Home Blog Page 582

Maliki’nin Türkiye Ziyareti ve Irak’ta Yeni Hükümet Kurma Senaryoları

0

7 Mart 2010 seçimleri üzerinden yaklaşık 8 ay geçmesine rağmen Irak’ta henüz bir hükümet kurulabilmiş değildir. Yeni hükümet kurma çalışmalarının yoğun bir şekilde sürdüğü 21 Ekim 2011’de, Başbakan Maliki’nin Türkiye ziyaretinin oldukça anlamlı bir yanı bulunduğu açıktır. Başbakan Maliki Türkiye ziyaretinden önce; İran, Suriye, Ürdün ve Mısır gibi bölge ülkelerinde bulunmuştur. Söz konusu ziyaretler sırasında Maliki’nin yeni hükümet kurma çalışmaları hakkında bilgi paylaşımında bulunduğu belirtilmesine karşın, bağımsız gözlemcilere göre Maliki’nin bölge turunun asıl nedeni başbakanlığında kurulacak yeni bir Irak Hükümeti’ne destek sağlama ziyaretleridir.

İsrail İnsani Yardım Ekibine Neden Askeri Saldırıda Bulundu?

0

Gazze’de İsrail ablukası altında yaşayan Filistinlilere insani yardım ulaştırmayı amaçlayan gemilere İsrail askerlerinin müdahalesi sonucu 10’larca sivil kişinin yaşamını yitirmesi Türkiye-İsrail ilişkilerinde onarılması oldukça güç derin bir iz bırakacaktır. İsrail’in sivil birimlere yönelik silahlı müdahale politikasının izah edilebilir ne hukuki, ne siyasi ne de askeri yanı bulunmaktadır. Saldırı fiili uluslararası sularda gerçekleştirildiği gibi aynı zamanda askeri olmayan unsurlara karşı güç kullanılması söz konusudur. Askeri müdahale karırının siyasi iradenin onayıyla yapıldığı düşünüldüğünde İsrail’in hem Türkiye’ye hem de Filistin sorununda diyalog ve barıştan yana olan tüm bölgesel ve küresel aktörlere ciddi bir mesaj vermek istediğini anlaşılmaktadır. İsrail tarafı Filistin sorununda çözüm istemediğini ve çözüme doğru atılan her adımı düşmanca bir yaklaşım olarak gördüğünü açık bir şekilde son saldırısıyla ortaya koymuş olmaktadır.

Gazze’de İsrail ablukası altında yaşayan Filistinlilere insani yardım ulaştırmayı amaçlayan gemilere İsrail askerlerinin müdahalesi sonucu 10’larca sivil kişinin yaşamını yitirmesi Türkiye-İsrail ilişkilerinde onarılması oldukça güç derin bir iz bırakacaktır. İsrail’in sivil birimlere yönelik silahlı müdahale politikasının izah edilebilir ne hukuki, ne siyasi ne de askeri yanı bulunmaktadır. Saldırı fiili uluslararası sularda gerçekleştirildiği gibi aynı zamanda askeri olmayan unsurlara karşı güç kullanılması söz konusudur. Askeri müdahale karırının siyasi iradenin onayıyla yapıldığı düşünüldüğünde İsrail’in hem Türkiye’ye hem de Filistin sorununda diyalog ve barıştan yana olan tüm bölgesel ve küresel aktörlere ciddi bir mesaj vermek istediğini anlaşılmaktadır. İsrail tarafı Filistin sorununda çözüm istemediğini ve çözüme doğru atılan her adımı düşmanca bir yaklaşım olarak gördüğünü açık bir şekilde son saldırısıyla ortaya koymuş olmaktadır.

Gazze sorunu bilindiği üzere Filistin seçimlerinden Hamas’ın başarılı bir şekilde çıkmasından sonra başlamış ve Batılı ülkelerin de desteğiyle Hamas yalnızlaştırılmıştı. Hamas’a karşı uygulanan diplomatik, ekonomik ve siyasi yaptırımlar 2009 yılında İsrail’in askeri müdahalesine zemin hazırlamıştı. 2009 sonrası dönemde ise İsrail Gazze’yi uluslararsı alandan soyutlamış ve Gazze, Türkiye başta olmak üzere tüm uluslararası kamuoyunun girişimlerine karşı bir insanlık dramına sahne olmuştu. İşte bu insanlık dramına karşı çıkmak ve İsrail’in Gazze ablukasını dünyada teşir etmek isteyen bir grup sivil girişimcinin ilk önce karadan ardından da denizden Filistinlilere yardım ulaştırma politikası İsrail’in sert tepkisine yol açmış ve bu tepki bugün itibariyle 20’e yakın sivilin yaşamını yitirdiği bir insanlık dramına dönüşmüştür. İsrail her ne kadar askeri müdahaleyi meşru müdafaa kapsamında göstermeye çalışsa da olayın uluslararası sularda yaşanması, gemidekilerin sivil olması, gerçek mermilerin kullanılması, gemilere farklı şekilde müdahale etme imkânının bulunması ve eylemin salt insani bir soruna dikkat çekmek için yapılıyor olması gibi unsurlar birlikte düşünüldüğünde, İsrail’in gerçekte askeri bir müdahale ve ölüm olaylarını hesaba kattığı öngörülmektedir.

Gazze Savaşı sonrası daha da tırmanan Türkiye-İsrail ilişkilerinin son saldırının ardından daha da kötüleşeceğini öngörülmektedir. İsrail’in saldırgan bir yöntemi benimsemesinde son yıllarda uluslararası kamuoyunda Filistin sorununda yeni adımlar atması konusunda kendisine yapılan telkinlerin önemli bir rolü vardır. Türkiye’nin yanı sıra Obama yönetimi de Filistin konusunda, özellikle yeni yerleşim birimlerinin inşası konusundaki politikalarını açık bir şekilde ortaya koymuş ve İsrail’in Filistin topraklarında yayılmacı bir politika izleme girişimlerine karşı olduğunu göstermiştir. Türkiye ise hem yeni yerleşim birimlerinin inşası hem de İsrail’in Filistin başta olmak üzere Lübnan veya Suriye ile ilişkiler konusunda da adım atması ve Ortadoğu’daki istikrarsızlıkları azaltma konusunda İsrail’in yeni bir söylem içerisine girmesi konusunda daha açık bir politika izlemeye başlamıştır. Türkiye’nin Ortadoğu’daki sorunları barışçıl yöntemlerle çözme konusundaki girişimleri ise başta İsrail olmak üzere bölgedeki şiddet ve istikrarsızlıktan beslenen ve varlığını şiddet ortamına dayandıran güçlerin tepkisine yol açmaktadır.

İsrail’in Askeri Saldırıda Bulunmasının Nedenleri

İsrail tarafının sivil gemilere askeri bir müdahale seçeneğini hayata geçirmesinin birkaç nedeni olabilir. Bunlar arasında en önemlisinin İsrail’in tarihsel olarak tüm sorunlarını veya girişimleri güç kullanarak bastırma politikasıyla bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Diğer bir deyişle İsrail kurulduğu günden günümüze kadar gelen süre içerisinde tüm sorunlarını askeri yöntemlerle veya güç kullanarak bastırma politikasını birincil dış politika seçeneği olarak görmektedir. Son sivil amaçlı gemilere saldırı olayı da bu politikanın yalnızca Araplara karşı değil esasında tüm ülkelere ve sivil birimlere karşı da kullanıldığını göstermektedir.

Askeri müdahalenin bir diğer nedeni de İsrail’in bir iç sorun olarak gördüğü Gazze ablukasının uluslararası olmasını engelleme amacından kaynaklanmış olabilir. Böylelikle İsrail tüm uluslararası kamuoyuna Gazze sorununda tek söz sahibi aktörün İsrail olduğunu ve bunu delme girişimlerine de askeri yöntemlere cevap verileceğini göstermiş olmaktadır.

Askeri müdahalenin bir diğer hedefi ise doğrudan Türkiye’ye yönelik olabilir. İsrail’e göre Türkiye’nin barışçıl çözüm konusundaki girişimleri doğrudan İsrail’in toprak bütünlüğü ve Yahudi devletinin tarihi Kenan toprakları üzerindeki mevcudiyetini tehdit altına sokmaktadır. İsrail en son Başbakan Netanyahu’nun açıklamalarından da anlaşıldığı üzere kendisini bir Yahudi devleti olarak tanımlamaktadır. Yahudi devletinin sınırları ise tarihte Yahudilerin yaşadığı topraklar olarak görüldüğünden tüm Filistin topraklarının Yahudilere ait olduğu gibi bir iddiayı rasyonalize etmeye çalışmaktadır. İsrail günümüze kadar bir şekilde bu politikayı başarılı bir hayata geçirmiştir. Ancak son yıllarda ve özellikle Türkiye’nin de girişimleriyle bu politikayı sürdürmesi oldukça zorlaşmıştır. Bu yüzden İsrail bir şekilde Türkiye’nin uluslarararası toplum tarafından da kabul gören yaklaşımlarını boşa çıkartmak için güvenlik sorunlarını ortaya çıkartarak Türkiye’nin soruna müdahalesini minimize etmeye çalışmaktadır.

İsrail’in askeri müdahalesi, sorunu insani alandan çıkartıp bir askeri ve güvenlik alanı içerisinde çekme amacından kaynaklanıyor da olabilir. Böylelikle Türkiye’nin diplomatik ve siyasi çözüm girişimlerinin önünü kapatmış olacaktır.

Askeri müdahalenin bir diğer nedeni de İsrail’in Türkiye’nin bölgede artan rolünü azaltma veya Türkiye’nin Arap ve dünya kamuoyunda artan etkisini sınırlandırma olarak da görülebilir. Böylelikle İsrail Türkiye’nin Filisin konusunda taraf olduğunu ancak buna rağmen etkisiz bir aktör olduğunu dünya kamuoyuna göstermek istiyor olabilir. Ortadoğu kamuoyunda artan Türkiye ilgisi ve beklentisini askeri güç kullanarak silmek istiyor olabilir. Ancak bunun ters teptiğini ileri sürebiliriz.

Ayrıca Türkiye’nin son İran olayında da barışçıl ve diplomatik çözümün merkezi olması da İsrail’in politikalarını ve Türkiye’ye yönelik tutumunu etkilemiştir. Çünkü, Türkiye İran’ın diplomatik çözüm konusunda teşvik ettikten sonra İsrail’in İran tehdidi dolayısıyla şiddet kullanma girişimleri de engellenmiş olacaktır. Bu aşamadan sonra İsrail bir İran tehdidi dolayısıyla kendi askeri politikalarına meşruluk kazandırması güç görünmekteydi. İsrail sivil birimlere askeri müdahalede bulunarak hem Türkiye’yi hem de bölge ülkelerini radikal adımlar atma konusunda provoke etmeye çalışmak isteyebilir. Böylelikle kendi sorunlarını “İsrail’in varlığına yönelik tehdit var” söylemiyle haklılık kazandırmak isteyecektir.

Nitekim İsrail açısından İran’ın sertlik ve askeri söyleme dayanan politikaları ne kadar sevindiriciyse Türkiye’nin diplomatik ve insani çözüm çabaları da o kadar tehdit olarak görülmektedir. Çünkü, İran doğrudan uluslararası kamuoyu tarafından kabul görmeyen bir aktör olduğundan söylemleri de İsrail açısından nefsi müdafaa adı altında şiddet kullanmasını meşrulaştırmaktadır. Oysa Türkiye’nin barışçıl çözüm politikası İsrail’in şiddete dayalı politikasının meşru bir yöntem olarak görülmesini önlediği gibi, esasında Filistin sorununda çözüm istemeyen tarafın İsrail olduğunu gözler önüne sermektedir.

Askeri Müdahalenin Türkiye-İsrail İlişkilerine Etkisi

İsrail askeri müdahalesi her ne kadar sivil gemilere yapılmış gibi görünse de bu olayın Türkiye-İsrail arasındaki ilişkilerde telafisi oldukça zor yaralara yol açacağını belirtmek gerekir. Son yıllarda Türkiye-İsrail arasında yaşanan tüm sorunlardan farklı olarak İsrail tarafı artık Türkiye’nin içerisinde yer aldığı girişimlere diplomatik veya politik bir karşılık vermeyeceğini ve doğrudan askeri yöntemleri Türkiye’ye karşı da kullanacağını göstermiş olmaktadır.

Son saldırı olayı, ilk etapta diplomatik alanda Türkiye’nin İsrail’deki büyükelçisini geri çekmesine, askeri alanda ise İsrail ile olan ortak tatbikatların iptaline yol açmıştır. Ancak buna ek olarak, askeri müdahalenin Türkiye İsrail arasındaki krizi derinleştirmekten öteye ilişkileri halklar bazında koparmaya yol açacağını belirtmek gerekir. Halklar bazında kopan ilişkilerin siyasi düzeyde de büyük bir yankı bulacağını ifade etmek gerekir. Önümüzdeki günlerde Türkiye-İsrail ilişkilerinde daha önemli gelişmeler gündeme gelebilir.

Ülkelerin ve halkların tarihinde bazı olayların dönüm noktası olabildiği bilinmektedir. Nitekim sivil gemilere yönelik bu askeri müdahalenin de maalesef halklar üzerindeki tesiri oldukça büyük olacaktır. Dolayısıyla İsrail’in Ortadoğu’nun en önemli güçlerinden biri haline gelmeye başlayan Türkiye’yi kaybetmesinin getirdiği yalnızlaşmayı başka bir ilişkiyle telafi etmesi de oldukça güçtür.

İsrail’in beklentilerinin aksine saldırılar Türkiye’nin Filistin sorunu konusundaki barışçıl çözüm çabalarının önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Türkiye bu aşamadan sonra Filistin sorunun nihai çözümü konusunda daha aktif bir rol de oynayabilir. Bugüne kadar Filistin sorununa dışarıdan müdahil olan Türkiye’nin son öldürme olaylarının ardından sorunun bir tarafı haline geldiği görülmektedir. BM Güvenlik Konseyi’nin Geçici Üyelerinden biri olan Türkiye’nin Filistin sorununu uluslararası alanda daha sık dile getirmesi İsrail üzerindeki barışçıl çözüm baskısını daha da artırması beklenmektedir. Bu durum İsrail’in daha da radikalleşmesini beraberinde getirebilir.

Sonuç olarak sivil gemilere yönelik askeri müdahale, Türkiye-İsrail arasındaki krizi derinleştirmekten öteye, ilişkilerde telafisi oldukça zor yeni bir sürecin başlamasına yol açmıştır. Bununla birlikte Türkiye’nin diplomasiye öncelik veren ve Filistin sorununda diplomatik çözümü savunan politikaları İsrail’in daha da radikalleşmesine yol açacaktır. Ancak, güç ve şiddete dayalı bir dış politika İsrail’in uluslararası kamuoyunda daha da yalnızlaşmasını beraberinde getirecektir.

 

Yrd. Doç. Dr. Veysel Ayhan

ORSAM Ortadoğu Danışmanı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi U.İ.B

veyselayhan.com.tr

 

Irak’ın Geleceği Ortadoğu’nun Geleceğidir

0

Osmanlı devlet anlayışı; egemenliği altına aldığı bölgelerde yeni kimlikler inşa etmek yerine, var olan baskın unsurları devlete bağlayarak egemenliği sürdürme biçiminde kendini göstermiştir. Batılı ülkeler ise bilhassa 1. Dünya Savaşı’nın ardından bölgemizde etki alanı olarak paylaştıkları ülkelerin önemli bir kısmında, kimliksel açıdan sayıca daha az bulunan unsurları ön plana çıkararak bu ülkeler üzerindeki kontrollerini perçinlemeye ve sürekli hale getirmeye çalışmışlardır.

Demirden İpek Yolu: Traceca Projesi

0

(Kars-Tiflis-Bakü Demiryolu Temel Atma Tarihi Günü Anısına)

Dünya ekonomisinin gelişiminin ana yönlerine ilişkin analizlerden anlaşılacağı üzere, 21. yüzyılın önemli finans, mal ve bilgi akışı ABD-Avrupa-Asya üçgeni üzerinde yoğunlaşacaktır. Günümüzde, özellikle Asya ile Avrupa arasındaki mal dönüşümü 2 trilyon ABD dolarını geçmiş, 200 milyar ABD doları sadece ulaşım masrafına harcanmıştır ve ulaşımın önemi gitgide artmaktadır. Bu doğrultuda, TRACECA – Transport Corridor Europe Caucasus Asia – (Avrupa-Kafkasya-Asya Ulaştırma Koridoru), Avrupa Birliği tarafından, zengin kaynaklara sahip Orta Asya cumhuriyetlerini Kafkasya üzerinden Avrupa’ya bağlamayı hedefleyen ağırlıklı olarak demiryolu olmak üzere tüm ulaşım sistemlerini kapsayan bir Doğu – Batı Koridorudur. TRACECA, uluslararası kuruluşlardan büyük mali ve teknik destek alan Avrasya bölgesi ulaşım koridoruyla ilgili tek projedir. Avrupa Birliği’nin yeni bağımsız devletlere yönelik politikasının temel taşlarından biri olan TRACECA programı, “21. Yüzyılın İpek Yolu Projesi” olarak adlandırılıyor.

Kürt Kökenli Vatandaşlarımızın Talepleri

0

Kamuoyu çoktandır devletin üst kademesinden bir açıklama bekliyordu. Gerek başbakanın gerek cumhurbaşkanının ve gerekse Milli Güvenlik Kurulu’nun yapmış olduğu açıklamalar çok önemlidir. Yapılan açıklamalar tamamen çağdaş bir anlayış olarak ırkçılığı geri plana iten, işbirliğini ve kardeşliği ön plana çıkartan açıklamalardır.

Terörle Mücadele Stratejisi Nasıl Olmalıdır?

0

Genellikle bahar aylarında artış gösteren terör eylemleri Mayıs ayı itibariyle yine artmaya başladı. Ancak geçmiş yıllardaki ile mukayese edildiğinde farklı bir ortam söz konusu. Mevcut durumun geçmiş dönemden farkları neler? Terör örgütünün hedefi nedir? Terörle mücadele stratejisi nasıl olmalıdır?

İran’ın Jeopolitiği, ABD ve Türkiye

0

BİLGESAM Başkanı Dr. Atilla Sandıklı 17 Mart 2008 tarihinde İran’ın jeopolitiğinden hareketle Tahran’ın bölge ülkeleri, ABD ve Türkiye arasındaki ilişkilerini değerlendirdi:

Türkiye-AB İlişkilerinde Riskler ve Fırsatlar

0

1980 öncesinde yaşanan siyasi ve ekonomik istikrarsızlık, anarşi nedeniyle yaşanan güvenlik problemleri gibi gelişmeler Türkiye-AT ortaklık ilişkilerini olumsuz olarak etkilemişti. Öte yandan 4. Mali Protokol’ün uygulamaya konmaması ve 1986’da tam olarak uygulanması gereken işçilerin serbest dolaşımı ilkesinin askıya alınması ilişkileri kopma noktasına getirmişti.

Petrol ve Doğalgaz Boru Hatları Stratejisi

0

Tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de güçlü olmak isteyen devletler enerji kaynaklarının bulunduğu bölgeleri ve ulaşım yollarını kontrol etmeye çalışmaktadırlar. Petrol ve doğalgaz rezervlerinin ancak 50-70 yıl daha ihtiyaçları karşılayabileceği değerlendirildiğinde, enerjinin öneminin her geçen zaman daha da artacağı ve 21. Yüzyılın bir enerji yüzyılı olacağı açıktır. Dolayısıyla bu yüzyılda da güçlü olmak isteyen devletler enerji kaynaklarının bulunduğu bölgeleri ve ulaşım yollarını kontrol etmeye çalışacaklardır.

Yeni Kıbrıs Stratejisi “Tanıma”

0

Türkiye’nin hızla gelişmesini sınırlayan en önemli sorunlardan birisi de hiç şüphesiz Kıbrıs Sorunu’dur. Türkiye ve KKTC’nin adada kalıcı ve adil bir barış antlaşması imzalanması için uyguladığı strateji ve yaptığı girişimler Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin uzlaşmaz tutumu nedeniyle hep başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Özellikle GKRY’nin Avrupa Birliği’ne girişinden sonra elde ettiği durum üstünlüğünü Türkiye ve KKTC üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanabilme avantajı Annan Planı gibi kapsamlı bir plana dahi hayır demesine neden olmuştur. Kıbrıs Sorunu’nun çözümü için uygulanmakta olan mevcut strateji Rumları anlaşmaya yönlendirebilir mi? Sorunun ortaya çıkışından bugüne kadar koşullarda ve dış politika ortamında meydana gelen gelişmeler yeni bir Kıbrıs stratejisinin belenmesini gerektirmekte midir? Yeni stratejinin hedefi ne olmalıdır?