Home Blog Page 514

Cumhuriyet ve Ödipus’ları

Ödipus var mitolojide. Sofokles’e göre, Ödipus yola çıktı. Karşısına Sfenks çıktı. Bilmeceyi sordu. Ödipus bilmeceyi çözdü: “sabahleyin tek ayaklı, öğlen vakti iki ayaklı, akşam vakti üç ayaklı olan varlık” insandı. Kaderinden kaçıyordu Ödipus. Üvey babasını gerçek baba sanıyordu ve ebeveyni öldüğü için rahattı. Katil olmayacaktı, kehanetin dediğinin aksine. Tam kaderi alt ettiğini sanırken, gerçek babasının katili oldu Ödipus. Freud’un Rüyaların Yorumu’nu okumamıştı. Kahinden dinlemişti istikbalini.

Evet! Ödipus’un kompleksi yoktu aslında, ama “Ödipus kompleksi” 20. yüzyılda nice kimliklerin oluşmasında anahtar oldu. Osmanlı Devleti, Baba Laius oldu öncelikle; tarihsel mirası Anne Jocasta. Osmanlı Devlet’inden ayrılan devletlerin hepsinde belirdi bu kompleks. Sonra Osmanlı’dan doğan Türkiye Cumhuriyetinde. Baba’yı öldürmek kimlik edinmenin tek oldu.

Ödipus kompleksi, yakın tarihin en belirgin kimliklerin izine düşen izdüşümü. Önce Osmanlı’nın tarihten silinmesi, kendi milli ve kültürel kimliğini Osmanlı Devleti üzerinden edinen Avrupa ülkelerinde belirdi: anti-Osmanlı oldu kimlik. “Hasta adam,” hasta babaydı aynı zamanda. Babanın ölmesi ile kendi kimliklerine soğuk damgayı eklediler. Terekeyi paylaştılar, veraset ilamına gerek kalmadan…

Aranan hayat iksiri petrol kuyularındaydı. Sonra Arap ülkeleri ve Balkanlarda yaşandı bu ideolojik Ödipus. Baba ölmeliydi, kötüydü. Öyle anlatılmıştı BBC’den, demek ki öyleydi! İşitti, itaat ettiler. Lawrence poşuyla gezdi Ortadoğu’yu deve üstünde; bazen de huşuyla fes takıyordu Rumeli’de Türk kahvesi içerken.   

Ödipus’u cumhuriyete geçişte de gördük; yorgundu, kızgındı, ama şişen ayakları üzerinde durmakta kararlıydı. Babanın borçları ağırdı, redd-i  miras etmek istedi, olmadı. Yük ağırdı, ama gene de ödedi borcunu babasının, düyûn duymayın! Baba gidince, Ata girdi devreye… Sonra Ata, bir türlü “ta” o zamandan beri “A” demekte zorlanan farklı evlatlarıyla uğraştı. İkinci Ödipal dönem bitti.

Üçüncü Ödipal dönem, farklı evlatların Ata’ya kızgınlıklarıyla başladı, devam ediyor. Kimi ezasını gördüm der, kimi ezanı Türkçe duydum, kimi cezasını yedim, der. Akıllara zarar durumlar yaşanır Anavatanda.

İd, ID (identity=kimlik) olursa, ego’nun kurşunlu hali çıkar ortaya. Ancak, oktanı düşük olsa da “süper ego” diye adlandırılır. “Ben’i ben’de demen, ben’de değilem” diye başlarsınız, ama “bende” (esir) olmak için değil. Bende olmayan “ben” kimliğini, kendi varlığının özünden algılamak ve algılatmakla olur. “Batı!” dersiniz, “kaç batındır?” diye sorarlar. “Doğu!” dersiniz, ölü doğu’mdur. Orta’nın Doğu’su ile Doğu’nun Batı’sı arasında bir tahtırevalli olmak tercihi çıkar ortaya.

Batı ile Doğu arasında köprü olmak istersiniz, ama birdirbir oyunu başlar hemen. O bitti derken, körebe başlar. Seksen bir türlü, sekmesen eksen olur! Gözlerini açsanız da gözbağını görürsünüz ancak. Sonra rüya başlar. Yedi cüceler ıkınmaya başlar, ancak Pamuk Prens uykuya dalar. Elmayı yemiştir işte. Sonra rüyaların yorumuna geçersiniz…

Hani ne demişler?  Tarih, tefekkürden ibarettir. Tefekkürün olmadığı zamanlarda, savaşlar tarih üzerinden verilir, tekeffül olur. Kimlik tanımlamak, tarihi tersinden okumak üzerinden olur. Tarih yazmak ise, tarihe yazılmakla mümkündür. Tarih size yazılırsa, siz tarih olursunuz ve tarih düşerler.

Döner bakarsınız geriye, dönmüşsünüzdür. Bir de bakarsınız, masaldaki Kırmızı Başlıklı Kız aklınıza gelmiştir. Sonra tahtıverallinin merkezine bakarsınız. Bir yükselen var, bir alçalan. Ama alçalandır, yükselten tahtanın diğer ucunda oturanı. Yüksekten bakarsınız bir süre, ama sizi kaldıran merkeze yükünü oturtarak alan, sizi kaldırandır. İnmek istersiniz, ancak o da ani çakılmayla olur. Karşı tarafta boşluk.

Eksen ne olur? Ekmesen ne olur? Sen eksen olmayınca, sen ek ol! diye isteyenler çok olacaktır. Akmaz kokmaz, bir merkezdir. Mevlanâ’nın ifadesiyle, pergelin sabit ucu, sağlam bir kimlik odağına oturduktan sonra, diğer ucun bütün evreni gezmesinde sıkıntı yoktur. Çünkü o eksen oluşurken, merkezin etrafında dâireler çizer ve çizdikçe aslında merkezi büyütür.
Ödipus’un kimliği epeydir Güneydoğu’da kayıp. Bir rivayete göre, İsrail aldı götürdü… Diğerine göre zaten hiçbir zaman olmadı ki!

 

Metin BOŞNAK

 

http://www.haberiniz.com/yazilar/koseyazisi30773-Cumhuriyet_ve_Odipuslari.html

Mavi Marmara Raporu BM’ye Sunuluyor

0

BM Soruşturma Paneli’nin İsrail’in Mavi Marmara baskınına ilişkin raporu, yarın BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’a sunulacak İsrailli komandolarının dokuz Türk vatandaşının ölümü ile sonuçlanan Mavi Marmara gemisine kanlı baskını soruşturan BM Paneli’nin raporunun, yarın BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’a sunulması bekleniyor.

Avustralya’dan “Barış Mesajı”

0

Avustralya’nın Auburn kentinde gerçekleştirilen ‘Sevginin Evrensel Mesajı’ konulu konferansta iki semavi din ve Hindu temsilcileri, barış, hoşgörü ve dostluk mesajı verdi. Auburn’daki Town Hall’da yapılan konferansa konuşmacı olarak katılan Müslüman, Hıristiyan ve Hindu liderler 19 Mart’da Auburn’daki Hindu Tapınağı’na yapılan silahlı saldırıyı kınadılar.

Rolandas Barysas: “Erdoğan Karizmatik Bir Lider”

0

Litvanya’nın en büyük ekonomi gazetesi Verslo Zinios’un Editörü Rolandas Barysas, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın doğu ile batıyı birleştiren azimli ve karizmatik bir lider olduğunu söyledi.

Herald Tribune: Türk Üniversitesi’nde Ermenice Kursu

0

Türk üniversitesinde açılacak Ermenice kursu, yabancı basında da yer aldı.

Davutoğlu’ndan Çarpıcı Açıklamalar

0

Samanyolu Ankara Temsilcisinin sorularını cevaplayan Dışişleri Bakanı ve Ak Parti Konya Milletvekili Adayı Ahmet Davutoğlu, çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Seçimler Kıbrıs Sorununun Aynası

0

22 Mayıs’ta Kıbrıs’ın Rum tarafında yapılacak olan seçimler, Kıbrıs sorununun kaderini de belirleyecek önemde.

Suriye Üzerinde Türkiye – İran Rekabeti

0

Suriye’de devam eden muhalif halk hareketleri tüm bölge ülkeleri ve Batı tarafından yakından takip edilmektedir. Ancak Suriye’deki olası değişim muhtemelen en çok Türkiye ve İran’ı etkileyecektir. Suriye üzerinde en fazla etkinliğe sahip olduğunu söyleyebileceğimiz iki ülke, gelişmeleri kendi lehlerine yönlendirme çabası içindedir. Türkiye ve İran’ın, Suriye’deki isyana ilişkin “istikrarsızlık ve Kürt meselesi” gibi ortak güvenlik kaygıları olsa da farklı pozisyonlara sahip olduğu görülmektedir. Bu durum iki ülkenin dış politika söylemlerine de yansımaktadır.

Bin Ladin’in Ardından…

0

Bin Ladin’in öldürülmesinin ardından yaşanacak olan olaylar hem Amerika Birleşik Devletleri, hem Pakistan hem de dünya politikası açısından büyük önem taşıyor. Bin Ladin’in öldürülmesiyle birlikte yapılan yorumlara baktığımız zaman birçok konunun öne çıktığını ve öne çıkan bu konuların dünyayı nasıl etkileyeceği konusunda farklı görüşlerin ortada olduğunu görmek mümkün.

Öncelikle bu hadisenin Amerikan iç politika etkisini doğru anlamak gerekir. George Bush’un bütün başkanlık süresini meşgul eden global terörle mücadele hadisesi, Afganistan ve Irak operasyonlarına rağmen Bin Ladin’in yakalanamamış olmasından dolayı hiçbir zaman halk nezdinde başarı olarak görülmedi. 11 Eylül saldırıları sonrası Amerikan halkı Pearl Harbor’la bile kıyaslandığında çok daha büyük bir travma yaşamıştır. Pearl Harbor bir savaş sırasında Amerika’nın ana topraklarından millerce uzakta bir üssüne, başka bir ülkenin ordusu tarafından yapılan bir baskındı. 11 Eylül saldırıları ise New York’un tam göbeğindeki, Amerika için çok büyük önem arz eden ve sembol olmuş iki büyük binaya, Amerikan iç hat uçakları kullanılarak ve Amerika’nın güvenlik zafiyetinden istifade edilerek yapılmış ve 3000 kişinin ölümü ile sonuçlanmış bir faciaydı. Dokunulmaz denen Amerika’ya dokunulmuş, akıllardaki birçok tabu yıkılmış ve insanlar nezdinde büyük bir travmaya yol açmıştı. Bu hadisenin ardından Amerika’nın hızlı gelişen ve sözüm ona çabuk netice veren Afganistan operasyonu, ardından uluslararası organizasyonların (BM ve NATO gibi) desteği olmaksızın bir de üstüne üstlük yetersiz delillere dayandırılan Irak savaşına rağmen Amerikan halkının beklentisi her daim Bin Ladin’in yakalanması olmuştu. Halkın gözünde Soğuk Savaşın galibi, yenilmez, gerek CIA’i, gerek ordu istihbaratıyla dünyanın her yerinde gözü, kulağı olan büyük Amerika’nın teknolojik olanaklardan yoksun bir teröristi yakalayacağına olan inanç sonsuzdu. Ancak geçen yıllar, yaşanan olaylar, alınan yeni önlemlere rağmen bu büyük travmaya neden olan kişi yakalanamamıştı. Kimilerine göre Bin Ladin Afganistan’daki dağlarda, mağaralarda saklanmaktaydı, kimilerine göre ABD’deydi, kimilerine göre ise zaten yaşamakta olduğu sağlık sebeplerinden dolayı ölmüştü ve gizlice yakınları tarafından gömülmüştü. Bu varsayımlar hiçbir zaman komplo teorilerinden öteye gidemedi. Ancak 11 Eylül saldırılarından neredeyse 10 sene sonra Pakistan’ın İslamabad kentine 50 km uzaklıktaki Abbadabad şehrinde, gayet iyi korunaklı bir kompleksin içinde öldürüldüğü haberi dünya kamuoyu için olduğu kadar şüphesiz Amerikan kamuoyu için de çok önemliydi. Bu hadisenin Amerikan dış politikasına etkisini başka bir yazıda ele alacağız ancak iç politikadaki değişimi kavramak, dış politikayı daha iyi anlamak açısından büyük önem arz etmektedir.

Şüphesiz Amerikan halkının Bin Ladin yakalandığından beri yaptığı kutlamalardan da görüleceği üzere bu hadise Amerikan toplumu açısından muazzam bir rahatlama etkisi yarattı. Halkın ve analistlerin gözünde terör örgütünün liderinin yakalanması, Amerika’nın eninde sonunda kendisine zarar veren düşmanlarını yakalayabileceğine olan inancı halk nezdinde yeniden tesis etti. 11 Eylül saldırılarıyla Amerika’nın başlatmış olduğu terörle mücadele kavramının artık bir klişe haline gelmesi ve kanıksanmış olmasına rağmen Bin Ladin’in öldürülmesi, halk nezdinde başlanan bir işin bitirilmesi hissiyatını yarattı. Halk nezdinde yaşanan bu psikolojik ve sosyolojik gelişim haricinde şüphesiz Amerikan iç siyaseti açısından da önemli bazı gelişmelere vesile olmaya başladı.

İktidara geldiğinde %67’lere varan genel kabul oranına sahip başkan Obama’nın bu oranı, gerek ekonomik sebepler ama bilhassa dış politikada yaşananlar yüzünden %43’lere kadar geriledi. Nisan ayında Obama’nın başkanlık dönemi için aldığı kamuoyu desteği %43 ile en düşük popülariteye sahip olduğu bir dönemdi. Obama’nın popülaritesindeki düşüşün şüphesiz en önemli sebebi Obama’nın ekonomik politikalarının halka henüz yansımaması dışında Obama’nın dış politikada İran ve Libya çıkışlarına rağmen çok da güven vermemesi hususuydu. Birçok kişinin aklında Bush döneminde başlayan, Amerika’nın terörle mücadelesinin Obama döneminde ihmal edildiği, Obama’nın kampanyası esnasında en çok öne çıkardığı Afganistan, Pakistan meselesinde başarısız olduğu hususu, gerek halk nezdinde, gerek politika yapıcıları nezdinde hakim olmaya başlayan bir düşünce haline gelmişti. İşte bu, Obama’nın başkanlığının popülaritesinin genel seçmen teamülü olarak %67 destekle başlayıp Nisan ayı itibariyle %43’lere, demokratlar nezdinde ise %88’lerle başlayıp, %70’lere kadar inmesinin sebebiydi.

Şüphesiz bu hadise, Amerika’daki 2012 Başkanlık seçimlerine giden yolda başkan Obama’ya en az 4-5 puanlık bir artış getirecektir. Obama’nın bu dönemden sonra uygulayacağı dış politikadaki esneklik, hem de uluslararası örgütlerle aktif çalışma gidişatı, bir de halk nezdinde güven tesis eden politikalar uygulamaya başlaması daha bir buçuk sene olan başkanlık seçimine doğru Obama’nın %4-5 civarı artmasını beklediğimiz oyunun ömrünü uzatacak ve bir buçuk senede erimemesini sağlayacaktır. Tabii ki seçimlere daha bir buçuk sene olması Obama için biraz önce ifade ettiğim hususların hayata geçirilmesi halinde avantaj sağlayacağı gibi, doğru adımların atılmaması halinde ise Obama’nın yakaladığı bu büyük seçim avantajı, seçime kadar eriyip gidecektir. Önümüzdeki aylar içerisinde ara seçimlerde ciddi bir mağlubiyet alan demokratların, bu hadiseden yakalayacakları çıkış imkanıyla, dış politikalarını yeniden tanzim etmeleri ve muhafazakarlardan da oy alabilecekleri ama demokrat oyları da kaybetmeyecekleri bir sağ-sol harmanlaması içine girmeleri şarttır. Bahsettiğimiz hadiseler, Bin Ladin’in öldürülmesinin Amerikan iç politikasına yapacağı etkilerdir. Amerikan dış politikasına ve dünya politikasına etkilerini bu mihvalde bir diğer yazımızda daha detaylı bir şekilde inceleme fırsatı bulacağız.

 

Yrd.Doç.Dr.Burak Küntay

Bahçeşehir Üniversitesi

Hükümet ve Liderlik Okulu (HLO) Başkanı

Hindistan’da 34 Yıllık Komünist Yönetim Son Buldu

0

Hindistan’ın Batı Bengal eyaletinde yapılan seçimler, tarihi bir sonuç ile noktalandı.