Home Blog Page 51

Umut ve Umutsuzluk Eşiğinde: Lilya Forever

0

Yapım Yılı: 2002

Yönetmen: Lukas Moodysoon

Tür: Dram

Sovyetler’in yıkılmak üzere olduğu, toplum, ekonomik yapı, ahlak gibi özgürlük ve refah içinde yaşayan bir halkın sahip olması gereken her şeyin Rusya’nın soğuk ve gri havasında yok olduğu ve insanların yaşamlarını idame ettirebilmek için önlerine çıkan bütün fırsatları, özellikle de daha önce en büyük düşmanları olan ülkelerindeki sistemi yıkıp kapitalist düzen getirmek için uğraşan ABD’yi en kolay, en iyi çıkış noktası olarak gören insanların sefalet içindeki hayatlarını anlatan bu film dram kategorisinin hakkını sonuna kadar veren cinsten.

Filmin başrollerinde; annesi tarafından ABD’de yaşayan sevgilisiyle yeni bir hayat kurmak üzere 16 yaşında parasız pulsuz terk edilen Lilya ile ailesi tarafından hiç sevilmeyen, istenmeyen çocuk olan 14 yaşındaki Volodja’nın bir araya gelerek aralarında kan bağı olmaksızın gerçek bir aile gibi yaşam mücadelesi verişlerini izliyoruz. Bu iki çocuğun başlarına gelen ve bitmek bilmeyen kötü şeyler, kendi aileleri tarafından bile istenmeyişleri, insanlara insan gibi yaşayabilmek için hiçbir fırsat tanımayan ülke şartlarına rağmen karşılaştıkları bütün hayal kırıklıklarına cevaben – belki çocuk olmalarından – içlerinde halen umut besleyebildiklerini, güçleri kalmadığında ise inançlarına sığındıklarını görüyoruz. 

Filmde çocukların başlarına gelen kötü gerçeklerle onları mutlu eden hayallerinin çoğu sahnede art arda sunulmuş olması izleyiciyi ekrana daha da sıkı bağlarken bir yandan da insanın psikolojik yapısı üzerinde düşünmeye sevk ediyor. Sovyetler ’deki bunaltıcı kolektif düzenden kurtulmaya çalışan halkın, kapitalizmin egoist taraflarını bir kurtuluş olarak görmesini filmdeki ikiye ayrılan karakterler üzerinden inceleyebiliriz.

Ailesi tarafından reddedilen bu iki çocuk eski düzende kendi bildikleri gibi, hayalini kurdukları bir aile ortamını kendi aralarında yaratmak istiyor fakat maddi imkânsızlıklar sebebiyle bunu normal yollardan gerçekleştiremeyeceklerini görüyor ve sonunda onlar da tıpkı kendilerini daha iyi bir hayat umuduyla terk eden ailelerinin tercih ettiği yollara başvuruyorlar. Diğer kutupta ise empati kurmanın oldukça güç olduğu fakat hislerini, düşünce yapılarını anlamlandırabilmek için içerisinde bulundukları sefalet ortamını göz önünde bulundurulması gereken ve kendilerine yük olmaması için çocuklarından bile vazgeçen ebeveynleri görüyoruz. Onların umudu tamamen yeni düzen üzerine kurulmuş ve insan olarak yaşamaya yönelik talepleri, daha güzel bir hayata dair çabaları geçmişten gelen bütün bağlarını koparmak üzerine kurulu…

Lilya Forever, sosyal bilimler alanında birden çok konuya malzeme verebilecek kadar nitelikli bir film. Ancak bizim konumuz olan psikolojik açıdan ele alırken en çok dikkat çeken bağlam “umut , umutsuzluk, hayal kırıklıkları” ve bu birbirine zıt duyguların aslında birbirine ne kadar da yakın olduğu fikridir. Dünyaca ünlü psikolog Robert Plutchik’in duygu çemberinde de gördüğümüz gibi; bu zıt duygular zaten birbirinin tamamlayıcısıdır ve çok yoğun yaşandıklarında da davranışlarda da oldukça belirgin seyir gösterirler. Filmde oldukça yoğun ve sıklıkla yaşanan bu iki zıt duygu ana karakterimiz Lilya’da başına gelenlere verdiği tepkiler üzerinden çok daha kolay gözlemlenebilmektedir. Örneğin, beş parasız kalıp yiyecek bir şeyler almak için gittiği markette parası yetmeyip istediği her şeyi alamadığında hayal kırıklığını kasiyere gösterdiği agresif tavırlar ve kavgacı yaklaşımıyla çok net görüyoruz. Tam aksi duruma örnek olarak ise yanlış yollardan da olsa para kazandığında markette aynı kasiyere bu kez daha sempatik, kibar yaklaştığını görüyoruz. 

Ailesi tarafından evden kovulduğu için sokaklarda yaşayan, bulduğu boş bir kola kutusunu top gibi kullanıp gün boyunca bununla basketbol oynayan Volodja’yı ise Sartre’nın fenomenolojik psikoloji çerçevesinde duyguları açıklarken kullandığı anahtar kavramlar olan “dönüştürmek”, “sihir” ve “zor” kavramları ile değerlendirmek mümkündür. Volodja Lilya’dan 2 yaş küçük fakat ondan çok daha önce evsiz kalmış, sokaklarda Rusya’nın can alıcı soğuğunda bulduğu bir köşede yatıp sabah yine basketbol potasına vakit geçirmeye gelen, okula gidip eğitim alabilmek bir yana çoğu zaman karnını doyurabilecek yemek dahi bulamayan bir çocukken hayatın gerçekleriyle daha erken tanışmış ve aslında Lilya’ya oranla daha mutsuz ve daha umutsuz bir çocuktur. Fakat ailelerinin terk etmesinden sonra türlü talihsizlikler sebebiyle arkadaşları tarafından da dışlanan bu ikili kimseden görmedikleri ilgi, sevgi ve bağlılığı birbirinde bulmuş, bu da kendilerini umutsuzluğa sevk edecek duygularını kafalarında kurdukları hayallerle yani Sartre’nin deyimiyle “sihir” yoluyla “zor” olanları “dönüştürme” ve hayatı yaşanabilir hale getirmelerini sağlamıştır.

Filmde umut ve umutsuzluğun çocukların yaşantısı ve duygu değişimlerinden çok net gözlemlenebildiğini daha önce ifade etmiştik. Ailelerinden hiçbir zaman iyi bir tutum veyahut yardım görmeyen bu çocuklar filmin başında çok daha agresif ve umudu tükenmiş kendilerini uyuşturucu, alkol ve sigaranın kollarına bırakmayı en kolay kaçış olarak görürken birbirlerine gösterdikleri sevgi ve çok basit de olsa birlikte kurdukları hayaller doğrultusunda kalpleri yeniden kolayca umutla dolabilmektedir. Bu iki çocuğun halen güzel şeyler hissedebilmesini sağlayan, birbirlerine duydukları bağlılık birbirilerini intihar etmekten vazgeçirmelerini de sağlamıştır. 

Ancak Lilya’nın para kazanabilmek için ne yazık ki ülke şartlarında kendisini satmaktan başka çaresi olmadığı düzende başına gelen aksiliklerin ardından karşısına birden çıkan bir erkeğin şefkatli, korumacı yaklaşımı ve tıpkı daha önce annesine yapıldığı gibi Lilya’ya da daha güzel bir hayat, daha iyi ekonomik koşulların vaat edilmesi ile Lilya da tıpkı annesinin yaptığı gibi Volodja’yı arkasında bırakıp İsveç’e gitmeye karar verir. Gerek Lilya’dan kopmak istememesi gerek ona duyduğu bağ ve sevgi dolayısıyla yine terk edileceğini öğrenen Volodja tıpkı Lilya’nın terk edildiği gün gibi agresifleşir ve Lilya’ya hoşça kal bile demez, kaçarak uzaklaşır. Lilya’nın gitmesinin ardından ise bulduğu ilaçları içerek hayatına son verir. Burada, yaşadıkları hayal kırıklıkları ile dolu hayatın içinde halen güzel bir gelecek için umut edebilmelerinin tek kaynağının birbirlerine duydukları sevgi ve hissettirdikleri güç olduğunu görüyoruz. 

Lilya tarafında ise başına şimdiye dek Volodja’nın sevgisi dışında hiç iyi bir şey gelmemesine rağmen birden karşısına çıkıveren adama bile güvenmesinin nasıl büyük bir boşluk içerisinde olduğunu ve karşısına çıkan ilk dala tutunma arayışını görüyoruz. Sonuç olarak, işler yine Lilya’nın umduğu gibi gitmeyip kendisine şefkat ve ilgi göstererek bağlayan adam tarafından da İsveç’te bir insan kaçakçısına satılınca şimdiye dek vazgeçmediği ve her akşam bıkmadan dualar ettiği, İsveç’e giderken dahi ufacık bavulunda getirdiği İsa resmini yumruklayıp yere atan Lilya inancını yitirmiş, birazcık mutlu olabilmek için Volodja’yla daha önce oynadıkları bir oyunu/ hayali kendi başına canlandırmaya çalışır. Fakat artık tek başınadır ve yalnızca hayallerle teselli buluyor ama her şey durmaksızın kötü gitmeye devam ediyordur. Sonunda bir şekilde insan tacirinin elinden de kaçma fırsatı yakalayan Lilya, özgür olduğu ilk gün kendisini bir köprüden atarak hayatına son verir. Çünkü artık tek başına yaşadığı bu vahşi dünyaya dair umudu kalmamıştır. Tek beklentisi ise; hayatına son vererek, daha önce sevgiyi bağlılığı tattığı Volodja’yı tekrar görebilmektir.

Tüm bu anlatılanlar toparlanacak olursa; Lilya Forever filmi umut ve umutsuzluk eşiğini çok iyi yansıtmakta. Plutchik’in duygu çemberinde de işlediği gibi birbirinin zıttı olan duyguların aslında birbirine en yakın duygular olduğunu net örneklerle göstermektedir. Ayrıca duyguların, Sartre’nin de tanımladığı gibi bir ilinti değil, insanın hayatını idame ettirebilmesi için anlamlı ve amaçsal olduğu da gözlemlenebilmektedir.

Seda Şahaner

Psikoloji Çalışmaları Staj Programı

Halide Edip Adıvar’ın Mor Salkımlı Ev’i Üzerinden Türk Modernleşmesi

Giriş

Türk siyasi tarihi ve Türk romancılığı açısından çok önemli bir yere sahip olan Halide Edip Adıvar, Mor Salkımlı Ev romanını 1955 yılında, Londra’da İngilizce olarak yayınlamıştır. Çocukluğundan Kurtuluş Savaşı’na kadar olan dönemi kapsayan bu hatıratı, Yeni Dünya gazetesinde tefrika edilmiş ve 1963’te ölümünden kısa bir süre önce kitaplaştırılmıştır. Halide Edip’in romanlarında bulunan güçlü kadın karakteri bu kez Halide Edip’in kendisidir.

Bu eser sayesinde son dönem Osmanlı toplum yapısını, İkinci Meşrutiyet dönemini ve Balkan Harbi’ni Halide Edip’in gözüyle incelerken kendisinin dönemine bulunduğu katkıları görebileceğiz. Halide Edip’in başarılarını ve Türk modernleşmesindeki konumunu incelerken, kendisinin Osmanlı’nın üst tabakasına ait bir ailenin kızı olduğunun unutulmaması gerekir. Çünkü dönemindeki her kız çocuğu benzer eğitimleri almamış, ailesi de bu yönde ilerlemeleri için yardımcı olmamıştır. Yine de dönemin toplumsal koşullarını göz önünde bulundurduğumuzda cesur ve kendinden emin bir şekilde Amerikan Koleji’ni bitirmesi ve sonrasındaki hayatında edindiği başarıları ailesine mal edemeyiz. Ailesinin konumu yalnızca onun bu yola girmesini kolaylaştıran bir etkendir.

Haftanın Öne Çıkanları

NATO ZİRVESİ’NDE MUTABAKAT (15.06.2021)

Brüksel’de gerçekleşen NATO Zirvesi sona erdi. 30 üye ülkenin yer aldığı zirvede birden fazla konu masaya yatırıldı. Birebir görüşmelerin de yapıldığı toplantı sonunda Rusya ve Çin’e yönelik değerlendirmelerin bulunduğu sonuç bildirgesi yayımlandı.

Dijital Oyunlar ve Bilişimde Kadınların Türkiye ve Dünya Genelinde Konumu

Özet

1980’lerde hayatımıza giren dijital oyunlar günümüzde de eğlence sektörünün büyük bir kısmını oluşturuyor. Ancak geçmişte bilgisayarların “erkekler için” planlanmış bir oyuncak olarak piyasaya sürülmesi önce dijital oyun sektöründe sonra da bilişimde toplumsal cinsiyet eşitsizliği açıklığını iyice artırdı. Kadınlar oyun oynasalar bile oyun toplulukları tarafından dışlanıyor ve tacize uğruyorlar. Oyunlar ve oyun yapımcıları da kadın karakterleri ikinci plana atıyor ya da cinsel tatmin unsurlarını ön plana çıkararak erkek oyuncuların beğenisine sunuyorlar. Erkek çocukları teşvik ederken kız çocukları caydırma eğiliminde olan ebeveynler de oyun sektörünün ayrışmasında rol oynamaktadır.

Dijital oyunlardaki gelişmeler bilişimin seyrini de etkilemektedir. Oyun oynamak bilişimi ve kullanılan dijital araçları tanımakta yardımcı olurken; oyun oynamayan insanlar bu durumdan mahrum kalmaktadır. Yine dijital oyunların kapsayıcı olmaması kadınların teknolojide de aktif rol alan bireyler olmaması sonucunu doğurmaktadır. Çocukluğumuzda maruz kaldığımız görünürde önemsiz normatif davranışlar çığ gibi büyüyerek dünyanın yarısını oluşturan kadın nüfusunun kocaman bir sektörde yok sayıldığı bir gerçektir.

Anahtar Kelimeler: Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği, Bilişim, Dijital Oyunlar, Gamerlar

 

Abstract

Digital games, which came into our lives in the 1980s, still constitute a large part of the entertainment industry today. However, the introduction of computers as a toy designed “for boys” in the past has triggered the gap between gender inequality, first in the digital game industry and then in information technologies. Even if women play, they are ostracized and harassed by gaming communities. Games and game producers also put female characters to the second plan or bring the sexual satisfaction elements to the forefront for male actors. Parents, who tend to discourage girls while encouraging boys, also play a role in the segregation of the gaming industry.

Developments in digital games also affect the course of the information technologies field. While playing games helps gamers to recognize the digital tools used; people who do not play games are deprived of this opportunity. Again, the fact that digital games are not inclusive, results in women not being individuals who take active roles in technology. The seemingly unimportant normative behaviors we were subjected to in our childhood grows like an avalanche, and this fact causes the female population, which constitutes half of the world, to be ignored in a massive industry.

Key Words: Gender Inequality, Information Technologies, Digital Games, Gamers

 

Giriş

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği yirmi birinci yüzyılda henüz bitmiş değil. Kadınlar, günlük hayatlarında ve kariyerleri boyunca çalıştıkları kurumlarda direkt ya da dolaylı yollarla ayrımcılığa maruz kalıyor. Bu araştırma yazısı, bahsi geçen her iki alanda da ayrımcılığın aktif olarak görüldüğü bilgisayar oyunlarında ve bilişimde kadınların konumu, katılımını, oyunları cinsiyet normları açısından ve kadınların bilgisayar oyunlarına ve bilişime ilgisiz olduğu yargısıyla beraber bu iki konuda erkekler kadar yetenekli olmadığı yargısını incelemeyi hedefler.

 

1. Dünyanın Dijital Oyunlarla Tanışması

Bilgisayarların piyasaya ilk sürüldüğü dönemlerde yazılım kadınların sorumluluğundaydı. Yani sanılanın aksine, geçmişte kadınlar da bilişim alanında erkekler kadar aktif rol alıyorlardı. 1980’li yıllarda bilgisayarların daha özel eşyalar haline gelmesi ve piyasaya erkeklerin oyun oynayabilecekleri bir araç olarak sunulmasıyla bilişim ve dijital oyunlar erkeklerin tekelinde olan bir sektör haline geldi (Karaca, 2018). Ancak Türkiye, kişisel bilgisayarla daha geç tanıştı. Kişisel bir bilgisayarı olmayan gençler ve çocuklar boş zamanlarını atari salonlarında geçirmeye başladılar (Yılmaz & Çağıltay, 2005). Teknolojinin gelişmesiyle internet kafeler Atari salonlarını takip etti ve kafelerin yaygınlaşması ile vakit geçirmek için internet kafelerin tercih edilmesi günümüz Türkiye’sinde bir gelenek halini aldı. Peki, kadınlar Türkiye ve dünya çapında bu tablonun neresinde?

 

2. Kadınların “Gamer” Olmadıklarını Düşündüren Nedenler

2020 yılında dünya çapında 2 milyar 69 milyon dijital oyun oyuncusu olduğu tahmin ediliyor (Gilbert, 2020). Entertainment Software Association (ESA) tarafından yapılan bir araştırmaya göre Amerika’da oyuncuların %59’u erkekken %41’i kadın[1]. Ancak 18-24 yaş aralığındaki erkeklerin %75’i konsol oyunları oynarken kadınların %77’si cep telefonlarından; erkeklerin %51’i aksiyon oyunları oynarken kadınların %46’sı gündelik oyunlar oynamayı tercih ediyor. Araştırma, oyun sektörünün tüketicilerinin ciddi bir kısmını oluşturmasına rağmen kadınların beklenen  “Gamer” profiline uymaması, First Person Shooter (Birincil Şahıs Nişancı ya da FPS), Real Time Strategy (Gerçek Zamanlı Strateji ya da RTS), Turn Based Strategy (Sıra Tabanlı Strateji ya da TBS) ve Massively Multiplayer Online Role Play Gaming (Masif Çok Oyunculu Çevrimiçi Rol Yapma Oyun ya da MMORGP) türlerinde oyunlar oynayan kadın oyuncuların erkeklere oranla az olması ve gerçek kadın “gamer” sayılarını yansıtmadığı gerekçesiyle medyadan ve erkek oyunculardan ciddi tepki toplamıştı.  Yani kadınların gerçek birer “gamer” olduklarını kanıtlayabilmeleri için erkekler için yapılmış, erkekler tarafından onaylanmış ve oynanmış oyunları uzun süreler boyunca başarılı bir şekilde oynamış olmaları gerekiyor.

 

3. Kadınların Oyun Ağlarında Dışlanması ve Tacize Uğraması

Kadınlar da yukarıda bahsi geçen oyun türlerini oynamış olmalarına ve bir “gamer’dan” beklenen yeterince vakit harcamış olmak, bir oyuna finansal yatırım yapmak ve belli dereceler kazanmak gibi şartları yerine getirmelerine rağmen yaşıtları erkekler tarafından erkek dominant bir alanda zorbalığa uğradıkları için kendilerini “gamer” olarak tanımlamaktan ve kimliklerini belli etmekten çekiniyor. Yapılan farklı araştırmalara göre kadın oyuncular kimliklerini saklama, oyun ve münakaşalar sırasında cinsiyetlerini belli etmemek adına konuşmama, ses ekipmanları kullanmama ve erkek bir “avatarla” oyun oynama eğilimleri gösteriyor (Yang, 2013; Chatzakou, et al., 2017; Shaw, 2012; Fernandez, Williams et al., 2019). Bunların yanı sıra oyuncu diğer bireylerin kadın oyuncuların oyun oynama becerileri üzerine beklentilerini birer “gamer” olarak değil de “kadın bir gamer” olarak oluşturulduğunu ifade eden kadın oyuncular da var (McDaniel, 2016).  Bu oyunculara göre kadınların iyi birer “gamer” olduklarını kanıtlamaları, bunun için de rütbeleri ne olursa olsun erkeklerden daha iyi oynamaları gerekiyor. Aynı oyuncular yapılan hataların bireyin potansiyeline ve rütbesine değil cinsiyetine mal edildiğini de ifade ediyor. Öte yandan erkek oyuncuların kadın oyuncuları fark etmeleri ihtimalinde objeleştirdiği, kadın oyuncuları oyunlardan olabildiğince uzaklaştırmaya ya da onlarla flörtleşmeye çalıştığı ve bu sırada cinsel ve cinsel olmayan taciz mesajları attığı gözlemlenmiş (McDaniel, 2016).  Kadınların oyun oynayacak niteliklere sahip olmadığı, bu yüzden de oyun oynayan kadın sayısının az olduğu, oynayan kadınların ise erkekler tarafından beğenilmek ya da kendilerinden iyi erkek oyuncuları kullanabilmek için oyun oynadıkları da erkek oyuncuların çoğu ve kadın oyuncuların bir kısmı tarafından hala inanılan bir yargı.

2012 yılında bir Tekken turnuvası sırasında yaşanan olay bu duruma verilecek en net örneklerden biri. Aris Bakhtanians adında bir yayıncının turnuvadaki tek kadın oyuncu olan Miranda “Super_Yan” Pakozdi’yi sözlü olarak taciz etmesi ve kamerayı oyuncunun bacaklarına ve memelerine yakınlaştırması, oyun toplulukları içinde ciddi tartışmalara yol açtı. Aris başka bir röportajında da cinsel tacizin oyun topluluklarının bir parçası ve geleneği olduğunu, bunun kaybolması durumunda artık bir oyun topluluğu olmayacağını ifade etti (Schreier, 2012). Bu sırada Aris’e destek çıkan, Miranda’nın rahatsızsa ses çıkarması gerektiğini söyleyen ve başka kadın oyunculara maç sırasında hakaretler eden erkek oyuncular da vardı. Günümüzde de hala Aris’in haksız olmadığını savunan blog yazıları bulmak mümkün.

Kadın oyuncuların bu durumla başa çıkmak için geliştirdikleri yollardan başka biriyse tacizi görmezden gelmek. Yapılan bir araştırmaya göre uzun süre şiddet oyunlarına maruz kalmanın taciz ve tecavüz olaylarına toleransı artırdığı tespit edilmiştir (Felts, 1998). Bu oyun oynayan erkekler için diğer erkek oyuncuların da desteğiyle taciz etme ve var olan tacizi görmezden gelme potansiyeli anlamına gelirken kadın oyuncular için de kimliklerini belli etmemek ve tanımamaya çalışmak suretiyle tacizi içselleştirmeleri anlamına gelebilir.

 

4. Kadınların Karakter Temsilleri Üzerinden Dışlanması

Kadınların cinsel objeler olarak görülmesi ve aşağılanması sadece oyuncular arasında yaşanan bir durum değil. Oyunlardaki kadın karakterler ve temsilleri de oldukça cinsiyetçi. Kadın karakterlerden bahsedildiğinde aklımızda canlanan incecik belli, geniş kalçalı, beyaz ve güzel, flörtöz, seksapalitesi oldukça yüksek, tiz sesli ve neredeyse çıplak kadın figürleri bir tesadüf değil. Aslında bütün bu özellikler, yukarıda bahsi geçen savaş ve şiddet ağırlıklı oyun türlerinin erkeklerin cinsel tatminini sağlamak üzere kadın karakter profilini oluşturma kriterleridir (Beasley & Standley, 2002; Henning et al. 2009; Griffiths & McLean, 2013). Yine ortalama oyuncu bir erkeğin güzellik algısına uyması gerekçesiyle (kadın karakterler beyaz olsa bile temsilin sayıca az olmasına rağmen) azınlık grupların kadın karakter temsili beyaz kadın temsilinden çok daha azdır.  Bunların yanı sıra şu anda dünyada en çok tercih edilen oyun platformlarından biri olan Steam’de hem kadınlar hem de erkekler tarafından en çok oynanan oyun olmasına rağmen Counter Strike: Global Offensive’de (CS:GO), dünyanın uzun süre en popüler oyunlarından biri olmasına rağmen Grand Theft Auto (GTA) gibi bazı oyunların ana karakter listesinde henüz kadın bir “avatar” yoktur.  GTA’da var olan kadın karakterler ise şiddet gören seks işçilerinden ya da yan figürlerden ibarettir. Kadın “avatar” barındıran diğer savaş ve strateji temelli oyunlarda ise kadın karakterler alenen daha güçsüzler ve büyücülük, cadılık, okçuluk gibi yakından mücadele gerektirmeyen dolayısıyla da daha az “kahramanca” şeklinde nitelendirilen ve tarih boyunca hep kötü anlamlar taşımış isimlerle temsil ediliyor (Dündar, n.d.).

Kadın ‘’avatar’’ dediğimizde Mileena ve Kitana gibi karakterlerle aklımıza gelen, uzun süredir kadın avatarlar barındıran ve hala popüler olan oyunlardan bir diğeri ise Mortal Kombat. Ancak Mortal Kombat da kadın avatarların temsili konusunda başarılı bir oyun değildir. Erkeklerin cinsel arzularına baz alınarak tasarlanmış diğer kadın karakterlerin özelliklerinin çoğunu taşımalarının yanı sıra oyunun hikâye temelli arka planına bakıldığında da hiçbir kadın karakter bağımsız bir savaşçı değil. Kadın karakterlerin büyük bir kısmı oyunun tiranı olan Shao Khan’ın evlat edindiği ya da yarattığı “kızları” ve sadık köleleri ya da eşleri olarak anlatılırken Trooper, Sonya Blade ve Cassie Cage gibi iyi tarafta olması gereken kadın karakterler geleneksel maskülen tavırları benimsemiş; vücut hatlarının belirgin olmasına, dar ve ufak kıyafetler giymelerine rağmen kısa saçlı, asker ya da polis oldukları için dik başlı ve cesur gibi sıfatlarla anılan karakterler olarak resmedilmiştir. Mortal Kombat evreninde de özel güçleri olan, silah ve fiziksel güç kullanmak zorunda kalmayan kadın karakterler kötü olarak anlatılırken maskülen tavırları, silah ve fiziksel güç kullanmaları nedeniyle savaşa direkt katılan kadınlar iyi tarafta resmedilmiştir. Bahsi geçen iyi kadın karakterler de bir şekilde oyunda onlardan daha güçlü bir erkek karakterle ilişkilendirilmiştir. Oyuna en güncel sürümle ve 29 yıllık oyun geçmişindeki üçüncü siyahi kadın karakter olarak ve sadece mobilde oynanabilen bir karakter olarak katılan Tanya ise yine doğaüstü güçleri olan ve “treacherous” yani hain anlamına gelen bir sıfatla yalnızca ihanet etmesiyle bilinen tek yönlü bir karakterdir. Mortal Kombat, uzun süredir çok çeşitli ve hatta kıyasla yenilikçi sayılabilecek bir kadın karakter yelpazesi olmasına rağmen oyunlarda kadın temsilini görmemiz ve bu konuda hala ne kadar geride olduğumuzu anlamamız için iyi bir örnektir (Macready, 2020).

 

5. Kadınların Dijital Oyunlarda Dışlanmasında Aile ve Yetiştirilme Faktörü

Kadınların dijital oyunlar oynaması ve “gamer” olması önünde görünmez başka engeller de var. Bu sebeplerin en başında çocukluktan gelen heteronormatif oyun alışkanlıkları geliyor.  FPS, RTS, TBS ve MMO türlerindeki oyunlar erkek çocukların oynadıkları ve onlara dayatılan normatif oyunlarla birebir uyuşuyor. Şiddet içeren ve dolayısıyla bir çeşit silah barındıran, pusu kurma, çatışma gibi kavramları barındıran rol oyunları CS:GO, DOTA, God of War gibi strateji oyunları olarak; çocukken oynanan dövüş oyunları Mortal Kombat, Tekken, Smackdown gibi dövüş oyunları olarak; araba, kamyon gibi araçlarla oynan oyunlar Need for Speed, GTA, Eurotruck Simulator gibi oyunlar olarak; futbol, basketbol ve boks gibi spor oyunları UFC, FİFA ve NBA gibi oyunlar olarak karşılık bulur. Öte yandan kadınların çocukken daha sık oynadığı evcilik, taklide dayalı hemşirelik, öğretmenlik gibi meslek oyunları ya da rol yapma oyunlarının ve kız çocuklarının erkeklere oranla daha sık tercih ettiği voleybol gibi spor oyunlarının elle tutulur bir karşılığı yoktur. Bu gruplardan herhangi birine giren SIMS, Life is Strange gibi oyunlar ise rekabet ve beceri gerektirmediği gerekçesiyle oyun toplulukları tarafından kabul edilmez ve bu oyunları oynayan insanlar “gamer” olarak adlandırılmazlar.

Ailede zaten dijital oyun oynayan bir rol model bulunması çocukların oyun oynama yatkınlıklarını etkileyen faktörlerden bir başkası. Çocuklar dijital oyunlar oynayan bir ya da birden fazla aile bireyiyle yetişiyorsa dijital oyunlar oynamayan ailelerin çocuklarına göre daha fazla oyun oynama eğilimi gösteriyor (McDaniel, 2016). Geçmişte dijital oyun endüstrisinin günümüze göre çok daha erkek tekelinde olduğu düşünülürse bu figürler baba, abi, amca gibi ağırlıklı olarak erkek çocukların rol model aldığı erkek bireyler olduğu anlamına geliyor. Griffiths, “Female gamers: A thematic analysis of their gaming experience” adlı araştırmasında da kadın “gamerların” oyunlarla genellikle erken yaşta başka bir aile bireyi sayesinde bir kaynaşma aktivitesi olarak tanıştırıldığından bahsediyor (2013). Bunun yanı sıra kız çocuklardan beklenen akademik başarı aileyle daha fazla vakit geçirme ve başka aktivitelerin oyuna tercih edilmesi ya da diğer günlük aktiviteler sebebiyle bölünmesinden dolayı kız çocuklarının oyun bağımlılıklarını ve oyun oynama sürelerini etkilediği düşünülüyor (Karacaoğlu, 2019). Yine bilgisayarların “erkeklerin oynaması gereken oyuncaklar’’ olduğu yargısının kız çocuklarının bilgisayar oyunu bağımlılığını etkilediği düşünülüyor (2019). Bilgisayar oyunları oynayan çocukların akademik başarısına bakıldığında erkek çocukların kız çocuklara göre daha başarısız olduğu ve erkek çocukların genel anlamda uzun süreli oyunlara daha fazla ve aralıksız olarak zaman harcadığı gözlemlenmiştir (Horzum, 2011; Can & Kara, 2010). Yine benzer sebeplerden kız çocuklarının ve kadın oyuncuların kısa süreli ve gerçek zamanlı, uzun süreli dikkat ve beceri istemeyen mobil oyunlarını tercih etmelerinin sebepleri ders çalışma, ev işlerine katkıda bulunma gibi beklentilerden ve kadınların tek seferde uzun süreli boş zamanlarının erkeklerinkinden az olmasından kaynaklanıyor olabileceği düşünülebilir.

 

6. Kadınların Dijital Oyunlardan Dışlanmasında Sosyal Çevre ve Mikrokozmoz Faktörleri

Kadınların oyun oynamasını kısıtlayan başka bir diğer doğrudan etken ise akran baskısı ya da yaşıtların oluşturduğu sosyal çevre. ESA 2020 raporuna göre Amerika’da dijital oyun oynayanların %65’i oyunları başkalarıyla beraber oynadıklarını ve %51’i okuldan ya da işten sonra oyun oynamayı tercih ettiklerini belirtmiştir. Başkalarıyla oyun oynamayı tercih edenler ise %42 oranında arkadaşlarıyla ve %17 oranında çevrimiçi takım arkadaşlarıyla oyun oynamayı tercih ediyorlar. FPS, RTS, TBS ve MMO türü oyunların ağırlıklı olarak çok oyunculu ve çevrimiçi olduklarını ele alarak bu yüzdelerin mobil oyunlar dışarıda bırakıldığında “gamer’’ topluluklarında daha da yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de de internet kafeye giden müşteri profillerine bakıldığında müşterilerin %86,4 oranında erkek olduğu, internet kafeleri çoğunlukla oyun alanları olarak tercih ettikleri ve %65,9 oranında arkadaşlarıyla, %18,9 oranında da yalnız bir arkadaşıyla geldiği tespit edilmiştir (Taşpınar & Gümüş, 2010). Buna göre bilgisayar oyunlarında takım arkadaşlığı, oyunların çok oyunculu olması gibi sebeplerden çoklu oynanmasının önemli olduğunu ve arkadaşlara beraber oynanmasının oyun topluluklarının ve bilgisayar oyun kültürünün ciddi bir kısmını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Kadınların erkekler tarafından takımlara diğer erkek arkadaşlar gibi davet edilmemesi ve internet kafe gibi erkeklerin sıklıkla tercih ettikleri ortamların kadınlar için uygun olmayacağı düşüncesine bağlı olarak (Can & Kara, 2010; Bozkurt & Akpınar, 2018) bu gibi ortamlarda bulunmaktan kaçınmaları (benzer bir durum kıraathanelerde de gözlemlenebilir) bir sosyal ağ yaratmalarını, dolayısıyla da oyun topluluklarında var olmalarını oldukça güçleştiriyor. Kadınların arkadaşlarla oynanan oyunlarda dışarıda bırakıldığını göz önünde bulundurursak oyun topluluklarında görünmez olmaları beklenmedik bir durum değil.

Son olarak, oyun oynamanın stres atmak gibi bir amaca hizmet ettiği ve oyuncuların başarı kazanmak gibi motivasyonlarla dijital oyunlar oynuyor oldukları belirtiliyorken (Karacaoğlu, 2019; ESA, 2020) kadınların akran baskısı, başarısızlık vurgusu ve taciz gibi farklı stres faktörleri altında sağlıklı bir şekilde bu toplulukların bir parçası olması ya da oyun oynaması beklenemez. Yine ESA raporuna göre oyun oynayanların %79’unun oyun oynamanın stresi azalttığını ve rahatlamayı sağladığını söylemesine rağmen, 2014’de Vermeulen, Castellar ve Looy tarafından yapılan bir araştırmaya göre kadın oyuncuların erkek oyuncularla takım olmaları halinde kadın oyuncularla takım olmaları durumuna göre daha fazla stres ve anksiyete yaşadıkları belirtilmiş (2014). Ferguson ve Donnellan tarafından yapılan başka bir araştırmaya göre oyunlar piyasaya sürülmeden önce kadınların ve taciz vakalarının düşünülmemesinden kaynaklanan rahatsızlıklardan dolayı kadın oyuncuların daha az oyun oynuyor olabilecekleri, oyun oynamaktan kaçınıyor olabilecekleri ve oyun sırasında daha fazla stres altına girdikleri belirtilmiş (2017). Bu durum, toplulukların düşmanca tavırlarından ve erkekler merkeze alındığı için kadınların dışarıda bırakılmasından dolayı dijital oyun oynamanın amaçlarına da ters düşer.

 

7. Dijital Oyunların Bilişimdeki Yansımaları

Dijital oyunlardaki olumsuzluklar kadınların bilişime katılımını ve aktif rol almasını da olumsuz yönde etkiliyor. Dijital oyun oyuncularının bilişimden etkilendikleri ve bilişimi doğrudan etkiledikleri açıkça ortadadır. Yazının başında da bahsedildiği üzere oyun sektörü bilgisayar, telefon gibi teknolojik araçların; atari salonları ve internet kafe gibi sosyal merkezlerin yaygınlaşmasında ve günümüzdeki halini almalarındaki en büyük faktörü; çevrimiçi e-spor turnuvalarının düzenlenmesinin de yegâne sebebidir.   Dijital oyun oyuncularının oyunlarından daha verimli bir şekilde keyif alabilmeleri ekipman, söz konusu oyunun sürümü, grafikleri, bilgisayar ya da kullanılan diğer teknolojik araçların donanımlarına uygunluğuyla beraber sistem gereksinimleri ve kullanılan bilgisayar ya da teknolojik aracın donanım seviyesi gibi faktörlere de bağlıdır. Bu da oyun ve oyun oynanacak teknolojik araç ve ekipman üreticilerinin birbirlerine bağlı olarak oyuncuların talepleri doğrultusunda hareket etmeleri ve yeniliklerle ortaya çıkmaları anlamına gelir. Örneğin oyuncular Cyberpunk 2077 isimli oyunu en düşük grafik ayarlarında oynayabilmek için beşinci nesil bir Intel işlemciye, 3 gigabaytlık bir ekran kartına, 8 gigabaytlık bir RAM’e, minimum 70 gigabaytlık harici bir alana ve en düşük Windows 7 sürümüne sahip bir işletim sistemine ihtiyacı olduğunu bilmelidir. Bu oyun, yapımcısı olan CD PROJEKT RED ekran kartı üreticisi olan NVIDIA ile beraber çalıştığından yalnızca NVIDIA’nın oyunlarda daha akıcı bir grafik sunan RTX (ray tracing ya da ışın izleme) teknolojisiyle sunulmuştur. Oyun oynayan bir bilgisayar kullanıcısı RTX ekran kartlarıyla oyun yoluyla tanışma ve teknolojisini anlama fırsatı bulurken, sıradan bir bilgisayar kullanıcısı farklı ekran kartlarının işlevini oyun oynayan bir kullanıcı gibi anlama fırsatı bulamayabilir. Bunların yanı sıra, iyi bir oyun deneyimi için bilgisayar bileşenlerinin de birbirleri içerisinde uyumlu olması gerekir, örneğin; bir işlemci satın alınmaya karar verildiyse, bu işlemcinin özelliklerine uygun bir anakart, bu anakart ve işlemcinin özelliklerine uygun bir RAM miktarı, bunlara uygun bir ekran kartı ve hepsine uygun bir de güç kaynağı seçilmelidir. Dijital oyuncular geçmiş deneyimlerinden dolayı bu bileşenler ve nasıl çalıştıkları hakkında fikir ve deneyim sahibi olurlar. Bilgisayar bileşenleri hakkında fikir ve henüz deneyim sahibi olmayan oyuncular da karşılarına çıkan engeller sayesinde bu ilişkileri sorun çözme yoluyla kavrama imkânı bulabilirler. Örneğin; Oyuncu kullandığı bilgisayarın bileşenlerinin üstünde gereksinimleri olan bir oyun oynamaya çalıştığında önce bilgisayar hızına daha sonra da bilgisayar bileşenlerine yanma, kısa devre yapma, patlama gibi fiziksel sonuçları olan zararlar verir. Oyunda da donma, kasma, grafik yetersizliği gibi problemler ortaya çıktığında oyuncu, oyundan keyif almayarak neler yapabileceği konusunda araştırma yoluna gider. Bu deneyimler sonucunda oyuncu ilk ihtimal dâhilinde zorunlu olarak; ikinci ihtimal dâhilindeyse performans ve verimliliği artırmak için araştırma yoluna gider. Örnekler oynanan oyuna ve oyuncu profiline göre çeşitlendirilebilir.

Yani dijital oyun oyuncuları gerek daha verimli şekillerde oyun oynayabilmek için kullandıkları araçların ihtiyaçlarını tanıyabilmek adına araştırmak yoluyla gerek karşılaştıkları sorunları çözmek zorunda kalmalarıyla, gerekse doğrudan talepleri sayesinde bilişimle ve bilgisayar teknolojileriyle oyun oynamayan insanlara göre çok daha ilişkilidir (Yetimler, n.d.). Hem bilişim hem de oyun sektörleri geçmişten beri erkek bir kitle için, erkek üreticiler tarafından ve erkek tüketicilerin talebiyle şekillendirildiği için kısır bir döngü olarak kadınları mesleksel ayrışma yoluyla olabildiğince dışarıda bırakır ve erkeklere hizmet etmeye devam eder (Bozkurt & Akpınar, 2018).

Sonuç olarak yukarıda bahsedilen olumsuzluklar sebebiyle oyun oynamaktan çekinen, küçüklükten dayatılan normlarla oynaması dolaylı yollarla engellenen ve düşmanca tavırlardan dolayı dışlanan kadınlar bilgisayar ve bilişim hakkındaki bu bilgilerden de dolaylı yollardan mahrum kalırlar. Bilişim ve teknoloji alanlarında yer almanın en büyük etkenlerinin ilgi ve deneyim olduğu düşünüldüğünde daha az kadın oyuncu teknoloji ve bilişimde de daha az kadın temsilci demektir, bu yüzden kadınların bilişimi bir meslek alanı olarak seçmemeleri ve bilişimde erkekler kadar aktif rol almamaları oldukça beklenebilir bir sonuçtur.

 

8. Kadınların Bilişim ve Teknolojide Yeri

Veriler de bu durumu desteklemektedir. YÖK Atlası verilerine göre son üç sene içerisinde Boğaziçi Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği ve TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi tam burslu Bilgisayar Mühendisliği bölümlerine giren öğrencilerin cinsiyet dağılımına bakıldığında kadınların bilgisayar mühendisliği bölümünü erkeklere göre çok daha az tercih ettiği ve bu bölümlere daha az yerleştiği görülür. Bu tablolara göre Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümüne 2020 yılında yerleşen kadınlar toplam öğrenci sayısının %14’ünü, 2019 yılında %17’sini, 2018 yılında ise %24’ünü oluşturuyor. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde bu sayılar 2020 yılında %16, 2019 yılında %13 ve 2018 yılında ise %14. Bu durumda en ilginç tablo ise TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’ne ait. Kadın öğrenciler TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi tam burslu Bilgisayar Mühendisliği bölümünün 2020 yılında %20’sini oluştururken, 2019 yılında hiçbir kadın öğrenci Bilgisayar Mühendisliği bölümüne yerleşmemiş ve 2018 yılında bu sayı sadece %6,7 olarak kalmıştır. Her halükarda bahsi geçen üç üniversitede de kadın öğrenci sayısı toplam öğrenci sayısının %24’ünü geçmemiştir. Bu yüzdeler diğer kurumlarda artış gösterseler bile bilgisayar mühendisliği bölümlerine genel olarak bakıldığında cinsiyete dayalı ciddi bir fark görülmektedir. Bilişim ve teknoloji alanlarında istihdamın yalnızca mühendislik gibi alanlardan ve üniversitelerin ilişkili bölümlerinden mezun olan insanlara sağlanmadığı da unutulmamalıdır. 2018 yılında dünyada kadınlar tüm bilişim çalışanlarının yalnızca dörtte birini oluştururken Türkiye genelinde ise 245 bin teknoloji çalışanının yalnızca %9,9’u kadındı, bu oranın olumlu yönde ciddi bir değişime uğradığı da düşünülmüyor (Honeypot, n.d.). İnternet kafe işletmecilerinin büyük bir kısmı üniversitelerin ilgili bölümlerinden mezun olmamışlarken bir kısmı üniversite mezunu da değil. Yine teknolojiye olan ilgi faktörü ve “yalnızca erkeklerin yapabileceği bir iş” algısından dolayı (Can & Kara, 2010) 2005 yılında internet kafe işletmecilerinin yalnızca %7,1’i kadındı (Taşpınar & Gümüş). Üstelik bu oranlar liderlik pozisyonlarında daha da azalıyor (Deloitte, 2018).

 

9. Gelişmeler

Tüm bu verilere rağmen kapsayıcı yönlerde gelişmeler de oluyor. Kadınların bilişim, teknoloji ve oyun gibi alanlarda konumlarının gelişmesi üzerine yapılan araştırmaların gittikçe artması, Wtech ve Kadın için Teknoloji gibi kadınların bilişime kazandırılması üzerine yapılan projeler cinsiyet ayrımcılığının fark edilmeye başladığını gösteriyor. Rainbow Six Siege gibi oyunlara daha gerçekçi ve çeşitli kadın karakterlerin katılması, Women in Games gibi kadınları oyun oynamaya teşvik eden grupların oluşturulması ve Logitech’in oyunlarda cinsiyet ayrımına dikkat çekmek için yaptığı reklamlar da oyun sektörünün değişime ayak uydurmaya başladığını gösteriyor. Her şeye rağmen atılması gereken daha çok adım var.

 

Sonuç

Bilişim ve dijital oyun alanlarında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sık sık farklı faktörler tarafından vurgulandığına rastlanmıştır. Bu alanlarda kadınların da kendilerini iyi hissetmedikleri gözlemlenebilir. Hatta eşitsizliği vurgulayan bu faktörler kadınların ruhsal bütünlüklerine ve ileri boyutlarda tehdit gibi durumların sonucu olarak fiziksel bütünlüklerine de zarar verebilir. Bilişim ve dijital oyun sektörlerinin kadınların aktif rol almalarını destekleyici tavırlar sergilemedikleri ve kapsayıcı gelişmelerden de olabildikçe kaçındıkları aşikârdır. Bu eşitsizliğin önüne geçebilmek için önce mevcut durumu besleyen ve kısır bir döngü yaratan yargılara sebep olan olgular kaldırılmalı, sonra da oyunlar ihtiyaçlara göre çeşitlendirilmeli ve insanlar caydırılmaktan vazgeçilmelidir. Kadınların bilişime ve dijital oyunlara sağlıklı bir şekilde kazandırılması halinde; kadınlar hakkındaki birçok tabu ve “kadın gibi oynamak’’ benzeri küçük düşürücü olduğu düşünülen kavramlar da sarsılacaktır.

 

Buse KILIÇ

Gender Studies Staj Programı

 

KAYNAKÇA

Beasley, B. & Standley, T. (2009). Shirts vs. Skins: Clothing as an Indicator of Gender Role Stereotyping in Video Games. Mass Communication and Society. 5. 279-293.

Bozkurt B. & Akpınar A. (2018) BİLİŞİM SEKTÖRÜNDE TOPLUMSAL CİNSİYETE DAYALI İŞ BÖLÜMÜ. Marmara Üniversitesi Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Dergisi, 2: 17-28. DOI: 10.26695/mukatcad.2018.8

Can, Y. & Kara, B. (2010) Internet Kafeye Devam Etme Alışkanlığı Bulunan Bireylerin Bir Alt Kültür Grubu Olarak İncelenmesi: Niğde Örneği, Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, C.13 S.1 (38-66). https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/117717

Chatzakou, D., Kourtellis, N., Blackburn, J., De Cristofaro, E., Stringhini, G. & Vakali, A. (2017). Measuring #GamerGate: A Tale of Hate, Sexism, and Bullying. 1285-1290. 10.1145/3041021.3053890.

(2018) Teknoloji Sektöründe Kadın: Türkiye’de kadınları teknoloji sektörüne çekmek ve kariyer yolunda desteklemek.

Williams, D., Yee, N. & Caplan, S. (2008) Who plays, how much, and why? Debunking the stereotypical gamer profile. Journal of Computer-Mediated Communication, Vol. 13, Issue 4, (993–1018), https://doi.org/10.1111/j.1083-6101.2008.00428.x

Dündar G. (n.d.) Dijital Oyunlarda Toplumsal Cinsiyet İnşası: Warrior Of Nemesis Örneği. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı Yüksek Lisans. https://www.guvenliweb.org.tr/dosya/VSeoF.pdf

Entertainment Software Assosiation. (2020) 2020 Essantial Facts About the Video Game Industry. https://www.theesa.com/esa-research/2020-essential-facts-about-the-video-game-industry/

Ferguson, C. J., & Donnellan, M. B. (2017). Are Associations Between “Sexist” Video Games and Decreased Empathy Toward Women Robust? A Reanalysis of Gabbiadini et al. 2016. Journal of youth and adolescence, 46(12), 2446–2459. https://doi.org/10.1007/s10964-017-0700-x

(n.d) Number of Gamers Worldwide 2021/2022: Demographics, Statistics, and Predictions. https://financesonline.com/number-of-gamers-worldwide/

(2018) 2018 Women in Tech Index. https://www.honeypot.io/women-in-tech-2018/

Horzum M. (2011) İlköğretim Öğrencilerinin Bilgisayar Oyunu Bağımlılık Düzeylerinin Çeşitli Değişkenlere Göre İncelenmesi, Eğitim ve Bilim, C.36 S.159 (56-68).

Henning, A., Brenick, A. , Killen, M., O’Connor, A., & Collins, M. (2009). Do Stereotypic Images in Video Games Affect Attitudes and Behavior? Adolescent Perspectives. Children, Youth and Environments, 19(1), 170-196. Retrieved March 26, 2021, from http://www.jstor.org/stable/10.7721/chilyoutenvi.19.1.0170

Karacaoğlu, D. (2019). ÇOCUKLARDA BİLGİSAYAR OYUN BAĞIMLILIĞI İLE AİLE İLİŞKİLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ, İSTANBUL SABAHATTİN ZAİM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BİLİM DALI. https://openaccess.izu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12436/394/%C3%87ocuklarda%20bilgisayar%20oyun%20ba%C4%9F%C4%B1ml%C4%B1l%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20ile%20aile%20ili%C5%9Fkileri%20aras%C4%B1ndaki%20ili%C5%9Fkinin%20incelenmesi.pdf?sequence=1&isAllowed=y

Lopez-Fernandez, O., Williams, A. J., Griffiths, M. D., & Kuss, D. J. (2019). Female Gaming, Gaming Addiction, and the Role of Women Within Gaming Culture: A Narrative Literature Review. Frontiers in psychiatry, 10, 454. https://doi.org/10.3389/fpsyt.2019.00454

Macready, M. (2020) Mortal Kombat: Every Ninja & Their Backstory, Explained. Gamerant. https://gamerant.com/mortal-kombat-every-ninja-backstory/

McDaniel, M., (2016) “Women in Gaming: A Study of Female Players’ Experiences in Online FPS Games”. Honors Theses. 427. https://aquila.usm.edu/honors_theses/427

McLean, L. & Griffiths, M.D. (2013). Female gamers: A thematic analysis of their gaming experience. International Journal of Games-Based Learning, 3(3), 54-71. http://irep.ntu.ac.uk/id/eprint/26321/1/3185_Griffiths.pdf

Schreier, J. (2012) This Is What A Gamer’s Sexual Harassment Looks Like, Kotaku. https://kotaku.com/this-is-what-a-gamers-sexual-harassment-looks-like-5889415

Shaw, A. (2012). Do you identify as a gamer? Gender, race, sexuality, and gamer identity. New Media & Society, 14(1), 28–44. https://doi.org/10.1177/1461444811410394

Steam (2021). STEAM VE OYUN İSTATİSTİKLERİ. https://store.steampowered.com/stats/?l=turkish

Taşpınar M. & Gümüş Ç. (2005). ÜLKEMİZDE İNTERNET KAFELERİN ORTAM ve KULLANICI PROFİLİ, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, C.4 S.14, 80-93. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/69871

Vermeulen, L., Castellar, E. & Looy, J. (2014). Challenging the Other: Exploring the Role of Opponent Gender in Digital Game Competition for Female Players. Cyberpsychology, behavior and social networking. 17. 10.1089/cyber.2013.0331.

Yang, S. C. (2012). Paths to Bullying in Online Gaming: The Effects of Gender, Preference for Playing Violent Games, Hostility, and Aggressive Behavior on Bullying. Journal of Educational Computing Research, 47(3), 235–249. https://doi.org/10.2190/EC.47.3.a

Yetimler E. (n.d.) Oyunlar Geleceğin Teknolojilerini Nasıl Etkiliyor? KAREL. https://www.karel.com.tr/blog/oyunlar-gelecegin-teknolojilerini-nasil-etkiliyor

Yılmaz, E. & Cağılltay, K. (2005). History of Digital Games in Turkey..

YÖK Lisans Atlası. (2020) Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği (İngilizce) Yerleşenlerin Cinsiyet Dağılımı 2020. https://yokatlas.yok.gov.tr/lisans-panel.php?y=102210277&p=1010&m=1

YÖK Lisans Atlası. (2020) Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği (İngilizce) Yerleşenlerin Cinsiyet Dağılımı 2019. https://yokatlas.yok.gov.tr/2019/lisans-panel.php?y=102210277&p=1010&m=1

YÖK Lisans Atlası. (2020) Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği (İngilizce) Yerleşenlerin Cinsiyet Dağılımı 2018. https://yokatlas.yok.gov.tr/2018/lisans-panel.php?y=102210277&p=1010&m=1

YÖK Lisans Atlası. (2020) Ortadoğu Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Yerleşenlerin Cinsiyet Dağılımı 2020. https://yokatlas.yok.gov.tr/lisans-panel.php?y=108410336&p=1010&m=1

YÖK Lisans Atlası. (2020) Ortadoğu Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Yerleşenlerin Cinsiyet Dağılımı 2019. https://yokatlas.yok.gov.tr/2019/lisans-panel.php?y=108410336&p=1010&m=1

YÖK Lisans Atlası. (2020) Ortadoğu Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Yerleşenlerin Cinsiyet Dağılımı 2018. https://yokatlas.yok.gov.tr/2018/lisans-panel.php?y=108410336&p=1010&m=1

YÖK Lisans Atlası. (2020) TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Tam burslu Bilgisayar Mühendisliği Yerleşenlerin Cinsiyet Dağılımı 2020. https://yokatlas.yok.gov.tr/lisans-panel.php?y=205410114&p=1010&m=1

YÖK Lisans Atlası. (2020) TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Tam burslu Bilgisayar Mühendisliği Yerleşenlerin Cinsiyet Dağılımı 2019. https://yokatlas.yok.gov.tr/2019/lisans-panel.php?y=205410114&p=1010&m=1

YÖK Lisans Atlası. (2020) TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Tam burslu Bilgisayar Mühendisliği Yerleşenlerin Cinsiyet Dağılımı 2018. https://yokatlas.yok.gov.tr/2018/lisans-panel.php?y=205410114&p=1010&m

 

Balkan Bülteni/ 10-13 Haziran

0

 

Arnavutluk 

Demokratik Parti Üyeleri Sandık Başına Gitti
  • Ana muhalefetin sesi olan Demokratik Parti (DP) 75 bin parti üyesinin katılımıyla bu pazar ülkenin 76 seçim merkezinde, yeni parti başkanını belirlemek için sandık başına gitti.
  • Arnavutluk’un ikinci büyük partisi olan DP’nin başkanlık seçiminde yarışan dört aday var; mevcut parti lideri Lulzim Başa, Fatbardh Kadilli, Edith Harxhi ve Agron Shehaj. Bu dört aday arasında süren yarışta, bir sonraki 4 yılın parti başkanının kim olacağına dair büyük merak var.

Kaynak: Albanian Daily News

Tarih: 13.06.2021

 

Bosna – Hersek / Sırp Cumhuriyeti

Sırp Cumhuriyeti’nin Zirvesinden Rusya Federasyonu’na Kutlama Mesajı
  • Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Zelkja Cvijanovic, Rusya Federasyonu’nun “Rusya Günü ”nü kutladı.
  • 12 Haziran’da kutlanan Rusya Günü nedeniyle Sırp Cumhuriyeti Cumhuriyet Sarayı’na Rusya bayrağının renkleri yansıtıldı.
  • Sırp Cumhuriyeti Başbakanı Radovan Viskovic ise Rusya Federasyonu’nun BH Büyükelçisi’ni Rusya Günü vesilesiyle kutladı.
  • Rus ve Sırp halklarının arasındaki kültürel ve manevi bağların ilerleyen zamanda daha da güçleneceğini dile getirdi.

Kaynak: Rtrs

Tarih: 12.06.2021

 

Kosova

Estonya’dan Tam Destek
  • Kosova Cumhurbaşkanı Vjosa Osmani, Estonya’da mevkidaşı Kersti Kaljulaid ile görüştü.
  • İki ülkenin cumhurbaşkanı da Kosova ve Estonya arasındaki iyi ilişkiyi daha da derinleştirme konusunda hemfikir davrandılar.
  • Estonya Cumhurbaşkanı Kersti Kaljulaid toplantıdan sonra yaptığı basın açıklamasında, ülkesinin Priştine ile Belgrad arasındaki diyalogu ve Kosova’nın Interpol ve UNESCO gibi uluslararası kuruluşlara üyeliğini desteklediğini belirtti.
  • Osmani, ziyareti esnasında Estonya Başkanı Kersti Kaljulaid, Parlamento Başkanı Jüri Ratas, Başbakan Kaja Kallas, Dışişleri Bakanı Eva Maria Liimec, Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Jonatan Vseivov ve Avrupa İşleri Komitesi Başkanı Siim Kallas ile görüşmelerde bulundu.
  • Aynı zamanda, Estonya’nın tüm devlet yetkililerinden Kosova’nın Avroa-Atlantik yolu yanında uluslararası örgütlere üyelik için de desteğini aldı.

Kaynak: Kosova Haber

Tarih: 10.06.2021

 

Brüksel’deki Görüşmenin Ayrıntıları Belli Oldu
  • AB Kosova Ofisi, Kosova ile Sırbistan arasında 15 Haziran Salı günü Brüksel’de yapılacak olan görüşmenin ayrıntılarını açıkladı.
  • Yüksek Temsilci Josep Borrell ve AB Özel Temsilcisi Miroslav Lajcak’ın aracılık ettiği toplantı üst düzey olacak.
  • Toplantının başında 08.20’de Yüksek Temsilci ‘den bir basın açıklaması ve toplantıdan sonra 13.00’da AB Özel Temsilcisinden bir basın açıklaması yapılacak.
  • Kosova Başbakanı Albin Kurti ve Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić arasında yapılacak olan bu toplantı ayrıca diyalog konusundaki ilk toplantı olacak.

Kaynak: Panorama.al

Tarih: 11.06.2021

 

Sırbistan

Sırbistan Çalışma Bakanının Kosova’ya Girişi Yasaklandı

  • Sırbistan Çalışma Bakanı Daria Kisic-Tepavceviç’in Kosova Cumhuriyeti topraklarına girmesi yasaklandı. Bu, Kosova Dışişleri ve Diaspora Bakanlığı tarafından 11 Haziran’da Arnavutluk haber ajansı Telegrafi’ye bildirildi.
  • Bakanın Kuzey Mitrovica’da epidemiyoloji okuyan üçüncü sınıf öğrencileri için bir sınav yapmayı planladığı bildiriliyor.
  • Brüksel anlaşmaları uyarınca Sırp yetkililerin Kosova’yı ziyaret etmek için Priştine’den izin almaları gerektiğini hatırlayın.

Kaynak: Regnum.ru

Tarih: 12.06.2021

 

Vucic, Kurti’nin Sırbistan’a Açılan Davayla İlgili Açıklamasına Tepki Gösterdi

  • Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, 13 Haziran’da düzenlediği basın toplantısında, Kosova Başbakanı Albin Kurti’nin Sırbistan’a “soykırım” iddiasıyla açılan dava hakkında tekrarlanan açıklamalarını yorumladı.
  • Vucic, Kurti’nin bu davayı sadece tehdit etmekle kalmaması gerektiğini söyledi. Ona göre, bunlar sadece Priştine’nin hileleri, diyaloğu sürdürme arzusu eksikliğini gösteriyor.
  • Sırbistan başkanı, sağlam bir duruş oluşturma zamanının geldiğini kaydetti.
  • “Önümüzde zor günler var ve durum hiç de toz pembe değil. Diyaloğu sürdürmek istiyoruz. Geleceğe bakmak önemlidir.”
  • Ona göre, Belgrad barış ve istikrarı korumak için müzakere yapmak istiyor, ancak Arnavut liderliği her gün Sırbistan’a saldırdığı için bu daha da zorlaşıyor.

Kaynak: Regnum.ru

Tarih: 13.06.2021

 

Yunanistan

ABD – Yunanistan Savunma İlişkileri Güçleniyor
  • Senato Dış İlişkiler Komitesi başkanı ABD’li Senatör Bob Menendez’e ABD’nin Yunanistan ile savunma ortaklığını güçlendirmek için yeni yasaların getirilmesine Senatör Marco Rubio katıldı.
  • 2021 tarihli ABD-Yunanistan Savunma ve Parlamentolar Arası Ortaklık Yasası başlıklı iki partili yasa, Yunan askeri modernizasyonuna desteği artırıyor, yeni Amerikan askeri teçhizatı transferlerine izin veriyor ve Kıbrıs, Yunanistan, İsrail ve ABD arasında artan çok taraflı katılımı teşvik ediyor.
  • Yunanistan ayrıca 2022-26 dönemi için yıllık 25 milyon dolar değerinde doğrudan askeri yardım alacak ve ülkelerin Rus yapımı ekipmanların yerini almasına yardım eden özel bir fon olan Avrupa Yeniden Sermayelendirme Teşvik Programına katılacak.

Kaynak : Ekathimerini

Tarih : 11.06.2021

 

Yunanistan Enerji Bakanı Kostas Skrekas, AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Timmermans ile Görüştü
  • Bir ada dekarbonizasyon fonunun etkinleştirilmesi, deniz taşımacılığının Avrupa Emisyon Ticareti Planı’na entegrasyonunun çerçevesi ve karbondioksit emisyonu satın almakla yükümlü olmayan ülkelerden gelen rekabetle yüzleşmek, Çevre ve Enerji Bakanı Kostas Skrekas ile AB arasında yapılan toplantıda ele alındı.
  • AB Çevre Bakanları Konseyi’nin başlamasından önce gerçekleşen toplantıda, denizciliğin Avrupa ETS’sine entegrasyonuna yönelik yasama önerisinin formüle edilmesinde yakın iş birliği yapılmasına karar verildi.

Kaynak :Atina Makedon Haber Ajansı

Tarih : 11.06.2021

 

Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis, Atina’da EU-Med7 toplantısını Başlattı
  • Başbakan Kyriakos Mitsotakis, Cuma günü Atina’da düzenlenen AB Akdeniz ülkeleri (EU-Med7) bakanlarının Eylül 2021’de Atina’da gerçekleşecek EU-Med7 Zirvesi hazırlıklarına odaklanan toplantısının açılışını yaptı.
  • Pandeminin yönetimi, İyileşme ve Dayanıklılık Fonu (Yeni Nesil AB), yeşil ve dijital geçiş ve Avrupa sosyal hakları sütunu ile ilgili konuların yanı sıra Doğu Akdeniz’deki durumu da ele alacaklar, toplantının gündeminde göç ve Akdeniz deniz çevresinin korunması yer alıyor.Toplantı Divani Apollon Sarayı ve Atina’nın sahil banliyösü Vouliagmeni’deki Thalasso beldesinde yapıldı.

Kaynak : Greek City Times

Tarih :12.06.2021

 

Dış Aktörler

Batı Balkan Liderleri Zirvesi Tiran’da Gerçekleşti

 

  • Batı Balkan ülkelerinin liderleri, Arnavutluk’un başkenti Tiran’da düzenlenen Batı Balkan Ülkeleri Zirvesi’nde bir araya geldi.
  • AB Komisyonu Komşuluk ve Genişleme Komiseri Oliver Varhelyi, “Bölge ülkeleri tek vücut olmadığı sürece bölgedeki yatırım ve planlar işlemez” derken, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ise Mini Schengen Anlaşması’nın büyük bir ekonomik, sosyal ve siyasi kazanım olacağına Arnavutluk olarak sonuna kadar inandıklarını söyledi.
  • Zirveye Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ve Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Komşuluk ve Genişleme Komiseri Oliver Varhelyi’nin yanı sıra Kuzey Makedonya Başbakanı Zoran Zaev, Kosova Başbakanı Albin Kurti, Sırbistan Başbakanı Ana Brnabiç, Karadağ Başbakanı Milo Gjukanoviç ve Bosna Hersek Yüksek Kurul Başkanı Zoran Tegeltija katıldı.

Tarih: 11.06.2021

Kaynak: Time Balkan

 

Macron Kuzey Makedonya’nın Üyelik Sürecini Destekliyor

  • Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, çalışma ziyareti için gelen Kuzey Makedonya Cumhuriyeti Başbakanı Zoran Zaev ile bir araya geldi. Görüşmeden sonra Macron ve Zaev, basına ortak açıklamada bulundu.
  • Macron yaptığı açıklamada, mükemmel olarak nitelendirdiği Kuzey Makedonya’nın ilerlemesini vurguladı. Macron açıklamasında “Avrupa Birliği geçtiğimiz yıl Mart ayında Kuzey Makedonya ile müzakerelere başlama kararı aldı ve şimdi bu kararı somutlaştırmanın zamanı geldi. Fransa bunu aktif olarak destekliyor. Kuzey Makedonya müzakerelere gecikmeden başlamayı hak ediyor” ifadelerini kullandı.
  • Ayrıca Cumhurbaşkanı Macron açıklamasında Bulgaristan ile bir çözüm bulunmasında şahsen yer aldığını belirtti.

Kaynak: Independent Balkan News Agency

Tarih: 11.06.2021

 

Avrupa’dan Yunanistan’a “Türk Azınlık” Uyarısı

  • Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Batı Trakya’daki Türk azınlığın haklarını çiğnemeyi sürdüren Yunanistan’ı uyardı. Atina yönetiminin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türk azınlığı lehine verdiği kararları uyması istendi.
  • Yunanistan, Batı Trakya Türk azınlığını görmezden gelen tutumunu sürdürüyor ve uluslararası anlaşmalara uymuyor.
  • Komite, AİHM’in İskeçe Türk Birliği, Rodop İli Türk Kadınları Kültür Derneği ve Meriç İli Azınlık Gençleri Derneği ile ilgili 2008’de aldığı kararları hatırlatarak, Atina’nın bunları uygulamadığına dikkati çekti.

Tarih: 12.06.2021

Kaynak: Time Balkan

 

Arnavutluk BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyesi Oldu

  • Arnavutluk, Brezilya, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Gana ve Gabon 2022-2023 döneminde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) geçici üyesi olarak görev yapacak.
  • 193 üyeli BM Genel Kurulunda yapılan seçimde, Latin Amerika ve Karayipler grubundan Brezilya, BMGK geçici üyeliğine seçildi. Afrika grubunda Gana ve Gabon birer koltuk kazanırken Asya-Pasifik grubundan BAE konsey üyesi oldu. Doğu Avrupa grubundan ise Arnavutluk konseye iki yıllığına geçici üye olarak seçildi.
  • Söz konusu 5 ülke, 1 Ocak 2022’den itibaren BMGK’de 2 yıl boyunca geçici üye olarak görev yapacak.

Tarih: 12.06.2021

Kaynak: Time Balkan

 

 

TUİÇ Balkan Stajyerleri: Elifnur Ayhan, Melisa Agoviç, Dilek Keçeci, Ece Sumru Güvemli, Hilal Yel, İleyna Savuk, Rümeysa Güner, Şamil Orhan, Didem Şimşek, Aybüke Koçak ve Hatice Deniz Hızal

 

Pelyeşats Köprüsü’nün Uluslararası Hukuktaki Konumu ve Bosna Hersek’e Etkisi

Giriş

Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, birçok yeni devlet kurulurken birçok devlet de yıkılmıştır. Yugoslavya Federal Cumhuriyeti de yeni kurulan devletler arasında yerini almıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, ‘Soğuk Savaş’ ile birlikte oluşan iki kutuplu dünya düzeninde Yugoslavya için bir arada durmak ise pek kolay olmamıştır. Yugoslavya’nın karizmatik lideri olarak da bilinen Josip Broz Tito ülkesini bu süreçte bir arada tutmayı başarmıştır fakat Tito’nun hayatını kaybetmesiyle birlikte Yugoslavya toplumunda çatlaklar meydana gelmeye başlamıştır.

Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle dünya yeni bir düzene adım atmış, Yugoslavya’da ise iç karışıklıklar hat safhaya ulaşmıştır. Bağımsızlık isteyen halklar referanduma gitmeye başlamış, farklı etnik kökene sahip vatandaşların anlaşmazlıkları Yugoslavya Savaşları’nı doğurmuştur. Slovenya ve Hırvatistan, Yugoslavya’da ilk kıvılcımların ortaya atıldığı ve bağımsızlığa ilk ulaşan ülkeler olmuşlardır (Dalar, 2008). İlerleyen yıllarda ağırlıklı olarak bilinen Bosna Savaşı ve Kosova Sorunu yaşanmıştır.

Yugoslavya’dan çözülen ilk halkalardan biri olan Hırvatistan, 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu durumdan memnun kalmayan Sırplar duruma müdahale etmişler ve Hırvatistan ile savaşın diğer tarafı olmuşlardır. 1995 yılında Erdut Antlaşması ile yıllar süren bu savaş sona ermiştir (İnsamer, n.y.).

Hırvatistan’ın ardından bağımsızlık referandumunu yapan Bosna Hersek bu konuda Hırvatistan’a göre daha zorlu ve kanlı bir sürece adım atmıştır. Bosna Hersek Mart 1992’de, Aliya İzzetbegoviç önderliğinde bağımsızlığını ilan etmiştir (Kordal, 2018). Bağımsızlık ilanı ile birlikte savaş çanlarının çalmaya başladığı Bosna Hersek, kendini Sırplarla 1995’e kadar sürecek kanlı bir savaşın ortasında bulmuştur. Sırplar tarafından soykırıma uğrayan Boşnaklar için bu zorlu süreç 1995 yılında Dayton Anlaşması ile son bulmuştur. Hırvatları temsilen Franko Tudjman, Boşnaklardan Aliya İzzetbegoviç ve Sırpları temsil eden Slobodon Miloşeviç arasında imzalanan Dayton Anlaşması ile barışa ulaşılmıştır (Dalar, 2008). 

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden Çekilmesine Uluslararası Örgütlerin Tepkileri

Özet

İstanbul Sözleşmesi ya da Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan ve Avrupa Birliği dahil 45 ülkenin imzasının bulunduğu bir insan hakları sözleşmesidir. Türkiye’nin önderliğinde İstanbul’da imzalanan sözleşme kadına yönelik her türlü şiddet ve aile içi şiddetle mücadelede devletlerin yükümlülüklerini belirleyen bağlayıcı özelliğe sahip ilk belgedir.

Türkiye tarafından İstanbul Sözleşmesine yönelik ilk eleştiriler ve gözden geçirme önerisi Şubat 2020’de verilmiş ve yaklaşık bir yıl sonra Mart 2021’de sözleşme Türkiye bakımından feshedilmiştir. Sözleşmenin feshi şok etkisi yaratmış ve ülke genelinde yoğun protesto gösterileriyle karşılanmıştır. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi uluslararası örgütler de alınan bu kararı kınamış ve bu kararı yanlış bulduklarını açıklamışlardır.

Bu çalışmada, İstanbul Sözleşmesinin tarihine ve niteliklerine de değinilerek, Türkiye’nin sözleşmeden çekilme kararına yönelik uluslararası örgütlerin yayınladıkları raporlar incelenmektedir.

Anahtar Kelimeler: İstanbul Sözleşmesi, uluslararası örgütler, Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği (AB), kadın hakları

Abstract

Istanbul Convention, or The Council of Europe Convention on preventing and combating violence against women and domestic violence, is a human rights convention established by the Council of Europe. It has been signed by 45 countries, including the European Union. Istanbul Convention has ratified with the leadership of Turkey in Istanbul as the first binding document which defines the obligations of the state against all kinds of violence, including family violence against women. 

In February 2020, after the criticisms, reviewing the convention was proposed by Turkey. Eventually, after approximately one year, in March 2021, Turkey withdrew from the convention. The withdrawal of the convention has been a shock to citizens and caused serious protests in the country. Several intergovernmental organizations such as the United Nations and the European Union have stated that the withdrawal from the convention is an erroneous action. 

This article sets out the reports issued by the intergovernmental organizations to Turkey’s decision of withdrawal from the convention by referring to the process and the attribution of the Istanbul Convention.

Keywords: İstanbul Convention, international organizations, United Nations, European Union, women rights

Giriş

Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetle mücadelede ilk bağlayıcı belge olma özelliğine sahip olan dolayısıyla bu konuda önemli bir yapı taşı olan İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzacısı Türkiye tarafından feshi hem ülke içerisinde hem de uluslararası alanda büyük bir yankı uyandırdı. Uluslararası örgütler ve sivil toplum da bu karara tepkisini yayınladıkları açıklamalarla dile getirdiler. 

Bu çalışmada, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinde üyelik süreci, sözleşmenin içeriği ve önemi ile beraber anlatılmıştır. Sonrasında sözleşmeden çekilme süreci ve buna karşı olan eleştiriler analiz edilmiştir. İstanbul Sözleşmesine örgütlerin bakış açısı ve Türkiye’nin sözleşmeden ayrılmasına olan tepkileri anlatılmıştır. İlk olarak Birleşmiş Milletler’in duruma bakış açısı incelenmiş daha sonra Avrupa Birliği ve Avrupa’daki bölgesel örgütlerin çekilmeye tepkisi incelenmiştir. Son olarak, bölgesel kadın örgütlerinin çekilmeye karşı tepkilerine değinilmiştir.

1. İstanbul Sözleşmesi ve Türkiye’nin Üyelik Süreci

Kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti önlemeye yönelik olan İstanbul Sözleşmesi, içerik ve kapsam olarak çok önemlidir. Kadına yönelik şiddetin önlenmesini amaçlar ve bunun için toplumsal cinsiyet eşitliğini öne sürer, toplumsal cinsiyet kavramını ortaya koyan ve tanımlayan ilk hukuki metin olma özelliğini taşır. İlk imzacısı Türkiye’dir (Evrensel, 2021).

Sözleşmenin imzalandığı dönemde Avrupa Konseyi dönem başkanı Türkiye’dir. Özel olarak kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti hedef alan ilk Avrupa Sözleşmesi olma niteliğini taşıyan Sözleşme, bugüne kadar Türkiye dahil Avrupa Konseyi üyesi 20 ülke tarafından onaylanmıştır (Milli Gazete, 2019).

Sözleşme kapsamındaki suçlar şu şekildedir:

  • Ev içi şiddet (fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik),
  • Taciz amaçlı takip,
  • Tecavüz dahil, cinsel şiddet,
  • Cinsel taciz,
  • Zorla evlendirme,
  • Kadınların sünnet edilmesi,
  • Kürtaja zorlama ve kısırlaştırmaya zorlama.

Sözleşme bu şiddet olaylarına tolerans tanınmamasını, mağdur kişi failin eşi veya ailenin bir ferdi ise aile içinde işlenen bu suçların gizli kalmamasını hedefler (Evrensel, 2021).

11 Mayıs 2011’de İstanbul’da Avrupa Konseyi Bakanları Kurulu toplantısı yapıldı. İmzaya Türkiye öncülüğünde açılmıştır ve toplantının İstanbul’da yapılmasından ötürü “İstanbul Sözleşmesi” ismini almıştır (Milli Gazete, 2019). İstanbul Sözleşmesi’nin resmi adı: Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi’dir (Oda Tv, 2021). İstanbul Sözleşmesi 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir (Sözcü, 2021).

Sözleşme 11 Kasım 2011’de Meclis’e getirildi (Oda Tv, 2021). Dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, Fatma Şahin süreci hızlandırmak için çalışırken, AKP milletvekili Azize Sibel Gönül başkanlığındaki Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, 22 Kasım 2011’de oybirliği ile teklifi kabul etti. İstanbul Sözleşmesini TBMM’ye dönemin Meclis Başkanı Cemil Çiçek tarafından hızla getirilmişti. Dışişleri Komisyonu oybirliği ile 24 Kasım 2011 tarihinde sözleşme onaylandı. Komisyon başkanlığını AKP milletvekili Volkan Bozkır yapmıştı (Oda Tv, 2021).

İstanbul Sözleşmesi’ni Türkiye adına dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu imzalamış (Milli Gazete, 2019) ve daha da öteye giderek sözleşmeyi “şahsi mesele” olarak kabul ettiğini belirtmişti (Oda Tv, 2021). Cemil Çiçek ise, “Şahsi kanaatim, sözleşmenin bir an evvel Genel Kurul’dan geçmesi. Bu nedenle Sayın Şahin’i de arayıp ‘bana düşen ne varsa sonuna kadar destek veririm’ dedim. Hükümet, sivil toplum, muhalefet, hep birlikte çalışalım ve bu işin yasal düzenlemesini yapalım” demişti.

23 Kasım’da Meclis’te kürsüye çıkan AKP’li milletvekili vekili Azize Sibel Gönül şöyle dedi: “Bu uluslararası anlaşmanın hayırlı olmasını diliyorum, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü münasebetiyle başlattığımız, Sayın Başbakanımızın da imzaladığı ‘biz de varız’ imza kampanyasını buradan sizlere duyuruyor ve hepinizin desteğini bekliyoruz.”. 24 Kasım 2011’de da İstanbul Sözleşmesi Meclis’te görüşülmeye başlandı. Meclis’te olan CHP, MHP ve BDP destek verdi Meclis’te oylamaya katılan 247 milletvekilinden 246’sı “evet” diyerek sözleşmeyi kabul etti. Yalnızca 1 vekil çekimser kaldı (Milli Gazete, 2019).

Tüm bu süreçte İstanbul Sözleşmesi’nin propagandası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın başkan yardımcılığını yaptığı Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM, t.y) tarafından yürütüldü.(Oda Tv, 2021). İstanbul sözleşmesi, 2019 yılı itibarıyla 34 ülkede farklı zamanlarda onaylandı ve yürürlüğe girdi. Türkiye, toplamda 46 imzacısı bulunan sözleşmeyi ilk imzalayan ve onaylayan ülkelerden biriydi.

2. Sözleşmenin Önemi ve İçerikleri

İstanbul Sözleşmesi’nin merkezinde insan haklarının iki temel ilkesi olan eşitlik ve ayrımcılık yapmama yer alır. Sözleşmeye göre kadına yönelik şiddetin temelinde kadın ve erkek arasındaki eşitsizlik yer almaktadır ve kadınlara yönelik ayrımcılık insan haklarının ihlali olarak görülmektedir (Jurasz, 2015, s. 4). Kadınlara yönelik ev içi şiddeti ve her türlü şiddeti önlemeyi; kadın ile erkek arasındaki fiili ayrımı ortadan kaldırmayı amaçlayan ve bunun için kadınların desteklenmesini sağlayan sözleşmenin en önemli özelliği, hukuki, biyolojik ve ya ailevi bağı olup olmamasına bakılmaksızın kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi konusunda belirli yasalar ortaya koyan ve bu bağlamda Avrupa ülkelerini hukuki olarak bağlayan ilk anlaşma olmasıdır (Bakırcı, 2015, s. 134).

2.1. Sözleşmenin Kapsamı

Sözleşmenin barış ya da silahlı çatışma zamanı farketmeksizin uygulanacağının açıklandığı maddede sözleşme kapsamı aile içi şiddet, kadınlara yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyete yönelik şiddet olmak üzere üç faktörden oluşmaktadır (Tekçe, 2016, s. 69). Toplumsal cinsiyeti ilk kez tanımlayan ve toplumsal cinsiyete yönelik şiddeti ve ayrımcılığı önlemeye yönelik ilk uluslararası belge olan sözleşme aynı zamanda yaşı ya da medeni hali farketmeksizin ev içi şiddet mağduru tüm kadınları ve erkekleri; ev dışında ise kadınları kapsamaktadır (Bakırcı, 2015, s. 135-139).

2.2. Tarafların Yükümlülükleri

Madde 4(3)’e göre sözleşmenin tarafları mağdurları korumaya yönelik hükümlerin toplumsal cinsiyet, din, dil, ırk, renk, siyasi görüş, ulusal köken, mülk, cinsel yönelim, medeni hal, göçmenlik ya da mültecilik durumu gibi sebeplerden dolayı ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasından yükümlüdür (Tekçe, 2016, s.70).

Tarafların özel yükümlülüklerinden ilki olan “Önleme yükümlülüğü” sözleşmenin 12. Maddesinde düzenlendiği üzere taraf devletlerin, kadınları toplumsal alanda dezavantajlı konuma gelmesini olağan hale getiren kültür, gelenek, din, namus, örf ve adetler gibi uygulamaların önlemesini beklemektedir (Tekçe, 2016, s.73).

Bir diğer özel yükümlülük olan “Koruma ve Destek yükümlülüğü” ise sözleşmenin 18. Maddesine göre tarafların mağdurlara yönelik şiddet eylemlerinin tekrarlanmasını önlemeye ve mağdurların sonraki hayatlarında gerekli yardım ve desteği sağlamasını içermektedir (Tekçe, 2016, s. 76-78).

Tarafların bir diğer önemli özel yükümlülüğü, sözleşmenin V. Bölümünde belirtildiği üzere taraf devletler mağdurların korunmasına yönelik gereken hukuki ve yasal tedbirleri almak zorundadır. Kadına yönelik şiddeti ve ev içi şiddeti önlemeye yönelik tedbirlerin uluslararası hukukun genel ilkelerine uyması ve eğer taraf devletler bu önlemleri yerine getiremezse mağdurun hukuka başvurabilmesi ve bu hukuki eksikliğin karşılanabilmesi için mağdurun tazminat talep edebilmesi sağlanmıştır (Bakırcı, 2015, s. 182).

Sözleşmenin VI. Bölümünde ele alınan, “Soruşturma, kovuşturma, usul hukuku ve koruyucu tedbirler” kapsamında (İstanbul Sözleşmesi, 2011, s. 17) tarafların bir diğer yükümlülüğü kadına yönelik şiddete ilişkin soruşturma ve kovuşturmanın yürütülmesi ve mağduru korumak için gerekli hukuki işlemlerin güvence altına alınarak koruyucu tedbirlerin uygulanmasıdır (Bakırcı, 2015, s. 185).

Son olarak, “İş birliği yükümlülüğü” kapsamında taraf devletler sözleşme kapsamındaki her türlü şiddete karşı iş birliği yaparlar. Suç sayılan her türlü şiddeti soruşturma ve kovuşturma, mağduru koruyup destekleme ve hukuki işlemlerin uygulanması için en geniş şekliyle bir iş birliğinin sağlanması gerekmektedir (Tekçe, 2016, s. 81-82).

3. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden Çekilmesi

Türkiye Cumhuriyeti 19 Mart 2021 tarihinde cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile İstanbul sözleşmesinden çekilmiştir (19 Mart 2021 tarih ve 3718 sayılı Cumhurbaşkanı kararnamesi). Bu çekilme kararının, Türkiye’nin değişen siyasi konjonktürü dolayısıyla alınan bir karar olduğu gözlemleniyor. 2020 yılına geldiğimizde ise Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul Sözleşmesi’nin gözden geçirilmesi gerektiğini ve bunu yapıldığını söyledi (Demirkaya, 2020). Elbette ki bu değişim Türk siyasi konjonktürü, AK Parti’nin siyasal olarak değişimi ve aynı zamanda toplumun belli bir kesiminden İstanbul Sözleşmesine getirilen tepkiden dolayı olduğu gözlemlenebilir.

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çıkmasını en önemli nedenlerinden biri AK Parti’nin değişen siyasi tutumudur. 2011 yılında liberal bir çizgide politika yürüten AKP, 2021 yılına geldiğinde ise muhafazakâr bir çizgide politika yürüttüğü görülüyor. Bu değişim, AKP’nin seçmen profiline ve oy havuzuna da yansımış bulunuyor. Muhafazakâr AKP seçmeninin İstanbul Sözleşmesini destekleyen AKP’li isimleri, İstanbul Sözleşmesini eleştirdiğini aynı zamanda İstanbul Sözleşmesi arkasından AKP’yi de eleştirdiğini rahat bir şekilde gözlemlenir biliyordu (Bekki, 2020). Politik çizgisindeki değişimden dolayı oy kitlesi değişen AKP, bu muhafazakâr kesimden oy alabilmek için İstanbul Sözleşmesi hakkında görüşünü değiştirdi ve en sonunda İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararı aldı. Aslında incelendiği zaman İstanbul Sözleşmesinden çıkmayı destekleyen grubun küçük bir kesim olduğu gözlemleniyor. 2018 yılında yapılan MetroPOLL araştırmasına göre toplumun %64’ünün İstanbul Sözleşmesinden çıkılmayı onaylamadığını, AKP seçmeninin ise %49’unun İstanbul Sözleşmesinden çıkmayı onaylamadığı verisi ortaya çıktı (Euronews, 2020). 

Sonuç olarak, değişen siyasi konjonktür, AK Parti’nin değişen siyasi duruşu ve seçmen kitlesi bu durumu oldukça etkilemiştir. 2011 yılındaki liberal politikalarından uzaklaşan hükümet, muhafazakâr kitlenin oyunu kaybetmemek için politika üretmeye başlamıştır. Toplumun muhafazakar ve milliyetçi kesiminden yükselen İstanbul Sözleşmesi karşıtlığı iktidarda yer bulmuş, Türkiye İstanbul Sözleşmesinden çıkmıştır.

4. Çekilmenin Hukuksal Değerlendirmesi

Türk Hukuku’nda her ne kadar kadına yönelik şiddeti engelleyen ve kadını koruyan kanunlar olsa da bu maddelerdeki boşluklar ve maddelerin yetersizliği geçtiğimiz yıllarda görülmüştür. Bu kanunlar kadını kısmen koruyan kanunlardır. İstanbul Sözleşmesi bu eksiğin kapatılması için tam da bu yüzden iyi bir araçtır. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi bu sebeple tepkiler görmüş olsa da Türkiye içinde tepki görmesinin sebeplerinden biri de bu durumun Türk iç hukukuna uygun olmamasıdır. Kararın kanuna aykırı olmasından ötürü, Ankara Barosu Başkanlığı T.C. Cumhurbaşkanlığına, 3718 sayılı Cumhurbaşkanı kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali ile ilgili dava açmıştır. Ayrıca hukukçular bu durumu, “yürütmenin yasama fonksiyonunu gasp etmesi” olarak nitelendirmiştir (Euronews, 2021) 

İlk aykırılık Türk Anayasasının 104. Maddesinin 17. Fıkrasında ortaya çıkar, bu maddede Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir” demektedir. Bu maddeden de anlaşılacağı üzere Cumhurbaşkanının yürütme yetkisiyle alakalı olmayan konularda kararname çıkarması mümkün değildir. Sözleşmenin yürütme ile ilgili değil de yasama ile ilgili bir konu olduğu barizdir. Ayrıca aynı fıkrada belirtildiği gibi, Anayasada açıkça belirtilmiş bir kanunla ilgili Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin çıkartılamaz. Anayasada bir uluslararası andlaşmanın nasıl kabul edildiği, nasıl yürürlüğe gireceği ve bu andlaşmanın nasıl sonlandırılacağı açıkça belirtilmiştir. TBMM’nin bu konuda bir kanun çıkarması halinde Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi hükümsüz kalacaktır (Gözler, 2001). 

 Bir başka sorun Türk Hukukundaki normlar hiyerarşisi incelendiğinde ortaya çıkmaktadır. Normlar hiyerarşisinde uluslararası andlaşmaların konumunun, anayasanın altında ve kararnamelerin üstünde olduğu görülür. Yani, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi imzalanan ve yürürlüğe giren uluslararası andlaşmalara zıt bir karar alamaz. Bu kararnameler, anayasaya, uluslararası andlaşmalara ve kanuna paralel kararlar alabilir. Aynı zamanda uluslararası andlaşmalar ve cumhurbaşkanı kararnameleri arasındaki bir zıtlıkta andlaşmalardaki kuralların uygulanacağını belirtir (TCK 5170, 2014). Bir diğer sebep ise Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile temel haklar ile ilgili kanunların düzenlenemeyecek olmasıdır. Anayasa’nın 104’üncü maddesinin Anayasada Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin temel haklar ile ilgili değil, yalnızca sosyal haklar ile ilgili çıkarılabilecek olduğu açıkça belirtilmiştir. İstanbul Sözleşmesinin korumaya çalıştığı haklar temel insan haklarıdır dolayısıyla bu konuda bir kararname çıkarılamaz. Buna ek olarak, Anayasanın 90. maddesinin sonuncu fıkrası, usulüne uygun yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklerle ilgili milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğunu belirtir. Hatta, böyle bir uluslararası andlaşma hükmü ile kanun hükmü arasında çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası andlaşma hükümleri geçerli olacaktır. Buradaki usül kavramı, insan hakları ile ilgili uluslararası andlaşmanın TBMM tarafından yapılan oylama ile kabul edildikten sonra bu andlaşma bir iç hukuk haline gelir. TBMM tarafından iç hukuk haline gelmiş bir andlaşma Cumhurbaşkanı tarafından çıkarılan bir kararname ile yürürlükten kaldırılamaz (Ejiltalk, 2021). Bu evrensel andlaşmadan çıkabilmek sadece yasama organı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılan bir kanunla mümkün olacaktır.

Bu sorunlar göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesi sadece hakların tehlikeye atılması değil, aynı zamanda hukuka aykırılık durumu da taşır.

5. Uluslararası Örgütlerin Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden Çekilmesine Tepkileri

20 Mart 2021 tarihinde yayınlanan Milli Gazetede duyurulan 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedildi (Resmi Gazete, 2021). Türkiye’nin bu kararı dünya çapında kadın hakları örgütlerini derin üzüntüye sokarken, Avrupa Birliği başta olmak üzere tepkiler gecikmedi. Başta Almanya ve Fransa olmak üzere Avrupa ülkeleri bu kararı “insan haklarında gerileme” olarak nitelendirirken; AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Başkanı Josep Borrell ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen Türkiye’yi bu kararından dönmeye ve imzacı tarafları da sözleşmeyi onaylamaya davet etti (Euronews, 2021).

5.1. Birleşmiş Milletler’in (BM) Tepkisi

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet, Türkiye’nin aldığı bu karardan dolayı şaşkın olduğunu belirterek İstanbul Sözleşmesinin önemine yönelik vurgu yaptı. Sözleşmenin kadınlara karşı şiddetle mücadelede önemli bir insan hakları sözleşmesi olduğunu belirten Bachelet Türkiye’ye çekilme kararını geri alma ve Türkiye’deki tüm kadınların güvenliğini garanti altına alma konusunda çağrıda bulundu (BBC, 2021).

Michelle Bachelet’in yanı sıra Birleşmiş Milletler’e bağlı çeşitli kuruluşlar da 20 Mart 2021 tarihli bu karara duydukları endişeyi yayınladıkları açıklamalarla dile getirdiler. İstanbul Sözleşmesi’nin kadına yönelik şiddete karşı ilk ve en geniş kapsamlı belge olduğunu vurgulayan örgütler bu kararın şimdiye kadar ortaya konulan ilerlemeyi baltalayacağını belirtti. Kadınlara ve kız çocuklarına karşı şiddetin dünyadaki en yaygın insanlık ihlallerinden olduğunu ve bu suçun Türkiye için özel bir endişe olduğunu söyleyerek 2012 yılında anlaşmayı imzalayan ilk ülke olan Türkiye’yi karardan geri dönmeye ve kadınların korunmasını geliştirmeye çağırdı (Kamiloğlu, 2021).

Türkiye’nin aldığı karar yönelik bir diğer tepki de Birleşmiş Milletler Türkiye Ülke Ekibi’nin yayınladığı açıklamada dile getirildi. Alınan karardan derin endişe duyduklarını dile getiren Ekip, Türkiye’deki kadın cinayetlerine tepki çekerken, bir yandan da COVID-19 salgının yarattığı sosyal izolasyon ve ekonomik belirsizliğin de kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddeti arttırdığını vurguladı (UN Turkey, 2021). Birleşmiş Milletler Türkiye Ekibi’nin yayınladığı açıklamaya göre, İstanbul Sözleşmesi’nin devletler tarafından onaylanması ve uygulanması kadına yönelik şiddet karşısında çok önemli bir güvenlik sağlamaktadır. Türkiye’nin bu anlaşmadan çekilmesinden duyulan endişe ise bu alanda güçlendirilmeye çalışılan politik ve kurumsal çerçevedeki ilerlemenin fesih sonrasında engellenebileceği ihtimalidir (UN Turkey, 2021).

5.1.1. Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nin Tepkisi

Birleşmiş Milletler Kadın Birimi de Birleşmiş Milletler Türkiye ve diğer örgütlerin yapmış olduğu gibi sözleşmesinin fesih kararından derin üzüntü ve endişe duyduklarını dile getirmiştir. Birleşmiş Milletler Kadınları olarak nesiller arası bir mücadeleyi sürdürmeye çalışan örgüt, İstanbul Sözleşmesi gibi önemli bir uluslararası sözleşmeden çekilmenin kadınlara ve kız çocuklarına şiddetin böylesine arttığı bir dönemde Türkiye’yi geri çekilmeyi yeniden gözden geçirmeye çağırmıştır (UN Women, 2021). Tıpkı Birleşmiş Milletlerin ortak açıklamasında olduğu gibi burada da COVID-19 salgının yarattığı güvensiz ortama dikkat çeken örgüt:

“BM Kadınları, COVID-19 salgını sırasında kadınlara ve kızlara karşı bildirilen şiddetin, karantinalar ve hayati destek hizmetlerinin aksamaları gibi önlemlerin bir sonucu olduğunu vurguladı ve bu durumun halihazırda var olan aşırı şiddet seviyelerinin üzerinde olduğu DSÖ’nün son raporunda yeniden teyit edildi.” (UN Women, 2021).

Şeklinde yaptığı açıklamada salgının, sistemin bu tür insani ihlallere tepki verme konusundaki boşluklarına değinerek, ülkelerin dayanışma ile birlikte dünyayı şiddet gibi bir “gölge salgın”dan kurtarması gerektiğine de dikkat çekmiştir (UN Women, 2021). BM Kadınları, Türkiye’ye kadınları ve kız çocuklarını korumaya ve desteklemeye yönelik çağrıda bulunmuş, “2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi”nin toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesine devam edilmesi gerektiğini ve bu konuda ileriye götürecek cesur adımlara ihtiyaç olduğunu belirterek açıklamayı sonlandırmıştır (UN Women, 2021).

5.1.2. Birleşmiş Millet İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin (BMİYK) Tepkisi

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği sözcüsü Liz Throssell’in 23 Mart 2021 yaptığı ve Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesine yönelik eleştirilerini açıkladığı konuşma tıpkı diğer örgütler gibi kadın haklarına yönelik duydukları endişeden bahsederek başlamıştır. Ülke çapında kadınların zor durumda olduğu bir dönemde sivil hakların daralması ve demokratik katılımın eksikliği göz önüne alındığında bu kararın yarattığı endişenin alanı genişlemektedir (OHCHR, 2021).

İHYK’nin yaptığı açıklamada toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadına yönelik şiddetin Türk toplumunda büyük bir sorun teşkil ettiği göz önüne bulundurulduğunda, kadın haklarını geliştirme için önemli bir mihenk taşı olan bu sözleşmenin parlamento oylaması olmadan ya da kadınlara, kadın derneklerine ve sivil toplum örgütlerine danışılmadan fesih edilmesinin yarattığı endişe dile getirilmiştir (OHCHR, 2021).

İstanbul Sözleşmesini imzalayan ilk ülke olarak Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesinin kadına yönelik şiddetin arttığı böyle bir dönemde gerçekleşmesinin dünyaya yanlış bir sinyal gönderdiğini belirten Throssell, geri çekilmeyi tersine çevirmek için bu kararın sivil toplumda istişare edilmesi gerektiğini vurgulamıştır (OHCHR, 2021).

5.2. Avrupa Birliği (AB)

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi Avrupa Birliğinde de tepkilere yol açmıştır. Tepkilerin başlıca sebebi kadına şiddet ve aile içi şiddetin her geçen gün artması ve tolere edilemeyecek hale gelmesidir. “Avrupa Parlamentosu’na göre, AB’de her üç kadından biri (%33) 15 yaşından beri fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor. Bir meslekte veya üst düzey yönetici pozisyonlarında çalışan kadınların %75’i cinsel tacize uğruyor. Her 10 kadından 1’i, cinsel tacize veya yeni teknolojilerle takip edilmeye maruz kalıyor” (Amerika’nın Sesi, 2021). Aynı zamanda Covid-19 salgının bir sonucu olarak da kadına şiddet her geçen gün artmaktadır (TTB, 2021).

Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, sözleşmenin kadın hakları açısından önemini ve ilk bağlayıcı belge olmasının önemini belirterek Türkiye’nin sözleşmeden ayrılmasına duyduğu üzüntüyü belirtti. Özellikle Covid-19 salgını döneminde kadına yönelik şiddetin artması sebebi ile İstanbul Sözleşmesinin bu mücadeledeki yeri büyüktür çünkü sözleşme dünya genelinde kadını yasal koruma altına alan bir sözleşmedir. Sözleşmenin feshi hem Türk kadınları açısından hem de dünya açısından tehlikeli mesajlar barındırmaktadır. Borrell, bu konuda küresel çabanın artması gerektiğini vurgulayarak Türkiye’ye kararından geri dönmesi için çağrıda bulundu (DW, 2021). Borrell’in açıklamasından sonra Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Borrell’in paylaşımını destekledi. Leyen, kadına karşı şiddetin asla tolere edilemeyeceğini ve kadının dünya çapında korunması için İstanbul Sözleşmesi gibi güçlü bir yasal çerçevenin gerekli olduğunu söyledi. Aynı zamanda, İstanbul Sözleşmesi’ni desteklediğini belirterek tarafların bu sözleşmeyi imzalaması çağrısında bulundu (DW, 2021).

5.3. Avrupa Konseyi

Avrupa Birliği tepkilerinden sonra Avrupa Konseyi’nden gelen tepkiler de gecikmedi. Avrupa Konseyi’nin üye devletlerin iç hukukunda insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün korunması misyonu göz önünde bulundurulduğunda, örgütün bu konudaki açıklamaları büyük önem taşımaktadır. Avrupa Konseyi’nin misyonları arasında;

  1. İnsan haklarının güçlendirilmesi: “Avrupa Konseyine katılan her ülke, insan haklarına ve demokratik uygulamalara uyumunu değerlendiren bağımsız izleme mekanizmalarına tâbî olmayı kabul eder.”
  2. Toplumsal cinsiyet eşitliği: “Bu alanda önemli bir adım olan İstanbul Sözleşmesi, kadınlarla erkekler arasında daha büyük bir eşitlik sağlanması için çaba sarf edilmedikçe bu tür şiddet eylemlerinin kökünün kazınamayacağı anlayışına dayalıdır” maddeleri yer almaktadır (COE, t.y).

İlk olarak, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesi ile ilgili Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejcinovic Buric bir diğer açıklamasında, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesini Avrupa genelinde büyük bir gerileme olarak gördüğünü belirtti. Bu durum Türkiye’de ve Avrupa genelinde ve ötesinde kadınların korunmasını tehlikeye atan bir karardı (COE, 2021). Daha sonra Konsey toplu bir bildiri yayınladı. Bu bildiri, Avrupa Konseyi’nin dönem başkanlığını yürüten Heiko Maas, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Rik Daems ve Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejčinović Burić tarafından yapıldı. Bu açıklamada, sözleşmenin amacının kadına yönelik şiddeti sonlandırmak, mağdurları korumak ve failleri cezalandırmak olduğunu ve bu sebeple kadının temel haklarını koruması açısından önemli bir belge olduğunu belirttiler. Bu sözleşmeden ayrılmak Türk kadınının korunmasındaki önemli bir araçtan vazgeçmektir. Aynı zamanda, Türkiye’nin bu andlaşmayı 2012 yılında TBMM oybirliği ile imzaladığını ve Cumhurbaşkanının tekrar bir meclis kararına başvurmadan ülke genelinde fazlasıyla destek gören bu andlaşmadan çekilmesine karşı olan üzüntülerini belirttiler. Avrupa Konseyi Türkiye’ye kadın haklarını koruyan bu uluslararası sistemi zayıflatmamaları çağrısında bulundu (COE, 2021).

Bir diğer tepki, Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Başkanı Leendert Verbeek’ten geldi. Avrupa Konseyi’nin diğer liderlerine katılan Verbeek, bu durumdan duyduğu derin üzüntüyü ve endişeyi belirtti. Verbeek’e göre, İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti engellemesi açısından Avrupa Konseyi için dönüm noktası ve yapı taşı olarak görülen uluslararası yasal çerçevedir. Özellikle Covid-19 salgınının bir sonucu olarak kadına yönelik şiddetin iyice artmasını belirterek bu sözleşmenin böyle bir zamanda çok önemli olduğunu belirtti. Verbeek, diğer açıklamalara katılarak, bu durumun kadın mücadelesini tehlikeye attığını ve bu mücadeledeki önemli bir araç olan sözleşmeden mahrum bıraktığını dolayısıyla dünyaya da yanlış bir mesaj verdiğini belirtti. Verbeek de Türkiye’yi bu kararını gözden geçirmeye davet ederek bu karardan dönme çağrısında bulundu (COE, 2021).

Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi’nin verdiği bildirilerde bu kararın büyük bir gerileme olarak görüldüğü görünüyor. Kadına şiddet ve aile içi şiddet hızla artmaya devam ederken böyle bir kararın yersiz olduğu da ortak bir fikir. İki örgüt de bu karara karşı duydukları endişeyi belirterek acilen geri adım atılması gerektiğini düşünüyor. 

5.4. OSCE

Courtney E. Austrian, ABD’nin Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (OSCE) Misyonu işgüderi 25 Mart 2021 tarihinde Viyana Daimi Konseyi’ne Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılmasıyla ilgili düşüncelerini iletmiştir. Konuşmasına Başkan Biden’in konuyla ilgili açıklamasına değinerek başlamıştır. Açıklamada, Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu sözleşmeden ani bir şekilde çekilmesinin büyük bir hayal kırıklığı yarattığına ve dünya çapında aile içi şiddet olaylarının arttığına değinilmiştir. Ülkelerin kadına şiddeti bitirme vaatlerini güçlendirmeleri ve yenilemeleri istenmiştir. Türkiye’nin bu hareketi cesaret kırıcı bir geri adım olarak nitelenmiştir (OSCE, 2021).

Bu konuşmadan 2 hafta önce OSCE’nin Dünya Kadınlar Günü’nü Daimi Konsey’de kutladığını Sn. Courtney E. Austrian konuşmasında bildirdi. Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddeti kaldırma taahhütlerini ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin, kadınların güvenlik konularına katılımının önemini yeniden teyit ettiklerini bildirdi (OSCE, 2021).

Yine 25 Mart 2021 tarihinde Viyana Daimi Konseyinde Norveç Büyükelçisi Anne Kirsti Karlsen de bu konudaki düşüncelerini dile getirmiştir. Sözlerinde, “COVID-19 salgını sırasında kadınlara ve kızlara karşı bildirilen şiddetteki önemli artış, halihazırda var olan yüksek şiddet seviyelerinin üstüne geliyor. Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek yanlış yönde atılmış bir adımdır” ifadelerine yer vermiştir. Şiddet olaylarıyla mücadele etmek için daha iş birliğine ihtiyaç olduğunu savunmuş, Kazakistan’ın sözleşmeyi imzalamaya olan ilgisini takdir etmiştir. Sözleşmenin temellerinin üye devletler arasındaki müzakerelerin ve olumlu politikaların sonucu olduğunu da dile getirmiştir Türkiye’nin yakın zamanda yapmış olduğu İnsan Hakları Eylem Planı’nın da bu sözleşmeye dayandığını eklemiştir (Norwegian Ministry of Forregin Affairs, 2021).

Sözlerinin başka bir bölümünde, Bu tür önyargıların, geleneklerin ve geleneklerin etkisinin anlaşılması, hükümetlerin sözleşmenin gerektirdiği şekilde “cinsiyetlendirilmiş bir şiddet anlayışını” benimsemelerini sağlar.” İfadelerini de eklemiştir. Türk toplumunda sözleşmeden çekilme kararından büyük pişmanlık duyan sesleri desteklediklerini söylemiş, tüm OSCE üyesi devletlerini İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını sağlamaya, kadın ve çocukların haklarını ve güvenliklerini korumaya ve geliştirmeye çağırmıştır. “Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet kabul edilemez ve cezasızlığa tabi değildir. Tek başına ailenin çözmesi gereken özel bir mesele değildir, bu kamuya açık bir meseledir, herkes için güvenlik ve adalet sağlamak devletin sorumluluğundadır” demiş ve Norveç’in İstanbul Sözleşmesi’ni desteklemeye devam edeceğini bildirmiştir (Norwegian Ministry of Forregin Affairs, 2021).

5.5. ETUC

Avrupa İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ETUC) İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin çıkma kararını kınadı ve bu kararı Türkiye’deki kadın ve kız çocukları için yıkıcı bir sonuç olarak değerlendirdi. ETUC Türkiye’yi bu kararı yeniden gözden geçirmeye ve insan haklarını korumaya yönelik uluslararası sözlerini yeniden onaylamaya davet etti (ETUC, 2021).

ETUC, Sözleşmeyi henüz onaylamamış ülkeleri, yani Bulgaristan, Çekya, Macaristan, Litvanya, Letonya, Birleşik Krallık ve Slovakya, Sözleşmeyi derhal onaylamaya, kadınları ve kız çocuklarını korumak için gerekli önlemleri almaya davet ediyor. Polonya’nın da sözleşmeden çekilmesine itiraz ediyor (ETUC, 2021).

ETUC, Başkan Ursula von der Leyen’i, tüm üye AB devletlerinin katılımı için önlemleri hızlandırmaya ve AB’nin İstanbul Sözleşmesi’ne katılımını sonuçlandırmak için acil olarak çalışmaya çağırıyor. Tüm AB Komiserlerine, Avrupa Parlamentosuna ve tüm AB Üye Devletlerini, von der Leyen’in Komisyon’nun bu önceliği gerçekleştirmesine destek olmasını istiyor (ETUC, 2021).

ETUC, AB’yi Türkiye Hükümeti’ni İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını yeniden gözden geçirmeye teşvik etmek için mevcut tüm etkili önlemleri kullanmaya çağırmaktadır. ETUC, Kopenhag Kriterlerinin Avrupa Birliği’ne üyelik koşullarını belirlediğini ve demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarına saygıyı ve azınlıklara saygı ve korumayı garanti eden istikrarlı kurumların varlığından bahsettiğini hatırlatır. Bazı ilerleme raporlarında Türkiye’ye “toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlaması, genel ahlak” gibi belirsiz kriterler kullanmaktan kaçınması, kadınları öncelikle ailenin veya toplumun bir üyesi olarak görmekten görmesi gerektiğini ve kadınların cinsel ve bireysel hakları olarak üreme hakları olduğunu hatırlatıyor (ETUC, 2021).

ETUC ayrıca Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesini tüm insani ve demokratik haklara geniş bir saldırı olarak görüyor ve bu konuyu protesto eden sendikacılara, LGBT aktivistlerine, gazetecilere ve sesini duyuranlara uygulanan baskıyı ve şiddeti kınıyor. ETUC, Türkiye’deki kadın sendikacılarla dayanışmasını ifade etmek ve onların yanında olduğuna dair güvence vermek istiyor (ETUC, 2021).

5.6. Women Against Violence Europe (WAVE)

Women Against Violence Europe (WAVE), 1994 yılında kurulmuş, 2014 yılında yasal bir statüye erişmiş bir organizasyondur. WAVE’in temel amacı, kadınların ve çocukların haklarını güçlendirmek, onlara karşı yapılan şiddet olaylarını önlemektir (WAVE, t.y.). WAVE bu amaçlarına ulaşmak için seminerler, konferanslar düzenlemekte; kadına ve çocuğa şiddet konusunda araştırma yazıları, istatiksel veriler, anketler yayınlamakta; lokal yöneticiler, kolluk kuvvetleri, politikacılarla konuşarak lobi yapmakta; kadına ve çocuğa şiddet karşısında kampanyalar düzenlemektedir (WAVE, 2017, s. 2).

İstanbul Sözleşmesi WAVE için önemli bir yer tutar. İncelendiği zaman WAVE, İstanbul Sözleşmesinin imzalandığı yıldan bu yana ciddi bir şekilde bunu konu üzerine çalışmaktadır. İstanbul Sözleşmesini imzalatmak için politikacılara lobi yapmakta, İstanbul Sözleşmesini tanıtmak ve önemini kavratmak için konferanslar ve seminerler düzenlemekte, kampanyalar oluşturmaktadır. Günümüze yaklaştıkça bu çaba büyümüş ve artmıştır. İstanbul Sözleşmesi imzaya açıldığı yıl olan 2012’de büyük bir lobicilik faaliyetine başlamış, Strasbourg’da önemli bir konferans düzenlemiş ve 10000 imza toplayarak İstanbul Sözleşmesinin önemini belirtmişlerdir (WAVE, 2012, s. 15). Ertesi sene imzacı devletlerin, sözleşmeyi meclislerinden geçirmeleri için bir kampanya başlatmış ve lobiciliğe devam etmişlerdir. Bu kampanyalarında, imzacı devlet olup sözleşmeyi meclislerinden geçirmiş devletler, Türkiye ve Portekiz gibi, rol model gibi gösterilmiştir (WAVE, 2013, s. 14-15). 2014 yılında faaliyetlerini genişletmişler; Paris, Madrid, Ceneviz ve Ljubljana şehirlerinde konferanslar düzenlemişlerdir; diğer organizasyonlarla iş birliği kurup lobicilik faaliyetlerine devam etmişlerdir (WAVE, 2014, s. 21-25). İlerleyen yıllarda da sözleşmenin imzalanması, meclisten geçmesi, hukuksal reformlarını yapılması konusunda lobicilik faaliyetlerine devam etmişler; aynı zamanda sözleşmenin tanıtılması ve sözleşmenin getirdiği faydaları istatistiksel veriler olarak yayınlamışlardır. 2020 yılında pandemi dolayısıyla internet üzerinden faaliyetlerine devam etmişlerdir faaliyet göstermişleridir (WAVE, 2020, s. 28).

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesinin ardından WAVE bu kararı tepkiyle karşılamış ve bir duyuru yayınlamıştır. Bu duyuruda bu kararın büyük bir üzüntüyle karşılandığı belirtilmiş, bu kararın yeniden gözden geçirilmesi tavsiye edilmiştir (WAVE, 2021). Duyuruda pandemi dolayısıyla kadına şiddetin arttığını, kadınların ve onları istismar eden, şiddet uygulayan kişilerin bütün gün aynı evde kalmalarından dolayı şiddet vakalarını arttığını, bu durumda böyle bir adımın kadına şiddeti daha kötü yapacağını dile getirildi (WAVE, 2021). Sözleşmenin hukuksal yönünden de bahseden WAVE, bu sözleşmenin hukuki olarak kadına şiddet konusu ilk düzenleyen metin olduğunu, otoritelere bazı zorunluluklar getirerek standart oluşturduğunu belirtti (WAVE, 2021). Nahide Opuz davasından da bahseden WAVE, bir nevi Türkiye’nin bu süreçte nasıl ve neden bir öncü konumda olduğunu ve politik isteklerin insan haklarından önemli olmadığını belirtti (WAVE, 2021). Duyurunun sonunda yeniden bu konunun değerlendirilmesi ve İstanbul sözleşmesine tam katılımın olması gerektiği belirtildi (WAVE, 2021). Her ne kadar az bir insan ulaşmalarda sosyal medya üzerinden de bu duyuruyu ve üzüntülerin paylaştılar.

WAVE uzun süredir İstanbul Sözleşmesiyle ilgili lobicilik ve tanıtım faaliyeti yürütüyor. Özellikle meclislerinden bu sözleşmeyi geçirmemiş devletlerde faaliyetlerinin yüksek olduğu gözlemleniyor. Türkiye’nin bu kararından sonra WAVE nasıl bir aksiyon alacağını açıklamadı fakat WAVE’in Türkiye’deki faaliyetlerini arttıracağı öngörülebilir. Türkiye’nin yeniden İstanbul sözleşmesini kabul etmesi yönünde lobicilik faaliyetleri ve İstanbul Sözleşmesine karşı olanları ikna etmeye yönelik seminerler ve konferanslar düzenlenebilir. Türkiye bu durumda önemli bir konumda duruyor çünkü nasıl İstanbul sözleşmesine girmek açısından öncü bir ülkeyse İstanbul Sözleşmesinden çıkmak konusunda da öncü bir ülke olabilir, özellikle Macaristan ve Polonya için. Bu yüzden, WAVE’in Türkiye üzerindeki faaliyetlerini arttıracağı kuvvetle muhtemeldir.

5.7. European Women’s Lobby

European Women’s Lobby (EWL), 1990 senesinde Brüksel’de kurulmuş bir çatı örgüttür. 12 Avrupa Birliği üyesi ülke ve 17 Avrupa bazlı kadın örgütü tarafından kurulmuştur (European Women’s Lobby, t.y.). EWL’nin amacı kadına yönelik baskının, şiddetin ve adaletsizliğin sonlandırılıp kadınların eşit haklara ve ekonomik düzeye ulaşmasını sağlamaktır, bu yönde Avrupa içerisinde faaliyet gösterip kendi tanımlarıyla, ‘Avrupa’ya değişimi getirmeyi’ çalışmaktadırlar (European Women’s Lobby, 2015, s. 3). 

EWL, İstanbul Sözleşmesi için uğraşan bir kuruluştur. İstanbul Sözleşmesi imzaya açılmadan önce yayınladıkları bir haberde bu sözleşme için Avrupa Konseyi ile yakından çalışacaklarını, bütün ülkeler için ayrı ayrı haber yapacaklarının sözünü vermişlerdi (European Women’s Lobby, 2013). Aynı yıl İstanbul Sözleşmesini tanıtmak ve ne değiştiğini anlatmak ve aynı zamanda tecavüz mağduru kadınlara yardım için Avrupa Konseyi ile bir proje başlattılar: “Act against rape! Use the Istanbul Convention!”. Bu proje kapsamında, 16 gün boyunca 33 ülkede toplumsal etkinlikler düzenlendi (European Women’s Lobby, 2013). İlerleyen yıllarda da faaliyetlerini devam eden EWA özellikle konferans, seminer ve lobicilik ile İstanbul Sözleşmesini tanıtıp ülkelerin meclislerinden geçirmeye çabaladı. 

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesine EWL’nin tepkisi büyük ve aniydi. Aynı zamanda bir çatı örgüt olduğu için diğer organizasyonların da tepkilerini çok iyi bir şekilde yayınladıklarını ve paylaştıklarını görebiliriz. İnternet siteleri ziyaret edildiğinde birçok organizasyonun tepkisi yer edinmiş. EWL’nin tepkisi ise net ve direkt eyleme yönelik bir tepkiydi. Türkiye’nin İstanbul sözleşmesinden çekildiğini açıkladığı gün, EWL Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Joseph Borell’e açık bir mektup yazmış ve bir şeyler yapması gerektiğini söylemiştir. Mektup üzüntülerini belirterek açılmış ve Erdoğan Hükümetinin erkek şiddetine karşı bir mesaj olan bu sözleşmeyi imzalama hareketinin 10 yıl sonra sarsıcı bir şekilde yok sayıldığını belirmiştir (Lefebvre vd., 2020). Mektubun devamında sözleşmenin hukuksal önemine vurgu yapılmış, Türkiye’nin kararanın kadın ve genç kızların haklarının ihlal edilmesinden, Avrupa ve Türkiye’de büyüyen kadın hakları hareketine vurulmuş büyük bir darbe olduğu belirtilmiş. Aynı zamanda bu kararın Avrupa hukukuyla da çeliştiğini Avrupa Temel Haklar Şartı’nın 2. ve 23. Maddelerine gönderme yaparak belirmiştir (Lefebvre vd., 2020). Mektubun sonunda ise bu kararın daha yürürlüğe girmediğini, Türkiye’nin hala bir şansının olduğunu ve Joseph Borell’i, göreve çağırarak Türkiye’yi bu kararından döndürmesi gerektiği, Avrupa Birliği’nin temel değerleri adına bunun yapılması gerektiği yazıyor belirmiştir (Lefebvre vd., 2020).

EWL’nin şu an için net bir aksiyon planı yok Türkiye’nin bu kararı karşısında. Fakat bunun EWL’nin aksiyon almakta geri kalacağı anlamına gelmez. Joseph Borell’e yazdıkları mektupta bir şeyler yapılması gerektiği konusunda kararlılıkları açıkça görülüyor. İlerleyen zamanlarda kapsamlı bir şekilde Türkiye’nin bu kararı karşısında lobicilik yapacakları kuvvetle muhtemeldir. EWL de Türkiye’nin bu kararının Avrupa’nın temel değerleri için bir tehdit ve aynı zamanda diğer isteksiz imzacı devletler için bir rol model oluşturabileceği fikrindelerdir. İlerleyen zamanlarda EWL’nin Türkiye faaliyetlerini arttırdığını görebiliriz.

Sonuç 

Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddeti azaltmayı hedefleyen İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış süreci, dış politikada uluslararası örgütler tarafından büyük tepki çekmiştir. Özellikle Covid-19 salgınının bir sonucu olarak kadına şiddetin ve aile içi şiddetin hızla artması sebebi ile İstanbul Sözleşmesi gibi kadını koruyan, uluslararası bir yasal çerçeve bir gereksinim haline gelmiştir. Sözleşmeden çekildikten sonra Türkiye’de aile içi şiddet olayları artmış ve bunun beraberinde protestolar da hız kazanmıştır. Uluslararası örgütler de bu protestoları desteklemişlerdir. 

Uluslararası örgütler tarafından desteklenen İstanbul Sözleşmesinden çekilme bu mücadelede cesaret kırıcı bir gerileme olarak nitelendirilmiştir. Örgütler, Cumhurbaşkanının bu kararını hem hukuka hem de insan haklarına aykırı bulmuşlardır. Halk tarafından yoğun bir şekilde desteklenen sözleşmenin feshini endişe uyandıran bir durum olarak görüp Türkiye’ye bu kararı durdurması için çağrıda bulunmuşlardır. Çekilme kararının kadın hakları üzerinde ne gibi sorunlar doğurabileceği ve karar yönelik herhangi bir hukuki müdahalenin olup olmayacağı önümüzdeki zamanların gündemini oluşturacaktır.

Bilgehan Katipoğlu

Ceyhun Tutar

İpek Su Durmaz

Tolga Tataroğlu

Uluslararası Örgütler Staj Programı

 

Kaynakça: 

Akyel, S. (2019). İstanbul Sözleşmesi’nin imza ve onay süreci. Milligazete. Erişim Adresi: https://www.milligazete.com.tr/makale/3410749/siyami-akyel/istanbul-sozlesmesinin-imza-ve-onay-sureci

Avrupa Konseyi. (2021). Council of Europe leaders react to Turkey’s announced withdrawal from the Istanbul Convention. COE INT. Erişim Adresi: https://www.coe.int/en/web/portal/-/council-of-europe-leaders-react-to-turkey-s-announced-withdrawal-from-the-istanbul-conventi-1

Avrupa Konseyi. (2021). Secretary General responds to Turkey‘s announced withdrawal from the Istanbul Convention. COE INT. Erişim Adresi: https://www.coe.int/en/web/portal/-/secretary-general-responds-to-turkey-s-announced-withdrawal-from-the-istanbul-convention

Euronews. (2021). Avrupa’dan Türkiye’ye İstanbul Sözleşmesi tepkisi: Kim ne dedi? (2021). Erişim Adresi: https://tr.euronews.com/2021/03/21/avrupa-dan-turkiye-ye-istanbul-sozlesmesi-tepkisi-kim-ne-dedi

Bakırcı, K. (2015). İstanbul Sözleşmesi. Ankara Barosu Dergisi, (4), 133-204.

Bekki, Y. B. (2020). Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’ne Yönelik Tepkilerin Netnografik Analizi (Yüksek Lisans Tezi). T.C. Kocaeli Üniversitesi, Kocaeli, Türkiye

DW. (2021). Borrell Türkiye’yi karardan dönmeye çağırdı. Erişim Adresi: https://www.dw.com/tr/borrell-türkiyeyi-karardan-dönmeye-çağırdı/a-56943599

Çali, B. (2021). Withdrawal from the Istanbul Convention by Turkey: A Testing Problem for the Council of Europe. EjilTalk. Erişim Adresi: https://www.ejiltalk.org/withdrawal-from-the-istanbul-convention-by-turkey-a-testing-problem-for-the-council-of-europe/

Demirkaya, N. (2020). Erdoğan: İstanbul Sözleşmesi’ni gözden geçirmemiz gerek. Gazete Duvar. Erişim Adresi: https://www.gazeteduvar.com.tr/politika/2020/02/19/erdogan-istanbul-sozlesmesini-gozden-gecirmemiz-gerek

DİSK Kadın Komisyonu – KESK Kadın Meclisi – TMMOB Kadın Çalışma Grubu – TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu. (2021). #Kadına Yönelik Şiddete Son.

Eskitaşçıoğlu, İ. (2021). Turkey’s Withdrawal from the Istanbul Convention: A Sudden Presidential Decision in the Dead of the Night and an Alarming Setback. Völkerrechtsblog. Erişim Adresi: https://voelkerrechtsblog.org/turkeys-withdrawal-from-the-istanbul-convention/

ETUC. (2021). ETUC statement in response to Turkey’s withdrawal from Istanbul Convention. Erişim Adresi: https://www.etuc.org/en/document/etuc-statement-response-turkeys-withdrawal-istanbul-convention

European Women’s Lobby. (2013). 25 November – 10 December 2013: Europe mobilises against rape and for the Istanbul Convention as a tool of change. Erişim Adresi: https://womenlobby.org/25-November-10-December-2013-Europe-mobilises-against-rape-and-for-the-Istanbul?lang=en

European Women’s Lobby. (2015). Together for a Feminist Europe: European Women’s Lobby Strategic Framework 2016-2020. Brüksel: Belçika.

European Women’s Lobby. (t.y.). 30 years of European Women’s Lobby. Erişim Adresi: https://womenlobby.org/25-years-of-European-Women-s-Lobby?lang=en

Gözler, K. (2001). Uluslararası Andlaşmaları Akdetme ve Onaylama Yetkisi: Bir Karşılaştırmalı Anayasa Hukuku İncelemesi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 56(2).

BBC Türkçe. (2021). İstanbul Sözleşmesi: BM kararı ‘Geriye atılmış bir adım’ olarak tanımladı. Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-56500881

Odatv. (2021). İstanbul Sözleşmesi 2011 yılında bakın nasıl kabul edilmişti, hepiniz oradaydınız. Erişim Adresi: https://odatv4.com/istanbul-sozlesmesi-2011-yilinda-bakin-nasil-kabul-edilmisti-hepiniz-oradaydiniz-20032113.html

Evrensel Gazetesi. (2021). İstanbul Sözleşmesi nedir, kadına yönelik şiddetle mücadelede neden önemlidir? Erişim Adresi: https://www.evrensel.net/haber/428747/istanbul-sozlesmesi-nedir-kadina-yonelik-siddetle-mucadelede-neden-onemlidir

Sözcü Gazetesi. (2021). İstanbul Sözleşmesi nedir, maddelerinde neler var?. Erişim Adresi: https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/istanbul-sozlesmesi-nedir-maddelerinde-neler-var-6301832/

Jurasz, O. (2015). The Istanbul Convention: a new chapter in preventing and combating violence against women. Australian Law Journal, 89(9), 619–627.

Resmi Gazete. (2021). Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Türkiye Cumhuriyeti Bakımından Feshedilmesi Hakkında Karar. (Karar Sayısı: 3718). 

Kamiloğlu, C. (2021). BM’den Türkiye’ye İstanbul Sözleşmesi’ne ‘Geri Dön’ Çağrısı. Amerika’nın Sesi. Erişim Adresi: https://www.amerikaninsesi.com/a/bmden-turkiyeye-istanbul-s%C4%B1zlesmesine-geri-don-cagrisi/5822942.html

Gözler, K. Türk Anayasa Hukuku Sitesi. Erişim Adresi: www.anayasa.gen.tr

Lefebvre, G. Fernandes, A. Tekin, A. (2021). The EWL condemns the President of Turkey’s Decision to withdraw from the Istanbul Convention. European Women’s Lobby. Erişim Adresi: https://www.womenlobby.org/The-EWL-condemns-the-President-s-Executive-order-of-Turkey-to-withdraw-from-the?lang=en

OHCHR. (2021). Press briefing notes on Turkey. Erişim Adresi: https://www.ohchr.org/EN/NewsEvents/Pages/DisplayNews.aspx?NewsID=26934&LangID=E

UN Women. (2021). Statement by UN Women on Turkey’s withdrawal from the Istanbul Convention. Erişim Adresi: https://www.unwomen.org/en/news/stories/2021/3/statement-un-women-turkey-withdrawal-from-the-istanbul-convention

Norwegian Ministry of Foreign Affairs. (2021). Statement regarding Turkey’s witdrawal from Istanbul Convention. Erişim Adresi: https://www.norway.no/en/missions/osce/norway-and-the-osce/statements/norwegian-statements-2021/statement-regarding-turkeys-withdrawal-from-the-istanbul-convention/

Tekçe, S. T. (2019). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve İstanbul Sözleşmesi’nde Kadına Karşı Şiddeti Önleme Mekanizmaları ve Türkiye (Yüksek Lisans Tezi). T.C. İstanbul Üniversitesi. İstanbul: Türkiye.

OSCE. (2021). On Turkey’s Withdrawal from Istanbul Convention. Erişim Adresi: https://osce.usmission.gov/on-turkeys-withdrawal-from-the-istanbul-convention/

United Nations Turkey. (2021). UN Joint Statement in response to Turkey’s withdrawal from Istanbul Convention. Erişim Adresi: https://turkey.un.org/en/122727-un-joint-statement-response-turkeys-withdrawal-istanbul-convention

Women Against Violance Europe. (2013). Annual Report 2012 Activities and Projects From 1st of January 2012 – 31st of December 2012. Viyana: Avusturya.

Women Against Violance Europe. (2014). Annual Report 2014 Activities and Projects From 1st of January 2013 – 31st of December 2013. Viyana: Avusturya.

Women Against Violance Europe. (2015). Annual Report 2014 Activities and Projects From 1st of January 2014 – 31st of December 2014. Viyana: Avusturya. 

Women Against Violance Europe. (2017). WAVE (Women Against Violence Europe) Network – Statutes. Viyana: Avusturya.

Women Against Violance Europe. (2021). Annual Activity Report 2020 Activities and projects from 1 January to 31 December 2020. Viyana: Avusturya. 

Women Against Violance Europe. (2021). Women Against Violance Europe’s Statement. Viyana: Avusturya. 

Women Against Violance Europe. (t.y.). WAVE Network. Erişim Adresi: https://www.wave-network.org/wave-network/

Haftanın Öne Çıkanları

0

ZENGEZUR KORİDORU DENGELERİ DEĞİŞTİRECEK (11.06.2021)

Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ zaferinin ardından bölgedeki dengeler değişecek. Azerbaycan ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında inşa edilecek ve Ermenistan toprakları üzerinden geçecek Zengezur Koridoru bölgedeki ülkeler arasındaki ticareti artırmasının yanında hem doğu-batı hem de kuzey-güney yönüne ulaşım sağlayacak. Bu sayede yeni bir dönem başlayacak.

 

Dağlık Karabağ’da 44 gün süren savaşın ardından Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya 10 Kasım 2020 tarihinde üçlü anlaşma imzaladı. Anlaşmanın en önemli maddelerinden biri de Azerbaycan ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ni hem kara hem de demir yolu ile birbirine bağlayacak “Zengezur Koridoru”nun hayata geçirilmesi oldu. Nahçıvan Koridoru olarak da adlandırılan ulaştırma hattı Azerbaycan, Ermenistan ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin yanı sıra bölge ülkeleri Türkiye, Rusya, İran ve Orta Asya Türk cumhuriyetleri için yeni ekonomik ve ticari imkânlar sunacak.

Nahçıvan Koridoru aynı zamanda Güney Kafkasya’dan geçen hem kuzey-güney hem de doğu-batı ulaşım koridorlarının bir parçası olmaya aday.

Nahçıvan Koridoru stratejik açıdan da büyük önem taşıyor. Türkiye bu koridorla Gürcistan ve İran’ın kara yollarını kullanmadan doğrudan Azerbaycan’a ve oradan da Orta Asya Türk cumhuriyetlerine ulaşma imkânı bulacak. Üstelik Azerbaycan’ı Gürcistan üzerinden Türkiye’ye bağlayan Bakü-Tiflis-Kars demiryolu ile karşılaştırıldığında yeni koridorun yaklaşık 340 kilometre daha kısa olması öngörülüyor.

Bu koridor nakliye maliyetlerini düşürecek; ikili ve çok taraflı ticareti, kargo ve yolcu taşımacılığını teşvik edecek.

Oluşturulacak Nahçıvan Koridoru’ndan doğrudan yararlanacak diğer iki ülke ise 10 Kasım anlaşmasının imzacısı olan Ermenistan ve Rusya. Koridor Rusya için bölge ülkelerine alternatif bağlantı imkânı sağlayacak. Rusya, bu koridorla Orta Doğu’ya kadar ulaşabilecek.

Ermenistan ise bu koridoru kullanarak ekonomik izolasyonunu sonlandırıp bölgesel ulaşım projelerine katılabilecek. Üyesi olduğu Avrasya Ekonomik Birliği pazarında etkin rol almasının önü açılacak.

Rusya ile Ermenistan arasında doğrudan kara bağlantısının olmaması iki müttefikin ticari ilişkilerini olumsuz etkiliyordu.

 

Kaynak: AA

 

GÖZLER BIDEN-PUTIN GÖRÜŞMESİNDE

Dünyanın gözü 16 Haziran’da Cenevre’de yapılacak Biden-Putin görüşmesinde. Soğuk Savaş’ın izlerini taşıyan bir dönemde gerçekleşecek görüşmede bölgesel krizlerden enerji rekabetine kadar birçok mesele masaya yatırılacak.

Vladimir Putin ile Joe Biden, Moskova’da görüşme yaparken – Mart 2011

Washington-Moskova hattında gerilim dinmiyor. İki ülke ilişkilerinde tansiyon Biden başkan seçildikten sonra da değişmedi, aksine arttı. Biden ve Putin, karşılıklı ağır suçlamaların ardından 16 Haziran’da Cenevre’de bir araya gelecek.

36 yıl sonra yine bir ABD-Rusya liderleri zirvesine ev sahipliği yapacak olan Cenevre’de katil suçlamaları, Ukrayna krizi, enerji rekabeti ve yaptırımlar masada olacak.

İki ülke hem enerji yollarını hem de kaynaklarını kontrol etmek için kıyasıya yarışıyor. Rus doğal gazını Avrupa’ya taşıyacak Kuzey Akım 2 projesinin ardından Rusya ile ABD arasındaki rekabet enerji savaşına dönüştü. Moskova’nın etkisini kırmaya çalışan Washington, projeye ilişkin birçok kez yaptırım uyguladı. Ancak Rusya yönetimi geri adım atmadı. ABD’nin yeni hamlesi ise NATO’nun Rusya’ya doğru genişleme politikası oldu. Biden, niyetinin “NATO ittifakının gücünü Çin ve Rusya’ya göstermek” olduğunu açıkladı. Putin de NATO’nun Rusya sınırlarını çiğnediğini, ülkenin güvenliğine tehdit oluşturduğunu öne sürdü.

İki ülke arasında bardağı taşıran diğer gündem maddeleri ise Rusya’nın Ukrayna sınırına asker konuşlandırması, Rus muhaliflerin tutuklanması, Orta Doğu krizi ve ABD’ye düzenlenen siber saldırılar…

ABD ve Rusya bu görüşmeden ne bekliyor? Beyaz Saray, ikili ilişkilerde öngörülebilirlik ve istikrarı sağlamak istiyor. Kremlin Sarayı ise gerilimin bir anda düşmesini beklemiyor. Ancak uzmanlar ABD-Rusya arasında diyalog kanallarının açık olmasının sorunların çözümüne yardımcı olacağı görüşünde.

 

Kaynak: BBC, Reuters

 

Hazırlayan: Gizem GÜVEN – TUİÇ Akademi İçerik Editörü

Sorry, We Missed You (2019)

“Biz seni işe almıyoruz, sen bize katılıyorsun”. Filmin giriş kısmından olan bu replik, aslında filmin bize neler anlatmak istediğinin küçük bir özeti niteliği taşıyor. Geç modernite döneminde kapitalizmin sömürü yöntem ve biçimi oldukça değişiklik gösteriyor. Günümüzde de bir çoğumuzun sıklıkla karşılaştığı ‘biz burada bir aileyiz’ mottosu, işverenlerin çalışanları üzerinde daha fazla baskı kurabilmelerine ve bu baskıyı meşrulaştırabilmelerine olanak sağlayan bir düşüncedir. “Biz burada bir aileyiz, bu şirket bizim evimiz dolayısıyla daha fazla çalışman senin için bir sorun teşkil etmemeli veya bütün önceliğini ailene yani işine vermelisin”. Bu düşüncenin ürünleri olan diyalogları film içerisinde sıklıkla bulabilmek mümkün. Ancak filmin benim için en can alıcı noktası, son günlerde Türkiye’de de sıkça gündeme gelen bir mesele olan çalışan yoksulluğuna dair önemli vurgular olmasıydı. 

Üzgünüz, Size Ulaşamadık, orijinal adıyla Sorry, We Missed You İngiliz yönetmen Ken Loach tarafından çekilmiş drama filmidir. Özellikle 2008 Küresel Ekonomik Krizi’nin ardından giderek borçlanan ve borçlarını ödemekte zorlanan İngiliz orta alt sınıf, 2 çocuklu çekirdek bir ailenin hikayesini konu edinen bu film temelde kapitalist sistem eleştirisi barındırmaktadır. Filmin konusuna kısaca değinmek gerekirse filmde konu edinilen ailenin babası Ricky, 2008 ekonomik krizinin ardından işini kaybetmesiyle borç batağına batar. Borçları ödeyebilmek için bir kargo şirketinde bireysel dağıtıcı olarak işe başlar. Fakat daha fazla kazanabilmesi için minibüs satın almanın daha mantıklı olduğu fikrine şirketin diğer çalışanları tarafından ikna edilir. Bu nedenle minibüsün peşinatını verebilmek için ellerindeki tek şey olan hasta ve yaşlı bakıcılığı yapan eşi Abbie’nin arabasını satması ile başlayan ve giderek artan sıkıntıları film çok açık bir şekilde gözler önüne seriyor. Ancak yönetmen bu film özelinde pek çok film eleştirmeni tarafından günümüz için oldukça sığ, basmakalıp kalan kapitalist sistem eleştirisi yaptığı gerekçesiyle eleştirmektedir. Bazı yönlerden bu tür eleştirilere katılmakla beraber bu durum bana içerisinde bulunduğumuz sistemin giderek daha da kötüleştiğini ve pekiştiğini düşündürttü. Yıllar geçse de mesele hep aynı ve orada duruyor, değişmesi yerine kendine yeni aygıtlar, düşünceler üretiyor. Bu filmde de açıkça bu yeni düşüncelerden biri olan ‘biz bir aileyiz’ sömürü yöntemini göstermesi açısından oldukça önemli olduğu kanaatindeyim. Öte yandan filmde her geçen gün daha fazla çalışan ancak buna rağmen giderek daha fazla borçlanan, tabiri caizse elini verip kolunu kaptıran insanların sadece ekonomik anlamda çöküşler yaşamadığını, aynı zamanda manevi açıdan da giderek çöktüğünü görmekteyiz. Öyle ki hayatlarında sürekli tercih yapmaya zorlandıklarını görüyoruz. Çocukları için çalışmak zorunda olan baba ‘kendi işi’ olmasına rağmen çocuğunun zor anında yanında olabilmek için işyerine ceza ödüyor. Bir başka manevi yönlü etkilerinden söz edecek olursak, film yine bize sürekli çalışmak zorunda olan ailelerin çocuklarının çok fazla başıboş, ilgisiz kaldıklarını ve bu nedenle de okul hayatında uzaklaştıklarını gösteriyor. Okuldan uzak kalan ve bunun yanı sıra ailelerinin hayatlarını gören bu çocuklar kendi geleceklerinin de böyle olacağı fikrine kapılıyor. Okuldan uzaklaşan çocukları karşı okullarda kapsayıcı değil dışlayıcı bir tutum sergiliyor. Bourdieu’nün (2019) de dediği gibi “gençlik sadece bir kelime” olarak kalıyor. Bunun dışında başta da belirttiğim çalışan yoksulluğu meselesine dair tartışmaya zemin sağlaması kapitalist sistemin güncel meselelerine değinmesi açısından oldukça kıymetli. Buna ilişkin filmden çarpıcı bir örnek “6 ay sonra rahatlayacağız, borçlarımız hafifleyecek”. Ancak pek çok kez görüldüğü gibi hiç bitmeyen borçlar ve sonu gelmeyen 6 ay gerçeği gün gibi ortada. Borçların biri bitmeden diğerinin üzerine eklendiği bir ekonomik sistemin içerisindeyiz. Sürekli tüketmek zorundayız, sürekli yeni ihtiyaçlar üretiliyor. Buna karşılık olarak daha fazla çalışmak zorundayız. Dolayısıyla, kimin faydasına olduğu belli olmayan bir ekonomik döngü söz konusu.

Sonuç olarak, film hem güncel kapitalist sistem eleştirisi yapması hem de geçmişten günümüze gelen sömürü üzerine tekrar tekrar vurgu yapması açısından oldukça önemli bir yere sahip. Bu nedenle herkes tarafından izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum. Buna ek olarak, yalnızca gelişmekte olan veya gelişmemiş ülkelerde değil, İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde de çok sık rastlanan insan sömürüsünü, bu sömürü sonucu derinden etkilenen hayatları ve yoksulluğu görmek daha gidecek çok yolumuz olduğu gerçeğini gözler önüne sermekte. Ancak yukarıda belirttiğim gibi sisteme teslimiyet adeta nesilden nesile aktarılıyor. Yani bu ailelerin çocukları aileleri gibi olmaktan başka yolları olmadıklarını düşünüyor. Ebeveynler ise sistem içerisinde çıkış yolu ararken daha fazla sistem içerisinde kaybolup gidiyor. Böylece neredeyse sonu görülmeyen bir döngüyle karşı karşıya kalıyoruz.

Pelin ŞENTÜRK

Sosyal Politikalar Staj Programı

 

Kaynakça

Bourdieu, P. (2019). Sosyoloji meseleleri. Ankara: Heretik Yayınları.

Röportaj: Sinem Kocamaz ile Avrupa’daki Sağ Partilerin Artan Göçmen Karşıtı Yaklaşımları

Sinem Kocamaz Kimdir?

Sinem Kocamaz, 2002 yılında Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı sene Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başlamıştır. 2005 yılında, Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisans eğitimini “Çokuluslu Şirketlerin Uluslararası Aktörler Olarak Siyasi ve Ekonomik Rolleri” başlıklı tez çalışması ile tamamlamıştır. Doktorasını ise Dokuz Eylül Üniversitesi ‘’Avrupa Birliği Çalışmaları’’ alanında, 2011 yılında “Tony Blair Döneminde İngiltere’nin Transatlantik İlişkilerinin Avrupa Birliği Bütünleşme Sürecine Etkisi” başlıklı doktora tez çalışması ile tamamlamıştır. Doçent Doktor Sinem Kocamaz, halen Ege Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. 2016-2018 yılları arasında Ege Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi müdürlüğünü üstlenen Kocamaz, bu dönemde uluslararası ilişkiler alanında pek çok konferans ve çalıştay düzenlemiştir. Doç. Dr. Sinem Kocamaz, Avrupa Birliği, transatlantik ilişkiler, uluslararası örgütler ve uluslararası güvenlik alanlarında çalışmaktadır. 

 

 

1- Avrupa Birliği içerisindeki yükselen sağ parti politikalarının küresel gelişmelerle bağlantılı olduğunu düşünüyor musunuz? Bu konuya ilişkin bakış açınız nedir?

Kesinlikle katılıyorum. Radikal sağın yükselişinin dünyada süregelen genel akımdan etkilenmektedir. Her zaman bahsettiğim gibi 2008 Ekonomik Krizi bu bağlamda altı çizilmesi gereken bir küresel gelişmedir. Neo liberal düzenin ve kurumların sarsıntılar yaşadığını görmekteyiz. Aslında bu noktadan sonra kurulu düzene karşı şüpheler başlamıştır. Küreselleşmenin getirilerine; özellikle sınırsız akışlara sorgulamalar başladığını görüyoruz. 2008 Ekonomik Krizi özelinde ise işsizlik, ülkelerin gayrisafi yurtiçi hasılalar, üretim çıktıları aza inmeye başlamıştır. Böylesi kriz zamanlarında ise milliyetçilik akımının alevlendiğini görüyoruz. Yabancı düşmanlığı artmış, geleneksel değerler yükselmeye başlamıştır. Bahsettiğim durum göçmenlere de yansımış olup göçmen karşıtlığını da beraberinde getirmiştir. Bu doğrultuda böylesi psikolojiden en çok etkilenen şüphesiz ki radikal sağ partiler ve popülist söylemler olmuştur. Soğuk Savaş yıllarından ekonomik krize giden süreç hem ABD’de hem de AB’de sağ partilerin yükselişini beraberinde getirmiştir. Kısacası AB’deki bu oluşumu dünyadaki popülist dalganın bir izdüşümü olarak değerlendirebiliriz. Dünya genelinde böyle dalgalanmaların yaşandığını görüyoruz. Bu süreçte de rejimler de aynı zamanda otoriterleşmeye başlamıştır. Sorduğunuz soruya ilişkin güvenlik boyutunun da ele alınması lazım. Dünyada terörizmin artması, bireyleri yabancı düşmanlığına ve politikacıların korumacı ve güvenlikleştirici politikalar izlemesine yöneltmiştir. Dolayısıyla bahsettiğim ortamdan en fazla etkilenen radikal sağ partiler olmuştur.

 

2- AB iç politikasında yükselen göçmen karşıtı sağ partilerin yaklaşımlarını Birliğin geleceği açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Gelecekte ne gibi dinamikler gerçekleşebilir?

Bu tür akımların uluslararası ilişkilerde pek kalıcı olmadığını görüyoruz. Çünkü göçmen karşıtı sağ partiler dönemsel olarak ağırlıklarını koymaktadır. Sağın yükselişi zaten krizle teşne bir durumdadır. Dolayısıyla AB böyle bir dönem deneyimliyor ancak bu hızın etkisinin zamanla azalacağını düşünüyorum. Korona süreci milliyetçi politikaları beraberinde getirdi ancak hep birlikte hareket etmenin de etkisini göstermiştir. Genelde bu partilerin hamasi konuşmalarını duyarsınız ancak dijitalleşmeyle ilgili politikaları yok. Yani, bu popülist yangının daha sonrasında etkisini düşüreceğini ve bireylerin yeniden ekonomik çözümler bulacaktır diye düşünüyorum.

Birliğin geleceği açısından Doğu Avrupa ülkeleri ayrı bir model oluşturmaktadır. Birliğin yekpare duruşunu zedelediğini düşünüyorum. Bu bölgedeki sağ yalnızca popülist dalgadan beslenmemektedir. Aynı zamanda birtakım yapısal sıkıntıların da yer aldığını görüyoruz. Bu bağlamda aslında Doğu Avrupa ülkelerine ayrı bir parantez açılması gerektiğini düşünüyorum. Doğu Avrupa ülkelerinin sosyal ve kültürel geçmişi kıtanın genelinden farklı bir durumdadır. Birliğin Doğu Avrupa ülkelerindeki sağ krizini çözmesi gerekmektedir. Kıta genelinde sağ akım hızını yetirecek ancak Doğu Avrupa özelinde ise sorunların devam edebileceğini düşünüyorum.


3- İngiltere’deki sağ partilerin göçmen karşıtı politikaları Brexit sürecine nasıl katkıda bulunmuştur?

Brexit sürecinin oluşumundaki ana unsurlardan birisi göçmen karşıtlığıdır. AB içerisinden gelen göçmenlere de bir karşıtlık söz konusudur. Özellikle Doğu Avrupa’dan gelen göçmenler buna örnek gösterilebilir. Bunun altında yatan temel dinamik ise ekonomi unsurudur. Refah seviyesi düştükçe refah şovenizminin arttığını ve bu doğrultuda göçmen karşıtlığının arttığını görüyoruz. Böylelikle göçmenler sorunu sağ partiler tarafından ziyadesiyle kullanılmıştır. Fakat bu sorunun gerçek olmadığını da biliyoruz. Göçmenler tamamen günah keçisi olarak kullanılmaktadır.

 

4- Yükselen göçmen karşıtı sağ parti politikalarına yönelik AB ne gibi çözüm arayışları içerisindedir?

Kısa vadede AB’nin bir çözüm getireceğini düşünmüyorum. En büyük sorun oy ve veto mekanizmasıdır. Herhangi bir göçmen karşıtı insan haklarına aykırı davranan hükümetlerin oy birliği mekanizmasından yararlandıklarını, kuzey-güney ülkeleri arasındaki fikir ayrılıkları veya Doğu Avrupa ülkelerinin birbirlerini destekleyecekleri zaten görülmektedir. Ancak Doğu Avrupa’nın AB’ye meydan okuduğunu düşünüyorum. Doğu Avrupa ülkeleri göç olgusuna karşı direncini arttırır ise AB’nin gelecek politikalarını zorlayacağı kanaatindeyim.

 

5- Yükselen göçmen karşıtı sağ partilerin muhafazakar ve milliyetçi kimliğe sahip yaklaşımları dış politikada tek sesliliği engellemiş midir? Ne düşünüyorsunuz?

Kesinlikle. AB’nin uluslararası arenada çok kötü bir görünüm sergilemesine neden olmaktadır. Özellikle Macaristan’ın sert insan hakları ihlalleri demokrasi, hukukun üstünlüğü ve demokrasi gibi değerleri benimseyen AB’nin prestijine zarar vermektedir. Ayrıca AB’nin hala ortak bir göç politikasına sahip olduğunu göremiyoruz. Her konu da pek yekpare duramadığı gibi AB göç olgusunda da tek yumruk olamıyor. Özellikle Macaristan gibi insan hakları normlarına aykırı faaliyetler sürdüren bir üyeyi kendi içerisinde barındırması AB’nin ontolojik olarak varlığının sarsılmasına sebebiyet vermektedir.

 

6- Yükselmekte olan göçmen karşıtı sağ partilerin üyelik sürecindeki devletlere yönelik yaklaşımları nelerdir? Türkiye-AB ilişkilerini bu bağlamda hangi çerçevede konumlandırırsınız?

Yükselmekte olan göçmen karşıtı sağ partiler Türkiye’nin AB üyeliği fikrine sıcak bakmamaktadır. Yani göçmenlere karşılar, Türkler’ e daha da karşılar. 25-26 Aralık AB Zirvesi’nde de görüldüğü üzere iyi ilişkiler kurulsun; ortaklıklar üzerinden gidilsin üzerinden hareket ediyorlar. Ancak bahsettiğimiz sağ partiler Türkiye’nin AB üyeliğine kesinlikle karşıdırlar. 18 Mart Mutabakatının revize edilmesinden yana ortak bir yaklaşım sergiliyorlar. Gerçi mutabakat AB’nin birlik olduğu bir duruma da dönüşüyor. Hepsinin revizyona yönelik ortak bir bakış açısına sahip olduklarını görüyoruz.

 

Samet KAYAR

Göç Çalışmaları Staj Programı