprak’ tragedyası nedeniyle kader ortaklığı yapıyor. Buna rağmen, Türkiye’nin yeterince aktif olmayan dış politikası, Yunanistan baskısını iyi ilişkilerle kırmaya çalışan bu ülkelerde -özellikle ticari ilişkilerde- Yunanistan’ı olması gerekenin tersine Türkiye’nin önüne çıkarmış durumda. Yoğun tarihsel ve kültürel bağa ek olarak kader ortaklığı yapılan kimi konular nedeniyle hem Arnavutluk’la hem Makedonya’yla hem de Bulgaristan’la ilişkilerin en üst seviyeye çıkarılması, Türkiye için hem siyasal hem de stratejik açıdan oldukça önemli. Türkiye ile işbirliğinin arttırılması, Yunanistan tarafından sıkıştırılan ve baskı altına alınmak istenen Arnavutluk ve Makedonya açısından da arkasına güçlü bir devleti almak adına önem arz ediyor. Özellikle Arnavutluk ve Makedonya ile ortak belirlenecek ve sistemli şekilde takip edilecek stratejiler, Balkan istikrarının anahtarı olan bu ülkelerin dengeyi Türkiye ile sağlamasına imkan tanıyacaktır. Bu da Türkiye’nin Balkanlardaki kilit ülke konumunu güçlendirerek bölgesel önemini arttıracaktır.

1-Türkiye’nin Yunanistan’ın üç misli askeri güce sahip olmasını iç ve dış politikasında kullanan Yunanistan, Türkiye’nin topraklarının, nüfusunun ve çevresindeki tehdit dalgasının Yunanistan’ın on misli olduğunu görmezden geliyor ve nüfus oranını dikkate almıyor.

2-Victor Roumetof, Nationalism and Identity Politics in the Balkans: Greece and the Macedonian Question, Journal of Modern Greek Studies, C.14, N.2, 1996, s. 273-275

3-M. Murat Hatipoğlu, Yunanistan’ın Dış Politikası ve Balkanlar, Balkan Diplomasisi, ASAM Yay., Ank 2001

 

Gözde KILIÇ YAŞIN

21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü

Balkanlar ve Kıbrıs Uzmanı

http://www.21yyte.org/tr/yazi5883-Komsuda_Komsuluk_Anlayisi.html

Venezuela Rusya İlişkileri

0

Venezuela Rusya İlişkileri

Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez ve Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev Ekim 2010’da Kremlin’de yapılan görüşmeler sonucu Venezüella’ da bir nükleer santral kurulması üzerine anlaşmaya vardı. Bununla beraber, farklı konularda 15 ayrı anlaşmaya gidildi.[1] Bu anlaşmalar sadece enerji üzerine değil, dış politika, finans, savunma, eğitim, sağlık gibi birçok alanı da kapsamaktadır.

Enerjinin Geçmişi

Enerjinin Geçmişi Enerji kaynakları üretimin sürdürülebilirliği açısından hep önemli olmuştur. Sanayi Devrimi Dönemi’nde kömürün yaygın enerji kaynağı olmasının ardından petrol çağı başlamıştır.

Türkiye-Rusya İlişkileri: 2007-2010

0

Giriş

Türkiye-Rusya İlişkileri Türkiye Cumhuriyeti, uluslararası ilişkiler platformunda yürüttüğü politikalar açısından değerlendirildiğinde günümüz itibarıyla sahip olduğu konjonktür olarak önemli bir konuma sahiptir. Bu konuma gelmesinin temelinde Osmanlı İmparatorluğu’ndan gelen tarihinin de önemi büyüktür. Osmanlı’dan günümüze gelen süreçte Türkiye Cumhuriyeti ekonomi, eğitim, sanayi, tarım, askeri yönde pek çok yenilik yapmış, milli gücü sayesinde uluslar arası alanda etkinliğini arttırmış, sahip olduğu jeo-stratejik konumunun uluslar arası arenadaki öneminin farkına varmış ve bu yönde uyguladığı dış politikayla dünyada önemli bir güç haline gelebilmiştir. Uyguladığı dış politika ise ikili kutuplaşmanın bitmesinin ardından Özal dönemi itibarıyla çok boyutlu diplomasi uygulamaları olmuştur. Günümüzde de AKP iktidarı aracılığıyla bu uygulamanın devam ettiği görülmektedir.

Amerika Irak’tan Çıkınca

0

Geçtiğimiz haftaki yazımda Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’tan çekilmesinin iç politikanın mı yoksa dış politikanın mı bir gereği olduğunu irdelemiştim. Netice itibariyle ABD’nin Irak’tan çekilmesinin iç politika sebeplerine bağlı olmasının daha büyük ihtimal olduğu üzerinde durmuştum. Bugün ise üzerinde durmak istediğim nokta ABD’nin Irak’tan çıkışı sonrası yaşanması muhtemel problemlerdir. Bu süreci analiz etmek ve ABD’nin Irak’tan çıkışı sonrasını iyi bir şekilde anlayabilmek için iki konuyu masaya yatırmak gerekir.

Füze Savunması Üzerine 20 Soru ve 5 Seçenek

0

 Füze savunması meselesinde sağlıklı bir karar almadan önce cevaplanması ve netleşmesi gereken gereken bir dizi önemli soru ve belirsizlik vardır.

Tarihi en azından Reagan dönemine kadar uzatılabilecek füze savunması sistemi son günlerde Türk dış ve güvenlik politikası gündeminin merkez konularından biri oldu.

Bu konu özellikle 11 Eylül öncesinde transatlantik güvenlik çevrelerinde yoğun bir şekilde tartışılmıştı. O zaman en genel anlamda bu sistemi savunanlar,

Birleşik Kıbrıs Partisi’nin Açıklamaları Üzerine

0

Geçtiğimiz hafta Birleşik Kıbrıs Partisi Genel Sekreteri  İzzet İzcan’ın açıklamaları medyada yer buldu. İzcan’a göre Türk tarafı müzakerelerde samimi değil, Maraş’ın “yasal sahiplerine” verilmesi müzakereler için olumlu katkılar sağlar. Böyle bir açıklamayı bir Kıbrıslı Türk’ten duymak son derece üzücü. Evet AK Parti(AKP) dönemine kadar Türkiye ve KKTC birleşmeye mesafeli duran bir politika izlediler. Ancak kabul edilmesi gereken gerçek AK Parti’yle Türkiye’nin Kıbrıs Politikası’nın geçmişte olduğundan çok farklı bir noktaya geldiğidir. Bu, olaylara objektif olarak bakan dış politika analistleri tarafından sıklıkla dile getirilen bir olgudur.

Türkiye-Çin Ortaklığını Ne Getirir?

0

Bir sene önce Abdullah Gül, Çin Halk Cumhuriyeti’ne resmi bir ziyarette bulunmuştu. Her şey yolunda giderken, ticari anlaşmalar imzalanırken, Çinli şirketler Türkiye’ye yatırım yapıp bürolar açarken, Türk firmalar gıda ve inşaat dışında sektörlerde Çin’e yatırım yaparken ve büyük miktarlarda Çin kredisi kullanılırken Uygur Türklerine uygulanan aşırı şiddet tüm bu ilişkileri tersine çevirdi.[1] Uygur’da tam olarak ne olduğunu ve neler yaşandığını hala net bir şekilde öğrenmiş değiliz. O günlerde yığınla kalabalığın sokaklarda “Katil Çin” sloganları attığı çabuk unutulmuş gibi görünüyor. Şu bir gerçek ki hafızası çok kısa olan bir milletiz. Bunun farkında olan hükümet ise bir süre bekledikten sonra Çin ile önemli bir yakınlaşmanın olduğunu dünyayla aynı anda kendi halkına da duyurdu. Özellikle bu konuda Dışişleri Bakanı ve etkin dış politikasının önemini vurgulamak gerekmektedir. Etkin bir dış politikanın ekonomik getirilerini gelecekte daha fazla göreceğiz.

Obama Ekibinde Yaprak Dökümü – Beyaz Saray’dan Kaçış mı?

0

Türkiye’nin Washington’da dostlarının azaldığı ve Yahudi Lobisi, Kongre ve düşünce kuruluşlarında Ankara aleyhtarı seslerin arttığı bir dönemde Beyaz Saray’da Türkiye’ye “dost bir sesin” olmayışının olumsuz pratik sonuçları olabilir.

Obama’nın ekonomi ekibinden üç üst düzey isimden (Christina Romer, Larry Summers ve bütçe direktörü Peter Orszag) sonra Beyaz Saray Genel Sekreteri Rahm Emanuel görevinden ayrılacaklarını açıklamışlardı. Bu listeye cuma günü Ulusal Güvenlik Danışmanı James Jones da eklendi. Başkanın baş siyaset danışmanı David Axelrod’un Kasım seçimlerinden sonra Obama’nın 2012 kampanyasının sorumluluğunu almak için Beyaz Saray’daki görevinden ayrılacağı tahmin ediliyor. Savunma Bakanı Robert Gates’in ise 2011 yılında görevi devretmek istediği biliniyor. Sözcü Robert Gibbs için bile Demokrat Parti Başkanlığı’na geçebileceği söyleniyor. Kabaca söylersek, Obama’nın belki de en yakın 10 danışmanının yarısından fazlası Ocak’tan itibaren görevde olmayacak.

Türkiye’nin Orta Asya Politikası

0

Orta Asya içinde Türk topluluklarının bulunduğu, kuzey-güney istikametinde Sibirya’dan Hint alt kıtasını ayıran Himalayalar’a kadar olan bölgeyi, doğu-batı istikametinde de Ural Hazar hattından Moğolistan ve geleneksel Çin Bölgesine kadar olan alanı ifade etmektedir. Bölgenin zengin enerji kaynaklarına ve madenlerine sahip olması, önemli geçiş güzergahlarını barındırması bölgeyi ülkeler nezdinde cazip hale getirmekte, bölge ile ilgili politikalar üretilmesine neden olmaktadır. Bu çalışma ise Türkiye’nin Orta Asya politikasının gelişim sürecini görmemize ve varılması gereken noktayı tespit etmede yardımcı olacaktır.