Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini, 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin Anayasasına ve AB’nin de kuruluş kurallarına aykırı olarak Avrupa Birliği içine almanın zararları, aradan geçen yedi yıllık süre sonrasında yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.
Yanıbaşımızdaki Tehlikenin Adı: Metsamor Nükleer Santrali, Bir Felaketin Hatırlattığı Gerçek
Dünya’da nükleer enerji konusu ya nükleer bombalar ya da nükleer kazalarla gündeme gelmektedir. Japonya’nın nükleer geçmişi bu anlamda oldukça trajiktir. Ağustos 1945’te üç gün arayla Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları ile ülkede tam bir felaket yaşanmış, 360 binden fazla insan hayatını kaybetmiştir.11 Mart 2011’de şiddetli depremin vurduğu Japonya’da yaşanan tsunami sonrası tarihinin en büyük doğal afetini yaşayan ülke aynı zamanda ciddi bir nükleer tehlikeyle de karşı karşıyadır. Yaşanan felaket sonucunda başkent Tokyo’ya 240 km uzaklıktaki Fukushima Daiichi nükleer santralinin 1 numaralı reaktöründe ortaya çıkan radyasyon sızıntısı nedeniyle öncelikle santralin 30 km yarıçapı yakınındaki 140 bin kişi tahliye edilmiştir.
Hüsnü Mübarek Asılabilir
Mısır’daki halk ayaklanmalarıyla devrilen Hüsnü mübarek için mahkeme süreci başlıyor. 19 Nisan’da hakim karşısına çıkacak olan Mübarek’in iki oğlu ve eşi de yolsuzluk suçlanıyorlar.
Macaristan Parlamentosu’ndan Ermenistan’ı Şok Edecek Karar
Macaristan Parlamentosu, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’da Azerilere karşı toplu katliam gerçekleştirdiğini tanıyan bir karar tasarısını gündeme aldı.
Rusya ile Vizeler Kalkıyor
Türkiye’ye vize uygulamayan ülkeler arasına Rusya’da ekleniyor. Rusya, Türkiye vatandaşlarına yarından itibaren vizesiz dönem başlatacak.
CERİ Başkanı:“Türkiye Ortadoğu’ya Yumuşak Gücüyle Etkinlik Kuruyor”
Fransa’daki Uluslararası İlişkiler Çalışmaları Merkezi (CERI), ekonomi politikten politik sosyolojiye kadar zengin bir faaliyet alanı olan saygın bir araştırma merkezi olarak biliniyor. Büyük ölçüde SciencesPo Üniversitesi tarafından desteklenen Merkez, Fransız hükümeti ile Avrupa Birliği kurumlarından da bağışlar alıyor. Merkezin başkanlığını 2009 yılından bu yana Prof. Christian Lequesne yürütüyor. Doç. Dr. Veysel Ayhan’ın yaptığı söyleşide Lequesne, Türkiye-AB ilişkileri, Türkiye’nin bölgesel etkinliği ve Türk dış politikası konuları üzerine değerlendirmelerde bulundu. Lepuesne, “Yıllar önce Türkiye’nin Arap ülkelerine model olup olmayacağı yönünde bir soruyu bana sormuş olsaydınız kesinlikle, hayır derdim. Fakat son dönemde Türkiye’nin imajının oldukça değiştiğine tanık olmaktayız. Ben tüm faktörlerin yanında yumuşak gücün de etkili olduğunu düşünmekteyim” dedi.
Yunanistan’da ki Kriz Eğitimi Vurdu
Atina’da ekonomik krizin olumsuz etkileri her alanda devam ediyor. Meçovio Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, ‘’imkânsızlıklar’’ nedeni ile 4 Mayıs’tan itibaren eğitime ara verme kararı aldığını bildirdi.
İflasın Eşiğindeki Yunanistan
Dünya finans çevrelerinin dikkati Yunanistan’a yoğunlaştı. Borçlarını ödeyememesi ve kurtarma amaçlı bir müdahalenin kaçınılmaz duruma gelmesi piyasalarda kaygı yaratıyor. Yunanistan’ın içine girdiği şiddetli bütçe krizinin 16 ülkeden oluşan Euro bölgesini ve orada yaratacağı yıkımla dünyayı etkilemesi son günlerin endişe verici meselesi haline geldi. Yunanistan, içinde bulunduğu ekonomik kriz nedeniyle yaklaşık iki aydır Avrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve Ecofin’in[1] yoğun incelemesi altında bulunuyor. 2009 yılı için yüzde 12,7’lik bütçe açığının resmi olarak açıklanmasından sonra Yunanistan’ın kredi notu uluslararası finans kuruluşlarınca düşürüldü ve ülke tahvil piyasası borç verme oranlarında genişleyen bir dağılma yaşadı. Yunanistan’daki ekonomik başarısızlık aynı para birimi grubundaki diğer ülkelere yansıdığı için Euro’ya olan güvenin sarsılması ihtimali en çok Avrupa Birliği’ni tedirgin ediyor. Kaldı ki, sorun Yunanistan’la sınırlı değil. Benzer bir yıkım Portekiz,[2] İspanya,[3] İtalya ve hatta İngiltere için de söz konusu olabilir. Avrupa ülkelerinden birinde yaşanacak krizin hızla diğerlerini de dibe doğru çekmesi ihtimali çok yüksek. Dolayısıyla Yunanistan’ın kendi kaderine terk edilmesi Euro’nun 11 yıllık macerasını sona erdirebilir. Euro’da yakın tarihte yaşanan ani düşüşten, Euro’nun Dolar karşısında on dokuz ayın en düşük seviyesine inmesinden ve tahvil fiyatları üzerindeki baskıdan da Yunan krizi sorumlu tutuluyor. Böylesi bir durumda Yunanistan yalnız bırakılamazdı çünkü Yunanistan’ın çöküşü Euro’nun yenilgisi ve dolayısıyla AB’nin çöküşü anlamına gelebilirdi. AB’nin krizden çıkış yolu bulması gerekiyordu çünkü Yunanistan, bir diğer anlamda Euro, IMF politikalarına terk edilemezdi. Kurtarma operasyonunun mahiyeti ise uzun süre belirsiz kaldı.
Maastricht Kriterleri’ne göre AB üyesi ülkeler gayri safi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde 3’ü kadar bütçe açığı verebilir. Yunanistan’da bu rakam yüzde 12,7’ye ulaşmış durumda. Yine Maastricht’e göre AB üyesi ülkeler GSYİH’nın yüzde 60’ından fazla borç stoku sahibi olamaz. Yunanistan’da ise borç yüzde 113 ve 2010 yılında borç seviyesi GSYİH’nın yüzde 121’ine denk gelecek. Uzmanlara göre, Yunanistan ekonomisini içinden çıkılmaz hale sokan ise bütçe açığından ziyade 440 milyar dolara varan dış borcudur. Üstelik kredi notlarının düşmesi nedeniyle yeniden borçlanmasının çok yüksek de faiz ödemesi, anlamına gelmesi sorundan çıkış yollarının zorlaştığını gösteriyor. Milli gelirinin yüzde 125’ine tekabül eden bu dış borç açığının Euro ile borçlanarak finanse edilmesi ve Yunanistan’ın Euro bölgesinde olması, AB’yi krizin doğal ortağı haline getiriyor. Nitekim, Yunanistan’ın en büyük alacaklıları arasında 55 milyar Euro ile Fransız, 46 milyar Euro ile İsviçre ve 32 milyar Euro ile Alman bankaları bulunuyor. Yunanistan’ın iflası, Yunanistan tahvillerini ellerinde tutan bankaları da dibe çekeceği için Almanya ve Fransa Yunan sorununu kendi ekonomik dengeleri için de ciddiye almak zorunda.
Yunanistan’ın kurtarılması konusunda tereddüt gösteren Avrupalı yetkililer, yapılacak yardımın rekabetçi bir ekonomi politikası yürütmeyi başaramayan Yunanistan’ın ödüllendirilmesi anlamına geleceğini ve ülkeyi daha da tembelleştireceğini ileri sürüyorlar. Bu nedenle de bütçe açığını kapatmak için ihtiyaç duyduğu 53 milyar Euro için borçlanması dışında bir çözüm ihtimalinin kabul edilmemesi gerektiğini dile getiriyorlar. Yunanistan’a destek verilmesi taraftarı olanlar açısından ise temel sorun krizin Yunanistan’dan diğer Euro bölgelerine taşınması. Bu nedenle de AB, Yunanistan’a yardım etmekten ziyade sorunu kontrol altına almak mantığıyla hareket ediyor.
AB liderleri Yunanistan’a yardım konusunda merakla beklenen kararlarını 11 Şubat 2010’da düzenlenen gayrı resmi AB zirvesinde verdi. Çıkan karar, sorumluluk ve dayanışma idi. Yani Yunanistan kendi problemi için daha fazla sorumluluk üstlenecek, Euro bölgesi de dayanışma içerisinde olacak. “Herkes evini düzene soksun” anlamına gelen karar, Yunanistan’ı hayal kırıklığına uğrattı. Ama aslında zirve kararı, Yunanistan’ın Euro kulübünden atılacağı iddiasını ileri süren spekülatörlere verilen bir cevap mahiyetindeydi. Çünkü zirveden çıkan, bir kurtarma operasyonunun başlatılması kararı değil Yunanistan’ın batmasına asla izin verilmeyeceğini ifade eden bir karardı. Yine zirvede konuşulanlara göre Yunan Hükümeti’nin kaynak ihtiyacını karşılamak için tahvil çıkarması durumunda piyasalardan talep gelmezse başta Almanya ve Fransa olmak üzere AB üyeleri bunları satın alacaktır. Önemli vurgulardan birisi IMF’den yardım istenmeyeceğinin kararlaştırılmasıydı. Bu sadece IMF’nin Yunanistan üzerinden Euro bölgesine müdahale etmesini bertaraf etmek anlamına gelmiyor. Aynı zamanda ABD’nin Avrupa ekonomisine karışmasının da önüne geçilmek isteniyor. Dolayısıyla AB yetkililerinin aldığı kararın özeti, ABD müdahalesi ya da IMF denetimlerine karşı birliğin dayanışma içerisinde olması ama Yunanistan’ın da kendi başının çaresine bakması şeklindedir.
Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu, AB’yi pazarın psikolojisine karşı verilen savaşta cesaretsiz olmakla suçladı. Nitekim kararın açıklanmasıyla Euro’nun değerinde yeni bir düşüş yaşandı. Ekonomik krizle mücadelede aldığı önlemler sebebiyle ülkesinde art arda gelen protestoların baskısı altında kalan Papandreu, Yunanistan’ın bu savaşı tek başına sürdürebilecek kadar ekonomik ve siyasi anlamda güçlü olmadığını da dile getirdi.
Papandreu’nun çözüm için bulduğu çıkış yolu; iç borcun azaltılması, büyümenin desteklenmesi ve kurumsal yapılanma tedbirlerin hızlandırılması hedefiyle bir seri sert önlem alınmasıydı. Bu çerçevede 14 Ocak 2010’da iç açığın 2012 yılına dek GSYİH’nın yüzde 2,8’ine çekilmesini hedefleyen üç yıllık bir plan açıklandı. Başbakan, bakan ve bakanlıklardaki genel sekreterler ve milletvekillerinin maaşlarının dondurulması, maaş dışında yapılan ek ödeneklerin yüzde 10 azaltılması, tavan ücret belirlemesi uygulaması[4], kamuda eleman alımının durdurularak ayrılan 5 kişi yerine sadece 1 kişi alınması,[5] ek mesai saatlerinin yüzde 30 azaltılması, emeklilik yaşının yükseltilmesi[6] ülkenin mali istikrarını geri getirmek üzere kamu harcamalarında yapılan kısıtlamalardan bir kısmıydı. Bütçe gelirlerini artırmak üzere de akar yakıt vergisinin yükseltilmesi, geliri 60 bin Euro’nun üzerinde olanlara yüzde 40 vergi uygulanması, borsadaki kısa vadeli kazanca vergi getirilmesi ve zenginler için yeni başka vergilerin getirilmesi gibi kararlar alındı. Bütçe gelirini arttırmak için daha çok vergi sisteminin yeniden düzenlemesi yoluna gidiliyor çünkü vergi kaçakçılığı zaten ülkenin belli başlı en büyük problemi. Alınan önlemler zayıf ve orta tabakayı koruyor olsa da alınan önlemler, uzun yıllardır yapılan ekonomi hatalarının faturasını kamuya yani halka yüklüyor. Standard&Poors ve Moody’s tarafından Yunanistan’ın kredi notlarının düşürülmesi yeniden borçlanmanın maliyetini yükseltiyor. Politik baskılar karşısında mali konsolidasyon stratejisinin uygulanamaması durumunda Yunanistan’ın kredi notunu tekrar düşürebilecekleri uyarısı da yapıldı. Yani Yunan hükümeti, bir çıkmaza sürüklenmiş durumda. Düşük faizle borçlanamaması çok daha uzun bir zaman dilimine yayılmış ve çok daha sert bir sıkı kemer politikası anlamına geliyor.
Yunan halkının tepkisinin nasıl önlenebileceği, öfkesinin nasıl dindirilebileceği sorusunun yanıtı henüz yok. Dolayısıyla alınan önlemlerin uygulanması da kolay olmayacak. Bir önceki iktidar olan Kostas Karamanlis Hükümeti de bütçe açığını kontrol altına alabilmek için varlık vergisi[7] ve maaş dondurulması[8] gibi halkın yoğun tepkisine yol açan bazı önlemler almış ancak ekonomik krizle baş edememişti.[9] Üstelik grevler ve halk tepkisi Karamanlis iktidarının da sonunu getirmişti. Aslında ekonomik krizler Yunanistan’da hiçbir zaman bitmedi. İktidarların el değiştirmesindeki yegane etken de halkın refah seviyesine dokunulması oldu. PASOK’un 20 yıllık iktidarına 2004’te son veren Yeni Demokrasi Hareketi’ne iki dönem iktidar olma şansı tanıyan da yüksek enflasyon ve uygulanan sert kemer sıkma politikaları, grevlerin neredeyse her güne ve her iş koluna yayılması olmuştu.[10] Yunanistan benzer günler yaşıyor ancak bu kez sürpriz bir erken seçim kararıyla iktidar olmaktan apar topar kaçan Yeni Demokrasi Hareketi’nin uzunca bir süre daha ekonomik darboğazdan kurtuluş alternatifi olarak düşünülmesi mümkün görünmüyor.
Yunanistan’da ekonomik krizler çok eskiye dek dayanıyor ancak Yeni Demokrasi Hareketi döneminde borçlanmanın, bütçe açığının ve mali göstergelerin “olduğundan farklı gösterilmesi” konusunda bir ivme yaşandığı da tartışmasız kabul edilen bir konu. Karamanlis’in 2004’te yüzde 7,9’la devraldığı bütçe açığını 2009’da yüzde 12,7 ile teslim etmesi, Papandreu için kendi iktidarını kurtaran bir açıklama olabilir. Ancak Avrupa Yunanistan’ı bir bütün olarak değerlendirecektir. Yunanistan’ın mali göstergeleri konusunda AB’yi aldatmış olması da başta Almanya olmak üzere diğer bazı AB ülkelerindeki temel rahatsızlık sebebini oluşturuyor. Güvenilmezlik yaftasından da Yunanistan uzun bir süre kurtulamayacaktır.
Şimdi gözler önümüzdeki hafta başında toplanacak olan AB ekonomi ve maliye bakanları toplantısında ve buradan çıkması beklenen somut kararlarda olacak. Siyasi desteğin mali desteğe dönmesi, piyasaların da Yunanistan’ın da beklentisi. Yunanistan’ın kurtulması için ihtiyaç duyduğu 53 milyar Euro’nun AB üyelerince gönüllü kredi olarak verilmesi kararı çıkabileceği gibi bir süre daha Yunanistan’ın kendini kurtarmasını beklemek kararı da çıkabilir. İkinci ihtimal, krizin tüm yükünün Yunan halkına fatura edilmesidir. Bu da zaten grevlerle başı dertte olan Yunan hükümetinin yeni toplumsal sorunlarla uğraşmak zorunda kalması anlamına gelir. Beklentiler Euro bölgesi ülkelerinin ekonomik büyüklüklerine göre katılacakları bir fonla Yunanistan’a kredi açılması yönünde. Eğer Yunanistan aslında çok uzun zamandır süren bütçe açığı sorununun üzerini bu denli örtmemiş ve yeni borçlanmalarla sahte bir “lale devri” yaşamak yerine sorunuyla mücadele etmiş olsaydı ve elbetteki “beleşçiliği” ile bu kadar nam salmamış olsaydı, AB de yardım konusunda daha girişimci olabilirdi. Yine de AB aslında Yunanistan’ı kurtarmak ya da kurtarmamak ikilemi yaşamıyor. Daha ziyade Yunanistan gibi tembel ve sahte bilgilerle kendilerini aldatan bir üyenin kurtarılması pahasına Euro’nun onurunu korumak baskısı altında.
Yunanistan’daki ekonomik kriz bir kez daha gösterdi ki, derin bir ekonomik entegrasyonu başaramayan AB’de temel ekonomik kuralların üye devletlere empoze edilmesi dahi sağlanamamıştır. Bir kurallar bütünü olan AB’de kural ihlallerine uygulanan bir yaptırımın olmaması, aday ülkeler için birer vazgeçilmez koşul olan kriterlerin üye ülkelerde uygulanamaması sonucunu doğuruyordu. Şimdi bu eksiklik kendisini AB’yi var eden ekonomi alanında da gösterdi. Parasal birliğin temel koşullarını taşıyıp taşımadığının bir kez daha tartışıldı şu günlerde, AB’nin daha ciddi bir sorumluluk alması kaçınılmaz gibi görünüyor. Bunun anlamı, AB muhtemelen Yunanistan’ın ne yapacağını görmek için biraz daha bekleyecek ama öyle ya da böyle, Yunanistan’ı bir kez daha kurtarmak zorunda kalacak. Bu kurtarılmanın bedeli de Yunanistan için ağır olacak.
Gözde KILIÇ YAŞIN
21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Kıbrıs ve Balkan Uzmanı
http://www.21yyte.org/tr/yazi6159-Iflasin_Esigindeki_Yunanistan.html
[1] AB Ekonomi ve Mali İşler Konseyi.
[2] Portekiz’in bütçe açığı 2009’da GSYİH’nın yüzde 9,3’üne ulaştı. GSYH’nın yüzde 76,6’sına tekabül eden kamu borcu 166,9 milyar Dolar. Toplam dış borcu ise 538,1 milyar Dolar.
[3] İspanya’nın bütçe açığı 2009’da GSYİH’nın yüzde 11,4’üne ulaştı. İspanya’nın kamu borcu 463,2 milyar Dolar, toplam dış borcu ise 2 trilyon 525,1 milyar Dolar seviyesinde.
[4] 2000 Euro’nun üzerindeki memur maaşlarının dondurulması, 1500 Euro’nun üzerinde olan emeklilere de zam yapılmaması ve tabanın gerektiğinde 1000 Euro’ya indirilmesi alınan kararlar arasındadır.
[5] Yunanistan’daki bütçe açığında kamu yükünün aşırı olması önemli bir etken. Çalışan nüfus sayısı 4.5 milyon ve bunun yüzde 35’i kamuda çalışıyor. Karşılaştırma açısından Türkiye’de çalışan nüfus 22 milyon ve bunun yüzde 13’ü kamuda çalışıyor. Yani 7 kat kadar nüfus farkı olmasına rağmen Türkiye’de kamuda memur ve sözleşmeli olan çalışan sayısı 3 milyon kadarken Yunanistan’da bu sayı 1.6 milyondur.
[6] Yunanistan’da ortalama 61.4 olan emeklilik yaşı 2015’de 63’e çıkarılmaktadır.
[7] Mart 2009’da yıllık 60 bin Euro’nun üzerinde kazananlara bir kerelik vergi getirilmişti. Buna göre 150 bin ile 300 bin Euro yıllık geliri olanlar ekstra 5 bin Euro vergi verecek, yıllık geliri 900 bin Euro’nun üzerinde olanların vergisi ise 25 bin Euro artacaktı.
[8] Karamanlis Hükümeti, aylık 1.700 euro üzerinde kazanan kamu sektörü çalışanlarının maaşlarını dondurmuştu. Maaş dondurulması yaklaşık yarım milyon Yunanistan vatandaşını etkilemişti.
[9] Hatta 2004 yılında fuhuş da iktisadi faaliyet kapsamına sokularak GSYİH bir gecede yüzde 25 arttırılmıştı.
[10] 2004’te bütçe açığı yüzde 7,9; işsizlik oranı yüzde 11,3 idi. Karamanlis Hükümeti beş yıllık hükümet döneminde bu rakamları düşürmek bir yana ülkeyi daha büyük bir çıkmaza soktu.
KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile Söyleşi
Uluhan Ceran: Sayın Cumhurbaşkanım ‘toplumsal varoluş’ adı altında düzenlenen mitinglerde Türkiye karşıtı pankart ve sloganlara üzülerek şahit olduk. Kuşkusuz ki bunlar Anavatan’la Kıbrıs Türk’ünün arasındaki manevi bağı koparamaz, ancak Türkiye Halkı’nın Kıbrıs algısının farklılaşmaya başladığını görmekteyiz. Sizin tüm bunlara bakış açınız nedir? Bu mitingler ve protestolar neyi amaçlıyordu?
Taliban Türkiye’de Büro Açıyor
Türkiye, Afganistan’da barış çabalarını desteklemek amacıyla Taliban’a Büro açma izni vermeye hazırlanıyor.