Home Blog Page 58

Haftanın Öne Çıkanları

 

 

Hazırlayan: Gizem GÜVEN – TUİÇ Akademi İçerik Editörü

Grafik tasarım: Derya AZER – TUİÇ Akademi Web Sitesi Editörü

 

Türkiye’de Ulusal ve Uluslararası Örgütlerin Kadın Mültecilere Yönelik Çalışmaları

ÖZET:

İnsan onuru, evrensel bir niteliğe sahip ve korunması muhakkak gerekli bir kavram olduğundan insan onuruna yakışır bir hayat sürmek de her bireyin hakkıdır. Ancak, İnsan Hakları Derneği’nin 2020 raporunda görüldüğü üzere, mültecilere yönelik hak ihlalleri her geçen gün artmaktadır. Kadın mülteciler, karşılaşılan tüm diğer sorunlara ilave olarak “kadın” oldukları için, toplumsal eşitsizliklere ve cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Bu çalışma, mültecilerin sorunlarına yönelik sağlık, eğitim, iş istihdamı, sosyal uyum konularında projeler ve programlar geliştiren uluslararası ve ulusal örgütlerin yanında kadın mültecilerin özel problemlerini ortaya koyarak, bu konuda çalışmalarına devam eden kuruluşları, geliştirdikleri projeleri kapsamında incelemiştir. Türkiye’de, mülteci ve sığınmacıların gereksinimleri üzerine faaliyet gösteren en aktif derneklerden biri olan Mülteciler Derneği ile röportaj yapılarak, mevcut durum ve sürdürülebilir çözüm önerileri konusunda fikir ortaya konulmuştur.

Anahtar Kelimeler: kadın mülteciler, insan hakları, cinsel şiddet, sosyal uyum, göç , uluslararası örgütler, ulusal örgütler

ABSTRACT:

Since human dignity is a concept that has a universal quality and must be protected, it is the right of every individual to lead a life worthy of human dignity. However, as seen in the Human Rights Association’s 2020 report, rights violations against refugees are increasing day by day. Female refugees are subjected to social inequalities and sexual violence because they are “women”, in addition to all other problems encountered. This study revealed the specific problems of women refugees as well as international and national organizations that developed projects and programs on health, education, job employment, social cohesion for the problems of refugees and examined the organizations that continue to work on this subject within the scope of the projects they developed. The Refugees Association, one of the most active associations operating on the needs of refugees and asylum seekers in Turkey, was interviewed and an idea was put forward on the current situation and sustainable solution proposals.

Key words: women refugees, human rights, sexual violence, social cohesion, migration, international organizations, national organizations

1. Giriş

Mülteci statüsünün anlamı ve sınırları, 1951 Cenevre Sözleşmesi ile; “ırkı, dini, milliyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen kişi” olarak ortaya koyulmuştur. Türkiye, bu sözleşmeyi coğrafi sınırlama ile imzalamıştır. Coğrafi sınırlamanın gerektirdiği üzere, Avrupa Konsey üyesi olmayan ülkelerden Türkiye’ye iltica etmek isteyen kişilere geçici koruma statüsü vererek kapılarını açmayı kabul etmiştir. Büyük oranda bu statüye sahip kişilerin kaynak ülkesinin Irak, İran, Somali, Afganistan olduğu ve coğrafi sınır nedeniyle mülteci statüsünü almaya hak kazanamayacakları ortadadır. Bu çalışmadaki esas kitle, Türkiye’de olup mülteci statüsüne sahip olan kadınlardır. BM’ye bağlı çalışan Ekonomik ve Sosyal İşler Organizasyonu DESA’nın paylaştığı son raporda dünyadaki mülteci ve göçmen sayısının 272 milyona vardığı görülürken, mültecilere ev sahipliği yapan ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Almanya Uyum ve Göç Araştırmaları yetkilisi Dr. Düvell, bu sayıyı kayıtlı olarak toplam 3,6 milyon olarak açıklarken Türkiye’nin en çok mülteci barındıran ülke olduğunun da altını çizmişti. Mültecilerin yaş aralıklarının yayımladığı Göç İdaresi verilerine göre, Kadın mülteci oranı %46,1’dir. Erkek mülteci oranının daha fazla olmasına rağmen kadınların göç etme eğilimleri daha hızlı olarak artmaktadır. Bunun nedenlerinden ilki, erkeklerin zorlu yaşam koşullarında olan kaynak ülkede kalıp, savaşma ve direnme isteğinin kadın ve çocuklara göre daha gelişmiş olmasıdır. Artan kadın mülteci sayısı beraberinde kadınların eğitimde, istihdamda, sosyal entegrasyonda ve bireysel özgürlüklerinin ihlali konusunda yaşanan problemleri doğurmuştur. Bu çalışma, kadın mültecilerin yaşadığı zorlukların giderilmesi hususunda ulusal ve uluslararası örgütlerce yürütülen faaliyetlerin sahadaki ihtiyaçları ne derecede karşılayabildiğini açıklamayı hedefler. Buna ek olarak, ulusal bir örgüt olup 2014’ten beri Türkiye’de mülteciler üzerine çalışmalarını en aktif şekilde yerine getiren kurumlardan biri olan Mülteciler Derneği ile yapılan röportaj ile araştırmanın çıktılarını destekler.

2. Kadın Mültecilerin Sorunları Nelerdir ve Neden Önemlidir?

Mülteciler göç ettikleri yerde ekonomik ve psikososyal birçok sorunla karşı karşıya kalırlar.

Uluslararası Toplum Araştırmaları Derneği’nin “Suriyeli Sığınmacıların Türkiye’ye Göç Sonrası Yaşadığı Sorunlar” adlı çalışmasında çoğunluğunu kadın katılımcıların oluşturduğu araştırmada başlıca sorunlar belirlenmiştir. Bunlar; dil sorunu, sağlık sorunları, barınma sorunu, maddi sorunlar, eğitim sorunları ve psiko-sosyal sorunlar olarak belirlenmiştir (Aslan & Güngör, 2019).

Katılımcıların %29’u dil sorunu yaşarken, hayatın her alanında dil problemi ile karşı karşıya gelirlerken en çok resmî kurumlarda yaşadıkları sorunlardan ve sağlık hizmetleri talep ederlerken tercüman ihtiyacı duydukları ve kimi zaman yanlarında götürdükleri tercümana rağmen sağlıklı iletişimi sağlayamadıklarından ve dolayısıyla mağduriyetlerinden bahsetmişlerdir. Maddi sorunlar konusunda katılımcıların %68’i kiralarını ödemekte sorun yaşarken bunun sebeplerinden birinin, asıl sahip oldukları meslekleri Türkiye’de icraa edemediklerin kaynaklandığını ve çalışmak zorunda oldukları işlerde sigorta beklentilerinin karşılanmadığını da belirtmişlerdir.

Kendilerini iş piyasasında dışlanmış olarak hisseden sığınmacılar, bu dışlanmışlık hissini sosyal hayat içerisinde de sürdürmektedirler. Katılımcıların %18’i toplum tarafından kötü muamele gördüğünü, istenmediğini açıkça hissettiğini söylerken, olumsuz bir önyargı ile sürekli savaş verdiklerini de görüşmelerde dile getirmişlerdir (Aslan & Güngör, 2019). Mültecilerin, kaynak ülkede gördükleri zulüm, işkence veya tehdit nedeniyle korunmaya ve belirli ölçüde ekonomik, sosyal ve hukuki haklarının gözetilmesine ihtiyaçları var iken, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR)’ne göre, kadınların tüm mülteci haklarına ek olarak özel hakları da bulunur. Kadın mülteciler için korunma sorunları her zaman devam edebileceğinden muhtemel maruz kalınabilecek sorunlar ortaya konularak tehdit gördükleri menşei ülkeden kaçış öncesi, kaçış sırası ve sonrası olmak üzere sınıflandırılmış ve yine UNHCR’e göre gözetilmesi gereken özel hakları bulunur. Kaçış öncesi ve kaçış sırasında, insan tacirleri ve köle ticareti insanların kötü niyetlerine maruz kalabildikleri gibi, cinsel şiddet ve işkence uygulamaları, toplu tecavüz ve iktidar sahipleri veya askerler tarafından taciz gibi insan hakları ihlallerine uğrayabilmektedirler. Kaçtıkları ülkede ise bu baskılar son bulmamakla birlikte aile içi şiddet ve hayatta kalabilmek için fuhuşa zorlanmak gibi cinsiyete şiddete dayanan suçlara maruz kalabilirler. Ayrıca, özel durumları nedeniyle hemcinslerinden daha fazla korunmaya ihtiyacı olan kadınlar da bulunur. UNHCR’e göre, refakatsiz ve yalnız kalan kadınlar güvenlik ihtiyacına daha fazla ihtiyaç duyarken cinsel yönelimi diğerlerinden farklı olan/eşcinsel kadınlar toplumdaki varlıklarını korumakta daha fazla zorlanabilir ve bu sebeple özel koruma altında olmalıdırlar. Buna ek olarak, ruh sağlığı bozuk, gözaltında olan kadınların ekonomik hayata dahil olma imkanları neredeyse yok denecek kadar sınırlı olduğundan yine özel hizmetler talep etme hakkına sahiptirler.

3. Kadın Mültecilere Yönelik Çalışmalar Yapan Kuruluşlar

UNHCR: 1950 yılında, II. Dünya Savaşı ardından kaynak ülkelerini kaybetmiş veya ülkelerinden kaçmak zorunda kalan sayısı milyona varan insana hizmet etmek amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği (UNHCR), 1954 yılında da Nobel ödülüne layık görülmüştür. UNHCR temeldeki önceliklerini 10 farklı alanda ortaya koyarak küresel sözleşmeler ile hedeflerini gerçekleştirmek üzere çalışır. Bu öncelikler; özel ihtiyaçları olan kişiler, kabul standartları, çocukların korunması, kaliteli sığınma prosedürleri, entegrasyon, vatandaşlık alma ve vatandaşlığa son verme, gözaltına almaya alternatifler ve esas inceleme konumuz olan kadınların korunması kapsamında çalışmaları ile ana faaliyetlerini yerine getirir.

Mülteci olmanın getirdiği sorunlar mülteci bir kadın için iki misli zorluklar anlamına gelebilmektedir. UNHCR, kadın mülteci sorunları ile ilgili çalışmalarını yalnızca birey odaklı yerine getirmez, aileleri ile birlikte aktif katılımın sağlanması ve eğitim, entegrasyon gibi sosyal problemleri beraberinde çözmeyi hedefleyen bir çalışma düzenine sahiptir. Bununla beraber cinsiyete bağlı şiddetin engellenmesi üzerine özel bir çalışma yürütür.

Mülteci kadınlara yönelik çalışmalardan biri olan cinsel istismara ve tacize karşı mücadele, 2018’de başlatılmış olan Stratejik Eylem kapsamında fark yaratmaya ve ortaklıklar ile beraber faaliyetlerini güçlendirmeye devam ediyor. Cinsel sömürüye uğrayan veya bundan endişe eden mağdurlara küresel bir korunma hakkı tanıyan örgütün pandemi sonrasında etkilenen koşullar nedeniyle bu planı 2020-2022 Yeni Stratejik Eylem olarak geliştirdiği görülmüştür. Mücadelenin adımları; öncelikle sistematik yönlü bir bilinçlendirme ve önleme hareketidir. Saha çalışmaları ile mağdurlar tespit edilir, eğitim ve farkındalık çalışmaları ile bu küresel ağ içerisinde dayanışma oluşturulur. İkinci adımın merkezi hayatta kalanlardır. Cinsel tacize uğramış olan kişilerin haklarının korunmasını sağlamak amacıyla tıbbi ve psikolojik destekler sağlanır. Mağdurların kendilerini daha güvende hissetmeleri önceliklidir.

Üçüncü adım ise, UNHCR’nin profesyonel avukatları ile gerçekleştirilir. Hukuki işlemler ve mağduriyetin disiplin işlemlerinin yürütüldüğü adımda soruşturmalar tamamlandığında “sıfır tolerans” politikası uygulanır ve UNHCR’de olduğu gibi BM Hukuk İşleri Bürosu mahkemenin sevkini takip eder. Ayrıca iç mekanizmalarını da denetim altında tutan kurum, faillerin organizasyon içerisinde dahil olmasını engellemek için “clear check” uygulayarak sistemi iyileştirmeyi hedefliyor. UNHCR, mücadelesini güçlendirme için farklı organizasyonlar ile de ortaklıklar içerisinde çalışır. Ajanslar Arası Daimî Komite (IASC) ve Cinsel Sömürü ve İstismardan BM Yanıtını İyileştirilmesi Özel Koordinatörü (CEB) ile politika geliştirme ve koordinasyonu sağlama hedefi ile birlikte çalışır.

Kadın mültecilerin maruz kaldığı bir başka sorun ise; ekonomik hayatta dışlanmak, aktif rol oynayamamak ve aile bütçesine katkı sağlayamamaktır. UNHCR, “Made51″ projesi ile zanaat ve el işçiliği üretimi desteklenmiş, bu şekilde ekonomiye katılım teşvik edilmiştir. Geliştirilen ekonomi modeli ile geniş tüketici ağı oluşturulduğundan dünyanın birçok pazarında satış yapılmıştır. Böylelikle gelir elde etmek isteyen mülteci kadınlar hedef alınarak somut bir çıktı elde edilmiştir (Made51.org).

UNICEF: Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni esas alan ve çocuk hakları ve ilkelerinin korunmasını, değerlerinin küresel standartlar ile benimsenmesini hedefleyen Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), özellikle afetler ve büyük yıkımlarda ihtiyaç sahibi çocuklara el uzatmış, yardımlarını özellikle en muhtaç olan ülkelere götürerek tarafsız bir çalışma politikası izlemiştir. Örgüt faaliyetlerini gerçekleştirirken ülke projeleri aracılığı ile kadın haklarını korumaya yönelik çalışmalar izlerken, kadınların ekonomide, sosyal hayatta karşılaştıkları eşitsizliklere de dikkat çekerek ekonomik katılımlarını sağlamayı hedefleyen programlar yürütmüştür (unicefturk.org). UNICEF’in destekçilerinden biri olan Avrupa Komisyonu, insani yardımlar ve sivil koruma aracılığı ile sayısı her yıl 120 milyona varan mağdura yardım götürmüştür. Bu mağduriyetin kapsamı, mülteci olma sınırlarına kadar genişletilmiş olup, 2016’da belirlenen bütçe ile UNICEF’in Türkiye’deki mülteci sorunlarına yönelik mücadelesinde kullanılmak üzere 8 milyon Euro bağışlanmıştır. Bu katkı ile, alışveriş çekleri, hijyen paketleri, gerekli temel ihtiyaçlar, giyecekler ve kritik ilaçlar mülteci çocuklara ve onların ailelerine dağıtılmıştır.

WFP: 1961 yılında dönemin ABD başkanı olan Eisenhower, yakın zamanda meydana gelmiş olan İran depremi ardından, Birleşmiş Milletler çatısı altında faaliyet üreten ve olası kriz durumlarında gıda yardımları ulaştırabilecek bir örgütlenme oluşmasını isteyerek, Dünya Gıda Programı (WFP)’nın kurulmasına öncülük etmiştir. WFP akabindeki senelerde ilk programını Sudan’da gerçekleştirmiş olup, 2020’ye gelince Nobel Ödülü’ne sahip olmaya hak kazandı (wfp.org). Çalışmalarında odaklandığı faaliyetlerde afet risklerinin azaltılması ve önlenmesi, kısıtlı pazar desteği, eşitlik sağlama, sosyal koruma ve güvenlik ağı oluşturma, sürdürülebilir geçim kaynakları ve ekosistemi kurma gibi misyonlara sahiptir. Belirtilen hedef politikalara yönelik programlarını mülteciler için de gerçekleştiren WFP, kadın mültecilerin sorunlarını, yiyecek ve nakit para yardımları ile en aza indirmeye yönelik çalışmalarını Türkiye’de de gerçekleştirmiştir. Projelerini güçlendirmek adına, Türk Kızılayı ile iş birliği yapan örgüt, Sosyal Uyum Yardımı (SUY) programını hayata geçirerek aile ekonomilerine destek olmayı başarmıştır. Mülteci kadınların aile içerisindeki ekonomik katkılarının kısıtlı olması, mülteci ailelerin derin bir geçim sıkıntısı çekmesine neden olduğundan SUY programı aracılığıyla verilen 1.3 milyar avroluk fon desteği, temel yiyecek, ısınma gibi gereksinimlerin karşılanabilmesi konusunda ciddi bir kolaylaştırıcı olmuştur. Türkiye’de bir kadın mülteci olan Amira, bu program sayesinde aldığı desteğin kira, beslenme gibi muhakkak yerine getirilmesi gereken ihtiyaçlarını karşılayabileceğini söyledi (avrupa.info.tr).

4. Kadın Mültecilere Yönelik Ulusal Örgütlerin Program ve Faaliyetleri:

Sığınmacılar Ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği: Kar amacı gütmeden, mülteci ve göçmenlerin haklarının erişilebilir kılınması noktasında şeffaflık, hesap verilebilirlik ve eşitlik vizyonları ile çalışan ve 2016 yılında ilk yurtdışı temsilciliğini de kurarak hizmet veren dernek, üyesi olan psikologlar, avukatlar, saha çalışanları ve merkez bünyede bulunmak üzere idari temsilcileri ile birlikte projeler yürütür ve mültecilerin entegrasyon süreçlerinden istihdam olanaklarını geliştirmeye değin, birçok programı sürdürür. Sığınmacı kadınların sağlık hizmetlerinden yoksun veya yetersiz kaldığı sorunu ile ilgili bizzat çözüm üretmek için saha çalışmaları sürüyor. “Sığınmacı Kadın ve Kız Çocuklarının Sağlık Hizmetlerine Erişimlerinin Güçlendirilmesi Projesi” ile hedeflenen adımlar projenin gerçekleşeceği iller olan Gaziantep ve İstanbul’da hayata geçiriliyor. Özellikle, Türkiye’de bulunan ve geçici koruma altında olan Suriyeli kadın ve kız çocuklarının sağlık hizmetlerine ulaşabilmeleri imkanlarını genişletmeyi gaye edinen projede hizmet verecek olan sağlık çalışanları, Suriyeli kadınlara cinsel sağlık ve sağlıklı üreme konularında da bilgi ve destek vererek farkındalık oluşturmayı da sağlayacaktır. Proje kapsamında faaliyet gösterilecek diğer konular; cinsel şiddet vakalarının tespit edilip takibinin yapılmasını sağlamak, öz bakım ve hijyen eğitimi ve sağlıklı yaşam koşullarını güçlendirmek ve erken evlilikler, toplumsal cinsiyete yönelik hak ihlalleri, doğum kontrol yolları hakkında da düzenli eğitimlerin sağlanması amaçlanmıştır. Projenin güçlendirilmesi ve sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla iş ortaklıkları kurularak yerel yönetimlerden de destek alınmıştır. Programa destek veren kurumlar; uygulama alanı olan ildeki İl Göç İdaresi, ilgili İl Müdürlükleri, bölgedeki ilgili başka sivil toplum örgütleri ve muhtarlıklardır. Projenin gidişatı hakkında güncel ilerlemeler de işbirlik dahilinde olan kurumlar ile direkt paylaşılıyor olması ortak hedefler konusunda mütabakatta olmalarını da sağlar. Ortak amaçlar, projenin kapsamı ve boyutu çerçevesinde belirlenmiş olup, erişilebilir kaynaklarca duyurulmuştur : Anne sağlığını korumanın ve iyileştirmenin, beraberinde bebek ölümlerini de azaltacağı yönünde atılan adımlarda doğum öncesi kontrollerinin sıklaştırılması ve doğum sonrası da bebeğin sağlıklı koşullarda dünyaya gelmesi için çalışmalar yapılmaktadır.

Yuva Derneği: 2010 yılında faaliyetlerine başlayan Yuva, yoksulluğa son vermek ve sürdürülebilirlik adımlarını hayata geçirebilmek üzere kaynaklarını; doğa ve insan olarak ele almış bu sebeple ekosistemin ve insan haklarının gözetilmesini birbirinden ayrımadan ortak bir gaye ile projelerini geliştirmiştir.

Sürekli eğitim programları ile bireylerin birer dünya vatandaşı perspektifi ile sorunlar üzerinde farkındalık bilincine sahip olmasını sağlar. Mültecilerin toplumdaki yerini iyileştirmek ve bunu sağlarken kaynak ülkenin bireyleri genelinde var olan önyargıları yok etmek üzere düzenlediği proje Birlikte Yaşam: Göç ve Sosyal Uyum kapsamında, gençlere psikososyal eğitimler veriyor. Her yıl yaklaşık olarak 14 bin genç bu eğitim programlarından yararlanıyor (Mazman ve İzci, 2018).

Mülteciler Derneği: 2014 yılında faaliyetlere başlarken mülteciler ve sığınmacıların insan onuruna yakışır düzeyde bir muamele görebilmesini hedefleyen dernek, mülteci kadınların dil yetersizliklerini gidermek ve psikososyal eğitimler alarak topluma uyum koşullarını iyileştirerek istihdam oluşturabilmelerine imkan sağlamak için birçok proje oluşturmuştur. “Makrome Atölyesi” projesi ile dernek içerisinde bulunan Kadın Dayanışma Merkezi’nde anahtarlık, ayna çerçevesi gibi dekoratif ürünler üretiliyor ve kadınların istihdamına katkı sağlanıyor. Kadınların haklarını bilmesi ve savunabilmesi için geliştirilen projelerini Kadın Koruma Birimi faaliyet alanı içerisinde hayata geçirmektedirler. Bunun yanı sıra, Suriyeli olup geçici koruma statüsü sahibi kişiler hakkında medyada oluşturulan dezenformasyonun da önüne geçmek adına sosyal medyayı aktif bir biçimde kullanmaktadır.

5. Röportaj Çalışması

Merkez ofislerinde yürüttükleri birçok eğitim programları ve sahada gerçekleşen projelerini onlardan dinlemek ve misyonlarını anlamak için Mülteciler Derneği ile gerçekleştirdiğim röportaj aşağıdaki gibidir:

Röportaj tarihi: 5.02.2021

Mülteciler Derneği’nin 2014 yılından itibaren din, dil veya herhangi bir ayrım gözetmeksizin uluslararası korumaya muhtaç insanların temel ihtiyaçlarının karşılanması üzerine gayret sarf ettiklerini biliyorum. Derneğin hizmet politikasından ve işleyişinden biraz bahseder misiniz?

Derneğimiz ülkemize gelen mültecilere din, dil, ırk, etnik grup, siyasi görüş veya herhangi bir önyargı bulunmaksızın yardımda bulunmak için elinden geleni yapmaktadır. Dolayısıyla belirli gruplar için oluşan bir hizmet politikası bulunmamaktadır. Dezavantajlı durumda bulunan bütün mülteciler için derneğimiz hizmet vermektedir. Derneğimiz 24 farklı alanda hizmet vermektedir ve bütün bu alanların tümünde kendi iç işleyiş sistemleri ve dernekle bağlılıkları vardır. Farklı departmanların aynı anda yürütülmesinin sonucunda ise Mülteciler Derneği gibi Türkiye’nin göç alanında en kapsamlı faaliyet veren derneklerinden biri ortaya çıkmaktadır.

Mülteci olmak temel ihtiyaç sorunlarının yanında yeni bir kültüre uyum sağlamanın gerektirdiği zorlukları da taşıyor elbette. Mülteciler Derneği olarak topluma uyumun kazandırılması konusundaki çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Mülteciler Derneği olarak mültecilerin topluma uyum sağlaması için birçok çalışmamız bulunmaktadır. Dernek neslindeki bu çalışmaları yürüten ana birimimiz ise “Sosyal Uyum” birimimizdir. Sosyal Uyum birimimizin ise kapsamlı çalışmaları oldukça çeşitlidir. Bunlara örnek olarak başlıca olanları; Mülteciler Meclisi çalışması, Farkındalık Çalışmaları, Geziler, Atölye Çalışmaları, Sosyal Kültürel Etkinlikler, Sosyal Uyum Projeleri, Spor Faaliyetleri, Veli buluşmaları gibi hem yerel halkın hem de mültecilerin aktif olarak katılıp, beraber oldukları etkinliklerden oluşmaktadır.

Kâr amacı taşımadan yıllardır bu çalışmayı sürdürmek için gönüllü olmanın verdiği motivasyon dışında sizi harekete geçiren gücü sorabilir miyim?

Mülteciler Derneği Suriye iç savaşı başladıktan sonra 2014’te belediyelerin mültecilere yönelik yardımlar konusunda yaşadığı zorluklar ve hukuki kısıtlamalar sebebiyle Sultanbeyli Belediyesi desteğiyle ve işbirliği ile kurulmuştur. Kurulumundaki imkansızlıklar ve zorluklar süreci yavaşlatmamıştır tam aksine bu kuruluş oldukça kapsayıcı bir şekilde gelişmiştir. Sultanbeyli Belediyesi’nde Strateji Geliştirme Müdürlüğü’nde başlayan bu fikir Kanaat önderleri, yerel unsurlar ve fikir sahiplerinin dahil olmasıyla genişlemiştir. Bütün bu zorluklara rağmen mültecilere kesintisiz yardım ve destek sağlayan derneğimizin kuruluşu bu zorlu şartlar altında gerçekleşmiştir ve motivasyonumuzu sağlamıştır.

Yaptığınız işlerin somut çıktılarından bahsedersek bize anlatacağınız, yüzümüzü güldürecek bir anektod var mıdır?

Relief International ile çalışan ve doğrudan engellilerle iç savaşta bir uzuvlunu yitirmiş ve dezavantajlı duruma gelmiş mültecilerle çalıştıkları için bu tarz anekdotları çokça duymaktayız. Tam olarak bir örnek vermek gerekirse bacağı olmadığı için aylardır çalışamayan bir mülteci arkadaşımız geçimini sağlayamıyor ve hayatını düzgün şekilde devam ettiremiyor ancak bizim beraber ilerlettiğimiz süreçte maliyeti fazla olan ve 1 ay süren süreçle protez bacak takılıyor ve daha sonrasında bu kişi hayatına devam edebiliyor hatta bir tekstil atölyesinde iş bularak istihdam ediliyor. Bu arkadaşlarımız arasında tebessüm ettiren gurur dolu anlardan biri olmuştur.

Sosyal medya paylaşımlarınızda özellikle doğru bilinen yanlışlar hakkında verimli içerikler paylaştığınızı görüyorum. Türkiye’de mültecilere karşı uygulanan dezenformasyonun ve ön yargının önüne geçebilmek için ihtiyacımız olan şey sizce nedir/neden?

Bizim Suriyeliler özelinde doğru bilinen yanlışlar içeriğini oluşturmamızın sebebi belirli dönemlerde Suriyelilerin hedef gösterilmesi üzerine başladı. Önyargılarımızın esiri olmamak için yapacağımız ilk şey, sosyal medyadan aldığımız haberin doğruluğu konusunda şüpheye düşmemiz gerekliliğidir. Yanlış bilginin üretimini durdurmak için yanlış bilginin tüketimini durdurmamız gerekiyor. Bunun yanında mültecilere yönelik önyargının yıkılması ise daha meşakkatli bir konu. Bunun için tüm ülkenin birlikte çalışması gerekiyor; medya, akademi dünyası, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, halk, siyasi iktidar, özel sektör, kamu bunların tümü iş birliği halinde olmalı ve aynı zamanda hem dezenformasyona hem de mültecilerin sürdürülebilir bir şekilde yardım, bakım, sağlık, istihdamına destek olursa bu sorun köklü bir şekilde halledilebilir.

Mülteciler Derneği’ne destek vermek isteyen genç arkadaşlarımız için hangi olanaklar sunuluyor, derneğe üye olmak için gerekli nitelikler nelerdir?

Staj ve gönüllülük gibi unsurların derneğe katılım, destek için genç arkadaşlarımıza sunulan başlıca fırsatlardan birkaçı olduğunu söyleyebiliriz. Gönüllülük imkanıyla birçok birim içerisinde hizmet verebilmek mümkün. Gönüllülük için ise gerekli nitelikler istediği veya bağlantıya geçtiği birimle uyumlu ve iki taraflı fayda sağlanabilmesi. Eğer gerçekleştirilen çalışma sürecinde hem kurum hem de gönüllü kendi için faydalı bir süreç yönetebiliyorsa bu ilişki en sağlıklı ve sürdürülebilir ilişki olacaktır. Bunun yanında öğretim aldığı kurum ile veya gelecek planıyla uyumlu olması hem gönüllünün gelişimine hem de derneğe katkı sağlamaktadır.

6. Sonuç

Mülteci ve sığınmacılara en çok ev sahipliği yapan ülke olarak Türkiye için mültecilerin haklarına ve gerekli hizmetlere erişebilmesi yönünde programlar geliştirmek oldukça önem arz etmelidir. Özellikle, sağlık yetersizliklerinden dolayı mağdur olan kadınlar için üreme sağlığı, doğum kontrolleri gibi öncelikli hizmetler, anne ve bebek ölümlerini azaltabilecek bir adımdır. Bununla beraber kadınların iş piyasasındaki dışlanmışlığı, dil yetersizlikleri onların sosyal hayata uyumunu zorlaştıran problemlerdir. Bu çalışma, kadın mültecilerin yaşadıkları problemleri açıkça ortaya koyarken bu sorunlara ilişkin uluslararası örgütlerce yürütülen ve hedefledikleri program için iş birlikleri oluşturan kuruluşlar ve Türkiye merkezli geliştirilen ulusal derneklerin çalışmalarını incelemiştir.

Yağmur BAŞ

Göç Çalışmaları Staj Programı

Kaynakça:

Aslan, G. G., Güngör, F. (2019). Suriyeli sığınmacıların Türkiye’ye göç sonrası yaşadığı sorunlar: İstanbul örneği. OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 11(18), 1602-1632.

Arslan, K. O. (2015). İnsan onuru kavramı ve koruma tedbirleri bağlamında temel bir ilke olarak insan onurunun korunması. TBB Dergisi, (120), 155-172.

Güvenç, B. Ö. Feminist Uluslararası İlişkiler Yaklaşımı açısından Mülteci Kadın Sorunu: Suriyeli Mülteci Kadınlar Örneği. In Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kuramları ve Sorunlarına Çağdaş Yaklaşımlar. (pp. 155-175). Transnational Press London.

Karaküçük, S., Ayyıldız Durhan, T., Çakır, M. (2020). Türkiye’de Geçici Koruma Statüsündeki Suriyelilerin Boş Zaman Davranışlarına Etki Eden Faktörler. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (41), 510-528.

Mazman, İ., & Lale, İ. Z. C. İ. (2018). Ulusal ve Uluslararası Örgütler Tarafından Desteklenen Suriyeli Göçmenler. Journal of Institute of Economic Development And Social Researches, 4(9), 277-293.

Türk, G. D. (2016). Türkiye’de Suriyeli Mültecilere Yönelik Sivil Toplum Kuruluşlarının Faaliyetlerine İlişkin Bir Değerlendirme. Marmara İletişim Dergisi, (25), 145-157.

Yağmur, Y., & Aytekin, S. (2018). Mülteci Kadınların Üreme Sağlığı Sorunları ve Çözüm Önerileri. Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Elektronik Dergisi, 11(1), 56-60.

Balkan Bülteni/ 9-12 Mayıs

0

 

Arnavutluk

Arnavutluk Dışişleri Bakanlığı İsrail’deki Olaylara İlişkin Açıklama Yaptı

  • İsrail’de yükselen tansiyona yönelik Dışişleri Bakanlığı Kudüs ve Gazze çevresindeki çatışmalardan derin bir endişe duyduklarını ve mümkün olan en kısa sürede ABD, Avrupa Birliği ve Birleşik Krallığın İsrailliler ve Filistinliler arasında yaşanan gerilimi düşürmesi gerektiği çağrısında bulundu.
  • Bakanlık aynı zamanda bölgede artan ayrılığın bir an önce son bulması için her iki tarafın da saldırılarına son vermesinin oldukça önemli olduğunu ifade etti.

Kaynak: Albanian Daily News

Tarih: 11.05.2021

 

Avrupa Birliği Tiran ve Üsküp’e Yönelik Ortak Çözüm için Çalışıyor

  • Avrupa Birliği Genel İşler Konseyi 11 Mayıs Salı günü Brüksel’de gerçekleştirdiği toplantıda Arnavutluk ve Kuzey Makedonya’nın üyelik müzakerelerine ilişkin meseleyi tartıştı.
  • Portekiz’in Avrupa İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakanı Ana Paula Zacarias, Konsey olarak her iki ülkenin de katılım sürecinin başlaması için ortak bir çözüm üzerine çalıştıklarını ifade ederken bu süreçte hukukun üstünlüğünün merkezde olduğunun altını çizdi.
  • Avrupa Konseyi Kurumlararası İlişkiler Başkan Yardımcısı Maros Sefcovic ise, AB üyeliğinin getireceği demokratik avantajlardan bahsederken Tiran ve Üsküp’le gerçekleştirilecek müzakerelerde hukukun üstünlüğünün üyelik için temel kriter olduğunu belirtti.
  • Konsey aynı zamanda Batı Balkanlardaki kırılgan durumun devam ettiğini ve AB tarafından müzakerelere ilişkin verilen sözün hassasiyetle yerine getirileceğini dile getirdi.

 

Kaynak: Albanian Daily News

Tarih: 12.05.2021

 

Bosna – Hersek / Boşnak Hırvat Federasyonu

Radovan Karadzic, İngiltere’de Bir Hapishanede Ömür Boyu Hapis Yatacak

  • 12 Mayıs Çarşamba günü İngiliz hükümetinden gelen açıklamaya göre, Bosna Savaşı’nda soykırım suçunu işlemiş olan Radovan Karadzic ömür boyu hapis cezasını İngiliz hapishanelerinde geçirecek.
  • Srebrenitsa Soykırımı ve Bosna Savaşı sürecinde yaptıkları sebebiyle 2016 yılında 40 yıl hapis cezasına çarptırılmış, bu ceza 2019 yılında ömür boyu hapis cezasına dönmüştür.
  • Dışişleri Bakanı Dominic Raab ise bununla ilgili neredeyse 30 yıl süren yargılama sürecinde İngiltere’nin de desteği olmasından dolayı gururlu olduklarını söyledi.

Kaynak: euronews

Tarih: 12.05.2021

 

Bosna – Hersek / Republika Srpska

Dodik: “Sırp Cumhuriyeti’nin Bosna Hersek Federasyonu’ndan Ayrılma Gibi Bir Süreç Gündemimizde Değil”

  • Milorad Dodik 11 Mayıs Salı günü yaptığı açıklamada, Sırp Cumhuriyeti’nin ayrılma konusunda herhangi bir süreç yürütmediğini fakat Bosna Hersek’in üç kurucu halkı ve tarafları arasındaki görüşmeler başarısız olmaya devam ederse, bir sonraki adımın konusunun “barışçıl ayrılık” olacağını belirtti.
  • Dodik, 1995 Dayton Barış Anlaşması’nın uygulanmasının hileli bir konu olduğunu ve uluslararası hukuk düzeninin daha da çöktüğünü söyledi.
  • Dodik’e göre, Boşnaklar siyasi olarak ABD’yi desteklemektedir. Bu yüzden de ABD yönetiminin Boşnakları desteklediğini ifade etti.

 

Kaynak: N1

Tarih: 11.05.2021

 

Bulgaristan

Bulgaristan, AB Baskısı Altında Kuzey Makedonya’nın AB Üyeliğine Veto Verdiğini Anlatmaya Çalışıyor

  • AB üyelerinin baskısıyla karşı karşıya kalan Bulgaristan’ın AB büyükelçisi, 11 Mayıs Salı günü AB bakanlarına ülkesinin komşu Kuzey Makedonya’nın katılım müzakerelerinin başlamasını veto etme kararını açıkladı.
  • Dimitar Tzantchev, AB’nin genişlemesiyle ilgili konularda karar veren AB27 bakanlar formatı olan Genel İşler Konseyi’nde Bulgaristan’ı temsil ederken, aynı gün Cumhurbaşkanı Rumen Radev 11 Temmuz’daki erken seçimlerden önce bir Bulgar hükümeti atadı.
  • Bulgaristan geçtiğimiz Kasım ayında Kuzey Makedonya ile AB üyelik müzakerelerini başlatma kararını veto etti. Bu, AB yolunda Üsküp ile birlikte ilerleyen bir diğer Batı Balkan adayı Arnavutluk’u dolaylı olarak da etkiledi.
  • Ancak bu arada Üsküp, Bulgaristan ile 2017’den itibaren ikili bir anlaşma yapamadı ve “ortak tarih” meselelerini çözmekle görevli ortak bir komitenin çalışmalarını etkin bir şekilde engelledi. Buna paralel olarak Sofya, Kuzey Makedonya’da yeni bir Bulgar karşıtı nefret söylemi dalgasına işaret etti.

 

Kaynak: Sofia News Agency

Tarih:12.05.2021

 

Başkan Radev Bekçi Kabinesini Tanıttı, Oy Satın Alma ile Mücadele sözü Verdi

  • Ulusal Meclis kısa sürdü, ancak anlamsız değildi. Bu parlamento, diktatörlükten çıkış için bir kriter belirlemek için tarihte kalacak. Uzlaşılmış yönetişim modelinin Omerta kuralı yerini aldı.
  • Bakıcı hükümet, demokratik birlik hükümetidir. Neye ihtiyacımız olduğunu kanıtlayan her türden insanı katılmaya davet ettim – farklı siyasi eğilimlerden demokratların solmuş ayrımların üstesinden gelmesi ve özgür bir Bulgaristan uğruna birlikte savaşması mümkündür.
  • Radev, “Bir ulus olarak geleceğimizin yeteneğe bağlı olduğuna ikna olmaya devam ediyorum. Kabinenin önünde önemli görevler var. Oy satın almaya savaş ilan ediyoruz. Ve umarım giden yönetimin gerçek yüzünü ortaya çıkarabiliriz. “

 

Kaynak: Sofia News Agency

Tarih: 12.05.2021

 

Hırvatistan 

Peljesac Köprüsü İnşaatından Yeni Fotoğraf

 

  • Hırvatistan’ın Dubrovnik şehri ile karadan bağlantısı olmaması üzerine başlattığı Peljesac Köprüsü inşaatının son hali fotoğraflandı.
  • Ocak 2018’de China Road and Bridge Corporation (CRBC) firmasının ön ayak olduğu ve AB’nin maddi destek sağlamadığı inşaat devam ediyor. Köprünün 2022 yılının Haziran ayında bitmesi planlanıyor.

Kaynak: People’s Daily Online

Tarih: 11.05.2021

 

Zoran Milanovic’ten Yorum: Acınılası Benzetme

  • Sırbistan’ın Zafer Günü olarak kutladığı 9 Mayıs tarihinde yapılan ve Aleksander Vucic gibi üst düzey yetkililerin de bulunduğu törende Tito’nun fotoğrafıyla birlikte Sırp Çetnik lider Draza Mihailovic’in fotoğrafının da gösterilmesi Mihailovic’in Tito’ya benzetilmek istendiğini düşündürdü.
  • Hırvatistan Cumhurbaşkanı Zoran Milanovic, Mihailovic’in Tito’ya benzetilmesini “acınılası bir benzetme girişimi” olarak yorumladı ve “Mihailović sadece bir aptaldı. Ante Pavelić (İkinci Dünya Savaşı sırasında Hırvatistan’daki Faşist lider) ile aynı değildi, o bir fırsatçıydı ve sonunda savaş suçlusuydu.” dedi.

Kaynak: Total Crotia News

Tarih: 12.05.2021

 

Karadağ

Karadağ, Eleştirilere Rağmen Savcı Randevu Sistemini Değiştirecek

  • Karadağ’ın iktidar çoğunluğu, Avrupalı uzmanların bunun savcılık üzerindeki siyasi etkiyi artırabileceği yönündeki uyarılarına rağmen savcıların atama yöntemlerinde yasal değişiklikler yapacağını söyledi.
  • Karadağ Başbakan Yardımcısı Dritan Abazoviç, savcılığın hukukun üstünlüğünü daha iyi sürdürmek için Mayıs ayında mecliste oylamaya sunulması gereken değişikliklere ihtiyacı olduğunu savundu.
  • Muhalefet hükümeti değişiklikleri geri çekmeye çağırarak, savcılık üzerindeki siyasi baskıyı artırabilecekleri konusunda uyardı. Sosyalist Demokrat Parti Milletvekili Danijel Zivkoviç pazartesi günü yaptığı açıklamada, Karadağ’ın savcılığın bağımsızlığı ve özerkliği için iyi ve düzenlenmiş bir çerçevesi var, ancak bu hükümet siyasi muhaliflere zulmederek siyasi hakimiyet yaratmak istiyor dedi.

Kaynak: Balkan Insight

Tarih: 11.05.2021

 

AB, Genişleme Politikasını Güncelleyecek

  • Karadağ Cumhurbaşkanı Milo Djukanoviç, Macaristan Cumhurbaşkanı Janos Ader ile yaptığı görüşmenin ardından Budapeşte’de bazı düşüncelerini paylaştı. Bir AB üyesi ülke olarak Macaristan’ın, Avrupa değer sisteminin bölgede bir an önce kök salması için koşullar yaratmak için Avrupa Birliği’ni (AB) Batı Balkanlar’a yönelik genişleme politikasını güncellemeye teşvik etmesi gerektiğini söyledi.
  • Djukanoviç, Kabine’den duyurulduğu üzere, Macaristan’ın AB üyesi ve Batı Balkanlar’ın komşusu olarak bölgenin Avrupa ve Avrupa-Atlantik özlemlerine sürekli olarak yüksek ilgi gösterdiğini söyledi.
  • Djukonavic’e göre, her iki durumun bir sonucu olarak Batı Balkanlar’daki jeopolitik çıkarlar, “Avrupa’nın bu bölgesinde boş alan kullanan ve jeopolitik çıkarlarına nüfuz etmeye çalışan” üçüncü ülkelerden elde edildi.

 

Kaynak: Mina News

Tarih: 11.05.2021

 

Hükümet, Temel İnsan Hak ve Özgürlüklerine Saygının Garantörüdür

  • Karadağ Başbakanı Zdravko Krivokapiç Atina Başpiskoposu Jerome ve Yunanistan ile yaptığı görüşmede, Karadağ hükümetinin din özgürlüğü de dahil olmak üzere temel insan hak ve özgürlüklerine saygının garantörü olmaya kararlı olduğunu söyledi. Hükümetin duyurduğu üzere Krivokapic, Karadağ vatandaşlarının büyük bir bölümünün bugün harika bir bayram olduğunu, Ostrog Aziz Basil’i bugün kutladığını ve bu sevinci bugün Rum Ortodoks Kilisesi başkanıyla paylaşmaktan mutluluk duyduğunu dile getirdi.
  • Açıklamada, “Krivokapić, Jeronimo’ya Karadağ’daki dini toplulukların statüsü hakkında bilgi verdi ve Hükümetin din özgürlüğü de dahil olmak üzere temel insan hak ve özgürlüklerine saygının garantörü olmaya kararlı olduğunu söyledi.”

 

Kaynak: Mina News

Tarih: 12.05.2021

 

Kosova 

Japonya’dan Kosova’ya Yardım

  • Başbakan Albin Kurti, Japonya’nın Priştine Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Ogasawara Mitsunori’yi makamında ağırladı.
  • Kosova’daki gençlerin potansiyelini dikkate alarak, bilgi teknolojisi alanına odaklanan yeni bir ekonomik işbirliği faslının başlaması gerektiği fikrini ele aldılar.
  • Mitsunori, Japonya’nın Kosova ile ilişkileri derinleştirme arzusu ve niyetini ifade ederken; Kosova’nın COVID-19 salgını ile mücadelede yardım adına Japonya’dan destek almaya devam edeceğini söyledi.
  • Görüşmede bulunan Sağlık Bakanı Arben Vitia da sağlık sektörüne yardım ve yeni yataklar ile tıbbi ekipman getirmek için mevcut iş birliği nedeniyle Mitsunori’ye teşekkür etti.

 

Kaynak: Kosova Haber

Tarih: 11.05.2021

 

2021-2025 Yönetim Programı Yayımlandı

  • Başbakanlık tarafından yayınlanan programa göre öncelik COVID-19 salgınının yönetimi ve neden olduğu ekonomik ve sosyal sonuçların hafifletilmesi.
  • Bir diğer önceliği ise suç ve yolsuzlukla mücadele oldu.
  • COVID-19 hastalarının tedavi gördüğü kliniklerde yatan hastalar için klinik tedavi desteği paketleri hazırlanacak.
  • Sağlık sektörü yeniden düzenlenecek ve Sağlık Sigortası Kanunu’nda değişiklik yapılacak.
  • Düzen ve güvenlik mekanizmalarının insani, analitik ve soruşturma kapasiteleri artırılacak.
  • Kosova vatandaşlarına yönelik vize serbestisi süreci de tamamlanması planlanan şeyler arasında yer aldı.

 

Kaynak: Kosova Haber

Tarih: 11.05.2021

 

Kuzey Makedonya

AB’den Bulgaristan’a Kuzey Makedonya Vetosu Baskısı

  • Bulgaristan’ın AB büyükelçisi, Salı günü yaptığı açıklamada Kuzey Makedonya’nın AB’ye katılım müzakerelerini veto edeceğini söyledi. Bu açıklamasıyla da AB tarafından baskıyla yüz yüze geldi.
  • 2018 yılında AB Konseyi Başkanlığı sırasında düzenlediği bir zirvede AB’nin Batı Balkanlar genişlemesi ile ilgili destekleyici tavırlar sergileyen Bulgaristan’ın veto kararı birçok ülke için şaşırtıcı oldu.
  • AB bakanlarına konuşan Tzantchev, Bulgaristan’ın “Batı Balkanlar’ın neden bir gün AB’nin bir parçası olması gerektiğine ikna edilmesi gereken son ülke” olduğunu söyledi.

 

Kaynak: EURACTIV

Tarih: 12.05.2021

 

Sırbistan

Kosova’da Sırp Mabetlerine Yönelik Arnavut Saldırıları Artıyor

  • Rash-Prizren Sırp Ortodoks Kilisesi Piskoposluğu, SOC’nin Kosova ve Metohija’daki dini alanlarına son zamanlarda sık sık yapılan saldırılardan derinden endişe duyuyor.
  • Raporda, güney eyaletlerindeki Sırp Ortodoks kiliselerine yönelik saldırıların durdurulmadığını ve hedeflerinin belirli bir dini cemaat olduğu ve “açıkça birilerine müdahale eden” etnik ve dini bir geçmişe sahip oldukları vurgulanıyor.
  • Rashsko-Prizren piskoposluğu, 9 Mayıs’ta Vitina köyündeki Kutsal Cuma Kilisesi’ne taş attıklarını ve 6 Mayıs’ta Klokot köyündeki Aziz George Günü Ortodoks tatilinde bilinmeyen kişilerin yargılandığını hatırlıyor kilise bayrağını çan kulesinden çıkarmak için. Partesh köyünde, Kutsal Üçlü Kilisesi bu yılın başlarında soyuldu. 10 Mayıs’ta, Lipljan’daki En Kutsal Theotokos Kilisesi’nin koruma altındaki alanında, 14. yüzyıldan kalma bir kilisenin penceresi taşlarla kırıldı.
  • Daha önce Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandr Vucic’in Kosova ve Metohija konusunda Sırp Ortodoks Kilisesi için özel bir statü anlamına gelecek uzlaşmacı bir çözüm lehinde konuştuğunu hatırlatacağız.

 

Kaynak: Regnum.ru

Tarih: 11.05.2021

 

Sırbistan Dışişleri Bakanı, Kosova’yı Tanımadığı için Endonezya’ya Teşekkür Etti

  • Sırbistan Dışişleri Bakanı Nikola Selakoviç 11 Mayıs’ta Endonezya Büyükelçisi Mohamad Chandra Vijay Judh ile görüştü. Bakan, büyükelçiye, ülkesinin Kosova’nın bağımsızlığını tanımadığı ve Sırbistan’ın uluslararası kuruluşlarda sürekli desteği için teşekkür etti.
  • Selakoviç, Sırbistan ile Endonezya arasındaki ikili ilişkilerin iyi ve geleneksel olarak dostça olduğunu belirterek, Bağlantısızlar Hareketi’nin oluşumu ve Cumhurbaşkanı Tito ile Sukonno arasındaki yakın işbirliği sırasında bile böyle olduklarını hatırlattı.
  • Muhataplar, Belgrad ‘da yapılacak beşinci ikili siyasi istişarenin düzenlenmesi konusunda görüştüler. Selakoviç, Endonezyalı yatırımcıları yakın gelecekte Sırbistan-Endonezya Forumu düzenleyebilmek için Sırp pazarındaki varlıklarını ve iş potansiyelini güçlendirmeye çağırdı.

 

Kaynak: Regnum.ru

Tarih: 12.05.2021

 

Yunanistan

Yunan ve Rus Bakanları Moskova Toplantısında İşbirliği Protokolü İmzaladı

  • Yunanistan ve Rusya’nın sivil olağanüstü hal bakanları, 11 Mayıs Salı günü Moskova’da düzenlenen bir toplantıda uzmanlık, bilgi birikimi ve iyi uygulamaların değişimini tartıştılar.
  • Sivil Koruma ve Kriz Yönetimi Bakan Yardımcısı Nikos Hardalias, Rusya’nın başkentine yaptığı çalışma ziyareti bağlamında, her iki ülkenin de doğal afetleri önleme ve yönetme konusunda çok bilgili olduğunu söyledi. AB’nin Sivil Koruma Mekanizmasının (RescEU) bir üyesi olarak Yunanistan, Avrupa düzeyinde iyi uygulamaların teşvik edilmesine de büyük katkı sağlamaktadır.
  • Hardalias, Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) üyeleri olarak her iki ülkenin stratejik iş birliğinin de KEİ üye ülkeleri tarafından kabul edildiği üzere doğal ve insan kaynaklı afetler sırasında yardım sağlama bağlamında tartışıldığını ekledi.

 

Kaynak : Atina Makedon Haber Ajansı

Tarih :11.05.2021

 

Yunanistan ve  Slovenya  AB’nin Yeşil Aşı Pasaportu Kararını Destekliyor

  • Başbakan Kyriakos Mitsotakis, Maximos Palace’taki görüşmesinin ardından Sloven mevkidaşı Janez Janša ile yaptığı ortak açıklamalarda, “Yunanistan kimseyi tehdit etmiyor, ancak kimsenin onu tehdit etmesine izin vermiyor. Ülkelerimiz Avrupa ve NATO’da ortak değerleri paylaşıyor. Slovenya’nın deniz cephesi küçük olabilir ama rolü büyüktür. Yunanistan Başbakanı, Slovenya’nın MED7’ye katılımını destekliyoruz “dedi
  • Yeni Avrupa Göç ve İltica Paktı ile ilgili olarak Mitsotakis, ev sahibi ülke olarak Yunanistan’ın tüm Avrupa kıtasını etkileyen bir sorunun yüküyle tek başına yüzleşemeyeceğini vurguladı.

 

Kaynak: Greek City Times

Tarih :11.05.2021

 

Yunanistan Ulusal Savunma Bakanı Nikos Panagiotopoulos, ABD ve Yunanistan Karşılıklı Savunma İşbirliği Anlaşmasını İki  Ay İçinde Yenileyecek

  • Yunanistan Ulusal Savunma Bakanı Nikos Panagiotopoulos, Yunanistan ile ABD arasındaki Karşılıklı Savunma İşbirliği Anlaşması’nın yenilenme sürecinin önümüzdeki iki ay içinde tamamlanacağı tahmininde bulundu. Washington’daki, “Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi” adlı düşünce kuruluşu tarafından salı günü düzenlenen çevrimiçi bir etkinlikte konuşan Panagiotopoulos, yeni anlaşmanın amacının Atina ile Washington arasındaki savunma işbirliğini daha da geliştirmek olduğunu söyledi.
  • Yunan ulusal savunma bakanına göre, yeni anlaşma için iki ana senaryo var. Birincisi, ABD varlığının yeni lokasyonlarda genişlemesi ile ilgili iken, ikincisi mevcut altyapının daha da iyileştirilmesi ile ilgilidir

 

Kaynak: Atina Makedon Haber Ajansı

Tarih : 12.05.2021

 

Dış Aktörler

 

Türkiye ile Sırbistan Arasında Aşı Sertifikası Uygulaması Başlıyor

  • Türkiye ve Sırbistan arasında seyahat kısıtlamalarının kaldırılması amacıyla yakın zamanda aşı sertifikası uygulaması başlayacak.
  • Sırbistan Başbakanı Ana Brnabic, aşı sertifikalarının karşılıklı tanınmasını görüşmek üzere Türkiye’nin Belgrad Büyükelçisi Hami Aksoy’u kabul etti
  • Büyükelçi Aksoy da yaklaşan turizm sezonunda karşılıklı seyahatlerde büyük kolaylık sağlayacak uygulamanın gelecek günlerde nota teatisi yoluyla hayata geçirilmesinin öngörüldüğünü belirtti.

 

Tarih: 10.05.2021

Kaynak: Balkan Postası

 

Yunanistan ve Frontex’in Ege’deki Sığınmacıları ‘Geri İtmeleri’ Avrupa Parlamentosu’nda Görüşüldü

  • Avrupa Parlamentosu (AP) milletvekilleri, Ege Denizi’nde Yunanistan’ın göçmenleri denizde geri itmesini ve AB Sınır Koruma Ajansının (Frontex) bu olaylardaki rolünü, geri itmeleri kanıtlarıyla ortaya koyan gazetecilerden dinledi.
  • Ege Denizi’ndeki geri itmeleri haberleştiren ve bunları “Lighthouse Reports” sitesiyle Der Spiegel dergisinde yayımlayan gazeteciler Klaas van Dijken ile Steffen Lüdke, AP’nin Sivil Özgürlükler, Adalet ve İçişleri Komitesi’nde düzenlenen oturumda çalışmaları hakkında bilgi verdi.
  • Gemilerin denizde dalga yaratarak sığınmacı botlarını tehlikeye attığını ve Türk kara sularına dönmeye zorladığını belirten Van Dijke, elde ettikleri görüntüler, radar sinyalleri ve göçmenlerin ifadelerinden yola çıkarak tüm olayları teyit ettiklerini aktardı.

 

Tarih: 10.05.2021

Kaynak: Time Balkan

 

Balkanlar’dan İsrail’in Doğu Kudüs’teki Filistinlilere Yönelik Saldırılarına Tepki

  • Balkan ülkeleri Kuzey Makedonya, Karadağ ve Bosna Hersek’in önde gelen isimleri, İsrail’in işgal altındaki Doğu Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’da Filistinlilere saldırısını kınadı.
  • Kuzey Makedonya İslam Birliği (Diyanet İşleri), İsrail’in son günlerde Mescid-i Aksa’ya saldırılarına tepki göstererek uluslararası aktörlerin barış ve huzuru tesis etmek için mümkün olan en kısa sürede müdahale etmesi istendi.
  • Karadağ’da faaliyet gösteren önemli sivil toplum kuruluşlarından Toplumsal İttifak Başkanı Boris Raonic de uluslararası kurumların Filistinliler’in yaşadıklarına gözünü kapattığını söyleyerek, “Orada yaşananları çok iyi biliyor ancak susmaya devam ediyorlar. Artık tepkiden öte bir adıma ihtiyaç var.” ifadelerini kullandı.

 

Tarih: 11.05.2021

Kaynak: Time Balkan

 

Borell: Diyalog Kosova Tarafı Hazır Olduğunda Devam Edecek

  • Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, AB Dışişleri bakanlarının Brüksel’de yaptığı toplantıdan sonra açıklamalarda bulundu.
  • Toplantıda Batı Balkanlar’ı görüştüklerini belirten Borrell, bölgenin AB için stratejik öneme sahip olduğunu vurguladı. Ayrıca Borrell, Arnavutluk ve Kuzey Makedonya’nın katılım sürecini ilerletmeleri gerektiğini bakanların da teyit ettiğini ifade etti.
  • Borrell, Sırbistan ve Karadağ’ın AB entegrasyonunun ileri taşınması gerektiğini, Kosova için vize serbestisi konusunda ilerlemeye ihtiyaç duyduklarını ve bunu üye ülkelerden istediklerini dile getirdi. Belgrad-Priştine Diyaloğu’nun devam etmesini beklediklerini aktaran Borrell, diyalog sürecinin Kosova tarafı hazır olduğunda devam edeceğini açıkladı.

 

Kaynak: Kosovaport

Tarih: 11.05.2021

 

Avrupa Komisyonu, Bulgaristan ve Kuzey Makedonya’yı Anlaşmazlıkları Çözmeye Teşvik Ediyor

  • Avrupa Komisyonu Baş Sözcüsü Eric Mamer’in ifadesine göre, Avrupa Komisyonu, Kuzey Makedonya’nın AB katılım müzakerelerini başlatacak hükümetler arası konferansın başlayabilmesi için Bulgaristan ve Kuzey Makedonya’yı ikili anlaşmazlığa bir an önce çözüm bulmaya teşvik etmekte.
  • Eric Mamer, AK Başkanı Ursula von der Leyen’in Başbakan Zoran Zaev ile yaptığı görüşmede Kuzey Makedonya ile müzakerelerin başlamasını desteklediğini de sözlerine ekledi.
  • Komisyon sözcüsü Ana Pisonero’nun ise Komisyon’un Kuzey Makedonya ve Arnavutluk’un müzakereleri başlatma şartlarını yerine getirdiği yönündeki tutumunu koruduğunu vurguladı ve hükümetler arası bir konferansın mümkün olan en kısa sürede toplanması konusunda ısrar ettiği bildirildi.

 

Kaynak: Independent Balkan News Agency

Tarih: 11.05.2021

 

Büyükelçi, ABD’nin İsrail’e Kosova’yı Tanıması için Baskı Yaptığını Söyledi

  • İsrail’in Sırbistan Büyükelçisi Yahel Vilan Prva TV’ye yaptığı açıklamada İsrail’in ABD’nin baskısı altında Kosova’nın bağımsızlığını tanıdığını söyledi.
  • İsrail’in Kosova’nın bağımsızlığını tanıma kararının Amerikan baskısı altında alındığını, bu kararın İsrail’in Sırbistan’daki çıkarlarına kesinlikle aykırı olduğunu ifade etti.
  • İsrail’in Kosova konusundaki kararını revize edip etmeyeceği sorulan büyükelçi, şu anda bu olasılığı mümkün görmediğini, varılan anlaşmaya bağlı kalınarak İsrail’in Kosova’yı tanıdığını ve Kosova’nın büyükelçiliği Kudüs’e taşıyacağını belirtti.

 

Kaynak: B92

Tarih: 12.05.2021

 

HAZIRLAYANLAR:
Aybüke Koçak, Didem Şimşek, Dilara Nesrin Bulut, Dilek Keçeci, Ece Sumru Güvemli, Elifnur Ayhan, Hatice Deniz Hızal, Hilal Yel, İleyna Savuk, Melisa Agoviç, Rümeysa Güner, Şamil Orhan
TUİÇ Balkan Stajyerleri

 

 

Büyülü Dağ’a Doğru Kış Yolculuğu: Rüzgar Yükseliyor

 

           *Thomas Mann’ın Büyülü Dağ

 ve Schubert’in Kış Yolculuğu eserlerine atıfla

 

Paul Valery’nin “Deniz Mezarlığı” (The Graveyard By The Sea) şiirinden alıntı ile başlıyor büyük usta Miyazaki’nin filmi:

“Rüzgâr şiddetleniyor, hayatta kalmaya çalışmalıyız.”

Orijinal adı Kaze Tachinu olan anime, Tatsuo Hori’nin 1937’de kaleme aldığı “The Wind Has Risen” adlı hikâyesinin uyarlaması. 2013’te Japonya’da vizyona giren film, En İyi Yabancı Film Altın Küre Adayı da dahil olmak üzere birçok uluslararası ödüle aday gösterildi.

Hem bir biyografi hem de Miyazaki’nin kendi hayatından izler bulunan animede, kişisel hayatı tamamen kurmaca olarak oluşturulmuş Jiro Horikoshi’nin dünyasına dalıyoruz. 1923 Kanto depremi, Büyük Buhran ve İkinci Dünya Savaşı’nın bir kısmını dönem olarak kapsayan filmde, Jiro’nun uçak mühendisi olma ve Japon uçak teknolojisinin o sürece kadar şahit olmadığı, devrim niteliğindeki avcı uçağı A6M Zero’nun yapım aşamalarına odaklanılıyor. Uçaklara hayranlığıyla ön plana çıkan küçük Jiro’nun ünlü İtalyan uçak mühendisi Caproni ile rüya âlemlerinde buluşmaları filmde belki de Miyazaki’nin alışılagelmiş fantastik dünyasının tek gösterimi. Genel anlamda Miyazaki’nin önceki animelerindeki hayal dünyası, Rüzgâr Yükseliyor’da yerini realizme ve yer yer romantizme bırakmış durumda.

Küçük Jiro ve meşhur Kont Caproni’nin karşılaştırılmasında İtalya ile Japonya arasındaki farklılıkları görmek mümkün; görece daha “büyük” ve “hayranlık duyulan” bir İtalya var karşımızda. İlerleyen zamanda ise bir yandan gelişmişliğine hayranlık beslenen bir yandan da Japonya’nın -özellikle toplumsal çıkarsamalarda bulunan karakteri Honjo tarafından- yoksulluğuna büyük ölçüde sebep olarak görülen Almanlar sahneye giriyor. Bu bağlamda animenin İkinci Dünya Savaşı’na giden yolda üç büyük Mihver devletini Jiro’nun gözünden aktarması takdire şayan.

Film esasen büyük Kanto depremi ile Japonya’nın içinde bulunduğu toplumsal ve ekonomik sorunları arka planda ele almaya başlıyor. Bu süreçte yer yer genç Jiro’nun Caproni ile birlikte rüya âlemine dalıp zihinsel yolculuğunu seyretsek de, zaman ilerledikçe bu rüya bölünmeleri gittikçe azalıyor ki bu durum İkinci Dünya Savaşı’na yaklaşılması ve Jiro’nun büyümesiyle doğru orantılı. Ancak çoğu kez zaman ve yer sıçramaları düzensiz işlenen filme bir de rüya bölünmeleri eklenince hikâyenin akışında sekteler yaratıp seyircide 5N1K sorularının uyanmasına sebep oluyor. Bunun en önemli örneğini de özellikle Jiro’nun Almanya seyahatlerinde görmek mümkün.

Hikâyenin toplumsal ve ekonomik sorunlu tabanına ise, Jiro’nun iyimser ve uçak üretimine odaklı kişiliğinin karşısına oturtulan Honjo karakteri ile dâhil oluyoruz. Dönemin başat problemlerinden olan açlık, geri kalmışlık, ekonomik buhran, kırdan kente orantısız göç gibi konuların diyalogları Honjo üzerinden aktarılıyor ki bu nedenle Honjo’nun karamsar olması gayet anlaşılır:

“Son model uçağı öküzler çekiyor. Ne kadar geri olduğumuzu gör.”

                “Bir bağlantı parçasının maliyeti bir aileyi bir ay doyurabilir.”

Filmde kritik öneme sahip yan karakterlerden biri göze çarpıyor: Hans Castrop. Thomas Mann’ın Büyülü Dağ eserinden çıkıp animede kendine yer bulan Castrop, Alman bir gemi mühendisi. Büyülü Dağ’ı biraz kurcaladığımızda Castrop’un neden kendi evreninden Jiro’nun evrenine dâhil olduğu ortaya çıkıyor: Zaman. Castrop’un evreninde “aşağısı” ve “yukarısı” olmak üzere iki zaman kavramı mevcut. Aşağıda zaman bölünemez bir düzende ilerlerken yukarıda zaman mefhumu yok. Aynı bağlantıyı Jiro’nun rüya ve gerçeklik sıçramalarında görmek mümkün. Miyazaki, Castrop’un biçim ve özgürlüğünün, zihin ve beden arasında kurduğu ilişkiyi zaman ve sonsuzluk arasında da kuruyor (Mann, 2015b, s.64). Nitekim Castrop’un “Zauberberg” (unutmak için iyi bir yer) olarak tanımladığı; zaman bağlamında iki savaş arası dönem ve yer bağlamında ise Mihver devletler  olsa gerek:

             “Çin’de savaş çıkar, sonra unut. Mançurya’da kukla bir devlet kur, sonra unut. Milletler Cemiyeti’nden ayrıl, sonra unut. Dünyayı kendine düşman et, sonra unut. Japonya mahvolacak. Almanya da mahvolacak.”

Nahoki Satomo ve Jiro arasındaki romantik sahneler, ne kadar Miyazaki animelerinin havasında olan neşeyi göstermeye çalışsa da, dönemin çetinliğiyle tam olarak harmanlanamamış bir biçimde havada kalıyor. Bunun haricinde savaş yıllarına yaklaşıldığında Jiro’nun “Düşünce Suçu Polisi” tarafından aranması hem hikâyenin işleyişinde hem de düşünsel anlamda zayıf kalan yönlerden.

Jiro’nun küçüklüğüne döndüğümüzde, rüyalarında tahtadan uçağının kuşa benzerliği dikkat çekerken, uçağının geldiği son nokta, dev metalik bir kâğıttan uçağı anımsatıyor. “Kâğıttan uçak” metaforu bir yandan hafifliği ve bundan kaynaklı hızı simgelerken bir yandan da narinliğiyle Japon yenilgisinin barizliğine göz kırpıyor.

Sonuç olarak, Jiro Horikoshi’nin hayatının bir kesitini izlediğimiz animede, uçak hayranlığı üzerinden idealize edilmiş fikrin sonuçlarının kestirilemediği ya da belki de kötücül yorumla es geçildiği ve yaratılan A6M Zero uçağıyla hikayeden bağımsız olarak binlerce ölümün yaşandığına tanık oluyoruz. Oldukça törpülenmiş ve Jiro üstünden fikirlerin ve pozitif bakış açısının öne çıkarıldığı anime, kişilik bazında izlenmeye değer olsa da, toplumsal yorumdan uzak kalıyor.

Ve Paul Valery şöyle devam ediyor:

(…)

“Güzel gök, gerçek gök, gör bende değişmeyi

Ne kaldı onca gururumdan ve hünerliyse de

Gör aylaklığımdan ne kaldı şimdi?

Kapıldım ışıl ışıl boşluk derinlerine

Ölülerin evleri üstünden gölgem geçmede

Alıştırarak beni o ince o tüy ilerleyişe.”

EKİN ÇIRACI

SİYASİ TARİH STAJ PROGRAMI

KAYNAKÇA

Great Kanto Earthquake 1923.  http://www.japan-guide.com/a/earthquake/ (8 Mart 2021).

Mann, T. (2015a). Büyülü Dağ. Cilt:1, İ. Kantemir (çev.). 9. Baskı, İstanbul: Can Yayınları.

Mann, T. (2015b). Büyülü Dağ. Cilt: 2, İ. Kantemir (çev.). 9. Baskı, İstanbul: Can Yayınları.

Simanaitis, D. (2015).  Caproni Noviplano- A Flying Cruize Ship. Simanaitis Says. https://simanaitissays.com/2015/12/07/caproni-noviplano-a-flying-cruise-ship/ (8 Mart 2021).

Rüzgar Yükseliyor Rüzgar Yükseliyor Rüzgar Yükseliyor Rüzgar Yükseliyor Rüzgar Yükseliyor 

Kadın Hareketleri Üzerine Bir İnceleme: Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve İstanbul Sözleşmesi

ÖZET:

Kadın hareketleri 18. yüzyılda kadınların her alanda kendi haklarını aramak için oluşturduğu toplumsal ve siyasi hareketler olarak başlamıştır. Sivil toplum olarak kadın hareketleri ülkeden ülkeye farklı özellikler benimsemiştir. Türk tarihi olarak ele aldığımızda kadın hareketleri, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde gelişmeye başlamıştır ve Cumhuriyet Dönemi’nde tam olarak ortaya çıkmıştır. Kadın hareketleri kadınların yer aldığı her noktada kadınların eşitliği, özgürlüğü ve refahı için çabalayan pek çok dayanışma ve farkındalık çalışmalarından ibarettir. Birçok kadın örgütü/hareketi kadın emeğine özgü yapısal sorunlar ile beraber kadınların sosyal, siyasal ve sendikal hayata eşit katılımı ile ilgili sorunları da irdelemektedir. Araştırma yazısında incelenen Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve İstanbul Sözleşmesi bu gibi durumlara örnektir. Bu bağlamda öncelikle Cumhuriyet Dönemi’nden günümüze kadar olan kadın hareketleri ele alınacak ve daha sonra Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve İstanbul Sözleşmesi incelenecektir. Çalışmanın amacı Türkiye’de kadın hareketleri üzerine inceleme yaparken Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve İstanbul Sözleşmesi’ni bu konu altında incelemektir.

Anahtar Kelimeler: Kadın Hareketleri, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, İstanbul Sözleşmesi 

ABSTRACT: 

Women’s movements started in the 18th century as social and political movements formed by women to seek their rights in every field. As a civil society, women’s movements have adopted different characteristics from country to country. When we consider Turkish history, women’s movements have started to develop in the last periods of the Ottoman Empire and have fully emerged in the Republican period. Women’s movements consist of many solidarity and awareness efforts striving for the equality, freedom and welfare of women at every point where women take part. Many women’s organizations / movements examine structural problems specific to women’s labor, as well as problems related to women’s equal participation in social, political and trade union life. The Mor Cati Foundation and Istanbul contract examined in the research article are examples of such cases. In this context, firstly women’s movements from the Republic period to the present will be discussed and then Mor Cati Foundation and Istanbul Convention will be examined. The aim of the study was to examine the Mor Cati Foundation and the Istanbul Convention under this topic while examining women’s movements in Turkey.

Keywords: Women’s Movements, Mor Cati Women Shelter Foundation, Istanbul Convention

1. Giriş

Kadın hareketleri Osmanlı Dönemi’nden başlayıp Cumhuriyet Dönemi’nde hızlanarak günümüze kadar devam etmiş, kadınlar toplumsal alanda cinsiyet eşitliği ve kişisel özgürlük alanlarını genişletmek adına girişimlerde bulunmuşlardır (Alp, 2019). Geçmişten günümüze Türk toplumunda aile en önemli geleneksel yapıdır. Ailenin oluşumu ve gelişimindeki en önemli rol kadına biçilmiştir. Kadın Osmanlı Dönemi’nden bu yana özellikle doğurganlığından ötürü kutsal olarak görülmüştür. Türk neslinin devam etmesi için çocuk dünyaya getirip onu yetiştirmesi kadına verilen en önemli görevdir. Fakat atfedilen bu görev dışında kadınların yapabilecekleri sınırsızdır. Bu hak ve özgürlüklerin çoğaltılması ve eşitliğin oluşturulması adına sivil toplumda birçok kadın hareketi başlatılmış, kadınlar bir araya gelerek ve örgütlenerek farkındalık yaratmayı hedeflemiştir. İlk zamanlarda kadınlar eğitim, yargı eşitsizliği ve geleneksel normlara karşı mücadele ederken günümüzde daha çok toplumsal hayatta yaşanan cinsiyet eşitsizlikleri ile mücadele etmektedir (Alp, 2019).

2. Cumhuriyet Dönemi Kadın Hareketleri

Savaş sonrası kurulmaya çalışılan yeni devlet için birçok reformlar yapılmıştır. Bunlardan kadınları ilgilendiren en önemlileri, 1926 yılında Medeni Kanun Reformu ve 1930 yılında kadınlara siyasal alanda da aktif rol oynayabilecekleri seçme seçilme hakkının tanınması olmuştur. Ayrıca 1933 yılında kırsal kesimde köy heyetlerine seçme seçilme hakkı, bir yıl sonrasında ise milletvekili seçebilme hakları kadınlara verilmiş böylece ilk kez kadının siyasal alanda etkinliği artırılmıştır (Şahin, 2018).

Savaş sırasında önemli katkılar sağlayan kadınlar, devletin kuruluş döneminde de görünür hale gelmiştir. Buna yönelik atılan ilk adımlardan biri Haziran 1923’te Nezihe Muhiddin, Nimet Remide, Latife Bekir, Şukufe Nihal gibi isimler bir araya gelerek “Kadınlar Halk Fırkası’nı (KHF)” kurmasıdır (Alp, 2019). Fırka olarak nitelendirilse de aslında Anadolu’daki eğitimsiz kesimlerin eğitilmesi amacıyla ortaya çıkmıştır. KHF Genel Sekreteri Şükufe Nihal, kuruluş amaçlarının mevcut süreçte ekonomik ya da siyasi bir amaç gütmediğini belirtmesi üzerine meclis içerisinde temsilcilerini gönderebilmişlerdir. Halk Fırkasının kuruluş döneminden öncesine rastlaması ve fırka kelimesinin siyasi bir anlam taşıması olumsuz değerlendirilmesine neden olmuştur (Şahin, 2018). Bu olaylar sonrasında Nezihe Muhiddin umudunu yitirmemiş ve Türk Kadınlar Birliği’ni (TKB), kadınlara destek verilmesi ve ülkeye faydalı anneler yetiştirilmesi amacıyla kurmaya karar vermiştir. Yoksul kız çocuklarına yardım amaçlı Türk Kadın Yolu adıyla bir dergi yayımlamıştır. 1927 yılında uzun vadede gerçekleştirmek istedikleri kadınlara siyasi haklar tanınması için tüzüğe bir madde eklenmesine vesile olmuşlardır. En önemli adımlardan biri ise 1935 yılında toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde on sekiz kadın temsilcinin bulunması olmuştur (Şahin, 2018). Böylece kadınlar gözle görülür şekilde siyasi alanda var olmuşlardır.

Cumhuriyet döneminin getirdiği modernleşmeyle birlikte kadının toplumdaki yeri, kazandığı haklarla birlikte değişmeye devam etmiştir. Görsel olarak Batılı kadınlara benzeyen modern Türk kadının rolü aslında iyi bir eş ve anne olmak olarak belirlenmiştir. Siyasi haklar tanınsa bile, siyasi hayatta aktif rol oynamak isteyen kadınlar için Himaye-i Eftal (Çocuk Esirgeme Kurumu) ya da hayırseverlik faaliyetleri önerilmiştir. Bu şekilde kadınlar, sivil toplumda mevcut yönetimin istediği kadar var olabilmiştir. Bu ve benzeri örnekler, feminist oluşumların ortaya çıkmasını engellemiştir (Kaypak, 2016).

1939-1945 yılları arasında tüm dünyayı etkisi altına alan savaş döneminden Türkiye de ekonomi başta olmak üzere birçok alanda etkilenmiştir. Bu kötü etkiyi azaltmak adına devlet çok partili döneme geçmiş, 2. Dünya Savaşı sonrasında özgürlükçü ve demokratik anlayışa sahip ülkeler ortaya çıkmıştır (Gündoğan, 2018). Bu bilinç Türkiye’deki sosyal ve siyasi alanı etkisi altına almıştır. Bu durum ayrıca kadın hareketlerini de etkilemiş, kadınlar sosyal – siyasal hak ve özgürlüğü için daha çok mücadele eden bireyler haline gelmişlerdir (Alp, 2019). 1980 yılına doğru giderken Türk kadını hak ve özgürlükleri konusunda daha sorgulayıcı hale gelirken erkek egemen yönetime karşı ekonomik, sosyal ve siyasi anlamda bilinçlenmiştir (Alp, 2019).

3. 1950-1960 Dönemleri Arası Kadın Hareketleri

1950 ve 1960 yılları Türkiye’nin çok partili hayata geçiş ve demokratikleşme çabasına girdiği yıllar olması açısından önemlidir. Bu dönemde kadın hareketlerinin özellikle siyasal alanda pek fazla etkisinin olduğunu söylemek mümkün değildir. Düşük eğitim seviyesi bunun en büyük nedeni arasında gösterilmektedir (Aydın ve Yıldız, 2016). Dönemin okuma yazma oranı 1950 döneminde %19,45 olarak belirlenmişken, 1960 yılında %24.84 olarak kayda geçmiştir. Ayrıca kadınların iş hayatında neredeyse hiç yeri yoktur. Buna rağmen dönemin Başbakanı Adnan Menderes, memur kadınların işlerinden ayrılıp evlerinde çocuk yetiştirmeleri, ayrıca çocuk sahibi olmayan kadınlardan yıllık vergi alınması gibi fikirleri öne sürmüştür. Mevcut ortamda düşük gelirli kişilerin, özellikle kadınların sendikalara katılmaması, kadınlara ait sivil toplum kuruluşlarının kendini özgürce ifade edecek bir ortama sahip olmadığını göstermektedir (Aydın ve Yıldız, 2016). Bu örneklerin ışığında dönemin kadına bakış açısını görmemiz ve kadının toplumdaki yerinin hala geleneksel usulde olduğu gibi “anne” rolünün ötesini geçemediğini söyleyebiliriz.

4. 1970 – 1980 Darbe Dönemi ve Sonrası Kadın Hareketleri

1968 yılına kadar olan sürede kadın hareketleri, milliyetçi ve ulus-devlet gibi akımlarla birlikte görünür olsa da daha sonra tüm dünyayı etkisi altına alan olaylardan etkilenmiş, 1970 sonrası tanımı değişmeye başlasa da 1980 yılında büyük bir sıçrama yaşanmıştır. Bu dönemde kadın hareketleri özellikle dünyayı ele geçiren sol hareketlerden etkilenerek sol kimlik kazanmış ve Türkiye’de mevcut milliyetçi anlayıştan sıyrılarak keskin bir dönüşüm yaşamıştır (Metintaş, 2018).

Dünya, 1975’te Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen ve 1985 yılında imzalanan “Kadın On Yılı”nın etkisi altında kadın meselelerini tartışmaya başlamıştır. Birleşmiş Milletler Komitesi, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme’yi CEDAW’ı kabul etmiştir. Türkiye bu anlaşmayı 1985 yılında imzalamıştır. İmzalandıktan bir yıl sonra yürürlüğe konacak olan sözleşmenin ülke içinde faydalı şekilde uygulanmasını isteyen Ankara ve İstanbul’daki kadınlar ve topluluklar, dilekçe ve imza toplayarak 80 sonrası ilk kitlesel kadın hareketini başlatmışlardır (Keşoğlu, 2011).

CEDAW Sözleşmesi’nde ele alınan en önemli konulardan biri, sosyal ve ekonomik gelişmelerde kadının dışarıda bırakılması ve ihtiyaçlarına yanıt bulamaması, bir diğeri ise dünyayı etkisi altına alan savaş sonrası ayaklanmalar, göçler, soykırımlar vb. durumlarda kadınların yaşadıkları problemlerdir. Bu küresel kadın hareketinde en önemli unsur kadınların bu hareketi insan hakları vurgusu ile gerçekleştirmesi olup, esas amaç ise dünya çapında kadınların sorunlarını göz önüne sermek ve aynı fikir altında buluşularak hareket edilmesini sağlamaktır (Alp, 2019).

1980’de Türkiye’nin yaşadığı askeri darbe, her ne kadar baskı ve yasaklar dönemi olarak görülse de kadın hareketlerinin yükseldiği bir dönem olmuştur. Şiddet ve baskının sona ermesi için birçok protesto yapılmış, bu protestolar kadına yönelik şiddete karşı da olmuştur (Alp, 2019). 1989 yılında Kadın Dayanışma Derneği kurulmuş, Ankara merkezli Perşembe Grubu önerisi ile tüm kadınları bir araya getiren bir feminist kurulu toplantısı yapılmıştır (Moralioğlu, 2012). Özellikle Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirlerde “Mor İğne” “Bedenimiz Bizimdir” ve “Cinsel Tacize Hayır” kampanyaları çok büyük ses getirmiştir. Eskişehir, Samsun, Diyarbakır gibi birçok şehirde devam eden kadın hareketleri ülke geneline yayılmaya başlamıştır (Alp, 2019).

5. 1990 ve Günümüze Kadar Kadın Hareketleri

Mor İğne Kampanyası çok ses getirdikten sonra, 1987 yılında Yoğurtçu Parkı’nda kadına şiddet karşıtı bir miting yapılmıştır ve bu mitinge binlerce kadın katılmıştır. 1980’den bu yana aile içi şiddetin artışı ve herhangi bir çözüm üretilememesi, şiddet gören kadınlara dayanışma alanı yaratmak ve şiddetle mücadele etmek amacı ile 1990 yılında Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı kurulmuştur (Kılıç ve Yılmaz, 2019).

90’lı yılların başında en önemli olaylardan biri TCK 438. Maddesinin yürürlükten kardırılmasıdır. Bu madde tecavüze uğrayan seks işcisi kadınlar için zanlıya cezai indirim uygulamasını içermektedir. Yine aynı dönemde Kadın Statüsü Sorunları Genel Müdürlüğü KSSGM kurulmuştur (Berber, 2017). Dönem içerisinde küreselleşme ile ortaya çıkan ekonomik yapının değişmesi ve neo-liberal politikaların ortaya çıkışı hukuki alanı etkisi altına almıştır. Bu değişiklikle birlikte kadın istihdamı ve işsizlik oranlarındaki artış konularında sorunların yaşanmasına neden olmuştur (Alp, 2019).

90lı yılların sonuna doğru dikkat çeken gelişmeler olmuştur. 98 yılında kadına şiddete karşı Aileyi Koruma Yasası çıkarılmıştır. Sonrasında kadın istihdamını desteklemek ve çalışma alanındaki cinsiyet eşitliğini kontrol etmek adına “Kadın İstihdamı Ulusal İzleme ve Koordinasyon Kurulu” kurulmuştur. İŞKUR, KOSGEB gibi kurumlar kadın istihdamının artırılması için ortak projelerde yer alarak büyük bir çaba göstermişlerdir (Alp, 2019). 2000 yılı Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olmaya çalıştığı bir dönem olmuştur. Bu nedenle müzakere sürecinde birçok yasal değişikliğe gidilmiştir. Bunlardan biri de kadın istihdamıdır. 2001 yılında Medeni Kanun’da kadınların evlendikleri kişinin soy ismini kullanma zorunluluğu kaldırılmıştır. Bunun yanı sıra toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması adına TCK (2005) ve İş Kanunu (2003) üzerinde değişiklikler yapılmıştır. 2006 yılında ise TİSK İstanbul’da iki gün boyunca süren bir Kadın İstihdamı Zirvesi gerçekleştirmiştir. Bu zirvede kadın istihdamı Avrupa Birliği müzakere sürecine göre değerlendirilmiş, kadın istihdamına yönelik çözüm arayışları ve kadının toplumdaki görünürlüğünü artırmak için neler yapılabileceği tartışılmıştır (Özar, 2012).

Günümüze kadar olan dönemde ise sosyal medyanın etkisi ile kadın temelli sivil toplum örgütleri seslerini duyurmaya çalışmakta, kadına karşı şiddet olaylarının artışı ile yasal süreçte yaşananların takip edilmesi için bilgi paylaşımları ve çeşitli etkinlikler düzenlemektedir. Cumhuriyet’ten günümüze incelendiğinde kadınların haklarını ne kadar zor şartlar altında çaba göstererek adım adım kazandığına şahit olmaktayız (Şahin, 2018). Maalesef tüm bu çabalara karşı Türkiye’de cinsiyet eşitsizlikleri ve kadına şiddet olayları tamamen son bulmamaktadır.

6. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve İstanbul Sözleşmesi

Son yıllarda ülkemizde sivil toplum kuruluşları kavramı çok sık kullanılmaya başlanmıştır. Yazının bu kısmında Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve İstanbul Sözleşmesi’nin incelenmesi ele alınacaktır. Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın da varlıklarını benimsediği, çalışmalarına izin verdiği, açıklamalarında sözünü ettiği sivil toplum örgütleri demokrasiler için vazgeçilmez kuruluşlar arasında kabul edilmektedir (Yatkın, 2013). Birçok etki alanına hitap ve etki eden sivil toplum kuruluşlarının toplum için önemli kuruluşlar haline gelmesi şaşırtıcı olmamıştır.

Sivil toplum kuruluşlarının işleyen demokrasiler için önemi ve etkisi göz ardı edilemez. Bazı sivil toplum kuruluşları geçmişten günümüze kadar varlığını net bir şekilde görebildiğimiz sorunların çözümüne ya da önlenmesine yönelik olarak kurulmuşlardır. Geçmişten günümüze kadar kadınlar toplumun önemli bir bölümünü hatta yarısını oluşturmuştur. Tarihin her döneminde ekonomik ve toplumsal yaşamın bir yanını erkekler bir yanını da kadınlar oluşturmuştur. Kadınların toplumsal ve ekonomik yaşama dâhil olmaları insanlık tarihi kadar eskiye dayanmaktadır (Yatkın, 2013). Geriye doğru bakacak olursak kadınlara her zaman toplum tarafından bazı roller verilmiştir ve bunun dışına çıkılması zorlu süreçlerle gerçekleşmiştir. Geçmişten günümüze kadar olan dönemde kadınlar hep erkeklerin bir adım gerisine düştüğünü hatta aynı işi yapmalarına rağmen aynı ücretleri alamadıkları görülmektedir. Görüldüğü üzere kadına tarih boyunca belirli roller yani ev içi yaşamın barındırdığı rollerin toplum tarafından benimsenmesi beklenmiştir. Kadınlar ne kadar ekonomik ya da siyasi yapının bir parçası olsa da yaptıkları işle anılması çok zor olmuştur. Artık toplumsal cinsiyet kavramı çok farklıdır ve günümüzde kadınlar hem siyasi alanda hem de sosyal alanlarda daha aktif durumdalar.

 Türk toplumu geleneksel ve dini yönleri ağır basan bir toplumdur. Bu tarz toplumlarda toplum tarafından kadına atfedilen rollerin değişmesi çok kolay olmamıştır. Türkiye’de hala kadının kamusal alan sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği tartışmaları sürmektedir. Ülkemiz kadına eşit katılım ve toplumsal eşitlikle ilgili hak ve yetkiler atamış olsa bile pratikte hem özel alanda hem de kamusal alanda sorunlar yaşanmaktadır (Yatkın, 2013). Aynı işi yapmalarına rağmen aynı ücreti alamamaları veya üst kademelerde daha çok erkek çalışanların yer alması pratikte yaşanan sorunlara örnek olarak verilebilir. Kadınlar tarih boyunca sadece bu sorunlar ile değil toplumsal cinsiyet eşitsizliği temelinde ortaya çıkan kadına yönelik şiddet ile de mücadele etmek zorunda kalmıştır.

1990’larda kadın örgütleri kadına yönelik şiddete karşı açılan dayanışma merkezleri ile bu sürece dâhil olmuşlardır. 2000’lerde ise, sivil toplum örgütleri olan kadın örgütlerinin sayısı 350’ye ulaşmıştır (Işık, 2007; Sallan Gül, 2013). Kadın aile içi ya da başka nedenlerden dolayı şiddet görmeye devam etmektedir. Sivil toplum kuruluşları kadınların şiddet içermeyen ve daha eşit bir yaşam sürmesi konusunda önemli roller üstelenmektedir. Toplumsal yaşamda kadına yönelik şiddetin artış göstermesi ve erkelerle eşit duruma gelmesi yönünde kadın hakları konusunda örgütlenen STK’ların faaliyet alanları gün geçtikçe artmaktadır. Bu STK’lardan biri de Mor Çatı’dır. 1990 yılında feminist kadınlar tarafından kurulmuş kadın örgütü olan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, 2015 yılında 130 kadın gönüllü çalışanı olan, feminist politika üreten ve kadın dayanışması temelinde kadına yönelik şiddetle mücadele eden bir sivil toplum kuruluşudur ve kendini bağımsız kadın örgütü olarak tanımlamaktadır. Vakıf, şiddetin her türlü biçimini erkek egemenliğiyle ilişkilendirerek açıklamakta ve toplumsal alanın bütün alanlarında erkek egemenliğiyle mücadele yolunu seçtiğini beyan etmektedir (Mor Çatı, 2008: 15). Görüldüğü üzere Mor Çatı kadına yönelik şiddetle ile mücadele eden ve bunu kadın dayanışmasıyla destekleyen önemli bir sivil toplum kuruluşudur.

Mor Çatı, kadın dayanışmasının artmasını sağlamakta ve bu artıştan faydalanmaktadır. Şiddet gören ve bundan uzaklaşmak isteyen kadınlar ile yapılan görüşmeler bu kuruluş için çok önemlidir. Dayanışma merkezinde yapılan görüşmelerde kadınların deneyimlerinden edinilen bilgiler ile mücadele araçlarının politikaları oluşturulur. Mor Çatı’ya başvuran kadınların deneyimleri, kadınların şiddetten uzaklaşmaya çalışırken nelere ihtiyaç duyduklarını ve karşı karşıya kaldıkları engelleri görmeyi sağlar. Kadınlardan edinilen bilgi ve alanda çalışmanın kazandırdığı deneyim ışığında hem yasalarda yapılması gereken kadından yana dönüşümler belirlenir hem de halihazırda var olan yasaların uygulamasındaki eksikler tespit edilir. Kadına yönelik şiddet, cinsiyeti nedeniyle ev içinde ve dışında kadına uygulanan sistematik şiddet davranışlarıdır. Aslında bu şiddetin temelinde tarih boyunca görülen erkek egemenliği ve erkek ile kadın arasındaki eşitliksizlik yatmaktadır. Mor Çatı kadın mücadelesinin sivil toplum düzeyinde gelişiminde etkili olmuştur. Kadın hareketinin kadına yönelik şiddete karşı sürdürdüğü düzenli eylemlilik sayesinde özel alanla sınırlı ve dokunulmaması gereken bir sorunmuş gibi görülen bir konu kamusal/siyasal alanda tartışılmış, üzerine düşünülmüş ve bu konuda oldukça önemli adımlar atılmıştır (Gül, 2017). Kadınlara yönelik yapılan şiddetin farkındalığını arttırmak ve daha fazla dayanışma ortamı yaratmak için kampanyalar önemli uygulamalardır. Oluşturulan kampanyalar ile farkındalık arttırılırken aynı zamanda şiddet gören kadınlara sığınma evlerinin açılabilmesi için de önemli yardımlaşma adımları atılmaktadır. 

Mor Çatı kendini bağımsız kadın örgütü olarak tanımlamaktadır. Bu bağlamda, feminist ilkelere dayanan ve kadın dayanışması içeren bir sivil toplum kuruluşudur. Dünyada birçok kadın halen şiddet görmektedir. Günümüz şartlarına ve konumlarına bakacak olursak bu çok acı verici bir durum. Mağdurlara destek, koruma ve barınma alanı sağlayacak kadın sığınma evlerinin sayısının arttırılması ve kadınlara yönelik daha fazla çalışma gerçekleştirilmelidir. Bazı ülkelerde kadına şiddet daha fazla görülürken bazı ülkelerde ise bu oran çok daha düşüktür. Bu nedenle kadınlara yönelik şiddetin bölgesel ya da ülke çapında değil küresel bir sorun çerçevesinde bakılması ve çözümünün de bu çerçevede ele alınması gerekmektedir.

İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet konusunda bağlayıcılığa sahip ilk uluslararası sözleşmedir. Sözleşme 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldığı için ‘İstanbul Sözleşmesi’ ismiyle anılıyor. Kadına yönelik her türlü şiddetten arındırılmış bir Avrupa yaratmak için yapılan İstanbul Sözleşmesi, kadınlara yönelik her türlü şiddeti ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli özelliği ailevi bağının olup olmadığına bakılmaksızın kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve Avrupa ülkelerini hukuki olarak bağlayan ilk belge olmasıdır. İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik ayrımcılığı yasaklamaktadır. Sözleşme’nin “Temel haklar, eşitlik ve ayrımcılık yasağı” kenar başlıklı 4. maddesi uyarınca, taraf devletler, tüm bireylerin ve özellikle kadınların, kamusal ve özel alanda şiddetten uzak yaşama haklarını teşvik etmek ve korumak için gereken yasal düzenlemeleri ve diğer tedbirleri almakla yükümlüdür (Söz m 4/1). Sözleşmenin 4. maddesinde de açık bir şekilde görüldüğü üzere kadınlara yönelik şiddetle mücadele ulusal sınırlar dışına çıkmış ve taraf devletler ile dayanışma sağlanmıştır. İstanbul Sözleşmesi bulunduğumuz son noktayı temsil etmektedir. Destekleme, koruma ve önleme ile ilgili yapılacakları içerisinde bulunduran bu sözleşme kadına yönelik şiddet yönünde ileri bir düzenleme olarak nitelendirilebilir. Sözleşmenin giriş kısmında da belirtildiği gibi, bu ileri düzenlemeler birdenbire ortaya çıkmamış, insan hak ve özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi için yapılan birçok sözleşme, protokol, tavsiye kararı, içtihat ve uygulamadan çıkartılan dersler sonrasında ortaya çıkabilmiştir (Caniklioğlu, 2015).

Sözleşme, yalnızca Sözleşme’ye taraf devletlerin vatandaşı olan kadınlar için değil, sığınmacı ve hukuki durumu ne olursa olsun göçmen kadınlar için de koruma sağlamaktadır. Geniş kapsamlı İstanbul Sözleşmesi, kadınların şiddet görmeden adil bir şekilde yaşatılması için gündeme gelmiştir. İstanbul Sözleşmesi Türk hukukunda kadına yönelik şiddetle ile mücadelede önemli bir araç olarak görülmektedir.

Kadın haklarının yaygınlaşıp tüm dünyada kabul görmesi savaşlardan bile daha ötede zor bir olgunun gerçekleşmesine bağlıdır. Kadına karşı şiddetin bir insan hakkı ihlali olduğunun bilincine evrensel olarak varılması ile kadına karşı şiddetin azalacağını öngörmekteyim. Kadınlara yönelik şiddet ile mücadelede ve sözleşmenin sadece kâğıt üzerinde kalmaması adına devletin önemli roller üstlendiği görülmektedir. Ayrıca, kadınlardan yana ve şiddete karşı bir sivil toplum kuruluşu olan Mor Çatı, İstanbul Sözleşmesini desteklemektedir. Bu sözleşmenin sadece kadınlar için olmadığını, şiddetin olmadığı bir dünyada eşit bireyler olarak yaşamak isteyen herkesin savunması gereken bir sözleşme olduğunun da vurgusu Mor Çatı tarafından yapılmıştır. Kadına yönelik şiddetin arttığı son yıllarda bu tarz sözleşme ve sivil toplum kuruluşlarının gerekliliği göz ardı edilemez. 21. yüzyılda bile “Haydi Kızlar Okula” kampanyasında “kadın” imgesine vurgu yapılması aslında bulunduğumuz durumun ehemmiyetini az da olsa göstermektedir. Kadın olgusunun ve rollerinin değişmesi özellikle dini ve geleneksel yönleri ağır basan toplumlarda kurulan sivil toplum kuruluşları ve bağlayıcı özellikler taşıyan sözleşmelerin üstlendiği ve oynadığı roller önem arz etmektedir.

7. Sonuç ve Öneriler

Toplumsal cinsiyette eşitlik; fırsatları kullanmada, kaynakların ayrılmasında ve dağılımında, hizmetleri ulaşmada bireyin cinsiyeti nedeniyle herhangi bir ayrımcılığa uğramamasını ifade etmektedir. Bu kavram kadın ve erkekler açısından geçerli olmasına rağmen kadınlar bu konuda dışlanmaktadır. Eğitimde, siyasi yaşamda aktif rol almak, iş hayatında yüksek rollerde yer almak kadınların en temel arzusudur. Kadınlar Osmanlı Dönemi’nden başlayarak, Cumhuriyet Dönemi ve Neo-liberal dönemde de dâhil her alanda eşitlik ve özgürlük idealleri için cinsiyetçiliği ve baskıyı bitirmeyi hedefleyen bir hak mücadelesine girişmişlerdir. Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının aslını Cumhuriyet devrimleri oluşturmaktadır. Burada kadınlara tanınan haklar; eğitim hakkı, yaşama hakkı, seçme seçilme hakkı gibi önemli haklardır. Yine de, 1935’ten 1975’e kadar Türkiye’de bir kadın hareketinden çok fazla bahsedilemez. Yeni kadın hareketleri ise 1980’de başlar. Kadın Hareketleri, sivil toplumun yeni toplumsal hareketler yönünde gelişmesine neden olmuştur.

Kadın haklarına yönelik engellemelere karşı mücadelede en önemli sivil toplum kuruluşu şüphesiz Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’dır. Bugün Mor Çatı, varlığını koruyarak yararlı çalışmalarına devam etmektedir. Kadınları desteklemek, güçlendirmek, kadına yönelik şiddeti önlemek ve onlara sahip çıkmak adına yapılan en güncel anlaşmalardan biri de İstanbul Sözleşmesi’dir. İstanbul Sözleşmesi 2011 yılında imzalanmış, 2014 yılında ise yürürlüğe konulmuştur. Sözleşme; toplumsal cinsiyeti açıklayan ilk uluslararası belge olması, kadına yönelik şiddetin bir insan hakkı ihlali olması sebebiyle büyük önem taşımaktadır.

İstanbul Sözleşmesi, cinsiyet, cinsel yönelim, cinsel kimlik, engellilik durumu, yaş, sağlık, medeni hâl, göçmen ve mültecilik gibi durumlarda fark gözetilmemesi gerektiğini belirtmektedir. Sözleşme çoğunlukla kadına yönelik şiddeti engelleme davranışındaysa da hane halkının bütün üyelerini kapsamaktadır. Bu bakımdan, yalnızca kadınlar için değil, şiddetin görülmediği bir dünyada eşit kişiler olarak var olmak isteyen herkesin koruması gerektiğini savunan bir sözleşmedir. Nitekim istatistiksel olarak bakıldığında, Türkiye’de kadınlar eğitimden politikaya, istihdamdan ücrete, genel olarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin olmadığı durumda çalışmaya ve yaşamaya çalışmaktadır.

Bugün Türkiye’de kadın hareketi bir özgürlük ve eşitlik savaşı olarak sürmektedir. Bu noktada Mor Çatı ve İstanbul Sözleşmesi gibi dayanışma merkezleri yarar sunmaktadır. Buralarda kadınlara psikolojik, sosyal, hukuksal destekler sağlanmaktadır. Kadın erkek eşitliği, toplumsal hayatın her yerinde ve her zaman olması gereken ve ancak bir kültür olarak tutunmasıyla geliştirilebilecek olan temel bir haktır. Kadın politikalarının cinsiyet eşitliği esasına göre üretilmesi ve uygulanabilirliğinin sağlanması gerekmektedir. Her türlü hizmetin üretilmesinde bu ihtiyaçların gözetilmesi hiç şüphesiz toplumsal gelişmeye hız kazandıracaktır.

Ceren Nergiz GÖKÇE 

Büşra UÇAR

Gizem KÖSE

Sena Eylül ÇINAR

Sivil Toplum Çalışmaları Staj Programı

KAYNAKÇA

Alp, T. G. (2019). 20. Türk Dünyasında Kadın Hareketleri, II. Uluslararası Türk Dünyası Strateji Araştırmaları Kongresi, Antalya: Türkiye.

Aydın, A., Yıldız, M. (2016). 1950-1960 Döneminde Türkiye’de Kadın Hareketlerinin Niteliği Üzerine Bir Değerlendirme. Yasama Dergisi, (33).

Berber, N. (2017). 1990’lar: Bir Farklılıklar ve Kurumsallaşmalar Dönemi. Erişim adresi: https://tr.boell.org/tr/2017/09/18/1990lar-bir-farkliliklar-ve-kurumsallasmalar-donemi (Erişim Tarihi: Şubat 2021). 

Canikoğlu, A. S. (2015). Kadınlara Yönelik Şiddetin ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesine Dair Ulusal ve Uluslararası Mevzuat. 357-378.

Gül, S. S., Özen, B., & Kahya, Ö. (2017). Mor Çatı ve Şefkat-Der Örneğinde Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Sivil Toplumun Rolü. Sosyal Bilimler Dergisi, 199-226.

Gündoğan, B. (2018). Çok Partili Demokrasinin İlk Sınavı: 21 Temmuz 1946 Seçimleri, Erişim adresi: https://www.aa.com.tr/tr/politika/cok-partili-demokrasinin-ilk-sinavi-21-temmuz-1946-secimleri/1209212 (Erişim Tarihi: Şubat 2021). 

Kaypak, Ş. (2016). Cumhuriyet Dönemi Modernleşme Sürecinde Değişen Kadın Kimliği, Uluslararası Medeniyet ve Kadın Kongresi (13-16 Ekim 2014) Halide Edip Adıvar’ın Ölümünün 50. Yıldönümü Anısına, (Ed. Güvenç Saygın, A., Saygın, M.) Cilt I, s. 33-66, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yayını.

Keşoğlu, B.T. (2011). 1970’lerin en kitlesel kadın örgütü: İlerici Kadınlar Derneği, Erişim adresi: http://www.yurtsuz.net/News.aspx?newsid=626#.YDaZudgza02 (Erişim Tarihi: Şubat 2021). 

Kılıç, S. M., Yılmaz D. V. (2019). Cumhuriyet Dönemi Kadın Dergileri (1923-1992), Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 10(17).

Metintaş, M. (2018). Erken Cumhuriyet Döneminde Feminizm Hareketlerinin İlerleyen Dönemde Türk Sosyolojisine Yansımaları, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi Yakın Tarih Dergisi, 1(3).

Mor Çatı. (2008). Soru ve Yanıtlarla Erkek Şiddetine Karşı Kadın Dayanışması, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, İstanbul.

Moralıoğlu, A. (2012). 80’li Yıllarda Kadın Hareketi ve Kampanyalar, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, s. 2092-296.

Özar, Ş. (2012). Türkiye’de 1980 Sonrası Dönemde Kadın Emeği ve İstihdamı Politikaları: Kadın Hareketi, Sendikalar, Devlet ve İşveren Kuruluşları. A.Makal ve G. Toksöz (Haz.). Geçmişten Günümüze Türkiye’de Kadın Emeği. Ankara: Ankara Üniversitesi.

Sallan Gül, S. (2013). Türkiye’de Kadın Sığınma evleri Erkek Şiddetinden Uzak Yaşama Açılan Kapılar Mı? 2. Baskı, İstanbul: Bağlam Yayınları.

Sözcü. (2019). Erişim Adresi: https://www.sozcu.com.tr/2019/gundem/istanbul-sozlesmesi-nedir-istanbul-sozlesmesinin-amaci-nedir-5373381/ (Erişim Tarihi: Şubat 2021)

Şahin, Y. (2018). Cumhuriyet Döneminde Türk Kadın Hareketleri. Hukuk Gündemi Dergisi, (8 Mart Özel Sayısı), s. 50-52.

Yatkın, A. (2013). Bölgesel Kalkınmada Sivil Toplum Kuruluşları ve Kadın Katılımı: Elazığ Örnekalan Araştırması. Sosyal Bilimler Dergisi, 163-188.

 

 

 

 

 

 

 

Balkan Bülteni / 6-9 Mayıs

0

 

Arnavutluk

“Avrupa Arnavutluk için Yeni Başlangıçların Hikayesidir”

  • Arnavutluk Avrupa Birliği Büyükelçisi Luigi Soreca, “9 Mayıs Avrupa Günü” çerçevesinde yayınladığı mesajda Avrupa’nın Arnavutluk için yeni başlangıçların hikayesi olduğunu ifade etti.
  • Avrupa Birliği olarak Arnavut gençlerin ülke içerisinde istihdamını desteklediklerini ayrıca pandemi sürecinde küçük işletmelere ve belediyelere 230 Milyon EURO’nun üzerinde maddi destekte bulunduklarını ifade eden Soreca, Avrupa’nın bu zorlu süreçte Arnavutluk’un yanında olduğunu belirtti.

 

Kaynak: Albanian Daily News

Tarih: 09.05.2021

 

Bosna – Hersek / Boşnak Hırvat Federasyonu

 

G7 Üyeleri: Bosna Hersek’in (BH) toprak bütünlüğüne zarar verme yönündeki her türlü girişimi reddediyoruz

  • G7 üye devletlerinin (ABD, Kanada, Japonya, Almanya, İtalya, Fransa ve Birleşik Krallık) Dışişleri ve Kalkınma Bakanları dün Londra’da düzenlenen toplantıda bir dizi sonuca ulaştı.
  • Bosna Hersek’in toprak bütünlüğünü zayıflatmaya yönelik her türlü girişimi kararlılıkla reddettikleri vurgulanmaktadırlar. Bosna Hersek’teki tüm tarafları seçim ve sınırlı anayasal reformları kabul etmeye ve uygulamaya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamaya ve yaptıkları açıklamada, ülkeyi demokratik hedeflerine ulaşmaya yaklaştırmak için kurumlar, insan hakları ve Venedik Komisyonu ile yakın çalışılması gerektiği belirtildi.
  • Bakanlar, Batı Balkan ülkelerinin Avrupa perspektifini barış ve istikrar için kilit bir yatırım olarak kabul ettiler. İç reformlar, hukukun üstünlüğü, organize suç ve yolsuzlukla mücadele için çağrıda bulundular.
  • G7 üye ülkeleri ayrıca Christian Schmidt’in Bosna-Hersek Yüksek Temsilcisi adaylığına desteklerini ifade ettiler.

 

Kaynak: Dnevni Avaz

Tarih: 07.05.2021

 

Sattler: BH’nin Avrupa Birliği yolunda ilerlemesi durmadı

  • Avrupa Birliği (AB) Delegasyonu Başkanı ve AB’nin Bosna Hersek Özel Temsilcisi Büyükelçi Johann Sattler, 9 Mayıs’ta kutlanan Avrupa Günü için bir mesaj gönderdi.
  • AB’nin sürdürülebilir yaşamı sağlamak için, siyasi ve ekonomik kaynakları yönlendirdiğini hatırlatarak, 2021’de daha fazla ilerleme sağlanabileceğini ve elde edilmesi gerektiğini söyledi. AB’nin iddialı makroekonomik programının Batı Balkanlar için 9 milyar avroluk Ekonomi ve Yatırım Planı olacak şekilde.
  • Sattler, değişiklerin zor ancak imkansız olmadığını ve BH’nin geleceğinin bu hedefler doğrultusunda daha parlak olacağını söyleyerek vatandaşlara mutlu bir Avrupa Günü diledi.

 

Kaynak: Dnevni Avaz

Tarih: 09.05.2021

 

Igor Kalabukhov: Yüksek Temsilciliği(OHR)’nin kapanma zamanının geldiğini söyledi

  • Rusya’nın BH Büyükelçisi Igor Kalabukhov, Rusya Federasyonu’nun, BH halklarının kendi kaderlerini kendilerinin belirleyebilmesi ve uluslararası hukuk ile Dayton Anlaşması’nın konumunu savunabilmeleri için OHR’yi kapatma zamanının geldiğinden bahsetti.
  • Rusya’nın dengeli bir rol oynamak istediğini söyleyen Kalahukov, federasyon içerisindeki her halkın, haklarının ihlal edilmesi durumunda o halkı savunacaklarını açıkladı.
  • OHR’nin BH için karşılıklı anlaşma yolunda durdurduğunu ve Yüksek Temsilciliği’nin BH’de anakronik araç olarak kullanılan bir denge haline geldiğini belirtti.
  • “Kağıt dışı” durumu hakkında da konuşan Rus diplomat, bazı dış faktörlerin Balkanlar’da yaşayan insanlar adına düşünmesinin, bazı kağıt ve öneriler yazmasının çok ilginç bir durum haline geldiğinden de bahsetti. Rusya Federasyon’un BH’nin dış politika önceliklerine saygı duyduğunu ancak BH’nin AB’ye entegrasyon önceliğinin Rusya Federasyonu ile BH arasındaki ilişkilerin gelişmesine engel olmamasını dilediklerini açıkladı.
  • BH’nin fırsatlara sahip olmasıyla, Rusya Federasyonu ve BH için önemli olan diğer tüm uluslararası ortaklarla ilişkiler geliştirmesi gerektiğini ve BH’nin AB’ye giden yolunun onun kurucu halklarının olacağı gibi Avrupa Komisyonu’nun meselesi olduğuna işaret etti.

 

Kaynak: Oslobodenje

Tarih: 09.05.2021

 

Bosna – Hersek / Sırp Cumhuriyeti

 

Sırp Cumhuriyeti’nden Ethan Handke’ye Cumhuriyet Nişanı

  • Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Zeljko Cvijanovic, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Ethan Hawke ile Banja Luka’da bir araya geldi.
  • Cvijanovic Handke’ye, kültürel ve manevi gelişim alanında gösterdiği olağanüstü çalışmaları ve Sırp Cumhuriyeti ile genel ilişkilerin geliştirilmesi adına özel katkılarından dolayı Cumhuriyet Nişanını verdi.
  • Nişan töreninin ardından Handke, Milorad Dodik, Başbakan Radovan Viskovic, Emir Kusturica, Banja Luka Üniversitesi Rektörü Radoslav Gajanin ile bir araya geldi.
  • Handke günün kalanında ise Banja Luka’da yeni açılan, bir diğer Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar olan Ivo Andric’in anıtını ziyaret etti.

 

Kaynak: Rtrs

Tarih: 07.05.2021

 

Cvijanovic: “Aşı Tedariki Konusunda Srpska, Sırbistan’dan Sonra Bu Bölgede Örnektir”

  • Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Zeljko Cvijanovic bugün yaptığı açıklamada, aşıların temin edilmesi ve korona virüsüne karşı aşılama konusunda bölge ülkeleri arasında Sırbistan’dan sonra en iyi örneğin Sırp Cumhuriyeti olduğunu söyledi.
  • Cvijanovic: “Sırbistan dışındaki ülkelere bakıldığında, herkes daha az tedarik sağladı. Biz, aşılamanın önemine vardık ve aşılamaya ilk olarak sağlık çalışanlarından başlamamız gerektiğini fark ettik.” dedi.
  • Aşı programlarının işleyişinden oldukça memnun olduğunu ve sorunsuz bir şekilde ilerlediğini dile getiren Cvijanovic, bu başarıları ile gurur duyduğunu belirtti.

 

Kaynak: Rtrs

Tarih: 07.05.2021

 

Bulgaristan

 

Cumhurbaşkanı Radev ve Diğer AB Devlet Başkanları Avrupa Gününde Ortak Mektup Yayınladı

  • AB devlet başkanları, 9 Mayıs Avrupa Günü münasebetiyle tüm Avrupa vatandaşlarına en iyi dileklerini sunar ve onları Avrupa’nın Geleceği Konferansı’na – Avrupa’nın dört bir yanından insanlara izin verecek bir dizi tartışmaya katılmaya teşvik eder. fikirlerini paylaşmak ve Birliğin ortak geleceğini şekillendirmeye yardımcı olmak.
  • Avrupa Günü vesilesiyle 21 AB Üye Devlet Başkanı’nın ortak mektubunda, “Güçlü ve etkili bir Avrupa Birliği, sürdürülebilir, iklime nötr ve dijital olarak desteklenen kalkınmaya geçişte küresel bir lider olacak bir Avrupa Birliği’ne ihtiyacımız var” Bulgaristan Devlet Başkanı Rumen Radev tarafından imzalanan Basın Sekreterliği burada cumartesi günü bildirdi.
  • Mektup Cumhurbaşkanı Radev’in yanı sıra Slovenya, Avusturya, Hırvatistan,Güney Kıbrıs, Çekya, Estonya, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan,  İrlanda,  İtalya,  Letonya, Litvanya,  Malta,  Polonya,  Portekiz,  Slovakya,  Macaristan,  Romanya cumhurbaşkanları tarafından da imzalandı.
  • AB devlet başkanları, “Avrupalılar olarak karşılaştığımız zorluklar çok çeşitlidir: iklim kriziyle mücadele ve yeşil ekonomilerin yaratılmasından, aynı zamanda küresel aktörler arasında artan rekabeti dengelemekten, toplumlarımızın dijital dönüşümü için çabalamaya kadar. Mektupta “Yeni yöntemler ve yeni çözümler geliştirmemiz gerekeceğini belirttiler.”

 

Kaynak: Sofia News Agency

Tarih:08.05.2021

Hırvatistan

 

    Zoran Milanovic’ten “Avrupa Günü” Mesajı

  • Cumartesi günü AB üye devletlerinin başkanları Avrupa Günü ile ilgili mesajda bulundular.
  • AB’nin 21 devletinin cumhurbaşkanı, Avrupalılara iyi dileklerini sunarken AB vatandaşlarına Avrupa’nın Geleceği Konferansı’ndan “geleceğin şekillendirilmesi için eşsiz bir fırsat” olarak bahsetti.
  • Liderler, “Bu Avrupa Günü özeldir. İki yıldır Covid-19’un zor şartları altında kutluyoruz. Bundan dolayı acı çeken herkesin acısını paylaşıyoruz.” dedi.
  • Avrupa’nın Geleceği Konferansı’nın öneminden bahseden liderler Covid-19’un aslında neyin önemli neyin önemsiz olduğunu gösterdiğinden, Avrupa entegrasyonunun zayıf ve güçlü yönlerini gösterdiğinden ve insanlarla, doğa ile ilişkilerde dayanışma içinde olmanın öneminden bahsettiler ve bunların konuşulması gerektiğini ifade ettiler.

 

Kaynak: Total Crotia News

Tarih: 08.05.2021

 

Milanovic: “Sırbistan’a Karşı Provokasyon Yok!”

  • Cumhurbaşkanı Zoran Milanovic, cumartesi günü Hırvatistan’ın Kosova’daki askeri birliklerini arttırmasının Sırbistan’a provokasyonla ilgisi olmadığını söyledi.
  • Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksander Vucic, Sırbistan’ın komşu ülkeleriyle ilişkilerini iyi tutmak istediğinden fakat Hırvatistan’ın eylemlerinin bunun aksine saygısızca ve Sırbistan’ı aşağılayıcı olduğunu ifade etti. Bunun yanı sıra Vucic, Hırvatistan’ın Kosova’ya NATO’nun KFOR misyonuyla daha fazla asker göndermesini reddedebileceğinden bahsetti.
  • Hırvat lider Milanovic ise Hırvat askeri birliklerinin yıllardır Kosova’da olduğundan ve Afganistan’da görevin bitmesiyle de Kosova’daki askeri birliklerinin daha da arttığını hatırlattı.
  • Milanovic, bu kararın önceden verilen bir karar olduğunu belirtmiş ve onları rahatsız edeceğini tahmin edilseydi konuyu tartışabileceklerini dile getirdi. Ayrıca Hırvat askerlerinin de asıl görevinin başka ülkelerde olması değil Hırvatistan’ı koruması olduğunu fakat KFOR gibi iş birliklerinin de olumlu karşıladıklarını söyledi.

 

Kaynak: Total Crotia News

Tarih: 08.05.2021

Karadağ

 

Abazovic: Belivuk’un liderleriyle anlaştık, bu çok önemli

  • Karadağ polisi, Belivuk’un Ocak ayında, Zvicer’ı ziyaret ettiği sırada, ancak Belgrad’a indikten sonra tutuklanacak suikast girişimini engelledi. Hikaye kısa sürede o kadar gelişti ki, Sırbistan’da da ülkemiz ve mafya arasındaki bağlardan söz etmeye başladık. Karadağ polisi ve servislerinin bilgisi, Belivuk’un daha sonra tutuklanmasına katkıda bulunup bulunmadığı meselesi ise belirsizliğini korumaktadır.
  • Başbakan Yardımcısı Dritan Abazoviç, Veljko Belivuk etrafındaki durumun Karadağ polisinin başarısı hakkında çok şey anlattığını söyledi.Bunun haklı olarak son birkaç aydır Sırbistan’daki en büyük konu olduğunu söyledi.
  • Nova.rs portalına verdiği röportajda Abazoviç, “O halde, Veljko Belivuk’un liderleriyle, yani kendisine emir verenlerle ilgilenen Karadağ polisinin başarısını hayal edin.” açıklamasında bulundu.

 

Kaynak: CDM

Tarih: 8.05.2021

 

Karadağ Vatandaşları Araç Bagajında Türk Kaçakçılığı Yaparken Yakalandı

  • İtalyan portallarına göre, İtalya’nın Trieste kenti sınır polisi kısa bir kovalamacanın ardından zanlıları tutukladı. Karadağ plakalı arabasında ikisi bagajda olmak üzere altı Türk vatandaşı bulundu. Durum İtalyan medyasına, “Sınır polisi devriyeleri, hareket ettiği ayarlanmamış hız nedeniyle Karadağ plakalı bir arabayı görünce, Rabuiese’deki sınır bölgesinde onu takip etmeye karar verdiler. Ayrıca polis, araçta daha fazla insan olduğunu ve aracın aniden hızlanmaya başladığını, kaçmaya çalıştığını, ardından rotasyonu açıp kovalamaya başladığını fark etti.’’ olarak yansıdı.
  • Bir noktada polis memurları, izledikleri arabanın Bagnoli della Rosandra’daki ‘Wartsila’ otoparkına girdiğini gördü. İtalyan basınında çıkan haberlerde, “Dikkatli davranan polis arabaya yaklaştı ve kontrolün ardından şoför kelepçelendi ve Türk vatandaşları göç merkezine yerleştirildi.’’
  • Balkanlar coğrafyasından Arnavutluk başta olmak üzere bolca göç alan İtalya’nın güney kesimi, halihazırda bir mülteci sorunu ile mücadele ediyor.

 

Kaynak: CDM

Tarih: 8.05.2021

 

Krivokapic: Hükümet istikrarlı ve kimse onu Sarsamaz

  • rs ile yaptığı bir röportajda, Adalet Bakanı Vladimir Leposaviç’in görevden alınmasının ilan edilmesi nedeniyle Hükümetin sarsıldığının doğru olup olmadığı sorulduğunda, “Bu Hükümet yasaya uygun olarak tam bir süre sürecektir. Krivokapiç, “Karadağ hükümeti istikrarlıdır ve hiçbir kişi tarafından sarsılamaz, Bay Leposaviç bile.” dedi.
  • Parlamento krizini aşmayı ve parlamento çoğunluğunun kendisine muhalefetten daha sert saldıran kısmını nasıl sakinleştirmeyi planladığı sorulduğunda, krizin, eğer varsa, kendisinden kaynaklanmadığını söyledi.
  • Sırbistan ile ilişkiler hakkında yorumda bulunan Cumhurbaşkanı, Sırbistan’daki Sırp yetkililerle iletişimin var olduğunu ve bundan çok memnun olduğunu söyledi.

 

Kaynak: Mina News

Tarih: 9.05.2021

 

Kosova

 

Meclis’te Gerginlik

  • Kosova Meclisi toplantısı, PDK milletvekillerinin Tarım Bakanı ve Vetevendosje Hareketi’nin bazı milletvekilleri ile tartışması sonrasında kesintiye uğradı.
  • Gerginliğe, PDK milletvekillerini Özel Mahkeme’yi kurmakla suçlayan ve eski yoldaşları Lahey’e gönderen Dışişleri Bakanı Donika Gërvalla’nın konuşması neden oldu.
  • Muhalif partilerin milletvekilleri arasında yaşanan gerginlik ve hakaretlere eşlik etmesi üzerine oturuma 20 dakika ara verildi.
  • PDK Milletvekili Haydar Beka ile LVV’den Besim Muzaqi’nin de fiziksel çatışmalar yaşadığı salonun çıkışında muhalefet milletvekilleri bir araya gelerek salon çıkışında kaos yaratarak gerginliğe sebep oldu.

 

Kaynak: Panorama.al

Tarih: 06.0.2021

 

Kurti, Hükümet Toplantısı Yaptı

  • Kosova Başbakanı Albin Kurti,  2021-2025 yönetim programının da onaylandığı bir Hükümet toplantısı gerçekleştirdi.
  • Toplantıya, hükümetinin Sırbistan’a açacağı soykırım davasını Uluslararası Adalet Divanı’nda hazırlayacağını söyleyerek başladı.
  • Yönetim programıyla ilgili olarak ise üretim ve ihracatın fazlalaştığı, işçinin, iş sözleşmesinin ve işçi haklarına daha fazla saygının olduğu bir ekonomi vaat etti.
  • Görev süresinin sonuna kadar,  içme suyuna erişim ve kanalizasyon sorununu çözme taahhüdünde bulunacağına dair söz vermeyi de ihmal etmedi.

 

Kaynak: Panorama.al

Tarih: 07.05.2021

 

Kuzey Makedonya

 

Zaev, Makedonların AB Üyeliği İçin Kimliklerini Takas Etmeyi Reddettiğini Söyledi

  • Makedonya Başbakanı Zoran Zaev, ülkesinin Avrupa Birliği’ne girme uğruna ulusal kimliğinden vazgeçmeyeceğini açıkladı.
  • Karar, Avrupa Komisyonu’nun Salı günü yaptığı değerlendirmede, Kuzey Makedonya ile AB üyelik müzakerelerinin, Bulgaristan’ın ülkeye yönelik vetosunun kaldırılmasına yol açacak bir anlaşmaya bağlı olduğu yönündeki açıklaması sonrasında geldi.
  • Müzakerelerin pratik başlangıcı olan AB ile Kuzey Makedonya arasında ilk hükümetler arası konferansın gerçekleşmesi için 27 AB üye ülkesinin tümünün onay vermesi gerekiyor. Bulgaristan, aşağıdaki üç talebi yerine getirene kadar komşusunu veto ediyor;
    • Birincisi, Bulgaristan Makedon dilinin “Kuzey Makedonya’nın resmi dili” olarak anılmasını istiyor. Çünkü Bulgaristan, Makedoncanın sadece Bulgar dilinin bir lehçesi olduğunu iddia ediyor.
    • İkincisi, Kuzey Makedonya’nın müzakere çerçevesinde Bulgaristan’da hiçbir Makedon azınlığı bulunmadığına özellikle katılmasını istiyor. Bu, Bulgaristan’ın Makedon dili ve kimliğinin 2. Dünya Savaşından sonra taklit edildiği iddiasıyla ilgili.
    • Üçüncüsü, Bulgaristan, AB’ye katılım müzakere çerçevesinin Bulgaristan ile imzalanan 2017 Komşuluk Anlaşması’nın uygulanması için bir yol haritası içermesini istiyor.

 

Kaynak: Exitnews

Tarih: 06.05.2021

Sırbistan

 

Sırbistan İçişleri Bakanı, Hırvatistan’ın Kosova’ya Üs Kurma Arzusuna Tepki Gösterdi

  • 7 Mayıs’ta Sırbistan İçişleri Bakanı Aleksandr Vulin, Hırvatistan Dışişleri Bakanı Gordan Grlic Radman’ın Hırvatistan’ın Kosova ve Metohija’ya askeri üs kuracağı yönündeki açıklamasına sert tepki gösterdi.
  • Vulin, Kosova’daki Uluslararası Güç (KFOR) çerçevesinde herhangi bir ülkenin ordusunun gücünün “silah kardeşler anlaşması” temelinde değil, UNSCR 1244’e göre belirlendiğini hatırlattı.

 

Kaynak: Regnum.ru

Tarih: 07.05.2021

 

Sırbistan Maliye Bakanı: Ekonomiyi Desteklemeye Yönelik Tedbirler Paketi GSYİH’nın% 17,2’sini Oluşturdu

  • Maliye Bakanlığı Dışişleri Bakanı Gojko Stanivukoviç, salgın öncesindeki iyi makroekonomik ve mali politikalar sayesinde, Sırbistan’ın hane halklarına ve işyerlerine yardım etmeyi, işleri korumayı ve sağlık sistemini iyileştirmeyi amaçlayan kararlı ekonomik destek tedbirlerini uygulamak için yeterli alana sahip olduğunu söyledi.
  • Stanivukoviç, Sırbistan’ın 2020 yılında ekonomiye ve nüfusa GSYİH’nın yaklaşık% 12,9’u olarak tahmin edilen iki büyük mali yardım paketi sağladığını kaydetti.

 

Kaynak: Regnum.ru

Tarih: 07.05.2021

Yunanistan

 

Yunanistan, Arnavutluk’la Diplomatik İlişkilerinin  50. Yılını Kutladı

  • Yunanistan, ikili ilişkiler ve işbirliğine dikkat çekerek Perşembe günü Arnavutluk ile diplomatik ilişkilerin yeniden başlamasının 50. yılını kutladı.
  • Yunan Dışişleri Bakanlığı bir tweet’te, “İyi komşuluk ilişkileri inşa etmek, uluslararası hukuk temelinde yakın iş birliği bağları ve ortak bir Avrupa geleceği oluşturmak için birlikte çalışmaya devam etmeyi dört gözle bekliyoruz” dedi.

 

Kaynak : Ekathimerini

Tarih : 6.05.2021

 

Yunanistan, ABD’den ilk Yükseltilmiş S-70 Helikopterini Aldı

  • Yunanistan Donanması, ABD’li üretici Lockheed Martin Rotary, Mission Systems ve Aeroservices tarafından bakımı yapılan ilk S-70 helikopterinin teslimatını kutladı. Deniz Kuvvetlerine ait 11 Aegean Hawk S-70 helikopterinin programa dahil edilmesi, Yunanistan ile ABD arasındaki hükümetler arası anlaşma ile mümkün hale geldi.
  • Anlaşma, Yunan havacılık ve uçak bakım şirketi Aeroservices’in Avrupa’daki bu tür helikopterler için tek sertifikalı onarım şirketi olarak programa katılmasına izin verdi.

 

Kaynak : Greek City Times

Tarih : 7.05.2021

 

Yunan Başbakan Kiryakos Mitsotakis AB Sosyal Zirvesine Katıldı

  • Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis, Portekiz’de düzenlenen Avrupa Birliği Zirvesi’nde, iş ve istihdam konulu  bir çalıştayda yaptığı konuşmada, hükümetin “işsizlik oranını Covid-19 öncesi seviyelerde tutmayı başardığını” söyledi.
  • Mitsotakis, “Pandemi sırasında işleri korumak için para harcamanın iyi bir yatırım ve doğru seçim olduğunu ancak işleri korumadan yenilerini yaratmaya geçişin çok farklı ve çok daha karmaşık bir uygulama olduğunu” belirtti. Ayrıca, karbonsuz bir geleceğe geçişle ilgili  yerel müdahalelerin örneğini de gösterdi.

 

Kaynak : Atina Makedon Haber Ajansı

Tarih : 8.05.2021

 

Dış Aktörler

 

USAID’den Kosova’ya 1,6 Milyon Dolar Değerinde Ek Yardım

  • Kosova Cumhurbaşkanı Vjosa Osmani, USAID Kosova Direktörü Lisa Magno ve ABD’nin Priştine Büyükelçisi Philip S. Kosnett ile birlikte USAID ile 1,6 milyon dolarlık hibe anlaşması değişikliğini 6 Mayıs perşembe günü imzaladı.
  • Osmani, anlaşmayı imzaladıktan sonra, bu yardımın önümüzdeki beş yıl boyunca vatandaşlara en iyi hizmetin hesap verebilir ve etkili kurumlar tarafından sağlandığı USAID Kalkınma Hedefleri ile ilgili olduğunu belirtti.
  • Bu anlaşma ile ABD Hükümeti, Kosova Hükümeti’ne ek olarak 1,6 milyon dolar aktarırken, ABD Büyükelçisi Kosnett de, “Kosova’nın kendi kendine yeten bir ülke olmasını istiyoruz” ifadesini kullandı.

 

Kaynak: Kosovaport

Tarih: 06.05.2021

 

Varhelyi: “Arnavutluk, katılım müzakerelerine Kuzey Makedonya olmadan başlayabilir”

  • Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Oliver Varhelyi, AB ile Kuzey Makedonya arasındaki süreç durma noktasına gelse bile Arnavutluk’un üyelik müzakerelerinin devam edebileceğini açıkladı.
  • Geçtiğimiz yıl AB ülkeleri arasında Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile üyelik müzakerelerine başlanması konusunda uzlaşıya varılmıştı.
  • Varhelyi yaptığı açıklamada: “Hükümetler arası konferansları bu yıl Haziran ayında yapmaya devam edeceğimizi umuyorum. Kuzey Makedonya ile tekrar zorluklarla karşılaşırsak, Arnavutluk ile müzakerelerin devamı konusunu ayrı olarak değerlendirmemiz gerekecektir” ifadelerini kullandı.

 

Kaynak: Independent Balkan News Agency

Tarih: 07.05.2021

 

AB Dışişleri Bakanları Batı Balkanlar Hakkında Görüşecek

  • AB Konseyi kaynaklarının 7 Mayıs cuma günü yaptığı açıklamaya göre, Avrupa Birliği dışişleri bakanları 10 Mayıs’ta Batı Balkanlar’daki durumu tartışacaklar.
  • Bakanlar, bölgenin AB üyeliğine giden yolu ve Birliğin Batı Balkanlar’a jeostratejik yaklaşımını, kilit noktalardan biri olan Belgrad-Priştine diyaloguyla birlikte tartışacaklar. AB Kosova-Sırbistan diyalogunun özel temsilcisi Miroslav Lajcak’ın toplantıya diyalogdaki ilerleme hakkında bilgi vermesi bekleniyor.

 

Kaynak: N1

Tarih: 07.05.2021

 

Balkan Ülkelerinin de Katılacağı Çok Uluslu Tatbikata Türkiye’den Önemli Katkı

  • 15 NATO üyesi ülkenin katılacağı NATO Steadfast Defender 2021 Tatbikatı ve bu tatbikat ile ilişkilendirilmiş 26 ülkeden 30 binin üzerinde personelin katıldığı Defender Europe 2021 tatbikatında görev alacak Mehmetçik, 10 Mayıs günü Romanya’ya gidecek
  • Dört farklı ana tatbikatın birleşiminden oluşan tatbikata 26 ülkeden 30 binin üzerinde personel katılıyor.
  • Tatbikatla ortak savunma anlayışı çerçevesinde, Karadeniz ve Balkanlar bölgesinde meydana gelebilecek düşmanca faaliyetler ve bir saldırıya yönelik olarak ABD ordusunun büyük çaplı muharip bir kuvveti süratli şekilde yığınaklanma kabiliyetinin gösterilmesi amaçlanıyor.
  • ABD Avrupa Ordusu Komutanlığının, Belçika, Almanya ve Hollanda’da konuşlu bulunan kuvvetleri ve ABD’den intikal edecek hava indirme unsurlarıyla katıldığı tatbikatta NATO ülkeleri ve ortak ülkeler de milli kuvvetleriyle yer alıyor.

 

Tarih:09.05.2021


Kaynak: Time Balkan

Yunanistan’ın Mültecilere Uyguladığı ‘İnsanlık Dışı’ Yöntemler Raporlara Yansıdı

  • Mülteci insan hakları ve yardım kuruluşlarının hazırladığı raporlar, AB ülkelerinin, yaklaşık 40 bin mültecinin sınırları geçmesini durdurmak için acımasız yöntemler kullandığını ortaya koydu.
  • İngiliz medya kuruluşu The Guardian, AB üye devletlerinin, Coronavirüs (Covid-19) salgını sırasında Avrupa’ya en az 40 bin sığınmacının geçişini engellemek için yasadışı operasyonlar düzenlediğini ve bu yöntemler nedeniyle yaklaşık 2 bin mültecinin direkt veya dolaylı olarak öldüğünü ortaya koydu.
  • Sivil toplum ve mülteci insan hakları kuruluşları tarafından derlenen spesifik olay verileriyle birlikte Birleşmiş Milletler (BM) kurumları tarafından yayınlanan raporlara dayanarak yapılan analiz sonucunda, Covid-19 salgını sonrasında mülteci geçişlerinin engellenmesi düzenli hale geldi ve yöntemlerin ‘vahşeti’ arttı.
  • AİHM, mültecilere uyguladığı insanlık dışı yöntemler nedeniyle Yunanistan’a dava açtı.
  • Mültecilere yönelik bu acımasız yöntemlerin ise çoğunlukla AB sınır ajansı Frontex tarafından uygulandığı belirtiliyor.

 

Tarih:09.05.2021

Kaynak: Time Balkan

 

 

HAZIRLAYANLAR:

Aybüke Koçak, Didem Şimşek, Dilara Nesrin Bulut, Dilek Keçeci, Ece Sumru Güvemli, Elifnur Ayhan, Hatice Deniz Hızal, Hilal Yel, İleyna Savuk, Melisa Agoviç, Rümeysa Güner, Şamil Orhan

TUİÇ Balkan Stajyerleri

 

 

 

 

 

 

 

 

Doğu Avrupa’da Yükselen Popülizm: Polanya, Macaristan ve Belarus Örnekleri

Abstract

 Today Populism starts to take place in political literature much more than in the past, in spite of not a new concept. It does not belong to any ideology definitively, it can be separated right and left populism, and at the same time, it can be harmonized with nationalist ideas. When the political structure of European States is considered, the rising of populism in Eastern Europe has an important position with its content as well. In addition, several scientific research was conducted and the concept was discussed from different perspectives previously. In this article first, a short history of populism will be analyzed and then rising populism will be explained with its causes. In the forthcoming sections, the countries in which right and left populism is seen in Eastern Europe and the political factors that contribute to this will be presented to the readers in depth with their reasons.

Key Words: Eastern Europe, populism, democracy, regime, public

 

Öz

Popülizm literatürde yeni bir kavram olmamasına karşın günümüz siyasetinde daha çok yer almaya başlamıştır. Kesin bir ideolojiye ait olmayıp, sol popülizm ve sağ popülizm olarak ayrılabilir ve aynı zamanda milliyetçilik düşüncesiyle harmanlanabilir. Avrupa ülkelerinin siyasi yapısına bakıldığında daha çok Doğu Avrupa’da görülen yükselen sağ popülizm içeriği itibariyle de önemli bir yere sahiptir. Daha önce de bu konu hakkında çeşitli bilimsel araştırmalar yapılmış olup farklı açılardan da ele alınmıştır. Bu makalede ise popülizmin tarihçesinin ardından sağ popülizmin artışı sebepleriyle birlikte açıklanacaktır. İlerleyen bölümlerde ise sağ ve sol popülizmin Doğu Avrupa’da hangi ülkelerde görüldüğü, buna etken olan siyasi etmenler gerekçeleriyle birlikte detaylı bir biçimde okuyuculara sunulacaktır.

Anahtar sözcükler: Doğu Avrupa, popülizm, demokrasi, yönetim şekli, halk

 

POPÜLİZM KAVRAMININ TARİHÇESİ VE SAĞ POPÜLİZM

Kelime kökeni Latinceye dayanan popülizm, günümüz siyasetinde en çok kullanılan kavramlardan biri haline gelmekle beraber, 2017 yılında Cambridge Sözlük popülizmi yılın sözcüğü ilan etmiştir.[1] Belli bir ideolojiye dayanmamasının yanı sıra ülkelerin yönetim şekline göre değişen bu söylem bazı ülkelerde kutuplaşmaya yol açabilmektedir. Popülizm yeni bir doktrin olmamakla beraber çıkış noktası eskiye dayanmaktadır. Bu yüzden popülizmin tarihçesini incelerken dönemlere ayırmak akademik anlamda bu kavramı daha anlaşılır kılmaktadır. İlk kez 19. yüzyılda ortaya çıkan tarımsal popülizm Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) ve Rusya’da görülmüştür. “Neredeyse eşzamanlı ama birbirinden bağımsız olarak ABD’de People’s Party ve Rusya’da Narodnik adlarıyla anılan hareketler, çiftçilere toprak dağıtılmasının savunusunu üstlenmişlerdir. İkincisi, 20. yüzyılın ortasında Latin Amerika’da zuhur eden sosyoekonomik popülizm tipidir. Latin Amerika’da ortaya çıktığı şekliyle popülizm, Arjantinli eski askeri personel ve siyasetçi Juan Perón’un şahsında temsil edilmiştir.” (Fedayi&Yıldırım, 2019). Daha çok emperyalizm karşıtı bir bakış açısına sahip olan bu sol popülizm birçok ülkede bu bakış açısını savunan partiler tarafından yürütülmüştür.

 Son olarak günümüzde etkisi hala görülebilen popülizmin tohumları Avrupa coğrafyasında 1930’lu yıllarda ırkçılıkla atılmıştır ve kendisini yükselen sağ alanında göstermeye devam etmektedir. Avrupa’da yükselen sağ popülizmin temelini küreselleşmenin oluşturduğu ifade edilebilir. “Öncelikle küreselleşme ile uluslararası sistemin temel aktörü olan ulus devletlerin sınırları bulanıklaşmaya başlamıştır. Bu durumun ortaya çıkmasında hem teknolojik gelişmelerin hem de Avrupa Birliği bütünleşme projesinin katkısı olmuştur. Ayrıca küreselleşme ile dışa daha fazla açılan devletler birbirlerine de daha fazla bağımlı hale gelmişlerdir.” (Çöpoğlu, 2017). İkinci Dünya Savaşı öncesi dönemde Batı Avrupa bu alanda Nazilerin gerçekleştirdiği Yahudi Soykırımı ile ciddi bir sınavdan geçmesinin yanı sıra sağ popülizm, uluslararası arenada varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Bunun genel sebepleri arasında ABD ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği arasında olmasına rağmen tüm dünyayı etkisi altına alan Soğuk Savaş dönemi (1945-1991), 1960 yıllarında yaşanan işçi göçleri ve süregelen savaşlardan ötürü Avrupa’ya yönelen göç dalgası gösterilebilir. Özellikle 11 Eylül 2001’de terör örgütü El-Kaide’nin ABD’de gerçekleştirdiği ve birçok insanın hayatını kaybettiği terör saldırısından sonra sağ popülizmin barındırdığı ırkçı söylemler yerini islamofobiye bırakmıştır.

Avrupa’da yükselen sağın sebeplerini ekonomik, kültürel ve siyasi açıdan ele almak mümkündür. Ekonomik açıdan bakıldığında Soğuk Savaş’ın ardından Sovyetler Birliği’nin çöküşü üzerine süper güç haline gelen ABD ve tüm dünyayı etkisi altına alan kapitalizm ile birlikte Avrupa’da da ucuz işçi, ağır çalışma koşulları altında düşük maaş arayışına girilmiştir. Bunun kaynağı olarak da ilk göze çarpan az gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkeler ve işçi haklarının çokta göz önünde bulundurulmadığı Doğu Avrupa ülkeleri olmuştur. Beşinci Genişleme olarak adlandırılan ve Avrupa Birliği’nin (AB) bünyesine kattığı Doğu Avrupa ülkeleri ile birlikte AB ilkeleri[2] kapsamında gerçekleştirilen işçi göçü sağ partilerin yükselmesinde etkili olmuştur.  Avrupa’da popülist radikal sağın yükselişine baktığımız zaman sadece ekonomik koşulların Avrupa’da popülist radikal sağın yükselişini açıklamada yetersiz kaldığı görülmektedir. Avusturya örneği dışında, ekonomik açıdan gelişmiş, refah devletinin etkin bir şekilde işlediği İsveç, Danimarka gibi Kuzey Avrupa ülkelerinde de popülist radikal sağ partilerin yükseliş eğiliminde olduğu görülmektedir.[3] Kültürel nedenlere örnek olarak Arap Baharı, Tunus’ta gerçekleşen Yasemin Devrimi gibi büyük çaplı politik olaylar gösterilebilir.

Bu olayların yaşanması sonucunda insanlar Avrupa’yı bir kurtarıcı bölge ya da umut vaat eden coğrafya olarak görmüş ve göç etmişlerdir. Siyasi nedenlere bakıldığında gerek Batı Avrupa’da gerek Doğu Avrupa’ da aşırı sağ popülizmi benimseyen siyasi partiler anti-AB mantığında ilerleyen bakış açılarına sahip partilerden oluşmaktadır. Bu partiler ülkelerinin AB’den ayrılmalarını sağlayacak propagandalar yürütmeyi hedeflemektedir. 2019’da yapılan AB Parlamento seçimlerine baktığımızda “… sağ popülistler ve Yeşiller oylarını artırarak, güç kazanan gruplar oldu. Muhafazakâr Avrupa Halk Partisi (EPP) ise oy kaybına rağmen 751 sandalyenin 178’ini alarak bir önceki seçimlerde olduğu gibi en güçlü grubu oluşturdu. Sağ popülist partilerin oluşturduğu Avrupa Özgürlük ve Doğrudan Demokrasi Grubu (EFDD) sandalye sayısını 11 artırdı ve 53 sandalye kazandı.[4]

Avrupa Parlamentosu seçimleri her 5 yılda bir yapılmaktadır ve 2024’te yapılacak olan bir sonraki Avrupa Parlamentosu seçimleri de Avrupa’da yükselen sağ popülizmi inceleme açısından önem teşkil edecek bir seçim sürecidir. Sonuç olarak popülizmin tarihçesi 19. yüzyıla dayanmakla birlikte şu an günümüzde etkisini yükselen sağ popülizm olarak sürdürmektedir. Batı Avrupa’da yükselen sağ popülizme örnek olarak Fransa (Ulusal Birlik Partisi) gösterilirken, Doğu Avrupa’da ise daha çok örnek ülke mevcuttur. Makalenin devamında bu ülkelere örnek olarak Macaristan, Polonya Cumhuriyeti ve Belarus Cumhuriyeti ele alınacaktır.

 

 1. MACARİSTAN

            Macaristan’daki yükselen sağ popülizmi analiz etmeden önce, ülkenin tarihsel arka planını incelemek hem popülizmin hangi şartlar altında ortaya çıktığını görmek hem de günümüzde nasıl bir karşılık bulduğunu ve ne tür bir etki bıraktığını kavramak açısından oldukça önemlidir. Bu amaçla, yazının birinci bölümünde ülkede komünizmin yıkılışından 2010 yılına kadar, yani Fidesz’in ikinci kez iktidara geldiği döneme kadar geçen süre incelenecektir. Burada odaklanılan temel nokta Fidesz’in oluşumu ve dönüşümü olacaktır. Ek olarak, partinin 1998-2010 arasındaki iktidar ve muhalefet dönemi de kısaca incelenecek, burada partinin uyguladığı birtakım popülist politikalardan bahsedilecektir. Yazının ikinci kısmında ise, 2010 yılından itibaren girdiği tüm seçimleri kazanarak tek başına iktidarını sürdüren Fidesz’in iyice ortaya çıkan popülist politikaları değerlendirilecektir. Bu kapsamda, popülist hareketlerde görülen üç karakteristik özellik açıklanarak bu özellikler ile Fidesz’in politikaları arasındaki benzerlik incelenerek partinin popülist karakterinin daha net anlaşılması amaçlanmıştır.

2.1. Demokrasiye Geçiş ve Fidesz

Soğuk Savaş boyunca Doğu Bloku’nun bir üyesi olan ve komünizmle yönetilen Macaristan, 1989’den itibaren Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile birlikte parlamenter bir cumhuriyete dönüşmüştür. Aynı zamanda komünist ekonomik politikalar da yerini kapitalist ve küreselci ekonomik politikalara bırakmıştır. Bu değişimin hızlı bir şekilde yaşanması ülkenin ekonomisinde birtakım sarsılmalar yaratmıştır. Örnek vermek gerekirse, 1988’de Macaristan’da komünizm henüz yıkılmamışken işsizlik %0,46 seviyesindeydi. Beş yıl sonra bu oran, 1993’te, yaklaşık %245 artarak %11,29 a yükselmiştir (IndexMundi, 2020). Ayrıca, yine 1988 yılında %-0,1 olan yıllık reel GDP değişiminin de 1991 yılında bir önceki yıla göre %11,9 düştüğü görülmektedir (IMF DataMapper, 2020). Bu duruma tepkili olan Macaristan halkı da faturayı dönemin merkez sağ hükümetine kesti ve 1994 yılındaki seçimlerde Komünist Parti’nin varisi olan Macar Sosyalist Partisi (MSZP) sandıktan birinci olarak çıktı. Günümüzde Macaristan’da yükselen sağ popülizmin vücut bulmuş hali olan Fidesz’in gücünü artırdığı ve iktidar için ciddi bir aday olması da bu dönemde başlamaktadır.

Pappas’a göre, Macaristan’da sol ve sağ arasında var olan liberal kutup, başlangıçta 1988’de komünizme karşı savaşmak ve liberalizmi desteklemek için kurulan Fidesz tarafından temsil ediliyordu. Bununla birlikte, parti 1993’te tartışmasız olarak Viktor Orbán’ın kontrolüne bırakıldığında Fidesz zaman içerisinde önce sağ, ardından popülist bir partiye evrilmiştir (Pappas, 2014). 1993’te Victor Orban’ın liderliğinde Fidesz, zaman içinde kendi ideolojik konumunu yeniden tanımladı. Orban’ın liderliğinde devam eden süreçte partideki ayrışmayla birlikte liberal olarak tanımlanabilecek kesim partiden uzaklaştı. Bu ayrışma tamamlandığında Fidesz, kendisini Orban’ın önderliğinde mevcut iktidar ortakları MSZP ve Liberal Demokratlar İttifakı (SZDSZ)’nın tam karşısında tanımladı. Partinin 1995’teki Kongresinde daha önce Genç Demokrat Birliği (Fiatal Demokraták Szövetsége) olan ismi Macar Yurttaş Birliği (Magyar Polgári Párt) olarak değiştirildi. Ayrıca, yine aynı kongrede partinin hedefi ‘Hristiyan milliyetçi sağın öncü gücü olmak’ şeklinde belirlendi. Bu sayede Fidesz, milliyetçi ve muhafazakarların temsilcisi konumuna geldi. 1998 yılındaki genel seçimlerde sağ partilerle ittifak kurarak sağı birleştiren Fidesz, seçimde en fazla oyu alan ikinci parti olmasına rağmen mecliste en fazla koltuğa sahip olan parti durumuna geldi ve seçimi kazandı.

1998’den 2002’ye kadar olan sürede iktidarda kalan Fidesz’in, başbakan Viktor Orban önderliğinde popülist olarak nitelendirilebilecek birtakım politikalar uyguladığını görülmektedir. Örnek vermek gerekirse, Bozóki’ye göre hükümet zaman zaman yerleşik yasaları görmezden gelerek yeni prosedürel emsaller yarattı, demokratik ve siyasi uygulamaya karşı bir güvensizliğe sebep oldu. Macar demokrasisinde etki bırakan asıl olay ise partinin agresif, saldırgan tavırları ve kutuplaştırma stratejisi olmuştur. Bu tarz bir politikayı hükümet politikası düzeyinde yapmak konsolide demokrasilerde görülmeyecek bir durumdur. Fidesz’in kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı siyaseti ve saldırgan davranışları 2002’de yapılan bir sonraki seçimin ülke tarihinin en ilginç, en unutulmayan ve en yoğun ilgi gösterilen seçimi olmasına sebep olmuştur (Bozóki, 2008). Bu seçimi az bir farkla kaybeden parti, 2010 yılına kadar muhalefet partisi olarak parlamentoda bulunmuştur. Bu süreçte hem Fidesz hem de iktidarda olan MSZP, söylemlerinde benzer popülist retoriklere sıkça başvurmuştur. Özellikle 2006 yılındaki seçim propagandalarında karalama kampanyaları, bir tarafın milliyetçi ve diğer tarafın millete karşı olduğu argümanları etrafında toplandı. Benzer şekilde, her iki taraf da diğer tarafın sadece belirli bir elitin elinde servet biriktirmeye odaklandığını, diğer taraf olarak ise elit karşıtı söylem kullanarak yozlaşmış kuruluşla savaştıklarını savundu (Palonen, 2009).

 

2.2. 2010 Sonrası Macaristan

21. yüzyıla baktığımızda finansal belirsizlikler, kurumlara olan güvenin zaman geçtikçe azalması, hükümetlerin efektif olamaması, çaresizliği ve düşük ekonomik performanslar popülist söylemlerin zeminini hazırlamaktadır (Danaj vd., 2018). 2010’a kadar Macaristan’da olan manzara da tam olarak yukarıda bahsedilen nitelikleri taşımaktaydı. İşsizlik oranının 2010 itibariyle %11 seviyesine yükselmiş olması (Trading Economics, 2018) ve 2008 itibariyle 293 Euro olan asgari ücretin 2010 yılında 256 Euro’ya gerilemesi de (Trading Economics, 2018) sol-liberal hükümete ve post-komünist düzenin iktidarına bir tepki meydana getirmiştir. Bu ve bunun gibi sebeplerle Fidesz 2010’daki seçimlerde iktidar olduğu gibi parlamentodaki çoğunluğu da ele geçirmeyi başarmıştır. Parti bu tarihten itibaren günümüze kadar iki seçim daha kazanarak Macaristan’da iktidarını halen sürdürmektedir. Fidesz’in bu dönemdeki politikaları incelendiğinde daha önce 1998’den 2002’ye kadar iktidar olduğu dönemden çok daha yoğun şekilde popülist politikalar uyguladığı görülmektedir. Bu sebeple yukarıda bahsedilen, Fidesz’in iktidar olduğu kısa dönemdeki politikalarından bağımsız olarak, günümüzdeki popülist politikaları bazı kategoriler halinde incelenecektir. Bu sayede hem yazının kendi içinde dağılmaması sağlanacak hem de belli başlı politikaların, ortak çatı altında toplanmaları sayesinde kavramak kolaylaştırılacaktır. Bu başlıklar sırasıyla kutuplaştırma siyaseti, zayıf kurumların oluşturulması ve karizmatik liderlik şeklinde olacaktır.

Popülizmin birinci sık görülen özelliği kutuplaştırma siyasetidir. Popülizmin kendi içinde net bir tanımı olmamasına rağmen akademide bazı çalışmalarda kutuplaştırma kavramına vurgu yapıldığı görülmektedir. Örnek olarak de la Torre, popülizmi ‘siyaseti ve toplumu iki uzlaşmaz ve düşman kamp arasında (halk-oligarşi veya halk-güç bloğu) bölen dualist söylem’ olarak tanımlamaktadır (de la Torre, 2017). Mudde ise benzer şekilde popülizmi toplumu nihayetinde iki homojen ve düşman gruba, “saf insanlara” karşı “yozlaşmış elitlere” ayrılmış olarak gören ve politikanın halkın genel idaresinin bir ifadesi olması gerektiğini savunan bir ideoloji olarak tanımlar (Mudde, 2004).

Bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere, popülist partilerin çoğunun imajı ülkedeki yozlaşmış, statüko yanlısı elitlere karşı halkın iradesini savunmak şeklindedir. Bunu yaparken de kendi taraftarlarını etkileyebilmek, onları konsolide edebilmek için de mutlaka karşılarında bir kamp, bir grup oluşturma ihtiyacı hissetmektedirler. Bu sebeple de popülist partilerin kendi ülkelerinde kutuplaşmayı tetiklemesi kaçınılmazdır.

Macaristan ve Fidesz örneğine baktığımızda yukarıdaki tanıma ve açıklamaya paralel bir şekilde, iktidarları boyunca bu imajı sergilemek için sık sık kutuplaşma siyasetini izlemişlerdir. 2000’lerin ilk yıllarında başlayan ve gerek ilk iktidar dönemlerinin başında, gerek muhalefetteyken sürdürülen kutuplaştırma siyaseti, 2010 sonrasında da devam etmiştir. Kutuplaştırma siyasetinin en temel aracı karşıt gruplar yaratıp onları düşmanlaştırmaktır. Viktor Orban’ın sık sık AB’yi hedef alan konuşmaları ve tavrı bunlardan birisidir. Orban gibi popülist liderler kendi iktidarlarını sağlamlaştırmak için ulusal egemenliği savunarak AB karşıtı söyleme sığınıp, AB’yi doğrudan hedef almaktadır. Popülistler AB’yi ulusal egemenliği tehdit eden bir dış güç, bir bürokratik mekanizma ve istenmeyen bir müdahaleci olarak resmetmektedir (Sokullu vd., 2018). Suriyeli mülteciler de Orban’ın hedefinde yer alan bir başka gruptur. Dönemin AB politikalarının aksine Orban, ülkesinin sınırlarına bariyerler inşa ederek mültecilerin geçişini engellemek istemiştir. Orban’a göre, sınırdan geçen bu kişiler sığınmacı değil, istilacıdır. Çok kültürlülük bir illüzyondur, dolayısıyla Hristiyan ve Müslüman topluluklar asla birleşmeyecektir (Sputnik, 2018).

Mevcut kurumların zayıflatılması popülist iktidarlarda sık görülebilen bir durumdur. Popülist partilerin iktidara gelmelerinde ülkedeki mevcut kurumlara olan güvenin azalması önemli bir sebep oluşturmaktadır. Popülist liderler hem halkın bu konudaki düşüncelerini bildiğinden ötürü, hem de kendi iktidarlarını pekiştirmek için söylemlerinde yoğun olarak bu kurumların yapısını, önemini, hatta varlığını sorgulayan birtakım ifadelerde bulunurlar. Hatta bu politikalar sözde kalmamaktadır, gerçekten de o kurumların yapısı doğrudan veya dolaylı olarak değiştirilerek etkisinin zamanla azalmasına yol açılmaktadır. Bu politikadan en çok etkilenen kurumlardan ikisi medya ve yargıdır. Lochocki’ye göre, Avrupa’da popülistler kendilerini ulusal kimliğin aşınması için çalışan uluslararası elitlere karşı savaşan, ulusal kimlik ve birliğin kurtarıcıları olarak konumlandırmaktadır. Bu nedenle popülistler, kendilerini eleştiren medya kaynaklarının ulusal çıkarlara aykırı olduğu ve uluslararası gruplar tarafından kurulduğu söylemini kullanırlar (Lochocki, 2018). Popülistler kendilerinden farklı olan, kendilerini eleştiren medya kurum ve kuruluşlarıyla mücadele eder. Mitinglerinde, seçim çalışmalarında, röportajlarında, yani seslerini duyurabildikleri her platformda bu medya kuruluşlarını hedef almaktan çekinmez. Popülist grupların özelliklerinden bir tanesi propagandanın kullanılmasıdır. Bu sebeple propagandalarını olumlu ve çekici bir şekilde sunabilecek medya kaynakları üzerinde güçlü bir kontrole sahip olmaları gerekir (Otto & Köhler, 2018). Bir başka deyişle, popülistler genellikle bağımsız düşünce, özgür medya kuruluşları, eleştiri gibi kavramlara sıcak bakmazlar. Aksine medya, kontrol edilmesi gereken ve üzerinde hakimiyet kurulması gereken bir alandır. Macaristan örneğinde de durum farklı olmamıştır. Fidesz hükümetinin ilk dört yılında (2010-2014) hükümet karşıtı medyaya yönelik olarak eleştiriler yapılırken, bu tarihten sonra bu medya kuruluşları hükümete yakın iş insanları tarafından satın alındı, iç yapısı yeniden düzenlendi veya kapatıldı (Szabó, 2019). Ülkede en çok izlenen kanallardan olan TV2 ve ülkenin en çok okunan gazetesi olan ‘Népszabadság’, yukarıda anlatılan sürecin örneklerinden sadece ikisidir.

Medya için geçerli olan zorlukların büyük bir kısmı yargı için de geçerli gözükmektedir. Popülistler iktidara gelme aşamasında genellikle demokrasi ve milli irade gibi kavramları temsil ettiğini öne sürmekte ve bu kavramları sıkı sıkıya savunmaktadır. Ancak günümüzde demokrasiden bahsedildiği zaman akla gelen başlıca kavramlardan bir tanesi güçler ayrılığıdır. Kendilerini demokrasinin savunucusu olarak gören popülistler ise iktidara geldiği takdirde zaman içerisinde yargının bağımsızlığını tehlikeye atmaktan çekinmemektedir. Popülistler, bağımsız yargıçların ve yargı organının diğer temsilcilerinin kararlarını halkı temsil etmedikleri gerekçesiyle sıklıkla eleştiriyor. Hatta bazı durumlarda popülister, bu organların kendilerinin mücadele ettiği elitlerin çıkarını temsil ettiğini iddia etme eğilimindedir (Prendergast, 2019). Macaristan’da 2012 yılında yürürlüğe giren Anayasa’ya yöneltilen en önemli eleştirilerden birisi yargıya zarar vereceği şeklinde olmuştur. Yeni Anayasa’da Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerinin zayıflatılması ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin yaş limitinin düşürülmesi bu durumun bir kanıtı niteliğindedir (Grabenwater vd., 2011). Buna ek olarak iktidar partisi, 2018’de yayımladığı bir kanunla mevcut yargı sisteminin yanında paralel bir idari yargı sistemi daha yaratmıştır. Seçimler, sığınma hakkı, polis şiddeti şikayetleri gibi temel insan hakları konularına da bakacak bu mahkemeler yeni yasa gereğince Adalet Bakanlığı’nın geniş yetkileri altında faaliyet göstermektedir (Gall, 2018). Çıkarılan yeni yasa ve paralel yargı sistemi, yargı bağımsızlığını doğrudan tehdit etmektedir. Bu örneklerden görüleceği üzere, popülistlerin sık başvurduğu bir yöntem olan yargının eleştirilmesi veya bir adım ileri gidilerek yargının bağımsızlığının yok edilmesi, Macaristan’da da yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. Popülizm olmazsa olmazlarından bir diğeri ise karizmatik liderlik kavramıdır. İlk kez Alman sosyolog Max Weber tarafından literatüre kazandırılan bu kavram, basitçe otoritenin liderin karizmasından kaynaklandığı savı üzerine kurulmuştur. Bu açıklamaya paralel olarak, popülist gruplarda da başta bu grupların taraftarları olmak üzere ülkenin bir kesimini kendine bağlayan bir lider bulunmaktadır. Fransa’da Le Pen, İngiltere’de Nigel Farage, Hollanda’da Geert Wilders bu liderlerin başlıca örneklerindendir. Macaristan’da da bu durum farksızdır. Fidesz’in lideri Viktor Orban Macarlar için ulusun koruyucusu, AB’ye ve dış baskılara karşı ulusal çıkarlar için savaşan bir lider konumundadır. Orban, isminin yanına bu sıfatları da ekleyerek toplumu için güçlü bir figür haline gelmiştir (Waller, 2016). Victor Orban’ın karizmasını oluşturan bir diğer konu da Macar toplumunun geçmişteki siyasi olaylardan duyduğu endişelere ve korkulara hakim olmasıdır. Ülkedeki komünizm ve radikal sol korkusu hala varlığını sürdürmektedir (Rajcsányi, 2018). Orban da bu durumu çok iyi bildiği için sık sık halkın bu duygularını kullanarak konumunu muhafaza etmeye çalışmaktadır.

           

2. SAĞ KANAT POPÜLİZMİN YÜKSELİŞİ: POLONYA ÖRNEĞİ

AB üyesi olan ve 2007 sonundan beri Schengen bölgesinde bulunan Polonya, Avrupa’nın kurucu değerleriyle pek uyumlu olmayan bir çizgide ilerlerken, popülist sağın demokrasiyi nasıl dönüştürdüğünün ana örneklerinden biridir. (Yıldırım, 2018) Bu araştırma yazısında öncelikli olarak, 1989 yılından beri Polonya’daki seçilmiş popülizm örnekleri Stan Tyminski, Lech Walesa, Polonyalı Aileler Birliği ve Hukuk ve Adalet Partisi üzerinden ele alınacak ve popülizmin neden bu kadar başarılı olduğunun açıklaması yapılmaya çalışılacaktır. Sonrasında popülizmin Hukuk ve Adalet Partisi hükümetindeki rolü vurgulanacak ve nihayetinde Polonya’daki popülizm hakkında bazı sonuçlar çıkarılmaya çalışılacaktır.

2.1. Zengin İş Adamı, Açık Sözlü Bir Yabancı: Stan Tyminski

Polonya’da popülizmin ilk olarak 1990’daki başkanlık kampanyası sırasında ortaya çıktığı söylenebilir. Bu seçim, 1930’lardan beri Polonya’da gerçekleşen ilk doğrudan ve genel seçimdir. Başkanlık seçimlerinden bir ay önce, o zamanlar kimliği belirsiz olan ve kendi işinin olduğu Kanada’da yaşayan Stan Tyminski’nin, seçime katılmaya karar vermesiyle ve ilk seçim turunda oldukça şaşırtıcı bir destek kazanmasıyla, Tyminski ikinci turda Dayanışma Hareketi’nin lideri olan Lech Walesa’nın ana rakibi ve o dönemde Polonya’nın en tanınmış kişilerinden biri olmayı başarmıştır. Peki, bu durum nasıl gerçekleşmiştir? Komünizm döneminde büyük önem taşıyan Dayanışma Hareketi’nin (Solidarność) 1989’dan sonra iç sorunlar nedeniyle desteğini kaybetmesi, o dönemde siyasi sahnenin bölünmüş olması ve birçok partinin ortaya çıktıkları anda ortadan kaybolması, hiperenflasyon gibi ekonomik sorunlar, dönüşüm süreçleriyle birlikte hem politik hem de ekonomik düzeyde Polonya’da önemli sorunlara neden olmaktaydı. Tyminski’nin, kamusal duyguları kendi lehine kullanarak, korkunç siyasi ve ekonomik durumu istismar ederek kamusal sahneye girmesi kendisinin popülizmin öncüsü olarak tanımlanmasına neden olmaktadır. Esasen, bunun nedeni Tyminski’nin yalnızca Polonya’da o zamana kadar bilinmeyen yeni kampanya stratejileri ve tekniklerini tanıtması değil, aynı zamanda seçmenlerle yeni bir doğrudan iletişim biçimi uygulamasıdır. Tyminski’nin kampanyasının merkezinde halk yer almaktaydı: Polonyalılara, Polonya ulusuna, vatanseverlere, sıradan insanlara ve özellikle dışlanmış hisseden kesime hitap etmekteydi. Tyminski’nin kendisini ‘’kuruluşun’’ dışından biri olarak tanımlaması, halkla iyi ilişkilere sahip olmasına olanak sağlamaktaydı. Kendisini ne post-komünistlerle ilişkili ne de Dayanışma Sonrası Kamp ile bağlantılı olarak tanımlamıyordu. Dahası, Tyminski insanlarla doğrudan konuşmak için basit bir dil kullanarak “biz” ve “onlar” arasındaki zıtlığın altını çizmekteydi. Kampanyasının birçok unsuru, genellikle popülist olarak tanımlanan Amerikan başkanlık kampanyalarından ödünç alınmıştır. Tyminski’nin durumu, önde gelen siyasi güçlerin desteğine sahip olmamasına rağmen, popülizmi bir strateji olarak kullanarak -popüler duygulara hitap ederek, siyasi,ekonomik durumu ve mevcut siyasi sistemi istismar ederek- Polonya’da cumhurbaşkanlığı seçiminde önemli bir rol oynamanın mümkün olduğunu göstermektedir.

2.2. Dayanışma Lideri: Lech Walesa

Nihayetinde, seçimi kazanan Lech Walesa, başkanlığını kendi siyasi kavramlarına karşı çıkan tüm siyasi sınıflarla sürekli çatışmaya dayandırmıştır. Walesa, tüm Polonyalılara ve Komünist rejime karşı savaşan Polonya ulusuna seslenmiş, sonrasında ise çoğunlukla rakibi Tyminski’den gelen siyasi saldırılara yanıt verirken de düşmanı inşa etmiştir: Liberal dönüşüme karşı olan ve Yuvarlak Masa Anlaşması’nı sorgulayan herkes. Bu nedenle Walesa, neoliberal popülizmin bir örneği olarak değerlendirilmelidir. Başkan sıfatıyla göreve başladığında, demokratik olarak seçildiğini ve dolayısıyla halkın tek gerçek temsilcisi olduğunu savunmuş ve partilere bir araç olarak davranıp onlara saygı göstermemiştir. Çoğu zaman kaba ve alçakgönüllü olan doğrudan dili ile tanınan, sık sık dayanışma, din ve Polonya geleneğinin sembollerini kendi yararına kullanan Walesa, kendisini Polonyalıların tartışmasız bir lideri olarak görmekteydi. Temelde Walesa, popülizmi stratejik bir şekilde kullanan saf bir karizmatik lider olarak bilinmektedir.

2. 3.Doğu ile Batı, Geçmiş ile Bugün Arasında: Liga Polskich Rodzin

Tartışılması gereken bir diğer parti de Polonyalı Aileler Birliği’dir (Liga Polskich Rodzin, LPR). Bu parti 2001 yılında, tümü geleneksel Polonya aile yapısına ve ulusa ahlaki tehdit olarak algıladıkları feminizm, eşcinsel hakları, kürtaj ve ötenaziye karşı çıkan bir dizi Katolik milliyetçi partinin bir kombinasyonu olarak ortaya çıkmıştır. Parti programı temelde radikal sağ unsurlara, Katolik-milliyetçi bir Polonya vizyonuna, dayanmaktadır. Parti, ultra Katolik radyo istasyonu Radio Maryja tarafından güçlü bir şekilde desteklenmektedir. Polonya popülizminin hikayesi, 1991’de karizmatik Peder Rydzyk tarafından kurulan radyo istasyonu Radio Maryja’dan bahsetmeden tamamlanmış sayılmayacaktır. Daha sonra TV Trwam ve Nasz Dziennik Gazetesi olarak medya grubuna dönüştürülen radyo, dinsel ve popülist çekiciliğin karışımı nedeniyle karmaşık bir vakadır. Radyo, halk arasında dışlanmış ve hayal kırıklığına uğramış insanları harekete geçirerek onlara toplumda bir yer garanti etmeyi hedeflemiştir. Peder Rydzyk, halk için değişiklikler sözü vererek, yardımlar sağlayarak bütünlüğü yeniden inşa etmiştir, fakat bunları kendisine göre sıradan insanları aldatan elitler için sağlamamıştır.

 2.4. Polonya’da Popülist Sağın En Güncel Örneği : Hukuk ve Adalet Partisi

Hukuk ve Adalet Partisi (Prawo i Sprawiedliwosc, PiS), popülist stratejiden popülist ideolojiye doğru olan popülist dönüşümün özel bir örneğidir. 2001 yılında ikiz kardeşler Lech ve Jarosław Kaczyński’nin önderliğinde kurulan Hukuk ve Adalet Partisi, Katolik Kilisesi ile yakın bağlarının yanı sıra giderek daha popülist bir söylem geliştiren sosyal ve ulusal-muhafazakar bir partidir. Parti 2005’ten 2007’ye kadar iktidarda kalmış ve sonrasında sekiz yıl muhalefetin bir parçası olmuştur. 2015 yılında parlamento seçimlerini kazanıp ardından bir kadın başbakan tarafından yönetilen tek partili çoğunluk hükümeti kurmuştur. Kısa süre sonra, anayasayı, hukukun üstünlüğünü, parlamento prosedürlerini ve vatandaş haklarını hiçe saydığı için otoriter eğilimlerle suçlanmıştır. Partinin en büyük önceliği, anayasal ve yargı sistemleri değişiklikleri, suç ve yolsuzlukla mücadele yolları ile 1989 sonrası Polonya’nın radikal bir şekilde elden geçirilmesi ve yeni bir Polonya’nın (‘Dördüncü Cumhuriyet’in) oluşturulmasıdır. Hukuk ve Adalet Partisi, ulusal muhafazakarlık açısından önemli olan millet, aile ve gelenek gibi kavramları desteklemektedir. Partinin ulusa yaptığı vurgu göz önüne alındığında, yumuşak Euroseptisizm olarak kabul edilebilecek ulusalcılığını korumayı amaçladığı söylenebilir. Parti toplumu iki karşıt gruba ayırmaktadır: ‘Gerçek’ Polonyalılar ve ‘’en kötü türden’’ olan Polonyalılar. Ulus veya egemen olarak anılan insanların, geleneksel Polonya değerlerini destekleyen, yerel-küçük kasaba veya kırsal topluluklardan gelen ve ahlak, dini bağlılık ve vatanseverlik sergileyen insanlardan oluştuğu iddia edilmektedir. Tersine, dış grup parti karşıtı kesimler ise, komünistler, eski Başbakan Tusk, Rusya, Almanya, göçmenler ve lezbiyen, gey, biseksüel ve transseksüel (LGBT) gruplarından oluşmaktadır. Hukuk ve Adalet Partisi için düşman, “komünist gizli servisi ve suç dünyası ile gizli bağlantılardan kaynaklanan gayri resmi sistemlerin” ve “gücü elinde tutan grupların” bir parçasıdır (Gwiazda, 2020). Hukuk ve Adalet Partisi aynı zamanda cinsiyete dayalı eşitsiz güç ilişkilerinin sonuçlarını göz ardı etmekte ve sistemik cinsiyet ayrımcılığı iddialarını reddetmektedir. Dolayısıyla parti, bu bakımdan anti-feminist olarak tanımlanabilmektedir. 2020 yılının Ekim ayında başlayıp haftalarca süren ve binlerce göstericinin katıldığı, üyelerinin çoğu iktidar partisi tarafından atanmış olan Anayasa Mahkemesi’nin kürtaj ile ilgili yasak kararı için ülke genelinde düzenlenen protestolar, hükümetin anti-feminist yaklaşımını bir kere daha gözler önüne sermiştir. Partinin göç ve göçmenlik üzerine olan görüşleri de ayrıca dikkat çekicidir. Hukuk ve Adalet Partisi, 2011 Suriye iç savaşı sonrası oluşan mülteci/göç krizinde AB’yi, ‘’Polonya halkının çıkarlarına aykırı hareket eden ve potansiyel zorunlu yer değiştirme kotalarına karşı çıkan beceriksiz bir siyasi elitin tezahürü’’ olarak tasvir etmiştir (Csehi & Zgut, 2020). Partinin göçmenlik, kürtaj, eşcinsellik, çevreci hareketler karşıtı söylem ve uygulamaları kadar medya ve yargı üzerindeki denetimini artırma isteği de dikkat çekmektedir (Yıldırım, 2018).

 

3. BELARUS

3.1. Bağımsızlığından Bugüne Belarus Yönetim Anlayışının Popülist Politikalar Üzerindeki Etkisi

Belarus (Beyaz Rusya), Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını ilan etmiş 15 ülkeden bir tanesidir. 1991 yılında bağımsızlığını ilan ederek cumhuriyet rejimine (Eke & Kuzıo, 2000) geçen Belarus, 1994 seçimlerine kadar yeni kurulmuş bir devlet olması ve rejim değişikliği gibi sebeplerle ekonomik açıdan istikrarsız seneler geçirmiştir (Gökırmak, 2010). Ekonomik istikrarsızlıkların yanı sıra belgelenen yolsuzluk iddiaları mevcut yönetimin sonunu getirmiştir (Rouda, 2012). 1994 seçimleriyle Alexander Lukashenko, Sovyet benzeri bir sosyoekonomik politika izleme vaatleriyle nüfusun çoğunluğunun oyunu almıştır. 1994 seçimleriyle iktidara geçen Alexander Lukashenko vaatlerini kısa süre içerisinde yerine getirmeye başlamıştır. Bu da özellikle yaşlı nüfusun sempatisini daha da arttırmış bir sonraki seçimlere kadar halkın güvenini tazelemeye devam etmiştir (Usov, 2008).

Alexander Lukashenko’nun seçim vaatlerini yerine getirirken kullandığı Sovyet modeli sayesinde diğer Doğu Avrupa ülkelerine kıyasla nüfusun refah seviyesi hızlı bir şekilde artmıştır. İstihdamın %80’i devlet elinde olan Belarus çalışan maaşları, emekli maaşları, sağlık ve eğitim hizmetleri açısından yıldan yıla iyileşmiş ve istikrarını sürdürmüştür (Usov, 2008). Bu durum Belarus halkını ekonomik açıdan memnun etse de seneler içerisinde demokrasinin kilit parçalarının görmezden gelinmesine sebep olmuştur (Rouda, 2012). Halkın ekonomik refaha sahip olması özellikle yaşlı nüfus için tatmin edici gözükmesine rağmen genç nüfus artan sosyal baskılar, protesto ve yürüyüşlerin engellenmesi, muhalif parti ve bağımsız yayın organlarına yapılan müdahalelerden oldukça rahatsızdır. 2001 yılından itibaren tüm bağımsız televizyon ve radyo kanallarının iktidar tarafından kontrol altına alınması, 2010 yılında seçimlerin adil olmadığı iddiasıyla yapılan protestolarda 700’den fazla protestocunun dövülerek tutuklanması ve bazı gazetecilerden hala haber alınamaması Belarus’ta karşıt seslerin yükselmesine sebep oldu (Usov, 2008).

27 senedir iktidarda olan Alexander Lukashenko’nun otoriter tutumu Birleşmiş Milletler de dahil olmak üzere Avrupa Birliği ve ABD tarafından sert eleştirilere maruz kalmıştır. Komünist Parti önderliğinde devam eden bu yönetim, iktidarda kalmak için sol kanadın popülizmi kullanışını görmek açısından önemli bir örnek teşkil ediyor. Sovyet modeli bir tutumla neredeyse tüm özel kurum ve kuruluşları yetkisi altına alan Lukashenko nüfusun çalışan ve emekli maaşının devlet tarafından ödenmesine sebep olmuştur. Bu durum başta zararsız ve aksine halk yanlısı bir tutum olarak görülse de seneler içerisinde devletten bağımsız bir yaşam sürdüremeyecek bir nüfus yaratmıştır. Ekonomide liberal politikaların terk edilmesi ve halkın tamamen devlet eliyle finanse edilmesi zamanla halkın demokratik olmayan devlet tutumunu görmezden gelmesi ve seçimlere katılan diğer partilerin halk tarafından dikkate dahi alınmamasına sebep olmuştur. Alexander Lukashenko karizmatik ve demagojik tüm lider aygıtlarını halk üzerinde ustaca kullanan bir siyaset adamıdır (Rouda, 2012). Ekonomik ve sosyal yenilikler, istikrar ve refahı halka sesleniş ve seçim öncesi mitinglerinde sıklıkla dile getiren Lukashenko; halkı, kendi dışındaki bir iktidarın yönetime geldiğinde refahın yerle bir olacağı konusunda korkutmaktadır. Seçim öncesi anket sonuçlarına göre, halkın %56’sı her ay düzenli bir şekilde yatan maaşların tümünün cumhurbaşkanlığının kendi çabalarıyla ortaya çıktığını düşünüyor. Bu düşüncede Lukashenko’nun popülist söylemlerinin etkisi olduğu kuşkusuzdur.

Birçok siyaset bilimci Lukashenko’nun popülist söylemlerinde ve otoriter yönetim anlayışında Lukashenko’nun kişi odaklı rejim stratejinin etkisi olduğu konusunda hemfikir. S. Eke ve T. Kuzio, Lukashenko’nun yönetim şeklini Sultani yönetim şekli olarak yorumlamaktadır (Eke & Kuzıo, 2000). Yasama, yürütme ve yargının bağımsızlığından söz etmenin bir hayli güç olduğu Belarus yönetimi devletin kaderiyle, liderin kaderinin doğru orantılı olduğu bir tutum sergilemektedir. Bu da devlet yönetimindeki kişinin doğru söylemlerle ve demagojiyle nüfusun çoğunluğunun oylarını kazanmasını kolaylaştırıyor. Belarus yönetimi, sosyal desteğini sürdürmek konusunda istikrarlı bir tutum sergilemektedir. Bu desteğin sağladığı hareketlilik devlet yönetimindeki anti-demokratik tutumları gizlerken liderin meşruiyetini de garanti altına alıyor (Usov, 2008).

Lukashenko’nun popülist tutumunu, geleneksel araçları kullanarak halka yakın bir imaj çizmesinden de anlayabiliriz. Buna en iyi örnek eski Sovyet geleneklerinden biri olan “zorunlu hafta sonu çalışma günleri” uygulamasının Belarus’ta hala devam etmesidir (Rouda, 2012). Sovyetler Birliği’nde kolektivizmin uygulanmasının bir sonucu olan bu uygulama, bağımsızlığını ilan etmiş olan Belarus’ta hala devam ettirilerek daha geleneksel yaşlı nüfusun beğenisini kazanmakta etkili olmuştur.

3.2. 2020 Hileli Seçimler Sonrası Belarus’ta Artan Gerilim ve Popülizme Karşı Halk Protestoları

2020 seçimlerinde otoriter rejimini devam ettiren Alexander Lukashenko’nun hileyle seçim kazanması büyük bir tepki topladı. Bu durum kitlesel protestoların ortaya çıkmasında en önemli etkenlerden bir tanesidir. Seçim sonuçlarına göre Lukashenko 10 senedir devam eden sosyal istikrarsızlık ve ekonomik bunalımlara rağmen %80 oranında halk oyunu kazandığını iddia etmiştir (Sakhnın & Kazbek, 2021).

Eski Sovyet modeli üzerine inşa edilen Belarus ekonomisi, kapitalist küresel dünya ekonomisine hızla adapte olacak kadar sağlam temellere dayanmamıştır. Hala en önemli ticari ortaklığını Rusya ile sürdüren devlet, bölgesel yakınlığı önemiyle Avrupa Birliği’ne ve dünya üzerinde etkisi gittikçe büyüyen Çin ekonomisiyle ilişkilerine önem vermemiş, bu durum uluslararası arenada ithalat ve ihracat açısından zayıf olarak nitelendirilmesine sebep olmuştur (Sakhnın & Kazbek, 2021).

Diğer birçok ülke gibi 2010 ekonomik krizinden etkilenen Belarus’ta yerel para birimi iki kez önemli bir düşüşe uğradı ve bu durum halk arasında devamı gelecek hoşnutsuzlukların fitillenmesine sebep oldu. Hükümet ekonomiyi düzeltmek amacıyla emeklilik yaşını yükseltti, özel sektörü canlandırdı. Fakat özel sektörün canlanması işçi haklarının korunmadığı bir ortamda eşitsizliklerin hızla ortaya çıkmasını kolaylaştırdı. Özel sektörde zorunlu hale getirilen her yıl sözleşme yenileme uygulaması işçi haklarını ihlal ettiği gibi işçiyi işverene bağımlı hale getirdi. Lukashenko’nun 1994’ten beri sözünü ettiği “sosyal devlet kapitalizmi modeli” böylece büyük bir çıkmaza girdi (Sakhnın & Kazbek, 2021).

Ülke içerisinde yerleşmiş olan patriarkinin bir sonucu da böylelikle gözler önüne serildi. Ekonominin iyi olduğu ve refah düzeyinin diğer Doğu Avrupa ülkelerinin çok üstünde olduğu istikrar yıllarında halkın lidere duyduğu sempati ve minnet ekonomik istikrarsızlığın halkın her tabakasında hissedilmeye başlamasıyla birlikte yerini suçlamaya bıraktı. Halk tüm refahın Lukashenko sayesinde devam ettiğini düşünürken bir anda tüm suçu yine iktidarda aramaya başladı ve halk hoşnutsuzluğunu dile getirmek için bazı muhalif yöntemlere eğilimli hale geldi.

Belarus’ta sosyal medya, radyo ve televizyonlara uygulanan baskılar bağımsız anket şirketleri üzerinde de etkili olmuştur ve bu durum sosyolojik bir araştırma yapılmasını imkansız hale getirmiştir. Tüm bu anti-demokratik tutumların yanında ekonominin hızla düşüşe geçmesi protestoları hızlandırmıştır (Sakhnın & Kazbek, 2021). İlk düzenlenen protestolarda muhalif kesim binlerce kişiyi sosyal medyadan sokaklara taşımayı başarmıştır. Bahsi geçen protestolarda hükümet, polise tam yetki vermiş, bunun sonucunda protestocular arasından yüzlerce kişi tutuklanmış, gözaltı alınmış ve darp edilmiştir. Polisin uyguladığı orantısız güç hükümetin sandığı üzere muhalif kesimi bastıramamış, aksine belgelenen bu orantısız güç binlerce kişiyi daha protestolara dahil etmiştir (Sakhnın & Kazbek, 2021).

Belarus’taki halk ayaklanması her ne kadar bir başkaldırıyı temsil etse de birkaç protestodan sonra muhalefet ve halk gösterilere katılımı devam ettirememiştir. Bunun en önemli sebebi şüphesiz ülke içerisinde örgütlenmeyi sağlayabilecek sivil toplum örgütlerinin kıtlığı ve muhalefetin başarısız çıkışları olmuştur. Disiplinli bir çalışma gerçekleşemediğinden toplum içerisindeki örgütlenme bir anda yükselip çabucak sönmüştür.

 

SONUÇ

Özetlemek gerekirse popülizm kavramının tarihi yukarıda da belirtildiği üzere 19. yüzyıla dayanmaktadır. Günümüzde ise çoğunlukla Avrupa kıtasında seyreden yükselen popülizmi Doğu Avrupa bölgesinde incelemek yararlı olacaktır. Macaristan, Polonya ve Belarus ülkelerinde görülen yükselen sağ popülizm bu makalede detaylı incelenmiştir. Son yıllarda çeşitli ülkelerde yükselen popülizm dalgası, Macaristan’da da kendini Fidesz ile belirgin bir şekilde ortaya koymaktadır. Ülkede 1990’ların sonundan itibaren başlayan popülizm, varlığını günümüze kadar devam ettirmeyi başarmıştır. Bu bağlamda Fidesz, hem sırasıyla 1998-2002 ve 2010’dan günümüze kadar devam eden iktidarlığında, hem de muhalefette bulunduğu 2002-2010 arası dönemde popülist parti sıfatını haklı çıkaracak politikalar üretmiştir. İktidarı ele geçirdiği 2010’dan sonraki dönemde ise popülist yönü oldukça baskın hale gelmiştir. Bu popülist politikaları ‘kutuplaştırma siyaseti’, ‘zayıf kurumların oluşturulması’ ve ‘karizmatik liderlik’ başlıkları altında incelemenin, popülizmin karakteristik yönleri ile Macaristan’daki yükselen popülizm arasındaki bağlantıyı anlamanın yanı sıra bu başlıkların altında verilen örnekleri özümsemek açısından yararlı olduğu düşünülmektedir. Polonya’daki popülizminin yukarıda çizilmeye çalışılan resmi, popülizmin olumsuzlama ve dışlama kavramları üzerine inşa edildiğini göstermektedir. Ayrıca, Polonya popülizminin öyküsü, popülizmin Polonya’da yeni bir fenomen olmadığını göstermektedir. Aksine, popülizmin 1989’dan beri Polonya siyaset sahnesinde mevcut olduğunu görülmektedir. Lech Walesa, Stanislaw Tymimski ve Peder Rydzyk gibi isimler popülist sloganlarını dönüşüm ve modernleşme koşullarına dayandırarak söylemlerini güçlendirmişlerdir. Komünizmin mirası, Dayanışma Hareketi’nin önemi ve sembolleştirilmesinin yanı sıra “halkın” ve “ulusun” tarihsel rolü de Polonya’daki popülizmi anlamada önemli faktörlerdir. Gelenek ve Hristiyan değerleri açısından Polonya kimliğine ve değerlerine yapılan vurgu liderlerin popülist söylemlerini güçlendirmesinde başvurdukları önemli noktalar olmuştur. Belarus yönetiminde ortaya çıkan popülist politikalar ve söylemlerde en önemli aktörün ise 27 senedir devlet başkanı olan otoriter lider Alexander Lukashenko olduğunu söylemek mümkündür. Belarus, ekonomik istikrarsızlıkların yanına baskıcı rejimin sebep olduğunu siyasi karışıklıklardan dolayı Avrupa ve tüm dünya ülkeleri arasında anti-demokratik olarak nitelendiriliyor. Geçmişte Alexander Lukashenko’nun ustaca kullandığı karakteristik liderlik halk üzerinde büyük beğeni toplamış, elitler karşısında halkı kendi tarafına çekmeyi ve muhalefeti etkisiz hale getirmeyi başarmıştır. Fakat son yıllarda artan gerilimlerin, sosyal endişelerin ve halk içerisindeki hoşnutsuzlukların giderek tırmanmasının önünü alamamıştır. Tüm bu istikrarsızlıklar demokratik yollardan uzak, hukuk dışı devlet tutumları ve demokrasinin araçlarının şahsi çıkarlar için kullanılmasının bir sonucudur.

 

BORAN ÖZLEN

HANDE ÇOĞALMIŞ

MERVE KÜÇÜK

N. SU KALAYCIOĞLU

Avrupa Çalışmaları Staj Programı                 

 

KAYNAKÇA

2019 Yılı Avrupa Parlamentosu Seçimleri. (2021). Retrieved 23 February 2021, from https://insamer.com/tr/2019-yili-avrupa-parlamentosu-secimlerinde-asiri-sag-koltuk-sayisini-artirdi-27-mayis-2019_2203.html

Avrupa Birliği Antlaşması ve Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma. (2021). Retrieved 23 February 2021, from https://www.ab.gov.tr/files/pub/antlasmalar.pdf

(2019, February 9). Avrupa’da Yükselen Popülizm ve Radikal Sağ: Avusturya Örneği – EUROPolitika. Europolitika. http://www.europolitika.com/avrupada-yukselen-populizm-ve-radikal-sag-avusturya-ornegi/

Bozóki, A (2008) Consolidation or second revolution?: The emergence of the New Right in Hungary. Journal of Communist Studies and Transition Politics 24(2): 191–231.

 Csehi, R., & Zgut, E. (2020). European Politics and Society. ‘We won’t let Brussels dictate us’: Eurosceptic populism in Hungary and Poland.

Çöpoğlu, M. (2017). Avrupa’da Yükselen Popülist Aşırı Sağ Partiler: Özgürlükler ve Uluslar Avrupası (ENF) Grubu Üzerine Bir İnceleme. Uluslararası Sosyal Ve Eğitim Bilimleri Dergisi, 1-15. doi: 10.20860/ijoses.331142

 Danaj, A., Lazányi, K., & Bilan, S. (2018). Euroscepticism and populism in Hungary: The analysis of the prime minister’s discourse. Journal of International Studies, 11(1), (ss. 240-247). doi:10.14254/2071-8330.2018/11-1/18

de la Torre, Carlos (2017). “Populism in Latin America”. In Cristóbal Rovira Kaltwasser; Paul Taggart; Paulina Ochoa Espejo; Pierre Ostiguy (eds.). The Oxford Handbook of Populism. Oxford and New York: Oxford University Press. ss. 195–213. ISBN 9780198803560

Eke, S., & Kuzıo, T. (2000). Sultanism in Eastern Europe: The Socio-Political Roots of Authoritarian. Europe&Asia Studies, 523-547.

Ertuğral, Y., Keçeci A.İ ve Sokullu E.C (ed.) (2018). Popülizmle Dönüşen Avrupa ve Türkiye-AB İlişkilerinin Geleceği, BİLGESAM Yayıncılık, s.187.

Fedayi, C., & Yıldırım, O. (2019). Popülizm: İdeolojisizliğin İdeolojisi Ya Da İktidar İdeolojisi. 3. Sektör Sosyal Ekonomi Dergisi. 1857-1874 Doi: 10.15659/3.Sektor-Sosyal-Ekonomi

Gall, L. (2018). Hungary’s latest assault on the judiciary. Erişim adresi: https://www.hrw.org/news/2018/12/14/hungarys-latest-assault-judiciary

Gökırmak, M. (2010). Beyaz Rusya’nın Denge Stratejisi Ve Rus Dış Politikasına Etkisi. DergiPark, 8-17.

Grabenwater, C., Hoffmann-Riem, W., Suchocka, H., Tuori, K., & Velaers, J. (2011). Opinion on the new constitution of Hungary. European Commission for Democracy Through Law. Strasbourg: Council of Europe

Gwiazda, A. (2020). Populism and Feminist Politics Special Issue. Right-wing Populism and Feminist Politics: The case of Law and Justice in Poland . London: International Political Science Review.

IMF Data Mapper (2020). Erişim adresi: https://www.imf.org/en/Countries/HUN#countrydata

Indexmundi.com, Hungary Unemployment rate. Erişim adresi: https://www.indexmundi.com/hungary/unemployment_rate.html

İşçilerin Serbest Dolaşımı. (2021). Retrieved 23 February 2021, from https://www.ab.gov.tr/67.html

Lochocki, T. (2018). The Rise of Populism in Western Europe: A Media Analysis on Failed Political Messaging (ss. 1-4). Springer Nature. Cham

Mudde, C. (2004) ‘The Populist Zeitgeist’, Government & Opposition, 39(4), (ss. 543–4)

Otto, K., & Köhler, A. (2018). Trust in Media and Journalism, Empirical Perspectives on Ethics, Norms, Impacts and Populism in Europe (ss. 1-18). Springer. Wiesbaden VS

Palonen, E. (2009). Political Polarisation and Populism in Contemporary Hungary. Parliamentary Affairs, 62(2), 318-334. doi:https://doi.org/10.1093/pa/gsn048

Pappas, T. (2014). Populist Democracies: Post-Authoritarian Greece and Post-Communist Hungary. Government and Opposition, 49(1), 1-23. doi:10.1017/gov.2013.21

‘Populism’ revealed as 2017 Word of the Year. (2021). Retrieved 23 February 2021, from https://www.cam.ac.uk/news/populism-revealed-as-2017-word-of-the-year-by-cambridge-university-press

Prendergast, D. (2019). The judicial role in protecting democracy from populism. German Law Journal , 20 (2), (ss.245-262).

Rajcsányi, G. (2018). Viktor Orbán’s Hungary: Orbanist Politics and Philosophy from a Historical Perspective. Erişim adresi: https://www.kas.de/c/document_library/get_file?uuid=8e914238-5bca-e235-e176-f8d502f4a33f&groupId=288143

Rouda, U. (2012). Belarus: Transformation From Authoritarianism to Sultanis. Baltic Journal Of Political Science, 62-76.

Sakhnın, A., & Kazbek, K. (2021, 02 22). JACOBIN. jacobinmag Web Sitesi: https://jacobinmag.com/2021/02/belarus-protest-uprising-failure-lukashenko adresinden alındı

Sputnik News, (2018) Orban, Müslüman sığınmacılar için ‘istilacı’ dedi. Erişim adresi https://tr.sputniknews.com/avrupa/201801091031731266-orban-musluman-siginmaci-istilaci-dedi/

Szabó, G. (2019). Populism in Hungary, A study of the Fidesz- KDNP government of Hungary in the period between 2010 and 2019. Aalborg University. Aalborg

Trading Economics. (2018). Hungary Minimum Wages. Erişim Adresi: https://tradingeconomics.com/hungary/minimum-wages

Trading Economics. (2018). Hungary Unemployment Rate. Erişim Adresi: https://tradingeconomics.com/hungary/unemployment-rate

Usov, P. (2008). The Neo-Authoritarian Regime In The Republic Of Belarus. Lithuanian Foreign Policy Review, 86-111.

Waller, L. (2016). Viktor Orbán. Erişim adresi: https://www.politico.eu/list/politico-28/viktor-orban/

Yıldırım, Y. (2018, Ekim). Polonya’da Popülist Sağın Yükselişi PiS Örneği. Niğde: PESA Publication.

[1]https://www.cam.ac.uk/news/populism-revealed-as-2017-word-of-the-year-by-cambridge-university-press

[2]Serbest Dolaşım İlkesi: “Bu çalışma hakkı diğer üye ülkelerde; iş arama, bu amaçla ikamet ve kalma, aile üyeleriyle biraraya gelme haklarını içermektedir.” Detaylı bilgi için bkz. https://www.ab.gov.tr/67.html

 (Avrupa Birliği Antlaşması ve Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma, Başlık IV: Kişilerin, Hizmetlerin Ve Sermayenin Serbest Dolaşımı, Bölüm 1, Madde 45.)

[3]http://www.europolitika.com/avrupada-yukselen-populizm-ve-radikal-sag-avusturya-ornegi/

[4]https://insamer.com/tr/2019-yili-avrupa-parlamentosu-secimlerinde-asiri-sag-koltuk-sayisini-artirdi-27-mayis-2019_2203.html

Doğu Avrupa’da Yükselen Popülizm Doğu Avrupa’da Yükselen Popülizm Doğu Avrupa’da Yükselen Popülizm Doğu Avrupa’da Yükselen Popülizm Doğu Avrupa’da Yükselen Popülizm Doğu Avrupa’da Yükselen Popülizm Doğu Avrupa’da Yükselen Popülizm

Haftalık Göç Bülteni / 3-9 Mayıs

0

 

İyi Haber Var:  Kafala Sistemi Yeniden Şekilleniyor!

Dünyanın en zengin körfez ülkeleri olan Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Katar’da yaygın olan ‘Kafala Sistemi’, çalışmak isteyen göçmenlerin, onları hedef ülkeye getiren kişiler tarafından pasaportuna el koyulup karşılığında maaşlarını alamasalar dahi sürdürmek durumunda kaldıkları neredeyse bir işçi köleliği sistemi olarak bilinir.

Sistem Katar’da Yeniden Şekilleniyor!

Temel özgürlüklerden yoksun olan işçiler için hak talebinde bulunan ve eski sistemi kınayan aktivistler sayesinde 2 milyon göçmen reformlardan yararlanarak, işten ayrılmak veya mevcut işini değiştirmek gibi nispeten iyileşmiş haklara sahip olacak.

 

Kaynak: Economist

Tarih: 8.05.2021

 

Tarihin En Düşük Mülteci Kabul Kotası Nihayet Değişti

ABD eski başkanı Trump,  başkanlık döneminde ülkenin bilinen en düşük mülteci kabul kotası olan 15 bin mülteci sınırını korumakta ısrarcı olmuştu ve bu tavrı Beyaz Saray’ın önünde protesto edilmişti. Joe Biden tarafından iyileştirileceği umulan mülteci kabul kotasında beklenen karar geldi.

Biden, eski kotanın Amerika’nın mültecileri kabul ettiği gerçeğini yansıtmadığını belirterek bu sayıyı 62 bin 500 olarak iyileştirdi.

 

Kaynak: BBC

Tarih: 4.05.2021

 

Covid-19’un Uluslararası Koruma Altında Olan Çocuklara Etkisi Raporlandı

Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SDGG) tarafından yayınlanan raporda pandemi gölgesinde Türkiye’de uluslararası koruma altında bulunan çocukların yaşadıkları mağduriyetlerin altı çizildi.

Rapora göre, uzaktan eğitim ile okula devam edebilen çocuklar oldukça azınlıkta. 100 çocuktan 69’u erişim sağlayamıyor. Okuldan ve sosyal hayattan uzak kalan çocuklarda öfke kontrolünün azaldığı, mutsuz çocukların ailesiyle dahi iletişime geçmekte zorlandığını gösteren psikolojik etkiler gözlemleniyor. Bunun yanı sıra, sağlık hizmetlerine erişim de oldukça düşük: Her 100 çocuktan 36’sı bu hizmetlerden yoksun kalıyor.

 

Kaynak: Mülteci Medyası

Tarih:5.05.2021

Rapor: http://sgdd.org.tr/yayinlar/sgdd_akademi_covid_cocuklar_turkiye_etkisi_raporu_210420_A.pdf

 

 BM Gıda Ve Tarım Örgütü: Mevsimlik İşçiler ve Suriyeli Mülteciler İşsiz Kaldı

BM Gıda ve Tarım Örgütü ( FAO) ve Ankara Üniversitesi’nin araştırmasına göre pandeminin faturasını en çok mülteciler ve mevsimlik işçi olarak tarımda çalışanlar ödedi. Araştırmanın çıktısı olarak, Suriyeli mültecilerin yüzde 94’ü iş bulma konusunda sorun yaşarken mevsimlik tarım işçilerinin de yüzde 64’ü bu problemle mücadele ediyor.

Bu gerçek, gıda güvenliğini sürdürülebilir kılmak ve sosyal koruma kapsamında erişimini sağlayabilmek için tarımın ve buna bağlı olarak tarım işlerinin resmileştirilmesi gerektiği vurgulamaktadır.

 

Kaynak: Gıdahattı

Tarih: 6.05.2021

 

 The Guardian: Yasa Dışı Geri Göndermelerde En Az 2 bin Mülteci Hayatını Kaybetti

İngiliz gazetesi The Guardian, Covid 19 etkisiyle AB’nin sıkılaşan mülteci politikalarını ve yasa dışı geri püskürtmelerini konu alan haberinde pandemi boyunca en az 2 bin mültecinin şiddet içeren geri göndermeler sırasında hayatını kaybettiğini duyurdu.

Bununla birlikte, artan vahşet dolayısıyla Avrupa’ya gelen göçmenlerin sayısı da azaldı. Bu rakam, 2019’da yaklaşık 130.000 iken, 2020’de 100.000’e düştü . Gazete, bu sayısal analizi konusunda BM’ye bağlı kurumlar ve sivil toplum örgütlerinin verilerini kaynak gösteriyor.

 

Kaynak: Info Migrants

Tarih: 7.05.2021

 

BM Mülteci Ajansı, Burkina Faso İçin Endişe Duyuyor

 BMMYK, son günlerde Burkina Faso’da artan şiddet olayları nedeniyle endişelendiğini duyurdu. Bölgede şu an için 45 kişi öldürüldü ve silahlı saldırganlar sivilleri öldürmekle kalmıyor evleri de yakıyorlar. Hayatları tehlikede olduğu için daha güvenli alanlara göç etmek isteyen kişilerin sayısı günden güne artarken sayısı 17.500’den fazla olduğu bilinen kişinin yerinden edildiği açıklandı.

Saldırganların yalnızca evleri değil sağlık merkezlerini ve dükkanları da yakmaya başlaması üzerine evini bırakıp kaçmak zorunda kalan masum halk ayrıca acil yiyecek, barınak ve temiz su gibi temel ihtiyaçlardan da yoksun.

 

Kaynak: UNHCR

Tarih: 07.05.2021

 

Tunus Açıklarında 38 Göçmen Hayata Tutundu

 Tunus’tan yola çıkıp Avrupa’ya ulaşmak isteyen göçmenlerin sayısı her geçen yıl artıyor. Ancak iltica etmek isterken, yasa dışı geri püskürtmelere maruz kalan ve ya bot/ gemi kazasına uğrayan binlerce insan da boğularak can veriyor.

Salı günü yola çıktığı bilinen, yaşları 20 ile 35 arasında olan Afrikalı bir grup, Akdeniz’i geçip Avrupa’ya varmayı umut ederken yaşadıkları kaza sonucu batmak üzereyken Tunus’un kıyı kenti olan Sfax’da kurtarıldılar.

 

Kaynak: Info Migrants

Tarih: 05.05.2021

 

Yunanistan’ın Geri İttiği Göçmenler Türk Karasularında Kurtarıldı

Yunanistan Sahil Güvenlik tarafından Türk karasularına itilen 39 düzensiz göçmen kurtarıldı.

Güneş Adası açıklarında lastik bir botta bulunan düzensiz göçmenlerin ihbarı üzerine, Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde harekete geçen ekip Yunanistan tarafından geri itilen düzensiz göçmenlerin güvenliğini sağladı.

Yasal işlemlerin ardından göçmenler bölgeye en yakın geri gönderme merkezine sevk edildi.

 

Kaynak: Anadolu Ajansı

Tarih: 05.05.2021

 

 

Hazırlayan: Yağmur BAŞ

 

Fail-Mağdur Kimliğinin Sunumu Bağlamında Kadın Cinayeti Haberleri Üzerine Bir İnceleme

Öz

Kadın cinayeti olgusu ile karşılaşma sıklığı gün geçtikçe artmaktadır. Kavramsal düzeyde görülen çeşitli yaklaşımların yanı sıra genel anlamıyla kadın cinayeti, kadınların kadın olmalarından dolayı öldürülmelerini ifade etmektedir (Gül & Altındal, 2015). Türkiye’de son 12 yılda yaklaşık 3.695 kadın, 2020 yılında ise 300 kadın öldürülmüştür (Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 2021). Faillerin erkek olduğu bu cinayetler iddia edildiğinin aksine politiktir. Kadın cinayetlerinin politik oluşu toplumsal yapıdan ayrı düşünülemez. Bu bağlamda ataerkil zihniyetin yeniden üretiminde etkili olan tüm unsurların göz önünde bulundurulması bir gerekliliktir. Marksist kuramın alt yapı-üst yapı sisteminden etkilenerek egemen ideolojinin nasıl yapılandırıldığı ile ilgilenen Louis Althusser’in devletin ideolojik aygıtları kuramı, ataerkil ideolojinin inşasını anlamak adına büyük bir öneme sahiptir. Bu çalışma bağlamında, 01.01.2021 ile 31.01.2021 arasında Milliyet Gazetesi’nin resmi internet sitesi olan www.milliyet.com.tr adresinde yayınlanmış kadın cinayeti haberleri, Teun A. van Djik’ın eleştirel söylem çözümlemesi modeli ışığında değerlendirilecektir. Bu makalede, haberlerdeki fail ve mağdur sunumları eril tahakkümün pekiştirilmesi bağlamında irdelenecektir. İlk olarak teorik çerçeveye yer verilecek; akabinde Teun A. van Dijk’ın eleştirel söylem analizi modelinden bahsedilecektir. Çalışma ile kimlik sunumları üzerinden kadına yönelik şiddetin nasıl meşrulaştırıldığının incelenmesi amaçlanıyor.

Anahtar Kelimeler: Kadın cinayeti, medya, Milliyet Gazetesi, Teun A. van Dijk, eleştirel söylem analizi, ataerkil ideoloji.

 

Abstract

The frequency of encountering femicide is increasing day by day. Beside various approaches that are seen in the conceptual level, literally, femicide refers to the murder of women for being woman (Gül & Altındal, 2015). In Turkey, approximately 3.695 women were killed in the last 12 years, while 300 women were murdered in the year 2020 (Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 2021).  Contrary to what is claimed, these murders, in which the perpetrators are men, are political. The political nature of femicide cannot be separated from the social structure. In this context, it is a necessity that all factors about the reproduction of the patriarchal mindset ought to be taken into consideration. Louis Althusser’s theory of the ideological state apparatuses, which deals with how the dominant ideology is structured by being influenced by the infrastructure-superstructure system of Marxist theory, is of great importance in understanding the construction of patriarchal ideology. In the scope of this study, femicide news in www.milliyet.com.tr which is the official website of Milliyet Gazetesi, between 01.01.2021 to 31.01.2021 will be evaluated in the light of Teun A. van Dijk’s critical discourse analysis model. In this article, the re-presentment of perpetrator and victim as part of the consolidation of male dominance will be scrutinized. Firstly, the theoretical frame will be formed. Thereafter, the critical discourse analysis model of Teun A. van Dijk will be referred. The study, it is aimed to analyse how violence against women is legitimized through the identities in the news.

Keywords: Femicide, media, Milliyet Gazetesi, Teun A. van Dijk, critical discourse analysis model, patriarchal ideology.

 

1. Giriş

Dünyada ve Türkiye’de kadınlara dayatılan ve sistematik olarak ayrımcılığı besleyen eril tahakküm her geçen gün artıyor. Kadın cinayetlerinde görülen artış, eril tahakkümün yoğunlaştığı bu koşullar ile iç içedir. Söz konusu tahakküm ilişkileri, kurulu ataerkil düzenin devamlılığı açısından önem arz etmektedir. Kadına yönelik şiddetten ve kadınların kadın olmalarından dolayı öldürülmelerini ifade eden (Gül & Altındal, 2015) kadın cinayeti olgusundan bahsederken mevcut toplumsal yapıya ve ilişkiler ağına değinmek elzemdir.

Toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin uylaşımlar ataerkil toplum yapısını karakterize eden başat unsurlar arasında yer almaktadır. Söz konusu roller doğallaştırılarak verili bir gerçeklik gibi sunulmaktadır. Oysa toplumsal cinsiyet rolleri uylaşımsaldır. Belirli sosyo-kültürel dinamikler içinde gerçeklik kazanan bu rollere ilişkin normlar toplumun dayattığı değerler ve kurallardan ibarettir. Toplumsal cinsiyetin bu yönünün gizlenmesi, ataerkil düzenin sürdürülmesine doğrudan hizmet etmektedir.

Ataerkil ideoloji ve toplumsal cinsiyet uylaşımlarını yapılandıran bir aygıt olarak kitle iletişim araçları özgün bir konuma sahiptir (Güler, 2014). İletişim pratiklerinin gerçekleştiği mecra bağlamında kitle iletişim araçları, Louis Althusser’in (Althusser, 2000) “devletin ideolojik aygıtları” bağlamında belirttiği aygıtlardan biridir. Cinsiyete dayalı tahakküm temelinde gerçekleşen kadın cinayetlerinin medyadaki sunumu ataerkil sistemin yapılandırılması sürecine doğrudan atıfta bulunmaktadır. Bu nedenle bu çalışmada 1 Ocak 2021- 31 Ocak 2021 tarihleri arasında Milliyet Gazetesi’nin resmi sitesi olan www.milliyet.com.tr adresinde yer alan kadın cinayeti haberlerinin incelenmesine yer verilmiştir. İncelenecek olan haberler, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun resmi web sitesi olan http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/ adresindeki 2021 Ocak Raporu’nda yer alan verilere göre seçilmiştir (Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 2021). Hollandalı dilbilimci Teun A. van Dijk’a göre haber kamusal bir söylem biçimi olarak değerlendirilmelidir (Dijk T. A., News As Discourse, 1988). Dijk’ın geliştirdiği Eleştirel Söylem Çözümlemesi (bundan sonra ESÇ) modeli kamusal bir söylem biçimi olan haberi, toplumsal ve ideolojik dinamikler bağlamında incelemeye olanak sağlamaktadır (Doruk, 2013). ESÇ’nin iletişim çalışmaları açısından önemi de sağladığı bu özgün olanaktan gelmektedir.  

 

2. Kuramsal Ardalan

Sosyal şartlar ve söylem arasındaki ilişki üzerine konuşmanın pek çok yolu vardır. Toplumsal cinsiyet, sınıf, statü, etnik köken, yaş, güç, sosyal ağlar ve uygulayıcı topluluklar gibi unsurları ihtiva eden sosyal durumların sözlü veya yazılı iletişim biçimlerini etkilediği varsayılır (Dijk T. A., Discourse and Context, 2008). Belirli bir bağlamda üretilmiş bir söylem söz konusu olduğunda dile toplumsal bir sürecin de eşlik ettiği görülür (Ercan & Danış, 2019).

Medya içerikleri bağlamında açığa çıkan söylem egemen ideolojiden ayrı düşünülemez. Gerçekliğin medya içeriklerindeki temsili ve dolayısıyla gerçeklik ile gerçekliğin temsili ve söylem ile söylem dışı arasındaki ilişkinin özgün bir konuma sahip olduğu görülmektedir.

Söylem ve kapitalist iktidar ilişkisine odaklandığı çalışmasında Özdemir (Özdemir, 2011), dışımızdaki gerçekliğin temsili çabasının nesnesi toplumsal üretim ilişkileri olan bilimselliğin ölçütünü sunduğunu ifade etmektedir. Marksist kuramın alt yapı ve üst yapı sisteminden etkilenerek egemen ideolojinin nasıl yapılandırıldığı ile ilgilenen Louis Althusser’in yaklaşımı, toplumsal sınıf ilişkileri, gerçekliğin temsili ve ideoloji gibi konular bakımından özgün bir konuma sahiptir. İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları (Althusser, 2000) adlı çalışmasında Althusser, Devletin İdeolojik Aygıtları (bundan sonra DİA) teorisini ortaya koymuştur. Çalışmada ideoloji ve kapitalist üretim ilişkilerinin yeniden üretimi; altyapı ve üstyapı etkinlikleri ve bu etkinliklerin birbiriyle olan ilişkiler ele alınmıştır (Güler, 2014). Althusser devlet teorisini geliştirmek için göz önünde bulundurulan Devlet (baskı) Aygıtı’nın (bundan sonra DBA) tek başına yeterli olmadığını; devletin baskı aygıtından farklı olarak DİA’nın da göz önünde bulundurulması gerektiğini ileri sürmektedir. Hükümet, ordu, polis, mahkemeler, hapishaneler ve benzerlerinden oluşan DBA, zor kullanarak işlemektedir. Dinî DİA (değişik Kiliseler sistemi), Öğretimsel DİA (değişik, özel ve devlet “okullar” sistemi), Aile DİA’sı, Hukukî DİA, Siyasal DİA (değişik partileri de içeren sistem), Sendikal DİA, Haberleşme DİA’sı (basın, radyo-televizyon vb.) ve Kültürel DİA (edebiyat, güzel sanatlar, spor vb.) şeklinde sıralanan Devletin İdeolojik Aygıtları ise ideoloji aracılığıyla işlemektedir (Althusser, 2000). Aygıt kuramının üç önemli özelliğinden bahsedilebilir:

  1. Tüm devlet aygıtları hem ideoloji, hem de baskı kullanarak işlerler. Aradaki fark, Devletin (Baskı) Aygıtının baskıya tümüyle öncelik vererek işlemesine karşın, DİA’ların ideolojiye tümüyle öncelik vererek işlemeleridir.
  2. Devlet (Baskı) Aygıtını ayrı ayrı öğelerinin bir komuta biriminin, devlet iktidarını ellerinde tutan egemen sınıfların siyasal temsilcilerinin uyguladığı sınıf mücadelesi siyaseti biriminin, varlığında merkezileştiği örgütlenmiş bir bütün oluşturmasına karşı, DİA’lar çok sayıda ve birbirlerinden ayrıdırlar, “görece özerktirler” ve proleter sınıf mücadelesi ile kapitalist sınıf mücadelesi ve onların bağımlı biçimleri arasındaki çarpışmaların sonuçlarını, kimi zaman sınırsız, kimi zaman sınırlı biçimlerde dile getiren çelişkilere nesnel bir alan sağlamaya elverişlidirler.
  3. Devlet (Baskı) Aygıtının birliği, iktidardaki sınıfların sınıf mücadelesi siyasetlerini uygulayan, iktidardaki sınıfların temsilcilerinin yönetiminde birleşmiş merkezileşmiş örgütlenmesiyle sağlanmasına karşın, değişik DİA’lar arasındaki birlik egemen ideolojiyle egemen sınıfın ideolojisiyle, çoklukla çelişkili biçimlerde sağlanır (Althusser, 2000).

Haberleşme DİA’sı kapsamına giren kitle iletişim araçlarının önemi “kadınlık” ve “erkeklik” biçimlerini dolaşıma sokması ve toplumsal cinsiyetin inşasındaki konumundan gelmektedir. Medya içerikleriyle aktarılan erkek egemen ideoloji; eril iktidara dayanan, erkekliği yücelten, kadınların ikincil konumunu pekiştiren, başka bir deyişle ataerkil düzeni sürdürmeye hizmet eden bir ideolojidir (Güler, 2014).  

 

3. Teun A. van Dijk’in Eleştirel Söylem Çözümlemesi

1 Ocak 2021-31 Ocak 2021 tarihleri arasında www.milliyet.com.tr adresinde yayınlanmış kadın cinayeti haberleri, söylem çalışmalarında sosyo-bilişsel yaklaşımın öncüsü olan Dijk’ın (Yardım & Doğruel, 2019) ESÇ modeli ile çözümlenmeye çalışılmıştır. Dijk’ın modelinde söylem, stratejik olarak devam eden bir sosyal etkileşim dizisi bağlamında ele alınmakta ve söylem ile ideoloji arasındaki ilişkiye odaklanılmaktadır (Dijk & Kintsch, 1983).

Dijk, haberin dilsel çözümlemesi için semantik ve sentaktik olmak üzere iki düzey tanımlamıştır. Sentaktik çözümlemede söz dizimsel kategorilerdeki ve cümlelerdeki gramer yapısı incelenir. Semantik çözümlemede söylem, anlam bakımından ele alınır. Dilsel çözümlemeden ayrı olarak söylem çözümlemesinde ise makro yapı ve mikro yapı olmak üzere iki ayrım ortaya konmuştur  (Dijk T. A., News As Discourse, 1988). Başlıklar, haber girişleri, ana olayın sunumu ve sonuçlar, ardalan bilgisi, bağlam bilgisi, haber kaynakları, olayın taraflarının yorumları ve fotoğraflar makro yapı değerlendirmesinin temel unsurlarıdır. Sentaktik çözümleme, bölgesel uyum, sözcük seçimleri ve haber retoriği gibi kategoriler de mikro yapının değerlendirme ölçütleridir (Dijk T. A., News As Discourse, 1988).

 

4. Haber Metinlerinin Makro Yapıya Göre Çözümlenmesi: Tematik ve Şematik Çözümleme

Çalışmanın kapsamı ve sınırlılıklarından dolayı haber metinleri yalnızca makro yapıya göre değerlendirilecektir. Dijk’in önerdiği ESÇ modeli makro ve mikro olmak üzere iki yapıdan oluşmaktadır. Makro yapı içinde de iki çözümleme düzeyi söz konusudur: Tematik çözümleme ve şematik çözümleme (Dijk T. A., News As Discourse, 1988).

Bir haber metni makro yapıya göre çözümlenecek ise başlıklar, haber girişleri/spotlar, fotoğraflar, ana olayın sunumu, ardalan bilgisi, bağlam bilgisi, haber kaynakları ve olay taraflarının değerlendirmeleri incelenmelidir. Dijk makro önermelerden (macropropositions) oluşan haber metinlerinin yapısını oluştururken gazetecinin ya da habercinin belli başlı makro kurallardan faydalandığını belirtmektedir. Tematik çözümleme düzeyinde bilgi eksiltimi, genelleme ve kurgulama şeklinde üç makro kural söz konusudur. Haberci, genellikle fazla detayları çıkararak bilgi eksiltimine başvurur. Bir dizi önerme yerine daha geniş kapsamlı bir önerme kullanmak için genelleme yöntemi kullanılır. Habere konu olan olayın ya da durumun unsurlarını içeren önermeler dizisini tek bir makro önermede birleştirmek için kurgulama yapılabilir (Dijk T. A., News As Discourse, 1988).

 

4. 1. Tematik Yapı İncelemesi

4. 1. 1. Başlıklar

  1. Haber yok (Selma Taşkafa)
  2. Haber yok (Hatice Bodur)
  3. Haber yok (Feride Yılmaz)
  4. Haber yok (Döndü Bakır)
  5. Kırşehir’de ailesi tarafından öldürülen genç kadın toprağa verildi (4 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Vildan İnce)
  6. Kendisinden ayrılan kadını öldürüp kaçtı! Kahreden detaylar ortaya çıktı… (4 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Sevgi Tekin)
  7. Dini nikahlı eşini boğarak öldürdü, ‘hatırlamıyorum’ dedi (4 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Aslıhan Dal)
  8. Ayrıldığı eşini çocuklarının gözü önünde öldürdü! (5 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Sevda Kösecik)
  9. Son dakika! Mersin’de otomobile silahlı saldırıda 2 kişi yaşamını yitirdi (6 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Ayşe Yaylan)
  10. Son dakika… Aylardır kayıptı! Zeynep Güngör olayında kahreden haber (7 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Zeynep Güngör)
  11. Korkunç cinayette şaşkına çeviren benzerlik! Hep aynı adı taşıyan kişilerle evlendi (8 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Hatice Soysal)
  12. ‘Gönül ilişkim vardı’ dedi yaşlı kadını öldürdüğünü itiraf etti (8 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Neriman Kıvrak)
  13. Son dakika… Aleyna’yı boğarak öldüren İranlı eski sevgili tutuklandı! (10 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Aleyna Yurtkölesi)
  14. Arnavutköy’de kanlı olay! Polise gidip ‘karımı vurdum’ dedi (13 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Aygül Çakan)
  15. Birlikte yaşayan çift ölü bulunmuştu! Sır perdesi aralandı (17 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Nergis Beyaz)
  16. Silivri’de vahşet! Boğarak öldürdü (20 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Melek Ayaz?)
  17. Otel odasında 3 çocuk annesini iple boğmuştu… Yakalandı (21 Ocak 2021, www.milliyet.com)  (Ferdane Kurt)
  18. Son dakika… Konya’daki çifte cinayette ‘yasak aşk’ iddiası! (22 Ocak 2021, www.milliyet.com)  (Gonca Pekşen)
  19. Yaşlı kadını altın ve parası vardır diye öldürmüşler! (24 Ocak 2021, www.milliyet.com)  (Şadiye Öztürk)
  20. Iğdır’da eski eşini öldürdü: Aldattığını düşündüm (27 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Dilan Kok)
  21. Son dakika… Türkiye’yi sarsan çifte cinayet! Uğur Biroğlu kabul etti (27 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Şükran Biroğlu)
  22. Arzu Aygün’ü öldürdüğünü itiraf etmişti! Cani tutuklandı (28 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Arzu Aygün)

Başlıklarda kullanılan kimi ifadeler (son dakika, korkunç cinayet, şaşkına çeviren benzerlik,  yasak aşk, sır perdesi, kanlı olay, kahreden haber, vahşet, çifte cinayet) habere konu olan gerçekliği kendi bağlamından koparmaya hizmet etmektedir. Böyle bir tercih sonucu, erkek egemen düzene içkin olan eril şiddetin ve failin görünürlüğü silikleşmektedir. “Cani” gibi sansasyon yaratmayı hedefleyen ifadelerin kullanımı, öldürme eylemine insan dışı bir özellik yüklemesi ve fail sunumunu etkilemesi bakımından sorunludur.

4. 1. 2. Haber Girişleri

Spotu olmayan haberlerde ilk paragraf haber girişi olarak değerlendirilmiştir.

Spot 1: Kırşehir’in Kaman ilçesinde, ‘barışma’ bahanesi ile çağrıldıkları evde öldürülüp dağlık araziye gömülen Osman Çelik (25) ile Vildan İnce’nin (24) geçen 15 Aralık’ta evlendikleri ortaya çıktı. Gözaltına alınan Vildan İnce’nin, aralarında annesi, babası ve ağabeylerinin de bulunduğu 8 kişi tutuklanırken, genç kızın cenazesi toprağa verildi. (4 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Vildan İnce)

Spot 2: Ankara’nın Mamak ilçesinde bir kişi, kendisinden ayrılan kadını, pencere camını kırarak girdiği evinde tabancayla vurarak öldürdü. (4 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Sevgi Tekin)

Spot 3: Çorum’da tartıştığı dini nikahlı eşi Aslıhan Dal’ı (29) boğarak öldüren Polat Hatal (31), sorgusunda, alkollü olduğu için olayı hatırlamadığını söyleyerek, “Hatırlamıyorum. Bir baktım ki eşim hareketsiz yatıyor. Çok pişmanım, neden böyle oldu anlamadım” dedi. (4 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Aslıhan Dal)

Spot 4: Kocaeli’nin Kartepe ilçesinde yeni yerleştiği evine gelen ayrıldığı eşi tarafından çocuklarının gözü önüne bıçaklanan kadın hayatını kaybetti. (5 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Sevda Kösecik)

Spot 5: Gelen bir son dakika haberine göre; Mersin’de, Mustafa Eken (49), eski eşi Ayşe Yaylan (41) ile aşk yaşadığı iddia edilen Abdullah Sancar’ı (53) otomobilde tabancayla vurarak öldürdü. (6 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Ayşe Yaylan)

Spot 6: 34 yaşındaki Zeynep Güngör, 15 Eylül 2019 yılının Eylül’de İstanbul’da ortadan kaybolmuş ve bir daha hiçbir izine rastlanılmamıştı. Zeynep’in sevgilisi tarafından öldürülmüş olabileceğinden şüphelenen kardeşleri Müge Anlı ve ekibinden yardım istemişti. Ekipler tarafından yürütülen soruşturma sonucunda bir son dakika gelişmesi yaşandı. 34 yaşındaki 4 çocuk annesi Zeynep Güngör, 15 Eylül 2019 günü ortadan kayboldu. Zeynep’ten aylardır haber alamayan kardeşleri öldürülmüş olabileceği şüphesiyle Müge Anlı ve ekibinden yardım istemişti. (7 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Zeynep Güngör)

Spot 7: Sultanbeyli’de Hatice Soysal, dün eşi Adnan Soysal tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Hatice Soysal’ın, şüphelinin 3’üncü eşi, önceki 2 eşinin adının da Hatice olduğu öğrenildi. Eşini öldürdükten sonra bileklerini keserek intihar girişiminde bulunan ve hastaneye kaldırılan şüpheli Adnan Soysal’ın ise hayati tehlikeyi atlattığı bildirildi. (8 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Hatice Soysal)

Spot 8: Esenler’de evinde bıçaklanarak öldürülen 68 yaşındaki Neriman Kıvrak cinayetiyle ilgili detaylar ortaya çıktı. Olayla ilgili gözaltına alınan cezaevi firarisi zanlı Cemal Ş. (64), Neriman Kıvrak ile gönül ilişkisinin olduğunu ve olay günü tartıştıklarını söyleyerek cinayeti itiraf etti. Zanlı ifadesinin ardından adliyeye sevk edildi. (8 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Neriman Kıvrak)

Spot 9: Denizli’de kar maskesiyle girdiği apart odasında barışma teklifini kabul etmeyen üniversite öğrencisi Aleyna Yurtkölesi’ni elleriyle boğarak öldüren İran uyruklu eski sevgili tutuklandı. (10 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Aleyna Yurtkölesi)

Spot 10: İstanbul’da dün gece kanlı bir olay yaşandı. Arnavutköy’de tartıştığı eşini silahla başından vurarak ağır yaralandı. Olay sonrası karakola giden koca, ‘Karımı silahla kafasından vurdum’ dedi. (13 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Aygül Çakan)

Spot 11: Malatya’da, evlerinde bıçakla boğazlarından kesilmiş halde bulunup, ağır yaralı halde kaldırıldıkları hastanede yaşamını yitiren dini nikahlı Hüseyin Ördek (46) ve Nergis Beyaz (39) çiftinin ölümüyle ilgili şok eden detay ortaya çıktı. Şiddetli geçimsizlik nedeniyle çıkan kavgada Ördek’in, önce tartıştığı Beyaz’ı sonrada kendini bıçakladığı ortaya çıktı. 7 yaşındaki çocuklarının babasıyla annesinin sık sık tartıştığını, olay günü de yine anı şekilde kavga ettiklerini, kavga sonrası sessizlik olunca odaya girip, baktığında annesi ile babasının kanlar içerisinde olduğunu gördüğünü söyledi. (17 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Nergis Beyaz)

Spot 12: İstanbul Silivri’de 3 yıllık evli olan iddialara göre kumar bağımlısı olan Süleyman Güngörmüş ve Melek Güngörmüş arasında alyans bozdurma nedeniyle tartışma çıktı. Kumar borçlarını ödemek için alyansı bozduran Süleyman Güngörmüş astım hastası eşi Melek Güngörmüş boğarak öldürdü. Öldürülen kadının abisi “İki defa boğmaya kalktı. İkincisin de bizim haberimiz oldu, gittik, aldık. Bir ay sonra aradı; ‘Barışmak istiyoruz’ dedi. Kız kardeşim de yuvamı belki kurtarırım diye kabul etti. Kız kardeşim evine geri gidiyor. Yüzüğünü almış, satmış, borçlarım var demiş. Mevzu bu yüzden başlıyor” dedi. (20 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Melek Ayaz?)

Spot 13: Bayrampaşa’da bir otel odasında 9 gün önce iple boğularak öldürülmüş halde bulunan Ferdane Kurt isimli 3 çocuk sahibi kadının katil zanlısı olarak aranan Cemil Yar yakalandı. Küçükçekmece İlçe ve Cinayet Büro ekiplerinin ortak operasyonuyla saklandığı adreste yakalanan katil zanlısı emniyette sorguya alındı. (21 Ocak 2021, www.milliyet.com)  (Ferdane Kurt)

Spot 14: Konya’da, alışverişinden dönen Gonca Pekşen (39) ve boşandıktan sonra tekrar birlikte yaşadığı Abdullah Koçak’ı (40) evlerinin önünde öldüren komşuları Özkan C. (42), adliyeye sevk edildi. Özkan C., “Dışarıda karşılaştık. Eşime hakaretler ettiklerinde dayanamadım, ruhsatlı tabancamla ateş ettim” dedi. 1. (22 Ocak 2021, www.milliyet.com)  (Gonca Pekşen)

Spot 15: Antalya’da 85 yaşındaki kadını darp edip bıçaklayarak öldüren 2 şüpheli tutuklandı. Şüphelilerin camide yatarken kadının yalnız yaşadığını fark etmeleri üzerine daireye girdikleri ortaya çıktı. (24 Ocak 2021, www.milliyet.com)  (Şadiye Öztürk)

Spot 16: Iğdır, eski eşi ve kuzeni olan 2 çocuk annesi Dilan Kok’u camını kırarak girdiği evde tabancayla vurup, öldüren Maruf Kok’un savcılıkta verdiği ifade ortaya çıktı. Kok ifadesinde, Dilan’ın kendisini aldattığını düşündüğünü ve bu nedenle öldürmeye karar verdiğini belirterek, “Alkolün de etkisiyle Dilan’ı öldürme düşüncesi daha da çok kuvvetlendi. Annesi beni görünce çığlık attı. Ben Dilan’a beni neden aldattığını sordum. Cevap vermedi. Gözüm karardı ve elimi uzatarak ateş etmeye başladım. Kaç el ateş ettiğimi hatırlamıyorum. Pişmanım” dedi. (27 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Dilan Kok)

Spot 17: Gelen son dakika haberine göre; İstanbul’da annesi ile ağabeyini ellerini koli bandıyla bantladıktan sonra bıçaklayarak öldüren Uğur Biroğlu tutuklandı. Şüphelinin ifadesinde annesini ve ağabeyini öldürdüğünü kabul ettiği ancak neden öldürdüğünü söylemediği öğrenildi. (27 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Şükran Biroğlu)

Spot 18: Samsun’da 42 gündür haber alınamayan kadının ormanlık alanda ölü bulunmasıyla ilgili gözaltına alınan zanlı, adliyeye sevk edilmesinin ardından hakimlikçe tutuklandı. (28 Ocak 2021, www.milliyet.com) (Arzu Aygün)

Genel olarak habere konu olan olay/durum hakkında genel bilgilerin haber girişinde verildiği görülmektedir. İncelenen haberlerin 10 tanesinde haberin anlatısını oluşturan olay veya durumun nerede, ne zaman, ne için, kim tarafından ve nasıl gerçekleştiğine dair detaylı bilgi verilmiştir. 14 haberin spotunda kadınların erkekler tarafından nasıl öldürüldüğüne ilişkin detaylı bilgi verildiği görülmektedir. Spotlardaki bilgilere göre kadınların 7’si eskiden birlikte olduğu erkek, 5’i evli olduğu erkek, 3’ü kimliği belirsiz erkek, 1’i aile üyesi olan erkek ve 1’i çocuğu olan erkek tarafından öldürülmüştür. Öldürülen kadınların hem isim hem yaş bilgisinin verildiği spot sayısı 7 iken, 6 haberin girişinde sadece isim bilgisi verilmiştir. 5 haber girişinde katil veya şüphelilerin isim ve yaş bilgisi verilmiş, 4 haberin spotunda da sadece isim bilgisi mevcuttur.

4. 1. 3. Fotoğraflar

İncelenen 18 haberin 11’inde yalnızca fotoğraf, 6’sında yalnızca video ve 1 tanesinde hem fotoğraf hem video kullanıldığı görülmektedir. 1 haberde sadece öldürülen kadının fotoğrafı, 8 haberde ise hem öldürülen kadının hem de katil veya şüphelilerin fotoğrafı kullanılmıştır. Sadece katil veya şüphelilerin fotoğrafının kullanıldığı 1 haber yapılmıştır. Çocuk veya çocukların dâhil olduğu fotoğraf kullanımına 2 haberde rastlanmıştır. Çocuk veya çocukların yüzleri buzlanmıştır. Kullanılan görseller haber anlatısını destekler niteliktedir. 11 haberde mağdur kimliği fotoğraflar ile açıkça sunulurken 1 haberde failin kimliği fotoğrafın buzlanmasıyla gizlenmiştir. 

 

4. 2. Şematik Yapı İncelemesi
ESÇ modeli kapsamında şematik yapı incelemesinin durum ve yorum olmak üzere iki ana başlığı vardır. Ana olayın sunumu, sonuçlar, ardalan bilgisi ve bağlam bilgisi “durum” genel başlığı kapsamında değerlendirilirken; haber kaynakları ve olay taraflarının değerlendirilmesi “yorum” başlığı altında değerlendirilmektedir (Dijk T. A., News As Discourse, 1988).

4. 2. 1. Ana Olayın Sunumu ve Sonuçlar

1 Ocak 2021 ile 31 Ocak 2021 tarihleri arasında www.milliyet.com.tr adresinde yayınlanmış kadın cinayeti haberlerinde ana olay eril şiddete maruz kalan kadınların erkekler tarafından öldürülmesidir. Ana olayın haberin giriş kısmında ya da ilk paragrafında verildiği görülmektedir. Kadın cinayetlerinin sunumunda kimi ortaklıklar saptanmıştır. Bazı haberlerde faillerin kişisel ifadelerine yer verildiği görülmektedir. “…Çok pişmanım, neden böyle oldu anlamadım.”, “…Gözüm karardı ve elimi uzatarak ateş etmeye başladım. Kaç el ateş ettiğimi hatırlamıyorum. Pişmanım.”, “Karımı silahla kafasından vurdum.” gibi pişmanlık içeren ya da failin öldürme eylemini nasıl gerçekleştirdiğine dair detaylar söz konusudur. Benzer biçimde, mağdur ve faili çatışması failin bakış açısından ana olayın sunumuna dâhil edilmiştir.

Çoğunlukla öldüren faili gizleyen “öldürüldü”, “ölü bulundu” gibi pasif fiil yapısı tercih edilmiştir. Cinayetin anlık bir gelişme olduğu şeklindeki verilişi de kadınlara yönelik tahakküm ilişkilerini yok sayan bir yaklaşımın sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. İncelenen 2 haberde ana olay “yasak aşk” ve “gönül ilişkisi”nden ötürü işlenmiş bir cinayet şeklinde sunulmuştur. Öldürme eylemine ilişkin detaylar ve “Son dakika”, “Gelen son dakika haberine göre” gibi ifadelerin kullanımı, erkeklerin kadınları öldürmesinin bir düzen sorunu olduğunu gizlemeye hizmet etmektedir. İncelenen 18 kadın cinayeti haberinde, ana olay kadın cinayetlerinin esas sebebini açığa çıkarmaktan uzak bir şekilde sunulmuştur. Ana olayın bu şekilde verilmesi kadın cinayetlerinin politik olmadığı yönündeki anlayışın haber metinlerine yansımasıdır.

4. 2. 2. Ardalan ve Bağlam Bilgisi

Ardalan (background) ve bağlam (context) arasında ayrıma giden Dijk, ardalanın, daha kapsamlı ve tarihsel bir yapıya sahip olduğunu vurgular. Ana olayın sunumunda verilen bilgiler, bazen bağlamda gömülü olabilmektedir (Dijk T. A., News As Discourse, 1988). Bu yönüyle ardalan ve bağlam bilgisi habere konu olan gerçekliğin sosyal, kültürel, politik ve tarihsel boyutlarını ortaya çıkarır (Yardım & Doğruel, 2019). İncelenen haberlerde ardalan ve bağlam bilgisi verilmemiştir. Bu bakımdan haberler, kadın cinayetlerinin varlığına dair kapsamlı bir açıklama sunmamaktadır. Çünkü haberlerde yalnızca kadınların erkekler tarafından öldürüldüğü ve nasıl öldürüldüğüne ilişkin bilgiler verilmiştir. Kadınların neden öldürüldüğüne ilişkin ifadeler, ele alınan gerçekliğin Dijk’ın modelindeki gibi tüm yönleriyle kavramaktan uzaktır. Fail merkezli yaklaşımın ürünü olan bu ifadeler, ataerkil ideolojiye içkin gerçekleri sunmak konusunda işlevsiz kalmaktadır.

Milliyet gazetesinin internet sitesinde yayınlanan kadın cinayeti haberlerine bakıldığında cinayet sebebi olarak aşağıda yazılanların öne sürüldüğü görülmektedir:

  • Erkekler, eskiden birlikte olduğu kadının hayatında başkası olduğu için/olduğunu düşündüğü için kadınları (Ayşe Yaylan, Gonca Pekşen, Dilan Kok) öldürmüştür.
  • Erkekler, eskiden birlikte olduğu kadınla barışmak istediği ancak reddedildiği/eskiden birlikte olduğu kadın kendisinden ayrıldığı için kadınları (Aleyna Yurtkölesi, Sevgi Tekin, Arzu Aygün, Sevda Kösecik) öldürmüştür
  • Erkekler, tartışma sonucu kadınları (Neriman Kıvrak, Aslıhan Dal, Nergis Beyaz, Hatice Soysal, Aygül Çakan, Melek Güngörmüş) öldürmüştür.
  • Erkekler, kadınların (Şadiye Öztürk) eşyalarını kendi ziynetine geçirmek için öldürmüştür.
  • Erkekler, kadınları (Ferdane Kurt, Zeynep Güngör, Şükran Biroğlu, Vildan İnce) bilinmeyen bir sebepten ötürü öldürmüştür.

Haber metinlerinde öne sürülen bu “sebepler”, görüldüğü üzere sadece cinayetin gerçekleştiği andaki motivasyona yönelik açıklamalar niteliğindedir. Söz konusu açıklamalar, bir ardalan ve bağlam bilgisi sunmamaktadır.

4. 2. 3. Haber Kaynakları ve Olay Taraflarının Değerlendirmeleri

İncelenen haberlerde kaynağın muhabir olduğu görülmüştür. Haberlere konu olan olgunun kadın cinayeti olması birincil kaynakların kullanımını mümkün kılmamaktadır. Muhabirin yanı sıra Emniyet gibi bazı resmi kurumlardan ve görgü tanıklarından edinilmiş bilgilerden de yararlanılmıştır.

Haber metinlerinde taraflara ilişkin bilginin sağlandığı görülmektedir. Bir haber (Zeynep Güngör) dışında, incelenen haberlerde öldürülen kadınlar ve öldüren erkekler ana taraflar olarak sunulmuştur. Bunun yanı sıra aile üyelerinin taraf olarak sunulduğu haberler de mevcuttur. Tarafların kimliklerine ilişkin veriler “haber girişleri” bölümünde verildiği için burada belirtilmemiştir. Haber metinlerinde “… tarafından öldürüldü.” şeklinde sunulan öldürme eylemi, fail olmaksızın gerçekleşen bir eylem anlamını kazanmaktadır. Tarafların sunumunda böyle bir tercih sorunludur.  Benzer şekilde, bazı haber başlıklarında haberin taraflarını belirtirken kullanılan ifadeler (cani) öldürme eylemine insan dışı bir özellik atfederek insan olan failin farklı algılanmasına yol açmaktadır. Cinayet haberi gibi haberlerde birincil kaynak kullanımının mümkün olmayışından doğan özel durumlar söz konusudur. Fail ifadelerinin geniş yer tutmasından ötürü tarafların sunumu bağlamında bir dengesizlik doğmaktadır. Bu ise hem habere konu olan gerçekliğin sunumunda etkili olmakta hem de şiddetin estetize edilmesine ve normalleştirilmesine hizmet etmektedir. 

 

5. Sonuç ve Değerlendirme

Mevcut üretim ilişkileri ve kapitalist toplum, devlet iktidarının hem baskı hem de ideoloji içeren aygıtları yoluyla yeniden üretilmektedir. Haberleşme DİA’sı ve diğer pek çok kurumdan oluşan DİA’ların işleyişi ideoloji ağırlıklıdır (Althusser, 2000). Üretim ilişkileriyle girilen ilişki (kendini, kendi pozisyonunu anlamlandırma, bu pozisyonunun sınırlılıkları ve imkânlarını değerlendirme kapasitesi) dil başta olmak üzere, toplumsal iletişimi imkân dâhiline sokan sinyal, simge ve söylemler üzerinden gerçekleştirilir (Özdemir, 2011). Dışımızdaki gerçekliğin temsilini içeren haber metinleri de söylemlerden oluşmaktadır. Söylem ve ideoloji arasındaki özgün ilişkiden ötürü haber metinleri salt iletişim işlevine hizmet etmemektedir (Güler, 2014). Bu yönüyle haber üretim süreci ve haber anlatısını oluşturan unsurların ideolojik boyutu göz ardı edilemez.

Ataerkil bir toplum yapısına sahip Türkiye’de eril zihniyet hayatın her alanında görülmektedir. Bu durumun medya içerikleri ve haber metinlerindeki yansıması eril söylemin baskınlık kazanması şeklindedir (Yardım & Doğruel, 2019). Bu çalışma kapsamında incelenen kadın cinayeti haberlerinde görüldüğü üzere eril dil ve söylem hâkimdir. Milliyet Gazetesi’nin resmi web sitesinde belirli tarihler aralığında yayınlanmış kadın cinayeti haberlerinde kadınlara yönelik eril şiddet, ardalan ve bağlam bilgisi sunulmaksızın politik bağlamından kopuk ele alınmıştır. Habere konu olan olayın tarafları bağlamında, öldüren faili silikleştiren ve şiddeti estetize eden haber dili kullanılmıştır. Genel olarak bakıldığında kadın cinayeti haberlerinin sunuluşu, toplumsal tahakküm biçimlerini onaylayan ve kadın erkek ilişkilerindeki eşitsiz pozisyonlardan ve erkek egemen söylemden (Özdemir, 2011) öteye gidemeyen niteliklere sahiptir.

 

 

MELİS YILDIRIM

Toplumsal Cinsiyet Staj Programı

 

 

KAYNAKÇA

Althusser, L. (2000). İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları. İstanbul: İletişim Yayıncılık.

Dijk, T. A. (1988). News As Discourse. New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates, Inc., Publishers.

Dijk, T. A. (2008). Discourse and Context. New York: Cambridge University Press.

Dijk, T., & Kintsch, W. (1983). Strategies of Discourse Comprehension. New York: Academic Press.

Doruk, Ö. (2013, Mart). DİSİPLİN TOPLUMU VE HABER SÖYLEMİ: GÖKKUŞAĞI DERNEĞİ’NCE YAPILMASI PLANLANAN YÜRÜYÜŞÜN ENGELLEMESİNE İLİŞKİN HABERLERİN ÇÖZÜMLENMESİ. Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi, s. 106-132.

Ercan, G. S., & Danış, P. (2019, Ağustos). SÖYLEM, SÖYLEM ÇÖZÜMLEMESİ VE ELEŞTİREL SÖYLEM ÇÖZÜMLEMESİ: TANIMLARI VE KAPSAMLARI. Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi , s. 527-552.

Gül, S. S., & Altındal, Y. (2015). Medyada Kadın Cinayeti Haberlerindeki Cinsiyetçi İzler: Radikal Gazetesi. Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 168-188.

Güler, N. (2014, Haziran). İLETİŞİM, TOPLUMSAL CİNSİYET VE İDEOLOJİ. Journal of Yaşar University, s. 6023-6043.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu. (2021, Ocak 2). Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 2020 Raporu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu: http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/veriler/2947/kadin-cinayetlerini-durduracagiz-platformu-2020-raporu adresinden alınmıştır

Özdemir, A. M. (2011). Söylem, Söylem-Dışı ve Teorik Stratejiler. Mülkiye Dergisi, 55-74.

Yardım, G., & Doğruel, H. (2019, Ocak 21). Eleştirel Söylem Çözümlemesi Bağlamında Haber Metinlerinin İncelenmesi: Pippa Bacca Cinayeti Örneği. Erciyes İletişim Dergisi, s. 137-148.

4 Ocak 2021. Kırşehir’de ailesi tarafından öldürülen genç kadın toprağa verildi, Milliyet. Erişim adresi: https://www.milliyet.com.tr/milliyet-tv/kirsehirde-ailesi-tarafindan-oldurulen-genc-kadin-topraga-verildi-video-6397448

4 Ocak 2021. Kendisinden ayrılan kadını öldürüp kaçtı! Kahreden detaylar ortaya çıktı…, Milliyet. Erişim adresi: https://www.milliyet.com.tr/milliyet-tv/kendisinden-ayrilan-kadini-oldurup-kacti-kahreden-detaylar-ortaya-cikti-video-6396910

4 Ocak 2021. Dini nikahlı eşini boğarak öldürdü, ‘hatırlamıyorum’ dedi, Milliyet. Erişim adresi: https://www.milliyet.com.tr/gundem/dini-nikahli-esini-bogarak-oldurdu-hatirlamiyorum-dedi-6397210

5 Ocak 2021. Ayrıldığı eşini çocuklarının gözü önünde öldürdü!, Milliyet. Erişim adresi: https://www.milliyet.com.tr/gundem/ayrildigi-esini-cocuklarinin-gozu-onunde-oldurdu-6397811

6 Ocak 2021. Son dakika! Mersin’de otomobile silahlı saldırıda 2 kişi yaşamını yitirdi, Milliyet. Erişim adresi: https://www.milliyet.com.tr/milliyet-tv/son-dakika-mersinde-otomobile-silahli-saldirida-2-kisi-yasamini-yitirdi-video-6399291

7 Ocak 2021. Son dakika… Aylardır kayıptı! Zeynep Güngör olayında kahreden haber, Milliyet. Erişim adresi: https://www.milliyet.com.tr/gundem/son-dakika-aylardir-kayipti-zeynep-gungor-olayinda-kahreden-haber-6400311

8 Ocak 2021. Korkunç cinayette şaşkına çeviren benzerlik! Hep aynı adı taşıyan kişilerle evlendi, Milliyet. Erişim adresi: https://www.milliyet.com.tr/milliyet-tv/korkunc-cinayette-saskina-ceviren-benzerlik-hep-ayni-adi-tasiyan-kisilerle-evlendi-video-6401214

8 Ocak 2021. ‘Gönül ilişkim vardı’ dedi yaşlı kadını öldürdüğünü itiraf etti, Milliyet. Erişim adresi: https://www.milliyet.com.tr/gundem/gonul-iliskim-vardi-dedi-yasli-kadini-oldurdugunu-itiraf-etti-6400999

10 Ocak 2021. Son dakika… Aleyna’yı boğarak öldüren İranlı eski sevgili tutuklandı!, Milliyet. Erişim adresi: https://www.milliyet.com.tr/gundem/son-dakika-aleynayi-bogarak-olduren-iranli-eski-sevgili-tutuklandi-6402499

13 Ocak 2021. Arnavutköy’de kanlı olay! Polise gidip ‘karımı vurdum’ dedi, Milliyet. Erişim adresi: https://www.milliyet.com.tr/milliyet-tv/arnavutkoyde-kanli-olay-polise-gidip-karimi-vurdum-dedi-video-6404865

17 Ocak 2021. Birlikte yaşayan çift ölü bulunmuştu! Sır perdesi aralandı, Milliyet. Erişim adresi: https://www.milliyet.com.tr/gundem/birlikte-yasayan-cift-olu-bulunmustu-sir-perdesi-aralandi-6408097

20 Ocak 2021. Silivri’de vahşet! Boğarak öldürdü, Milliyet. Erişim adresi: https://www.milliyet.com.tr/gundem/silivride-vahset-bogarak-oldurdu-6410857

21 Ocak 2021. Otel odasında 3 çocuk annesini iple boğmuştu… Yakalandı, Milliyet. Erişim adresi: https://www.milliyet.com.tr/gundem/otel-odasinda-3-cocuk-annesini-iple-bogmustu-yakalandi-6412164

22 Ocak 2021. Son dakika… Konya’daki çifte cinayette ‘yasak aşk’ iddiası!, Milliyet. Erişim adresi: https://www.milliyet.com.tr/gundem/son-dakika-konyadaki-cifte-cinayette-yasak-ask-iddiasi-6412741

24 Ocak 2021. Yaşlı kadını altın ve parası vardır diye öldürmüşler!, Milliyet. Erişim adresi: https://www.milliyet.com.tr/gundem/yasli-kadini-altin-ve-parasi-vardir-diye-oldurmusler-6414027

27 Ocak 2021. Iğdır’da eski eşini öldürdü: Aldattığını düşündüm, Milliyet. Erişim adresi: https://www.milliyet.com.tr/gundem/igdirda-eski-esini-oldurdu-aldattigini-dusundum-6416637

27 Ocak 2021. Son dakika… Türkiye’yi sarsan çifte cinayet! Uğur Biroğlu kabul etti, Milliyet. Erişim adresi: https://www.milliyet.com.tr/gundem/son-dakika-turkiyeyi-sarsan-cifte-cinayet-ugur-biroglu-kabul-etti-6416745

28 Ocak 2021. Arzu Aygün’ü öldürdüğünü itiraf etmişti! Cani tutuklandı, Milliyet. Erişim adresi: https://www.milliyet.com.tr/gundem/arzu-aygunu-oldurdugunu-itiraf-etmisti-cani-tutuklandi-6417852

 

 

 

 

Bosna Hersek Yüksek Temsilcilik Ofisi’nin Görev ve Yetkilerine Dair Bir Değerlendirme

ÖZET:

Bu çalışmada Dayton Barış Antlaşması neticesinde antlaşmanın “sivil yönlerinin uygulanmasını” denetlemekten sorumlu Yüksek Temsilcilik Ofisinin (YTO) görev ve yetkilerinin neler olduğu açıklanmaya çalışılacaktır. Aynı zamanda bu görev ve yetkiler bağlamında Yüksek Temsilciliğin antlaşmanın sivil alanda barışın sağlanmasını denetlemede ne derece başarılı olduğu irdelenmeye çalışılacaktır. Bosna Savaşı sonrasında bölgenin tekrardan ihyasında ve Bosna’da kurumsallık inşasının sağlanması açısından uluslararası toplumun rolü ve faaliyetleri oldukça önemli bir yer tutmuştur. Günümüzde Yüksek Temsilcilik Ofisi bölgede uluslararası toplumu temsil eden en başat aktörlerden bir tanesi olarak varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Bu çalışmada ele alınan konu dört ana başlık altında incelenmektedir: Dayton Barış Antlaşması süreci ve Yüksek Temsilcilik Ofisi’nin kurulması, YTO’nun görev ve yetkileri, YTO’nun Bosna-Hersek siyasal sistemi içerisindeki rolü, YTO’nun sivil alanda barışı denetleme konusundaki başarısının değerlendirilmesi.

Anahtar Kelimeler: Bosna-Hersek, Dayton Barış Antlaşması, Müdahale, Uluslararası Toplum, Yüksek Temsilcilik Ofisi (YTO)

ABSTRACT:

This article aims to analyze the functions and powers of the Office of High Representative (OHR), which is responsible for the implementation of the civil aspects of the Dayton Peace Agreement. At the same time, in the context of these functions and powers, it will be tried to understand the degree to which the OHR has succeeded in overseeing the provision of peace in the civilian field. After the Bosnian War, the international community’s role has been rather influential in recovering Bosnia and Herzegovina. In today’s world, the Office of High Representative has been holding to obtain one of the most important actors representing the region’s international community. In this study, the topic is examined under four main topics: the Dayton Peace Agreement process and the establishment of OHR; the functions and powers of the OHR; the role of the OHR in the counter administration; and the evaluation of the competence of the OHR in controlling peace in the civil field.

Keywords: Bosnia and Herzegovina, Dayton Peace Agreement, Intervention, International Community, Office of the High Representative (OHR)

1. Giriş

Bosna-Hersek Yüksek Temsilciliği veya Yüksek Temsilcilik Ofisi (Office of the High Representative / YTO), Bosna Savaşı’nı sonlandıran ve bilahare Dayton Barış Antlaşması adını alan Barış için Genel Çerçeve Antlaşması’nın “sivil yönlerinin uygulanmasını” denetlemekten sorumlu ad hoc niteliği taşıyan uluslararası bir kurumdur. Bölgede savaş sonrası yerleşik ve istikrarlı bir barış sağlamak amacıyla uluslararası toplum nezdinde oluşturulmuş ve Bosna-Hersek genelinde faaliyet göstermesi öngörülmüştür.

Uluslararası toplum tarafından Yüksek Temsilcilik Ofisine, savaş sonrası koşullarda yeni kurulan devlet yapısı içerisinde sivil otoritenin oluşması, kamu dairelerinin yapılanması, ülke içerisindeki farklı siyasi aktörler ve sivil toplum kuruluşları veyahut çeşitli sivil örgütler arasındaki dengeyi kurmak, ilişkileri denetlemek ve koordine etmek gibi birtakım görev ve yetkiler tanınmıştır. Yüksek Temsilciliğin bu görev ve yetkilerini güçlü bir biçimde kullanması nedeniyle Bosna-Hersek siyasetinde etkin bir rol oynamaktadır. Dayton sonrası Bosna’daki anayasal düzen ülkenin “kurucu halkları” olarak kabul edilen Boşnak-Hırvat ve Sırplar arasında parçalanmıştır. Bu durum ülkede siyasal anlamda bazı sorunların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. İç ve dış politikaların oluşmasında kimi zaman uzlaşma sağlanamıyor ve köklü reform değişikliklerine gidilemiyordu bu gibi sistemi durma noktasına getiren olumsuz koşullarda YTO’ya üst düzey bir müdahale yetkisi tanınmaktadır. Uluslararası topluluğun vekili olan YTO, Bosna-Hersek’teki tıkanıklıkların giderilmesinde ve barışın sivil alanda uygulanabilmesi bağlamında önemli roller oynamıştır.

YTO, Bosna’daki barışın uzun vadede korunması, radikal milliyetçi partilerin ağırlıklı destek gördüğü ülkede etnik gerginliğin hafifletilmesi, savaş sonrası mültecilerin bir kısmının geri dönmesi ve terk edilmiş gayrimenkullerin sahiplerine geri verilmesi gibi konularda çeşitli düzenlemeler yapmıştır. Yetki gücünü Dayton Barış Antlaşmasından alan temsilcilik herhangi bir bağımsız kurumun denetimine tabii değildir ve Bosna-Hersek’in bütün sivil-demokratik kurumları üzerinde sınırsız yetki sahibidir. Bu yetkiler sayesinde üst düzey siyaset veyahut kamu kadrosunda bulunan isimleri dahi; cumhurbaşkanı, yargıç, belediye başkanı gibi görevden azledebilir. Bu durum Bosna-Hersek’in egemenlik sahasını sınırlandırırken devletin siyasi otoritesini de ciddi anlamda zedelemektedir. Yargı sisteminin askıya alınması, seçilmiş ve atanmış kişilerin tasfiyesi ve demokratik sürecin göz ardı edilmesi ülkenin demokratikleşmesine ve egemenlik hakkına keskin bir darbe vurmaktadır. Yüksek temsilcilik ofisi, bu anlamda gerek yurtiçi kaynaklı gerekse yurt dışındaki hükümetlerce ve uluslararası kuruluşlarca eleştirilmekte ve YTO’nun sivil anlamda barışı sürdürmesi gereken görevini ifa ederken kimi zaman iyi niyet ilkesine aykırı davrandığı ifade edilmektedir. Ancak bunların yanı sıra ifade etmek gerekir ki; etnik gruplar arasındaki hassas dengenin korunması ve barışın istikrarı için bölgede Yüksek Temsilcilik Ofisi’nin varlığı oldukça önemlidir.

2. Dayton Barış Antlaşması Süreci ve Yüksek Temsilcilik Ofisinin Kurulması

Bosna Savaşı’nı bitirmek için Kasım 1995’te ABD’nin Dayton kentinde taraflar arasında uzlaşma sağlanmış ve 14 Aralık 1995’te Paris’te Barış için Genel Çerçeve Antlaşması (Dayton Barış Antlaşması) adı altında Bosna-Hersek, Hırvatistan ve YFC Cumhurbaşkanları tarafından bir barış antlaşması parafe edilmiştir. İmzalanan antlaşma dahilinde barışın sağlanması ve bunun denetlenmesi amacıyla birtakım uluslararası kurumların oluşturulmasına karar verilmiştir. Yüksek Temsilcilik Ofisi bu antlaşma neticesinde, hemfikir olunan barış çözümünün tüm sivil yönlerine tarafların tam olarak uymalarını sağlamak amacıyla kurulmuştur.

YTO’nun statüsü, personeli ve finansmanı hakkındaki ayrıntılar ise Dayton Barış Antlaşması’nın Ek-10’u uyarınca belirlenmiştir. Diplomatik misyon statüsüne sahip uluslararası bir kurumdur. Barışı Uygulama Konseyine mensup ülkelerin hükümetleri tarafından geçici olarak görevlendirilen diplomatlardan, doğrudan işe alınan uluslararası personelden ve Bosna-Hersek özelinde işe alınan ulusal personelden oluşmaktadır. YTO’nun finansman fonları ise Barışı Uygulama Konseyi tarafından tahsis edilmektedir. 2020/2021 dönemi için öngörülen bütçe 5,327,627 Euro’dur. Bütçenin yarısından fazlası Avrupa Birliği tarafından sağlanmaktadır, ikinci sırada finansman olarak ABD var iken üçüncü olarak ise Japonya hükümeti yer almaktadır. YTO, Birleşmiş Milletler’in bir organı değildir ancak ona bağlı olarak kurulması öngörülmüştür (Karin, 2005, s. 210). Bosna-Hersek’te savaşı bitiren Dayton Barış Antlaşmasının imzalanmasının ardından Aralık 1995’te Londra’da antlaşmaya uluslararası destek oluşturmak maksadıyla Barışı Uygulama Konferansı toplanmıştır. Konferansta BM’nin 1995/1029 No’lu kararı ile Barışı Uygulama Konseyi’nin (BUK) kurulmasına karar verilmiştir. Konsey, 55 ülkeden ve çeşitli uluslararası örgütlerden oluşmaktadır.

Yüksek Temsilci, Barışı Uygulama Konseyi Yürütme Kurulu tarafından seçilir ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından onaylanır. Resmi tanıma göre ise görevi Bosna-Hersek halkıyla ve uluslararası toplumla beraber ülkenin Avrupa ile bütünleşmesi yolunda barışçıl ve istikrarlı bir devlet olması için çalışmaktır. Yüksek Temsilci aynı zamanda uygun görülmesi halinde Avrupa Birliği’nin (AB) Özel Temsilcisi görevini de üstlenebilmektedir. 26 Mart 2009 tarihinden beri Yüksek Temsilcilik görevinde Avusturyalı diplomat Valentin Inzko yer almaktadır. Johann Sattler ise Eylül 2019’dan beri AB Bosna-Hersek Özel Temsilcisi olarak görev almaktadır. Yüksek Temsilcilik Ofisinin merkezi başkent Saraybosna’da bulunmaktadır.

3. Yüksek Temsilcilik Ofisinin Görev ve Yetkileri

Dayton Barış Antlaşması Ek-10’un (Barış Antlaşmasının Sivil Uygulaması Hakkında Antlaşma) II. maddesinde Yüksek Temsilcilik Ofisinin görev ve yetkilerinin neler olduğu kapsamlı bir şekilde ifade edilmektedir, bunlar; antlaşmanın sivil alanda uygulanmasını denetlemek için antlaşmanın tarafları ile yakın ilişki içerisinde olmak ve sivil örgütlerin faaliyetlerini denetlemek ve koordine etmektir. Yüksek Temsilcilik faaliyet gösterdiği bölgelerdeki siyasi erkin özerk yapısına saygı gösterirken, antlaşmanın uygulanması ve barışın korunması konusundaki nihai otoritesini kullanarak ortaya çıkan sorunları çözmelidir. Aynı zamanda ülkeye mali yardımda bulunan örgütlerin ve devletlerin toplantılarına katılmak ve barış antlaşmasının uygulanması ve ülkenin durumu hakkında düzenli olarak BM, AB, ABD ve Rusya Federasyonu’nu ayriyeten diğer ilgili hükümetlere, partilere ve kuruluşlara kaydedilen ilerleme hakkında periyodik olarak rapor vermek de görev ve yetkileri arasında bulunmaktadır. Son olarak bir diğer görevi ise ihtiyaç duyulan durumlarda BM Uluslararası Polis Gücüne rehberlik etmektir.

Antlaşmanın onuncu ekinde tanımlanmış bu görev ve yetkiler dahilinde Bosna-Hersek Yüksek Temsilciliğinin uluslararası toplumu temsilen ülkede bulunduğu ve barışı sağlamak konusunda sınırsız bir otoriteye sahip olduğu net bir şekilde anlaşılmaktadır. Antlaşmanın ilgili maddelerinin yorumu ve hayat geçirilmesi YTO’nun inisiyatifine bırakılmış durumdadır.

Bosna-Hersek’in devletleşmeye yeni adım attığı, Yugoslavya’nın dağılışı ve Bosna Savaşı sonrası dönemde ülke içerisinde otoriter bir uluslararası kurumun varlığı oldukça önemlidir ve ülkenin siyasal sistemini anlama konusunda dikkat edilmesi gereken bir unsurdur. YTO’nun görev ve yetki sahasından tarihsel süreç içerisinde birtakım revizyonlara gidilmiştir. YTO’nun Bosna-Hersek’in siyasi yaşamına katılımı Barış Uygulama Konseyi’nin gereklilikleri ve ihtiyaçlarına cevap verme doğrultusunda zaman içerisinde değişmiş ve gelişmiştir. Barış Uygulama Konseyi’nin Aralık 1997 tarihli Bonn toplantısında; Yüksek Temsilcilik Ofisine, yasal yükümlülüklere ve Dayton Barış Antlaşmasına uymayan seçimle gelmiş olanlar da dahil olmak üzere tüm kamu görevlilerini görevden alma yetkisi verilmiştir. Aynı zamanda devletin ilgili kurumlarının ihtiyaç duyulan yasaları yapmaması veyahut uygulamaması gibi durumlarda YTO’ya yasa yapma ve yol gösterme yetkisi tanınmıştır. Bu durum ciddi bir yetki artırımı olarak kabul edilir. YTO’nun 1997’de genişletilen bu yetkileri literatürde “Bonn Powers” (Bonn Yetkileri) olarak adlandırılmaktadır. Bu yetkiler eski Yüksek Temsilci Wolfgang Petrisch tarafından 2000 yılında çıkarılan bir karar ile daha da ileri seviyeye taşınmıştır.

Bosna-Hersek’te görev yapmış çeşitli Yüksek Temsilciler bu olağanüstü Bonn yetkilerine yaklaşık 150 kez başvurmuştur. Örnek vermek gerekirse; 1999-2002 yılları arasında görev yapmış Yüksek Temsilci Wolfong Petrisch, Bonn yetkisini kullanarak ülkede üçüncü bir Hırvat etnisitesini oluşturmaya çalıştığı gerekçesi ileri sürülerek 7 Mart 2001’de Hırvat asıllı Ante Yelaviç’in Bosna-Hersek Cumhurbaşkanlığındaki üyeliğine son vermiştir. Yüzlerce atanmış veya seçilmiş görevlinin de Yüksek Temsilcilik tarafından görevlerine son verilmesi bunun bir başka örneğidir. Doğrudan müdahaleciliğin diğer bir örnek ismi ise 2002-2005 yılları arasında görev yapmış Yüksek Temsilci Lord Paddy Ashdown’dur. 2000’lerin başı Bonn yetkilerinin kullanılmasının zirveye ulaştığı bir dönem olmuştur. Ashdown, AB’nin ve uluslararası toplumun Bosna’daki işleyiş konusunda yeterince görev almadığından yakınmış ve bu doğrultuda ülkenin siyasal sisteminde fazla etkin ve müdahaleci bir tavır takınmıştır. Aynı zamanda Ashdown, siyasetçi Milorod Dodik’in milliyetçi ve ayrılıkçı yaklaşımını uluslararası toplumu yıldırmaya yönelik bir girişim olarak nitelendirmiştir (Ashdown, 2009).

YTO’nun Bosna-Hersek içerisindeki demokratik kurumların etkinliği üzerinde sınırsız bir denetim otoritesine sahip olmasının getirdiği birtakım avantajlar ve dezavantajlar olduğunun altını çizmeliyiz. İlerleyen bölümlerde bu denetim mekanizmasının değerlendirmesini ayrıntılı bir biçimde ele alacağız.

4. Bosna-Hersek’in Siyasal Sistemi İçerisinde Yüksek Temsilcilik Ofisinin Rolü

Bosna-Hersek Yüksek Temsilciliği, barış antlaşmasının sivil olarak uygulanmasına ve yorumlanmasına ilişkin bütün kurumların üzerine yerleştirilmiş nihai bir otorite olarak kabul edilmektedir (Dayton Barış Antlaşması Ek- 10, Madde 5). Temsilcilik, barış sürecinin başlangıcında savaş zamanının parti liderlerini bir araya getirme konusunda arabuluculuk rolünü üstlenmiştir. Barış sürecinin gerekliliklerinden olan bir dizi oturuma arabulucu olarak başkanlık etmiştir. Sonrasında devlet sisteminin ve kamu tüzel kişiliklerin oluşturulmasında ve istikrarın sağlanmasında aktif bir rol oynamıştır. Ekonomik anlamda savaşın getirdiği tahribatı düzenlemek için Dünya Bankası/Avrupa Konseyi tarafından verilen 5,1 milyar dolarlık mali yardım Yüksek Temsilciliğin denetiminde kullanılmıştır. Aynı zamanda kuruluşundan itibaren ülkede hukukun üstünlüğünü tesis etmeye odaklı koruyucu bir rol üstlenmiştir ve halihazırda ekonomik ve siyasi reform yapma yetkisini de bünyesinde bulundurmaktadır. Buradan yola çıkarak temsilciliğin ülke içerisinde sadece gözlemci bir statüde olmadığını aynı zamanda faal ve üst düzey bir siyasal kurum haline geldiğini söyleyebiliriz.

Bununla birlikte pratikte Yüksek Temsilcilik Ofisi, Dayton Barış Antlaşmasının öngördüğünün aksine kolaylaştırıcı olarak hareket etmemektedir. YTO’nun ulusal karar alma süreçlerindeki etkin rolü, ulusal egemenliği yıpratan ve çoğunlukla mevcut yönetimin meşruiyetini zedeleyen bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Net bir şekilde ifade etmek gerekirse YTO’nun Bosna-Hersek’in devlet egemenliğini tehlikeye düşürmesine neden olan baskın bir rolü vardır. Yüksek Temsilcilik Ofisinin üstlendiği arabuluculuk rolü ve müdahaleci tavır Bosna-Hersek devletinin güçlenmesi ve ülkede birliğin sağlanması açısından vazgeçilmez bir unsurdur; ancak bu müdahale ulusal karar alma süreçlerinin zarar görmesi ve ulusal kurumların etkinliğini azaltması anlamında olumsuz bir nitelik taşımaktadır. Savaş sonrası kırılgan bir devlet yapısı üzerinde denetleyici bir güç olarak kurulmuştur ve bu anlamda “uluslararası toplumun himaye rejiminin somut bir kurumu” olarak görülebilir. Uluslararası toplumun oluşturduğu bu otoriter himaye rejimi savaş yorgunu olan zayıf devlet kurumlarının daha da zayıflamasına neden olmuştur (Bieber, 2002:213). Barışı Uygulama Konseyi’nin YTO’yu denetlemekte pasif kalması ve YTO’nun herhangi bir hesap verme sorumluluğu olmaksızın ülke siyasetine doğrudan müdahale etmesi Bosna-Hersek’in siyasal sistemini yıpratan bir durumdur.

Bosna Savaşı sonrasında uluslararası toplumun rolü Yüksek Temsilcilik Ofisinin kurulmasıyla beraber kurumsallaşmıştır. Uluslararası toplumun bu hakim rolü ülkede barışın sürdürülebilir olması açısından önemli bir caydırıcı güçtür. Milliyetçi partilerin radikal tutumları Yüksek Temsilciliği araya girmesiyle eylem anlamında bir girişime kalkışılmada bertaraf edilmektedir. Sonuç olarak Yüksek Temsilcilik Ofisinin, Bosna-Hersek içerisinde iç ve dış politikalarda ve sivil uygulamalarda hakim bir otoritesi olduğunun ve etkin bir rol oynadığını ifade edebiliriz.

5. Yüksek Temsilcilik Ofisinin Sivil Alanda Barışı Denetleme Konusundaki Başarısının Değerlendirilmesi

Mevcut uluslararası sistem içerisinde benzeri olmayan şahsına münhasır (sui generis) bir devlet yapılanmasını beraberinde getiren Dayton Barış Antlaşması, Bosna-Hersek’in siyasal düzenini ve iç dinamiklerini anlamamız konusunda oldukça önemlidir. Barışı sağlama konusunda başarılı olan bu antlaşma, bir devlet kurmak anlamında son derece başarısızdır (Ashdown, 2009). Birbirleriyle savaşmış üç etnik grubun yeniden bir arada yaşamasını, siyasal düzenin kurulmasını ve Bosna-Hersek’in tüm kurumlarıyla işlemesini amaçlayan Dayton Barış Antlaşması’nın “sivil yönlerinin uygulanmasından” sorumlu olan Yüksek Temsilcilik Ofisi (YTO) kimi zaman eleştirilerin odağında bulunmaktan kendisini koruyamamıştır. Peki Bosna-Hersek’teki en güçlü uluslararası kurum olarak nitelendirilen YTO, üstlendiği sorumluluğu yerine getirmede ve barışın sivil alandaki istikrarının korunmasında ne derece başarılıdır?

YTO’nun meşruiyeti ve üzerindeki denetim yoksunluğu bir yana, gösterdiği çeşitli faaliyetler ışığında Bosna-Hersek içerisinde barışı koruma noktasındaki başarısı değerlendirilebilir. Yüksek Temsilciliğin, seçilmiş de olsa görevlileri yerinden alma yetkisinin milliyetçi partilerin ılımlaşmasına yol açtığı ve radikal politikalarından caydırdığı ifade edilirken (Manning, 2004:60), öte yandan bu müdahaleci ve otoriter tutumun Bosna siyaseti için son derece tehlikeli olduğu ileri sürülmektedir. Bu tartışmalı müdahaleci tavır konusunda Bosnalıların ve diğer uluslararası toplum üyelerinin bu konuda ne düşündüğüne bakmakta fayda var.

Yerel görüşlerle dair en dikkat çeken nokta “Yüksek Temsilcilik Ofisinin mevcut sorunların çözümü” olarak düşünülmesidir. “Bunun en temel sebebi ise vatandaşların siyasi partilere duyduğu derin güvensizlikten kaynaklanmaktadır” (Rüma, 2008). Ülkedeki siyasi partilerin neredeyse tamamı milliyetçi bir temel üzerine kurulmuştur. Bosna’daki milliyetçi kimliğin ön planda tutulduğu parti ideolojileri Lübnan siyasal sisteminin sahip olduğu mezhep temelli parti oluşumuna benzer nitelikte ayrıştırıcıdır. Yüksek Temsilciliğin sosyal ve ekonomik anlamda yaptığı işler ve reformlar halkın takdirini kazanmaktadır. Bu bağlamda YTO’nun son zamanlarda siyasetten uzak durma politikasının ona avantaj kazandırdığını söyleyebiliriz. Çünkü siyasetin ülkedeki başlıca sorun olduğu fikri halk tabanında oldukça yaygın bir kanıdır. Yüksek Temsilcilik Ofisi, istihdam, ekonomi, eğitim, sağlık ve daha pek çok konuda halk tabanından gelen talep ve arzuların öncelikli iletildiği yerlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Buradan yola çıkarak ifade edebiliriz ki yerel aktörler ve halk, seçilmemiş bir uluslararası otoritenin Bosna-Hersek siyasetindeki yerini kabullenmiş ve onu meşru görmüştür. Yerel siyasi kurumlar ve siyasetçiler ise YTO’nun meşruluğu sorgulamıyor fakat kendilerine saygı gösterilmesi ve gündelik siyasete bu kadar müdahale edilmemesi gerektiğini ifade ediyor.

Sonuç olarak Bosnalılara göre; Yüksek Temsilcilik Ofisinin başarısız sayılmayan bir eksende değerlendirildiğini söyleyebiliriz. Halihazırda uzlaşmacı siyasetin sürdürülmesi ve ülkenin normalleşmesi açısından YTO’nun varlığının devam etmesine dair hem ulusal hem de uluslararası kamuoyunda hakim bir görüş vardır. YTO’nun siyasal sistemin tıkandığı noktalarda ve uyuşmazlık anlarında yetkilerini kullanması üçüncü bir çıkış yolu olarak görülmektedir. Ancak ülkenin kendi kendini yönetebilmesine fırsat verilmemesi akıllarda soru işareti bırakan bir noktadır. Eleştirilerin odağı YTO’nun varlığına dair değil, yetkilerini ne şekilde ve nasıl kullanması gerektiği üzerine yoğunlaşmıştır. Bu durumdan da anlaşılacağı gibi ulusal otoriteler ve halk YTO’nun müdahalesinin gerekliliği konusunda hemfikir gözüküyor. YTO ülkede varlığını sürdürdükçe uluslararası toplumun müdahaleci ve otoriter yapısı Bosna siyaseti için olumlu olduğu kadar olumsuz da bir tecrübe olmaya devam edecektir. 

6. Sonuç

Yüksek Temsilcilik Ofisi kurulduğu 1995 tarihinden bu yana zaman içerisinde Bosna-Hersek siyasetinde kurumsal bir nitelik kazanmaya başlamıştır. Bonn yetkilerini kullanması ve milliyetçi gruplara karşı sert önlemler alması YTO’nun görev ve yetkilerinin değerlendirilmesi açısından önemlidir. YTO, ülkede refahın sürmesi açısından arabulucu kurumların başında gelmektedir. Aynı zamanda Yüksek Temsilcilik Bosnalıların sosyal, ekonomik, politik gibi çeşitli alanlardaki taleplerini ilettikleri uluslararası bir statüyü de temsil etmektedir. Adeta ülke içinde bir şikayet mercii rolünü üstlenmiştir. Yüksek Temsilciliğin Bosna’da seçilmiş siyasiler de dahil olmak üzere pek çok kamu görevlisini görevden alma yetkisine sahip olması Bosna-Hersek devlet yapısının işlevselliğine ket vuran ve sınırlandıran bir durumdur. Öte yandan sivil alandaki kamu kurum ve kuruluşları ve personelini Dayton Barış Antlaşması’nın yükümlülüklerine bağlayan caydırıcı bir otorite olarak görülmektedir. Dayton sonrası YTO’da somutlaşan uluslararası müdahale merkezi devletin yapılanması ve ülkenin birliği için vazgeçilmez görünüyor; ancak bu müdahale ulusal karar alma süreçlerinin ve ulusal kurumların önemini azaltarak halkın gözünde iktidarın ve kamu kurumlarının prestijinin düşmesine ve dolayısıyla da Bosna-Hersek’in egemenliğini yıpratarak meşruiyetinin zedelenmesine sebep oluyor.

Elifnur Ayhan

Balkan Çalışmaları Staj Programı

Kaynakça

Bağcı, H. (1994). Bosna Hersek: Soğuk Savaş Sonrası Anlaşmazlıklara Giriş. DTCF Dergisi, 16, 257-279.

BBC. Geleceğini Arayan Ülke: Bosna-Hersek. 25 Ocak 2021 tarihinde http://www.bbc.co.uk/turkish/specials/1755_bih_future/page8.shtml adresinden erişildi.

Chandler, D. (2000). Bosnia: Faking Democracy After Dayton, London: Pluto Press.

Dalar, M. (2008). Dayton Barış Antlaşması ve Bosna-Hersek’in Geleceği. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1, 91-119.

Deniz, E. (2013), Bosna-Hersek’in Karmaşık İdari Yapısı. TUİÇ Akademi. 21 Ocak 2021 tarihinde, https://www.tuicakademi.org/bosna-hersekin-karmasik-idari-yapisi/ adresinden erişildi.

Ekinci, M. U. (2014). Bosna Hersek Siyasetini Anlama Kılavuzu. Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları (SETA) Yayınları, No.45.

GFAP, Annex 10. Agreement on Civilian Implementation. 26 Ocak 2021 tarihinde, www.ohr.int adresinden erişildi.

Jelavich, B. (2006). Balkan Tarihi, Cilt 1, 18-19.yy, İstanbul: Küre Yayınları.

Kapiç, Z. & Gül, K. (2019, Aralık 12). Bosna-Hersek Yüksek Temsilci İnzko: Türkiye Balkanlarda bir istikrar unsurudur. Anadolu Ajansı. 20 Ocak 2021 tarihinde, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/bosna-hersek-yuksek-temsilcisi-inzko-turkiye-balkanlarda-bir-istikrar-unsurudur/1678228 adresinden erişildi.

Latif, D. (2006). Etnik Çatışma Sonrası Barış İnşası Ne Kadar Mümkün? Dayton Sonrası Bosna ve Hersek. Kıbrıs Yazıları, Sayı 3/Yaz-Güz, 126-129.

Maktouf & Damjanovic, Bosna-Hersek Davası. (Başvuru no. 2312/08 ve 34179/08). 26 Ocak 2021 tarihinde https://avukatlarasor.net/q/maktouf-ve-damjanovi-bosna-hersek-davasi-basvuru-no-231208-ve-3417908 adresinden erişildi.

Özkan, B. (2014). Bosna’da Kalıcı Barış Mümkün mü?, Bilge Strateji, 6, 63-84.

Rüma, İ. (2008). Uluslararası Toplum ve Egemenlik: Bosna Hersek Örneği. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 63, 238-268.

Semercioğlu, H. (2017). Bosna-Hersek’te Yaşanan Boşnak-Sırp Çatışmasının Analizi. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 16, 1341-1356.

Stathis, K. N. Sambanis, N. (2005). Bosnia’s Civil War-Origins and Violence Dynamics, Washington, DC: The World Bank, 2, 191-229.

Suljagiç, E. & Bajroviç, R. (2021, Ocak 8). Bosna’ya yeni bir Yüksek Temsilci mi?. Anadolu Ajansı. 25 Ocak 2021 tarihinde, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/bosna-ya-yeni-bir-yuksek-temsilci-mi/2102843 adresinden erişildi.

T.C. Dışişleri Bakanlığı, 20 Ocak 2021 tarihinde http://www.mfa.gov.tr/no_-255_-21-kasim-2010_-ayton-baris-anlasmasi_nin-15_yildonumu-ve-yuksek-temsilci-inzko_nun-turkiye_yi-ziyareti-hk_.tr.mfa adresinden erişildi.

Terzic, A. & Gül, K. (2019, Ocak 17). Dayton Antlaşması ve Bosna-Hersek’e giydirdiği deli gömleği. Anadolu Ajansı. 15 Ocak 2021 tarihinde, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/dayton-anlasmasi-ve-bosna-herseke-giydirdigi-deli-gomlegi/1367340 adresinden erişildi.

Türbedar, E. (2010). Barışının 15. Yıldönümünde Bosna-Hersek: Dayton Barış Antlaşmasının Neticelerinin Değerlendirilmesi. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, 1-4.

Türkeş, M. (2012). Kriz Sarmalında Bosna-Hersek: Devlet Krizi. Boğaziçi Üniversitesi-TÜSİAD Dış Politika Forumu Araştırma Raporu, 2, 1-55.

Todorova, M. (1997). Balkanlar’ı Tahayyül Etmek, İstanbul: İletişim Yayınları.