Home Blog Page 52

Husiler ve Bölge Ülkelerine Etkisi

Giriş

Ortadoğu jeopolitik ve jeostratejik konumu itibariyle oluşturduğu önem nezdinde bu bölgede bulunan ülkeler, kendi iç politikalarında, komşu ülkeleri ile olan politikalarında ve dünyanın diğer ülkeleriyle olan politikalarında çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Yemen bu ülkelerin başında gelen ve önemli sorunları olan bir Ortadoğu ülkesidir. Bulunduğu konum itibariyle Ortadoğu bölgesinde büyük önem arz eden Yemen, bölgede strateji geliştirmek ve güç kazanmak isteyen ülkelerin her zaman dikkatini çekmektedir. Yemen, ülke içerisinde mezhepsel çatışmalardan kaynaklı iç savaşla senelerdir uğraşmaktadır. Bu sorun temelini mezhepsel ayaklanma olarak başlayan ve siyasi olarak devam eden Husiler oluşturmaktadır. Husiler, aynı zamanda Suudi Arabistan ve İran için bölgede oluşturmak istedikleri strateji açısından büyük önem arz etmektedirler.

1. Husiler

Yemen; Umman’ın batısında, Suudi Arabistan’ın güneyinde yer almaktadır. Umman Denizi, Aden Körfezi ve Kızıldeniz’e kıyısı bulunmaktadır. Yemen, iç savaşlar sonucunda ikiye ayrılmış durumdadır. Ülkede mezhepler arasındaki çatışma iç savaş haline gelmiş durumdadır. Ülke, Zeydi Husiler ve Sunniler olarak ikiye ayrılmıştır (Domazeti, 2019; 1). Çalışmanın bu kısmında Zeydi Husiler’in oluşumunu, zaman içerisindeki Yemen’e, Suudi Arabistan’a ve İran’a etkisini inceleyeceğiz.

1.1. Zeydilik

Husiler, dini bir ideoloji olarak Şii mezhebinin Zeydilik koluna mensupturlar (Tınas, 2020: 118). Şii mezhebinin bir kolu olarak Beş İmam Şii’sı inancıyla Zeydilik ortaya çıkmıştır (Öztürk, 2019a: 90). Hz. Hüseyin’in torunu olarak bilinen İmam Zeyd bin Ali, Zeydilik ‘in öncüsü olarak bilinmektedir (Öztürk, 2019a: 90). Şii mezhebinin diğer iki kolundan farklı olarak Zeydilik, imam olan kişinin sessiz olmaması gerektiğini, kıyam hareketi başlatması gerektiğini ve aynı zamanda imamlık görevini üstlenecek kişinin sadece Hz. Hüseyin’in soyundan değil Hz. Hasan’ın soyundan da gelebileceğini savunmaktadır (Öztürk, 2019a: 91). Zeydilik zaman içerisinde Emevi ve Abbasi hakimiyeti altında gelişmiş daha sonra da İran’ın kuzeyinde ve Yemen’de yayılmıştır (Öztürk, 2019b: 84). 

1.2. Husiler’in Oluşum Süreci

Husiler, Husi ailesinden Bedrettin El Husi önderliğinde oluşmuş ve Bedrettin El Husi’nin Hüseyin Husi tarafından devamı getirilmiş bir oluşumdur (Öztürk, 2019: 87). Husi hareketinin ilk temelleri 1986 yılında Husiler’in “Gençler Birliği” adını verdikleri eğitim kurumunu oluşturmaları ve bu eğitim kurumunda Bedrettin El Husi’nin öğretilerine dayalı eğitimlerin verilmesi sonucunda atılmıştır. Husiler 1990 yılında Hak Partisi’nin kuruluşunda yer alarak siyasi bir adım atmışlardır. Daha sonra ise 1992 yılında Bedrettin El Husi Sade’de Mümin Gençlik adı ile yeni bir hareket başlatmış ve 1997 yılında Hak Partisi’nden ayrılmıştır (Tınas, 2020: 121).

1992 yılından itibaren Husiler, Yemen Hükümetine karşı taleplerini dile getirerek siyasi bir hareket olarak devam etmeye başlamışlardır (Arı, 2015: 5). Husi hareketinin ortaya çıkış amaçları Yemen’de ekonomik ve siyasi açıdan oluşan adaletsizliklere karşı gelmekle birlikte aynı zamanda Zeydilerin yoğun olduğu bölgelerde oluşan sorunların giderilmesiyle bu bölgelerde hakimiyet kurmaktır (Tınas, 2020: 122). 2000 yılından itibaren daha radikal bir hale gelen Husiler, Bedrettin El Husi’nin daha profesyonel bir hale gelmesiyle birlikte söylemlerinde sert, çatışmacı ve eylemlere dayalı bir strateji geliştirmeye başlamışlardır (Tınas, 2020: 122). 2004 yılında Yemen hükümeti Husiler’e karşı ölümlerle sonuçlanan bir operasyon gerçekleştirmiştir. Bu operasyonun sonucunda Husi lideri Bedreddin El Husi’de hayatını kaybetmiştir (Domazeti, 2019: 9). Bedrettin El Husi’nin vefatından sonra Husiler daha sert bir hale gelmiş ve Husi liderinin vefatı kalabalık bir Zeydi topluluğunun da Husi hareketine katılmasına yol açmıştır (Domazeti, 2019: 9). Bedreddin El Husi’nin vefatından sonra Husi Liderliğini kardeşi Abdülmelik El Husi üstlenmiştir (Arı, 2015: 5).

2004 yılından sonra Husiler ile hükümet arasında yaşanan çatışmalar sonucunda Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih Husiler ile 2008 yılında ateşkes anlaşması imzalamıştır. Ancak Husiler bu ateşkes anlaşmasını hiçe sayarak eylemlerine devam etmiştir (Domazeti, 2019: 10). 2011 yılında gerçekleşen Arap Baharı’nda yaşanan olaylar sonucunda Husiler, olayları fırsata çevirerek eylemlerini arttırmış ve birçok askeri noktayı, polis karakollarını, yabancı elçilikleri hedef alarak saldırılarını hayata geçirmiş ülke içerisinde çatışmalarını arttırmışlardır (Cingöz, 2019: 12).

Husiler zaman içerisinde daha da güçlenmiş güçlü oldukları şehirlerden biri olan Saada başta olmak üzere sokak gösterileri düzenlemişlerdir. 2011 yılında Yemen’de yaşanan silahlı çatışmaların artması sonucunda ülkenin Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih, uluslararası baskılarında artmasıyla birlikte 33 yıl boyunca başında olduğu görevinden istifa etmek etmiştir. Görevini yardımcısı Abdurrabu Mansur el-Hadi’ye devretmiştir. Abdurrabu Mansur istifasından sonra ölümüne kadar Yemen’deki iç savaşta Husiler’in yanında yer almıştır (Domazeti, 2019: 10). Yemen’de değişen Cumhurbaşkanı koltuğuyla birlikte Husiler hükümeti zorla ele geçirme girişiminde bulunmuşlardır. Husiler’in bu girişimiyle birlikte Arap koalisyonu müdahalede bulunmuştur ancak bu müdahale çok derin bir insani krizin yaşanmasına sebebiyet vermiştir (Domazeti, 2019: 10-11). Oluşan iç karışıklıkla birlikte Husi Enserullah hareketi İran’ın da desteğiyle birlikte 2014 yılı Eylül ayında başkent San’a’yı ele geçirerek yönetime el koymuştur (Tınas, 2020: 124).

Gerçekleşen bu eylem sonucunda Yemen yönetimi istifa edip sonrasında Suudi Arabistan’a gitse bile daha sonra görevinin başına geri dönmüştür. Yaşanan bu olaylar sırasında Husiler ile güvenlik güçleri arasında çatışmalar yoğunlaşarak iç karışıklık artmıştır . Yemen’de oluşan iç savaş sırasında Ali Abdullah Salih’i destekleyen aşiretler Husiler’e yardım ederek ülkenin kuzeyi başta olmak üzere Taiz ve Aden şehirlerine yönelmişlerdir aynı zamanda Beyda ilini de ele geçirmişlerdir (Domazeti, 2019: 11-12). Husiler, San’a şehrinden sonra Taiz ve Aden’i ardından ise önemli liman kentlerinden Hudeyde’ye hâkim olmuştur. Husiler’in liman kentlerine hâkim olması Babül Mendeb Boğazı’na sahip olabileceği anlamına gelmekteydi. Bu durum ise Körfez ülkelerini birbirine düşürmüş ve bunun sonucunda Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri Husiler’i Aden’den püskürterek Hudeyde liman kentinde Husi hakimiyetine son vermişlerdir (Öztürk, 2019: 86). Zaman içerisinde yaşanan bütün olaylara rağmen Husiler güçlenerek Yemen’in Kuzey bölgesine hâkim olmuşlardır ve bu hakimiyetlerini günümüzde hala devam ettirmektedirler (Domazeti, 2019: 13).

 2. Husiler’in Bölge Ülkeleri Üzerindeki Etkisi 

Husiler, Yemen’de ortaya çıksalar da zaman içerisinde diğer bölge ülkelerine tehdit haline gelmişlerdir. Suudi Arabistan üzerindeki etkisi, İran ile yakın ilişkileri ve Yemen’de sebebiyet verdikleri iç savaş göz önünde bulundurulacak kadar önemlidir.

2.1. Husiler’in Yemen Üzerindeki Etkisi

Yemen, mezhep farklılıklarını içerisinde barındıran bir ülke konumundadır. Farklı mezheplerin arasında yaşanan eşitsizliklerin sonucunda ülkede çıkan karışıklıklar, komşuları tarafından oluşturulan baskılar ülkenin istikrarsızlaşmasına ve sorunlarla boğuşmasına sebebiyet vermiştir (Arslan, 2016: 19).

Mezhebi bir karşıtlık olarak Yemen’de ortaya çıkan Husiler, ülkenin sorunlarını arttırarak çözülemez bir hale getirmiştir (Arslan, 2016: 23). Husiler’in ülkeyi mezhepsel olarak ikiye bölmesi ve Zeydilik kolu altında ülkenin bütünlüğüne tehdit olarak oluşup güçlenmesi Yemen’i zor duruma sokmuştur (Acet, 2018: 116-118). Husiler, İran’ın görünmez destekleriyle birlikte ülkenin komşularını tehdit edecek kadar önemli şehirlerini ele geçirmiş, bölgede önemli bir aktör haline gelmiştir.

Halkın Zeydi olan kısmı ile Şafii olan kısmının çatışmaları, 2011 yılında yaşanan Arap Baharının etkisi, Husiler’in güçlenmesi, İran’ın Husiler’e destek vermesi ve buna karşılık olarak Suudi Arabistan’ın hükümeti desteklemesi Yemeni iç savaşa sürüklemiştir. Yemen’in yıllar boyunca bu sorunlarla uğraşması istikrarsız bir hükümetin oluşmasına, dış politikada zayıflamasına ve ülkenin her geçen gün artan sorunlarıyla birlikte daha da kötüye gitmesine sebep olmaktadır (Acet, 2018: 116-118). Suudi Arabistan ve İran’ın Husiler ile olan ilişkileriyle ülke üzerinde kurmaya çalıştıkları güç Yemen’in bugün hala ekonomik, sosyal, sağlık ve siyasi alanlarda zor durumda olmasına yol açmaktadır (Acet, 2018: 121).

2.2. Husiler’in Suudi Arabistan Üzerindeki Etkisi

Suudi Arabistan ve Yemen kuzey bölgesinden birbirlerine komşudurlar (Semin, 2017: 90). Suudi Arabistan ve Yemen arasındaki ilişkiler uzun yıllardır devamlılığını sağlamaktadır, bu ilişkiler bazı durumlarda iyi ilerlemesine rağmen çoğu zaman gergin ilerlemiştir (Acet, 2018: 116). 1962 yılında Yemen’de yaşanan darbe sırasında Suudi Arabistan’ın Cumhuriyetçilere karşı durması bir diğeri ise 1991 Körfez Savaşı sırasında Yemen’in Irak’ı desteklemesi üzerine Suudi Arabistan, Yemen’in bu tavrına karşı tepki olarak ülke sınırları içerisindeki Yemenlileri sınır dışı etmiş ve ülkesine gelmek isteyen göçmenleri kabul etmemiştir. İki ülke arasındaki gerilimin en üst seviyede olduğu dönem bu dönem olmuştur (Acet, 2018: 116-117).

Yemen’de başlayan Husi hareketi komşu olmaları itibariyle Suudi Arabistan’ı da etkilemiştir. Husilerle Suudi Arabistan arasındaki ilişki, Husiler’in Yemen’de düzenledikleri gösteriler sonucunda Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’ in yaralanmasıyla tedavi için Suudi Arabistan’a gitmesiyle başlamıştır (Semin, 2017: 89). Suudi Arabistan, Ali Abdullah Salih zamanında Husilerle yaşanan olaylarda her zaman Salih hükümetine destek vermiştir. 2014 yılına gelindiğinde Salih hükümetinin Husilere karşı gücünü kaybetmesi sonucunda Salih’in yardımcısı Hadi’yi destekleyerek hükümetin başına gelmesini sağlamıştır (Kurt, 2019: 315). Suudi Arabistan Husi hareketine mezhepsel bakarak Sunilere desteğini esirgememiş ve her şartta Husilere karşı olumsuz tavrını belli etmiştir (Acet, 2018: 117).

Husilerin zaman içerisinde güçlenerek Suudi Arabistan için kutsal olan Mekke ve Medine topraklarına yakın olan Yemen topraklarını ele geçirmesi Husi karşıtlığını daha fazla arttırmıştır (Arslan, 2020: 26-27). Husiler’in aynı zamanda Babü-l Mendeb Boğazı’na yakın Yemen topraklarını ele geçirmesi Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkelerini rahatsız etmiş ve Husilere karşı operasyonlar başlatmışlardır (Öztürk, 2019: 86). Suudi Arabistan önderliğinde Husi hareketini durdurmak için Katar, Kuveyt, BAE, Ürdün, Fas ve Mısır ve Sudan ile birlikte Onlu Koalisyon oluşturulmuştur. 26 Mart 2015 ‘de Yemen Cumhurbaşkanı Hadi’nin dış müdahale çağrısı üzerine Onlu koalisyon, “Zafer Fırtınası Operasyonu” adıyla Husilerin elinde olan önemli stratejik bölgeleri havadan saldırarak operasyonu gerçekleştirmişlerdir. 21 Nisan 2015 ‘de ise Onlu koalisyon tekrardan “Kararlılık Fırtınası” adıyla Husilere karşı hava operasyonunu gerçekleştirmişlerdir. Bu operasyonlar sayesinde Husilerin Babü-l Menden Boğazına ve Aden körfezini ele geçirmesi önlenmiştir (Semin, 2017: 96-97).

14 Eylül 2019’da Husiler’in Suudi Arabistan’a ait petrol ve doğalgaz şirketi Saudi Aramco’ya saldırmasıyla Suudi Arabistan – Husi çatışması artmıştır. 2019 yılında Husilerin Suudi Arabistan’ a karşı gerçekleştirdiği saldırılar sık sık tekrarlanmıştır (Arslan, 2017: 29). 2021 yılında ise Husiler ve Suudi Arabistan arasındaki çatışmalar hala devam etmektedir.

2.3.Husilerin İran Üzerindeki Etkisi

1979 yılında İran’da gerçekleşen İslam Devrimi sonucunda İran bölge ülkelerine ilgisini artırmıştır. İran’da yaşanan devrim sonrasında Yemen’den bir grup Zeydi gelmiş ve İran’da dini eğitim almışlardır. İran’da dini eğitim alan bu grup içerisinde Husiler’in lideri Abdül Malik El Husi’ de yer almaktaydı. Husi liderinin aldığı bu dini eğitim düzünce yapısının oluşmasında İran ile ilişkilerin seyrinde büyük bir önem arz etmektedir. Husi lideri Abdül Malik El Husi ve daha sonra Husi liderliğine geçecek olan Hüseyin El Husi sık sık İran’a ziyaretler gerçekleştirip burada eğitimler almıştır (Tamer, 2017: 51).

2014 yılında devlete karşı koyacak kadar güçlü eylemlerini gerçekleştirmeye başlayan Husiler’e İran’ın açık bir şekilde destek verdiği görülmemiş olsa da Husiler’in destek almadan bu eylemleri yapamayacağı öngörülmektedir. Husiler’in bölgede ilişkilerinin iyi olduğu tek ülke İran’ın olması bu eylemlerde İran’ın desteğinin olduğu görülmektedir (Tamer, 2017: 51-52). İran Husiler’e destek vererek Yemen üzerinde kontrolü sağlamayı amaçlamakla birlikte aynı zamanda da Suudi Arabistan’ın Yemen üzerindeki etkisini son vermeyi amaçlamaktadır (Kurt, 2019: 313-314).

2011 yılında Yemen’de gerçekleşen makam değişikliği ile Mansur Hadi’nin başkan olması Husi-İran ilişkilerini güçlendirmiştir. Zaman içerisinde Husiler ve İran yakın ilişkiler kurmuşlardır (Tamer, 2017: 51-52). Suudi Arabistan’ın mevcut Yemen hükümetini desteklemesi ve hükümetin İran ile sorunlar yaşaması Husiler ile İran arasındaki ilişkilerin güçlenmesinin sebeplerinden biridir (Kurt, 2019: 313). Husiler’in Yemen’in batı ve güney limanlarını kontrol altına alması ve Aden şehrine kadar olan bölgeyi ele geçirmesi İran için Yemen’deki kontrol bölgesi haline gelmiştir (Tamer, 2017: 54). Husiler’in 2015 yılında yönetime el koymasıyla birlikte İran bu hükümeti meşru olarak görmüş ve ekonomik ve anlaşmalar imzalamıştır (Kurt, 2019: 318). İran’ın Husiler’i meşru bir hükümet olarak görmesi Husiler’i desteklediğini açıkça göstermektedir.

İran’ın Husiler konusundaki tavrını yalnızca mezhepsel olarak değerlendiremeyiz. İran’ın bölgedeki gücü elinde bulundurma, ülke iç ve dış çıkarlarını gözetmek Husiler’i desteklemesinin amaçlarından biridir. Yemen’in tamamen Husi kontrolü altında olması İran’ın çıkarınadır. Husi kontrolü bir Yemen İran’ın Yemen’i kontrol edebileceği anlamına gelmektedir. İran’in bu hedefini gerçekleştirmesi sonucunda bölgedeki deniz yollarını etkisi altına alabilme amacını gerçekleştirmeyi sağlayacaktır.

Eda KUŞTUL

Akademi Birimi

 

KAYNAKÇA

Acet, G. S. (2018). Yemen’de İç Savaş ve İnsani Krizin Boyutları, Social Sciences Studies Journal, 4(13), 114-125.

Arı, T. (2015). Yemen’de Arap Baharından Husi Darbesine: Bir Demokrasi Denemesinden Başarısız Devlete Mi?, SDE, (8), 1-10.

Arslan, H. (2020). Vekalet Savaşları Bağlamında Suudi Arabistan-Husi Çatışmasının ve Aramco Saldırısının Bölgesel ve Küresel Güvenliğe Etkileri, Anadolu Strateji Dergisi, 2(1), 19-32.

Cingöz, M. (2019). Yemen Krizinin Kökeni, Orsam, (231).

Domazeti, R. (2019). Yemen Raporu: Çöken Devletin Enkazında Barışı Arayan Bir Halk, İnsamer, (84). 

Kurt, V. (2019). Arap İsyanları Sonrasında Ortadoğu Vekalet Savaşları: Yemen Örneği, Uluslararası Siyaset Bilimi ve Kentsel Araştırmalar Dergisi, 7(1,) 307-326.

Öztürk, S. (2019). Zeydiliğin Tarihsel Süreçte Oluşumu ve İmamiyye ve İran İle İlişkisi, Liberal Düşüncesi Dergisi, (94), 89-106.

Öztürk, S. (2019). Nedenleri ve Sonuçları Bağlamında Yemen Savaşı, Avrasya Etüdleri, (55), 83-98.

Semin, A. (2017). Yemen Krizinde Suudi Arabistan ve İran’ın Bölgesel Güç Mücadelesi, Bilge Strateji, 9(17), 85-104.

Tamer, C. (2017). İran’ın Kara Hakimiyeti Teorisi Bağlamında Yemen Politikası, Ankara: Ankasam.

Tınas, M. (2020). Yemen İç Savaşı’nda Husiler: Vekalet İlişkisinin Karmaşık Yapısı, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 21(1), 17-136,

 

Haftalık Sivil Toplum Bülteni/11-18 Haziran

0

 

TUİÇ Akademi- Online Yaz Stajı Ön Başvuruları Açıldı!

TUİÇ Akademi Uluslararası Sertifikalı Online Staj (o-Staj) Yaz Dönemi Ön Başvuruları Açıldı! 

TUİÇ Akademi Online Staj (O-Staj) programı 2016 yılından itibaren faaliyet göstermektedir.  Online Staj (o-Staj) Programı, klasik yöntem ve metotlarla “fotokopi çekme” mantığına dayanan staj anlayışının yerine; araştırma, sunum ve akademik yazma becerileri kazandıran, bireylerin özgüven, self-disiplin ve girişimcilik bilincini yükselten ve dinamik bir sosyal ağa dahil olmasına imkân tanıyan bir online eğitim modelidir. Avrupa Yüksek Öğretim ve Akreditasyon Ajansı (EAHEA) tarafından aday akredite kuruluş olarak kabul edilmiştir.

Ön Başvuru ve Detaylı Bilgi için:  https://www.tuicakademi.org/uluslararasi-sertifikali-online-yaz-staji-on-basvurulari-acildi/ 

Son Ön Başvuru Tarihi: 14.06.2021

 

Toplum Gönüllüleri Vakfı- TOG Rehberlik Projesi Gönüllü Mentor ve Mentilerini Arıyor!

Toplum Gönüllüleri Vakfı 2003 yılından beri devam eden TOG Rehberlik Projesi kapsamında, gençlere mentorluk deneyimi sunuyor. Siz de gençlerin gelişimlerine destek olmak, deneyimlerinizle onları güçlendirmek ve tersine mentorluk süreciyle de karşılıklı öğrenme fırsatını yakalamak isterseniz mentor olarak katılabilirsiniz! ​

Başvuru ve Detaylı Bilgi için: https://www.mentorink.com/tog/home 

 

Etkiniz Forum – Salgında Neler İzliyoruz? 

Etkinlik Tarihi ve Saati: 17 Haziran 2021/ 15:00-16:15

Etkinlik Kanalı: Online Platformlar

Başvuru ve Detaylı Bilgi için: https://forum.etkiniz.eu/ 

 

 

Aix-Marseille Üniversitesi Avrupa Konferansı: Avrupa’nın Küresel Liderliğinin Mücadelesi Olan Okyanuslarımızı Koruyun

Avrupa ve ötesinden Aix-Marseille Üniversitesi’nden önde gelen bilim adamları katkılarını paydaşlar ve AB karar vericileri ile birlikte sunacaklar.

Fransa’daki EUA üyesi Aix-Marseille Üniversitesi “Okyanuslarımızı koruyun, Avrupa’nın küresel liderliğinin mücadelesi ” konferansını düzenliyor. Konferans İngilizce ve Fransızca olarak çevrimiçi gerçekleştirilecektir. İlgi duyan herkes ücretsiz olarak kayıt oluşturabilecek. 

Eğitim Tarihi ve Saati: 21 Haziran 2021 / 09:00-17:30

Başvuru ve Detaylı Bilgi için: https://www.univ-amu.fr/en/public/actualites/european-conference-aix-marseille-university-protect-our-oceans-challenge-europes

 

Kadın Öz Savunma Akademisi & Shenema – Kestik

Kadın Öz Savunma Akademisi ve Shenema ortaklığında Türkiye yapımı prodüksiyonlarda kadına yönelik şiddeti ele alan bir sertifika programı düzenliyor. Programda, Türkiye yapımı kısa metrajlı film, uzun metrajlı film, dizileri ve reklamların ele alınacağı 4 atölyede yapımlarda kadına yönelik şiddetin nasıl ele alındığı ve  bu yapımların okumasının nasıl yapılacağının aktarılması hedeflenmektedir.

Son Başvuru Tarihi: 11 Haziran, Cuma, Saat: 18.00

Eğitim Tarihi: 24 Haziran / 01- 08 -15 Temmuz

Başvuru ve Detaylı Bilgi için:  https://docs.google.com/forms/d/e/1FAIpQLSdM5E6tW2Cx15nPR4dTnNFUBbsJ11l8-AvOcPSMbKMPf61lkQ/viewform

  • Katılımcılara Sertifika verilecektir. 

 

EWA – Foodback, Gıda ve Tarımda Değişim Yaratan Kadın Girişimci Programı

Tarım ve gıda sektöründe dönüşüm yaratacak inovatif çözümleri olan kadınları desteklemek amacıyla 8 farklı ülkede, 80 kadın girişimcinin katılacağı Empowering Women in Agrifood (EWA) programı 2021 yılında devam ediyor!

Program; tarım ve gıda sektöründeki girişimciler arasında kapsayıcılık ile çeşitliliği teşvik etmek, kadın merkezli girişimleri artırmak ve girişimcileri iş fikirlerini geliştirmeye yönlendirecek gerekli bilgi, güven ve desteği sağlamak amacıyla kurgulanmıştır.

Son Başvuru: 13 Haziran 2021

Başvuru ve Detaylı Bilgi için: https://www.foodback.co/EWA/

 

Değişim Liderleri Derneği- Kıvılcımlar Programı

Değişim Liderleri Derneği (DLD) genç kadınlara daha aktif ve kendine güvenen bireyler olma yolculuklarında liderlik becerileri kazandırabilmek amacıyla kurulmuş bir sivil toplum kuruluşudur.

Kıvılcımlar Programı DLD’nin üniversite öğrencisi genç kadınları desteklemek için geliştirdiği, “yaparak öğrenme” metoduyla işleyen, 8 ay gibi uzun bir zaman dilimini kapsayan ve derin değişim yaratan Türkiye’deki tek ücretsiz liderlik programıdır.

Başvuru ve Detaylı Bilgi için: https://forms.gle/T5LxEzRXFSt4gAWg9

 

Sivil Düşün- Bağımsız Yaşam İçin Engelsiz Konut Hakkı Konferansı

Dezavantajlı grupların (yaşlı ve engelli) konut içerisinde bağımsız yaşayabilmeleri için fiziksel düzenlemelerin gereklilik nedenlerini ve düzenlemelerin yol haritasını ele alınacak. Etkinlikte Hacettepe Üniversitesi Aile ve Tüketici Bilimleri bölümü öğrencilerinden Fatih YALÇIN moderatörlüğü üstlenirken Seda ATALAY yaşlı ve engellilik kavramlarından, Türkiye’deki yaygınlık durumundan ve konutta erişilebilirlik, bağımsız yaşam ile sosyal izolasyon konularına değinecektir.

Etkinlik Tarihi ve Saati: 16 Haziran 2021 / 14.00-15.30

Başvuru ve Detaylı Bilgi için: https://forms.gle/HqcLoR1jBnwBr1H1A

 

Sivil Düşün- İmece Lab-  FikirFeza Gençlik Hackathonu

Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı gençlerin aktif vatandaşlığı tüm toplum için teşvik edecek yol ve yöntemler üretmelerine alan açmak istiyor ve bir hackathon buluşması düzenliyor. İmeceLAB desteğiyle gerçekleşecek FikirFeza Gençlik Hackathonu, fikirleriyle toplumun sorunlarına yaratıcı ve yenilikçi çözümler sunacak 15-30 yaş aralığındaki herkesin katılımına açık olacak.

Başvuru ve Detaylı Bilgi için: http://fikirfeza.sivildusun.net/

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Erkekler Ağlamaz (Boys Don’t Cry)

Boys Don’t Cry (Erkekler Ağlamaz), 1993 yılında Lincoln Nebraska’da trajik bir şekilde öldürülen Teena Brandon adındaki transseksüel bir erkeğin hayatını anlatan biyografik filmdir. Yönetmenliğini Kimberly Peirce’in yaptığı film çeşitli festivallerde gösterime girmiş ve pek çok ödül kazanmıştır. Fikrimce, Kimberly Pierce bu filmi sadece transfobi ve translara yönelik şiddet hakkında kamuoyunu bilinçlendirmek için değil, aynı zamanda baskın ve baskıcı cinsiyet yapılarına meydan okumak için bir platform olarak meydana getirildi. Bu durumu filmdeki sahneleri inceleyerek anlamak mümkündür.

Film, Brandon’un boş bir yolda tek başına araba sürdüğü bir sahne ile başlar ve uzaktan bir polis arabasının ışıklarının yanıp sönmeye başladığını görürüz. Daha sonrasında ise gece gökyüzüne karışır ve ilk sahne sonlanır. Bu sahne oldukça önemlidir. Çünkü Brandon’ın John’un talimatlarını dinleyerek polislerden kaçtığı başka bir sahnedeki “umursamaz” tavırları bu sahnenin adeta bir uzantısıdır. Film boyunca araç kullanırken dikkatsiz davranışlarda bulunanlar ve hız tutkunu olanlar hep erkeklerdir. Toplumdaki araba kültürü ile ilişkilendirilen “erkeklik” olgusu filmde de sık sık vurgulanmıştır.

İkinci sahnede ise Brandon kuzenine saçını kestirtmektedir. Brandon, filmin başından itibaren erkeklerin neye benzediğine ve nasıl davranmaları gerektiğine dair sosyal kabullere uymaya çalışmaktadır. Bu benimsenen erkeklik, erkeklerin toplum tarafından kabul edilmeleri için belirli özellikler sergilemeleri gerektiği inancını vurgulamaktadır. Saç kestirmek ve“erkeksi” giyinmek örnek olarak verilebilmektedir. Toplumda kabul edilmiş güç ve erkeklik arasındaki bağlantı; bar kavgaları, araba kovalamacaları, kendini yaralama ve saldırganlık sahneleriyle gösterilmektedir. Brandon “erkek” olarak kabul görmek için bu olaylara girişmektedir. Ayrıca filmdeki Lana ve Brandon arasındaki seks sahnesi, erkeklerin baskın konumlandırma yoluyla kontrolü ele geçirdiği ortak heteroseksüellik pratiklerini yansıtmaktadır. Heteroseksüellik uygulamaları, Brandon’ın (erkek rolünü üstlenen) gücü öne sürmesi ve ilişki sırasında kendisini Lana’nın “tepesinde” konumlandırması şeklinde gösterilmektedir.

Bireyin kimliğinin biyolojik cinsiyete dayalı olarak sınıflandırılması, bireylerin birbirlerine nasıl davrandıklarını da belirler. Bireyler birbirleri hakkındaki yüzeysel bilgiyi kadınsı ve erkeksi davranışlar üzerinden edinirler. John ve Tom’un, Brandon’a tuvalette şiddet uyguladıkları sahne, toplumun kişinin cinsiyetini biyolojik cinsiyetine göre belirlemesi noktasında nasıl zorladığını gözler önüne sermektedir (Goodey, 1997, s. 414). Filmde Brandon’un arkadaş çevresi, Brandon’ın önceki suçlamalarından dolayı tutuklanarak kadın gözaltı merkezine yerleştirildiği zamana kadar geçen süreçte onun “kimliğinden” habersizdir. John ve Tom, yerel bir gazetede Brandon’ın ilk adının Teena olduğunu gördükten sonra Lana’nın annesinin evinde Brandon’la yüzleşir.

 İnsan vücudunun kültürel söylem içindeki rolü Mills’in sosyolojik tahayyül kavramı aracılığıyla anlaşılmaktadır. Mills’e göre, toplum içinde bireyler cinsiyetlerine göre sınıflandırılmaktadır. Doğumda çocuklar cinsiyete göre kategorilere ayrılır. Bir bebeğe kız ise pembe, erkek ise mavi giysiler giydirilir. Çocukluk dönemlerinden itibaren ise bu sınıflandırma hayatın içerisinde süregelir. Kız çocuklarının bebeklerle, erkek çocukların ise arabalarla oynaması “normal” kabul edilir. İşbu durum kültürel olarak “onaylanmış” normlardan herhangi bir sapma, bireyin sosyal hayatın içinde onaylanmamasına ve toplum içerisinde hedef gösterilmesine sebep olabilmektedir (Grozelle,2014, s. 1). Brandon, John ve Tom tarafından tecavüze uğradıktan sonra, yerel polise şikayette bulunur. Polis memuru ise sorularıyla Brandon’ı tekrar mağdur eder. Polis memuru, Brandon’ı “yanıltıcı” kimliği sebebiyle suçlar.  Polis memurunun soruları suçu odak noktasından uzaklaştırmış ve cinsiyetin sınıflandırılmasına kaydırmıştır. Bu sahne; lezbiyen, gey, biseksüel, cinsiyet değiştirmiş ve queer (LGBTQ) topluluklarının nefret suçlarını eksik bildirmesinin birincil nedenini göstermektedir. Polisin artan homofobik muameleleri korkusu sebebiyle her beş LGBTQ bireyinden yalnızca biri “homofobik” bir nefret suçunu ihbar ederken polisten ayrımcılık beklemediğini belirtmektedir (Hunt ve Dick, 2008, s. 6).

Cinsiyete dayalı şiddete bakarken, cinsiyet uygulamalarının hegemonik erkeklik içindeki konfigürasyonunu dikkate almak önemlidir. Erkeklerin uyguladığı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, “gücü kontrol etmek ve egemen olmak için tasarlanmıştır” (Kordvani, 2002, s. 3). Günümüz toplumunda, erkek olmakla şiddet kullanmak arasında büyüyen bir bağlantı vardır. Kültürel bir norm olarak hegemonik erkeklikle ilişkilendirilen şiddet, erkeklere problemleri çözmek için saldırganlığı bir yöntem olarak kullanmaları konusunda baskı uygular. Filmdeki John ve Tom’un, Brandon’ın biyolojik olarak erkek olmadığını öğrenmesinden sonraki sahne, cinsiyetçi şiddetin Brandon’a karşı erkekliklerini öne sürmenin bir yolu olarak kullanıldığını göstermektedir. Brandon’ın kadın olduğu öğrenildikten sonra; John ve Tom, Brandon’ı terk edilmiş bir otoparka götürür ve burada onu acımasızca dövüp tecavüz eder. Brandon’ın cinselliği, John ve Tom tarafından kendi grupları içindeki konumlarına bir tehdit olarak görülmüştür. Bu sebeple, John ve Tom kadınlar üzerindeki kontrollerini yeniden ele geçirmek için cinsiyete dayalı şiddeti kullanmışlardır.

Sonuç olarak, Boys Don’t Cry filmi hegomonik erkeklik tarafından kontrol edilen bir dünyada itaatkâr olmaya tüm gücüyle karşı koyması nedeniyle tecavüze uğrayıp öldürülen transseksüel bir erkeğin hikayesini anlatmaktadır. Filmde gösterildiği gibi, LGBTQ kişilere yönelik nefret suçlarındaki artış, toplumda mevcut olan baskın heteronormatif ideolojilerle bağlantılıdır. Brandon Teena, geniş çapta medyanın ilgisini çeken ilk trans cinayeti olmasına rağmen ne ilk ne de son olmuştur. Bu eşitsizliği doğru bir şekilde ele almak için, önce yanlış yönlendirilmiş sosyal algıları ele almak gerekmektedir. İster tek bir kişinin ister bütün bir kasabanın eylemleri olsun, hiçbir düzeyde ayrımcılığa müsamaha gösterilmemelidir.

 

EKİN KAYA

Toplumsal Cinsiyet Staj Programı

 

KAYNAKÇA

Grozelle, R. S. (2014). “Hegemonic Masculinity in Boys Don’t Cry (1999).” Inquiries Journal/Student Pulse6(03). Retrieved February 9, from http://www.inquiriesjournal.com/a?id=869

Goodey, J. (1997). BOYS DON’T CRY: Masculinities, Fear of Crime and Fearlessness. The British Journal of Criminology, 37(3), 401-418. Retrieved February 9, 2021, from http://www.jstor.org/stable/23637949

Hunt, R., & Dick, S. (2008). Serves you Right: Lesbian and Gay People’s Expectations of Discrimination. Stonewall, A4, 1-24. Retrieved February 10, from https://www.stonewall.org.uk/system/files/Serves_You_Right__2008_.pdf

Kordvani, A. (Director) (2002, February 22). Hegemonic Masculinity, Domination and Violence against Women. Expanding Our Horizons: Understanding the Complexities of Violence Against Women. Retrived February 10, from https://citeseerx.ist.psu.edu/viewdoc/download?doi=10.1.1.584.1434&rep=rep1&type=pdf

 

Bir Sömürgecilik Politikası Olarak Asimilasyon: Japonya Örneği

Özet:

Meiji Restorasyonu ile Batılı güçleri yakından takip etme ve inceleme fırsatı elde eden Japonya, aynı onlar gibi Uzak Doğu’da bir sömürgeci güç haline gelecek, sanayileşen ve gelişen ekonomisi için yeni pazar ve ucuz iş gücü arayışına girerek çevre ülkelere yönelik “yayılmacı” bir politika sergileyecektir. Meiji Hükümeti’nin ilk hedefi ise zaten geçmişten beri ilhak girişimlerinde bulunduğu Kore Yarımadası olacaktır. Bu araştırma yazısında ise Japonya’nın benimsemiş olduğu emperyalist yapı Meiji dönemiyle ele alınacak olup Japon Koloni Hükümeti’nin sahip olduğu sömürge ideolojisi ise Kore Yarımadası temelinde açıklanacaktır. Son olarak Japonya’nın Korelilere yönelik uyguladığı asimilasyon politikalarının değerlendirilmesi yapılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Japon İmparatorluğu, Meiji Restorasyonu, Sömürgecilik, Kore’nin İlhakı, Asimilasyon Politikaları

Abstract:

In the Far East, Japan became a colonial power by having the opportunity to closely follow and examine the Western Powers with the Meiji Restoration. It displayed an “expansionist” policy towards neighboring countries by seeking new markets and cheap labor for its industrializing and developing economy. The first target of the Meiji Government would be the Korean Peninsula, where it attempted to annex in the past. In this research article, the imperialist structure adopted by Japan will be analyzed with the Meiji period, and the colonial ideology of the Japanese Imperial Government will be explained on the basis of the Korean Peninsula. Finally, the results of the assimilation policies implemented by Japan towards Koreans will be examined.

Key Words: Japanese Empire, Meiji Restoration, Colonialism, Annexation of Korea, Asimilation Policies

1. Giriş

Japonya’nın Batılı güçler ile kurmuş olduğu ilişkiler o dönemde ülkeyi bir ikilem içerisine sürüklemiştir. İronik bir şekilde 19. yüzyılda Japonya, Batı ile yaşadığı olumsuz deneyimlerden sonra kendisini dış dünyaya kapatan ancak bir yandan da Batılılaşma çabasına giren bir ülke olarak ortaya çıkar. İmparatorluk diğer bölge ülkelerine karşı kendisini Avrupalı olarak tanıtacak ancak Batılı sömürgeci güçlerin kurbanı olmamak için ise Asyalı kimliğini kullanacaktı.

19. yüzyılda Batılı güçlerin zorlaması ile imzalanan ve Japonya aleyhinde olan birçok ayrıcalıklı ticari anlaşmalar ters etki yaratmış olacak ki Japonya’yı Kuzeydoğu Asya Bölgesi’nin emperyalist bir gücü haline getirmiştir. İçeride yaşanan olaylar ve dönemin Japon Dış Politikası düşünüldüğünde oldukça çelişkiler barındıran bu ülke ilerleyen dönem için Batı tarzı bir sömürgeci yapı benimseyecek ve çevre bölgeleri de yavaş yavaş himayesi altına alarak uluslararası arenada gücünü ispatlama ve kendisini kabul ettirme çabası içerisine girecektir.

Aslında Japonya’nın 19. ve yaklaşık 20. yüzyılın yarısına kadar sahip olduğu sömürgecilik yapısı ve politikaları, II. Dünya Savaşı sonrası konumunu analiz etmede büyük bir öneme sahiptir çünkü savaş sonrası dönemde Japonya’nın tam tersi bir eğilim içerisinde olduğu görülmektedir. Bölgede oldukça agresif ve yayılmacı politikalara sahip olan Japon İmparatorluğu’nun savaştan mağlup ayrılması yeni düzende onu daha sakin ve pasif bir ülke haline getirmiştir. Ayrıca bu araştırma yazısı Japonya ve günümüz Kore Yarımadası arasında hâkim olan gerginliğin birkaç sebebi hakkında da yol gösterici olmayı amaçlamaktadır çünkü Kore Yarımadası ve Koreliler yaklaşık yarım asır Japon Koloni Yönetimi himayesi altında kalmıştır. Bu süreç boyunca Japonya’nın uygulamış olduğu sömürü politikaları günümüz Kore Yarımadası’nın durumunun ve Japonya ile ilişkilerinin analiz edilmesinde hiç de azımsanamayacak etkiye ve öneme sahiptir.

Araştırma yazısının ilk bölümünde Japonya’nın Batılı ülkeler ile tanışması ve yaşamış olduğu deneyimler ele alınacaktır. İkinci kısımda ise bu deneyimlerin, Japonya’nın iç ve dış politikasında sebep olduğu gelişmelerden ve nasıl bir sömürgeci güç haline geldiğinden bahsedilecektir. Ayrıca bu gücün sömürgeci yapısına ve politikalarına da değinilecektir. Üçüncü kısımda ise genişlemeci politika benimseyen yeni emperyalist hükümetin ilk hedefi haline gelen Kore Yarımadası’nın işgalinden bahsedilecek ve dördüncü bölümde ise Japon Koloni Hükümeti’nin ilhak ettiği bölgelerde uyguladığı “asimile etme” politikaları Koreliler temelinde açıklanacaktır. Sonuç bölümünde ise araştırma özetlenecek ve Japonya’nın uygulamış olduğu bu asimilasyon politikalarının değerlendirmesi yapılacaktır.

2. Japonya’nın Batılı Emperyalist Güçler ile İlk Teması

Portekizli misyonerlerin ve kaşiflerin Japon adalarına ulaşmasıyla Batı ile ilk temasın sağlandığından bahsedebiliriz. Çin’de Macao limanında üsleri bulunan Portekizliler, Japon verniğini Avrupa’ya taşımışlar ve ikili arasındaki ticareti başlatmışlardır. Ardından İngilizler ve Hollandalılar da Japon sularına ulaşmışlardır. Böylece Japonya’nın 16. yüzyılın ikinci yarısından 1636 yılına kadar sürecek olan Avrupa ile ilişkileri başlamıştır. Ancak 17. yüzyıla doğru bu Batılı güçler Japonya genelinde bir sömürge politikası olarak misyonerlik hareketlerine başlamışlardır. Bu artan misyonerlik faaliyetleri ise Tokugawa Hanedanlığı’nı oldukça rahatsız etmiş ve ulusal tecrit yani “Sakoku” politikalarının uygulamaya koyulmasına sebep olmuştur. Böylece hanedanlık yabancılar ile olan ilişkilerine kısıtlamalar getirmiştir ve sadece Koreliler, Çinliler ve Hollandalılar ile olan ticari ilişkilerine sıkı bir denetim altında devam etme kararı alınmıştır (Tuncoku, 2013a).

1800’lü yıllar Avrupalı ve Amerikalı ticaret ve savaş gemilerinin Uzak Doğu sularında tekrardan görülmeye başlandığı yıllardı. Bu gemiler o dönemki kapitalist ve milliyetçi devrimlerin güçlü temsilcileriydi. Ancak Batılı güçlerden önce, kendisini dış ülkelere kapayan Japonya ile ticaret amaçlı ilk teması 1780’lerde Rus kaşifler sağlamıştır. Bu temasın 10-15 sene sonrasında ise Rus tüccarlar bakufular ile görüşerek Japonya ile ticaret ayrıcalığı elde etmek istemişler ancak Tokugawa Hanedanlığı’ndan karşılık bulamamışlardır. Rusların bu teklifi, aslında ilerleyen dönemlerde diğer güçlerden de artarak gelecek olan ticari tekliflerin habercisiydi. Ancak neredeyse iki yüzyıldan fazla sürecek olan inziva politikalarının sonlandırılması 1850’li yılların başında Amerikalı Amiral Perry’nin ve mürettebatının Tokyo koyuna ulaşması ile son bulacaktı. Geliş amacı Başkan Milliard Filmore’un mektubunu İmparator’a iletmektir: “Barış içinde ticaret yapmayı kabul edin veya savaşın sonuçlarına katlanın!” (Gordon, 2003). O dönemde bakufu yetkilileri Japonya’nın yabancılara açık olan Nagasaki Limanı’na Perry ve mürettebatını yönlendirmek istemiştir ancak Perry bu teklifi reddetmiş ve eğer mektup Japon İmparatoru’na ya da üst düzey yetkililere iletilmezse bir sene sonra tekrar gelerek savaş ilan edeceğini belirtmiştir. Gerçekten de Perry bir seneyi bulmadan 1854 yılında bu sefer on savaş gemisine belirli bir sayıda askeri de alarak Japonya’ya gelmiştir ve Amerika’nın taleplerini yinelemiştir. Japonya ise daha fazla karşı gelmeyerek Amerika’nın ticaret talebini kabul etmiş ve böylece ikili arasında hem “Kanagawa” konvansiyonu imzalanmış hem de sakoku politikaları sonlandırılmıştır. Bu noktada belirtmek gerekir ki Japonya’nın aslında Perry ve mürettebatına karşı koyamamasının sebebi 1839-1842 yılları arasında Çin ve Birleşik Krallık arasında yaşanmış olan I. Afyon Savaşı’dır çünkü Japonya bu savaşta Çin’in Batılı güçler tarafından nasıl ağır bir yenilgiye uğratıldığını, Avrupalı/Amerikalı gemilerin savaş kabiliyetlerini ve deniz gücündeki üstünlüğünü gözlemleme fırsatı elde etmiştir. Bu yüzden o dönem zaten iç sıkıntılar yaşayan Tokugawa Hanedanlığı bir de Amerika ile savaşa girip kaybetseydi bu durum var olan yönetim için daha büyük bir hezimet olacaktı. Yukarıda belirtilen konvansiyonun imzalanmasından sonra Amerika’ya Japonya’da bir konsolosluk kurma ve belirli Japon limanlarının Amerikalılara açılma hakkı verildi. İlk Amerikan konsolosu ile yapılan müzakereler sonucunda ise “Barış ve Dostluk” ya da “Barış ve Ticaret” diyebileceğimiz anlaşma imzalandı (Tuncoku, 2013b). Amerika ve Japonya arasında yaşanan bu hadiseler Daimyolar arasında yayıldığı zaman, Şogun’a karşı şiddetli bir muhalefet ortaya çıktı. Mali sıkıntılar içerisinde bulunan Şogun ise bu muhalefete karşı gelmeyerek İmparator’dan sözleşmenin feshedilmesini talep etti (Eberhard, 2019). Daha sonrasında ülke kendisini gittikçe büyüyen bir siyasi çıkmaz içerisinde bulmuştur. Ayrıca ülkenin askeri kapasitesi toprakların savunulması konusunda yetersiz kalmaya başlamıştır ve yabancı paranın ülke pazarına hızlı girişi de ülkedeki ekonomik sıkıntıları da beraberinde getirmiştir. Sonuç olarak ise 1868 senesinde Şogun yönetiminin idaresi bir grup samuray tarafından gerçekleştirilen kanlı bir darbe ile sonlandırılmıştır. Ülkede var olan ikili yönetim sistemi kaldırılmış ve ulusal birlik imparatorluğun etrafında toplanmıştır (Tuncoku, 2013c). Böylece Japonya’yı daha da modernleştirip Batılılaştıracak olan “Meiji” dönemine giriş yapılmıştır.

3. Meiji Dönemi ve Emperyalist Bir Güç Olma Yolunda Atılan İlk Adım

Meiji dönemi Japonya’nın hem Batılılaştığı ve modernleştiği bir dönem olduğu gibi hem de sömürgeci bir güç olmanın temellerini attığı bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzden Meiji restorasyonu, Japonya İmparatorluğu’nun feodal, izolasyonist bir devletten sanayileşmiş bir güce dönüşmesine tanıklık eden bir süreçtir.

Meiji aslında devrimci bir hareket gerçekleştirecekti ve “eskinin kötü adetleri bırakılacak ve Dünya’nın neresinde olursa olsun imparatorluğu güçlendirmek için ilmin peşine düşülecek” ifadelerini içeren bir Meiji Tüzük Yemini’ni yayınlayacaktı (Holcombe, 2010a). Bu yemin, imparatorun Japonya’yı modern bir ulus devlete dönüştürme taahhüdünü de sunuyordu. Yeminin beş maddesi, Avrupa ulus-devletlerinin idealleri üzerine modellenmişti. Meclislerin yaratılmasını, kamuoyunda tartışmayı ve tüm sosyal sınıflardan insanların hükümete katılmasına izin vermeyi içeriyordu. Daha sonrasında ise tüm Tokugawa toprakları ele geçirilecek ve imparatorluk kontrolü altına alınacaktı (Charter Yemini, 2020).

İlk olarak kurumlar İngiliz, Fransız ya da Alman tarzını rol model alarak değişime uğradılar. Meiji Restorasyonu’nda aslında imparatorluğun ve imparatorun rolünün daha da güçlendirilmesi hedeflense de birkaç kıdemli yetkili de yönetimde söz hakkı sahibiydi. Tek amaçları Japonya’da ulus-devlet modelini inşa edebilmekti. Bu dönemde aynı zamanda Batı’nın daha yakından tanınması ve Amerika gibi diğer Batılı ülkeler ile de imzalanan “eşitsiz” anlaşmaların Japonya lehine yenilenmesi ya da feshedilmesi için “Iwakura Misyonu” oluşturuldu ve yönetimde de söz sahibi olan kişilerden bazıları 1871-1873 yılları arasında Batı’ya diplomatik seyahatler düzenledi. Ancak yakın dönemde Japonya’da gerçekleşen bu değişimler üzerine Kore ile bir kriz yaşandı. Koreliler Japon İmparatoru’nun konumunu Çin İmparatoru ile eş değer görüleceği için tanımayı reddetti. Ayrıca Kore’nin Çin’in haraç sistemine dahil olan bir ülke olduğu düşünüldüğünde Japon İmparatoru’nun yeni mevkiinin tanınması Kore İmparatoru’nun seviyesini düşürecek ve Japonya’nın üstünlüğünü resmileştirecekti. Aslında Meiji döneminde görev alan birçok yetkilinin geçmişten gelen Kore’yi Japonya’ya bağımlı hale getirebilme umudu devam ediyordu (Holcombe, 2010b). Ancak Kore ile Japonya arasında yaşanan gelişmeler bir sonraki bölümde daha detaylı bir biçimde ele alınacaktır.

1889 yılında yeni Meiji Anayasası ilan edilecekti ancak öncesinde, 1882 yılında, Meiji Restorasyonu’nun önemli isimlerinden Ito Hirobumi, Batılı modern anayasa modellerini detaylı bir şekilde incelemek üzere görevlendirildi ve anayasa modeli olarak Alman tarzı bir modeli tercih etti. Ayrıca Liberal Anglo-Amerikan demokratik fikirlere yönelik yeni Japon asil sınıfı da oluşturulurken Alman etkileri eski gelenekler ile harmanlanacaktı. Böylece halkın seçmiş olduğu meclisin denetlenmesi için bir Üst Kurul Meclisi oluşturulacaktı. Ito Hirobumi de başbakanlık görevine getirilmişti ve Tokyo İmparatorluk Üniversitesi’nde bir Alman adli müşavirin de desteğini alarak anayasanın taslağını oluşturmaya başlamıştı. Böylece 1889 yılında yeni Meiji Anayasa’sı resmi bir şekilde ilan edilerek imparatorluğun zemini sağlamlaştırılmış ve imparatorun siyasi gücü de artırılmıştı. Ayrıca ‘imparator’ kavramının halk arasındaki algısının daha da sağlamlaştırılması için ‘Eğitim Üzerine İmparatorluk Fermanı’ da yayımlanmış ve hem imparatorluğun hem de imparatorun değerinin halkın gözünde daha da yükseltilmesi hedeflenmiştir (Holcombe, 2010c).

Anayasa sonrasında Meiji döneminde modernleşen bir diğer alan ise ekonomi oldu. 1871-1872 arasında Yen Japon para birimi olarak belirlendi ayrıca Amerikan tarzı bankacılık model alınarak modern bir bankacılık sistemi oluşturuldu ve 1882 yılında Japon Merkez Bankası kuruldu. 1870li yıllar aslında makineleşmiş sanayinin ekonomideki önemli rolünün Meiji yönetimi tarafından anlaşıldığı bir dönem olmuştu. Bu yüzden ilerleyen dönemde sadece hammadde ihracatı yapan bir ülke olmamak adına sanayileşme girişimlerinde de bulunulmuştur ve devlet desteği ile yerli yatırımcı desteklenmiştir. Eşitsiz anlaşmalardan ve diğer etkenlerden kaynaklanan sorunlar yaşansa da Meiji dönemi Japonya’nın hem askeri hem de stratejik olarak başarılı bir şekilde sanayileştiği bir dönem olmuştur (Holcombe, 2010d).

Peki Meiji dönemi Japonya’nın dış politikası nasıldı? Bu dönemde Meiji hükümeti çevre bölgelere doğru “genişleme” politikası sergilemeyi tercih etmiştir. Böyle bir politika seçmesini tetikleyen birden fazla etken karşımıza çıkmaktadır. Buraya kadar bahsedilen tüm gelişmeler gözden geçirilecek olursa, ekonomik anlamda sanayileşmiş ve gelişme göstermiş olan Japonya’nın yeni pazar ve ucuz iş gücü arayışı bu sebeplerden bir tanesidir. Bir diğer sebep ise Meiji dönemi ile yaşanan birtakım askeri değişmeler. Örneğin, savaşarak para kazanan samuraylar bu dönem ile gelirlerini kaybetmişlerdir ve bu yüzden yaşanan modernleşmeye karşı samuraylar arasında hoşnutsuzluklar mevcuttur. Samuraylar daha da pasifleştirilmiş yerlerine imparatorluk ordu ve donanması kurulmuştur. Ancak gelirlerini kaybeden samuraylar özellikle tekrar bir gelir elde edebilmek adına zaman zaman çevre bölgelere yönelik “harp propagandası” yapmışlardır. Diğer bir sebep ise Japonya’nın Avrupa’ya karşı kendini savunabilecek bir “tampon bölge” yaratabilme çabasıydı. Evet, Japonya Batılılaşıyordu ancak esas amacı uluslararası alanda Batılı güçler arasında bir yer edinebilmekti. Özellikle Batı’nın zorla imzalatmış olduğu imtiyazlı/eşitsiz anlaşmalar geçmişte Japonya’nın canını oldukça yakmıştı. Ayrıca bahsettiğim gibi Tokugawa döneminde yaşanan misyonerlik hareketleri ve yaşanan diğer hadiseler zaten Japonya’nın kendisini Batı’dan soyutlama sebepleriydi, aslında Japonya kendisini bir ikilem içerisinde bulmuştu. Bu yüzden Japonya bölgedeki diğer Asya ülkelerinin ilerisine giderek aynı Batılılar gibi emperyalist bir güç olmalıydı. Japonya’nın yayılmacı politikasının ilk kurbanı ise Kore Yarımadası olacaktı.

Ancak bu konuya geçmeden önce yukarıda sözü geçen Iwakura Misyonu’nun Japonya’nın sömürgeci yapısını oluşturmadaki rolünden bahsetmek gerekir çünkü bu dönem aslında emperyalist bir güç olduktan sonra Japonya’nın ilhak ettiği bölgelere yönelik uygulayacağı sömürge politikalarında belirleyici olmuştur. Iwakura Misyonu ile Batı’da yaşanan sömürge gelişmelerinin yakından gözlemlenme fırsatı da elde edilmiştir. Örneğin, Japon heyet Atlantik Okyanusu’nu geçerek İngilizlerin İskoçlara ve İrlanda’ya yönelik uyguladığı sömürü politikalarını incelemiştir. Sonrasında ise, Fransa’ya vardığı zaman, Güney eyaletlerinin bütünleştirilmesine yönelik Fransız hükümetinin uyguladığı yoğun kampanyaya ve koloni faaliyetleri üzerinde doğrudan bürokratik kontrolün sağlanması için Cezayir idari politikalarının revize edildiğine tanık olmuştur.

Bu noktada İngiltere ve Fransa’nın uyguladıkları sömürge politikalarının farklı olduğunu belirtmekte fayda vardır. Fransız sömürge imparatorluğu, tebaalarını daha çok asimile etme yanlısıydı ve bunu da sömürü topluluklarına kendi dilini ve kültürünü öğreterek yapmayı amaçlıyordu ve aralarından başarılı bir şekilde asimile olanlara Fransız vatandaşlığını vaat ediyordu. Ayrıca Fransız koloni anlayışında sömürü bölgelerinin doğrudan yönetimi retoriği mevcuttu (Contributors to Wikimedia projects, 2021). İngiltere ise sömürge bölgelerini dolaylı yoldan yönetmeyi tercih etmiş ve bölgedeki halka İngiliz kültürünü benimsemeleri için belirgin bir şekilde baskı uygulamamıştır. Sadece arada bir kendi kültürünü bölgede teşvik etmiş ve daha pasif yollardan tanıtımını sağlamıştır. Japonya’nın ise ileride daha detaylı bir şekilde paylaşılacak olan bilgiler çerçevesinde Fransız tarzı bir sömürgecilik yapısı ve politikası tercih ettiğini söyleyebiliriz (Caprio, 2011a).

4. Kore’nin İlhakına Giden Süreç ve İlhak Edilişi

Yukarıda bahsi geçen Kore ile yaşanan kriz sonrasında Japonya’nın sadece Kore’deki üç limana gelme hakkı bulunuyordu. Ancak Japonya’nın esas amacı Batı’nın Japonya’ya dayatmış olduğu eşitsiz ticaret ve diplomasi koşulları ile Kore’yi ticarete açmaktı (Hwang, 2018a).

1875 yılında iki ülke arasında Kore’nin Kanghwa Adası üzerinde tekrar bir kriz meydana geldi ancak bu sefer artan Japon tehdidinin bastırılması için Çin’in de tavsiyesi üzerine Japonya ile “Kanghwa Antlaşması” imzalandı. Bu antlaşma Kore’nin Çin ile olan ilişkilerini vurgulasa da aynı zamanda Japonya’ya çeşitli serbest limanlar için ayrıcalıklar verecekti. Kore’deki muhafazakâr grup artan bu Japon baskısının dengelenmesi için Çin’den yardım isteyecekti (Holcombe, 2010e). Çinliler Japonya’nın Kore’ye yönelik olan bu girişimine karşı sessiz kalmamayı tercih etmişti ve bu durum Çin ile Japonya arasında Kuzeydoğu’nun egemenliği hakkında büyüyen bir kan davası haline geldi. İkili arasındaki bu gerginlik Seul’de iki kez askeri çatışmaya dönüştü. Daha sonrasında Çin ve Japonya bir anlaşma imzaladı ancak gerginliğin dindirilmesinde yeterli olmadı. Bu yüzden 1894’te Japonya Çin’e karşı savaş ilan etti ve hızlı bir üstünlük elde ederek savaştan galip çıktı (Hwang, 2018b). Japonya Çin ile gerçekleştirdiği savaş sırasında Kore’deki egemenliğini daha da güçlendirecek fırsatlara sahip oldu örneğin savaş boyunca yarımadada demiryolu inşa etti ve Kore’de gerçekleşecek olan olaylar için danışman gönderme hakkı elde etti. Ayrıca Kore’nin kültürel sarsıntıya uğramasına sebep olacak modernleşme reformlarını burada da gerçekleştirecekti (Holcombe, 2010f). Bundan sonraki süreçte ise gerçekleşecek olan Rus-Japon savaşı ve Japonya’nın burada da elde edeceği zafer Kore’nin ilhakını daha da hızlandıracaktı.

Rus-Japon savaşı sırasında Japonya yarımadada kurmak istediği yabancı egemenliğini gerektirdiği düzeyde elde etmişti. Şimdi sırada Koreli yöneticileri antlaşma imzalamaya zorlamak vardı. Bu antlaşmaların iki tanesi 1904 yılında imzalanmıştı, ilki Japon askerilerinin Kore’de konuşlanmasına izin verecekti ikincisi ise Japonlara Kore’nin mali, askeri ve diplomatik organlarında önemli görevler üstlenmelerine fırsat tanıyacaktı. 1905 yılında imzalanan antlaşma Japonya’nın Kore üzerinde hakimiyet kurmasında daha önemli bir role sahipti. İmzalanan bu antlaşma ile Japonya Kore’de bir “Genel Müfettişlik” kurma yetkisine sahip oldu. Japon Genel Müfettişliğine atanan ilk isim ise Meiji döneminin önde gelen ismi Ito Hirobumi oldu. Genel Müfettişlik, Kore’nin dışişlerini ve maliyesini denetleme yetkisine sahipti. Ayrıca yakın dönemde Japonya karşıtı olan Kore İmparatoru Gojong da tahtından feragat etmeye zorlanıyordu böylece 1907 senesinde İmparator tahtını oğluna bırakarak görevden çekilmişti. Aynı dönemde imzalanan bir diğer antlaşma ile Japonlar önemli kararlar hakkında veto etme hakkını da elde etti böylece önemli makamlara kimlerin atanacağına dair kararları onlar verecekti. Atanacak olan bu kişiler genellikle Kore içerisindeki Japon yanlısı ya da modernleşmeyi destekleyen kişiler arasından seçilmiş veya bizzat Japonlar olmuştur. Böylece hükümetin kontrolü tamamen Japonlara geçerek Kore ordusu da dağıtılmıştır. Ancak 1909 yılının Ekim ayında Ito’ya bir suikast düzenlendi ve yaşanan tüm bu olaylar yaklaşık bir sene sonra gerçekleştirilecek olan Kore’nin resmi ilhakını hızlandırdı (Hwang, 2018c). Bahsedilen bu antlaşmalar aslında Kore’nin askeri ve yönetim yapısındaki birçok değişikliği gerçekleştirmişti ve yarımadada artık açık bir şekilde Japonların üstünlüğü her alanda mevcuttu. Böylece Japonya Kore’yi 1910 yılında açıkça sömürgesi olarak ilhak etti. 

Bundan sonraki süreçte ise Japonya’nın Kore’yi tamamen kendisine bağlı bir bölge haline getirme çabaları yoğunlaşarak artacaktı. Japonlar Korelilerin topraklarına hükümet kadastro araştırmasını başlatarak el koyacak ve toprak sahiplerini güçten düşürerek maddiyattan mahrum edeceklerdi. Bu araştırma aslında Japonya’nın benimsemiş olduğu emperyalist yapının bir göstergesiydi “böl ve yönet” taktiğini uygulayacaktı. Ayrıca Korelilerin yüksek öğrenim haklarını ellerinden alacaklardı ve tüm bunlar Japonya’nın bir sömürge politikası olarak Kore halkına yönelik uygulayacağı “asimilasyon” politikalarının habercisiydi.

5. Japon Emperyalizminin Asimilasyon Politikaları ve Kore Halkı

Japon sömürge ideolojisi, 1945 yılına kadar faaliyet gösterecekti ve bu ideolojisini birbirini tamamlayıcı üç öğeye dayandıracaktı: Bilgi üretimi, ekonomik girişimler ve sömürü bölgelerine uygulanacak olan kaba güç (V. all posts by Y. W., 2019a). Aslında Japonya’nın sömürgecilik yapısı ve politikaları Fransız Koloni yönetimi ile paralellik göstermekteydi. Bu yüzden Fransa’nın kendi kültürünü sömürgeci bölgelerine dayattığı ve bölge halkını asimile ettiği gibi Japonya’da himayesi altında bulunan Kore halkına benzer politikalar uygulayacaktı. Bunun için de yukarıda bilgi üretimi olarak bahsedilen ancak aslında “propaganda” olan koloni yönetim aracını hem içeride hem dışarıda sık sık kullanacaktı.

O dönemlerde Japon yöneticiler Kore halkının asimile edilmesi hakkında hemfikirdi ancak bunun kademeli olarak mı yoksa radikal bir şekilde mi gerçekleştirileceği hakkında kararsızlardı. İşte tam bu noktada propaganda yöntemi devreye giriyordu. Japonya içerisinde konuya yönelik fikir ayrılığının ortadan kaldırılması için Kore ve Japon birliği sık sık vurgulanıyordu. Ayrıca iki halk arasında ırksal, dilsel ve dinsel benzerliklerin olduğundan da bahsedilecekti (Caprio, 2011b). Sonuç olarak ise Korelilerin asimile edilerek Japon toplumuna bütünleşmiş bir toplum haline getirilebileceğine karar verilmişti. Bunun için ise ilk aşama Kore’de güçlü bir eğitim sisteminin oluşturulmasıydı.

Bütünleşmiş bir Japon-Kore eğitim sisteminin kurulması ile derslere Japon kültürü ve dili eklenmişti. Ayrıca müfredat Japon vatansever ve milliyetçi temaları pekiştirir nitelikteydi. Öğrencilere Çince ve Korece’nin yanı sıra haftada 10 saat doğrudan Japonca eğitimi sunulacaktı. Hatta ilerleyen süreçte Korece seçmeli ders haline getirilecekti ve Korece konuşan öğrenciler cezalandırılacaktı. İlhaktan önce ülkede oldukça popüler olan “Daehan Maeil Sinbo” gazetesi de Korece yayımladığı makalelerden dolayı Japon koloni yönetimi tarafından kontrol altına alınmış, “Daehan” yani “Kore” ifadesi kaldırılmıştır. Gazete artık okullarda öğrencilere öğretilen şeylerden bahsetmeye başlamıştır: Tasarruf, sıkı çalışma, sağlık, beslenme ve “feodal geleneklerin” ortadan kaldırılması gibi şeyler (Caprio, 2011c). Ayrıca gazetenin bir medeniyet organı olarak tanıtımı yapılmıştır. Diğer gazeteler ve dergiler ise “Naisen Ittai” yani bir bütün olarak Japon ve Kore sloganı altında kapatılmıştır (South Korea: Cultural Identity, n.d.a). Japon dili edinimine ek olarak Kore halkı Japonlar tarafından kendilerinden beklenen uygarlık standartlarına ulaşan bir yaşam tarzını benimsemeliydi. Bu yüzden Maeil Sinbo gazetesi bu sefer dramatik reform gerektiren bir alan olarak Kore’nin sağlık ve temizlik standartlarını hedef almıştı. “Hijyen ve Ahlak” başlıklı oldukça patronluk taslayan bir başyazısında, Kore halkının bugüne kadar sağlıklarına yeterince ilgi göstermediğinden bahsedilmişti. Bu yüzden Japonya hijyen konusuna odaklanarak sosyal yaşamda Kore tarzının yerine Japon tarzını yerleştirmeye çalıştı ve ülke içerisinde sağlıklı Japon kasabaları yaratmış oldu yani kazan-kazan ilkesi ile hijyeni sömürge misyonunun bir aracı haline getirdi (Caprio, 2015). Koloni hükümeti Japonya’daki imparatorluk olaylarına Korelilerin katılımını da teşvik etti. Tatiller takip edilip düğünler ve taç giyme törenleri kutlanacaktı ve kraliyet ölümlerinin yası tutulacaktı. Ayrıca Şinto tapınakları da Koreliler tarafından ziyaret edilecekti. Öğretmenler ve öğrencilerden de her pazartesi sabahı Japon İmparatoru için saygı ritüellerini gerçekleştirmeleri bekleniyordu. İmparatora bir tanrı olarak saygı göstermeyi reddeden Koreli Hristiyanlar ya hapse atıldı ya da dışlandı (South Korea: Cultural Identity, n.d.b). Burada medyanın rolü çok önemliydi, insanlara etkinliklerin önemi ve katılım sırasında Japon tarzına uygun giyinme ve hareket etme yolları hakkında talimatlar verildi. Medya sık sık Japonya’nın imparatorluk tahtının Kore halkıyla paylaşıldığına dair reklamlar yaptı. Ayrıca Fransa’nın asimile olmuş sömürü halkına Fransız vatandaşlığı hakkı tanıması gibi Japonya da başarılı bir şekilde asimile olan Korelilere Japonlarla ikamet edebileceklerini, çalışabileceklerini ve hatta evlenebileceklerini vaat etmişti.

Japon Koloni hükümetinin Japonya ve Kore arasındaki bağların güçlendirilmesi için uyguladığı diğer bir yöntem ise Korelilere “yurttaşlık eğitimi” yerine “milli eğitimin” verilmesidir. Böylece öğrenciler yerel yani Kore topluluğunun üyeleri olarak değil Japonya’nın genişletilmiş imparatorluğunun üyeleri olarak eğitilecektir. Ayrıca yine medya aracılığı ile Korelilere aile yapısının nasıl olması gerektiği, Koreli kadınlara ise kocalarına nasıl hizmet edecekleri, bebeklerini nasıl yetiştirecekleri ve okul öncesinde çocuklarını nasıl eğitmeleri gerektiği bile öğretilmeye çalışılmıştır. Korece ve Japonca isimlerdeki farklılıkların aile kayıt sisteminde sorunlara neden olduğu da belirtilmiştir. Ülke genelinde Kim ve Yi soyadına sahip insanların çok fazla olması Japon soyadı sisteminin benimsenmesine sebep olmuştur ve herkesin bir Japon ismi edinmesi teşvik edilmiştir (Caprio, 2011d).

6. Sonuç

Batı ile kurulan ilk ilişkiler Japonya’nın lehine olmasa da sonrasında yaşanan gelişmeler onu II. Dünya Savaşı öncesine kadar bölgedeki en güçlü aktör haline getirmiştir. Batılı sömürgeci güçlere karşı kendini savunmaya çalışırken, Batı, özellikle Fransız, tarzı bir emperyalizm benimsemiştir. İlhak ettiği bölgeleri doğrudan yönetmeyi ve Japon toplumuna entegre bir sömürge toplumu yaratmayı amaçlamıştır. Bu yüzden de Japonya’nın Kore Yarımadası’ndaki mevcut düzene karşı tutumu geçici değil, daha kalıcı ve uzun vadeli olmuştur.

Peki Kore Yarımadası göz önünde bulundurulduğunda Japonya’nın sömürge politikası asimilasyon başarılı olabilmiş midir? Bu durum aslında tartışmaya açıktır. Sonuçta o dönemki tüm Kore halkı Japonları ve onların politikalarını hoşgörü ile karşılamamış olacak ki Kore ordusu dağıtıldıktan sonra Japon Koloni Hükümetine karşı gerilla toplulukları oluşturulmuş ve resmi ilhaktan yaklaşık on sene sonra da bir Kore milliyetçilik hareketi olan 1 Mart 1919 Bağımsızlık Hareketi gerçekleştirilmiştir. Bu milliyetçi hareket her gruptan insanı bir araya getirmiştir ve hepsi yayılmacı karşıtı, milli irade ve mutlak bağımsızlık yanlısıdır (Jeong, 2016). Yani Japonya’nın uygulamış olduğu bu baskıcı asimilasyon politikaları aslında Kore Milliyetçiliğinin ana hatlarının oluşmasında ve savaş sonrası ilişkilerde etkisini göstermiştir.

Japonya’nın gerçekleştirdiği radikal değişimler ve asimilasyon politikaları sayesinde Kore Yarımadası’na derinlemesine nüfuz etmesi, Kore Savaş’ından sonra Güney Kore’nin yeniden yapılanma sürecini de etkiledi. Kore Savaşı sonrasında bu değişiklikler kullanılarak Güney Kore’nin kalkınma modeli oluşturulmuştur. Japon İmparatorluğu’nun gerçekleştirdiği ekonomik reformların, özellikle Güney Kore başkanlığı yapmış ve 28 yıl Japon Koloni Yönetimi altında eğitim almış olan Park Chung Hee tarafından yeniden uygulandığını gözlemlemek mümkündür. Örneğin, Park döneminde Ekonomik Planlama Konseyi’nin oluşturmuş olduğu kalkınma planları Japon askeri ve bürokratik iktidarın belirlemiş olduğu beş yıllık kalkınma planlarını anımsatmaktaydı. Ayrıca Japon Zaibatsu yapılanmasını yansıtan Chaebol’lerin %60’ı Japon sömürge döneminde iş dünyasına katıldı ve yerel Koreli girişimciler, Zaibatsuların etkisiyle, iş-devlet ilişkileri tarzına uyum sağladı (Pektaş Kım, 2021).

Kısacası, Japonya’nın sömürgecilik döneminin incelenmesi hem günümüz Japonya’sını hem de Kore Yarımadası’nı anlamada büyük bir öneme sahiptir. Her ne kadar o dönemde Japonya tarafından yürütülen propagandalar saf Kore tarihine ulaşma konusunda bir engel teşkil etmiş olsa da milliyetçi Koreli bilim adamları bile Güney Kore’nin yeniden kalkınmasını incelerken Japon sömürgeciliğinin oluşturmuş olduğu yapıyı değerlendirmektedirler. Ayrıca Japonya’nın savaş sonrası tüm güvenliğini Amerika’ya teslim etmesindeki ve “Barış Anayasası” olarak yeni bir anayasa belirlemesindeki etkenleri anlamada emperyalist dönemde benimsediği dış politikanın daha detaylı bir şekilde analiz edilmesi katkıda bulunacaktır.

Melis PEKTAŞ KIM

Japonya Çalışmaları Staj Programı

 

KAYNAKÇA

All posts by Y. W. (2019, October 15). Japanese Colonial Ideology in Korea (1905-1945). Retrieved May 2, 2021, from The Yale Review of International Studies website: http://yris.yira.org/essays/3523

Caprio, M. E. (2015). Review of Assimilating Seoul: Japanese Rule and the Politics of Public Space in Colonial Korea, 1910–1945. Retrieved May 2, 2021, from Reviews in History website: https://reviews.history.ac.uk/review/1734

Caprio, M. E. (2011). Japanese assimilation policies in colonial Korea, 1910-1945. University of Washington Press.

Charter Yemini. (2020, August 1). Retrieved May 2, 2021, from Charter Yemini | Japon tarihi website: https://delphipages.live/tr/siyaset-hukuk-ve-devlet/hukuk-suc-ve-ceza/charter-oath

Contributors to Wikimedia projects. (2021, April 27). Assimilation (French colonialism). Retrieved May 2, 2021, from Wikipedia website: https://en.wikipedia.org/wiki/Assimilation_(French_colonialism)

Eberhard, W. (2019). En Eski Devirlerden Zamanımıza Kadar Uzak Doğu Tarihi. Ankara: Türk Tarih Kurumu.

Gordon, A. (2003). A Modern History of Japan: From Tokugawa Times to Present. New York: Oxford University.

Holcombe, C. (2010). Doğu Asya Tarihi: Çin, Japonya, Kore Medeniyetin Köklerinden 21. Yüzyıla Kadar. İstanbul: Dergah Yayınları.

Hwang, K. M. (2018). Kore Tarihi. İstanbul: Feylosof Yayınları.

Jeong, E. K. (2016). Kore Milliyetçiliği: Kore’de ve Türkiye’de Milliyetçilik Anlayışlarının Gelişme Süreçleri (1910-1945). Antalya: Likya Yayınları.

Pektaş Kım, M. (2021). The Reflections of Japanese Colonial System on South Korea’s State Structure and Development Model During the Post Korean War Era (Final Paper; pp. 1–21). İstanbul: Boğaziçi University.

South korea: Cultural Identity. (n.d.). Retrieved May 2, 2021, from http://countrystudies.us/south-korea/41.htm

Tuncoku, A. M. (2013). Japon Dış Politikası: Sistematik ve Bölgesel Aktörlerle İlişkiler. Ankara: Nobel Yayın.

Balkan Bülteni / 6-9 Haziran

0

 

Arnavutluk

Arnavutluk Parlamentosu Tahkikat Komisyonunun Raporunu Onayladı

  • Arnavutluk Parlamentosu, Cumhurbaşkanı Ilir Meta’nın görevden alınmasını isteyen Tahkikat Komisyonunun son raporunu geçtiğimiz çarşamba günkü meclis toplantısında onayladı. Parlamentoda, 104 vekil Meta’nın görevden alınması yönünde oy kullanırken 7 vekil hayır oyu kullandı ve 2 vekil de çekimser kaldı.
  • Oylamadan önce Meclis Tahkikat Komisyonunun, Meta hakkında sunduğu raporda “Cumhurbaşkanı Meta’nın anayasayı ciddi şekilde ihlal ettiği” ifadelerine yer verildi.
  • Mecliste konuşan Başbakan Edi Rama, Meta’nın misyonuna “ihanet” ettiğini belirterek, “Meta, anayasayı küçük düşürdü. Arnavutluk artık Meta’yı destekleyemez.” dedi. Muhalefet Milletvekili Artur Roshi ise Meta’nın görevden alınma kararını onaylamazken Başbakan Rama’nın ifadelerini sert bulduğunu ve güç odaklı bir iktidar sürdüğünü ifade etti.
  • Arnavutluk Cumhurbaşkanı’nın kaderinin ne olacağı ise, hakkında son kararı verecek olan, Anayasa Mahkemesi’nin elinde. Ilir Meta, aynı zamanda Arnavutluk tarihinin meclis tarafından ihraç edilen ilk devlet başkanı oldu.

Kaynak: Albanian Daily News & Anadolu Agency

Tarih: 09.06.2021

 

Bosna – Hersek / Sırp Cumhuriyeti

Bosna Hersek’in Mısır Büyükelçiliği ile Sırp Cumhuriyeti Yetkilileri İş Birliği için Görüştü

  • Sırp Cumhuriyeti Enerji ve Madencilik Bakanı Petar Dokic, bugün Mısır’ın BH Büyükelçisi Yaser Abdelrahman Ali Sorour ile Banja Luka’da bir görüşme gerçekleştirdi.
  • Dokic ve Sorour, enerji ve madencilik alanlarında hakkında fikir alışverişinde bulundu.
  • Büyükelçi ve bakan, yenilenebilir enerji kaynakları, rüzgar ve güneş enerjisi alanında ortak projeler uygulamak konusunda şirketler bazında anlaşma yapmak için hazır olduklarını ifade ettiler.
  • Halkla İlişkiler Bürosu yaptığı açıklamada, Sırp Cumhuriyeti’nin zengin linyit yataklarına sahip olması ve Mısır’ın bu konuda bilgi birikimleri göz önüne alındığında iyi bir iş birliğinin ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğunu belirtti.

Kaynak: Rtrs

Tarih: 09.06.2021

 

Sırp Cumhuriyeti Ordusu: General Mladiç Dürüst, Adil ve İyi Bir Komutan

  • Sırp Cumhuriyeti Ordusu’nun (VRS) ileri gelenleri, Ratko Mladiç’in Sırplar için oldukça önemli olduğunu söyledi.
  • Yapılan açıklamada, Mladiç’in, Sırp halkının bu bölgedeki pogromlardan ve tamamen yok olmaktan korunmasına ölçülemez bir katkıda bulunduğunu ve Lahey Mahkemesi’nin Sırpları ve Sırp Cumhuriyeti’ni şeytanlaştırmak için kurulduğunu söylendi.
  • VRS Ordusu: “Lahey Mahkemesi’nin bu kararını Sırp halkının ve Sırp Cumhuriyeti’nin hiçbir zaman unutmamalıdır.”

Kaynak: Rtrs

Tarih: 09.06.2021

 

Kosova 

Glauk Konjufca Arnavutluk’ta

  • Kosova Meclis Başkanı Glauk Konjufca Arnavutluk başkenti Tiran’a resmi ziyarette bulundu. Arnavutluk mevkidaşı Gramoz Ruçi ile görüşme gerçekleştirdi. Her iki ülkeyi bekleyen zorluklar ve Kosova-Sırbistan diyalogu hakkında konuştular.
  • Konjufca daha sonra ülke Cumhurbaşkanı İlir Meta tarafından kabul edildi. Konuşma sırasında, Kosova Meclis Başkanının ilk yurt dışı ziyaretini Tiran’a gerçekleştirmesi geleneğine saygı duyduğunu belirtti.
  • Arnavutluk ziyaretinin son durağı Arnavutluk Demokratik Partisi (PD) Genel Başkanı Lulzim Basha ile görüşme oldu. Bölgedeki siyasi gelişmeler hakkında istişare ettiler.
  • Her zaman Kosova’nın yanında olacaklarını vurgulayan Basha: “Kosova’nın uluslararası düzeyde tanınması, Kosova-Sırbistan müzakerelerinin karşılıklı tanınmayla sonuçlanması, önceliklerimiz arasında yer alıyor.” dedi.

Kaynak: Kosova Haber

Tarih: 07.06.2021

 

Görüşme Tarihi Belli Oldu

  • Avrupa Birliği, Kosova ile Sırbistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesine ilişkin müzakereler çerçevesinde bir sonraki görüşmenin 15 Haziran’da Brüksel’de yapılacağını söyledi.
  • 2020 Temmuz ayında yeniden başlayan müzakere süreci, Kosova’da yapılan seçimler sebebiyle askıya alınmıştı.
  • Bu görüşme ise Kosova Başbakanı Albin Kurti ile Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic arasında o zamandan beri yapılan ilk görüşme olacak.
  • Kurti, “Orada diyaloğun bir sonraki bölümünün ne olabileceğini görebileceğiz” dedi.

Kaynak: Panorama.al

Tarih: 09.06.2021

 

Sırbistan

Sırp Yetkili: Kosova’nın Statüsü Brüksel’de Tartışılmıyor

  • Belgrad ve Priştine’nin sözde karşılıklı tanınması, Kosova ve Metohija’nın statüsü konusuna değinmediği için Brüksel diyalogu çerçevesinde tartışılmıyor.
  • Bu nedenle, Kosova Cumhurbaşkanı Vyosa Osmani’nin Priştine’nin karşılıklı tanıma konusunda bir anlaşmaya varmak için Sırbistan ile diyaloga katıldığı yönündeki açıklaması hakkında yorum yaptı.
  • Devlet Kosova ve Metohija temsilciliği tarafından yapılan açıklamada, “Belgrad’ı diyaloğun tek sonucunun ancak sözde karşılıklı tanıma olabileceği yönünde tehdit eden Arnavut siyasetçiler, diyalog ve uzlaşmacı bir çözüm arayışıyla gerçekten ilgilenmediklerini doğrudan gösterdiler.”
  • Petkoviç’e göre, tek taraflı adımlar ve dayatılan kararlar, yalnızca Kosova’da yaşayan halklar ile Metohija arasındaki gerilimi artırıyor.

Kaynak: Regnum.ru

Tarih: 09.06.2021

 

Vucic ve Kurti 15 Haziran’da Brüksel’de Buluşacak

  • Belgrad ile Priştine arasındaki bir sonraki diyalog turu, Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic ve Kosova Başbakanı Albin Kurti’nin katılımıyla 15 Haziran’da Brüksel’de gerçekleşecek.
  • Stano’ya göre, AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve AB’nin Belgrad ile Priştine Diyalog Özel Temsilcisi Miroslav Lajcak arabuluculuk yapacak.
  • Bu, Belgrad ve Priştine’nin Vucic ve ardından Kosova Başbakanı Abdullah Hoti’nin Brüksel’de bir araya geldiği Eylül 2020’den bu yana en yüksek siyasi düzeydeki ilk toplantısı olacak.

Kaynak: Regnum.ru

Tarih: 09.06.2021

 

Yunanistan

Yunanistan, Türkiye’yi Sığınmacılar İçin ‘Güvenli Ülke’ İlan Etti

  • Yunanistan, ortak bakanlık kararıyla Türkiye’yi Suriye, Afganistan, Pakistan, Bangladeş ve Somali gibi belirli ülkelerden gelen sığınmacılar için “güvenli ülke” ilan etti. Karar Göç Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı tarafından verildi.
  • Ortak Bakanlar Kararı’nın, İltica Dairesi’nin son tavsiyesini ve uluslararası koruma başvurusunda bulunan belirli kategorilerdeki kişilerin yaşam koşulları ve insan haklarına ilişkin Türkiye’deki mevcut duruma ilişkin tüm güncel bilgileri dikkate aldığı kaydedildi. Göç Bakanlığı yaptığı açıklamada ayrıca, kökenleri Suriye, Afganistan, Pakistan, Bangladeş ve Somali olan başvuru sahiplerinin, ırkları nedeniyle komşu ülkede herhangi bir tehlike altında olmadıkları düşünüldüğünden, Türkiye’nin uluslararası koruma başvurularını incelemek için tüm bu koşulları yerine getirdiği kabul edilmektedir.

Kaynak: Keep Talking Greece

Tarih: 7.06.2021

 

Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias ,  Yunanistan’ın Birleşik Arap Emirlikleri ile İlişkisi Stratejik Bir İlişkidir

  • Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, BAE ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, “Yunanistan’ın Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkisi, her iki ülke için de çok şey ifade eden stratejik bir ilişki, uzun vadeli bir ilişkidir.” dedi. Dışişleri Bakanı, bunun dördüncü ziyareti ve mevkidaşı ve arkadaşı Abdullah bin Zayed Al Nahyan ile görüşmesi olduğunu ve öncesinde Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis’in de bir ziyareti olduğunu söyledi.
  • Dendias, “Her şeyden önce Yunanistan ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki ilişkileri savunma, enerji, ekonomi, turizm olmak üzere tüm sektörlerde görüşme fırsatı bulduk” dedi.

Kaynak: Atina Makedon Haber Ajansı

Tarih: 9.06.2021

 

Dış Aktörler

Cramon: “ABD’nin Kosova-Sırbistan Diyaloğuna Katılımı Çok Önemli”

  • Avrupa Birliği’nin Kosova-Sırbistan Diyaloğu Özel Temsilcisi Miroslav Lajcak ve ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Vekili Matthew Palmer’ın Kosova ve Sırbistan’ı ziyareti sonrasında Avrupa Parlamentosu Kosova Raportörü Von Cramon açıklamalarda bulundu. Cramon, “Özel Temsilci Palmer, Başkan Trump altında çalışmaya başladı, ancak şimdi çalışmalarına çok kültürlü iş birliğine gerçekten yardımcı olacak şekilde devam edebileceğini umuyor” ifadelerini kullandı.
  • Avrupalı aktörlerin ABD Başkanı Joe Biden’in bağlılığını takdir ettiğini ve bölgenin ABD desteğine ihtiyacı olduğunu belirten Cramon, “Sırp Belediyeler Birliği kesinlikle sorulardan biri, ancak Sırp toplumunun bu süreçte yapabileceği çok şey var. Diyalogda başka acil şeyler olduğuna inanıyorum, ancak Haziran’ın süreçte yeni bir başlangıç sunacağını umuyorum” dedi.

Kaynak: Kosovaport

Tarih: 07.06.2021

 

Sassoli: “AB’nin Genişlemesi Barış ve Refah İçin Olumlu Bir Adım Olur”

  • Avrupa Parlamentosu Başkanı David Sassoli, Batı Balkan ülkelerinin Avrupa Birliği’ne entegrasyonunu destekledi. Sassoli, AB genişlemesinin barış ve refah için olumlu bir adım olacağını söyledi.
  • Sassoli, “Genişleme hem bölgeye hem de bir bütün olarak Avrupa’ya büyük faydalar sağlayabilir ve istikrarlı, müreffeh ve barışçıl bir kıta sağlamaya yardımcı olabilir.” ifadelerini kullanırken, Batı Balkan ülkelerinin birliğe katılmasının şartların yerine getirilmesine bağlı olduğunu belirtti.
  • Ayrıca Sassoli, “Bu ülkelerin her birinde reformlar henüz tamamlanmadı” diyerek, Avrupa Birliği’nin de sözlerini tutması ve ilerlemeyi tanıması gerektiğini de sözlerine ekledi.

Kaynak: Independent Balkan News Agency

Tarih: 07.06.2021

 

BM Mahkemesi Ratko Mladiç’in Cezasını Onayladı

  • Hollanda’nın Lahey kentindeki Uluslararası Ceza Mahkemeleri Mekanizması’nın (IRMCT), 2017’de hakkında ömür boyu hapis cezası verdiği Bosnalı Sırpların eski lideri Mladic’in davasında nihai karar açıklandı.
  • Mahkeme, Ratko Mladiç’in mahkumiyetine itirazını reddetti ve onu soykırım ve insanlığa karşı suçlardan ömür boyu hapis cezasına çarptırdı.
  • Mahkemenin temyiz kurulu, eski Bosnalı Sırp askeri liderini 1995 yılında Srebrenica’da Boşnak soykırımı, ülke genelinde Boşnaklara ve Hırvatlara yönelik zulüm, BM barış güçlerini rehin almak, kuşatma sırasında Saraybosna halkını bombalama ve keskin nişancılıkla terörize etmek suçlarından mahkûm eden kararı onadı. 530 gün görülen davada, toplam 591 tanık ifadesine başvuruldu. 9 bin 914 kanıt mahkemece kabul edildiği belirtiliyor.
  • BM Mahkemesi’nin Mladiç kararı, başta Balkanlar olmak üzere, dünya basınında geniş yer buldu.

Kaynak: Balkan Insight

Tarih: 08.06.2021

 

AB ile Yunanistan Arasında Türkiye Sınırındaki ‘Ses Topu’ Anlaşmazlığı

  • Avrupa Birliği (AB), Yunanistan’ın göçmenleri engellemek için Türkiye sınırına yerleştirdiği sağır edici seviyede ses çıkaran ses topunu “tuhaf bir yöntem” değerlendirmesiyle eleştirdi, Yunanistan ise uygulamayı savundu.
  • Avrupa Birliği (AB) Komisyonunun iç işlerinden sorumlu üyesi Ylva Johansson ile Yunanistan’ın Göç ve İltica Bakanı Notis Mitarakis’in Brüksel’deki görüşmesinden sonra düzenlenen basın toplantısında, ikili arasında geçen haftalarda testleri yapılan “ses topu” hakkındaki anlaşmazlık gündeme geldi.
  • Görev alanında AB sınırlarının korunması da bulunan Johansson’a karşılık veren Yunan bakan ise ses topunu savundu.
  • Mitarakis, uluslararası hukuku ihlal etmeyen teknolojileri kullanabileceklerini belirterek “Bu, kimseyi tehlike altına sokmadan AB sınırlarını koruyabilir.” diye konuştu. Ayrıca, “Yunan polisi ve sahil güvenliğinin sınırlarda ve Ege’de özellikle son iki yılda insan hayatının korunmasında mükemmel bir geçmişi” bulunduğunu savundu.

Kaynak: Time Balkan

Tarih: 09.06.2021

 

NATO, ‘Bosna Kasabı’ Mladic Hakkındaki Mahkeme Kararını Memnuniyetle Karşıladı

  • NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, “Bosna Kasabı” lakaplı Ratko Mladic’in müebbet hapis cezasının onanmasını memnuniyetle karşıladı.
  • Stoltenberg, yaptığı açıklamada, “Mladic’in 1995’te Srebrenitsa’da binlerce Bosnalı erkek ve gencin öldürülmesi dahil olmak üzere sivillere yönelik acımasız suçlardan sorumlu tutulması doğrudur.” ifadesini kullandı.
  • NATO’nun 1990’larda Balkanlar’da iki etnik savaşın sonlandırılmasında ve Avrupa tarihinde karanlık ve utanç dolu bir bölümün kapatılmasında rol oynadığını kaydeden Stoltenberg, “Bölge, ittifakımız için stratejik olarak önem taşımaya devam etmektedir. Barış ve uzlaşıyı destekleyerek Batı Balkanlar’da istikrar ve güvenliğe katkı sağlamayı sürdüreceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.

Kaynak: Time Balkan

Tarih: 09.06.2021

 

TUİÇ Balkan Stajyerleri: Elifnur Ayhan, Melisa Agoviç, Dilek Keçeci, Ece Sumru Güvemli, Hilal Yel, İleyna Savuk, Rümeysa Güner, Şamil Orhan, Didem Şimşek, Aybüke Koçak ve Hatice Deniz Hızal

 

 

Karanfil Devrimi ve İşçi Hareketlerinin Etkisi

ÖZET

Bu çalışmada ele alınan konu, 25 Nisan 1974 tarihinde Portekiz’de gerçekleştirilen Karanfil Devrimi’nde işçi hareketlerinin etkisidir. 1930’lu yılların başında Estado Novo (Yeni Devlet) totaliter hükümet yapısıyla António de Oliveira Salazar’ın başbakanlık makamına gelişinin ardından Portekiz’de faşist ideoloji devlet rejimi haline gelmiştir. Salazar dönemindeki işçi hareketlerinin toplumsal ve siyasal etkileri değerlendirilmiştir. Salazar’ın vefatının ardından makamına gelen Marcelo Caetano dönemindeki işçilerin grev ve direniş eylemlerine değinilerek General Antonio Spinola’nın önderliğinde gerçekleşen Karanfil Devrimi ve sonrası yaşanan toplumsal ve siyasi olaylarda işçi hareketlerinin etkisi incelenmiştir. Bütüncül bir perspektifte Marksist ve Neo-Marksist kavramlarla işçi hareketlerinin sosyolojik tezahürleri merkez-çevre modeli (kent-kırsal) kapsamında değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Araştırma yöntemi literatür incelemesi olarak belirlenmiş; bu kapsamda dergi makaleleri, kitaplar, dergiler ve yüksek lisans tezlerinden yararlanılmıştır. Bu eksende ele alınan Karanfil Devrimi’nin ekonomik, siyasi ve toplumsal mahiyeti ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Karanfil Devrimi, İşçi Hareketleri, Portekiz, Sınıf Mücadeleleri, Komünizm, António de Oliveira Salazar 

ABSTRACT

The subject discussed in this study is the effect of the Workers’ Movements in the Carnation Revolution that took place in Portugal on April 25, 1974. In the early 1930s, with the Estado Novo (New State) totalitarian government structure, after António de Oliveira Salazar took the post of prime minister, the fascist ideology in Portugal became the state regime. In this paper, the social and political effects of the labor movements in the Salazar period are evaluated. By referring to the strikes and resistance actions of the workers during the Marcelo Caetano period who came to his office after Salazar’s death, the effect of the workers’ movements on the Carnation Revolution and the social and political events that took place after the leadership of General Antonio Spinola was examined. In a holistic perspective, the sociological manifestations of the labor movements with Marxist and Neo-Marxist concepts have been evaluated within the context of the center-periphery model (urban-rural). Research method based on literature that journal articles, books, journals and master theses have been used. In this respect, the economic, political and social nature of the Carnation Revolution is discussed.

Keywords: Carnation Revolution, Workers’ Movements, Portugal, Class Struggles, Communism, António de Oliveira Salazar

Giriş

Portekiz 14. yüzyılın sonlarında denizaşırı keşifleriyle sömürgecilik faaliyetlerine başlamıştır. 15. yüzyıldan itibaren ekonomik gücünün doruğuna ulaşan Portekiz, Ümit Burnu ve Hindistan’ın keşfedilmesiyle yeni sömürge alanları oluşturmuştur. Avrupa’da ticari merkez konumundaki Portekiz, Brezilya’yı kısa zamanda sömürgesi haline getirmiştir. 16. yüzyıldan itibaren İspanya hakimiyetinde özerk bir devlet olan Portekiz, 1640 yılında bağımsızlığını yeniden kazanmıştır. 18. yüzyılda Brezilya’da altının bulunmasıyla ciddi ekonomik yükselme yaşamış ancak 1750-1777 yılları arasında siyasi alanda reform değişikliğinin olmasıyla 19. yüzyılın başında Brezilya bağımsızlığını kazanarak sömürge halinden kurtulmuştur. 19. yüzyılda Portekiz’de yaşanan liberal-muhafazakâr çatışması 1820’de liberallerin kazanmasına rağmen 1850’li yıllara kadar etkisini korumuştur. Liberallerin Avrupa’da yükselen kapitalizmle uyumlu bir ekonomi kurmaya çalışmaları cumhuriyet rejiminin oluşturulmasını sağlamış ancak toplumsal tabanda işçi hareketlerinin varlığı anarşizm etkisiyle gücünü hissettirir bir vaziyet almıştır. 1891’de cumhuriyet rejiminin yıkılmasının ardından 20. yüzyıla gelindiğinde birçok girişime rağmen Portekiz bir tarım ülkesi konumunda kalarak istihdam alanının büyük bir bölümü kırsal kesimden oluşmuştur. I. Dünya Savaşı’nda İttifak grubunda yer alan Portekiz, içerisindeki toplumsal hareketleri bastıramamış ve en sonunda işçilerin ücret artışı ve çalışma saatlerinin sekiz saat olarak sınırlandırılması yönündeki taleplerini kabul etmiştir. İşçiler sayıca az olmalarına rağmen örgütlenmede oldukça başarılı olmuştur (Yaraşır, 2004).

1917’de gerçekleşen Ekim Devrimi’nin ardından Avrupa’yı etkileyen komünizm, Portekiz’de de anarşist akımların güçlenmesine sebep olmuştur. 1920 yılında Portekiz Komünist Partisi’nin kurulmasıyla işçi hareketlerinin devrim mücadelesi yasal olmayan yollardan başlamıştır. Portekiz Cumhuriyeti’nin köklü reformlar gerçekleştiremeyerek istikrarın sağlanamamasından dolayı 1926 yılında General Gomes de Costa liderliğinde askeri darbe gerçekleştirilmiştir (Yaraşır, 2004). Darbenin yapılması sonrasında Portekiz’de faşizmin bir devlet rejimi haline gelmesine olanak sağlayan askeri yönetim Mussolini İtalyası ve Primo İspanyası’ndan ilham alarak 1928’den 1970 yılına kadar sürecek yeni bir ekonomik plan oluşturmak adına Coimbra Üniversitesi’nde iktisat profesörü olan António de Oliveira Salazar’a maliye bakanı olma teklifi götürüldü. Salazar başbakanlık yetkilerini de elinde bulundurmak şartıyla teklifi kabul etmiştir (Cunhal, 1975). 

1. Kavramların Açıklanması

Korporatizm: Genellikle tarım toplumundan sanayi toplumuna geçildiği zaman kullanılan ekonomik bir terimdir. İdeolojik bir yaklaşım olarak toplumda yer alan tüm kısımların ortak çıkarlar bağlamında dayanışma içinde hareket etmesidir (Eser & Yüksel, 2012). Anti-liberal olan bu görüş anti-kapitalist bir anlayışı oluşturmamaktadır. Parla’ya göre “Korporatizm kapitalizmin bir türevidir.” (Parla, 1989). Devletin merkezde yer aldığı bu anlayışa göre toplumun her kesiminin politikalar üzerinde etkisinin hissedildiği ancak kontrol mekanizmasının devlette olduğu görülmektedir (Eser & Yüksel, 2012).

Faşizm: Üniter devlet anlayışının hâkim olduğu sosyal kimlikler üzerinden bireylerin ayrıma maruz kalarak ırkçı yaklaşımın hâkim olduğu siyasi bir doktrindir. Faşizm ilkelerini bir devlet ideolojisi haline getirip uygulayan ilk siyasi lider Benito Mussolini, İtalya’da bu görüşe dayalı olarak Ulusal Faşist Parti’yi kurmuştur. Faşizm, iki temel kol olarak Nazi Almanya’sında ve Mussolini İtalya’sında görülmüştür. Totaliter ve şiddet içeren bir ideolojidir. Genelde sağ kanat ideolojileri arasındadır. 20. yüzyılda mutlak ve meşruti monarşilerin yerini almıştır. Sol kanat ideolojileri tarafından diktatörlük olarak nitelendirilerek homojen toplum yapısı oluşturma hedefindedir (Eser & Yüksel, 2012).

Anarko Sendikal: Temeli anarşizme dayanan kavram 19. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmıştır. 1906 yılında kabul edilen “Amiens Şartı” Fransız sendikalarının hedef ve ilkelerini belirleyerek Anarko Sendikalizmi oluşturmuştur. Kapitalizmin yıkılmasını hedef alan bu akım, işçi hareketlerinin doğrudan eylem yani “grev” yoluyla mücadelesini içermektedir (Güler, 2014). Örgütlenmenin tek yolunu sendikalar olarak görüp Marksizm’in temel ilkeleri olan proletaryanın hakimiyeti ve siyasi örgütlülüğün reddeder. Her türlü devlet mekanizmasına karşı çıkmaktadır (Kota, 1977).

Komünizm: Alman Filozof Friedrich Engels’in ifadesiyle “Proletarya’nın kurtuluş koşullarının öğretisidir” (Engels, 2002). Üretim araçları üzerinde ortak mülkiyet hakkının bulunmasıyla, sınıfsız, devletsiz bir toplum düzenidir. Karl Marx komünizmi tarihsel materyalist kuramı temelinde açıklamaktadır. İnsanın kendisini ve toplumsal hayatı anlaması için öncelikli olarak temel ihtiyaçlarını karşılaması gerekmektedir. Toplumların tarihsel süreç içerisinde nicelik ve nitelik olarak evrim geçirdiğini; değişimin itici gücünün teknoloji olduğunu dile getirmektedir. Toplum modellerinden bahsederken üretim araçlarına sahip ve sahip olmayan kesim ayrımı yaparak sınıf çatışmalarından söz etmektedir. Her aşamanın gerekliliğini ve komünizm için kapitalizm zorunlu olduğunu belirtmektedir. Meta üretiminin son bulmasıyla kapitalizmin yok olacağını açıklamaktadır (Ritzer & Stepnisky, 2014).

2. Karanfil Devrimi Öncesi Portekiz

2.1. Salazar Döneminde Portekiz

Tüm yetkileri elinde toplamasının ardından ülkede var olan tüm siyasi partilerin çalışmalarını durduran Salazar, bütçe açığını kapatmak adına harcamaları en alt seviyede tutmayı hedefleyen politikası doğrultusunda “Milli İttifak” manifestosunu yürürlüğe koydu. Faşizmin toplumda düşünce kuruluşlarını oluşturmasını hedefleyen Salazar’a ilk tepki 1931 yılında Alverca üssündeki hava kuvvetleri öncülüğünde gerçekleşen çatışma olmuştur. Salazar bu çatışmanın güçlükle bastırılmasının ardından ülke içinde ve sömürgelerdeki düzeni sıkı bir şekilde yeniden sağlamak için 1933’te Geçici Anayasa’da faşizm hukuksal bir nitelik kazandı (Yaraşır, 2004). Toplumsal yaşamda ortak çıkarlar adına bir dayanışmayı temsil eden korporatif düzenin temeli aile oluşturmuştur. Dolayısıyla toplumun en küçük birimi olan aileden başlayarak aşamalar halinde yeni kurulan sistemin benimsenmesi hedeflenmiştir. Portekiz korporatizminde, saldırgan olmayan bir milliyetçilik anlayışıyla devlet ve milletin bir bütün halinde hareket ettiği “sessiz devrim” gerçekleştirmiştir (1988).

Milli İş Kanunu’nun çıkarılmasıyla işçilerin sendikal olarak örgütlenmesini devletin çıkarlarına göre düzenleyerek tek bir kaynaktan hareket etmelerini sağlamıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle birlikte Salazar savaşa girmeden ticareti etkin kılmayı amaçlayarak İngiltere gibi ülkelerle yakın temas halinde bulunmuş ancak bu, ülkenin zor durumda kalmasına sebep olmuştur. Azor adalarına askeri çıkarmaların yapılmasına izin vermesi savaşın sonunda Portekiz’i ekonomik sıkıntıya sokmuştur. Portekiz’in Soğuk Savaş’ın başlamasıyla NATO’nun kurucu ülkelerinden olması Avrupa Ekonomik İş birliği Teşkilatı’na dahil olmasını kolaylaştırmıştır. Ancak Portekiz Avrupa’nın en yoksul ülkesi konumunda yer almıştır. 1953’ten 1964 yılına kadar ikişer Beş Yıllık Kalkınma Planı uygulamalarında Salazar, yabancı sermaye girişine izin vermiştir. İkinci Dünya Savaşı öncesi İngiltere, Fransa ve Almanya’nın hegemonyası içerisinde yer alan Portekiz sanayinin dışa bağımlı olarak gelişen pre-kapitalist evresine geçiş yapmıştır (Yaraşır, 2004). Poulantsaz, yeni kalkınma planına ilişkin üretim faaliyetleri kontrolünün çokuluslu şirketler tarafından yapıldığını beyan etmiştir. İthal edilenlerin değerinin ihraç edilen ürünlere göre değerlerinin yüksek olmasını bu beyanına dayandırmıştır (Poulantzas, 1981).

Zorunlu gereksinimlerini karşılamakta zorlanan işçiler ve sömürgelerinde meydana gelen ulusal kurtuluş mücadeleleri Portekiz’de ekonomik yapının gittikçe bozulmasına sebep olmuştur. Salazar’ın beyin kanaması sonucu 1968’de gerçekleşen ölümüyle yerine Marcello Caetano başbakanlığa tayin edilmiştir. Caetona, Salazar’ın kurduğu düzeni devam ettirmeye çalışmış bunun yanında kısmen de olsa demokratik bir siyasi yapı meydana getirmiştir. Bazı sömürgeler bağımsızlığını ilan etmiş, muhalefet kanatları oluşarak 1971-1973 yıllarında anti-faşist oluşumlar gittikçe güç kazanmıştır. Portekiz Komünist Partisi’ne bağlı işçi sendikaları, faşist sendikaların etkisi ortadan kaldırılmıştır. Sömürgelerin bağımsızlık hakkını elde etmesinde ordunun tavrı bir devrimin gerçekleşmesi adına olumlu bir tablo çizmiştir (Yaraşır, 2004).

Sömürgelerde 1960’lı yılların başında yaşanan bağımsızlık savaşları faşizmin yıkılmasında etkili olmuştur. Salazar’ın oluşturduğu kapalı ekonomi sistemiyle sömürge topraklarına herhangi bir yatırım yapılmaması, aksine yağmacılık faaliyetlerinde bulunulması durumu birçok açıdan ulusal bağımsızlık anlayışını güçlendirdi. 1950’de uygulanan asimilasyon ve şiddet içeren eylemler sömürge halklarının rejime karşı ayaklanmasındaki en büyük nedenleri oluşturmaktadır. 1960’lı yıllardan sonra Portekiz sömürgelerine gelen yabancı sermayeler, bazı sömürgelerin ekonomisinin Portekiz ile rekabet edecek düzeye ulaşmasına katkı sağlamıştır. Önceki dönemlerde sömürgelerden Portekiz’e göç yaşanırken 1960’lı yıllarda Portekiz’den sömürge bölgelerine yoğun bir göç dalgası gerçekleşmiştir. Portekiz, ulusal sermaye güçlerinin sömürge bölgelerine girmesine izin vermiştir. Doğal kaynakların tasarrufu konusunda farklı ülkelerin söz sahibi olmasına neden olmuştur. Portekiz’deki bazı aile şirketleri ulusal sermayeyle birleşerek bu yağmalardan yararlanmıştır. Sömürge savaşlarının ekonomik yükü Portekiz içerisinde yer alan halktan çıkarılıyordu. Yaşam standartlarının oldukça bozulmuş olması ve halkın yarı yarıya hem savaş giderlerini karşılamak hem de savaşmak zorunda olması devrim ateşini iyice körüklemişti (Yaraşır, 2004).

2.2. Salazar Döneminde İşçi Hareketleri

Portekiz İşçi Komisyonları, örgütsel manada işçi sınıfının bağımsızlık arayışı neticesinde doğmuştur. Birçok eğilimden (anarşist, komünist, Katolik, cumhuriyetçi) işçiyi barındıran bu yapılar herhangi bir siyasi parti bünyesinde yer almadan ülke çapında eylemlerini gerçekleştirmiştir. Faşist rejimle mücadelenin içinden çıkan bu örgütsel yapılanma, kapitalist sömürü faaliyetlerine son verme ümidiyle işçi sınıfı üzerindeki tahakküm araçlarının kaldırılması hususunda faaliyet göstermiştir. İşçi sınıfı kendisine atfedilen üretim ilişkileri bazında toplumsal alanda denge unsurunun sağlanması yanında örgütsel faaliyetlerini ekonomi düzeyinde sınırlamamıştır. Kolektif pratiklerin oluşması adına toplumda yer alan tüm kesimleri kültürel manada bilinçlendirmeyi hedef almıştır. Örgütlenmeyi üst ve alt seviyelerde sağlayarak geniş çaplı bir ayaklanma meydana getirmeyi amaçlamışlardır (Yaraşır, 2004).

Faşizmin devlet rejimi olmasının ardından hükümetin anti-sendikal bir tavırla korporatif devlet biçiminden kaynaklı olarak işçi sınıfının talepleri geri çevrildi. İşçilere uygulanan baskı ve şiddetle işçi sınıfı pasifize edilmiştir. Bütün hegemonik güçlere rağmen faşist rejime karşı 1932 yılında tersane ve cam işçileri grevler gerçekleştirdi. Komünist ve anarko sendikalist işçiler, 18 Ocak 1934’te Marinha Grande şehrinde ayaklanarak şehri kontrol altına almışlardır. Ancak şiddetle baskılanan bu eylem sonucunda sendika yöneticileri ve işçiler ya katledilmiş ya da sürgün edilmişlerdir. Bu tarihten sonra işçi sınıfına yönelik baskılar artmıştır. Terör politikası gereğince bir süre sessizliğini koruyan işçi sınıfı II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle yükseliş göstermiştir. 1942 yılının ekim ve kasım aylarında gerçekleşen büyük grevler, ülkedeki farklı görüşe sahip birçok işçinin katılmasıyla gerçekleştirilmiştir. Yabancı sermaye akımlarının Portekiz’de çoğalması kapitalist ilişki dengelerini değiştirerek bağımlı ilişkilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. İşçilerin sayıca çoğalması durumu ülke çapında gerçekleşen eylemlerin gelişmesine olanak sağlamıştır. Ekonominin gerilemesinin önüne geçmek adına grevlerde talep edilen tüm istekler zorunluluktan dolayı kabul edilmiştir. Sınıflar arası mücadelede doğru bilincin yaygınlaşması önem arz etmektedir. Bu nedenle proletaryanın kendi kaderinin etkin bir yaratıcısı olma durumu toplumsal ve siyasal alanda konumunu fark ederek gerçekleştirdiği her eylem sınıf bilincinin bir göstergesidir. Ancak içlerindeki iletişimin yetersiz oluşu birçok eylemin ve işçi hareketinin örgütsel manada toplumun her kesimine aynı düzeyde etki edemeyerek mücadelenin daha merkezi konumda kalmasına neden olmuştur. Bunun temel nedeni ise faşist politika uygulamalarının işçi sınıfına yönelik baskısıdır. 1952-1954 yılları arasında kırsal alanda gerçekleşen eylemlerin ülke çapındaki gençlik hareketlerine etkisi oldukça büyüktür. Siyasal ve sendikal gelişmeler, 1962 yılından sonra gerileme döneminin yaşanmasına neden olmuştur. 1970’li yıllara kadar işçi hareketi yeniden yükselmiştir. Çünkü faşist rejime karşı mücadelede işçilerin örgütlenmesine destek olan Portekiz Komünist Partisi yasal olmayan yollardan sendikal yapılar ortaya çıkarmıştır. 1974 sonrasında yasal yolda mücadele veren kurumlar haline gelmelerine ön ayak olmuştur (Yaraşır, 2004).

2.3. Karanfil Devrimi

15 Nisan 1974 tarihinde Salazar diktatörlüğünün destekçilerinin katılmadığı askeri bir darbe ile hükümet ele geçirildi. MFA’nın1 etkisinin büyük olduğu bu darbe ile Policia Internacional e de Defesa da Estado (PIDE) ile dış istihbarat polisi olarak görev yapan birçok kişi ele geçirildi. Tarihler 25 Nisan 1974’ü gösterdiğinde Portekiz’in ulusal radyosunda Zeca Afonso’nun seslendirdiği “Grandola, Villa Morena” adlı parçanın çalmasıyla askeri cunta harekâtı başlamış ve halk sokaklara akın etmiştir. Meydanlara koşan insanlar tanklara ve silahlara ellerindeki karanfilleri takarak devrime adını verdiler. Halkın coşkuyla darbeye katılması Portekiz’de özgürlüğün ve eşitliğin yeniden kurulacağına dair bir işaret olarak nitelendirilmiştir (Yaraşır, 2004). General António de Spínola’nın önderliğinde gerçekleştirilen askeri cunta hareketi sonucunda Portekiz, faşist rejimden kurtulmuştur. Yeni bir siyasi program ile ülkedeki dengelerin yeniden kurulması hedeflenmiştir. Cumhurbaşkanı Americo Tomas ve Başbakan Marcelo Caetona görevlerinden azledilirken Caetona’nun boyun eğmesinden dolayı cumhurbaşkanlığı makamına gelecek olan kişiyi seçme hakkı verilmiştir (Kuntz, 1975).

Bunun sonucunda cumhurbaşkanlığı makamına yükselen Spinola’nın dış kaynaklardan gelen sermaye yardımları ve NATO ile ilişkilerinin kuvvetli olması sebebiyle MFA örgütünün hazırlamış olduğu birçok konuda belirsizlikler taşıyan programı kabul edildi (Yaraşır, 2004). General Spinola cumhurbaşkanlığı makamına geçtiğinde kapsamlı bir çalışmanın ardından Portekiz’i Avrupa’daki diğer kapitalist sistem ekonomisine bağlı ülkeler gibi çağdaşlaştırarak emperyalist bütünleşmeyi hedeflemiştir. Darbeden önceki sömürgelerdeki durumu lehine kullanan Ulusal Kurtuluş Cuntası’nın darbeden sonra sömürgelere karşı tavrında büyük bir değişiklik söz konusudur. Çünkü bağımsızlık vadetmek yerine yeni bir sömürgecilik anlayışı ortaya koymuştur (Green, 1978). Karanfil Devrimi’nin gerçekleşmesinin ardından Portekiz’in Afrika’da yer alan sömürge toprakları Angola, Mozambik, Sao Tome’de bağımsızlık mücadelesi devam etmiştir. 25 Haziran 1975 Mozambik, 11 Kasım 1975 tarihinde Angola Portekiz’den ayrılmış ancak iç savaşları devam etmiştir.

1Movimento das Forças Armadas” sol görüşlü subayların ordu içinde kurdukları birliğin adıdır.

2.3.1. Karanfil Devrimi Sonrası İşçi Hareketleri

25 Nisan 1974’te gerçekleşen darbenin ardından kutlanan 1 Mayıs gösterileri güçlü bir işçi hareketine dönüşmüştür. Bu tarihten itibaren demokratikleşme ve talep edilen hakların alınmasında örgütlü birlikler haline gelen işçi sınıfının hareketlerinden, darbeyi gerçekleştiren MFA ve burjuvazi sınıfı kaygılanmıştır. Taleplerin kısmi bir derecede kabul görerek sosyal hakların düzenlenmesi işçileri durduramamıştır. Askeri yönetimin işçiler karşısında güçsüz konumda bulunmasını bazı sendikalar onaylamayarak işçi hareketlerinin durdurulması yönünde yeni kurulan hükümete destek vermişlerdir. Siyasal güç otoritelerini sarsan işçi sınıfının gerçekleştirdiği eylemlerden rahatsızlık duyan birtakım burjuvalar sermayelerini farklı ülkelere göndermişlerdir. Devrim sonrası işçi sınıfında herhangi bir iyileşmenin görülmemesi durumun ciddiyetinin anlaşılması için yeterli bir nedendir. Portekiz Komünist Partisi’nin “Halk Cephesi” adında düzenlediği politikalar kapmasından dolayı işçi sınıfı içerisindeki gücü azalmıştır. Çünkü Komünist Parti burjuvaziyi “ulusal burjuvazi” olarak tanımlamıştır. İnter-sendikalin işçi komisyonlarının “anarko-sendikal” olanları bölücülük yapmakla suçlamıştır. Gelişen olaylar neticesinde işçi hareketleri kolektif bir anlayış içinde yeniden örgütlenmiştir. 11 Mart 1975 tarihinde General Spinola’ya bağlı askeri birliklerin işçilere karşı gerçekleştirdikleri eylem başarısızlıkla sonuçlanarak işçi hareketlerini yükseltmiştir (Yaraşır, 2004).

Yaşanan darbe sonrasında MFA içerisinde yapısal değişiklikler meydana geldi. Sol ve radikal eğilimlerin hakimiyetinde kurulan Yeni Devrim Konseyi kararları ile ülke çapında sanayinin millîleştirilmesi ve güney bölgelerdeki tarım alanlarının denetiminin işçilere verilmesi yasallaştırıldı. Bu yasaların sürdürülebilir olması adına “Kültürel Canlandırma” kampanyaları başlatıldı (1988).

Eski düzeni savunan patronların ve sermayenin yurtdışına çıkışını engellemek adına millileştirilme uygulamaları işçi hareketinin büyük bir başarısı olmuştur. İşçilerin denetimini gerçekleştiren işçi komisyonu içinde devletin de bir denetime ihtiyacı olduğu inancı yer almış ve yeni örgütsel arayışları beraberinde getirmiştir. Lisnave tersane işçilerinin arasındaki tartışma sonucunda oluşturulan yeni savunma, devrim ve askeri konseyler aracılığıyla örgütlenme süreci başlatılmıştır (Yaraşır, 2004). İşçi komisyonlarının merkezi bir örgütlenme gerçekleştirerek üretimin planlanması ve denetlenmesi hususunda önemli bir adım olan 1975 Ağustos’ta gerçekleşen Ulusal Kongre’de yer almışlardır. Kongredeki genel tartışmalar işçilerin iktidara gelerek denetim sağlaması hususunda yoğunlaşmıştır (1988).

İşçi hareketlerinin en büyük aksiyonu 1975 yılında mahalle komisyonlarının kurulmasıdır. Faşist rejim süresince yönetim ve yönetimin etki alanlarında söz sahibi olamamış olan halkta, işçilerin toplumsal olarak örgütlenmesinin etkileri görülmektedir. Toplumun hayatını kolaylaştıran alt ve üst yapı çalışmalarının gerçekleşmesi için kurulan Mahalle Komisyonları, kendi gelecekleri hakkında söz sahibi olma yetkilerini aktive etmişlerdir. Yapılacak olan faaliyetlerde aralarında anlaşmazlık olmaması ve daha iyi iletişimin sağlanabilmesi adına 1975’te Porto şehrinde Mahalle Komisyonları tarafından bir kongre düzenlenmiştir. Lizbon şehrinde de gerçekleşen kongrede İşçi Komisyonları ile birlikte hareket edilmesi kararı alınmış ve bu gelişmeler ışığında 4 Temmuz 1975 tarihinde Lizbon’da halkın katılımıyla Halk Kongresi yapılmıştır. Portekiz’de sosyalizm temellerinin atılarak bu çatı altında bir devlet oluşumunun gerçekleşmesi hedeflenmiştir (Hammond, 1988) .

25 Nisan 1975 tarihinde yapılan seçimlerde Sosyalist Parti en güçlü muhalefet konumunda yer almıştır. Komünist Parti, işçi ve mahalle komisyonlarının birleşiminden huzursuz olarak sendikaları hareketsiz kılmayı hedefleyen politikalar oluşturmaya çalışmıştır. Öte yandan Komünist Parti’nin MFA ile olan ilişkileri sonucunda 21 Haziran 1975’te konsey cumhuriyetinin kurulduğu halka duyurulmuştur. Sınıf mücadelesinin gittikçe artması MFA’nın da kendi içinde bölünmesine zemin hazırlamıştır. Birçok para-militer örgütlerin bulunduğu MFA, eylül ayında bünyesinde yer alan gruplar arasındaki iç çekişmeler sonucunda sol kanadın sözcülerinden Vasco Gonçalves başbakanlık görevinden istifa etmiştir. 25 Kasım 1975 tarihinde gerçekleşen darbe ile devrimci partiler ve liderleri tutuklanarak Devrimci Asker Konseyi dağıtılmış, işçi hareketlerinde büyük bir kırılma meydana gelmiştir. 25 Nisan 1976 tarihinde yapılan parlamento seçimleri sonrasında Portekiz’de Sosyalist Parti kazanmıştır. Mario Soares başkanlığında yeni hükümet 1974 yılından sonra alınan tüm işçi haklarını yok saymıştır. Sanayinin millîleştirilmesi durdurularak hükümet kontrolünde oluşturulan sendikalar aracılığıyla işçi sınıfının kendi arasındaki sendikalarının parçalanması hedeflenmiştir. İşçi hareketlerinin kurumsal alanda temsili olan komisyon organlarının işlevlerini kaybetmeleri sağlanmıştır (Yaraşır, 2004). “50’den daha az işçi çalıştıran işletmelerde işçi kontrolü yasaklandı. Portekiz’de işletmelerin %94.3’ü 50’den daha az işçi çalıştıran işletmelerden oluşmaktaydı. Yine aynı yasa 20’den daha az işçi çalıştıran işletmelerde işçi komisyonlarının kuruluşunu yasaklıyordu. 20’den daha az işçi çalıştıran işletmeler ise bütün işletmelerin %85.3’ünü oluşturmaktaydı.” (1989). Bu yasa doğrultusunda işçi komisyonlarının oluşumuna en başından büyük bir darbe indirilmiştir. Grev ve direniş yasakları ile sendikaların işlevlerini kaybetmesiyle Portekiz Komünist Partisi, Sosyalist Parti’ye destek vermiş böylece işçi komisyonlarının hareketlerinin engellenmesinde birlikte hareket etmişlerdir. 27 Haziran 1976 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde gelişen toplumsal ve siyasal olaylara karşı halkın en büyük tepkisi seçimlere küçük bir kısmının katılması olmuştur. Karanfil Devrimi’nin istenilen özgürlük ortamını sağlayamaması işçi sınıfının devrimci gücünün sorgulanmasına neden olmuştur. Sosyalist Parti’nin burjuva bünyesinde seçkin bir konuma gelerek bürokratik anlayışın getirdiği yeni kurumsal düzene kapitalizm entegre edilmiş, Avrupa ülkeleri çapında Portekiz, modernleşme yolunda önemli adımlar atmıştır (Yaraşır, 2004).

3. Karanfil Devrimi Sonrası Yaşanan Sosyal Değişme

Tarihsel süreç boyunca ekonomi, toplumsal dönüşüm ve değişimin yaşanmasında başat konumda bulunmuştur. İnsanların temel gereksinimlerini karşılayacak miktarda gerçekleştirilen üretimin ardından ihtiyaçtan daha fazlasının üretimi birçok dengeyi değiştirmiştir. Toplumda üretici olan ve olmayan sınıf oluşumları geçmişten bugüne kadar etkisini sürdürmüştür. Tarımda başlayan bu sınıflar ayrımı, teknolojinin ilerlemesiyle birlikte sanayinin ortaya çıkmasının ardından farklı bir boyut kazanmış olsa da temelinde yatan nihai sebep üretim araçlarına sahiplik mevzusu olmuştur (Ritzer & Stepnisky, 2014).

Sınıf çatışmalarının ana nedenini ekonomi olarak nitelendiren Karl Marx, ilişkisel sınıf kuramından kaynaklı olarak toplumsal iş bölümünde sömüren ve sömürülen konumlara dikkat çekmektedir. Sınıf çatışmalarının tam bir açıklamasını yapmamakla birlikte insanların aralarındaki farklılıkları fark etmesi durumunda çatışmanın ortaya çıktığını dile getirmektedir. Burjuvazi olarak adlandırılan sınıf, üretim araçlarına sahip olanları içerirken ve proletarya ise üretimi gerçekleştirerek emeğini satan sınıf konumunu almıştır (Ritzer & Stepnisky, 2014). Portekiz’de devrim öncesi işçi hareketleri incelendiğinde faşist rejim karşısında yer alan işçilerin arasındaki örgütlenme Marx’ın tabiriyle kolektif bilinç tarafından meydana getirilmiştir. İşçilerin örgütlenmesi devrim öncesi koşulların oluşturulması açısından oldukça önemliydi. Salazar’ın diktatörlüğünde işçilere uygulanan baskı ve terör politikaları işçi hareketlerini yavaşlatmak yerine tersi bir etkiye sebep olarak özgürlük düşüncesinin halk tabanında yer edinmesine vesile olmuştur. Fakat merkez-çevre konumu açısından direniş hareketlerinin genelde merkezde kalması ve çevre konumlarda yeterli etkiyi yaratamaması devrim sonrası oluşan gerilimlerin ana sebeplerinden sayılabilmektedir. Çünkü her rejim ve anlayış öncelikli olarak halkın aktif kılınmasıyla mümkün olabilmektedir. Aksi takdirde kültürel gerilimler yaşanabileceği gibi devrim istenilen sonucu vermeyebilir. Salazar zamanında kırsal alanda yapılan dinsel içeriklere sahip faşist argümanları Portekiz’in kırsal kesimini kolayca etkisi altına almıştır. Kırsal alanda yer alan halkın hiçbir baskı aygıtı kullanılmadan tamamen rızaya dayalı olarak egemen faşist sınıfın kültürel değerlerini benimsemesi durumu Salazar’ın hegemonyasının başarılı bir örneğidir (Ritzer & Stepnisky, 2014).

Nitekim Salazar’ın kırsal alanda kurduğu tahakküm, işçi hareketlerinin kendi arasında doğru koordine edilemeyen iletişim ağları sonucunda Karanfil Devrimi beklenen etkiyi yaratamamıştır. Devrimin temel dayanak noktaları sorgulandığında karşımıza çıkan en büyük eksikliğin iletişim ağının ve işçilerin toplumsal hayatta yeterli etkiyi yaratacak donanıma sahip olamaması denilebilmektedir. Uygulanan terör politikalarının etkisi devrim sonrasında da devam ederek Karanfil Devrimi’nin istenilen sonucu verememesine sebep olmuştur. Fakat olumlu bir özellik olarak İşçi Hareketlerinin oluşturduğu komisyonların, halk arasında mahalle komisyonlarının kurulmasının önünü açması durumu modern devletlerin oluşumundaki örgütsel faaliyetlerin işlevselliğini kanıtlar niteliktedir. Yasal olmayan yollardan örgütsel faaliyetlerine devam eden Portekiz Komünist Partisi, işçilerin sendikalar çatısı altında toplanmasını sağlamıştır. Portekiz’de yaşanan sınıfsal çatışma ilk başlarda faşist rejime karşı iken sonrasında ise Karanfil Devrimi’nin gerçekleşmesinde etkisi olan askeri cuntaya karşı gerçekleştirilmiştir. Çatışma mahiyetinde diğer ülkelerden farklı bir konuma sahip olan Portekiz görkemli tarihine rağmen Avrupa devletleri arasında modern zamanlarının yoksul ülkesi konumuna gelmiştir (Yaraşır, 2004).

 Faşist rejimin yıkılmasında büyük payı olan askeri cuntanın başında yer alan Spinola’nın Portekiz burjuvazisi açısından olumlu yönde onaylandığı bilinmektedir. Ülkenin iktisadi politikalarında kapitalizmin ilkelerinin yer almasını sağlayarak sanayileşme doğrultusunda büyük bir güç oluşturmak isteyen burjuvanın önüne çıkan anarko-sendikal işçi hareketleri bu durumu engelleyememiştir. Nihayetinde gerçekleşen olaylar doğrultusunda ülke çapında sınıfsal çatışmalar burjuvazinin seçkin partisi Sosyalist Parti’nin yeni hükümeti oluşturmasıyla işçiler güçlükle kazandıkları haklarının büyük bir kısmını kaybetmek zorunda kalmıştır. Her şeye rağmen verdikleri mücadele dünyadaki diğer sömürge halklarına umut olmuştur (Yaraşır, 2004). 

4. Sonuç ve Tartışma

25 Nisan 1974 tarihinde gerçekleşen Karanfil Devrimi, faşist rejimin yorgun halkı tarafından gerçekleştirilmiş dünya tarihinde adını bir çiçekten alan diğer devrimlere nazaran en az kan dökülen mücadeledir. İşçi hareketlerinin katkısı oldukça büyük olmakla birlikte uzun yıllar süren mücadelelerinin ardından kısa süreli de olsa talepleri doğrultusunda bir devlet oluşturabilmişlerdir. Dünyanın en eski faşist rejiminin yıkılmasıyla diğer sömürge halklarına umut vadeden bu devrim, kendi içindeki çelişkileriyle istenilen sonuçların uzun ömürlü olamamasına neden olmuştur. Dolayısıyla devrimin temel dinamiklerinden olan işçi hareketi kısa süren millîleştirmenin ardından yönetici sınıfta yer alan burjuvazinin istekleri neticesinde kapitalizmin büyüsünden kurtulamamıştır. Sömürgelerinin bağımsızlığı ilan etmesiyle 15. yüzyıldan bu yana sömürge devleti konumunda olan Portekiz, yaşanan ekonomik gerililikle yoksul sayılabilecek bir duruma gelmiştir. Neden-sonuç bağlamında Karanfil Devrimi, olumlu ve olumsuz olayları bir arada yaşayarak yeni kurulan düzenin sağlanmasında büyük rolü olan işçi hareketlerinin 1976 sonrası edilgen bir yapı haline gelmesine neden olmuştur. 40 senelik grev ve direniş sonucunda elde edilen hak ve özgürlüklerin kısıtlanması sınıfsal mücadele için olumsuz bir sonuç olarak değerlendirilmektedir. Sömürge savaşları ayrı bir araştırma konusu olarak devrimin sömürgeler üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri tartışma konusudur.

Fransız devrimci Danton’un dediği “Her devrim kendi çocuklarını yer.” Sözünün anlamı Karanfil Devrimi sonrası işçi sınıfa uygulanan baskı politikalarının bir sonucu niteliğindedir. 

Sıla BAL

Siyasi Tarih Çalışmaları Staj Programı

 

Kaynakça

Cunhal, A. (1975). Portekiz’de Özgürlüğün Şafağı. Ankara: Bilim Yayınları.

Çağdaş Liderler Ansiklopedisi (Cilt 5). (1988). İstanbul: İletişim Yayınları.

Engels, F. (2002). Komünizmin İlkeleri. (S. Ege, Çev.) Ankara: Bilim ve Sosyalizm Yayınları.

Eser, B., & Yüksel, H. (2012). Korporatizm, Faşizm ve Solidarizm Kavramları Ekseninde Erken Dönem Cumhuriyet Siyasası Üzerine Bir İnceleme. Uluslararası Yönetim İktisat ve İşletme Dergisi, 8(16), 181-200.

Green, G. (1978). Portekiz Devrimi. Bilim ve Sosyalizm Yayınları.

Güler, C. (2014). Uluslararası sendikal hareket içinde yeni bir oluşum çabası: Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu ve Sendikal Stratejileri. Master’s thesis, Uludağ Üniversitesi

Hammond, J. L. (1988). Building Popular Power Worker’s and Neighborhood Movements in The Portuguese Revulution. New York: Monthly Review Press.

Kota, F. (1977). Dünya Sendikal Hareketinde İki Karşıt Çizgi. (M. Yurtcan, Çev.) Ankara: Günce Yayınları.

Kuntz, J. (1975). Portekiz Dün-Bugün. (A. Düz, Çev.) İstanbul: Payel Yayınları.

Parla, T. (1989). Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye’de Korporatizm. İstanbul: İletişim Yayınları.

Portekiz’de Karanfil Devrimi Sonrası İşçi Örgütlenmeleri. (1989, Mayıs). İşçiler ve Politika.

Poulantzas, N. (1981). Portekiz, İspanya ve Yunanistan’da Geçiş Süreci. İstanbul: Belge Yayınları.

Ritzer, G., & Stepnisky, J. (2014). Sosyoloji Kuramları. (H. Hülür, Çev.) Ankara: De Ki Basım Yayım.

Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi (Cilt 5). (1988). İstanbul: İletişim Yayınları.

Yaraşır, V. (2004). Uluslararası İşçi Hareketleri (2. b.). İstanbul: Akyüz Yayın Grubu.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika Nisan Ayı Bülteni

0

3 Nisan 2021

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan, İsrail’in bölgedeki konumunun normalleşmesinin tüm bölge için ekonomik, sosyal açıdan ve güvenlik açısından faydalı olacağını belirtti. Bin Ferhan aynı zamanda Filistin meselesinin çözülmemesi durumunda ve 1967 sınırları çerçevesinde bir Filistin Devleti kurulmamasıyla normalleşmenin bölgede başarılı olmasının mümkün olmayacağını da belirtti. Bin Ferhan ülkesinin daha önce Arap barış girişimi çerçevesinde 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin Devleti’nin kurulması durumunda İsrail ile normalleşme sözü de verdiklerini belirtti.

Kaynak: Muhammed Semiz, “Son Dakika: Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Bin Ferhan: ‘İsrail ile Normalleşme Tüm Bölge İçin Faydalı Olacak”, (Erişim Tarihi: 03.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/suudi-arabistan-disisleri-bakani-bin-ferhan-israil-ile-normallesme-tum-bolge-icin-faydali-olacak/2197142

Yunan ve Tunus donanmaları, uluslararası sularda çeşitli alanlarda iki ülke arasındaki iş birliğini geliştirmek amacıyla ortak deniz tatbikatı gerçekleştirdi. Tunus Savunma Bakanlığı Fransız Haber Ajansı’na (AFP) kaçakçılık ve yasa dışı göçle mücadele içinde olmak üzere denizlerdeki tüm tehlikelere karşı iki ülke arasındaki iş birliğini geliştirmek için bu tatbikat gerçekleştirildiğini belirtti.

Kaynak: Euronews Türkçe, “Yunan ve Tunus Donanmasından Uluslararası Sularda Ortak Tatbikat”, (Erişim Tarihi: 03.04.2021) Erişim Adresi: https://tr.euronews.com/2021/04/03/yunan-ve-tunus-donanmas-ndan-uluslararas-sularda-ortak-tatbikat

4 Nisan 2021

Ürdün Kralı II.Abdullah’ın üvey kardeşi ve eski Veliaht Prens Hamza bin Hüseyin, Kral’a karşı darbe hazırlamakla itham edilerek tutuklandı. Hamza bin Hüseyin birkaç yıldır ev hapsinde tutulmaktaydı. Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı haberleri yakından takip ettiğini ve Ürdünlü yetkililerle temas halinde olduğunu söyledi. Birleşik Arap Emirlikleri ise Ürdün ile “tam dayanışmasını” dile getirdi. Suudi Arabistan hızla tepki göstererek “Kral II. Abdullah ve Veliaht Prens Hüseyin tarafından güvenlik ve istikrarı korumak için alınan kararlara ve önlemlere tam desteğini” dile getirdi. Katar, stratejik ikili ilişkilerin “iki ülke ve bölgedeki güvenlik ve istikrarı zayıflatma girişimlerine karşı dürüst ve güçlü bir koruma olarak kalacağını” söyledi. Arap Ligi Ürdün liderliğinin “krallığın güvenliğini sağlamak ve istikrarı sürdürmek için aldığı önlemlerle tam dayanışma içinde olduğunu” ifade etti. Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Kral II. Abdullah’a ve Ürdün hükümetine desteğini dile getirerek gelişmeleri kaygıyla izlediğini belirtti.

Kaynak: Daily Sabah, “Jordan’s Neighbors, Allies Voice Support For Security Developments”, (Erişim Tarihi: 04.04.2021), Erişim Adresi: https://www.dailysabah.com/world/mid-east/jordans-neighbors-allies-voice-support-for-security-developments

Irak Başbakanı Mustafa El Kazımi Körfez ülkeleriyle ilişkileri geliştirmek amacıyla Suudi Arabistan ardından resmi ziyaret için BAE’ye gitti.

Kaynak: İdris Okuduiçi, “Son Dakika: Kazımi İle Al Nahyan, Abu Dabi’de ‘Küresel Ve Bölgesel’ Gelişmeleri Görüştü”, (Erişim Tarihi: 04.04.2021), Erişim Adresi: https://www.haberler.com/irak-basbakani-kazimi-resmi-ziyaret-icin-bae-de-14041882-haberi/

Yemen’in Cumhurbaşkanı Danışmanı Ali Abdullah Salih yaptığı açıklamada; BM’nin Afrikalı mültecilere ırkçı muamelesi yapması nedeniyle Husiler’in açıkça kınanması gerektiğini belirtmiştir. Yemen Cumhurbaşkanı Abdulmelik Al-Mekhlafi de, Husiler’in Afrikalı göçmenlere ve onlara karşı işledikleri suçlara aynı zamanda da ırkçı tavırlarının milislerin “Yemenlilere karşı işledikleri suçların ve ırkçılığın” bir uzantısı olduğunu belirtti. Al-Mekhlafi aynı zamanda, “Sana da Husiler’in elindeki Afrikalı mültecilere olanlar, Yemenlilerin ahlak kurallarına özgü değil” diye belirterek Husilere karşı görüşlerini bir kere daha dile getirmiş oldu.

Kaynak: Arabnews, “Senior Yemeni Official Demands Un Condemn Houthi Mistreatment of African Refugees”, (Erişim Tarihi: 04.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1837466/middle-east

Bağdat’ta Amerikan askerlerinin bulunduğu üssün yakınına iki roket atıldı. Irak-Washington görüşmelerinin 3 gün öncesinde gerçekleşen olayda iki Amerikalı ve bir Iraklı sivil hayatını kaybetti. Olayın sorumluluğunu hiçbir devlet üstlenmedi fakat ABD, askerlerine yönelik saldırıların sorumlusu olarak İran bağlantılı Iraklı grupları görüyor. Bu saldırı Başkan Joe Biden’ın göreve gelmesinden bu yana Amerika’ya yönelik gerçekleştirilen 14. saldırı olma özelliğini taşıyor. Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi hükümeti İran yanlısı gruplardan sürekli olarak tehditler alıyor ve kendisinden İran ile ABD’nin çıkarlarını dengelemeye yönelik hareket etmesi bekleniyor.

Kaynak: Arabnews, “Two Rockets Hit Near Iraq Air Base Hosting Us Soldiers”, (Erişim Tarihi: 04.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1837341/middle-east

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi, gerçekleştirdiği BAE ziyaretinde Dubai hükümdarı Muhammed bin Raşid el-Mektum ve Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zaid el-Nehyan ile bir araya geldi. Yapılan görüşmelerde iki ülke arasında ekonomik iş birliği ve yatırım konularında anlaşmaya varıldı. İkili ilişkilerin artırılması amacıyla da Irak-BAE İş Konseyi kurulduğu açıklandı.

Kaynak: Arabnews, “UAE to Invest $3bn in Iraq”, (Erişim Tarihi: 05.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1837686/business-economy

Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, Trablus’a gitti. Gerçekleştirilen görüşme hakkında herhangi bir açıklama yapılmadı. 10 Mart’ta parlamento tarafından onaylanan yeni geçiş hükümetinin ardından Fransa, Libya’daki büyükelçiliğini yeniden açmıştı. Ayrıca önümüzdeki günlerde Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis’in Libya’daki Yunan büyükelçiliğini yeniden açmak için Trablus’a gitmesi bekleniyor.

Kaynak: Africanews, “EU’s Michel Pledges Support to Libya During Visit”, (Erişim Tarihi: 05.04.2021), Erişim Adresi: https://www.africanews.com/2021/04/05/eu-s-michel-in-libya-to-bolster-interim-government/

05 Nisan 2021

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal Bin Ferhan, Krallığın uluslararası toplumun nükleer antlaşmasındaki eksikliklerini gidermek için çalışacağını belirtti. Ayrıca rejimin gerçekleştirdiği faaliyetler nedeni ile bölgedeki istikrarsızlığı da sonlandırmak için de özenle çalışacağını belirtti. Bin Ferhan yaptığı açıklamada, ülkesinin herhangi yeni bir nükleer anlaşmayı imzalamasıyla İran için daha bağlayıcı olacağını ve güvence altında olduğunu da dile getirdi. Prens Faysal “İran’ın taahhüdü konusu füze yetenekleri ve bölgedeki silahlı gruplara verdiği destekle ilgili olacak” dedi. Ayrıca, “İran davranışını değiştirirse diyaloğa hazırız” diye belirterek İran ile ilişkilerini iyileştirebileceği sinyalini de verdi.

Kaynak: Arabnews, “Saudi Arabia Confident Deficiencies in Iran Nuclear Program Will Be Addressed: Fm”, (Erişim Tarihi: 05.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1837486/saudi-arabia

Yemen Husi Hareketinin lideri Muhammed Ali El-Husi, 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmasını imzalayan tarafların anlaşmayı tekrardan gözden geçirmeden önce İran’ın uranyum zenginleştirmesini durdurulması gerektiğini belirtti. El-Husi, “İran, anlaşmayı uygulamadan önce [uranyum] zenginleştirmesini durdurmayı kabul ederse, garantilere rağmen uygulanmayan önceki anlaşmanın hatasını tekrar edecek ve müzakere [İran] füze programına bağlanacaktır” diye belirtip daha sonra ise El-Husi Twitter’da “Herhangi bir anlaşmanın temeli pratik uygulamadır, yalnızca ABD ve müttefiklerinin uygulamayı reddettikleri Stockholm Anlaşması da dahil olmak üzere anlaşmalarıyla yaptığı gibi, diyalog ve imza değil” şeklinde belirtti.

Kaynak: Middle East Monitor, “Houthi Leader Warns Iran Not to Stop Uranium Enrichment”, (Erişim Tarihi: 05.04.2021), Erişim Adresi: https://www.middleeastmonitor.com/20210405-houthi-leader-warns-iran-not-to-stop-uranium-enrichment/

6 Nisan 2021

Fas Dışişleri Bakanı Nasır Burita, Batı Sahra’daki Ed-Dahla kentinde konsolosluk açılışı için bulunan Senegalli mevkidaşı Aissata Tall Sall ile ortak basın toplantısı düzenledi. Burita, Cezayir’in Batı Sahra sorununun ortaya çıkması ve devam ettirilmesindeki tarihsel rolü nedeniyle konunun taraflarından biri olduğunu belirtti. Ancak Cezayir’den konuyla ilgili henüz açıklama yapılmadı.

Kaynak: Gülşen Topçu, “Fas, Cezayir’i Batı Sahra Sorununun Çözümü İçin Diyalog Masasına Oturmaya Çağırdı”, (Erişim Tarihi: 06.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/fas-cezayiri-bati-sahra-sorununun-cozumu-icin-diyalog-masasina-oturmaya-cagirdi/2199216#

BAE liderleri Twitter’dan yaptıkları açıklamada ülkenin ilk nükleer santralinin ticari faaliyete geçtiğini bildirdiler. Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayed El Nahyan, “Barakah nükleer enerji santralinde ticari faaliyetlerin başlaması BAE için tarihi bir kilometre taşıdır” diye belirtti.

Kaynak: Sputniknews, “Birleşik Arap Emirlikleri’nin İlk Nükleer Santrali Ticari Faaliyete Başladı”, (Erişim Tarihi: 06.04.2021), Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/ortadogu/202104061044204293-birlesik-arap-emirliklerinin-ilk-nukleer-santrali-ticari-faaliyete-basladi/

Mısır devlet gazetesi el-Ahram’ın haberine göre, Başsavcılık, 26 İhvan üyesinin isimlerinin “terör listesine” alınmasına karar verdi. Habere göre Güney Kahire Ceza Mahkemesi de 25 İhvan üyesinin, 5 yıllığına “terör listesine” alınmasını hükmetti. El-Yevm es-Sabi gazetesine göre ise ocak ayında, Mısır’da “terör listesine” alınanların sayısı 6 bin 602’ye ulaştı.

Kaynak: Said İbicioğlu, “Mısır’da 51 İhvan Üyesi 5 Yıllığına ‘Terör Listesine’ Alındı”, (Erişim Tarihi: 06.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/misirda-51-ihvan-uyesi-5-yilligina-teror-listesine-alindi/2199182

İtalya Başbakanı Mario Draghi, İtalya dışına gerçekleştirdiği ilk gezisini Libya’ya yaptı. Libya Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ile bir araya geldiği toplantı sonrası yapılan açıklamada İtalya’nın yeniden Libya’nın önde gelen müttefiklerinden biri olması hakkında konuşulduğu ifade edildi. Gerçekleştirilen görüşmede ek olarak, Libya ve Akdeniz’deki göçmen trafiğini durdurma çabalarından da bahsedildi.

Kaynak: Africanews, “Libya: Italian Pm Mario Draghi in Tripoli in First Overseas Trip As Leader”, (Erişim Tarihi: 06.04.2021), Erişim Adresi: https://www.africanews.com/2021/04/06/libya-italian-pm-mario-draghi-in-tripoli-in-first-overseas-trip-as-leader/

Tahran Askeri Başsavcısı Gulam Abbas Türki, Ukrayna uçağının düşürülmesinde adı geçen 10 İranlı yetkiliye dair iddianame düzenlendiğini açıkladı. Olaya karışan kişilerin isimleri ve suçları hakkında ayrıntılı bilgi verilmedi. Söz konusu uçak, 8 Ocak 2020’de 176 yolcusu ile birlikte Tahran’dan kalkmıştı ancak İran hava savunma sistemi tarafından fırlatılan füzelerle uçağın düşürülmesi sonucu içindeki herkes hayatını kaybetmişti. Genelkurmay Başkanlığı, yaptığı açıklamada olayın insani bir hata sonucu olduğunu belirtiyor.

Kaynak: Bilal Güler, “İran’da düşürülen Ukrayna uçağı ile ilgili 10 yetkili hakkında iddianame düzenlendi”, (Erişim Tarihi: 06.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iranda-dusurulen-ukrayna-ucagiyla-ilgili-10-yetkili-hakkinda-iddianame-duzenlendi/2199621

Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin, parti temsilcileriyle 5 Nisan’da yaptığı görüşmelerin ardından Başbakan Benjamin Netanyahu’ya yeni bir hükümet kurma ve deneme yetkisi verdi. Netanyahu’nun başarılı olabilmesi için Bennett’in ve İslamcı parti Raam’ın desteğine ihtiyacı olacak. Sağcı Religious Zionist Party şimdiye kadar Raam ile koalisyonun parçası olmayı reddetti. Netanyahu’nun, Dini Siyonistlerin lideri Bezalal Smotrich’e, Raam’ın desteğiyle ya içeriden ya da dışarıdan hükümeti kabul etmesi için büyük bir baskı yapması bekleniyor.

Kaynak: Bicom, “Netanyahu Given Mandate to Try And Form A Government”, (Erişim Tarihi: 06.04.2021), Erişim Adresi: https://www.bicom.org.uk/news/netanyahu-given-mandate-to-try-and-form-a-government/

Suudi Arabistan ve Bahreyn Siyasi Koordinasyon Komitesi, ilk toplantısını Manama’da gerçekleştirdi. Bu toplantıda taraflar, radikal gençlerin ideolojilerinin yayılmasını önlemek amacıyla ortak bir çalışma ekibinin kurulmasını ve çalışmaların hem ikili hem de uluslararası düzeylerce gerçekleştirilmesi kararlaştırdı.

Kaynak: Sputnik, “Suudi Arabistan ile Bahreyn, ‘Radikal İdeolojilerle’ Mücadele İçin Ortak Çalışma Ekibi Kurma Kararı Aldı”, (Erişim Tarihi: 06.04.2021), Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/ortadogu/202104061044209138-suudi-arabistan-ile-bahreyn-radikal-ideolojilerle-mucadele-icin-ortak-calisma-ekibi-kurma-karari/

Suudi Arabistan ve Bahreyn, Körfez’de oluşan İran ve Türk müdahalesini azaltmak için güçlerini birleştirme çabası içerisine girdiler. Bahreyn ve Suudi Arabistan, İran ve Türkiye’nin Körfeze müdahalesini azaltmak için “ortak eylemi” güçlendirmek konusunda anlaşmaya vardılar. Suudi Arabistan Bakanlığından gelen açıklamada, “İki taraf, İran’ın müdahalesini ve Körfez ve Arap ülkelerindeki yayılmacı Türk müdahalelerini azaltacak ortak eylemi güçlendirmek konusunda anlaştı” olarak belirtti. Aynı zamanda da “Her iki tarafı ilgilendiren ikili ve uluslararası konularda” net pozisyonlar ortaya koyacaklarını ve iki krallık için güvenlik ve istikrar adına daha fazlasını yapacaklarını da belirttiler.

Kaynak: Arabnews, “Saudi Arabia And Bahrain Join Efforts to Reduce Iranian, Turkish Interference in The Gulf”, (Erişim Tarihi: 07.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1838626/saudi-arabia

07 Nisan 2021

Kral II. Abdullah “Prens Hamza, aile önünde, babalarının ve dedelerinin yolunda kalacağı, Ürdün’ün çıkarını ve yasalarını her şeyin üzerinde tutacağına dair söz verdi. Kendisi bugün ailesiyle birlikte sarayında, gözetimim altında” ifadesini kullandı. Son günlerde olanların, ülkede yaşanan en zor günler olmadığını ancak yaşanılanlardan üzüntü duyduğunu aktaran Kral Abdullah, öncelikli sorumluluğunu ülkesini korumak ve güvenliğini sağlamak olduğunu söyledi. Kral Abdullah, hiçbir şeyin Ürdün halkı, Filistin ve Kudüs için ecdadın çizdiği yoldan kendilerini alıkoyamayacağını vurguladı.

Kaynak: Hacer Başer, “Ürdün Kralı 2. Abdullah: Müsterih Olun, Ülkedeki Fitne Sona Ermiştir”, (Erişim Tarihi: 07.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/urdun-krali-2-abdullah-musterih-olun-ulkedeki-fitne-sona-ermistir/2201469

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, “Kongre ile çalışarak ABD’nin Filistin halkına yönelik ekonomik kalkınma ve insani yardımlarını yeniden başlatmayı planladığımızı duyurmaktan memnuniyet duyuyoruz” açıklamasında bulundu. Blinken, ülkesinin iki devletli çözüm için bölgede hem İsraillilere hem de Filistinlilere destek vermeye kararlı olduğunu belirtti. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Yürütme Konseyi Üyesi Ahmed el-Mecdelani ABD yönetiminin, Filistin halkına yönelik ekonomik kalkınma ve insani yardımlarını yeniden başlatmayı planladığına işaret ederek, kararı “olumlu bir adım” olarak nitelendirdi.

Kaynak: Kasım İleri, Betül Yürük, Zeynep Tüfekçi Gülay, “ABD, Trump Döneminde Askıya Alınan Filistin Yardımlarını Yeniden Başlatıyor”, (Erişim Tarihi: 07.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abd-trump-doneminde-askiya-alinan-filistin-yardimlarini-yeniden-baslatiyor/2201480

Hamas Siyasi Büro Üyesi Hüsam Bedran yaptığı yazılı açıklamada, Hamas düşmanın gözaltı uygulamalarındaki ısrarını takip ediyor. Son olarak Hamas’ın listesindeki adayı Hasan el-Vardiya gözaltına alındı. Hamas’ın Filistin seçim sürecine müdahale etmeyi bırakması için İsrail’e baskı yapmaları amacıyla uluslararası alanda görüşmeler yürüttüğünü belirten Bedran, İsrail’in gözaltı uygulamalarını seçimleri etkilemek ve engellemek hedefiyle yürüttüğünü ifade etti.

Kaynak: Said İbicioğlu, “Hamas, İsrail’in Seçimlere Müdahalesini Durdurmak İçin Uluslararası Görüşmeler Yürüttüğünü Açıkladı”, (Erişim Tarihi: 07.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/hamas-israilin-secimlere-mudahalesini-durdurmak-icin-uluslararasi-gorusmeler-yuruttugunu-acikladi/2200486

Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu Kral Selman bin Abdulaziz ile yaptığı toplantıda Ürdün ile “tam dayanışma” içinde olduklarını belirtip aynı zamanda Kral 2. Abdullah ile Veliaht Prensinin ülkenin güvenliğini ve istikrarını korumak için aldığı kararları ve önlemleri desteklediğini de belirtti. Toplantıda ayrıca Irak Başbakanı Al-Kadhimi ile Kral arasında gerçekleşen görüşmede, entegrasyonu güçlendirmek ve güvenliği arttırmak konusunda anlaşmaya varıldığı belirtildi. Toplantıda Krallığın Yemen’e elektrik santralleri işletmek için hibe verdiğini ve bu hibenin Yemen’deki sorunların giderilmesini sağlamalarının devamı olarak da belirtti.

Kaynak: Arabnews, “Saudi Cabinet Stresses Full Solidarity With Jordan”, (Erişim Tarihi: 07.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1838691/saudi-arabia

Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis, Trablus ziyaretinde geçici hükümet ile buluştu. Yapılan görüşmelerde Yunanistan ve Libya arasında enerji, inşaat, sağlık ve deniz taşımacılığı ihtimali gündeme gelirken Yunanistan, Libya’nın Türkiye ile gerçekleştirdiği Deniz Mutabakatının yasadışı olduğunu ileri sürdü ve bu durumun AB ile ilişkileri de olumsuz etkileyeceğini dile getirdi. Ayrıca Yunanistan Trablus’taki büyükelçiliğine ek olarak Bingazi’de de bir başkonsolosluk açmayı planlıyor.

Kaynak: Arabnews, “Greece Returns to Talks With Libya But Ties Still Strained by Tripoli’s Deal With Ankara”, (Erişim Tarihi: 07.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1838791/middle-east

İran’ın Kızıldeniz’de bulunan Saviz adlı gemisinde patlama meydana geldi. Patlamada herhangi bir can kaybı yaşanmadı. Yapılan açıklamalara göre gemi, İran’ın Kızıldeniz’deki lojistik istasyonu için çalışıyordu. Bu saldırı, bir süredir İran ve İsrail gemilerine yapılan saldırıların sonuncusu. Saldırılar için iki ülke birbirini suçluyor olsa da kesin bir sonuca varılamadı. Olayın sorumlusunu bulmak için yapılan araştırmalar halen devam ediyor.

Kaynak: BBC, “Iranian ‘Spy Ship’ Damaged by Explosion in Red Sea”, (Erişim Tarihi: 07.04.2021), Erişim Adresi: https://www.bbc.com/news/world-middle-east-56661069

ABD ile yapılan görüşmeler sonucunda ABD’nin Irak’ta bulunan birliklerinin yeniden konuşlandırılmasına izin verildi. Irak’taki mevcut IŞİD tehdidin kaybolması amacıyla bu kararın alındığı açıklandı. Yapılan açıklamaya göre ABD, bölgede sadece Irak’ın IŞİD mücadelesini desteklemek için bulunuyor.

Kaynak: Aljazeera, “No Timeline As Us to Move Remaining Combat Troops Out of Iraq”, (Erişim Tarihi: 07.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aljazeera.com/news/2021/4/7/us-agrees-to-move-remaining-combat-troops-from-iraq

ABD’nin nükleer anlaşmaya geri dönmesi ve yaptırımların kaldırılması için İran ve anlaşmaya taraf olan ülkeler Viyana’da bir araya geldi. ABD, görüşmede İran’ın isteğiyle bulunmadı ve AB arabuluculuk rolünü üstlendi. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani görüşmeleri “yeni bir sayfa” olarak değerlendirirken diğer devletlerden de olumlu tepkiler geldi.

Kaynak: Arabnews, “Iran’s Rouhani Says Vienna Talks Open ‘New Chapter’”, (Erişim Tarihi: 07.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1839051/middle-east

Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, “Hirak” adı verilen protesto hareketinin yürüyüşlerinin “terörizme yakın referanslı yasa dışı hareketlerce” istismar edilmesine müsamaha gösterilmeyeceğini belirtti. Açıklamada, “Cumhurbaşkanı Tebbun, demokrasi ve insan haklarıyla hiçbir ilgisi olmayan bu hareketlere devletin müsamaha göstermeyeceğini vurguladı.” ifadesi yer aldı.

Kaynak: Said İbicioğlu, “Cezayir Cumhurbaşkanı Tebbun, ‘Ayrılıkçıların’ Ülkedeki Gösterileri İstismarına İzin Vermeyeceklerini Söyledi”, (Erişim Tarihi: 07.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cezayir-cumhurbaskani-tebbun-ayrilikcilarin-ulkedeki-gosterileri-istismarina-izin-vermeyeceklerini-soyledi/2200457

8 Nisan 2021

Mısır, Yunanistan, Güney Kıbrıs’ın genelkurmay başkanları ve savunma bakanlığı yetkilileri, salı günü bir araya gelerek üçlü askeri iş birliği programı anlaşması imzaladı. Program uyarınca üç ülkenin askeri iş birliği ve birlikte operasyonelliği, daha fazla ortak tatbikat ve eğitim faaliyetleriyle daha da geliştirilecek.

Kaynak: Sputnik, “Mısır, Yunanistan, Güney Kıbrıs Arasında Askeri İş birliği Anlaşması: Ortak Tatbikatlar ve Operasyonellik Artırılacak”, (Erişim Tarihi: 08.04.2021), Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/dogu_akdeniz/202104081044224631-misir-yunanistan-guney-kibris-arasinda-askeri-isbirligi-anlasmasi-ortak-tatbikatlar-ve/

Mısır, Sudan ve Etiyopya arasında siyasi krize yol açan Hedasi Barajı’na ilişkin müzakerelerin sonuçsuz kalmasından ötürü bölgedeki tansiyon yeniden yükselmeye başladı. Müzakerelerde Sudan ve Mısır tarafı Etiyopya’nın barajın dolumu ile ilgili tek taraflı uygulamalarının neden olacağı tehlikelere vurgu yaparken, Etiyopya tarafı egemenlik haklarını kısıtlayacak herhangi bir anlaşmayı kabul etmeyeceğini yineledi.

Kaynak: Tufan Aktaş, “Nil Nehri’nde Baraj Tansiyonu Yükseliyor”, (Erişim Tarihi: 08.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/nil-nehrinde-baraj-tansiyonu-yukseliyor/2202146

Libya’da 16 Mart’ta göreve gelen Dışişleri Bakanı Necla el-Menkuş, ilk yurt dışı ziyaretini gerçekleştirdiği Tunus’ta, Cumhurbaşkanı Kays Said tarafından kabul edildi. Cumhurbaşkanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre, Kartaca’daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda gerçekleşen kabulde, iki ülke arasındaki ilişkiler ve iş birliği alanlarının geliştirilmesi konuları ele alındı. İki ülkenin mevcut zorlukları aşma konusundaki kararlılığına dikkati çeken Said, “Libya ile kaderimiz bir, hedeflerimiz ortaktır” ifadesini kullandı.

Kaynak: Yosra Ouanes,Gülşen Topçu, “Tunus Cumhurbaşkanı Said: Libya ile Kaderimiz Bir, Hedeflerimiz Ortaktır”, (Erişim Tarihi: 08.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/tunus-cumhurbaskani-said-libya-ile-kaderimiz-bir-hedeflerimiz-ortaktir/2201741

Mısır mahkemesi, ülkenin en eski İslamcı örgütünün baş rehberi olan Mahmud Ezzat’ı ‘terör’ eylemlerinden suçlu buldu ve ömür boyu hapse mahkûm etti. Ezzat’ın avukatı hemen yorum yapmadı. Ezzat tutuklandığı sırada Kardeşlik, “asılsız siyasi suçlamalarla” takip edildiğini söyledi. Geçen yaz 76 yaşındaki Ezzat, polisin onu Kahire’nin eteklerinde bir apartman dairesinde saklanırken bulması üzerine tutuklandı.

Kaynak: Aljazeera, “Egypt Sentences Muslim Brotherhood Leader to Life in Prison”, (Erişim Tarihi: 08.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aljazeera.com/news/2021/4/8/egypt-sentences-muslim-brotherhood-leader-to-life-in-prison

İsrail, eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde askıya alınan Filistin yardımlarının yeniden başlatılması kararına tepki gösterdi. İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN’ın haberine göre, Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, “Ajans, (Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı-UNRWA) bugünkü haliyle çatışmayı kökleştiriyor. Dolayısıyla yardımların yeniden başlatılmasına, doğası ve hedeflerindeki değişiklikler eşlik etmelidir.” ifadesine yer verildi. Öte yandan İsrail’in BM Daimî Temsilcisi Gilad Erdan ise BM’nin New York’taki genel merkezinde gazetecilere yaptığı açıklamada, ABD’nin Filistin’e destek kararını “hayal kırıklığı” olarak değerlendirdi.

Kaynak: Esat Fırat, “İsrail’den Abd’nin Filistin Yardımlarını Yeniden Başlatma Kararına Tepki”, (Erişim Tarihi: 08.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israil-den-abdnin-filistin-yardimlarini-yeniden-baslatma-kararina-tepki/2201685

Suudi Arabistan ve Fransa arasında stratejik bir iş birliği gelişmekte. Riyad ve Paris, çeşitli ekonomi, yatırım ve ticaret alanlarında stratejik ortaklıklarını geliştirmek için yeni bir girişim başlatıyor. Su, sağlık hizmetleri, dijital ekonomiler, inovasyon ve lojistik endüstrileri de Suudi-Fransız iş birliğinin güçlenmesine tanık olabilecek alanlar olarak belirtildi. Suudi Arabistan ve Fransa iki ülke arasındaki ithalat ve ihracat hacmini büyütmenin adımlarını atarken, aynı zamanda iki ülkenin endüstrilerindeki yatırımlarını da artırmanın da adımlarını atma konusunda görüşüyor. Gerçekleşen bu iş birlikleri sonucunda iki ülke arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesi ve devamlılığı beklenmektedir.

Kaynak: Ortadoğu Haber, “Fransa ve Suudi Arabistan Arasında Stratejik İşbirliği Gelişiyor”, (Erişim Tarihi: 08.04.2021), Erişim Adresi: https://www.ortadoguhaber.com/haberler/riyad-ve-paris-cesitli-alanlarda-stratejik-isbirligini-artiracak

9 Nisan 2021

İran, 4 Ocak’ta Hürmüz Boğazı’nda el koyduğu Güney Koreli Hankuk Chemi gemisini serbest bıraktı. Kimyasal tanker gemisinde mürettebatın bir kısmı da bulunuyordu. İran, el koyma nedeni olarak geminin kimyasal maddelerle suları kirlettiğini ve çevre düzenlemelerini ihlal ettiğini açıklamıştı. Bu olaya karşılık Güney Kore, İran’ın nakliye şirketine suç duyurusunda bulunmayı planlıyor.

Kaynak: The Guardian, “Iran Releases South Korean Tanker Seized in January”, (Erişim Tarihi: 09.04.2021), Erişim Adresi: https://www.theguardian.com/world/2021/apr/09/iran-releases-south-korean-tanker-seized-in-january-oil-revenue-us-sanctions

10 Nisan 2021

Libyalı tarafların 24 Aralık’ta yapılması planlanan seçimlerin anayasal temelini görüşmek üzere Tunus’ta organize ettiği Siyasi Diyalog Forumu Hukuk Komitesi toplantısının sona erdiği belirtildi. Toplantıda, komite içindeki başkanlık seçimleri konusunda bazı anlaşmazlıklar yaşansa da yasama ve yürütme organları arasındaki ilişkiyi düzenleyecek anayasal temel üzerinde anlaşma sağlandı.

Kaynak: Gülşen Topçu, “Libyalı Tarafların Tunus’ta Düzenlediği Siyasi Diyalog Forumu Hukuk Komitesi Toplantısı Sona Erdi”, (Erişim Tarihi: 10.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/libyali-taraflarin-tunusta-duzenledigi-siyasi-diyalog-forumu-hukuk-komitesi-toplantisi-sona-erdi/2204041

Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Natanz tesisinde 164 IR-6 ve 30 IR-5 cihazlarının açılışını yaptı. 2015 yılında yapılan anlaşmaya göre İran’ın sadece IR-1 kullanımına ve sınırlı sayıda IR-4 ve IR-5 cihazlarının testine izni bulunuyordu. İran’ın, anlaşma için yapılan görüşmelerin yeniden canlandığı dönemde yaptığı bu ihlal, ABD’ye bir meydan okuma olarak kabul ediliyor.

Kaynak: Arabnews, “Iran boosts nuclear program in snub to US”, (Erişim Tarihi: 10.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1840591/middle-east

11 Nisan 2021

Fransa Başbakanı Jean Castex, yakın zamanda sert açıklamaların geldiği Cezayir’e ziyaretini, Kuzey Afrika ülkesindeki yeni tip koronavirüs (Kovid-19) koşulları sonucu “toplantıların verimli geçemeyeceği” gerekçesiyle erteledi. Kısa bir süre önce Cezayir Çalışma Bakanı, “Fransa ebedi ve geleneksel düşmanımız” ifadelerini kullanmıştı.

Kaynak: Enes Canlı, “Fransız Başbakanı, Sert Açıklamaların Geldiği Cezayir’e Ziyaretini İptal Etti”, (Erişim Tarihi: 11.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/fransiz-basbakani-sert-aciklamalarin-geldigi-cezayire-ziyaretini-iptal-etti/2205295

İsrail Kamu Yayın Kuruluşu (KAN), İran’ın Natanz Nükleer Tesisi’ndeki kazanın arkasında Mossad’ın olduğunu iddia etti. İran’ın uranyum zenginleştirme kapasitesini artırma hedefini baltalayacak bu saldırı ile İsrail’in planlı hareket ettiği ve zamanlamanın tesadüfü olmadığı vurgulandı. Nitekim İran’dan da bu kazanın bir terör eylemi olduğunu doğrular nitelikte açıklamaların gelmesi bu iddianın altını doldurmaktadır.

Kaynak: Gülşen Topçu, “İsrail Yayın Kuruluşu, İran’da nükleer tesisteki kazanın arkasında Mossad’ın olduğunu öne sürdü”, (Erişim Tarihi: 11.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israil-yayin-kurulusu-iranda-nukleer-tesisteki-kazanin-arkasinda-mossadin-oldugunu-one-surdu/2205608

Türkiye’nin Mısır, İsrail ve Körfez ülkelerine yönelik ilişkilerin normalleştirilmesini içeren birçok raporların yayınlandığı bir dönemde Türkiye, ilişkilerinin iyi olduğu Katar, Kuveyt ve Umman ülkelerinin yanı sıra Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile de ilişkilerini geliştirmek istediğini ve bu doğrultuda çaba göstermeye hazır olduğunu belirtti. Türkiye’nin bu tutumu, Kuveyt’in Türkiye ziyaretinden sonra gerçekleşmiş ve son 20 yıldır ilişkilerinin inişli çıkışlı olduğu Körfez ülkeleriyle ilişkilerin geliştirilmesi için önem arz etmiştir. 

Kaynak: Arabnews, “Kuwait May Be Key to Improving Turkey-Gulf Ties”, (Erişim Tarihi: 11.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1841246

Güney Kore Başbakanı Chung Sye-Kyun Tahran’ı ziyaret etti. Yapılan görüşmelerde Güney Kore’nin ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarından dolayı bankalarında tuttuğu 7 milyar dolar hakkında konuşuldu. İranlı yetkililer, Güney Kore’yi paralarını rehin almakla suçluyor.

Kaynak: Maziar Motamedi, “Future ties at stake as South Korea PM visits Iran”, (Erişim Tarihi: 11.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aljazeera.com/news/2021/4/11/future-ties-at-stake-as-south-korean-pm-heads-to-tehran

Natanz uranyum zenginleştirme tesisine saldırı düzenlendi. Saldırı, başlangıçta elektrik kesintisi olarak tanımlanırken daha sonra nükleer terörizmin yansıması olarak ifade edildi. İran, saldırının arkasında İsrail’in olduğunu ve intikamın alınacağını açıkladı. İsrail, konu hakkında sessizliğini koruyor.

Kaynak: Frank Gardner, “Iran vows revenge for ‘Israeli’ attack on Natanz nuclear site”, (Erişim Tarihi: 12.04.2021), Erişim Adresi: https://www.bbc.com/news/world-middle-east-56715520

12 Nisan 2021

Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şukri, Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesine ilişkin yerel bir televizyon kanalında yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin son dönemdeki açıklamaları ve jestlerinin takdir edildiğini” söyledi. Şukri, görüşmenin Türkiye’nin Mısır’ın önemiyle alakalı yaptığı açıklamalar ve verdiği sinyaller üzerine gerçekleştiğini belirtti.

Kaynak: Sputnik, “Mısır: Türkiye ile İlişkileri Geliştirmek İstiyoruz”, (Erişim Tarihi: 12.04.2021), Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/ortadogu/202104121044248792-misir-turkiye-ile-iliskileri-gelistirmek-istiyoruz/

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail’in İran’a karşı kendisini savunacağını ve İran’ın nükleer silaha sahip olmasını engelleyeceklerini açıkladı. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ile ortak basın toplantısında bu açıklamaları yapan Netanyahu’ya Austin’den de destek geldi. ABD’li Savunma Bakanı Austin ABD’nin İsrail’in bölgedeki güvenliğini ve askeri üstünlüğünü önemsediğini ifade etti.

Kaynak: Mustafa Deveci, “Netanyahu İran’ın nükleer silah elde etmesine asla izin vermeyeceklerini söyledi”, (Erişim Tarihi:12.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/netanyahu-iranin-nukleer-silah-elde-etmesine-asla-izin-vermeyeceklerini-soyledi/2206342

Libya Başbakanı Abdülhamid Dibeybe Ankara’ya ilk ziyaretini gerçekleştirdi. 2019 yılında Türkiye ile Libya arasında imzalanan denizcilik anlaşması, yapılan ziyaretle birlikte yenilendi. Ayrıca, iki devlet arasında farklı anlaşmalar da imzalandı ve serbest ticaret üzerine bir anlaşma için çalışılacağı açıklandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Libya ile dayanışma ve iş birliğinin geliştirileceğini dile getirdi.

Kaynak: Arabnews, “Turkey, Libya committed to eastern Mediterranean maritime accord”, (Erişim Tarihi: 12.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1841776/middle-east

Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani, 5 Haziran 2017 tarihinde terör grupları desteklediği gerekçesiyle diplomatik ilişkileri kesen ve ambargo uygulayan Mısır ile telefonla görüştü. Körfez uzlaşısının ardından sağlanan ilk telefon görüşmesinde Al Sani, Sisi’yi arayarak Ramazan Bayramı’nı kutladı.

Kaynak: Sputnik, “Katar Emiri, Körfez Uzlaşısı Sonrası İlk Kez Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’yi Telefonla Aradı”, (Erişim Tarihi: 12.04.2021), Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/ortadogu/202104121044257559-katar-emiri-korfez-uzlasisi-sonrasi-ilk-kez-misir-cumhurbaskani-sisiyi-telefonla-aradi/

Yemen’deki Husiler, Suudi Arabistanlı enerji devi Aramco’nun tesislerine, Yemen’deki Riyad destekli hükümete sadık isyancılar ve güçler arasındaki çatışmaların arttığı bir dönemde dron saldırıları başlattığını iddia etmektedir. Aramco ya da Suudi yetkilileri ise saldırıyı hemen doğrulamadılar.

Kaynak: Aljazeera, “Yemen’s Houthi rebels claim attacks on Saudi oil facilities”, (Erişim Tarihi: 12.04. 2021), Erişim Adresi: https://www.aljazeera.com/news/2021/4/12/yemens-houthi-rebels-claim-strikes-on-saudi-oil-plants

Umman’ın Dışişleri Bakanı Bedir El Busaidi, dün Yemen’deki Husi hareketinden bir heyet kabul etti. Heyete, grubun resmi sözcüsü Muhammed Abdulsalam öncülük etti ve Abdulsalam görüşme sonrasında attığı tweette “Yemen’deki siyasi durumu, müzakere sürecini ve uluslararası toplumla devam eden tartışmaları” ele alındığını belirtti. Umman Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada da yetkililer, Yemen’deki savaşı durdurmak için gösterilen çabaları gözden geçirdiklerini, tüm taraflar arasında güvenliği ve istikrarı artıracak siyasi bir çözüme ulaşmanın önemini vurguladıklarını belirtti.

Kaynak: Middle East Monitor, “Oman Fm Discusses Yemen Situation With Houthi Spokesman”, (Erişim Tarihi: 12.04.2021), Erişim Adresi: https://www.middleeastmonitor.com/20210412-oman-fm-discusses-yemen-situation-with-houthi-spokesman/

Mısır mahkemesi, 12 Nisan’da Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in eski lideri Mahmud Ezzat’ı Filistin Hamas hareketi için casusluk yapmak suçlamasıyla yeniden yargılamaya karar verdi. Müslüman Kardeşler, Hamas ve Lübnan Hizbullah’ının Mısır’da devleti devirmek için kaos yaratmakla suçlandığı iddia ediliyor. Haziran 2015’te aynı mahkeme, aralarında Müslüman Kardeşler lideri Muhammed Badie’nin de bulunduğu 20 kişiyi ömür boyu hapse mahkûm etmiş ve Ezzat’a, Müslüman Kardeşler lider yardımcısı Khairat al-Shater’a ve Hamas’la işbirliği yaptıkları için 13 kişiye idam cezası vermişti.

Kaynak: Daily Sabah, “Egypt Retries Former Muslim Brotherhood Leader Over Spying For Hamas”, (Erişim Tarihi: 13.04.2021), Erişim Adresi: https://www.dailysabah.com/world/mid-east/egypt-retries-former-muslim-brotherhood-leader-over-spying-for-hamas

13 Nisan 2021

Cezayir’in Ankara Büyükelçisi Murad Adcabi, Mardinli iş adamlarına Cezayir’deki yatırım fırsatlarını aktardı. Büyükelçi Adcabi, “Türkiye Cezayir’de birinci yabancı yatırımcı oldu. 3,5 milyar dolarlık yatırım var. İnşallah ilerde daha yüksek bir rakam olacak.” dedi.

Kaynak: Halil İbrahim Sincar, “Cezayir’in Ankara Büyükelçisi Murad Adcabi, Mardinli İş Adamlarına Cezayir’deki Yatırım Fırsatlarını Aktardı”, (Erişim Tarihi: 13.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/cezayirin-ankara-buyukelcisi-murad-adcabi-mardinli-is-adamlarina-cezayirdeki-yatirim-firsatlarini-aktardi/2207228

Mısır ve Fas Dışişleri Bakanları Libya’daki barış sürecini görüştü. Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri ile Faslı mevkidaşı Nasır Burita, Libya’daki barış süreci ve bölgesel konuları ele aldı. Libya’da kapsamlı ve kalıcı çözümün devamlılığı için iki ülkenin ortak çalışmaya yoğunlaşması konusunda mutabık kalınan görüşmede, kardeş Libya halkının refahını yeniden tesis etmeye yönelik barışçıl çözümlerin sürdürülmesi noktasındaki gerekliliğinin önemi vurgulandı. Filistin sorununun da gündeme geldiği görüşmede, barış görüşmelerinin yeniden başlatılması ve iki devletli çözüm çerçevesinde Filistin devletinin kurulmasına destek verilmesi konusunda iki ülkenin görüş birliğinde olduğu bildirildi.

Kaynak: Daily Sabah, “Egypt İmpounds Megaship Over Nearly $1 Billion Suez Canal Dispute”, (Erişim Tarihi: 13.04.2021), Erişim Adresi: https://www.dailysabah.com/world/mid-east/egypt-impounds-megaship-over-nearly-1-billion-suez-canal-dispute

Esad, 2018 yılında başkanlığa seçilen ve ciddi bir ekonomik kriz eşiğinde üç yıldır görev yapan Merkez Bankası Başkanı Hazem Karfoul’u bir neden belirtmeden ve yerine yedek bir atama yapmadan görevden aldı. Suriye parası, son 10 yılda dolar karşısında yüzde 98 oranında değer kaybetmişti. Eylül 2019 tarihinde ABD hazine departmanı, Suriye’deki en zengin iş adamlarına devlet kasasına bağış yapmaları için Kafroul’un baskı uyguladığını iddia etmişti.

Kaynak: Arabnews, “Syrian Government Sacks Central Bank Governor”, (Erişim Tarihi: 19.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1842266/business-economy

Körfez İşbirliği Konseyi için Ürdün’de istikrarın olmasının önemini vurgulayan Eski Katar Başbakanı Şeyh Hamad Bin Jassim Bin Jaber Al Thani, Ürdün’de yaşanan gerginliğin eski ABD Başkanı Donald Trump ve bölgedeki ülkelerden biri tarafından yönetildiğini, amaçlarının da Kral Abdullah’ı devirmek olduğunu belirtti.

Kaynak: Middle East Monıtor, “Ex-Qatar Pm: Events İn Jordan Were Planned By Trump, One Of Region’s Countries”, (Erişim Tarihi: 13.04.2021), Erişim Adresi: https://www.middleeastmonitor.com/20210413-ex-qatar-pm-events-in-jordan-were-planned-by-trump-one-of-regions-countries/

ABD ve İsrail’in gerçekleştirdiği toplantıda İran’ın nükleer silah sahibi olmaması gerektiği vurgulandı. ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Emily Horne, Biden yönetiminin İsrail’in güvenliği ve İran’ın bir nükleer güce sahip olmaması gerektiği konusundaki duruşunu bir kez daha vurguladı. İki ülke arasındaki diyaloğun gelecek aylarda da çeşitli ziyaretler ile sürdürülmesi ve ortak güvenlik kaygılarının paylaşılması bekleniyor.

Kaynak: Dildar Baykan, “ABD ve İsrail’den ‘İran nükleer silah sahibi olmamalı’ mesajı”, (Erişim Tarihi: 13.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abd-ve-israilden-iran-nukleer-silah-sahibi-olmamali-mesaji/2207978

14 Nisan 2021

Katar, borsada listelenen şirketlerin sermayesinin yüzde 100’üne kadar yabancı yatırımcılara mülkiyet izni veren bir yasa tasarısını onayladı. Yabancı şirketlerin mülkiyeti ise yüzde 49 oranının altındaydı. 14 Nisan’dan itibaren Qatar General Insurance yüzde 32, Gulf Warehpusing yüzde 30 ve Commercial Bank of Qatar yüzde 21 mülkiyet hakkına sahip yabancı şirketler arasında yer almaktadır. EFG-Hermes, bu değişikliğin borsada yer alan yerel şirketlerin yaklaşık olarak 1,5 milyar dolarlık girişe neden olacağını belirtti.

Kaynak: Arabnews, “Qatar May Allow %100 Foreign Ownership of Listed Companies”, (Erişim Tarihi: 15.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1843266/business-economy

Suudi Arabistan, Yemen için Kalkınma ve Yeniden Yapılandırma Programı (SDRPY), Yemen hükümeti ile 80’den fazla elektrik santralinin işletilmesi için petrol türevleri tedarik etmek üzere bir anlaşma imzaladı. Anlaşma, SDRPY genel süpervizörü ve Suudi Arabistan’ın Yemen büyükelçisi Mohammed bin Saeed Al-Jaber ve Yemen Elektrik ve Enerji Bakanı Anwar Kolshat tarafından imzalandı. Anlaşma, Yemen halkına hizmet etmek ve acılarını hafifletmek için 422 milyon dolar değerinde 1,26 metrik ton çeşitli petrol ürününü hibe edileceğini içermekle birlikte Yemen’e çeşitli petrol ürünlerinin sağlanmasını, Suudi Arabistan liderliğindeki direktiflerin uygulanmasını, Yemen hükümetinin Yemen halkına hizmet sağlamasını ve Suudi Arabistan’ın Yemen’de güvenlik ve istikrarı sağlamasını içermektedir.

Kaynak, Turkish Aawsat, “Suudi Arabistan’dan Yemen’e hibe desteği: Elektrik santrallerini işletme ve hizmetleri iyileştirilecek”, (Erişim Tarihi: 14.04.2021), Erişim Adresi: https://turkish.aawsat.com/home/article/2918151/suudi-arabistan%E2%80%99dan-yemene-hibe-deste%C4%9Fi-elektrik-santrallerini-i%C5%9Fletme-ve

Erbil Havaalanında ABD güçlerinin bulunduğu alana patlayıcı atıldı. İnsansız hava araçlarıyla yapılan saldırıda ölü ve yaralının olmadığı belirlendi. İçişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada aracın TNT taşıdığı belirtildi. Bu saldırı, insansız hava aracı tarafından ABD’ye yönelik yapılan ilk saldırı olma özelliği taşıyor.

Kaynak: Arabnews, “Explosives-laden drone targets US forces at Iraq’s Erbil airport”, (Erişim Tarihi: 14.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1842971/middle-east

Tunus mahkemesi Tunus’un Kalbi Partisi Başkanı Nabil Karoui’ye 19,3 milyon dinar (6,5 milyon dolar) para cezası verdi. Başkent Tunus’taki Asliye Mahkemesi’nin verdiği karar, “vergi kaçakçılığı ve kara para aklama suçlamaları” nedeniyle yapıldı. Yerel basında, Karoui’nin “para cezasını ödedikten sonra serbest bırakılacağını” belirten kaynaklar yer aldı.

Kaynak: Middle East Monitor, “Tunusia party leader fined $ 6.5 million”, (Erişim Tarihi: 16.04.2021), Erişim Adresi: https://www.middleeastmonitor.com/20210416-tunisia-party-leader-fined-6-5m/

Irak’ın kuzeyindeki Başika bölgesinde bulunan Türk askeri üssüne saldırı düzenlendi. Roketli saldırıda Topçu Uzman Çavuş Hacı Halil Kızılay şehit oldu. Milli Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada köyde yaşayan bir çocuğun da yaralandığı belirtildi. IKBY Türkmen Bakanı Aydın Maruf yaptığı açıklamada saldırıyı kınarken bu tarz saldırıların Erbil’in siyasi istikrarını hedef aldığını söyledi.

Kaynak: Anadolu Ajansı, “MSB: Irak’ın kuzeyindeki Başika üs bölgesine düzenlenen roketli saldırıda bir asker şehit oldu”, (Erişim Tarihi: 14.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/msb-irakin-kuzeyindeki-basika-us-bolgesine-duzenlenen-roketli-saldirida-bir-asker-sehit-oldu/2209315

BAE, Körfez ülkesinin gelecek yıl aya bir keşif aracı indirmesine yardımcı olmak için Japon uzay şirketi iSpace ile işbirliği yapıyor. Anlaşma kapsamında iSpace, Emirates Lunar Mission’a seyir aşaması sırasında kablolu iletişim ve güç ve ayda kablosuz iletişim sağlayacağını belirtti.

Kaynak: Arabnews, “Uae Partners With Japan’s Ispace to Send Rover to The Lunar Planet in 2022”, (Erişim Tarihi: 14.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1842616/middle-east

ABD’de Biden yönetimi, Birleşik Arap Emirlikleri’ne F-35, SİHA ve çeşitli ekipmanların bulunduğu 23 milyar dolarlık silah satışını devam ettireceğini belirtti. ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bir sözcü, yönetimin BAE silah satma projesine devam etmeyi planladığını ancak yönetimin silahların kullanımıyla ilgili “ayrıntıları gözden geçireceğini” ifade etti. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü aynı zamanda anlaşmanın tamamlanmasıyla BAE’ye teslimatları 2025 yılından önce yapılmayacağını da ifade etti.

Kaynak: Euronews, “Biden Administration to Proceed With $23bn Arms Sales to Uae”, (Erişim Tarihi: 14.04.2021), Erişim Adresi: https://tr.euronews.com/2021/04/14/biden-yonetimi-bae-ye-23-milyar-dolarl-k-f-35-ve-savunma-ekipmanlar-n-sat-s-na-onay-verece

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı, Krallığın İran’ın nükleer programında yaşanan son gelişmeler konusunda oldukça fazla endişe duyduklarını belirtti. Bakanlık yaptığı açıklamada, ” İran’ın uranyum zenginleştirme seviyesini yüzde 60’a çıkarma yönündeki son açıklaması barışçıl kullanım amaçlı bir program olarak kabul edilemez” diye belirtti. Aynı zamanda bakanlık, İran’ı bölgenin güvenlik ve istikrarını daha fazla tehlikeye atmaması gerektiğini göz önünde bulundurarak bu davranışından vazgeçmesini de belirtti. Ayrıca Tahran’ı nükleer programı konusunda şu anda devam etmekte olan müzakerelere daha ciddiyetle yaklaşmaya da çağırdı.

Kaynak: Middle East Monitor, “Saudi Arabia concerned with Iran’s nuclear programme”, (Erişim Tarihi: 15.04.2021), Erişim Adresi: https://www.middleeastmonitor.com/20210415-saudi-arabia-concerned-with-irans-nuclear-programme/

15 Nisan 2021

Son dönemde Mısır ve Türkiye arasında yaşanan yakınlaşmayla ilgili Mısır’daki Al Kahera Wal Nas (Kahire ve Halk) TV’ye konuşan Mısır Dışişleri Bakanı Sami Şükrü, “Mısır, her iki tarafın da faydasına olacak bir diyalog ve çıkarlara zarar verilmeden uluslararası hukuk kurallarına uygun ilişkiler kurulmasında istekli” dedi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da bugün Mısır’ın Türkiye’den bir heyeti davet ettiğini açıkladı, heyetin mayıs ayı başında Mısır’a gideceğini duyurdu. Mısır, Türkiye’den yayın yapan Müslüman Kardeşler’le bağlantılı kanalların kapatılmasını istiyor.

Kaynak: Aydoğan Kalabalık, “Mısır ve Fas Dışişleri Bakanları Libya’daki Barış Sürecini Görüştü”, (Erişim Tarihi: 15.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/misir-ve-fas-disisleri-bakanlari-libya-daki-baris-surecini-gorustu/2210430

Mısır, perşembe günü İtalya’dan ikinci bir Bergamini sınıfı FREMM firkateynini teslim aldığını duyurdu. Gemi, İskenderiye’deki Mısır donanmasına katıldı ve aralık ayında Mısır’a gelen Galala’yı takip ediyor. Mısır ordusu, fırkateynin denizdeki tüm savaş görevlerini yerine getirmesini sağlayacak modern silah sistemlerine sahip olduğunu belirtti. Mısır ordusu, firkateynlerden ilkini ise 31 Aralık 2020’de teslim almıştı. 

Kaynak: Mıddle East Monitor, “Egypt takes delivery of second frigate from Italy”, (Erişim Tarihi: 15.04.2021), Erişim Adresi: https://www.middleeastmonitor.com/20210415-egypt-takes-delivery-of-second-frigate-from-italy/

Filistin Dışişleri Bakanlığı, İsrail’in yerleşim yeri inşalarının durdurulması için ABD ve uluslararası toplumdan talepte bulundu. İlgili habere göre İsrail, Doğu Kudüs ve Batı Şeria çevresinde yerleşim yerleri, yollar ve tüneller gibi çeşitli projelerini hızlandırmış durumda. İki devletli çözümden yana olan Biden-Harris yönetiminin ise bu konuda İsrail’e defalarca çağrıda bulunduğu ve tek taraflı uygulamalardan vazgeçilmesi gerektiğini söylediği ifade edildi.

Kaynak: Qais Omar Darwesh Omar,Said İbicioğlu, “Filistin, ABD ve uluslararası toplumu İsrail’in yerleşim yerleri inşasını durdurması için tutum almaya çağırdı”, (Erişim Tarihi: 15.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/filistin-abd-ve-uluslararasi-toplumu-israilin-yerlesim-yerleri-insasini-durdurmasi-icin-tutum-almaya-cagirdi/2210477

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarı David Hale ile yaptığı görüşmede Lübnan’da yeni hükümetin kurulması sürecini ve İsrail ile deniz sınırı meselesini ele aldıklarını açıkladı. Cumhurbaşkanı Avn, İsrail ile Lübnan arasında ihtilaflı olan deniz sahası için uluslararası uzmanların yardımını talep etti ve bu konuda İsrail ile yapılan görüşmelerin sürdürülmesinde ABD’nin adil arabulucu rolünde yardımı gerektiğini vurguladı.

Kaynak: Mahmut Geldi, “Lübnan Cumhurbaşkanı Avn’dan İsrail’le deniz sınırının uluslararası uzmanlarca belirlenmesi talebi”, (Erişim Tarihi: 15.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/lubnan-cumhurbaskani-avndan-israille-deniz-sinirinin-uluslararasi-uzmanlarca-belirlenmesi-talebi/2210188

Nükleer tesise düzenlenen saldırının sonucunda İran, %60 oranında uranyum zenginleştireceğini açıkladı. Açıklamada nükleer faaliyetlerin barışçıl olduğu vurgulandı. Fransa, Almanya ve İngiltere konu hakkında endişelerini dile getirdi. ABD ise, bu kararı “kışkırtıcı” olarak yorumladı. İran’ın 2015 anlaşmasına göre %3,67 oranında zenginleştirme izni bulunuyor. Nükleer silah üretimi için en az %90 uranyum zenginleştirmesi gerekiyor.

Kaynak: BBC, “Iran to enrich uranium to 60% after ‘wicked’ nuclear site attack”, (Erişim Tarihi: 15.04.2021), Erişim Adresi: https://www.bbc.com/news/world-middle-east-56743560

Libya Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, Rusya’ya yaptığı ziyaret sürecinde Putin ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Putin, görüşmede geçici hükümetin varlığından memnun olduğunu ve Libya’daki kalkınmayı destekleyeceğini açıkladı. Ayrıca liderler, konuşma sonucunda ikili ilişkilerin geliştirilmesi yönünde karar aldı.

Kaynak: Ali Cura, “Putin, Libya Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Dibeybe ile görüştü”, (Erişim Tarihi: 15.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/putin-libya-ulusal-birlik-hukumeti-basbakani-dibeybe-ile-gorustu/2210122

Bağdat’ın Sadr şehrine bombalı araçla saldırı düzenlendi. Bir pazarda gerçekleştirilen saldırıda açıklamalara göre 4 kişi öldü ve 20 kişi yaralandı. Saldırının sorumlusu belli değil ancak saldırı, IŞİD’in ocak ayında düzenlediği saldırıda 32 kişinin ölmesinin ardından Bağdat’ta gerçekleşen ikinci büyük saldırı olma özelliği taşıyor.

Kaynak: Arabnews, “Car bomb blast kills four, injures 20 in Baghdad’s Sadr City”, (Erişim Tarihi: 15.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1843426/middle-east

Tunus Devlet Başkanı Kais Saied, Mısır ziyaretinin ardından Tunusluların “İslamcı değil Müslüman” olduğunu söyleyerek yaygın tartışmalara yol açtı. Saied şunları ekledi: “Zamanımızda büyük bir manevra ve toplumu kategorilere ayırmayı amaçlayan bir süreç var.” Saied’in açıklaması sosyal medya platformlarında geniş çapta eleştirildi, çünkü birçok kişi ifadelerini Mısır darbeci liderinin, Cumhurbaşkanı Abdül Fettah El Sisi’ye çevirdiği politik İslam karşıtı söylemle ilişkilendirdi.

Kaynak: Middle East Monitor, “Egypt Takes Delivery of Second Frigate From Italy”, (Erişim Tarihi: 15.04.2021), Erişim Adresi: https://www.middleeastmonitor.com/20210415-egypt-takes-delivery-of-second-frigate-from-italy/

Tunus güvenlik güçleri salı günü Tunus Afrique Presse Haber Ajansı’nın (TAP) genel merkezine baskın düzenledi ve medya grubu müdürünün devletin atanmasını reddeden gazetecilere saldırdı. Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT) ve bazı partiler, Hichem Mechichi’nin hükümetini “medyayı evcilleştirme” girişimine karşı uyardı ve eski Cumhurbaşkanı Zine El Abidine Ben Ali’nin rejimi sırasında hüküm süren uygulamaları hatırlattı.

Kaynak: Middle East Monitor, “Tunisia trade unions slam security raid of news agency”, (Erişim Tarihi: 15.04.2021), Erişim Adresi: https://www.middleeastmonitor.com/20210415-tunisia-trade-unions-slam-security-raid-of-news-agency/

Suudi Arabistan Hava Savunma Kuvvetleri, İran destekli Husi milisler tarafından Cizan kentine fırlatılan bomba yüklü 4 İHA ve 5 balistik füzeyi imha ettiklerini bildirdi. Patriot füze üsleri ile depoların Kasıf-2K ve Samad3 tipi 4 İHA ile hedef alındığını kaydeden Seri, bunun kendilerine karşı devam eden abluka ve saldırılara bir yanıt olduğunu da aktardı. Husiler, eylemlerini sıklıkla Suudi Arabistan’ın güney bölgelerinde gerçekleştiriyor.

Kaynak: Anadolu Ajansı, “Arap koalisyonu: Suudi Arabistan’ı hedef alan Husilere ait 5 balistik füze ve 4 İHA imha edildi”, (Erişim Tarihi: 15.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/arap-koalisyonu-suudi-arabistani-hedef-alan-husilere-ait-5-balistik-fuze-ve-4-iha-imha-edildi/2209825

Birleşik Arap Emirlikleri’nin Washington elçisi, Körfez devletinin nükleer silahlı rakiplerin “sağlıklı ve işlevsel” bir ilişkiye ulaşmasına yardımcı olmak için Hindistan ve Pakistan arasında arabuluculuk yaptıklarını belirtti. .

Kaynak: Aljazeera, “UAE Is Mediating Between India And Pakistan, Says Senior Diplomat”, (Erişim Tarihi: 15.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aljazeera.com/news/2021/4/15/uae-is-mediating-between-india-and-pakistan-says-senior-diplomat

16 Nisan 2021

Yerel basında 16 Nisan günü çıkan haberlere göre, Tunus mahkemesi Tunus’un Kalbi Partisi Başkanı Nabil Karoui’ye 19,3 milyon dinar (6,5 milyon dolar) para cezası verdi. Başkent Tunus’taki Asliye Mahkemesi’nin verdiği karar, “vergi kaçakçılığı ve kara para aklama suçlamaları” nedeniyle yapıldı. Yerel basında, Karoui’nin “para cezasını ödedikten sonra serbest bırakılacağını” belirten kaynaklar yer aldı.

Kaynak: Middle East Monitor, “Tunisia Party Leader Fined $6.5m” (Erişim Tarihi: 16.04.2021), Erişim Adresi: https://www.middleeastmonitor.com/20210416-tunisia-party-leader-fined-6-5m/

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 60 tane BM gözlemcisini ateşkes kapsamında Libya’ya yerleştireceğini açıkladı. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres yaptığı açıklamada Libya’da kalıcı BM varlığını sağlamak için gözlemcilerin Sirte’ye gönderileceğini belirtti. Ek olarak Libya hükümetine gerçekleşecek seçimlerin adil olması için çağrıda bulundu. Libya, 24 Aralık’taki seçimlere hazırlanıyor.

Kaynak: Aljazeera, “UN Security Council approves ceasefire monitors for Libya”, (Erişim Tarihi: 16.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aljazeera.com/news/2021/4/16/un-security-council-approves-ceasefire-monitors-for-libya

17 Nisan 2021

11 Nisan’da Natanz tesisinde gerçekleşen saldırının sorumlusu İran tarafından tespit edildi. Fotoğrafları yayınlanan kişinin 43 yaşındaki Reza Karimi olduğu belirlendi. İran, saldırganın ülkeden kaçtığını açıkladı. Karimi’nin yakalanması için çalışmalar halen devam ediyor.

Kaynak: The Guardian, “Iran names suspect in Natanz nuclear plant attack”, (Erişim Tarihi: 17.04.2021), Erişim Adresi: https://www.theguardian.com/world/2021/apr/17/iran-names-suspect-in-natanz-nuclear-plant-attack

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, İran’ın uranyum zenginleştirme miktarını %60’a yükselttiğini onayladı. Çalışmalarda UF6 üretimine başlanmış olduğunu bildirildi. Ajans yaptığı açıklamada, inceleme yapmak üzere UF6 örneği alındığı ve analiz sonucunun rapor haline getirileceğini belirtti.

Kaynak: Arabnews, “IAEA confirms Iran has started enriching uranium to 60% purity”, (Erişim Tarihi: 17.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1844456/middle-east

Irak Petrol Bakanlığı, Kerkük’ün kuzeybatısında bulunan iki adet petrol kuyusuna saldırı düzenlendiğini bildirdi. Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre patlayıcı kullanılan saldırı sonucunda ciddi bir hasar oluşmadı ve üretim etkilenmedi.

Kaynak: Arabnews, “Militants attack two oil wells in northern Iraq, production unaffected”, (Erişim Tarihi: 17.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1844326/business-economy 

İsrail’in Hayfa Üniversitesi’nin Ocak 2021’de yayımladığı raporda Türk donanmasının giderek güçlendiği vurgulandı. İlgili rapora göre Türk donanmasının Doğu Akdeniz’deki en güçlü donanma olduğu ifade edilirken İsrail’in Türk donanmasındaki gelişmeleri dikkate alması gerektiğine dikkat çekildi.

Kaynak: Zeynep Tüfekçi Gülay, “İsrail’de bir üniversitede yapılan araştırmaya göre ‘Türk donanması, Doğu Akdeniz’deki en güçlü donanma”, (Erişim Tarihi: 17.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israilde-bir-universitede-yapilan-arastirmaya-gore-turk-donanmasi-dogu-akdenizdeki-en-guclu-donanma/2211739

İsrail’in Kanal 12 televizyonu Washington’un İran’daki nükleer kazanın ardından İsrail hakkında gündeme gelen iddiaların ve İsrailli yetkililerin bu konuda yaptıkları açıklamaların kaygı verici olduğunu düşünerek Tel Aviv ile iletişime geçtikleri bilgisini verdi. Söz konusu habere göre Biden yönetimi İran’ın Natanz nükleer tesislerindeki kazaya ilişkin İsrail’den gelen demeçleri tehlikeli bulduğu bildirildi.

Kaynak: Mustafa Deveci, “İsrail televizyonu: ABD, ‘Natanz’ saldırısına ilişkin açıklamaları sonlandırması için İsrail’i uyardı”, (Erişim Tarihi: 17.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israil-televizyonu-abd-natanz-saldirisina-iliskin-aciklamalari-sonlandirmasi-icin-israili-uyardi/2212155

18 Nisan 2021

İsrail ile Yunanistan arasında rekor niteliğinde bir savunma anlaşması imzalandı. 1.65 milyon dolar değerindeki bu anlaşmanın 22 yıllık olduğu ve iki ülke arasında savunma sektöründe yapılan en büyük anlaşma olduğu vurgulandı. İlgili anlaşmada İsrail’in Yunanistan’a uçak satışı, uçak bakımı yapması ve Yunanistan Hava Kuvvetleri için uçuş okulu kurup işletmesi gibi maddeler mevcut.

Kaynak: Mustafa Deveci, “İsrail ile Yunanistan arasında 1,6 milyar dolarlık savunma anlaşması”, (Erişim Tarihi: 18.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israil-ile-yunanistan-arasinda-1-6-milyar-dolarlik-savunma-anlasmasi-/2212669

Balad Hava Üssü Komutanı’nın yaptığı açıklamaya göre Bağdat’ın kuzeyinde bulunan üsse roketler aracılığıyla saldırı düzenlendi. Saldırı sonucunda ABD’li eğitmenlerin yer aldığı üs içerisinde hasar meydana gelmedi. İki yaralının açıklandığı saldırı, Irak’ta bulunan Amerikan tesislerine yapılan saldırı örneklerinden birisi olma özelliği taşıyor.

Kaynak: Arabnews, “Rockets hit Iraqi air base, 2 security forces wounded”, (Erişim Tarihi: 18.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1844891/middle-east

Mısır ordusu, mart ayı boyunca ülkenin Gazze Şeridi sınırındaki 5 tünelin yıkıldığını ve farklı uyruklardan 2 bin 750 düzensiz göçmenin girişinin engellendiğini duyurdu. Ordu tarafından yapılan açıklamada ayrıca mart ayı boyunca farklı uyruklardan 2 bin 750 düzensiz göçmenin yasa dışı göç ve ülkeye sızma girişimlerinin engellendiği belirtildi. Mısır yönetimi, Nisan 2020’den bu yana ülkesinin İsrail ablukası altındaki Gazze Şeridi’nin kuzeydoğu sınırına “terörist unsurların sızmasını durdurmak; silah ve mühimmat kaçakçılığını önlemek” için bir tampon bölge inşa etmeye devam etmekte.

Kaynak: Halime Afra Aksoy, “Mısır ordusu, geçen ay boyunca Gazze Şeridi sınırındaki 5 tüneli yıktı”, (Erişim Tarihi: 18.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/misir-ordusu-gecen-ay-boyunca-gazze-seridi-sinirindaki-5-tuneli-yikti/2212921

19 Nisan 2021

Lübnanlı siyasetçi Hassan Diab, Körfez ülkesine yapmış olduğu ziyaret sırasında ülkesinin ekonomik sıkıntıları nedeniyle bölgenin zengin ülkelerinden olan Katar’dan yardım talebinde bulundu. Ancak Lübnan’da kalıcı bir hükümet kurulmadan önce Katar’ın yardımı yapıp yapmayacağı belirsizdir.

Kaynak: France24, “Lebanon Pm Calls on Qatar to Rescue Nation Facing ‘Total Collapse”, (Erişim Tarihi: 19.04.2021), Erişim Adresi: https://www.france24.com/en/live-news/20210419-lebanon-pm-calls-on-qatar-to-rescue-nation-facing-total-collapse

Suriye muhalefeti, Suriye’de gerçekleşecek seçimleri boykot etmek üzere Suriye halkına seslendi. Suriye Geçici Hükümeti Başkanı Abdurrahman Mustafa yapılacak başkanlık seçimlerini sonucu önceden bilinen sözde başkanlık seçimi olarak nitelendirirken, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu Başkanı Hariri ise seçimleri reddettiğini ve halkın bu durumu boykot etmesi gerektiğini belirtmiştir.

Kaynak: Ethem Emre Özcan, Muhammed Yusuf, “Suriye Muhalefetinden, Esed Rejiminin Gelecek Ay Yapmaya Hazırlandığı Başkanlık Seçimine ‘Boykot’ Çağrısı”, (Erişim Tarihi: 19.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/suriye-muhalefetinden-esed-rejiminin-gelecek-ay-yapmaya-hazirlandigi-baskanlik-secimine-boykot-cagrisi/2213266

Libya Ulusal Petrol Şirketi, Harika Limanı’nda gerçekleşen ihracatta mücbir sebep ilan etti. İlanın nedeninin Merkez Bankası ile yaşanan bütçe anlaşmazlığı olduğu açıklandı. Şirket, mevcut durum sonucunda oluşacak günlük gelir kaybını 118 milyon dinar olarak yorumluyor.

Kaynak: Arabnews, “Libya’s NOC declares force majeure on Hariga port in statement”, (Erişim Tarihi: 19.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1845411/business-economy

Cezayir’deki Amazig (Berberi) Yüksek Komisyonu, anayasanın Arapçaya ek olarak ilk kez Amazig dilinde (Berberice) yayınlandığını duyurdu. Cezayir Cumhurbaşkanlığı’na bağlı komisyondan yapılan açıklamada, Amazig dili mezunlarınca Cezayir anayasasının tercüme edildiği belirtildi. Amazig dili, 2016’da yapılan anayasa değişikliği ile Cezayir’de Arapçanın yanında ikinci resmi dil olarak kabul edilmişti.

Kaynak: Sputniknews, “Cezayir anayasası ilk kez Berberice yayınlandı”, (Erişim Tarihi: 19.04.2021), Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/ortadogu/202104191044312054-cezayir-anayasasi-ilk-kez-berberice-yayinlandi/

Tunus Cumhurbaşkanı Said ile Başbakan el-Meşişi arasında kabine değişikliğine ilişkin anlaşmazlıkla patlak veren ve iki aydır ülke gündemini meşgul eden devletin erkleri arasındaki gerginlik, kamuoyu önünde de devam ediyor. Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, Başbakan Hişam el-Meşişi ile Tunus Meclis Başkanı ve Nahda Hareketi lideri Raşid el-Gannuşi’nin katılımıyla Tunus İç Güvenlik Güçleri Günü’nün 65. yılı için düzenlenen törendeki konuşmasında “İç güvenlik güçleriyle ilgili 1982’de çıkan yasaya göre sadece silahlı kuvvetlerin değil güvenlik güçlerinin de başkomutanıyım. Ulusal güvenlikle ilgili en yüksek askeri ve diplomatik görevlerin feshinin ve atamalarının sorumluluğu, başbakanla istişare ettikten sonra cumhurbaşkanının görevi” ifadesini kullandı. Buna karşın Başbakan Meşişi, yerel bir radyoya yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı’nın son açıklamalarını “bağlam dışı” şeklinde değerlendirdi.

Kaynak: Adel Bin Ibrahim Bin Elhady Elthabti,Halime Afra Aksoy,Enes Canlı, “Tunus’ta Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki gerginlik devam ediyor”, (Erişim Tarihi: 19.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/tunusta-cumhurbaskani-ile-basbakan-arasindaki-gerginlik-devam-ediyor/2213070

20 Nisan 2021

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, tüm Filistin topraklarında seçim yapılabilmesi için uluslararası toplum ile yoğun bir kampanya yürütmeye çalışıyor. Filistin’de 15 yıl sonra ilk defa yapılacak seçimler için başta BM ve ABD olmak üzere tüm ülkelerle İsrail’e baskı yapılması konusunda görüşmeler yaparken konuya ilişkin İsrail tarafından henüz bir açıklama gelmemiş durumda.

Kaynak: Qais Omar Darwesh Omar,Hamdi Yıldız, “Filistin Devlet Başkanı Abbas, seçimler için yoğun uluslararası diplomasi yürütüyor”, (Erişim Tarihi: 20.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/filistin-devlet-baskani-abbas-secimler-icin-yogun-uluslararasi-diplomasi-yurutuyor/2214114

Tunus’ta meclisin birinci partisi konumundaki Nahda Hareketi, yaptığı yazılı açıklamada, Cumhurbaşkanı Kays Said’in kendisini güvenlik güçlerinin de başkomutanı olarak tanımladığı sözlerini “anayasayı çiğnemek” şeklinde nitelerken, güvenlik güçlerini siyasi çekişmelere karıştırmanın demokrasiyi tehdit edeceğini belirtti. Açıklamada ayrıca, “siyasi çekişmelere güvenlik güçlerini karıştırmanın demokrasiye, sivil huzura ve devrimin kazanımlarına bir tehdit teşkil edeceği” uyarısı yapıldı.

Kaynak: Yosra Ouanes,Enes Canlı, “Tunus’taki Nahda Hareketi, Cumhurbaşkanı Said’i anayasayı çiğnemekle suçladı”, (Erişim Tarihi: 20.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/tunustaki-nahda-hareketi-cumhurbaskani-saidi-anayasayi-cignemekle-sucladi/2214914

Türkiye ile Mısır ilişkilerinde yeni döneme girilirken TBMM’de dostluk grubu için kanun teklifinde bulunuldu. AK Parti Grup Başkanvekili Turan tarafından yapılan açıklamada, Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır arasında dostluk grubu oluşturulmasına ilişkin teklifin 20 Nisan’da Meclis Başkanlığına verileceği belirtildi.

Kaynak: Sputniknews, “AK Parti’den Meclis’e Mısır teklifi”, (Erişim Tarihi: 20.04.2021), Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/turkiye/202104201044319029-ak-partiden-meclise-misir-teklifi/

Libya’nın başkenti Trablus’u ziyaret eden Mısır Başbakanı Mustafa Medbuli, Libya Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ile görüşerek, elektrik, altyapı ve yatırım gibi alanlarda bir dizi anlaşma imzaladı. Libya’da 24 Aralık’ta genel seçimlere gidilmesi kararını desteklediklerini ve ulusal uzlaşı çabalarını takdir ettiklerini ifade eden Medbuli, Libya’da güvenlik ve istikrarı sağlayacak tüm adımları destekleyeceklerini belirtti.

Kaynak: Mücahit Aydemir, “Libya ile Mısır arasında elektrik, altyapı ve yatırım gibi alanlarda bir dizi anlaşma imzalandı”, (Erişim Tarihi: 20.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/libya-ile-misir-arasinda-elektrik-altyapi-ve-yatirim-gibi-alanlarda-bir-dizi-anlasma-imzalandi/2215081

Yunanistan ve Suudi Arabistan arasında Patroit hava savunma sistemi anlaşması imzalandı. Anlaşma kritik enerji kaynaklarının korunması amacıyla imzalandı. İki ülke Riyad’da görüşmelerini gerçekleştirdiler. Görüşme Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, Savunma Bakanı Nikos Panagiotopoulos ve Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Farhain arasında gerçekleşti. Yunanistan Dışişleri Bakanı görüşme sonrasında anlaşma hakkında “Bir Patriot bataryasını buraya, Suudi Arabistan’a taşımak için anlaşma imzaladık.” diye belirtti.

Dendias aynı zamanda “Bu anlaşma, Körfez ülkeleriyle iş birliği açısından ülkemiz için büyük bir adım ve aynı zamanda Batı’nın enerji kaynaklarının güvenliği için bir katkıdır.” ifadelerini de dile getirdi.

Kaynak: Mehmet Hatipoğlu, Yunanistan’dan Suudi Arabistan’a Patroit Bataryası, (Erişim Tarihi: 20.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/yun5anistan-dan-suudi-arabistan-a-patriot-bataryasi/2215209

BAE ve İsrail arasında ortak yapay zekâ girişimi kuruldu. BAE’nin Grup 42 (G42) ve İsrail’in İsrail Gelişmiş Savunma Sistemleri firması Rafael, İsrail merkezli yapay zekâ ve büyük veri teknolojileri için ortak bir girişim kurma yolunda ilk adımı attılar. Kurulacak bu girişimde Presight Al adını vermeyi de kararlaştırdılar. Bankacılık, sağlık hizmetleri ve kamu güvenliği başta olmak üzere farklı sektörlerde de ürünler geliştireceklerdir. Geliştirilen bu ürünleri BAE ve İsrail dünyadaki diğer ülkelerde de satacaklardır.

Kaynak : MEMO, “BAE ve İsrail Firmaları Ortak Yapay Zeka Girişimi Kurdu”, (Erişim Tarihi: 20.04.2021), Erişim Adresi: https://www.middleeastmonitor.com/20210420-uae-israel-firms-establish-joint-artificial-intelligence-venture/

21 Nisan 2021

Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Afrika Birliği ve Arap Ligi ortak bildiri yayınladı. Yayınlanan bildiride yıl sonunda Libya’da yapılacak seçimlerin şeffaf olması gerektiği belirtildi. Bildiride ek olarak, BM’nin Libya’daki silah ambargosunun ihlalleri kınanarak, bölgedeki paralı askerlerin ülkeden ayrılması gerektiği yer aldı.

Kaynak: Betül Yürük, “BM, AB, Afrika Birliği ve Arap Ligi’nden Libya’daki yabancı paralı askerlerin çekilmesi çağrısı”, (Erişim Tarihi: 21.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/bm-ab-afrika-birligi-ve-arap-liginden-libyadaki-yabanci-parali-askerlerin-cekilmesi-cagrisi-/2215337

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Pakistan Dışişleri Bakanı Şah Mahmud Kureyşi Tahran’da buluştu. Yapılan görüşmelerde Ruhani, Afgan barış sürecinin yönetimi noktasında iki ülke arasındaki iş birliğinin artırılması gerektiğini dile getirdi.

Kaynak: Asad Hashim, “Border security a common concern for Pakistan and Iran: Rouhani”, (Erişim Tarihi: 22.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aljazeera.com/news/2021/4/22/border-security-a-common-concern-for-pakistan-and-iran-rouhani

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Bin Selman ve Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias, Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde iki ülke arasındaki ilişkiyi kapsayan bir görüşme gerçekleştirdiler. Ayrıca görüşme sırasında Suudi Arabistan ve Yunanistan arasındaki farklı alanlarda ortak iş birliği yürütmelerini, bu iş birliklerinin desteklenmesi ve geliştirilmesi ele alınırken bölgesel meselelere de değinildi.

Kaynak: Safiye Karabacak, “Suudi Arabistan Veliaht Prensiyle Yunanistan Dışişleri Bakanı ortak iş birliğinin yönlerini görüştü”, (Erişim Tarihi: 21.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/suudi-arabistan-veliaht-prensi-ile-yunanistan-disisleri-bakani-ortak-is-birliginin-yonlerini-gorustu/2215419

Fas Kraliyet Silahlı Kuvvetleri (FAR), 13 adet Türk yapımı Bayraktar TB2 savaş uçağı satın almak için 70 milyon dolar (626 Fas dirhemi) değerinde sözleşme imzaladı. İnsansız hava araçlarının 2021 yılı içerisinde teslim edilmesi planlanırken, Krallığın “bölgesel ve kıtasal bir güç” olma yönündeki artan hedeflerinin bir parçasını oluşturduğu düşünülüyor. Fas 2020 yılının başlarında ise Fransa üzerinden üç İsrail Heron keşif uçağı almıştı.

Kaynak: Middle East Monitor, “Morocco to acquire Turkey’s Bayraktar drones”, (Erişim Tarihi: 21.04.2021), Erişim Adresi: https://www.middleeastmonitor.com/20210421-morocco-to-acquire-turkeys-bayraktar-drones/

Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne, Doğu Kudüs’te de Filistin seçimlerinin yapılabilmesi hususunda İsrail’den herhangi bir açıklama gelmemesine rağmen Filistin’de seçimlerin daha önce belirlenen tarih olan 22 Mayıs’ta yapılacağını belirtti. İlgili haberde Filistin’in uluslararası toplum ve organizasyonlarla görüşmeler yürüttüğü ve bu seçim sürecinin rahat bir şekilde yürütülmesi için çalıştığı vurgulandı.

Kaynak: Esat Fırat, “Filistin Devlet Başkanlığı: Seçimler zamanında yapılacak”, (Erişim Tarihi: 21.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/filistin-devlet-baskanligi-secimler-zamaninda-yapilacak/2216141

22 Nisan 2021

Bağdat Uluslararası Havaalanı yakınına 3 roketin düştüğü Irak ordusu tarafından duyuruldu. Yapılan açıklamaya göre toplam 8 roket atıldı. Gerçekleştirilen saldırıda herhangi bir can kaybı bildirilmedi.

Kaynak: Arabnews, “Iraqi military: 3 rockets strike close to Baghdad airport”, (Erişim Tarihi: 22.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1847401/middle-east

Trablus’un kuzeydoğusunda 130 göçmeni taşıyan botun enkazına ulaşıldı. Fransız sivil toplum kuruluşu SOS Akdeniz, hayatta kalan kimsenin olmadığını belirtti. 21 Nisan’da bot tarafından yardım çağrısı yapıldığı ancak bölgede etkisi olan herhangi bir devletin arama-kurtarma çalışması başlatmadığı bildirildi. Uluslararası Denizcilik Örgütü Sözcüsü Safa Msehli, yapılan çağrıları yanıtsız bırakan ülkeleri suçluyor ve yıl içerisinde 500’e yakın göçmenin hayatını kaybettiğini bildiriyor.

Kaynak: Bayram Altuğ, “BM, Libya açıklarında son birkaç günde 172 düzensiz göçmenin yaşamını yitirmiş olabileceğini bildirdi”, (Erişim Tarihi: 23.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/bm-libya-aciklarinda-son-bir-kac-gunde-172-duzensiz-gocmenin-yasamini-yitirmis-olabilecegini-bildirdi/2218011

Mısır yargısının, ülkenin kuzeyindeki İskenderiye kentinde, onlarca Müslüman Kardeşler Cemaati (İhvan) üyesi tutuklunun serbest bırakılması kararı aldığı bildirildi. Mısır’daki İhvan üyelerinden adını vermek istemeyen güvenilir kaynaklardan edinilen bilgide, söz konusu tutukluların henüz serbest bırakılmadığı ancak yeniden başka davalardan dolayı tutukluluğun devamı yönünde ikinci bir kararın alınabileceği ya da tamamen serbest bırakılabileceği, durumun ilerleyen saatlerde netleşeceği belirtildi.

Kaynak: Hamdi Yıldız, “Mısır’da onlarca İhvan üyesinin serbest bırakılma kararı alındığı belirtildi”, (Erişim Tarihi: 22.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/misirda-onlarca-ihvan-uyesinin-serbest-birakilma-karari-alindigi-belirtildi/2216595

23 Nisan 2021

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin Başbakan Mustafa Medbuli’yle son Libya ziyaretinin sonuçlarını ele aldığı toplantının ardından Cumhurbaşkanlığından bir açıklama yapıldı. Yapılan yazılı açıklamada, “Libyalı yetkililerle Mısırlı diplomatların en yakın sürede başkent Trablus ve Bingazi kentine geri dönmesi için anlaşma yapıldığı ve Mısırlı işçilerin Libya’ya dönüşünün kolaylaştırılması için gerekli adımların atılması” konusunda da mutabık kalındığı ifade edildi.

Kaynak: Sputniknews, “Mısır duyurdu: Diplomatik misyonların Trablus ve Bingazi’ye dönmesi için Libya ile anlaşma sağlandı”, (Erişim Tarihi: 23.04.2021), Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/ortadogu/202104231044340984-misir-duyurdu-diplomatik-misyonlarin-trablus-ve-bingaziye-donmesi-icin-libya-ile-anlasma-saglandi/

Suudi Arabistan, altı yıldır savaş içinde olduğu Husiler ile barışma konusunda öneride bulundu. Birleşmiş Milletlerin gözetiminde barışın Yemen de sağlanabileceğini de bildirdi. Suudi Arabistan’ın barış önerisi, Hudeyde Limanı’ndan elde edilen gelirlerin Merkez Bankasındaki ortak hesaba aktarılması, Sana Havalimanı’nın uçuşlara açılması gerektiğini ve BM gözetiminde barış müzakereleri gerçekleştirilmesi gerektiğini içermektedir. Ayrıca bazı noktalardaki deniz ablukası ve hava ablukasının kaldırılması da öneriler arasında yer almaktadır.

Kaynak: Mustafa Bag, “Suudi Arabistan’dan Yemen de savaşı sonlandıracak barış teklifi”, (Erişim Tarihi: 23.03.2021), Erişim Adresi: https://tr.euronews.com/2021/03/23/suudi-arabistan-dan-yemen-de-savas-sonland-racak-bar-s-teklifi

24 Nisan 2021

İranlı bir akaryakıt tankeri Suriye açıklarında saldırıya uğradı. Saldırı sonucunda oluşan yangında can kaybının olmadığı belirlendi. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin yaptığı açıklamada saldırının ne şekilde gerçekleştirildiği yer almadı. Saldırının sorumlusu bilinmiyor.

Kaynak: Arabnews, “Iran fuel tanker attacked off Syria: Monitor”, (Erişim Tarihi: 24.04.2021), Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1848136/middle-east

İsrail Savunma Kuvvetleri’nin Twitter hesabından yapılan açıklamaya göre Gazze’de Hamas’a ait bazı hedeflere saldırıda bulunuldu. İlgili açıklamada bu saldırının nedeni olarak Gazze’den İsrail’e yönelik atılan roket mermileri gösterildi. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ise İsrail’e atılan roket mermilerinin sorumluluğunu üstlendiğini ve bu roket mermilerinin İsrail’in Gazze’ye yaptığı saldırılara karşılık olarak yapıldığı açıkladı.

Kaynak: Gülşen Topçu, “İsrail’den Gazze’ye hava saldırısı”, (Erişim Tarihi: 24.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israilden-gazzeye-hava-saldirisi/2218837

İslam İşbirliği Teşkilatı İsrail’in işgal altındaki Doğu Kudüs’te Filistinlilere yönelik olarak yaptığı saldırıları kınadı ve uluslararası toplumdan Filistinlilere uluslararası koruma talebinde bulundu. Ayrıca işgal altındaki Doğu Kudüs dahil tüm Filistin topraklarında seçimlerin yapılabilmesi için uluslararası toplumdan yardım çağrısında bulunuldu.

Kaynak: Zeynep Tüfekçi Gülay, “İslam İşbirliği Teşkilatından, İsrail’in işgal altındaki Doğu Kudüs’te Filistinlilere yönelik saldırılarına tepki”, (Erişim Adresi: 24.04.2021), Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/islam-isbirligi-teskilatindan-israilin-isgal-altindaki-dogu-kuduste-filistinlilere-yonelik-saldirilarina-tepki/2219610

 

Ceyda Gusenay TUNÇER

Beyza TÜKENMEZ

Sena Nur ŞEN

Eda KUŞTUL

Gökalp BADAK

TUİÇ Akademi Ortadoğu Birimi

Doç. Dr. İsmail Ermağan ile Göç ve Avrupa Üzerine Röportaj

Röportaj konuğum Doç. Dr. İsmail Ermağan, lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde gerçekleştirdikten sonra 2002 yılında Hamburg Üniversitesinde yüksek lisans yapmış, 2007 yılında ise Erfurt Üniversitesinde doktorasına başlamıştır. Yüksek lisans tezinin konusu “Almanya’daki Türk Göçmenlerinin Toplumsal Uyumu” iken doktora tezi ise “Türkiye’de AB Şüpheciliği – CHP, MHP ve AKP’nin Tutumları” konusu üzerinde olmuştur. Hali hazırda İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde akademisyen olarak görev yapmakla birlikte özellikle son yıllarda akademik literatüre kazandırdığı oldukça önemli çalışmalar da bulunmaktadır.

 

1- Potansiyel göçmeni göçe iten başlıca faktörler sizce nelerdir?

Bu konuda dikkatimizi vermemiz gereken iki ayrım söz konusudur: dünyada göçün nedenleri ve bölgeden bölgeye göçü tetikleyen değişen faktörler. Hepimiz dünyanın en çok göç eden ülkeleri arasında Suriye’nin olduğunu bilmekteyiz. Suriye, 24 milyonluk nüfusa sahipken 6 milyonu iç, 6 milyonu da dış göç olmak üzere 12 milyonluk bir insan göçüne maruz kaldı. Burada en temelde iç savaş kaynaklı bir göç süreci olduğunu gördük. Afganistan, iç huzurunu bulamadığından dolayı siyasi istikrarsızlıkların da etkisiyle göç veren ülke konumuna geldi. Afrika’daki göçlerde ise bölgedeki fakirlik ve siyasi huzursuzlukların yarattığı istikrarsızlıklar başta olmak üzere tarihsel sürecindeki “kolonyalizm” yansımalarıyla yaratmış olduğu düzensizliğin getirisi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Asya Pasifikte ve Orta Asya’da yaşanan göçler ise genelde ekonomik kaygılar ve parasızlık sebepli. İnsanlar karınlarını doyurabilecekleri, kendilerini ifade edebilecekleri, ekonomik-siyasal-kültürel açılardan rahat edebilecekleri yerlere gitmek isterler. Bu bazen legal yollardan olurken (başvuru süreci vs.) bazen de illegal yollardan gerçekleşir. Bu bahsettiklerimle beraber ana kapsamda; siyasal, ekonomik ve kültürel faktörler göçmeni göçe iter.

 

2- Avrupalı Devletlerin “göç ve göçmen” konusunda yaşadığı sorunlarla geçen bu süreç, gelecekte AB’yi nasıl şekillendirir?

Avrupa Birliği ve göç dediğimizde tarihsel geçmişteki birkaç vurucu konudan bahsetmek gerek. Birincisi kavimler göçü, “barbar” diye genel bir nitelendirmede bulunacağımız toplulukların bölgesel fetihleri ve Osmanlı fetihleri. Bütün bunlar Avrupalının beyninde bir bellek yarası açmıştır. Bu bellek yarası ise günümüzde göçlere karşı bir sorun algısı taşımaktadır, kısacası bu sorun algısı tarihinden gelmektedir. Avrupalılar bellek yaralarını halen aşabilmiş değiller. Fakat 2.Dünya Savaşı sonrası Avrupa büyük insan kaybı yaşadığı için insan ihtiyacı duymuştur. Örneğin, Almanya üzerinde oluşturma gereksinimi duyduğu misafir işçi programları bu insan kayıpları sonucunda ortaya çıkmıştır. İtalya’dan Yugoslavya’ya ve Türkiye’ye kadar bu programlar dahilinde göçmen işçiler Almanya’ya göç etmişlerdir. Soğuk Savaş sürecinde ve sonrasında yine bu devletlerin kolonyal olarak yönettiği farklı coğrafyalardan Avrupa’ya gelen göçmenler oldu. Mesela, 300 yıl Endonezya’yı yönetmiş Hollanda’ya o coğrafyadan göçmenlerin gelmesi buna bir örnektir. Daha sonrasında yine farklı bir örnek olarak Latin Amerika’da Surinam’dan gelenleri gösterebiliriz… Hindistan-Bangladeşli göçmenlerin Avrupa devletleri içerisinde en çok İngiltere’de oluşu da yine tarihsel etkileşim kaynaklıdır.

Yani tüm bunlar, Avrupa’nın kolonyal süreciyle alakalı geri dönüşler olarak karşımıza çıkmaktadır. Soğuk Savaş sonrasında da Avrupa özelinde farklılıklar mevcuttur. Savaş bitse de düşman şekil değiştirmiştir. Artış Avrupa için eriyen demografiler, ilerlemesi gereken insani kalkınma ve istihdam sorunu söz konusu. Almanya’nın bile yetişmiş beyne ihtiyacı var ve bu insani sermaye açığını “kontrollü göç” yoluyla kapatmaya çalışmaktadır.

 

3.a-  Lisans sonrası eğitimini Almanya’da gerçekleştirmiş biri olarak, Almanya’nın beyin göçünde hedeflenen ülke olması konusunda ne düşünüyorsunuz?

Almanya üzerinde çok yazı yazan, araştıran, bir dönem orada yaşamış ve orada doğmuş birisi olarak şunu söyleyebilirim. Türkiye’nin kendisini bazı basın yayın organlarınca Almanya’yla kıyasladığını görüyorum. Bunun yanında “Almanya bizi kıskanıyor,” gibi söylenen masallar var ve bu masallarla kendimizi kandırmamamız gerekir. Oxford 2020 Raporunda, dünya genelinde yapay zekaya yatırım yapan ilk beş devlet arasında Almanya var. 1870-1910 yılları arasında dünyanın ikinci büyük sanayi hamlesini yapan ve röntgen cihazlarını bulan da Almanya’ydı. Fakat her zaman şartlar onlar için bu kadar iyi değildi. Trajik dönemler de yaşadılar, özellikle Hitler’in Yahudi karşıtı hareketlerinin içerisinde yetişmiş Yahudi bilim insanlarını kovması söz konusu olmuştu. Şu an patent sayılarında da geriye gidiş görüyoruz. Ama yine bakıyoruz Pfizer aşısını yapan bir Türk kökenli.

Almanya dünyada hem dijital dönüşümde, hem artık yapay zekaya ayırdığı bütçe ile en başta gelen ülke olmasa da ilk sıralarda yer almakta. 3 milyon Türkiye kökenli insan orada. Türk sermayesine sahip, Türk-Alman iş adamlarına sahip ve bu kişiler oranın gelişmişliğinden nasiplenmeliler, oradaki etkileşimi de Türkiye ile sağlamalılar. Öğrenciler sadece ABD’yi ve Kanada gibi ülkeleri değil, Almanya’yı da düşünmeliler.

Fakat Almanya’nın ABD ile karşılaştırılacak bir çizgiye sahip olmadığını da belirtmeliyiz. Siber güvenlik, siber altyapı konuları olsun; uzay bağlamında Space X kadar bile olmadıklarını söyleyebilirim. Ama bunlara rağmen çok büyük sanayisi ve dünya çapında ünlü markaları var. Bu büyük sanayiyi ve markalarından sonra dijital dönüşümden nasiplenmezlerse süreç onlar adına dezavantajlı olacak farklı bir noktaya kayabilir.

Zaten şu an Almanya’da da tersine bir beyin göçü söz konusu. Neden tersine peki? İsviçre’ye gidiyorlar, ABD’ye gidiyorlar, Türk kökenlilerin bir kısmı da Türkiye’ye gelmişti. Çünkü internet ekonomisi, internet altyapısı ve dijital sistemleri o kadar iyi değil. ABD ile karşılaştırıldığı zaman muazzam bir fark olduğu görülüyor. Almanya’nın ise karşısında duran büyük bir problem ve bu Almanya’yla beraber zaten bütün Avrupa ülkelerinde görülüyor. Örneğin bu dijital dönüşümde Avrupa’da en ileride olan ülke İngiltere. Almanya arkasından geldiğinden dolayı bu sorunu, dışarıya doğru beyin göçünü çözmesi lazım. Ama unutmamak gerekir ki dışarıdan da her zaman Almanya’ya talep var.

 

3.b- Türkiye beyin göçü meselesinde hedef ülke olmak konusunda kendisini ne şekilde geliştirebilir?

Az önce üzerinde yoğunlaştığımız dijital dönüşüm hamlesini yakalamaya yönelik düzenlemelerin alınması gerekiyor. Bununla beraber Türkiye’ye; Gürcistan’dan, Nijerya’dan, Afganistan’dan yetişmiş tabakadan insanlar gelirken Finlandiya’dan, Japonya’dan insanlar gelmezlerse yakalamaya çalıştığı dijital dönüşüm de, endüstri 4.0 da yalan olur.

Altyapının kurulması lazım, bu bakımdan Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi ve Sanayi bakanı Varank her ne kadar emek sarf etseler de ülkenin topluca buna hazırlanması lazım. En son uzay hedeflerini gördük. Bu hedefler sadece göstermekle olmuyor, alt yapıyı değiştirmek lazım, özgür bir eğitim sistemi olması lazım. Özgür eğitimin sağlayacağı fikir üretimi ile işliyor bu olaylar. Fikir üretirken de insanların bağımsız şekilde düşünmesi lazım.

Bunların yanında Türkiye’nin matematik adına olduğu nokta raporlara, çalışmalara ve verilere yansıyor. Bu veriler değişmediği sürece rekabet seviyesinde durum Türkiye aleyhine olur. Türkiye’de rekabet seviyesinin düşük olduğunu gören insanlar nerelere gidiyor; Silikon Vadisi’ne gidiyor, İsrail’deki Silikon Vadisi’ne gidiyor, Çin’deki Shenzhen’e gidiyor… Singapur bile Türkiye’den çok daha ileri giden hareketler yapıyor. Birleşik Arap Emirlikleri yapay zeka üniversitesini kurmuş vaziyette. Burada değindiğim örnekleri çoğalttıkça çoğaltabiliriz.

Yani beyin göçü olması için altyapı kurulmalı, büyük projeler üretilmeli, üniversitelerde araştırma merkezleri çok daha özgür ve proje bazlı ilerleyebilmeli, buradaki bürokrasinin yarattığı negatif etkilerin önü alınmalı. Kutuplaşma siyaseti bırakılmalı, insanların farklı kültürlü oluşlarını özümseyebilen çok kültürlü toplum yapılarını içselleştiren bir toplum yapısı ortaya çıkarılmalı.

           

2020 yılında pandemi koşullarıyla beraber Avrupa’ya daha az iltica edildiğine yönelik bir hava oluşmuş olsa da sürecin dinamikleri değişmediğinden bölge devletleri tarafından “mülteci ve sınır krizi” önemi giderek artan bir sorun şeklini almıştır. Bu bağlamda;

4.a- Konu bazında yaşanan gelişmeler ve göçmen sayısı artan Avrupa, “Avrupa şüpheciliğini” güçlendiriyor mudur? Güçlendiriyorsa bunu hangi kanallar vasıtasıyla gerçekleştiriyor?

İngiltere’de Brexit ve sonrasında pandemi sürecinin yansımaları AB adına değişimin ve olumsuzlukların bol bir dönemi olarak yorumlandı. Avrupa Birliği farklı bir örgüt, Almanya’nın ekonomik ve siyasal önderliğinde Fransa’nın arka planında. Bu örgütte ve coğrafyada yenilik/gelişim seslerinin olabilmesini sağlayan küçük aktörler de var. Finlandiya, İsveç, Estonya bu aktörler arasında.

Şimdi en büyük sorun Avrupa’nın içinde büyüyen ve siyasal temsil olmuş “aşırı sağ”. Bu aşırı sağın temsil durumu insanların göçmenlere karşı tutumlarından destek alırken aynı zamanda onu da körüklemekte. Bu bakımdan çok kültürlü medeniyet seviyesinin geriye gitmesi, Avrupa’yı frenleyen en büyük etken, tabi bu mesele ülke bazlı da konuşulabilir.  Almanya’daki AFD partisi var mesela; eyaletlerin birinde seçimleri iktidar partisi kazandı ve AFD ile ilkesel olarak çok farklı yönlerde olan bu parti eyalet bazında beraber çalışma kararı aldı. Bu örnekte iktidardaki partilerin gerektiği yerde ilkesel olarak hiç uyuşmasalar dahi aşırı sağ partiler ile iş birliği içerisinde olabileceğini gördük.

Artık Merkel sonrasında Almanya’ya aşırı sağ bir isim gelirse ve Macron’un İslam’ı hedef almasıyla siyasi olarak aşırı sağ belki puan alabilir ama toplumların gazı bu şekilde yönetilmemeli. Göçmenlerin de elbet görevleri, ödevleri var. Hakları kadar onlar da bulundukları toplumun kültürüne, tarihine, normal vatandaş seviyesinde gayret ve saygı göstermeli. O çok kültürlükten nasiplenmeli. Yoksa aşırı sağın ve “Avrupa şüpheciliğinin” eline koz vermiş olurlar.

Avrupa ekonomik olarak da son dönemlerde biraz gerilese de özellikle gelişmiş ülkelerin bu standartları diğer ülkeler için çok çekici bir etken olarak görülüyor (Afrika, Ortadoğu, Orta Asya, Kafkasya ve Balkanlar üzerinde). Bu çekiciliği ve dış dünyaya sunduğu imaj da aslında Avrupa’yı bir birlik statüsünde tutan faktörlerden. Bu bakımdan Avrupa’da devletlerin her birinin iç siyasetinde daha hararetli tartışmalara ve Avrupa şüpheciliğini destekleyen söylemlerin sıklığına işaret edilse de dikkat edilmesi gereken nokta, dış dünyaya karşı sundukları imajın Avrupa’nın halen lehine olması.

 

4.b- İspanya yoğun göç alan bir Avrupa devleti olarak bilinmektedir. Buna rağmen bölgede diğer ülkelere nazaran göçmene daha olumlu yaklaşmakta ve popülist liderleri ya da söylemleri daha nadir görülmektedir. Peki göçün yarattığı etki bakımından İspanya neden Almanya’dan farklıdır?

İspanya’nın öncelikle hem bulunduğu coğrafya dolayısıyla Cebelitarık Boğazının güneyinde kalan ülkeler ile hem de Latin Amerika coğrafyası ile arasında çok taraflı bir ilişki söz konusu. Ama bunlara rağmen göçmenlerin hedef ülkesi konumunda görülmemektedir. Bu konuda öncelik olarak dünya genelinde ABD, Kanada gibi ülkeler hedef görülürken Avrupa’da ise Almanya hedeftir. Bu sebepten İspanya, Avrupa ülkesi olmasına karşın göç tercihinde bu konjonktürde yer almamaktadır. O yüzden İspanya, Akdeniz etkileşimi olmasına karşılık Suriyelilerin hedef ülkesi konumunda da yer almamıştır.

Hedefte olup olmamasına oranla ülkelerin göç yönetimlerinde farklılıklar da görülmektedir. Bütün Avrupa’da yaklaşık 5 milyon Mağrip kökenli siyahi insan var. Bu kökenden gelen insanların yoğunlaştığı ülke olarak da karşımıza Fransa çıkıyor. Fransa’nın göçmen politikaları ve göç algısına da bu gelişme üzerinden etkileşimler gerçekleşiyor. Fransa kimliği üzerinden “biz hepimiz Fransızız” argümanından yapılanma görülüyor. Almanya’da ise yakın zamana kadar kan bağı üzerinden atanmışlık vardı, bu durum Soğuk Savaş sonrası konjonktüre uygunluk bağlamında değiştirilmişti ve sonrasında da göçmenler adına hedef ülke konumunda oldu.

Yani göçmenlerin yaşamlarını idame ettirecekleri ülkelerin politikalarının daha katı olması normal görülürken şu da biliniyor ki her ülkenin kapıları sonsuz derecede açık değildir. Türkiye’ye açık kapı politikası ile 5 milyon Suriyeli insan geldi. Bu durumu psikolojik olarak, felsefi olarak ya da dinsel olarak farklı yorumlayabilirsiniz ama ekonomik olarak muazzam bir yük, Almanya’da veya Avrupa’da bu sebepten göçmen alımına yönelik Türkiye’nin tam tersi yönünde düşünen insanlar partilerin oluşmasını sağladılar. Almanya’da AFD partisini buna örnek olmuştu.

 

SEMİH ÇİNKILIÇ

Göç Çalışmaları Staj Programı

 

Thirteen Days (2000)

Bu yazıda Soğuk Savaş’ın en önemli olaylarından biri olan, Amerika Birleşik Devletleri’ni ve SSCB’yi karşı karşıya; dünyayı da nükleer savaşın eşiğine getiren, bitmesi vesilesiyle de Soğuk Savaş’ın yumuşama dönemini başlatan Küba Krizi’ni rasyonel bir biçimde anlatan Amerikan yapımı Thirteen Days filmi analiz edilmektedir.

Thirteen Days filmi, Amerika’nın Türkiye ve İtalya’ya, SSCB’nin ise Küba’ya füzeler yerleştirmesiyle Amerika Birleşik Devletleri’nin kendisini tehdit altında hissetme ile başlayan Küba Krizi’nde Başkan John F. Kennedy’nin savaş başlatmamak için sergilediği diplomasi mücadelesini ayrıntılı bir şekilde gözler önüne sermektedir.

Kennedy’nin yüksek politika unsurlarını kullanmak yerine yumuşak güç unsurlarını kullanması (soft power) dünyayı olası bir nükleer savaş felaketinin eşiğinden kurtartmıştır. Amerikan Hava Kuvvetleri’nin Küba’da füzelerin varlığını tespit etmesinin ardından Pentagon ve kuvvet komutanları tarafından Kennedy’ye Küba’ya askeri müdahale edilmesi yönünde tavsiyeler verilmiştir. Kennedy bu askeri müdahale tavsiyelerine karşın diplomatik mücadele ile füzelerin kaldırılmasının hem Amerika Birleşik Devletleri için hem de dünya halkları için daha iyi olacağını düşünmüştür. Kennedy’nin askeri müdahaleye karşı çıkmasının sebebi, iki büyük gücün elinde bulunan nükleer füzelerdir. Füzelerin karşılıklı ateşlenmesi durumunda iki ülkede felakete ve yıkıma uğrayacaktır. Bu durum nükleer ve ağır silahların devletler arasındaki ilişkilerde ve çatışma durumlarında caydırıcı bir unsur olduğunun göstergesidir. Kennedy, Pentagon’a ve çevresindeki danışmanlarının ısrarlarına rağmen itidalli davranmıştır. Kennedy’nin Pentagon’a ve kuvvet komutanlarına karşı, “son kararı ben veririm” söylemi de Amerika Birleşik Devletleri’nde karar alma mekanizmasının en üstünde, her durumda halk tarafından doğrudan seçilen devlet başkanının olduğunu göstermiştir.

Pentagon ve kuvvet komutanlarının askeri müdahaleyi istemelerinin nedeni Küba’da bulunan füzelerin Amerika’nın egemenliğini ve güvenliğini tehdit etmesidir. Amerika kıtasında Sovyet füzelerinin bulunması Soğuk Savaş’ta oluşan mevcut güç dengesini Sovyetlerin lehine çevirecek korkusu ve Sovyetlerin Amerika Birleşik Devletleri’nin ülke sınırlarına kadar gelmesi Pentagon’da endişe uyandırmıştır. Buradan anlaşılıyor ki Pentagon ve kuvvet komutanları dış işlerinde realist bakış açısına sahiptir. Devletin bekası ve güvenliği en önde gelmektedir ve askeri güç devletin dış politikada kullanması gereken en önemli araçtır.

Kennedy ise askeri müdahale kullanmadan, savaşın çıkmasını engelleyecek fakat füzelerinde Küba’dan kaldırılmasını sağlayacak savaşmadan da ülkesini güçlü gösterecek adımlar atmak istemiştir. Bunun için Kennedy akıllı güç (smart power) kullanmıştır. Diplomasiye ağırlık vermiş fakat gerekli durumlarda askeri yöntemlere başvuracağını açıklamıştır. Amerika Birleşik Devletleri ve Kennedy Krizi her ne kadar diplomasi ile çözmeye çalışsa da SSCB’nin diplomatik çağrılara kulak asmaması ve Küba’daki füzelerin kurulumuna devam etmesi Kennedy’yi Küba’yı ablukaya almaya zorlamıştır. Küba’nın ablukaya alınması ile ABD donanması, SSCB nakliye gemilerini denetleyerek geri dönmelerini sağlamıştır. Abluka sonrasında dahi kıtada füzelerin inşa edilmesine devam edilmesi Kennedy’nin askeri müdahale planı oluşturmasını zorunlu kılmıştır. Kennedy savaşı son çare olarak görmüştür lakin SSCB’nin uzlaşmaz tavrı onu bu yöne itmiştir.

Kennedy savaş kararı alsa da halen diplomatik yollarla bu sorunun çözüleceğine dair inancını korumuştur. Bundan dolayı hem kardeşi hem de danışmanı olan Robert. F. Kennedy’yi Sovyet Büyükelçi Anatoly Dobrynin ile görüşmesi için görevlendirmiştir. Görüşmede uzlaşı çıkmış ve Robert F. Kennedy SSCB’nin Küba’dan füzeleri kaldırmalarını ve kesinlikle Küba’yı işgal etmeyeceklerini görüşmede açıklamıştır. Buna karşılık SSCB Büyükelçisi de Türkiye’den ve İtalya’dan Amerika’nın füzelerinin kaldırılmasını istemiştir. Görüşme sonunda her iki tarafta amacına ulaşmıştır. Amerika Küba’da bulunan Sovyet tehdidinden, SSCB’de Türkiye’deki füze tehdidinden kurtulmaktadır. Nükleer bir savaşın önüne, diplomasi ile geçen Kennedy krizin çözümünde başrol oynamaktadır.

Filme kritik olarak, sürekli konuşmaların bulunması ve Beyaz Saray’da geçmesi sebebiyle izleyiciyi ara ara sıktığı söylenebilir. Bunun yanı sıra Kennedy filmde sadece Beyaz Saray’da gösterilmiş ve kişisel hayatından noktalara değinilmemiştir. Bu etmenleri bir kenarda bulundurursak filmin öğretici olduğu sonucuna varılabilir.

 

Mustafa Uğur ŞENTÜRK

Uluslararası İlişkiler Teorileri Staj Programı

Dedemin İnsanları (2011)

Çağan Irmak’ın senaryosunu kendi hayat hikayesinden esinlenerek kaleme aldığı ve kendi çocukluğunu anlattığı 2011 yapımı Dedemin İnsanları’nın başlangıç hikâyesi, 1980 Ege’sinde geçmektedir. Dizideki “dede” Mehmet Bey, 1923 yılında zorunlu göç (mübadele) ile Girit’ten Anadolu’ya gelmiş bir adamdır. 1970’li yılların sonlarında başladığını anladığımız bu film, 1990lı yılların ortasında bitmektedir. Film, mübadele dönemi, 1970’lerdeki siyasi hayat, Bulgaristan göçmenleri ve 1980 sonra merkezi yönetimin taşraya olan etkisi ve Yunanistan ile olan gerilimleri, gözaltında kaybolan insanlar gibi noktalara değinerek mübadelenin memleket insanlarında ve hayatlarında nasıl değişimlere yol açtığını, nasıl etkiler bıraktığını anlatmaktadır. 

Mehmet Bey, çok sevilen ve herkes tarafından saygı duyulan bir esnaftır. Film Mehmet Bey’in torununun gözünden anlatım ile ilerlemektedir. Mehmet Bey’in saygıdeğer biri olması ve insanlarla ilişkileri, mahallede bulunan diğer göçmenlerin kendisinin de yaşadığı ayrımcılıkla karşılaşmasını engellemektedir. Hikâyenin anlatıcısı ve aynı zamanda Mehmet Bey’in torunu olan Ozan ise, dedesinin göçtüğü yerden dolayı, okulda ve çevrelerindeki birçok kişi tarafından “gavur” olarak görülmelerini, arkalarından konuşulmasını gururuna yedirememektedir ve “Türk” olduğunu kanıtlamak için göçmen çocuklarla birlikte kavgalara katılmaktadır. Ozan’ın bu kendini kanıtlama çabası çok sevdiği dedesinin köklerinden kopamadığını gördükçe de öfkeye dönüşmektedir. 

– “Orda Türk Tohumu Burada Yunan Gavuru”

Mehmet Bey, Mübadele ile Girit’ten Ege’ye gelen bir göçmendir. Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi, 1923 yılında Lozan Barış Antlaşması’na dayanarak Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan zorunlu göçe verilen addır. Lozan antlaşmasının ek protokolüne göre, Türkiye’de bulunan Yunan kökenlilerle, Yunanistan’da bulunan Müslüman azınlık yer değiştirmiştir.

Film genel olarak, Ozan’ın çevrelerindeki kişiler tarafından “gavur” olarak görülmelerini, arkalarından konuşulmasını gururuna yedirememesinden dolayı yaşadığı kendini kanıtlama çabası ve duygusal buhranı işlemektedir. Bu buhran, birçok kez dedesiyle çatışmasına da neden olmuştur. Dedesi ise yaşadığı her yerde dışlanmasını ve aidiyet duygusunu tam olarak yaşayamamasını bu kelimelerle ifade etmiştir:

-“Bazı şeyler unutulmaz işte… Doğduğun yer misal… Azıcık büyüdüğün azıcık hatırladığın yer bile…”

Mehmet Bey Ege’de mutlu bir hayat sürmesine rağmen, köklerine ve mübadele sırasında kaybettiği küçük kardeşine özlemi hala devam etmektedir. Bu özlem, Mehmet Bey’e her denize gidişinde Girit’e içinde not yazılı şişeler yollatmaktadır ve bir gün bu şişelerden birinin bulunacağını ve ona çok özlediği memleketinden, küçüklük evinden haber geleceğini düş etmesine neden olmaktadır. Bürokratik engelleri aşıp, doğduğu yer olan Girit’i iki kere ziyaret etmek istediyse de 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ve 1980 darbesi ona engel olmuştur. Türk siyasal hayatının bu önemli mihenk taşları; Mehmet Bey’in doğduğu toprakları gidip görmesini bir kez daha engelleyen talihsizlikler olarak, olaylarda fazla derine inilmeden karşımıza çıkmaktadır. 1980 darbesi, sadece Mehmet Bey’in memleketini ziyaretini engellemekle kalmamış, belediye başkan yardımcısı olan damadını ve dolayısıyla ailesini de büyük ölçüde etkilemiştir.

-“ama halkın gücünü unutma başkan!

onların da söyleyeceği iki çift lafı vardır belki.

yoktu.

vardıysa da biz duymadık.

bir fısıltı bile.”

Film, Ozan’ın dedesinin memleket özleminin yanı sıra 1980’de gerçekleşen askeri müdahale ile belediyede çalışan babasının yaşadığı zorluklara da yer vermektedir. Askeri müdahale sonrası, Ankara’dan atanan ve bölge hakkında hiçbir bilgisi olmayan Belediye Başkanı ile Ozan’ın babası çatışmakta ve sonrasında baba haksız yere işten çıkarılmaktadır. Atanmış başkana son sözleri ise tüm inancıyla “ama halkın gücünü unutma başkan! onların da söyleyeceği iki çift lafı vardır belki.” olmuştur. Fakat umduğu ve inandığı gibi olmamış, halkın hakkını savunduğu için atılmasına kasaba sakinleri sessiz kalmıştır. Hatta Mehmet Bey’in hak arayışlarının da destek görmemesi Mehmet Bey’i incitmiş ve intiharına giden süreci tetiklemiştir.

Film, Türk Siyasal Hayatındaki olayların Ege’de bir kasabada yaşayan kişiler üzerindeki etkilerini sadece göçmenlik ve askeri darbe ekseninde yansıtmamakta, aynı zamanda kocası öğrenci hareketleri kapsamında gözaltına alınmış ve sonrasında kaybolmuş, senelerdir ondan haber alamayan ve Mehmet Beylerin komşusu olan, ruh sağlığını yitirmiş ressam kadının Ozan ile ilişkisini de konu edinmektedir.

Dedemin İnsanları; Ozan’ın olgunlaşma hikayesi ekseninde, Mehmet Bey’in henüz yedi yaşındayken koparıldığı memleketine özlemini ve Türkiye’nin 1980 öncesi ve sonrası değişen politik yapısını, Türk-Yunan ilişkilerinin geçmişi ve şimdisi hakkında tarihsel olayları doğrudan anlatmamakta ama bize gerçek hayattan kesitler sunmaktadır. Film bu olayların küçük bir kasabada yaşayan insanların hayatlarını ve iç dünyalarını nasıl etkilediğini gözler önüne sermektedir.

İpek Bozbura

Türk Siyasal Hayatı Staj Programı