Home Blog Page 540

KKTC’de Rumlar Kalan Mülkleri İçin Kira Talep Ediyor

0

Daha önce KKTC’deki mallarıyla alakalı tazminat ve iade talep eden Rumlar, taktik değiştirip, bu sefer Türklerin kullandığı mülkler için ilk kez kira istiyorlar. Bu bağlamda Barış Kuvvetleri Komutanlığı’nın Girne’deki orduevi alanı içinde yer alan bir mülk için komutanlığa kira sözleşmesi gönderildi. Ardından Kapalı Maraş bölgesindeki binlerce mülk için kira talep edilmesi gündeme gelecek.

12 Yıl Önce NATO Kosova’daydı

0

24 Mart 1999 tarihinde NATO uçakları, Kosova’da etnik temizliğin durdurulması amacıyla Sırp askeri birliklerini bombalamış, bu harekât Sırbistan’ın Kosova üzerindeki hâkimiyetinin ve Miloseviç rejiminin sonunun başlangıcı olmuştu.

Suriye’de Sular Durulmuyor

0

Suriye’den gelen haberlere göre, güvenlik güçleri, gösteri yapan eylemcilere ve oturma eylemi düzenlenen camiye saldırdı. Siyasi özgürlük ve olağanüstü halin kaldırılmasını isteyen göstericilere gerçek mermilerle ateş açıldı ve göz yaşartıcı gaz sıkıldı. 

Yemen’den Olağanüstü Hal Kararı

0

Domino etkisi oluşturan rejim tartışmalarının yaşandığı sıcak bölgeden biri olan Yemen’de alınan meclis kararı ile ülke çapında olağanüstü hal ilan edildi. Olağanüstü hal yasası, güvenlik güçlerine zanlıların gözaltına alınması ve tutuklanmasında geniş kapsamlı yetkiler veriyor.

BM Müdahalesi Neden Şimdi?

0

Bilindiği gibi Birinci Dünya Savaşı öncesi sömürge yarışı başlamış ve ABD, İngiltere, Fransa gibi büyük devletler Ortadoğu petrolüne sahip olmak için sömürge yarışına girişmişlerdir. Ortadoğu petrollerine sahip olmak ABD ve Avrupa Devletleri’nin Ortadoğu’daki birincil amacı haline gelmiştir. Bu amaç doğrultusunda geçmiş zamanlarda sömürge elde eden bu devletler, sömürgeler bağımsızlıklarını kazanınca petrol hâkimiyetlerini ellerinde tutmak için çeşitli politikalar izlemişlerdir. Başka bir deyişle petrol sahibi ülkelerin yaptığı saldırılara göz yummuşlardır.

Ne İran Ne Demokrasi: Birçok Ülkeyi Zor Günler Bekliyor

Cine5 | 02.02.2011 – 23.30 | “Ayla Çetinkaya ile Günün Konuğu” Programı

Yeni Arap Dünyası için Yeni Kamu Diplomasisi

0

İki kuzey Afrikalı arkadaşımla Arap dünyasında uydu televizyonunun rolü ve bölgede seçim reformlarına yönelik umutların yaygın olarak değişmekte olduğu hakkında sohbet ettik. Sohbetin konusu Arap siyasetinin yeni dinamikleri ile diğer ülkelerin nasıl anlaşacağına geldiğinde bir arkadaşım “Geçmişte diplomasi liderler yoluyla oluyordu şimdi bireylerle olmalıdır” dedi.  Diğer bir deyişle, kamu diplomasisi şimdi diğer ülkeler ile birçok yönden yapıcı ilişkiler geliştirmek isteyen ABD gibi hükümetler için eşi görülmemiş bir önem sahip. 1989 yılında Avrupa Komünizmi’nin dağılmasından bu yana hiç bu kadar çok ülkenin karakteri böyle önemli değişimler yaşamamıştı. Arap dünyasındaki yeni siyasi gelişmeler ABD’nin kamu diplomasisi politikalarında geniş kapsamlı bir yeniden dizaynı gerektirmektedir.  Diğer birçok ulusun olduğu gibi ABD’nin kamu diplomasisi de büyük ölçüde kendi markasını teşvik etmek gibi sadece en safları yenecek bir şekle çok uzun zamandır sürüklendi.  Devrik diktatörlerinin patronları olmak konusunda derin şüpheli konumunda olan ABD’nin böyle politikalar ile Araplar arasında hedef kitle bulması olası değildir.

Bölgeselleşmeden Küreselleşmeye Türkistan

0

 

1991’de Varşova Paktı ve Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla Soğuk Savaş dönemi kapanmış, dünya çift kutuplu düzenden tek kutuplu düzene geçme sancıları yaşamaya başlamıştır. Soğuk Savaş’ın bitmesinden en çok etkilenen ve güç boşluğunun en fazla ortaya çıktığı bölgelerden biri Türkistan coğrafyası olan Orta Asya’dır. Birçok coğrafi tanımlamayla birlikte Orta Asya’yı; Asya’nın denizle irtibatı olmayan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan, Doğu Türkistan, Afganistan’ın bir kısmı ve Güney Azerbaycan’ın bulunduğu bölge olarak adlandırabiliriz. Soğuk Savaş dönemindeki çift kutuplu sistem Orta Asya’daki iç dinamiklerin katı bloklar arasında gün yüzüne çıkmasını engellemiş ve statik bir kutuplaşma yaratmıştır. Bu bölge son dönemde Rusya’nın daha da artan etkisiyle birlikte ABD, Çin, Japonya, İran ve Hindistan gibi küresel ve bölgesel aktörlerin jeopolitik ve jeostratejik etkileşim alanı içindedir. Bundan dolayı geçişkenliklerin belirginleştiği kırılma noktaları üzerinde yer almaktadır.

Libya İç Savaşı ve Uluslararası Müdahale: Sınırları ve Olası Sonuçları

0

15 Şubat sonrası dönemde Kaddafi rejimine karşı doğrudan isyan ettiğini açıklayan grupların başında Libya’daki en büyük kabile olan Warfallah kabilesi olmuştur. Kabilenin liderlerinden Ekrem Warfalli yaptığı açıklamada Kaddafi’yi kast ederek, “artık kardeşim değilsin ve ülkeyi terk etmelisin” mesajı göndermiştir. Trablus’un güney bölgelerinde etkili olan kabile üyelerinin bir kısmı da başkentte bulunmaktadır. Bir diğer önemli kabile olan Tarhuna kabilesi de isyana destek veren grup olmuştur. Başkent Trablus’ta ve Batı’da Tarhuna bölgesinde yaşayan kabile üyelerinin yaklaşık 900 bin ile 1 milyon arasında olduğu ileri sürülmektedir. 17 Şubat öncesi Kaddafi rejimini destekleyen kabile üyelerinin önemli bir kısmının askeri bürokrasi içinde önemli konumlar elde ettiği belirtilmektedir. Trablus bölgesinde isyana destek veren bir diğer kabile ise Zintan kabilesidir. Zindan ve Trablus’ta yaşayan kabile üyeleri 16 Şubattan itibaren güçlü bir direniş sergilemişlerdir. Sirenayka bölgesinde isyana destek veren kabilelerin başında ise Zuwayya, Avagir, Misurate, Obeidat kabileleri gelmiştir. Zuwayya liderlerinden Şeyh Faraj Zuway yaptığı açıklamada devlet tarafından halka uygulanan saldırılar son bulmazsa petrol akışını keseceklerini ifade etmişlerdi. Her ne kadar petrol akışını kesmese de kabile üyeleri direnişe destek vermişlerdir. Misurata bölgesinde etkili olan Misurata kabilesi şehrin denetimini ele geçirmiş bulunmaktadır. 21 Mart itibariyle çatışmaların yoğunlaştığı şehirde kabile üyeleri Kaddafi’ye bağlı birliklerin şehrin kontrolünü ele geçirmesine izin vermemişlerdir. Kabile üyeleri ayrıca Derne ve Bingazi’deki gösteriler de önemli bir rol oynamaktadırlar. Pekin’de istifa eden Libya’nın Pekin Büyükelçisi Hüseyin Sadık al Misurati bu kabiledendir. Sirenayka bölgesinde Awlad Ali kabilesi Mısır-Libya sınırındaki kontrolü ele geçirerek hükümet güçlerini bölgeden çıkartmış bulunmaktadır. Bu bölgede isyana destek veren diğer önemli bir grup ise Obeidat kabilesidir. Tobruk’ta güçlü olan bu grubun önde gelen liderlerinden Tobruk Askeri Bölgesi Komutanı General Süleyman Mahmud El Obeidi ile eski İçişleri Bakanı General Abdulfettah Yunus isyanın başında Kaddafi karşıtı koalisyona katıldıklarını açıklamışlardır. Bayda’da etkili olan Avagir kabilesi de isyanın başlamasıyla Bayda’da etkili bir direniş oluşturmuştur. Avagir kabilesi hem Osmanlı hem de İtalyanlara karşı savaşan bir grup olmanın ötesinde Sinusi hareketine yakın olmasıyla da dikkatleri üzerine çekmektedir. Nitekim Kaddafi rejiminin Bayda’da İslami bir Emirlik kurulduğu iddiası bu grubun muhafazakar olması ve Bayda’da kontrolü ele geçirmesinden kaynaklanmıştır.[1]

Doğu Libya Topraklarında Geçiş Hükümetinin Kurulması: Muhaliflerin Ulusal Konseyi

Çatışmaların artması ve Kaddafi’nin aşırı güç kullanması sonucu olaylar kısa sürede muhalefeti destekleyen kabile güçlerinin doğudaki şehirlerde kontrolü ele geçirmesiyle sonuçlanmıştır. Şubat’ın ikinci yarısından itibaren şehirlerin kontrolünü ele geçirmek için yoğunlaşan çatışmalarda muhalifler Doğu Libya topraklarında kısa sürede kontrolü ele geçirmesine karşın Batı’da kalan şehirlerde rejime bağlı güçlerin saldırıları karşısında geri çekilmek zorunda kalmışlardır. İlk başlarda başkent Trablus dahil Zintan, Misurate ve Zivaya’da şiddetlenen çatışmalar mart başına gelindiğinde muhaliflerin üstünlüğü ele geçirmesiyle sonuçlanmıştı. Özellikle muhaliflerin Doğu Libya’da kontrolü ele geçirmesinden sonra bu bölgede alternatif bir siyasi yapının kurulmasına dönük yoğun bir çaba içerisinde olmuşlar ve 24 Şubat günüde Bayda’da muhaliflerin katıldığı toplantına geçici bir yönetimin kurulması konusunda anlaşmışlardır. Kaddafi dönemin eski Adalet Bakanı ve Halk Komitesi Genel Sekreteri Mustafa Muhamed Abdel-Jalil liderliğinde kurulan geçici hükümete Libya’nın değişik bölgelerinden temsilcilerin katıldığı açıklanmıştır. 31 kişiden oluşan Geçici Yönetim Konseyinde Ajdabiya, El Kufra, Ghat, Nalut, Misrata, Zintan ve Az Zaviye’den katılan temsilcilerin isimleri güvenlik nedeniyle ilan edilmez iken diğerlerinin isimleri ve görevleri ise şu şekilde oluşturulmuştu[2]:

1. Konsey Başkanı: Mustafa Mohammed Abdul Jalil.

2. Sayın Osman Süleyman El-Megyrahi (Batnan Alanı)

3. Sayın Ashour (Darna City) Bourashed Hamed

4. Dr Abdullah Musa El-Myehoub (Qouba Alanı)

5. Sayın Zubiar Ahmed El-Şerif (Siyasi Temsilci)

6. Sayın Abduraba Al-Abaar Ahmed (Bingazi’den)

7. MrSayın Dr. Fathi Mohamed Baja (Bingazi’den)

8. Sayın Abdulkadir Ghoga (Konsey Sözcüsü)

9. Fethi Tirbil ve (Gençlik Temsilcisi)

10. Dr Salwa Fawzi El-Deghali (Kadın Temsilcisi)

11. Mahmut Cibril El Warhallah ve eski Hindistan Büyükelçisi Aziz El Issawi ve (Dış İlişkiler Sorumlusu)

12.   Ömer El Hariri (Konsey Askeri Harekat Sorumlusu)

Sonuç olarak, 25 Şubatta gelindiğinde muhalif güçlerinin Bingazi, Beyda, Tobruk, Şahat, Derne, Ajdabiya, Misurata, Al Hums, Zintan, Az Zawiyah, Zuwarah,Kufra, Şaryan, Zuara ve Nalut’ta tam kontrol ve başkent Trablus dahil halen iktidarın denetiminde alan bazı bölgelerde de muhalefet hareketlerini genişletmeyi başarmışlardır. İlk başlarda yerel konseylerini oluşturan muhalefet güçleri şubattaki toplantının ardından Bingazi merkezli yeni siyasi yapının uluslararası alanda tanınması yönünde de faaliyetler içerisinde yer almışlardır. Ayrıca Bayda’daki toplantıda Kaddafi yönetimine karşı uluslararası müdahale yapılması yönünde çağrıların dile getirilmesi dikkat çekicidir. Adalet Bakanı yaptığı açıklamalarda, Lockerbie bombalayan Abdel Baset al-Megrahi’nin doğrudan Albay Kaddafi’nin emriyle bunu gerçekleştirdiğini ve ellerinde kesin kanıtlar olduğunu ileri sürmüştür.

5 Mart 2011’de yaptıkları toplantıda muhalifler resmi olarak Geçici Libya Ulusal Konseyi’nin kurulmasına karar verirken Konsey Başkanı tarafından yapılan açıklamalarda 3 ay içinde seçimlerin yapılacağı açıklanmıştır. Ancak her ne kadar resmi düzeyde Ulusal Konseyin kurulduğu açıklanmışsa da, Konsey üyeleri arasında doğrudan kurumsal düzeyde bir birlikteliğin olmadığı ve coğrafik olarak da Konseyin tüm Libya muhalefetini temsil etmediği eleştirileri yapılmıştır. Konseyin Sözcüsü Abdulkadir Ghoga tarafından yapılan açıklamada, Konsey Başkanı’nın açıkladığı seçimler ve Bingazi merkezli Geçici Hükümet eleştirilmiş ve amaçlarının alternatif ve geçici bir Siyasi Varlık kurmak olduğunu açıklamıştır. Ghoga ülkenin birliği ve toprak bütünlüğünü korumayı hedeflediklerini ve Trablus’un ele geçirilmesinden sonra Özgür Libya’nın kurulacağını açıklayarak Bingazi merkezli geçici hükümet söylemlerine karşı çıkmıştır. Nitekim, Bingazi’de güçlü olarak Ghoga’nun açıklamasından sonra Konsey Başkanı Abdul Jalil’de amaçlarının bir hükümet kurmak olmadığını ve iç savaşı koordine edecek bir yapı oluşturmak olduğunu ifade etmek zorunda kalmıştır. Konsey içerisindeki koordinasyonsuzluğa rağmen kısa sıra dış politikada önemli gelişmelerin yaşanması kurulan birliğin tanınması açısından önemli olmuştur.[3] Arap Birliği’ne mektup yazan ve siyasi tanınma talebinde bulunan Konsey daha sonra ABD ve Fransa’dan yapılan açıklamalarla bu konuda önemli bir başarı elde etmiştir. Arap Birliği doğrudan tanıma yerine Konseyin talep ettiği uçuşa yasak bölge politikasına destek verdiği yaptığı toplantının ardından açıklamıştır. ABD Dışişleri Bakanı Clinton muhalefet liderleriyle görüşüldüğünü açıklarken Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy 10 Mart’ta Konsey üyeleriyle yaptığı görüşmeden sonra Fransa’nın resmi düzeyde Fransa ise, muhaliflerin kurduğu Libya Ulusal Konseyi’ni, bu ülkenin meşru temsilcisi olarak gördüğünü açıkladı. Sarkozy ile Ulusal Konsey üyeleri arasında yapılan görüşmeden sonra, Paris’te Libyalı muhaliflerle görüştükten sonra yapılan açıklamada Fransa’nın Libya Ulusal Konseyi’ni bu ülkenin meşru temsilcisi olarak tanıdığı, Bingazi’ye Fransız büyükelçisinin atanacağı ve Konsey’in de Paris’e elçi atayacağı açıklanmıştır. Böylelikle siyasi tanınma konusunda oldukça önemli bir adım atılmış olundu. Fransa’nın adımından sonra birçok AB ülkesi Libya muhalefetini tanıma konusunda harekete geçmesi önemli olmuştur.[4]

Ulusal Konsey bir yandan dış ilişkilerde önemli başarılar kazanırken diğer yandan da Libya’daki askeri direnişi başarılı bir şekilde tamamlamak için Trablus’un Kaddafi güçlerinden alınması için askeri operasyonlara ağırlık verme kararı almıştır. Ancak 5 Mart’ta Konseyin kurulmasına karşın muhalefet grupları arasında doğrudan bir koordinasyonun olmadığı ve her grubun kendi bölgesinde direnişi sürdürdüğü görülmüştür.   Bu durum Kaddafi’nin hava kuvvetlerini iç savaşın içinde yoğun kullanmaya başlamasıyla daha da belirgin bir durum almıştı. Muhaliflerin şehir merkezlerinin dışında askeri operasyonlar yürütemeyecek konuma gelmiş olması kısa sürede Kaddafi’nin askeri olarak kontrolündeki alanları genişletmesine yol açmıştır. Uluslararası toplumun muhalefetine rağmen Kaddafi’nin muhalif aşiretlerin denetiminde olan Batı’da Zuwara, Zawiya, Tarhuna, Zintan, Misurata, Gharyan ile Sirte ile Bingazi arasında yer alan Ras Lanuf, Brega, Bin Cevat ve Ajdabia’ya yoğun saldırılar düzenlemesi kısa sürede muhalefet gruplarının konumlarını ciddi şekilde etkileyecektir. Söz konusu yerleşim birimleri üzerinde yürütülen mücadele de hava kuvvetlerinin yanı sıra Batı’da Sahban, Hamis ve Kweldi özel birliklerinden yararlanılırken Doğu’da da özel birliklerin yanı sıra aşiret birliklerinden de yararlanılmıştır. BM’de alınan 1970 Sayılı yaptırım kararlarına rağmen iç savaşta Kaddafi’nin yoğun bir şekilde askeri gücünü kullanmayı sürdürmesi başta Fransa olmak üzere Batı ülkelerindeki tepkilerin artmasına yol açarken 16 Martta gelindiğinde Kaddafi’nin Batı’da askeri denetimi sağlamayı başardığı ve Doğu’da da Misurate dışında Sirte ile Bingazi arasındaki yerleşim birimlerinde kontrol kurduğu açıklanmıştır. Aynı günlerde Tarhuna ve Warfallah kabilesinin rejime bağlılığının resmi TV kanalından açıklanması da önemli olmuştur. Böylelikle Kaddafi bir yandan askeri anlamda Doğu Libya topraklarında ilerlerken diğer yandan da muhalif kabilelerin rejime tekrar bağlılıklarını sağlamaya çalışmıştı. Açıkçası BM’de Libya’ya uçuşa yasak bölge kararının alınması yönünde Fransa ve İngiltere’nin yoğun bir çaba harcadığı günlerde Kaddafi’nin de muhalefetin merkezi olan Bingazi’ye doğru ilerleyişini sürdürmesi dikkat çekici olmuştur. 17 Martta gelindiğinde BM güvenlik Konsey Libya kriziyle ilgili toplanırken Kaddafi’de Batı Bingazi sokaklarına ulaşmış bulunmaktaydı.

BM’nin Sürece Müdahalesi ve Libya’ya Uluslararası Müdahale

Kaddafi’ye bağlı güçlerin yoğun hava gücü desteğiyle sivillere yönelik giriştiği saldırılar kısa sürede sorunu uluslararası kamuoyunun gündemine taşımıştı. BM Güvenlik Konseyi 26 Şubat’ta aldığı 1970 sayılı karar doğrultusunda sorunun barışçıl yöntemlerle çözümlenmesi konusunda önemli bir adım atmıştır. Karar metninde Libya’da işlenen suçların ve yapılan ihlallerin tespit edilmesi ve bunlara karışanların belirlenmesi ve insan hakları ihlallerinin ortaya çıkarılması için İnsan Hakları Konseyi’nin A/HRC/S-15/2 sayılı ve 25 Şubat 2011 tarihli kararıyla ülkeye gönderdiği bağımsız araştırma komisyonunu memnuniyetle karşılamaktadır. Güvenlik Konseyi Libya’daki sivillere karşı geniş çaplı ve sistematik saldırıları tüm insanlığa karşı işlenmiş kabul etmektedir. Libya’da hükümetin kontrolleri altındaki kuvvetler de dahil olmak üzere saldırılardan doğan sorumluluğun alınmasını vurgulamanmış ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Güvenlik Konseyi’nden aksi bir talep gelmedikçe Roma Kanunu’nun 16. Maddesi uyarınca soruşturmalarını sürdüreceği açıklanmıştır. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin VII. Bölümü ve bölümün 41. Maddesi uyarınca davranarak, şiddete derhal son verilmesini ve halkın isteklerinin dikkate alınmasını talep etmekte; insan haklarına ve uluslararası insan haklarını düzenlemelerine uymalarını; 15 Şubat 2011’den itibaren Libya’da ortaya çıkan durumla ilgili olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısıyla iş birliği yapılmasına; BM üyesi ülkelerin Libya’ya silah ve askeri mühimmat satması, temin etmesi, silah satımına yol açabilecek herhangi bir eylemde bulunması yasaklanmış, silah ve askeri mühimmat satımına veya temin edilmesine karşı her türlü önlemin alınmasına karar verilmiştir; Libya’ya komşu ülkeler başta olmak üzere tüm devletlerin kendi ulusal yasaları ve uluslararası hukuk çerçevesinde, özellikle deniz hukuku ve uluslararası sivil taşımacılık kuralları gereğince, Libya’dan kendi ülke sınırlarına hava ve deniz yoluyla giren tüm kargoların yukarda belirtilen materyalleri taşımaması gerektiğini dikkate almaları çağrısı yapılmaktadır ve son olarak da içerisinde Muammer Kaddafi ve ailesinin de bulunduğu bazı üst düzey kişilere seyahat yasağı ve malvarlıklarını dondurma kararı almıştır. Her ne kadar 1970 Sayılı Karar ile Libya yönetimine iç savaşı durdurma ve sivil halka karşı güç kullanma politikasından vazgeçilmesi yönünde önemli bir adım atılmışsa da Kaddafi rejimi muhaliflerin denetimindeki şehirlerde kontrolü ele geçirmek için saldırılarını yoğunlaştırmıştır.[5]

BM’nin derhal ateşkes ve yaptırımlar öngörmesine karşın çatışmaların sürmesi üzerine yeniden konuyu ele almak üzere toplanan Güvenlik Konseyi üyeleri Libya’daki krizin uluslararası barış ve güvenliğe karşı bir tehdit oluşturduğunu ve BM Sözleşmesi’nin güç kullanmaya izin veren 7. Bölümü çerçevesinde konuyu yeniden gündeme almıştır. Bu kapsamda; Fransa, Lübnan ve İngiltere’nin iş birliğinde hazırlanan karar tasarı Konsey’de farklı önerilerin de tartışılmasıyla değişikliğe uğrarken Libya’da sivilleri koruma amacıyla uçuşa yasak bölge oluşturulmasına yetki veren, Libya’da derhal ateşkes sağlanması çağrısında bulunan ve rejime yönelik yaptırımların daha da sıkılaştırılmasını ve genişletilmesini öngören karar tasarısı Konsey’de veto yetkisine sahip bulunan Rusya ve Çin’in çekimser oyuna karşılık 10 üyenin olumlu oyuyla kabul etmiştir. Karar tasarısına, Konsey’in daimi üyelerinden Rusya ve Çin’in yanı sıra geçici üyelerden Almanya, Hindistan ve Brezilya çekimser oy kullanmasına karşın 1973 Sayılı Karar aynı zamanda hem uçuşa yasak bölge uygulanması hem de sivillerin korunması için askeri güç kullanılmasına izin vermekteydi. Kararda 1970 Sayılı Kararda olduğu gibi açık bir şekilde Libya’nın egemenliğine, bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne ve ulusal birliğine saygı duyulduğu ve Libya’da taraflar arasında derhal bir ateşkesin sağlanması, çatışmaların ve sivillere yönelik tüm saldırıların sone erdirilmesi çağrısında bulunulmuştur. 1973 Sayılı Karar’ın giriş kısmında Libya Hükümeti’nin sivillere karşı uyguladığı şiddet kınanmış ve derhal güç kullanma politikasında vazgeçilmesi istenmiştir. Kararda; 8 Martta İslam Konferansı Örgütü, 10 Martta Afrika Birliği, 12 Martta Arap Birliği’nin aldığı uçuşa yasak bölge çağrısı, 16 Martta Genel Sekreter’in derhal ateşkes çağrısına yer verilmiş ve böylelikle 1973 Sayılı Karara uluslararası bir destek verildiğine dikkat çekilmiştir. Kararda ayrıca BM’ye üye tüm ülkelere, BM Genel Sekreteri ile iş birliği halinde olmak kaydıyla Libya’da saldırı tehdidi altında olan sivilleri korumak üzere, Libya’nın hiçbir yerinde, herhangi şekilde bir yabancı işgalci güç oluşturmadan, gerekli tüm önlemleri almaları yetkisi verilmiştir. Kararın “uçuşa yasak bölge oluşturulması” bölümünde, Libya hava sahasında, insani yardım amaçlı ve yabancı devletlerin vatandaşlarının ülkeden tahliye edilmesi amacıyla yapılan uçuşlar dışındaki tüm uçuşların yasaklanması isteniyor. Bu kapsamda karar; BM’ye üye ülkelere, BM Genel Sekreteri ve Arap Birliği Genel Sekreteri’ne haber vermeleri kaydıyla ve onlarla eşgüdüm halinde, uçuşa yasak bölgenin uygulanmasını sağlama amacıyla kendi başlarına ya da bölgesel kuruluşlar ve düzenlemeler çerçevesinde hareket ederek gerekli tüm önlemleri alma yetkisi de veriyor. 1973 Sayılı Kararda bir kez daha Kaddafi ailesinin dışında Magariha Kabilesi liderlerinden İstihbarat Başkanı Albay Abdullah El-Senusi’nin de aralarında bulunduğu 7 kişiye yaptırımlar getirilmiş ve aynı zamanda Libya Ulusal Petrol Şirketi ve Libya Merkez Bankası’nın malvarlıklarının dondurulmasına karar verilmiştir.[6]

1973 Sayılı Karar’ın ateşkes çağrısına ve çatışmaların durdurulması çağrılarına rağmen Kaddafi’nin iç savaşı Bingazi’nin kontrolünü ele geçirmek için sürdürmesi üzerine başta Fransa ve İngiltere olmak üzere BM’den alınan ve güç kullanmaya yetki veren karar doğrultusunda harekete koalisyon ülkeleri 19 Martta Libya’ya yoğun bir hava ve denizden operasyon düzenlemiştir. Operasyonun hedefinde uçuşa yasak bölge uygulanmasının kurulması için Libya’nın hava savunma sistemlerinin yok edilmesi varken aynı zamanda Fransız savaş uçakları Bingazi’de Batı sınırlarında bulunan Kaddafi’ye bağlı askeri güçleri hedef almıştır. Böylelikle ilk etapta Kaddafi’nin Bingazi’yi kontrol altına almasını engellenmiş olundu.

Libya Savaşının Sınırları ve Olası Sonuçları

19 Mart itibariyle başlayan uluslararası müdahalenin sınırları 1973 Sayılı Karar kapsamında düşünüldüğünde sivillerin korunması ve tüm Libya topraklarını kapsayacak şekilde bir uçuşa yasak bölgenin uygulanması olarak görülmektedir. Bu kapsamda, uçuşa yasak bölge uygulanması sırasında devriye görevi görecek askeri birimlere karşı düzenlenmesi muhtemel saldırıların önüne geçilmesi için askeri tehdit olarak görülen tüm askeri altyapının imha edilmesi gerekecektir. Dolayısıyla Libya hava savunma sistemlerinin dışında muhaliflerin bulunduğu bölgelerindeki sivillerin korunması için de askeri operasyonların yapılması gerekmektedir. Şimdilik askeri kontrolün ABD olmasına karşın Pentagon’dan yapılan açıklamalarda kontrolün koalisyon güçlerine devredileceği açıklanmıştır. 10 Martta toplanan NATO üyeleri operasyonun yürütme konusunda sorumluluğu devralma konusunu tartışmış ancak Fransa ve Türkiye’nin farklı politikaları nedeniyle NATO toplantısından istenilen bir sonuç çıkmamıştır. Tartışılan konuların başında askeri müdahalenin hedefinin net çizilmeyişi, uçuşa yasak bölge uygulamasının sınırlandırılması ve Kaddafi yönetimine yönelik alınacak kararlardaki belirsizlikler bulunmaktadır. Yoğun hava bombardımanlarının sürdüğü günlerde Fransa’nın pro-aktif bir pozisyon üstlenmesi bir anlamda Libya’da Kaddafi’nin askeri bir zafer kazanmasını ve bir çok sivilin yaşamını yitirmesini engellerken diğer yandan da yeni süreçte operasyonlarını nihai hedefinin ne olacağı tartışmalarını beraberinde getirmiştir.

Askeri Operasyonun Başarısı

Askeri müdahalenin ilk başarısı Kaddafi’ye bağlı birliklerin muhaliflerin ve Ulusal Konseyin merkezi olan Bingazi’de saldırı pozisyonundan savunma pozisyonuna çekilmeye zorlanmasıyla elde edilmiştir. Bu noktada; Fransa, İngiltere ve ABD’nin ilk saldırılarının istenilen amacın elde edilmesine imkan verdiği görülmüştür. Bundan sonraki aşamada koalisyon güçlerinin muhaliflerin güçlü olduğu diğer yerleşim birimlerinde de Kaddafi’ye bağlı güçlerin şehirlerden ve yerleşim birimlerinin çevresinden çekilmesini sağlamak olacaktır. Verilen askeri destek muhaliflerin tekrar kendi şehirlerinde denetimi ele almasına imkân verecektir.

Askeri müdahale ile birlikte ilk başlarda muhalif olan ancak yoğun saldırılar karşısında taraf değiştiren bazı aşiret liderlerinin bir kez daha muhalefet safına geçmesine yol açacaktır. Tarhuna ve bazı Warfallah liderlerinin rejime bağlı olduğu yönünde yapılan açıklamalardan kısa bir süre sonra tersi yönünde açıklamaların yapılması da bunun ilk işaretlerini vermektedir.

Kaddafi’nin savaş ve direniş çağrısına rağmen askeri teknoloji olarak savaşı sürdürebilecek güçte olmadığı ve bunun bir süre sonra iktidarın daha da zayıflamasına yol açarak Kaddafi’nin rejiminin çökmesine yol açabileceği tartışması yapılmaktadır. Bunun gerçekleşebilmesi için saldırıların yoğun ve uzunca bir süre daha devam etmesi gerekmektedir. Kısa sürede böyle bir sonucun elde edilebilmesi ihtimali imkan dahilinde olmakla birlikte Kaddafi’ye bağlı kabilelerin tutumları bu süreçte oldukça önemli olacaktır.

Hava, kara ve denizden uygulanan abluka ve yaptırımların muhalif gruplarının güçlenmesine yol açarak Kaddafi’ye bağlı bölgelerde ciddi sıkıntıların yaşanmasına yol açacaktır. Doğu, Güney ve Batı’daki şehirlerde denetim kuran muhaliflerin Kaddafi’yi destekleyen aşiretlere gıda dahil askeri ve lojistik desteğin gitmesini kesmesi Kaddafi’nin zayıflamasına yol açabilir. Koalisyon güçlerinin askeri desteğini arkasına alan muhalifler kısa süre önce kaybettikleri şehirler üzerinde bir kez daha denetim kurmaları mümkündür.

İç Savaşta muhaliflerin yeniden psikolojik zafer elde ettikleri görülmektedir. Muhaliflerin bunu siyasal ve askeri bir zafere dönüştürmek için daha koordineli ve daha etkili operasyonlara yönelecekleri açıktır.

Hem muhalifler hem de Kaddafi yanlısı grupların savaş stratejisi Libya’nın coğrafik yapısından da kaynaklanan nedenlerden dolayı teker teker yerleşim birimleri üzerinde kontrol kurmaktır. II. Dünya Savaşı sırasında Almanlar ile İngilizler arasında uygulanan ve adına kutu kutu ilerleme stratejisi denen bu yöntem şehirlerin ele geçirilmesini hedeflemektedir. Bir diğer anlamda topyekûn savaş yerine adım adım ilerleme stratejisin bu kez muhaliflerin koalisyon güçlerinin desteğiyle hayata geçireceğini ifade etmek gerekir.

Olası Riskler    

Askeri müdahale sırasında ortaya çıkabilecek sivil kayıplar müdahalenin uluslararası kamuoyu nezdinde daha fazla tartışmasına yol açacaktır. Kaddafi yönetiminin sivil kayıpları sürekli gündeme taşıma çabasının doğrudan askeri müdahaleye verilen kamuoyu desteğini kesmeye yönelik olduğu düşünülmektedir. Bu noktada savaşın uzun bir süreye yayılması ve daha fazla sivil kayıpların yaşanması Arap ve Müslüman kamuoyunun yanı sıra askeri müdahalede bulunan ülkelerin kamuoylarının da savaşa verdiği destekte bir azalmaya yol açabilir.

Operasyonlar sırasında yaşanacak askeri kayıplarda koalisyon güçlerinin savaşı sürdürme konusundaki isteklerini etkileyebilir. Ancak hava operasyonlarının ilk aşamasında Libya’nın hava savunma sistemi ve askeri alt yapısının önemli bir kısmı yok edilirse, bu tür bir riskin azalacağı düşünülmektedir.

Koalisyon güçleri arasında yaşanacak olası koordinasyonsuzluk ve Libya Operasyonu’na liderlik etme yarışı da krizin başarısı ve sürdürülebilirliğini etkileyebilir. Özellikle NATO’nun sorumluluğu üstlenmesi konusunda yürütülen görüşmelerde Türkiye ve Fransa’nın farklı tutumlar ortaya koyması diğer yandan bazı NATO üyelerinin de Fransa yerine ABD’nin Libya Operasyonu’na liderlik etmesini istemesi bu konuda yaşanılan tartışmaları göstermektedir.

Hava operasyonları sonrası muhalifler güçlere askeri eğitim verilmesi sorunu gündeme gelebilir. Bu aşamada, her ülkenin ortak davranmak yerine bireysel olarak kendine yakın muhalif gruplarla görüşmeler yürütmesi sorunlara yol açabilir. 1943-1951 arası dönemde Fransa, İngiltere, İtalya ve Amerikalıların Libya’da uyguladığı politikalara geri dönülebilir.

Olası bir kara operasyonunun gündeme gelmeyeceği düşünülmekle birlikte daha sonraki dönemlerde çatışmaların sonlandırılması için muhalif gruplarla birlikte sınırlı oranda kara birliklerinin Libya’ya gönderilmesi için bazı ülkelerin harekete geçmesi sorun oluşturabilir. Güvenlik Konseyi’nin almış olduğu 1973 Sayılı Kararda bu soruna dikkat çekilmesine rağmen ilerleyen günlerde Fransa gibi ülkelerin bu tür bir sorumluluk alması gündeme geldiğinde, söz konusu girişim ciddi sorunlara yol açabilir.

Ayrıca Kaddafi’nin kendini destekleyen aşiretlerle birlikte alternatif bir siyasi yapı oluşturmaya yönelmesi ilerleyen günlerde gündeme gelebilir. Uluslararası müdahale sınırlı kalırsa Sirte ve Trablus bölgesinden Kaddafi’nin ilk okula gittiği Fizan’ın içlerine kadar olan bölgede ayrı bir siyasi ve askeri yapı oluşturulması gündeme gelebilir. Bu bölgede, muhalif aşiretlerin sınırlı olması ve sivil kayıpların yaşanmaması olası bir askeri müdahalenin engellenmesine yol açacaktır.

Koalisyon güçlerinin hava desteğiyle muhaliflerin Kaddafi ve Magariha bölgesine girmesi sivil kayıpların rejim yanlısı kesimlerde yaşanmasına yol açabilir. Böyle bir durumda koalisyon güçlerinin rejim yanlılarını koruyup korumayacağı ciddi bir tartışma konusu olacaktır.

Son olarak Türkiye açısından bakıldığında, Türkiye’nin bu aşamadan sonra doğrudan tüm Libya’yı kapsayan bir uçuşa yasak bölgede hava operasyonlarına katılmak istemediği görülmektedir. Bu durum NATO’nun sorumluluk alması önünde bir engel olmamakla birlikte NATO içindeki üyeler arasında bir güvensizlik ve kuşkunun oluşmasına yol açabilir. Türkiye’nin özel olarak belli bölgelerde ve görevlerde sorumluluk talep etmesi NATO’nun diğer üyeleri tarafından kabul görmeyebilir. Afganistan örneğinde olduğu gibi Türkiye’nin doğrudan Kaddafi Kabilesi’nin yaşadığı bölgede sorumluluk almak istemeyişi NATO’nun diğer ülkelerinde rahatsızlık yaratacaktır. Nitekim Türkiye, tüm Libya topraklarında bir uçuşa yasak bölge uygulaması yerine muhalif grupların etkili olduğu bölgelerin korunmasını içeren bir uçuşa yasak bölgenin uygulanmasını sağlamaya çalışarak bu bölgede sürdürülecek operasyonlarda yer almasının daha iyi olacağını öngörmektedir. İnsani ve lojistik destek verilmesi NATO’daki sorumlulukların sürdürülmesi için gerekli olmakla birlikte doğrudan rejime bağlı bölgelerde düzenlenecek saldırılara katılmasının ilerleyen dönemlerde Türkiye-Libya ilişkilerinde sorun yaratabileceğini düşünülmektedir. Ancak, muhaliflerin desteklenmemesi de aynı sorunların yaşanmasına yol açacaktır. Muhaliflerin yönetime gelmesinden sonra Türkiye ile olan ilişkileri gözden geçirmek istemesi durumunda Ankara’nın Libya politikasında geriye dönülmez bir süreç başlayabilir. Dolayısıyla Ankara’nın süreci yakından takip etmesi ve hem muhaliflerin hem de rejime bağlı olan kabilelerin desteğini arkasına alacak politikalar üretmesi gerekmektedir.

Doç. Dr. Veysel AYHAN

ORSAM Uzmanı

A.İ.B.Ü Öğretim Üyesi

 

http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=1562


[1] Libya’s Tribal Dyanmics, STRATFOR News, February 25, 2011, http://redstomp.org/forums/showthr
ead.php?1109-Libya-s-Tribal-Dyanmics
, Abdulsattar Hatitah, “Libyan Tribal Map: Network of loyalties that will determine Gaddafi’s fate”, Al Awsat Newspaper, 22/02/2011, http://aawsat.com/english/n
ews.asp?section=3&id=24257
; Emrys L. Peters,Jack Goody,Emanuel Marx, “The Bedouin of Cyrenaica: studies in personal and corporate power”, University of Cambridge pub., 1990; Wading through maze of Libyan tribes

A POINT OF VIEW, MIDDLE EAST, POLITICS | SANDRA |             FEBRUARY 22, 2011 AT 13:10, http://www.sandraoffthestrip.com/2011/02/
22/nearly-impossible-to-wade-through-maze-of-libyan-tribes/

 [2] Detaylı bilgi için bkz., Offical Wep Page The Interim Transitional National Council, http://ntclibya.org/english/

[3] STRATFOR Global Intelligence, “Who leads Libya’s opposition?”, STRATFOR GLOBAL INTELLIGENCE, http://reportergary.com/2011/03/who-leads-libyas-opposition/

[4] TRT Haber, Fransa, Libya Milli Konseyi’ni Tanıdı, 10.03.2010, http://www.trt.net.tr/haber/HaberDetay.aspx?
HaberKodu=823d0df6-3483-44cf-873b-332e1f6c01d3

[5] Karar metni için bkz., UN Security Council Resolution, S/RES/1970 (2011)

[6] Karar metni için bkz., UN Security Council Resolution,  S/RES/1973 (2011)

Kıbrıs CTP Genel Başkanı Ferdi Sabit Soyer ile Röportaj

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti eski Başbakanı Ferdi Sabit Soyer

Uluhan Ceran: Bildiğiniz gibi AK Parti iktidara geldiğinde Kıbrıs konusunda alışılmışın dışında bir politika ortaya koydu. Özellikle Annan Planı’nı desteklemesi gerek Türkiye’de gerek KKTC’de bazı çevreler tarafından eleştirildi. Kuşkusuz ki CTP bu değişimin en önemli parçalarından biriydi.  Geçmiş hükümetlerce yapılan hatalar nelerdi? Siz bu sürece yön veren siyasi liderlerden biri olarak, AK Parti ve CTP’nin ortaklaşa yürüttüğü politikadan bahseder misiniz?