Home Blog Page 43

Balkan Bülteni/ 19-25 Ağustos

0

Arnavutluk

Arnavutluk Binlerce Afgan’ı Kabul Etmeye Hazırlanıyor

  • Taliban’ın Afganistan’da kontrolü ele geçirmesinin ardından çeşitli ülkeler Afganları kabul etmeye başladı. Arnavutluk da tahliye edileceklerin bir kısmını kabul edeceğini duyurdu. Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, gelenlere bütün imkanların verileceğini açıkladı.

  • Bir İtalyan gazetesine konuşan Başbakan Rama, Arnavutluk’un eskiden yaşadığı aynı sıkıntıları dikkate alarak Afganları kabul etmek zorunda olduklarını belirtti.

  • Arnavutluk Savunma Bakanı Olta Xhaxhka, gelen Afganlara eğitim, vatandaşlık gibi her türlü ayrıcalık tanınacağını söyledi. Xhaxhka ayrıca Afganların yerleşim konusunda bilgi vererek başkent Tiran’da bulunan Tiran Üniversitesi Kampüsü Yurtları, Draç devlet sosyal evleri ve Berat şehrinde bulunan askeri üssü işaret etti. Xhaxhka ayrıca gelen Afganların önce Tiran havalimanında sağlık kontrolünden geçirileceğini ve ardından da kalacakları yerlere nakledileceklerini belirtti.

Kaynak: Time Balkan

Tarih: 20.08.2021

Arnavutluk’ta Yeni Eğitim Öğretim Yılı 27 Eylül’de Başlayacak

  • Arnavutluk Eğitim Bakanı Evis Kushi, 2021-22 eğitim öğretim yılının daha önce açıklanan 13 Eylül’de değil 27 Eylül’de başlayacağını açıkladı.

  • Kushi, “Öğretmen ve velilerden gelen endişe ve önerileri dikkatle değerlendirerek, ek eğitim süresini 13 Eylül’de değil, 27 Eylül 2021’de yeni eğitim öğretim yılının başlangıcına kadar uzatmaya karar verdik.” ifadelerini kullandı.

  • Okulların 1 Eylül’de açılacağını ve öğretmen ile personelin okulda bulunmasının zorunlu olacağını ifade eden Kushi, “1 Eylül’de başlayan ek eğitim döneminde, öğrencilerin her gün okula gitme zorunluluğu yoktur, öğretmenler ve tüm okul personeli ek eğitim ve çeşitli spor, sanatsal ve kültürel etkinliklere katılım sağlamak için tam zamanlı olarak orada olacaktır.” diye konuştu.

 

Kaynak: Time Balkan

Tarih: 20.08.2021

Arnavutluk Başbakanı Rama: Avrupalılar Savaşı Sadece Netflix’te Gördü

  • Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, evlerini terk etmek zorunda kalan Afganistanlı mültecileri komünist diktatör Enver Hoca rejiminden kaçan Arnavutlara benzetti.

  • Avrupalıların savaşı sadece Netflix’te gördüklerini, öte yandan Arnavutların ise bunları gerçek anlamıyla bildiğini savunan Rama, “30 yıl önce kendi cehennemimizden kaçarken biz de Afganistanlıydık.” diye konuştu.

Rama, Afganistanlıların şimdi 30 sene önceki Arnavutlar gibi olduğunu ve bu sebepten dolayı Arnavutlar’ın Afganistanlılar’ın yanında olması gerektiğini sözlerine ekledi.

 

Kaynak: Balkan News

Tarih: 23.08.2021

Bosna – Hersek 

Dzaferovic: “Burada bir daha kimse kimseye hükmedemeyecek”

  • Bosna-Hersek cumhurbaşkanlığı üyesi Şefik Dzaferovic, Sırbistan’ın Bosna Hersek’de savaş suçlarıyla suçlanan ve Sırbistan’da doktor olarak çalışan Dusko Kornjaca’yı iade etmeyi reddetmesini yorumladı.

  • Dzaferoviç yaptığı açıklamada, “Başkan Vucic’in açıklaması düne ait değil ve yeni bir şey söylemedi. Bildiklerimiz basitçe onaylandı. Tüm uluslararası toplum ve dünya kamuoyunun bu tür haberleri nasıl dinleyebildiğini merak ediyorum. Biz BH’den bu politikayı değiştirmek için hiçbir şey yapamayız, ancak uluslararası toplum yapabilir” ifadelerini kullandı.

  • Herkes gerçeklerle yüzleşmeden Batı Balkanlar’da ilerleme olmayacağını belirten Dzaferovic, gerçekle yüzleşmenin en önemli ön koşullarından biri ve unsurlarından biri, savaş suçlarıyla suçlanan ve hüküm giyenleri korumamak olduğunun altını çizdi. Dzaferovic açıklamasını “Burada bir daha kimse kimseye hükmedemeyecek” sözleri ile noktaladı.

 

Kaynak: Sarajevo Times

Tarih: 22.08.2021

Bosna Hersek’ten Sırbistan İçişleri Bakanına Cevap

  • Bosna Hersek Güvenlik Bakanı Selmo Cikotic, Srebrenica soykırımını inkar yasasının “Boşnakların hayatlarını tehdit ettiğini” söyleyen Sırbistan İçişleri Bakanı Aleksandar Vulin’e cevap verdi. Cikotic, Sırbistan İçişleri Bakanı Vulin’i böylesi tehditler savurmadan önce Boşnakları tehdit eden seleflerinin sonunun ne olduğuna bakmaya davet etti.
  • Bosna Hersek’te uluslararası mahkeme kararlarıyla tanınan soykırımları inkar edenlerin hapis cezasına çarptırılmasını öngören yasal düzenlemeye bir tepki de Vulin’den gelmişti.
  • Bosna Hersek Güvenlik Bakanı Cikotic, Vulin’e cevabında, “Kendisine buna benzer tehditler savurmaya karar vermeden önce iyi düşünmeyi ve Boşnakları yok olmakla tehdit edenlere ne olduğuna bakmayı tavsiye ederim. Boşnaklar ise sadece mevcudiyetlerini korumakla kalmadı aynı zamanda bölgede göz ardı edilemez bir faktör haline geldi” ifadelerini kullandı.

 

Kaynak: Time Balkan

Tarih: 24.08.2021

 

“Yerli satın alalım – Sırp’a yatırım yapalım”

  • “Yerliden satın alalım – Sırp’a yatırım yapalım” projesinin bir parçası olan yerli ürünler festivali Banja Luka’da başladı.
  • Bu, Sırp girişimcilerin ürünlerini sergilemeleri, deneyim alışverişinde bulunmaları ve işbirliği yapmaları ve aynı zamanda ücretsiz web sitelerini edinmeleri için bir fırsattır
  • Fuarın organizatörü, Prointer ITSS şirketi ile işbirliği içinde olan Genç Ekonomistler Derneği’dir.
  • Fuarın açılışına Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Zeljka Cvijanovic ve Başbakan Radovan Viskoviç katıldı.

 

Kaynak: RTRS

Tarih: 25.08.2021

 

Eylül’den itibaren Sırp’ta emekli maaşları daha yüksek

  • Başbakan Radovan Viskoviç, Sırp Cumhuriyeti Emekliler Derneği Seçim Meclisine katıldığı Tesliç’te Eylül ayından itibaren Sırp Cumhuriyeti’nde emekli maaşlarının yüzde iki oranında artırılacağını duyurdu.
  • Önümüzdeki aydan itibaren emekli maaşları yüzde iki artmalı, yani bu artışa göre bütçeden her ay iki milyon mark ayrılacak.
  • Viskoviç, bu yıl emekli maaşlarındaki toplam artışın beşe ulaşacağını ve 2013’ten yüzde 34,5’e çıkacağını hatırlatıyor.

 

Kaynak: RTRS

Tarih: 25.08.2021

 

Bulgaristan

 

 

Bulgaristan Savunma Bakanı: F-16 Filosunun Tamamlanmasına İlişkin Nihai Karar Parlamentoda

  • Cuma günü Parlamento’da konuşan Savunma Bakanı Georgi Panayotov, Bulgaristan’ın F-16 savaş uçağı filosunu ne zaman, hangi koşullar altında ve hangi fiyata tamamlayacağına ilişkin nihai kararın Ulusal Güvenlik Konseyi’nin yetkisinde olduğunu söyledi. Panayotov, 2032 yılına kadar Bulgar Silahlı Kuvvetlerinin savunma yeteneklerinin geliştirilmesine yönelik programın uygulanması ve 2020 yılında programın uygulanmasına ilişkin bir değerlendirme hakkında bir milletvekili sorusuna ilişkin tartışmalarla ilgili açıklamalarda bulundu.

 

Kaynak :Bulgarian News Agency

Tarih : 20.08.2021

 

GERB, Hükümet Yetkisini Cumhurbaşkanı Rumen Radev’e Geri Verdi

  • Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rumen Radev, 46. Ulusal Meclis’in en büyük ikinci meclis grubu olan GERB-SDS tarafından aday gösterilen Başbakan Daniel Mitov’a hükümet kurma görevini devretti. Mitov, partisinin bugünkü olaylardan önce belirttiği gibi, görevi derhal iade etti.
  • Mitov, görevi iade ederken, GERB-SDS olarak en başından beri maalesef ikinci dönemin gerçekleşmesi için bir fırsat görmediğimizi ifade etmiştik. Devlet başkanına GERB-SDS Parlamento Grubu’nun yazılı görüşünü sunarak, ikinci dönemin tamamlanmamış sayılmasını ve anayasal prosedürün sürdürülmesini önerdiğini söyledi.

 

Kaynak : The Sofia Globe

Tarih :  20.08.2021

 

Bulgaristan, 70’e Kadar   Afgan Vatandaşına ve Ailelerine Sığınma Sağlayacak

  • Bakanlar Kurulu Kabil’deki Bulgar Büyükelçiliği’nde ve sahada Bulgar birlikleriyle 70’e kadar Afgan uyrukluya destek ve sığınma hakkı vermeye karar verdi. Karar, haftalık hükümet toplantısının ardından geçici Başbakan Stefan Yanev tarafından kamuoyuna açıklandı.
  • Bulgaristan, bu Afgan vatandaşlarının ailelerine de sığınma hakkı verecek. Yanev, “Durum çok dinamik ve bu insanların tahliyesi başlı başına bir zorluk olacak ancak yapılan düzenlemelerle başarılı olacağımızı umuyorum.” dedi.

 

Kaynak : Bulgarian News Agency

Tarih : 25.08.2021

 

 

Hırvatistan

 

Hırvatistan’dan Afganistan Açıklaması: 20 Kişiyi Kabul Edecek

  • Hırvatistan Dışişleri ve Avrupa İşleri Bakanı Gordan Grlic Radman, ülkesinin Afganistan’daki Avrupa Birliği (AB) kurumlarında görev yapan 20 Afganistan vatandaşını kabul edeceğini bildirdi.
  • Radman, yaptığı açıklamada, Avrupa Birliği Dış İlişkiler Servisinin, AB üyesi ülkelere, Afganistan’daki AB kurumlarında çevirmenlik, lojistik gibi görevlerde bulunan Afganlar ile aile üyelerinden oluşan 500 kişiyi ülkelerine kabul etmeleri çağrısında bulunduğunu anımsattı.
  • Hırvatistan’ın bu kapsamda 20 Afganistan vatandaşını kabul edeceğini aktaran Radman, “Söz konusu Afganistan vatandaşları, ilgili kurumlarda çalışabilmek için tüm gerekli güvenlik kontrollerinden geçmiş, eğitimli kişilerdir. Kimlik belgeleri bulunmayan vatandaşların aksine, bunlar kurumlarımızın tanınmış çalışanlarıdır.” dedi.

 

Kaynak: Time Balkan

Tarih: 19.08.2021

 

FM Gordan Grlić Radman: Hırvatistan Yasadışı Göçle Mücadele Edecek

  • Hırvatistan Dışişleri Bakanı Gordan Grlić Radman Çarşamba günü Budapeşte’de yaptığı açıklamada, Hırvatistan’ın yasadışı göçle mücadele edeceğini söyledi.
  • Grlić Radman, “Mültecilerin insan haklarının ve güvenliklerinin güvence altına alınacağı Afganistan’ın komşu ülkelerine yerleştirildiğini görmek istiyoruz.” ve “Hırvatistan kesinlikle yasadışı göçlerle mücadele edecek. 2015’in tekrar etmesini istemiyoruz.” dedi.
  • Avrupa Dış Eylem Servisi (EEAS), AB üyelerine Afganistan’dan AB personelini, yani çoğu tercüman, Lojistik sağlayıcıları ve onların ailelerinden oluşan yaklaşık 500 personelini almaları çağrısında bulundu. Hırvatistan 20 kişiyi kabul edeceğini duyururken, Macaristan şimdilik kimseyi kabul etmeyecek.

 

Kaynak: Total Croatia News

Tarih: 25.08.2021

 

Karadağ

 

Karadağ’da Binlerce Gösterici Sırp Kilisesi’ni Protesto Etti

  • Sırp Ortodoks Kilisesi’nin, Karadağ Mitropoliti Joanikije’nin tahta çıkma töreninin 5 Eylül’de gerçekleştirileceğini duyurmasının ardından Karadağ’da on bini aşkın gösterici törenin Çetinje’de yapma kararına tepki gösterdi.
  • Düzenlenen protesto yürüyüşünde “Burası Sırbistan değil” sloganları atan göstericiler, Karadağ bayrakları ve “Çetinje Manastırı Karadağ Kilisesi’nindir” yazılı pankartlar taşıdı. Sırp Kilisesi’nin Karadağ’ı Sırplaştırma gayesi güttüğünü ileri süren protestocular, gösteride yapılan açıklamalarda Karadağ’ın din devletine dönüştürülmesine, faşizme teslim edilmesine, asimile edilmesine ve Sırp Dünyası’nın bir parçası haline getirilmesine izin vermeyeceklerini beyan etti.
  • Karadağ Kilisesi’nin meşruiyetini tanımayan ve Karadağ Kilisesi’nin mensuplarını Hıristiyan olarak görmeyen Sırp Kilisesi’nin tören için Karadağ’ın tarihi payitahtını seçmesi, ülkedeki Karadağ milliyetçisi çevrelerin tepkisine neden olmuş, Sırp Kilisesi’nin 5 Eylül’de yapmayı planladığı tahta çıkma törenine izin verilmeyeceği açıklanmıştı.

 

Kaynak: Time Balkan

Tarih: 23.08.2021

 

Karadağ Ulusal Güvenlik Konseyi ülkedeki durumun istikrarlı olduğu sonucuna vardı

  • Başbakan Zdravko Krivokapić başkanlığındaki Karadağ Ulusal Güvenlik Konseyi, mevcut güvenlik durumunun kapsamlı bir şekilde analiz edildiği ikinci toplantısını 23 Ağustos’ta gerçekleştirdi. Oturumda durumun düzenli, istikrarlı ve barışçıl olduğu sonucuna varıldı.
  • Ulusal Güvenlik Konseyi oturumuna Başbakan Yardımcısı Dritan Abazović, İçişleri ve Savunma Bakanları Sergej Sekulović ve Olivera Injac, Ulusal Güvenlik Ajansı Direktörü Dejan Vukšić ve Parlamento Güvenlik ve Savunma Komisyonu Başkanı Milan Knežević katıldı.
  • İstihbarat ve güvenlik sektörü temsilcileri, güvenlik risk değerlendirmeleri konusunda Milli Güvenlik Kurulu üyelerini bilgilendirdi. Kurul, duyurulan halka açık toplantılarda istihbarat ve güvenlik kurumlarının çalışmaları kapsamında faaliyetlerini yoğunlaştırmaları gerektiği sonucuna vardıkları ifade edildi.

 

Kaynak: Independent Balkan News Agency

Tarih: 23.08.2021

 

Kosova

 

Afganların Barınma Masrafları Karşılanacak

  • ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy R. Sherman ve ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşarı Victoria Nuland tarafından düzenlenen toplantıya Kosova Başbakanı Albin Kurti de katıldı.
  • ABD Hükümeti, Kosova dahil olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde kalacak olan Afganların ABD’ye yerleşmeleri için yasal işlemler tamamlanana kadar tüm masraflarının karşılanacağını söyledi.
  • Kosova, ABD güçleriyle işbirliği yapan Afganları barındırma isteğine olumlu cevap verdi.
  • Afganistan’da iç çatışma riski altındaki kişilere geçici ve acil koruma sağlanmasına karar verildi fakat şimdilik kaç Afgan’ın barınacağı ve ne zaman geleceği henüz bilinmiyor.

 

Kaynak: Panorama.al

Tarih: 20.08.2021

 

Savunma Bakanı Almanya’da

  • Almanya Savunma Bakanlığı’nın resmi daveti üzerine, Savunma Bakanı Armend Mehaj, Almanya’ya ziyarette bulundu.
  • Mehaj, Almanya Savunma Bakanlığı’nın üst düzey yetkilileri, güvenlik ve savunma komisyonlarının Alman parlamenterleri, NATO yapılarında nüfuz sahibi Alman kurumları ile görüşmelerde bulunacak.
  • Bu kişilere ek olarak Kosova, Arnavutluk ve Kuzey Makedonya’nın diplomatik misyon temsilcileriyle de temaslarda bulunacak.
  • Hırvatistan, Türkiye ve Almanya’ya yapmış olduğu ziyaret ile önümüzdeki günlerde Arnavutluk ve Kuzey Makedonya’da gerçekleştireceği ziyaretler, ülkenin genel kalkınma süreçleri yanı sıra Savunma Bakanlığı ve özellikle de Kosova Güvenlik Gücü (KGG) açısından önem arz ediyor.

Kaynak: Kosova Haber

Tarih: 23.08.2021

 

Osmani ABD İle Ek Anlaşma İmzaladı

  • Kosova’nın USAID’den 33 milyon dolar aldığı bu anlaşmanın 1. değişikliği Kasım 2020’de imzalanmıştı.
  • Cumhurbaşkanı Vjosa Osmani, ABD ile Kosova’nın ek 3,8 milyon dolar yararlanacağı Kalkınma Hedefleri Hibe Anlaşmasının 2. değişikliğini imzaladı.
  • Anlaşmanın amacı; etkili yönetişim kurumları tarafından vatandaşlara daha iyi hizmet verilmesinin yanı sıra kapsayıcı demokratik ve ekonomik katılım fırsatlarını artırmak.
  • Yerel toplulukların Kosova’nın kalkınma zorluklarını ele almak için daha elverişli bir konuma sahip olmaları için vatandaşlar, sivil toplum, işletmeler ve kamu sektörü arasındaki gelişmeyi ve işbirliğini hedeflenmektedir.

Kaynak: Kosova Haber

Tarih: 25.08.2021

 

Kuzey Makedonya

 

Yeni Ad, Yeni Kimlik Kartları

  • Yaklaşık iki aydır bloke edilen ve bu nedenle kişisel belgeler kanununda yapılan değişikliklerin henüz kabul edilmediği devletin yeni adıyla kimlik kartlarının çıkarılması konusu sonunda kabul edildi.
  • Artık Kuzey Makedonya İçişleri Bakanlığı, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti devletinin yeni anayasal adıyla vatandaşlara kimlik kartı verecek.
  • Son kullanma tarihi geçmemiş Makedonya Cumhuriyeti ibareli eski kimlik kartları ise en geç 12 Şubat 2024 tarihine kadar geçerli olacak.

 

Kaynak: Aljazeera

Tarih: 23.08.2021

 

Hukuki Konularda İşbirliği Anlaşması İmzalandı

  • İki ülke arasında hukuki konularda adli yardım alanında işbirliği yapmak ve bu alandaki hukuki işlemleri kolaylaştırmak amacıyla Kosova Adalet Bakanlığı ile Kuzey Makedonya arasında bir işbirliği anlaşması imzalandı.
  • Anlaşma, vatandaşların adli yardım ve vergi ödemekten ve mahkeme masraflarından muafiyetini garanti ediyor.
  • Anlaşmanın imzalanması ardından konuşan Adalet Bakanı Albulena Haxhiu, bu anlaşmanın iki ülke vatandaşlarının hizmetinde olacağını söyledi.
  • Haxhiu, “Ülke olarak Batı Balkan ülkeleriyle ilişkilerimizi güçlendirmeye son derece bağlıyız ve bu doğrultuda son derece yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Dolayısıyla bu, bir anlaşmanın ilk imzası ve Arnavutluk Cumhuriyeti ile de devam edeceğiz” dedi.

 

Kaynak: Kosova Haber

Tarih: 25.08.2021

 

Sırbistan

 

Vucic: Sırbistan mülteciler için bir park yeri değil

  • Sırbistan Afganistan’dan gelen mültecileri kabul etmeyecek ve ülke vatandaşları yeni bir göçmen dalgasından korkmamalı. Bu, Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandr Vucic tarafından 19 Ağustos’ta gazetecilerin yeni bir göç krizi olasılığını değerlendirme talebini yanıtlarken ifade etti.
  • Sırp lider, “Sırbistan dışarıdan gelenler için bir park yeri olmayacak.”
  • Yine de Vucic, Afganistan’dan gelen insanlara insani şefkat göstermesi gerektiği gerçeğini sorun çıkarmaması gerektiğini vurguladı.
  • “Yüz ya da iki yüz kişi nasıl bir sorun yaratabilir? Uçaklardan düşen insanların resmi, modern dünya için korkunç bir yenilgidir. Umutsuzca bir uçağın kanadına takılan kişinin çocuğuna onu evde görmek istemediğini nasıl söylersin?” Diye sordu Vucic.

 

Kaynak: Regnum.ru

Tarih: 19.08.2021

 

Sırbistan İçişleri Bakanı cumhurbaşkanlığına aday olma olasılığını dışlamadı

  • Sırbistan İçişleri Bakanı Aleksandr Vulin, görevdeki Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic’in “Batı ülkelerinden gelen baskılar nedeniyle” bunu yapmaması halinde cumhurbaşkanlığına aday olmayı planlıyor.
  • “Biz yoldaşız. Sırp İlerleme Partisi savaşmak istemiyorsa, Sosyalist Hareket savaşacaktır. Benden daha iyi bir aday var – bu Aleksandr Vucic. Ama onunla benim aramda daha iyi bir aday yok, bu yüzden ya o koşacak ya da ben yapacağım” dedi.
  • Aleksandr Vulin’in daha önce Sırbistan’ın bölgedeki tüm Sırpları lideri Aleksandr Vucic olabilecek “Sırp Dünyası” etrafında birleştirmesi gerektiğini söylediğini hatırlatalım.

 

Kaynak: Regnum.ru

Tarih: 23.08.2021

 

Vucic, hüküm giymiş Kosovalı milletvekilini destekledi: Haklı

  • Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandr Vucic 25 Ağustos’ta yaptığı açıklamada, Priştine Temyiz Mahkemesi’nin Sırp Listesi partisinden bir Kosovalı milletvekilini kin ve hoşgörüsüzlüğü kışkırtmaktan iki yıl hapis cezasına çarptırdığı kararına katılmadığını söyledi.
  • Arnavutluk haber ajansı Telegrafi’ye göre, milletvekili Ivan Todosievich’e Mart 2018’de yaptığı açıklama nedeniyle ceza 5 Aralık 2019’da verildi. Politikacı, Racak katliamının kurgu olduğunu belirtti.
  • Resmi açıklamaya göre, 15 Ocak 1999’da Sırp partizanlar Racak’ta 45 barışçıl Arnavut’u öldürdü. Bu olay NATO’nun Sırbistan’ı bombalamasının nedenlerinden biri oldu. Vuciç’e göre, “Kosova’nın kuzeyinden bir Sırp … gerçeği söylediği için son bir ceza aldı.”
  • “Racak hakkındaki gerçek, Sırp halkının başına gelenler hakkındaki gerçek.”

 

Kaynak: Regnum.ru

Tarih: 25.08.2021

 

Yunanistan

 

Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Afganistan Gelişmelerini ve Olası Mülteci Akışlarını Konusunda  Görüşme Yaptı

  • Görüşmeler sırasında iki lider, Afganistan’da gelişmekte olan göçmen kriziyle ilgili ülkelerinin karşı karşıya olduğu karşılıklı zorlukları ve baskıları kabul etti. Her iki lider de komşu ülkelerin desteklenmesi gerektiği ve böylece Afganların anavatanlarına mümkün olduğunca yakın kalması konusunda anlaştılar.
  • Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis ve Türkiye Cumhurbaşkanı  Erdoğan, son zamanlarda Yunanistan ve Türkiye’de çıkan birden fazla yangın vesilesiyle, tüm Akdeniz ülkelerinin karşı karşıya olduğu bir hava sorunu olan iklim değişikliğini de tartıştı.

 

Kaynak : Atina Makedon Haber Ajansı

Tarih : 21.08.2021

 

Yunanistan, İsrail ve Kıbrıs Dışişleri Bakanları Kudüs’te Bir Araya Geldi

  • Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, Mevkidaşları Nikos Christodoulides ve Yair Lapid ile birlikte bölgedeki son derece endişe verici gelişmeleri incelediklerini kaydetti.
  • Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, Kudüs’te gerçekleştirilen Yunanistan-Kıbrıs-İsrail üçlü toplantısının ardından Pazar günü yaptığı açıklamada, “Mahallemizde, toplumların çıkarlarının aksine, eski imparatorlukları ve eski algıları canlandırmaya çalışan ülkeler var ve başka ülkelerdeki askeri işgaller, diğer ülkelerin iç işlerine müdahale göçünü  araçsallaştırıyorlar ki bu kesinlikle kabul edilemez” dedi.

 

Kaynak : Greek City Times

Tarih : 23.08.2021

 

Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropolou,  Alpbach Forum’da İklim Krizi Konusunda Avrupa’ya Eylem Çağrısında Bulundu

  • Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropoulou, Salı günü Avusturya’daki Avrupa Forumu Alpbach’ta (EFA) yaptığı konuşmada, Avrupa’nın mevcut iklim krizinin zorluklarıyla öncelikli olarak başa çıkması gerektiğini vurguladı.
  • İklim değişikliğiyle mücadele, “yaşayabilir kalkınma fikrine ve yaşam tarzımızın büyük bir tersine çevrilmesine odaklanan bütünsel bir yaklaşım” gerektirir. Son dönemde AB üye devletlerinin Yunanistan’a yangınlarla mücadelede yardım etmek için gelme biçimleriyle örneklenen gençleri ve dayanışmayı içermesi gereken bir yaklaşım olduğunu da sözlerine ekledi.

 

Kaynak : Greek City Times

Tarih : 25.08.2021

 

Dış Aktörler

 

Yunanistan’dan Türkiye Sınırına 40 Kilometrelik Çelik Duvar

  • Yunanistan, Afganistan’dan olası göçmen akınına karşı Türkiye ile sınırına 40 kilometrelik duvar ördü. Sınıra yeni bir gözetim sistemi de kuruldu.
  • Yunanistan Savunma Bakanı Nikolaos Panagiotopulos, sınır bölgesine ziyarette bulundu; inşa edilen çelik duvar ile elektronik gözetleme sistemini inceledi. “Afganistan krizi göçmen akınları için olanak yaratıyor” diyen Yunan Bakan, “Olası etkiye karşı pasif bir şekilde bekleyemeyiz” şeklinde konuştu.
  • Yunanistan 40 kilometrelik çelik çiti geçen sene kurmaya başlamıştı. Yunanistan’da 2015’ten bu yana yaklaşık 60 bin göçmen kalıyor.

 

Kaynak: NTV

Tarih: 21.08.2021

 

Yunan Sahil Güvenlik Unsurlarınca Türk Kara Sularına İtilen 59 Sığınmacı Kurtarıldı

  • Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde, Yunan sahil güvenlik unsurlarınca Türk kara sularına itilen 59 düzensiz göçmen kurtarıldı.
  • Sahil Güvenlik Komutanlığı ekipleri, ilçe açıklarında lastik botlar içinde düzensiz göçmenlerin bulunduğunu tespit etti. Bölgeye giden ekipler Yunan unsurlarınca Türk kara sularına itilen çeşitli ülkelere mensup, 33 ve 26 kişilik iki grup düzensiz göçmeni kurtardı.
  • Düzensiz göçmenler, yasal işlemlerinin ardından Ayvacık Yabancıları Geri Gönderme Merkezine teslim edildi.

 

Kaynak: Time Balkan

Tarih: 25.08.2021

 

 

TUİÇ Balkan Stajyerleri: Didem Şimşek, Rümeysa Güner, Şamil Orhan, Aybüke Beyza Koçak ve Hatice Deniz Hızal

 

 

 

Uluslararası Göç Kavramı ve Uluslararası Göç Örgütü

Özet

Bu araştırma yazısında, göç kavramı ile ifade edilen insan hareketliliğini uluslararası bir perspektifte inceleyeceğiz. Kavram zaman içerisinde neden ve sonuçlar, sınıflandırma açısından genişlemiştir. Bu bağlamda uluslararası göçün, ülkelere karşı politik, ekonomik, sosyal etkilerini tartışacağız. Göçmenin ne olduğu ve kime dendiği konusu uluslararası göç eyleminde önemli bir yere sahiptir. Göç politikalarını, ülkelerin bu politikaları nasıl uyguladığı ve bu politikaların önemini analiz edeceğiz. Göç türleri nelerdir, insanlar neden göç eylemini gerçekleştirirler? Uluslararası göç krizi ve Suriye problemlerinden örnekler vererek; göç ve toplum şiddeti analizini gerçekleştirip, Uluslararası Göç Örgütü kuruluşunun katkılarını ve hedeflerini analiz edeceğiz. 

Anahtar Kelimeler: Göç, etki, politika, IOM, toplum.

Abstract

In this research article, we will examine human mobility expressed with the concept of migration from an international perspective. The concept has expanded over time in terms of definition, determination of causes and effects, and classification. In this context, we will discuss the political, economic and social effects of international migration on countries. The issue of what immigration is and to whom it is called has an important place in international migration action. We will analyze how countries implement migration policies and the importance of these policies. What are the types of migration, why do people take the act of migration? By giving examples from the international migration crisis and Syrian problems; We will conduct an analysis of migration and community violence, and analyze the contributions and goals of the IOM organization. 

Keywords: Immigration, influence, politics, IOM, society.

1. Giriş 

Uluslararası göç, insanların yasa dışı veya yasal olarak yer değiştirmesidir. Bu kavram, insanlar arasında bir değişim ve dönüşümü sağlaması bir yana ülkeleri de sosyal ve politik yönden etkilemektedir. 

Ülkemiz aynı zamanda jeopolitik konumu nedeniyle göç kavramına uygun bir ülkedir. Özellikle Ortadoğu, Asya ve Afrika kıtası ülkemizi transit bir ülke olarak tanır. Göç veren ülkeler, transit ülkeler ve ev sahibi ülkeler politik, sosyal ve ekonomik alanda etkilenir. Ülkeler göçün etkilerinden faydalanabilmek veya eksi yönlerini azaltabilmek adına çeşitli politikalar geliştirmiş ve bunları uygulamaya koymuşlardır. 

Uluslararası göç alanında çeşitli çalışmalar yapan ve insan tacirliğini önlemeye çalışarak göçmenlerin haklarını korumaya çalışan bir örgütten bahsedeceğiz. 1951 yılında kurulmuş olan Uluslararası Göç Örgütü, uluslararası göç konusunda önemli bir yere sahiptir. Uluslararası Göç Örgütü, aynı zamanda ülkelere de yardım ederek göçün kolaylaştırılmasını ve negatif yönlerinin azaltılmasını sağlar. Uluslararası Göç Örgütü en genel tabiriyle yasadışı göçü engellemek ve insan ticaretini önlemeyi amaçlar. Kavramsal olarak uluslararası göçün politik sosyal ve ekonomik etkilerinden bahsederek Uluslararası Göç Örgütü’nün bu alandaki çalışmalarını analiz edeceğiz.

2. Uluslararası Göç Kavramının Nedenleri, Türleri, Etkileri ve Göçmen Kavramı

19. ve 20. yüzyıl insanlık tarihinin en kanlı dönemi olmuştur. Gelişen kapitalist ekonomik sistem beraberinde savaşları, işgalleri, sömürgeciliği getirmiştir. Buna yaşanan rejim değişikliklerinin de eklenmesiyle birçok insan yaşadıkları ülkeleri terk etmek zorunda kalmıştır (Çiçeksöğüt, 2017). Bu anlamda bir ülkeden diğer ülkeye yapılan yer değiştirme eylemine uluslararası göç denir. Göç, beraberinde birçok etkiyi de getirerek ülkeleri ekonomik ve politik olarak etkilerken toplumu da sosyal alanda etkiler. Bu bağlamda uluslararası göç kavramını incelediğimizde kendi içinde birçok ayrı gruba ayrıldığını gözlemleyebiliriz. Göçü türlere ayırmadan önce göçün neden yapıldığı konusu çok önemli bir yere sahiptir. 

 2.1. Uluslararası Göç Kavramının Siyasal Nedenleri 

Siyasal iktidarsızlıklar, rejim değişiklikleri, savaş ortamının oluşması, insanların göç hareketini hızlandırabilir. Günümüzde Suriye’de yaşanılan savaş ortamı ve siyasal iktidarsızlık, Türkiye’ye göç ortamını oluşturmuştur (Tuncel ve Ekici, 2019). 2011 yılında Suriye’de yaşanılan Arap Baharı, Suriye’yi iç savaşa sürüklemiştir (Tuncel ve Ekici, 2019). Bu iç savaş Türkiye’ye olan göç dalgasını da hızlandırmıştır. Türkiye’nin jeopolitik konumu sebebiyle Suriyeli göçmenlere hem transit ülke konumunda olmuştur hem de yaşanılacak bir ülke düşüncesini vermiştir. 

2.2. Uluslararası Göç Kavramının Sosyal Nedenleri 

Uluslararası göç kavramında, insanların ırkçılıkla karşı karşıya kalması, toplumdaki tacizlerin fazlalaşması, eğitim kalitesinin düşmesi gibi sosyal konular göç dalgasının zeminini hazırlar. Ayrıca, yabancı ülkede çalışıp ülkesine geri dönen vatandaşın kazandığı sosyal saygınlık, farklı ülkeleri gezip görme isteği gibi sebeplerde söz konusu olabilmektedir (Kutlu, 1992: 138). 

2.3. Uluslararası Göç Kavramının Ekonomik Nedenleri 

İnsanların yaşadığı ülkedeki enflasyon oranlarının yükselmesi, vergi oranlarının artması, eğitim seviyesi iyi olan kişilerin düşük maaşlı işlerde çalışabilmesi, ülkedeki istihdam oranının az olması ve buna bağlı vatandaşlara kötü sosyal haklar tanınması, vatandaşların emeğinin karşılığını alamaması gibi etmenler göç dalgasını hazırlar. 

3. Uluslararası Göç Kavramı Ve Etkileri

Uluslararası göç kavramını, insanlar gerçekleştirirken hem transit ülkeye hem ev sahibi olan ülkeye hem de göç veren ülkeleri etkilerler. Bu bağlamda göçü üç kategorideki ülkelere göre örneklendirerek etkilerini inceleyeceğiz. Bu etkiler ne negatif ne de pozitiftir. Türkiye, konumu dolayısıyla hem transit hem de ev sahipliği yapan ülke konumundadır. Bu özelliği sayesinde siyasi, ekonomik ve sosyal alanda etkilenmiştir. Bu yüzden özellikle ekonomik ve siyasi etkileri Türkiye açısından destekleyerek inceleyebiliriz. Türkiye’nin bu kadar ön planda 

olmasının sebebi jeopolitik konumu sebebiyle hem karadan hem denizden olmak üzere birçok komşusunun olmasıdır. Avrupa’ya gitmek isteyen göçmen kesimi Türkiye’yi transit ülke olarak kullanmıştır. Göç, her perspektiften bakılması gereken bir olgu olduğu için sonuçlarının veya etkilerinin farkedilmemesi olasılığında daha büyük sorunlara zemin hazırlayan bir olgudur. Uluslararası göçün, küresel eşitsizlikler sürdüğü ve göçmenler için daha iyi imkânlar sınırları dışında yer aldığı müddetçe, gelecekte de hızla artacağı birçok bilim adamı tarafından öngörülmektedir (Castles ve Miller, 1998; Hollifed, 2002: 18). Uluslararası Göç Örgütü’nün 2015 tarihli raporuna göre, dünya üzerinde 232 milyon uluslararası göçmen yer almakta ve her geçen yıl artan bir göç olgusu dikkat çekmektedir (International Organization for Migration [IOM], 2015). 

3.1. Ev Sahipliği Yapan Ülke Ve Uluslararası Göçün Ekonomik Etkileri 

Uluslararası göç, uzun vadede ev sahipliği yapan ülkeye katkıda bulunur. Aynı zamanda ev sahipliği yapan ülke, ucuz işçi görevini de onlara verir. 

Göçmenler ev sahibi ülkeye geldikleri anda gıdadan taşıta kadar dayanıklı ve dayanıksız tüketim malları talep ederek, iç talebin canlanmasına katkıda bulunur. Talep artışına hızlı bir şekilde cevap verebilecek üretim yapısına sahip ülkeler bu üretimini artırarak ekonomik büyüme hızının artmasını sağlar. Ayrıca göçmenlerin, kendi ülkelerin dilini, talebini, sektörleri bildikleri için ev sahibi ülkeden kaynak ülkeye yapılan ihracat miktarı da artırabilmektedir (Gür, 2017). Göçmenler, gittikleri ülkedeki enflasyon oranlarının yükselmesine sebebiyet verirler. Kiralar ve market fiyatları artar. Bu duruma Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin yoğunlukta olduğu bulundukları sınır bölgelerini örnek olarak gösterebiliriz. Suriyeli mültecilerin konut piyasasındaki talep artışı nedeniyle kiralarda hızlı bir artış olmuştur. Talebin artmasıyla temel gıda ve ev fiyatları artışı Gaziantep ve Kilis gibi sınır illerinde enflasyonun yükselmesine neden olmuştur (Orhan ve Gündoğar, 2015). Tabi ki bu durumlar bütün göçmen ve mülteciler için geçerli değildir. 

3.2 Göç Veren Ülke Ve Uluslararası Göçün Ekonomik Etkileri

Uluslararası göçe karar vermiş bir birey, sonrasında ülkesine dönecek ise bu göç veren ülke tarafından olumlu karşılanabilir. Ülkeye döviz girmesi o ülkenin ekonomisini pozitif yönde etkiler. Fakat önümüzdeki örneklere bakacak olursak bir kesim ülke için aynı şeyi diyemeyiz. Örneğin Arap Baharı sonrası, Suriye başta olmak üzere diğer Ortadoğu ülkeleri olumsuz etkilenmiştir çünkü oluşan savaş sonrasında, kesimin büyük bir oranı ülkelerine geri 

dönmemiştir. Bu da hem döviz girdisini engellemiş hem de nüfusu büyük bir oranda azaltmış ve ülkeler kalkınamamıştır. İş gücünü ortadan kaldırmıştır. Göç veren ülke için bu durum kendi sermayesi adına çok büyük bir kayıp olmakta ve ülkenin gelişme hızını ciddi bir oranda azaltmaktadır. 

3.3. Transit Ülke Ve Uluslararası Göçün Ekonomik Etkileri 

Transit ülke, coğrafi olarak kaynak ve hedef ülkeler arasında yer alan, herhangi bir zamanda yasal veya yasadışı yerleşik nüfusa dönüşme olasılığı olan geçici nüfusu idare etmesi gereken bir ülkedir (Şemşit, 2018). Göçmenler geçici süreliğine transit ülkeleri kullanırlar. Göçmenler genellikle yasadışı olarak transit ülkelerde kalırlar ve kaldıkları süre boyunca yasal işlemleri tamamlamakla uğraşırlar. Buradaki en büyük korkuları insan kaçakçılarıdır. Günümüzde de insan kaçakçıları halen devam etmekle Uluslararası Göç Örgütü gibi örgütler bunu önlemeye çalışmaktadır. Türkiye, transit ülke konumuna verilebilecek en iyi örneklerden biridir. Ortadoğu ülkelerinden kaçan mülteciler genellikle Türkiye’de yasal işlemleri halletmeye çalışırlar. Fakat bunun transit ülke için birçok dezavantajı da mevcuttur. Mülteciler ülkeye mali bir yük oluşturur. İşsizlik oranlarını arttırır ve devlet onların temel ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalır. Bu durum transit ülkenin ekonomisini zorlar. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülke için bu durum çok risklidir. Göçmen ve mültecilerin transit ülkeye diğer etkilerine yine Türkiye üzerinden bir değerlendirme yapacak olursak; ülkeye girenler ve çıkanların kimlikleri konusunda iç güvenliği zaafa uğratacak sorunlar meydana gelebilir. Suriyeli sığınmacılar yasal yollardan ülkeye giriş yapmadıkları için ülke içerisinde Türk vatandaşlarına karşı işledikleri suçlardan dolayı kimlikleri belirlenemedikleri için Türk halkı mağdur durumda kalmaktadır. Para biriktirmek amacıyla Türkiye’de iş arayıp bulamayan sığınmacıların her türlü suç ve şiddet ortamının içerisine girmekte özellikle de terör eylemlerine karışabildikleri görülmektedir (Yılmaz, 2014).

4. Göçmen, Mülteci Ve Sığınmacı Kavramları 

Uluslararası hukuka göre üç farklı statü kullanılır; göçmen, mülteci ve sığınmacı kavramları. Mülteci olan bireylerin kendine ait bir ülkeleri, dini, ırkı ve etnik kökeni vardır. Yaşadıkları savaş, rejim değişiklikleri gibi kötü olaylar yüzünden, zulüm görme korkusundan dolayı bir daha kendi ülkelerine geri dönemeyen kişileri mülteci olarak tanımlanır. Ev sahipliği yapan devletler, mültecilere belirli haklar tanıyarak onların temel ihtiyaçlarını karşılarlar. Uluslararası hukukla mülteciler onlar için ayrılan maddelerle koruma altına alınmıştır. Sığınmacı ise bu haklardan faydalanamayan bireylere denir. Sığınmacıların statüleri belirlenemediği için haklardan yararlanamaz ve mülteci konumunda olamazlar. Göçmen kavramı ise kendi özgür iradesi ile kendi ülkesinden göç eden kişiye denir. Göçmen olan bireyin gerek ekonomik gerek siyasi ülkesinden göçmek için birçok sebebi olabilir. Buradaki en önemli fark; göçmen birey, ülkesini kendi iradesiyle yapar fakat mülteci olan birey zorunluluktan dolayı göç eder.

5. Göçün Türleri

İnsanlar çeşitli nedenlerden dolayı göç ederler veya göç etmek zorunda kalırlar. Bu nedenler, göç kavramını iyi anlayabilmek adına önemli bir yere sahiptir. Göç eyleminin gerçekleştirilmesinin sebeplerinden dolayı göç kavramı genişlemiş ve türlere ayrılmıştır. Göç türleri; basit göç, geçici göç, zorunlu göç, isteğe bağlı göç, mülteci göçü, işçi göçü, beyin göçü ve düzensiz göç olarak birbirlerinden ayrılır.

6. Devletlerin Göçmenlere Uyguladığı Politikalar Ve Bu Politikaların Önemi

Devletler, göçün getirdiği ekonomik, sosyal ve siyasal etkilerden korunma amacıyla göç politikalarını geliştirmeye çalışmışlardır. Bu sebeple hem göçmen ve mültecilerin haklarını korumak hem de göçün getirdiği etkilerden dolayı politikalar oluşturmuşlardır. Yakın zamanda oluşan ve ev sahipliği yapan Türkiye’deki Suriyeli göçmen ve mültecilerden bahsetmek mümkündür. Ev sahibi olan Türkiye, Suriyeli mülteci ve göçmenlere karşı haklarını korumak ve kendi ekonomisini korumak amacıyla birçok politika uygulamıştır. 2011 yılından bu yana, Türkiye sınırına gelmekte olan bütün Suriyelilerin girişlerine izin verilmiş, pasaportlarıyla giriş yapanların yanında, hiçbir belgesi olmadan gelenler de Türkiye tarafından kurulan geçici barınma merkezlerine kabul edilmiştir (Dinçer vd., 2013: 11). Aynı zamanda Türkiye Suriye vatandaşlarına, vatandaşlık hakkı da tanımıştır. Türkiye Suriye vatandaşlarına “açık kapı politikası” izlemiş ve bu politikaya başladıkları yıl itibariyle Türkiye en fazla Suriyeli sığınmacıyı barındıran ülke konumuna gelmiştir. Suriyeli göçmen ve mülteciler ülkeye dağınık bir şekilde dağılmışlardır. Güvenli ve daha iyi bir yaşam umuduyla Türkiye’ye yönelen Suriyelilerin güvenlik, beslenme, sağlık gibi temel gereksinimlerini karşılama konusunda pek çok sorunla yüz yüze oldukları görülmektedir (Oytun vd., 2014: 36). Türkiye, bu durumla karşı karşıya kalmasıyla göçmen ve mülteci vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamak en önemli hedefi olmalıdır. Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin 1951 Cenevre Sözleşmesine taraf olan Türkiye, bu sözleşmeyi “coğrafi sınırlama” çekincesi ile kabul etmiştir (Ertan ve Ertan, 2017, 19). Cenevre Sözleşmesi’ne göre, yalnızca Avrupa’dan gelip iltica edenlere “mülteci” statüsü verilebilmekte, Avrupa dışından gelenler ise “geçici koruma” statüsü ile kabul edilmektedir (Ertan ve Ertan, 2017: 19). 2011’den itibaren Türkiye’ye gelen Suriyeliler, İçişleri Bakanlığı’nca 1994 Yönetmeliği’nin 10. maddesi gereği “geçici koruma” statüsüne alınmıştır. 30 Mart 2012 tarihli, 62 sayılı Türkiye’ye toplu halde gelen Suriye Vatandaşlarının Kabulüne ve Barındırılmalarına İlişkin Yönerge, Suriye vatandaşları için yapılan önemli bir düzenleme olup bu yönerge ile “geçici Koruma” altında oldukları kabul edilmiştir (Oytun vd., 2014: 11). 2011 yılı Nisan ayından beri “misafir” sayılmışlardır ve 2012 yılında “geçici koruma” statüsüne geçmişlerdir. Türkiye’de yaşayan Suriyeli mülteci ve göçmenlerin nüfusları zaman geçtikçe artmış ve kontrol altından çıkmıştır. Türkiye, kayıtlı olan Suriyeli çocukların okula gitmelerini ve sağlık sektörü alanında ücretsiz ilaç almalarını sağlamıştır. Suriyeli mültecilere sertifika programları sunulmuştur. Her ne kadar barınma imkanları onlara sunulsa da hepsi bu haklardan yararlanamamıştır. Böylece toplumda dilencilik yapan birey sayısı artmış ve haklardan yararlanamayan Suriyeli mülteciler, sağlık koşullarına uymayan şekilde yaşadıkları bilinmektedir. Yasal bir statüye oturtulamayan “düzensiz” göçmenlerin organize suçu ve tehlikeyi çağrıştırması göç politikaların artan bir şekilde bir güvenlik meselesi olarak ele alınmasına neden olmaktadır (Topçuoğlu, 2012, 507). Suriyeli mültecilerin büyük bir kesimi, okuma yazma bilmemekle beraber Türkçe’yi öğrenememelerinden dolayı topluma kazandırılamadıkları bilinmektedir. Uygulanan politikaların geliştirilmesi gerekir. Böylece okuyan ve Türkçe bilen mültecilerin ülkede kalması sağlanmalıdır. İstatistiklere göre okuyan mülteci sayısının oranı çok az ve okuyan kesim, Türkiye’den gitmeyi amaçlamaktadır. Bunun önüne geçebilmek adına politikaları uygularken daha bilinçli hareket etmek gerekir.

7. Uluslararası Göç Örgütü (IOM) 

Uluslararası Göç Örgütü, 1951 yılında II. Dünya Savaşı sonrasında kurulmuştur. 19 Eylül 2016 yılında Birleşmiş Milletler Mülteciler ve Göçmenler Zirvesi’nde resmi belge imzalanarak Uluslararası Göç Örgütü, Birleşmiş Milletlere bağlanmıştır. Bu tarihten itibaren Uluslararası Göç Örgütü, BM’ye bağlı bir kurum haline gelmiştir (Metin ve Aydın, 1997). 100’den fazla ülkede ofisleri bulunan Uluslararası Göç Örgütü, insani ve düzenli göçün herkesin yararına olmasının teşviki için gayret etmektedir (Metin ve Aydın, 1997). Bu amaçla Uluslararası Göç Örgütü, devletlere ve göçmenlere destek sağlamaktadır. Aynı zamanda Uluslararası Göç Örgütü sınır ötesi kaçırılma ve kadın ticaretine yönelik çalışmalarda da bulunmuştur. 

7.1. Uluslararası Göç Örgütü Çalışma Alanları 

Uluslararası Göç Örgütü, çalışmalarını 4 alanda inceler ve buna bağlı olarak çalışmalarını yürütür. Bu unsurlar; göç ve kalkınma, göçün kolaylaştırılması, göçün düzenlenmesi ve zorunlu göç kavramlarıdır. Göç ve kalkınma alanında ekonomik ve toplumsal fayda ön plandadır. Göçmen veya mültecilerin, ev sahipliği yapan ülkeye toplumsal fayda sağlanması amaçlanmaktadır. Örneğin, Suriyeli göçmen ve mültecilere ev sahipliği yapan Türkiye, eğitim hakkı tanımasından dolayı birçok Suriyeli vatandaş burada eğitim görmüş, halen görmektedir. Türkiye’nin buradaki en önemli amacı onları topluma kazandırarak onlardan fayda beklemesidir. Göçün kolaylaştırılması alanında ise Uluslararası Göç Örgütü, göçün yasallaştırılmasını ve aile birleşimini destekler. Uluslararası Göç Örgütü, bu alanda çeşitli çalışmalar yapmış ve projeler geliştirmiştir. Bunlardan en önemlisi “FAP” projesidir (Metin ve Aydın, 1997). Aile Destek Programı (FAP) Almanya’da sığınma hakkı kazanmış yakın bir Suriyeli akrabaya sahip bölgede yaşayan binlerce Suriyeli ailenin birleşimine yardım etmektedir (Metin ve Aydın, 1997). Program, Suriyeli ailelere aile birleşimi vize başvuru sürecinde yardımcı olmakta ve Arapça dilinde Almanya’ya uyum dersleri sağlamaktadır (Metin ve Aydın, 1997). Yalnız Türkiye’de, yaklaşık 38.000 birey yardım almıştır. Program tehlikeli, düzensiz göç kanallarını arayan Suriye aileleri vazgeçirmeyi ve Suriyeli yararlanıcıların Alman toplumuna başarıyla uyum sağlamaları için onları daha iyi hazırlamayı amaçlamaktadır (Metin ve Aydın, 1997). Göçün düzenlenmesi alanında, özellikle insan ticaretini hedef almışlardır. İnsan ticareti düzensiz göçle doğru orantılı olup özellikle kimlikleri belirlenemeyen sığınmacılar üzerinden yürütülmektedir. Bu durumda da özellikle yetkili makamlardan saklanmaktadır. Uluslararası Göç Örgütü’nün verilerine göre insan ticaretinin resmi sınır kapıları aracılığıyla gerçekleştiği görülmüştür. Bu durumun anlaşılmasından itibaren sınır kapılarındaki hizmet eden görevlilerin insanları koruma ve yardım konusunda önemli bir rol oynadığını görüyoruz. Göçmen ve mülteciler yasal yollardan ülkelere giriş yaptıklarından dolayı sayıları bilinmekte olup devlet onları koruma altına alabiliyor. Fakat sığınmacı statüsünde olan bir birey kendi canını tehlikeye atarak,yasal olmayan yollardan başka bir ülkeye sığınabiliyor. Bu şekilde devletin onları takip edememesinden kaynaklı bir güvenlik sorunu oluşuyor. Uluslararası Göç Örgütü, bu sorunla mücadele edebilmek adına birçok çalışmalarda bulunuyor. İstatistiklere göre, son yıllarda sığınmacı statüsünde olan Suriyeli vatandaşlar arasında insan ticareti çok yaygın bir sorundur. Bu konu hakkında Türkiye’deki insan ticareti ile mücadele kapsamında on yıldan fazla süredir deneyime sahip olan IOM; insan ticaretinin önlenmesi, mağdurların korunması, tacirlerin kovuşturulması, kapasite ve iş birliği geliştirilmesi konularında çalışmalar yapmaktadır. Yaklaşık 1.000 insan ticareti mağduru IOM ve Türkiye hükümeti desteği ile güvenli ve gönüllü biçimde menşe ülkelerine geri dönmüştür (Metin ve Aydın, 1997). Son olarak zorunlu göç kavramında ise Uluslararası Göç Örgütü, mültecilerin üçüncü ülkelere yerleştirilmesini ve doğal afet gibi konularda yardım etmeyi amaçlar. Örneğin, IOM Türkiye, 2011 yılındaki yıkıcı Van depreminden sonra acil durum müdahale programlarını başlatmıştır. Bu programlar özellikle 2012 Suriye krizinden ve 2015 Akdeniz mülteci krizinden sonra bölgesel çatışmalara ve krizlere müdahale alanında genişlemiştir (Metin ve Aydın, 1997). Aynı zamanda, IOM, yeniden yerleştirme ve hareket faaliyetleri aracılığıyla göçmenlere ve mültecilere yeni bir hayat kurma fırsatı sunmaktadır. Uluslararası Göç Örgütü, mağdurların geri dönüşünü daha güvenli hale getirmeli ve sadece geri dönüş değil, geri dönmek istemeyenlere de olanaklar sağlayacak mekanizmalar üzerinde çalışması gerektiği dile getirilmiştir (IOM and HRPF, 2003: 10-13). 2010 yılından beri, IOM Türkiye Ofisi 60,000’den fazla mültecinin ABD, Kanada ve Avustralya gibi üçüncü ülkelere yerleştirilmesi konusunda destek sağlamıştır (Metin ve Aydın, 1997).

7.2. Uluslararası Göç Örgütü Ve Türkiye 

Uluslararası Göç Örgütü, Türkiye’de ilk ofisini 1991 yılında açmıştır. Örgüt, Iraklı faaliyetlerine başlamış sonrasında göç yönetimi programlarını genişletmiştir. Uluslararası Göç Örgütü’nün, Türk Hükümeti ile olan ortaklığı, Türkiye’nin Uluslararası Göç Örgütü’ne üye olduğu 2004 Kasım ayında resmileşmiştir. Türkiye’de 25 yılın üzerinde operasyonel tecrübesi olan Uluslararası Göç Örgütü’nün, Ankara Merkez Ofisi, İstanbul ve Gaziantep şubeleriyle birlikte ülke çapında yaklaşık 450 çalışana ve 15 farklı yerde ofise sahiptir ve dünya genelindeki en büyük misyonlardan biridir (Metin ve Aydın, 1997). Uluslararası Göç Örgütü’nün Türkiye’de bu kadar etkin olmasının asıl sebebi Türkiye’nin hem transit hem de hedef ülke konumunda olmasıdır. Türkiye, Ortadoğu’dan gelen çok fazla göçmen ve mülteciyi bünyesinde barındırır. Uluslararası Göç Örgütü, Türkiye’ye göç konusunda önemli bir ölçüde destek sağlamış ve halen de destek sağlamaya devam etmektedir. Ayrıca IOM kolluk kuvvetlerine teknik destek de sağlamaktadır; örneğin can kurtarma faaliyetleri, hassas durumdaki göçmenlere yardım ve kurtarılan kişilere insani yardım malzemeleri temini konularında Sahil Güvenlik Komutanlığı’na destek verilmiştir (Metin ve Aydın, 1997). Uluslararası Göç Örgütü, sınır yönetimini esas alarak Türkiye ile iş birliği içerisinde çeşitli politikalar geliştirmeyi hedef haline getirmiştir. 

Sonuç

Türkiye’ de Uluslararası Göç Örgütü’nün desteği önemli bir yer arz etmektedir. Türkiye’nin jeopolitik konumu, Uluslararası Göç Örgütü için daha da önemli bir yer hale gelmiştir. Günümüzde ülkelerin uluslararası göç kavramına karşı daha makro bir görüş sergilemeleri gerekmektedir. Bu itibarla gerekli olan daha interdisipliner ve küresel bir anlayış ve çalışmadır (Erder, 2004: 120). Bu anlamda bazı akademisyenler, Dünya Ticaret Örgütü’nün benzeri bir “Dünya Göç Örgütü” oluşturulması şeklinde öneriler getirmektedir (Bhagwati, 2003). 

Tüm bunların ötesinde, günümüzde, değerlerden fedakârlık etmek pahasına klasik sınır güvenliği yaklaşımlarında bir artış ve artan mikro milliyetçilikler olgusu dikkat çekmektedir. Son olarak Suriyeli mülteciler örneğinden de görüldüğü üzere, Avrupa Birliği üyesi devletlerin sorunu insan güvenliği perspektifinde ele alma konusundaki irade eksikliği göçmenlerin konumunu her geçen gün çok daha problemli bir hale getirmektedir. Devletlerin sınır güvenliği kaygıları, misafir ülkelerdeki bireylerin sosyal ve iktisadi kaygıları ile iç içe geçmiş bir görüntü ortaya koymaktadır. Dolayısıyla konunun çok boyutlu ve çok aktörlü, karmaşık bir güvenlik boyutu olduğunu söylemek mümkündür. Bununla birlikte, Suriyeli mülteciler özelinde yaşanan kriz, çoğu zaman bir “normatif güç” olarak tanımlanabilen Avrupa’nın ve “insan güvenliği” kavramının hayat bulduğu BM platformunun sorunları çözmede kullandığı “araçlar” noktasında yeniden önemli bir sınavla karşı karşıya olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır (Gök, 2016: 78). 

Ülkeye gelen Suriyeli göçmenler veya sığınmacılar Türkiye’nin transit ülke olma konumundan yararlanıp Avrupa’ya geçmeye çalışırlar. Uluslararası Göç Örgütü’nün Türkiye’de etkin olmasının en temel nedenlerinden biri de budur. Örgüt, ülkeye halen maddi manevi destek sağlamaktadır. Örgütün faydasının çok olmasının yanı sıra eksiklikleri de mevcuttur. Özellikle zorunlu göç kavramında, uyguladıkları politikada birçok mülteci ve göçmen vatandaşları, kontrolsüz bir şekilde menşei ülkelerine geri döndürmüşlerdir. Mülteciler ve göçmenler mağdur durumda kalmışlardır. Bu bağlamda Uluslararası Göç Örgütü’nün daha sıkı tedbirli politikalar uygulaması gerekir. Önemli bir kuruluş olmasından dolayı Uluslararası Göç Örgütü günümüzde ve gelecekte özellikle ülkemizde her zaman geçmişte olduğu gibi büyük bir rol üstlenecektir. 

Simay GÜRBÜZ 

Beyza Nur ÇIRAK

Uluslararası Örgütler Staj Programı

Kaynakça

Akalın, A. (2015). Açık, Döner, Mühürlü Kapılar: 20. Yüzyılda Batı/Doğu Ekseninde Emek Göçünün Seyri. (Ed. Ihlamur, Öner, S. G., Şirin, Öner, N. A.) Küreselleşme Çağında Göç içinde. İstanbul: İletişim Yayınları. 

Akkoyunlu Ertan, K. & Ertan, B. (2017). Türkiye’nin Göç Politikası. Contemporary Research in Economics and Social Sciences, 1(2), 7-39.

Bayraklı, C. (2007). Dış Göçün Sosyo-ekonomik Etkileri: Görece Göçmen Konutları’nda (İzmir) Yaşayan Bulgaristan Göçmenler, Yüksek Lisans Tezi, Adnan Menderes Üniversitesi. 

Bhagwati, J. (2003). Borders beyond Control. Foreign Affairs, 82(1), 98-104. 

Birleşmiş Milletler (1990). Tüm Göçmen İşçilerin Ve Aile Fertlerinin Korunmasına Yönelik Uluslararası Sözleşmesi. 

Birleşmiş Milletler (2011). Göçmen Ev İşçilerı Hakkında 1 No’lu Genel Yorum.

Castles, S. & Miller, M. J. (2008). Göçler Çağı – Modern Dünyada Uluslararası Göç Hareketleri. (Çev. Bal, B.U ve Akbulut, İ.). İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları. 

Çiçeksöğüt, A. (2017). Uluslararası Göç Hukuku Perspektifinde Yerinden Edilmiş Suriyeliler’in Türkiye’deki Statüsü, Kırklareli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 6(2), 1-20. 

Ekici, S., Tuncel G. (2015). Göç Ve İnsan, Birey ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi, 5(9), 9-22.

Ekici S., Tuncel G. (2019). Göçün Siyasal Etkisi: Suriyeli Göçmenlerin Türkiye Siyasetine Etkisi, Birey ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi, 9(2) , 48-72.

Gök, G. O. (2016). Kimin Güvenliği? Uluslararası Göç-Güvenlik İlişkisi ve Uluslararası Örgütlerin Rolü. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (31) , 65-82.

Metin, B. & Aydın, S. (1997). Sağlık Alanında Dış İlişkiler Kitabı. Ankara: Sağlık Bakanlığı Yayınları. 

Ntv Haber. (2017). Mülteci Kime Denir? Sığınmacı Ve Göçmen Arasında Fark Var Mı? Erişim Adresi: https://www.ntv.com.tr/dunya/multeci-kime-denir,A-AtjLAVQUKrVJ_GnqWCFQ 

Sezik, M. & Ağır, O. (2016). Suriye’den Türkiye’ye Yaşanan Göç Dalgasından Kaynaklanan Güvenlik Sorunları. Birey ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi, 5(1), 95-124.

Şemşit, S. (2018). Avrupa Birliği Politikaları Bağlamında Uluslararası Göç Olgusu ve Türleri: Kavramsal Bakış. Yönetim ve Ekonomi Dergisi, 25(1), 269-289.

Şener, B. (2017). Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Uluslararası Göç Olgusu Ve Ulusal Güvenlik Üzerindeki Etkileri Üzerine Bir Değerlendirme. Güvenlik Bilimleri Dergisi , 6(1), 1-30.

Şimşek, D. (2017). Göç Politikaları Ve İnsan Güvenliği: Türkiye’deki Suriyeliler Örneği, Toplum ve Bilim, (140), 11-27. 

Tunç, Ş. A. (2015). Mülteci Davranışı Ve Toplumsal Etkileri: Türkiye’deki Suriyelilere İlişkin Bir Değerlendirme, TESAM Akademi Dergisi, 2(2), 29-63.

Yılmaz, A. (2014). Uluslararası Göç: Çeşitleri, Nedenleri Ve Etkileri. Journal of Turkish Studies, 9(2).

Afganistan’da Yeni Dönem: Güç Dengeleri, Meşruiyet Arayışları ve Öneriler

ABD, Irak’ta başarısız oldu

ABD, Afganistan’da hezimete uğradı

İki Afgan, kalkış esnasında iniş takımlarına tutunarak ülkeden kaçmaya çalıştığı CU-17 tipi kargo uçağından düşerek hayatını kaybetti”…

American History X (1998)

Yönetmenliğini Tony Kaye’in yaptığı, dram türündeki 1998 yapımı American History X filmi, 1990’lı yılların ABD tarihine özgü çatışmalarını Nazi ideolojisi ekseninde konu almaktadır.

Toplumsal bir problemin perdeye yansıtıldığı bu senaryoda, ırkçılık temelindeki bireylerin toplumsallığını yıkıcı biçimde etkileyecek olay örgüleri sunulmaktadır. Ayrıştırmaya öncülük eden ırkçılık, insanların biyolojik, kültürel veya bireysel farklılıklarından dolayı ötekileştirilmesidir. Bir ırkın diğerlerinden üstün olduğu anlayışı kapsamında öteki olarak görülen hayatlara hükmederek insanlar, toplumlarında ırkçı tahakküme maruz bırakılmaktadır. 

Öncelikle maviliğin, umudun ve sonsuzluğun simgesi olan deniz, filmin giriş sahnelerinde kasvetli, koyu renklerin getirdiği derinliği ve karamsarlığı temsil eden siyahlığın perdeye yansıması filmde pişmanlık ve dram sahnelerin olduğunun anlaşılmasını sağlamaktadır. Buna destek olabilecek bir başka imge ise geçmişin gölgesi anlamını taşıyan filmde geçmiş sahnelerin siyah beyaz gösterilmesi ve yaşanılan günü yansıtan sahnelerin ise renkli olmasıdır. Geçmişte yapılan eylemlerin aslında kötülük olarak görüldüğünün anlaşılması ve ırkçılık sahnelerinin siyah beyaz olması, ırkçılığın problemli bir davranış olduğunu yansıtmaktadır.

Vinyard ailesine babalarından kalan arabayı soymaya çalışan 3 siyahiyi öldürerek polislere yakalanması sırasında gözlerinin içi parlaması ve gururlu tavrı Derek’in neonazist bir zihniyette olduğunu göstermektedir. Karakter analizi çerçevesinde incelendiğinde Derek, zeki ve Neonazi çetesinin lideri olan Cameron Alexander’ın sağ kolu olarak beyaz olmayanlara karşı saldırı ve kendi ırkını koruma çabası içine girmiş bir karakterdir. Danny ise abisinin aksine biraz daha geri planda duran ancak ırkçılığı savunan ve ödevinde Hitler’in Kavgam (Mein Kampf) kitabını anlatması da filmdeki metaforlardandır. Çünkü bu kitap, nazi düşüncesinin temeli niteliğinde olan Yahudi soykırımını anlatmaktadır. Danny’nin ödev olarak bu kitabı seçmesi ırkçılık görüşünü benimsediğini ve bunu kuvvetli yönü olarak gördüğü yazma kabiliyeti ile göstermesi ise farklı mücadele tiplerindendir. Filmin başrol oyuncularının karakterlerinin aslında birbiriyle örtüştüğü far edilmektedir. Ancak oyuncuların karakterlerinin temelinin itfaiyeci babalarının siyahi bir uyuşturucu satıcısı tarafından öldürülmesiyle değil babalarının onların umut dolu benliklerine ırkçılık tohumları serpmesiyle oluştuğu görülmektedir. Toplumun en küçük yapı birimi olan aile, çocukların ilk sosyalleştiği ve ilk olarak sosyal öğrenme aracılığı ile rol model aldıkları ebeveynlerinin davranışları karakterlerini belirleyici niteliktedir. Derek, öğretmeninden söz ederken çift doktoralı ve bilgili olarak aslında güçlü yönlerini vurgularken babasının bu duruma karşı tavrı ve kendi iş yerinde aslında siyahi bir bireyin yetkinliklerine göre değil rengine göre işe alındığını söyleyerek babasının da aslında nazi zihniyetine sahip olduğu ve çocuğu Derek’e de bunu aşıladığı görülmektedir. 

2 siyahiyi vahşice öldüren Derek, hapishaneye girdiğinde zarar görmemek için bir topluluk içinde yer alması gerektiğinden dolayı görüşünü sergilemek için birçok metaforun yer aldığı vücudunu kullanmıştır. Göğsündeki ‘swastika’ dövmesi ile korkusuzluğu ve kolundaki ‘white power’ dövmesi ile ırkçılığını yansıtmaktadır. Aslında Foucault’un “bilgi güçtür” anlayışı bu filmde “renk güçtür” olarak değişmektedir. Neo-nazilerde dazlak olarak geçen saçlarını kazıtma eylemi, filmde Derek ve Danny’nin babası ile yemek yerken uzun saçlı olması henüz neo-nazi olmadıklarını ancak Derek’in siyahileri öldürürken dazlak olması, Danny’in görüşlerini ifade ettiği ödevini teslim ederken dazlak olması her iki kardeşinde neo-nazist görüşünü belirtmektedir.

Derek’i ırkçılık düşüncelerini sorgulamaya iten ve aslında hem iyiliğin hem de kötülüğün her ırkta olduğunu anlamasını sağlayan hapishane sürecinde Lamont (Guy Torm) adında siyahi bir dost edinmesi ve Derek’in saldırıya uğraması ile benimsediği görüşten dolayı artık kaybolmuş bir karaktere bürünmektedir. Lamont’un çamaşırhanedeyken çarşaflarla beyaz olma taklidinde “Evet beyazlar, bugünkü işimiz bütün gün zencilerden nefret etmek… Bütün gün zencilerden nefret etmemiz lazım çünkü bizim işimiz bu.” ifadesi filmde beyazların üstünlüğünün birçok yerde görüldüğünü belirtmektedir. Derek’in uyuşturucuyu siyahilere ait olarak görürken hapishanede beyazlar tarafından da kullanıldığını ve bunun için siyahiler ile iş birliği yapıldığını öğrenmesi üzerine Derek nazileri destekleyerek siyahileri ötekileştirdiği davranışı bırakarak kendi kabuğuna çekilmektedir. Bulunduğu alanda tek kalan Derek’e Lamont’un “Tek kalmamalısın çünkü hapishanede zenci olan sensin, ben değilim.” ifadesi topluluktan ayrıldığında gücün olmaması aslında Bourdieu’nun oyun metaforu ile eğer bir habitusa sahip olmazsan alandan çıkarılarak oyun dışı edilirsin anlayışı ile açıklanabilir. Derek, beyazlara karşı bir oyunbozanlığı karşılığında ise banyoda saldırıya uğramıştır. 

Filmde karşılaşılan sorunlar ile aslında ırkçılığın problemli bir davranış olduğunu anlayan Derek, bu sapkın düşünce teorisinden uzaklaşmış ancak daha önce gücünü sergilediği topluluktan uzaklaşamamıştır. Akılsız bir öfke ile körüklenen ırkçılık sorgulandığında Derek gibi bu mentaliteden etkilenen herkesin sonuç olarak iyilik için hareket etmesi mümkün olmadığı gibi ırkçılığın devam etmesi de kaçınılmazdır. Ancak Derek’in uğradığı saldırı sonrasında idol olarak zekasını överek bahsettiği öğretmeni, hastaneye onu ziyarete geldiğinde Derek’in pişmanlıklarını ağlayarak sergilemesi ve öğretmenin “Bugüne kadar yaptığın şeyler sana fayda sağladı mı?” diye sorduğunda Derek’in “Bana yardım et.” ifadesi bir çıkmazdan çıkmak için onun kendi ırkı olan nazilerden değil, bir zenciden yardım eli istemesi ırkçılık düşüncesini yıkarak aslında beyaz olmanın güç olmadığını anladığını göstermektedir. Dayanışma sonucunda Derek’in artık daha iyi ve ailesi için çabalayan bir karaktere dönüşerek hapisten çıktığında üyesi olduğu toplulukta yer almak istemediğini ve daha realist perspektifte baktığında Cameron’un insanları avlayarak onları kullandığı bu yolda artık devam etmek istememektedir. Çünkü öfkenin bir yük olduğunu ve bu yükün insanın temel yaşam hakkı olan ideal yaşamdan mahrum bırakarak renklerinden dolayı nefret söylemine uğrayarak ötekileştirilmesi sadece siyahilere karşı değil, siyahilerin de pozitif siyahi ayrımcılık ile küçük çetelerle beyazlara uyguladığı şiddeti yansıtmaktadır. Kendisini yanlıştan döndürerek daha refah bir hayat yaşamak isteyen Derek, kardeşini de kurtarmak istemektedir. Bu çabasına yardım eli ise yine öğretmeni tarafından gelmektedir. Danny’nin hazırladığı Mein Kampf ödevi ile okuldan atılma ihtimali karşısında öğretmeni, Danny’nin abisi olan Derek’in hapishaneye girme olaylarının onun günümüz görüşünü nasıl etkilediğini, hem ailesinin hem de kendisinin üzerindeki etkilerini anlatmasını istediği ödevin başlığı ise filmin adını oluşturmaktadır: American History X. Danny bu ödevini hazırlarken yazıp hemen sildiği cümlesi ile dikkat çekmektedir. “Eğer ifade verseydim şimdi başka bir hayat yaşıyor olurduk.” diyerek düşüncesini dile getirmesi ancak bununla yüzleş(e)meyerek silmesi ırkçı düşüncelerini sorguladığı yansıtılmaktadır. Abisinin tavsiyesi üzerine bir alıntı ile yazısını bitiren Danny, ”Biz düşman değiliz, dostuz. Düşman olmamalıyız. Hırslarımız zorlayabilir ama yürek bağlarımızı koparamaz.” yazmıştır. Öfkenin onu tüketip öldürmesinden kaçınarak abisinin yaşadıklarını tecrübe olarak değerlendirdiğinde duvardaki Neonazilerin simgeleri olan ‘swastika’ ve ‘why?’ yazılı savaşçı posterini kaldırması, yeni bir hayatın başlangıcı olarak nitelendirilse de Danny’i daha önce anlaşmazlık yaşadığı bir siyahinin vahşice öldürmesiyle ırkçılığın sürekliliği engellenememiştir. Geçmişinin acı eylemleri gününü de etkilemiş, hırçın ve sürükleyici öfkesinin etkileri, onun yaşamının elinden alınması, ırkçılığın kazandırıcı bir boyutu olmadığını göstermektedir.

Hayra ÜSKÜP

Sosyoloji Çalışmaları Staj Programı

Türkiye’de Kadın Cinayetleri ve Cezai Popülizm Ekseninde Gelişen İdam Tartışmaları

1960’lı yıllarda kadın hareketinin güç kazanmasıyla birlikte kadın cinayetleri olgusu da yeni tartışmaları beraberinde getirmiştir. 1970’lerde Diana Russell, işlenen birçok cinayetin aslında kadın cinayeti (femicide) sayılabileceğini söyleyerek yeni doğanların öldürülmesini (infanticide), cadı yakma ritüellerini ve namus cinayetlerini de bu terim kapsamına sokmuştur (Özer ve ark., 2016). Russell 2001 yılında ise bu kapsamı daha da genişleterek kadın cinayetlerini “kadınların erkekler tarafından kadın oldukları için öldürülmesi” olarak tanımlamıştır (Russell ve Hermes, 2001: 209). Nitekim Dünya Sağlık Örgütü’nün kadın cinayeti tanımı da buna yakındır: “Kadınların, kadın oldukları için kasıtlı şekilde öldürülmeleri” (WHO, 2012: 1). Dünya Sağlık Örgütü Raporu’na göre kadın cinayeti türleri 4’e ayrılmaktadır:

Ulus İnşası Neden Afganistan’da Başarısız Oldu?

0

Bu yazı, Daron Acemoğlu’nun 20 Ağustos 2021 tarihinde kaleme aldığı “Why Nation-Building Failed in Afghanistan” makalesinden çevrilmiştir. Bu yazının İngilizce aslını şu bağlantıda bulabilirsiniz.

https://www.project-syndicate.org/commentary/afghanistan-top-down-state-building-failed-again-by-daron-acemoglu-2021-08

Haftanın Öne Çıkanları

0

NÜKLEER SİLAHLANMADA ARTIŞ DEVAM EDİYOR (20.08.2021)

SIPRI (Stockholm International Peace Research Institute) verilerine göre, geçen yıl dünya üzerindeki nükleer silah sayısı 13 bin 400 iken 2021 yılında bu sayı 13 bin 80’e düştü. En fazla nükleer silaha sahip ülkeler ise şöyle: ABD, Rusya, Birleşik Krallık, Fransa, Çin, Hindistan, Pakistan, İsrail ve Kuzey Kore.

2010 yılında yürürlüğe giren New START (Strategic Arms Reduction Treaty), ülkelerin konuşlandırılmış stratejik nükleer güçlerini kısıtladı. Ancak anlaşma, küresel nükleer savaş başlığı envanterine bir sınırlama getirmedi.

Her ne kadar nükleer silah sayısında düşüş yaşansa da uzmanlar bu sayıların gerçeği yansıtmadığını söylüyor. Tahminlere göre operasyonel alarm için bekletilen nükleer silah sayısı 2020 yılında 3 bin 720 iken bu yıl 3 bin 825. Bahsi geçen silahların yaklaşık 2 bini ise Rusya ve ABD’ye ait.

Rusya ve ABD dünya üzerindeki nükleer silahların yüzde 90’ından fazlasına sahip. Bu iki ülke vadesi dolan nükleer silahları kullanımdan çıkarsa da nükleer programlarını modernize etmek için büyük yatırımlar yapmaya devam ediyor.

ABD ve Rusya’nın ardından Birleşik Krallık’ın da bir önceki yıla göre nükleer silah envanterinde artış gözlemlendi. Çin ise nükleer silah kapasitesini bu yıl 320’den 350’ye çıkardı. Onu Hindistan ve Pakistan takip etti. Ulusal güvenlik stratejisinin merkezine askeri nükleer programları koyan Kuzey Kore de kapasitesini geliştirme yolunda ilerliyor.

Kaynak: SIPRI

 

HAİTİ 7,2 BÜYÜKLÜKTEKİ DEPREMLE SARSILDI (19.08.2021)

Haiti’de cumartesi günü meydana gelen depremde birçok can kaybı yaşandı. Hastaneler yaralılarla dolup taşarken ülke aynı zamanda tropik Grace fırtınasına maruz kaldı. Ülkede bir aylık olağanüstü hal ilan edildi.

(AP Photo/Fernando LIano)

Türkiye’de STK’ların Özerkliği: Fon Tartışmaları Üzerine Bir Değerlendirme

Batı’nın siyasi, sosyal ve ekonomik değişimleri çerçevesinde gelişen bir kavram olan sivil toplum; gönüllü, kendi kendini üreten, kendi kendini destekleyen ve devletin resmi örgütlerinin dışında kalan organize sosyal yaşam alanı olarak tanımlanabilir (Ateş ve Nohutçu, 2006: 248). Sivil toplum bireysel çıkarlardan çok kamusal amaçları hedefleyen, çoğulcu toplum yapısı ile farklılıkları bir arada barındıran yapıdır. Sivil toplumun iki temel işlevi vardır: İktidarın denetlenmesi ve devletin demokratikleşmesi. Sivil toplum, demokratik kurumların inşasında ve devletin meşruluğunun sağlanmasında bir araç olarak değerlendirilirken, etkin bir yapıya sahip olması durumunda hesap verebilir ve şeffaf bir sistem yaratır (Diamond, 1994: 7-11).

Balkan Bülteni/ 12-19 Ağustos

0

 

Arnavutluk

Alman Açıklaması ‘Açık Balkan’ Projesi Üzerindeki Kosova-Arnavutluk Gerginliğini Canlandırdı

 

  • Alman hükümet sözcüsünün Balkan iş birliğini destekleyen açıklaması, tartışmalı Açık Balkan girişimi konusunda Kosova ile Arnavutluk arasındaki söz savaşını yeniden alevlendirdi.
  • Çarşamba günü, Alman hükümet sözcüsü Priştine merkezli haber portalı Gazeta Express’e Berlin’in “Batı Balkanlar’daki herhangi bir bölgesel iş birliğinin yararlı olduğuna” inandığını söyledi. Ardından, “Aynı zamanda, bölgedeki altı ülke için işbirliğinin kapsamlı ve açık kalması önemlidir. Ortak Bölgesel Pazar Eylem Planını bu nedenle destekliyoruz” dedi.
  • Saatler sonra, Arnavutluk Başbakanı Açık Balkan girişimine karşı çıkan Kosovalı liderlere eleştiri yaptı.

Kaynak: Balkan Insight

Tarih: 12.08.2021

 

Afgan Göçmenlerin Transit Geçişine Yeşil Işık Yakan Arnavutluk NATO’dan Yük Paylaşımı İstedi
  • Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, Afganistan vatandaşlarının ülkelerinde barınma ve transit geçişine “Hayır” demeyeceklerini belirterek, entelektüel çevrelerden ve Afgan kadın aktivistlerden oluşan birkaç yüz kişinin Arnavutluk’a geçici olarak sığınma talebini memnuniyetle karşıladıklarını bildirdi. Başbakan Rama, NATO ülkelerinin bu yükü paylaşmaları gerektiğini söyledi.
  • NATO zirvelerinden birine atıfta bulunarak, Arnavutluk’un üzerine düşen sorumluluğu almaya hazır olduğuna ve tüm NATO ülkelerinin bu yükü aralarında paylaşmaları gerektiğine işaret eden Rama, şunları kaydetti: “Amerikan yönetiminden talep gelmeden, okyanus ötesindeki çok saygın iki sosyal kurumdan, Afganistan’ın barbarlarının infaz listesinde ilk sıralarda yer alan entelektüel çevrelerden ve Afgan kadın aktivistlerden birkaç yüz kişinin Arnavutluk’ta geçici olarak barınmasını talebini memnuniyetle karşıladık.”

Kaynak: Euronews

Tarih: 16.08.2021

 

Bosna – Hersek

Eski Sırp Asker Garic Savaş Suçlarından 20 Yıl Hapse Mahkum Edildi
  • Bosna Hersek Mahkemesi, 1992-1995 yılları arasında yaşanan savaşta Srebrenica ve Vlasenica bölgelerinde savaş suçu işlediği gerekçesi ile Rade Garic’i 20 yıl hapse mahkum etti.
  • Mahkemeden yapılan yazılı açıklamada, Garic’in 1992’de Vlasenica’daki Boşnak sivillere yönelik cinayet, alıkoyma, işkence, tecavüz ve sürgün suçlarına karıştığı ifade edildi.
  • Garic’in Temmuz 1995’te Srebrenitsa’da da devam eden sistematik saldırılarında aktif rol aldığı kaydedilen açıklamada, Birleşmiş Milletler askerlerinin kontrolündeki “güvenli bölge” de bulunan Boşnak sivillere psikolojik ve fiziksel şiddet uyguladığı aktarıldı. Yargılanmasına Ekim 2018’de başlanan Garic’in, 20 yıl hapis cezasına çarptırıldığı ifade edildi.

Kaynak: Anadolu Ajansı

Tarih: 16.08.2021

 

SDP: “Rusya ve Çin Büyükelçilikleri Bosna Hersek’in yasal düzenine saygı göstermeli”
  • Bosna Hersek Sosyal Demokrat Partisi (SDP), Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti Büyükelçilikleri tarafından Yüksek Temsilcilik Ofisine (YTD) gönderilen diplomatik notalar üzerine Bosna Hersek’in anayasal düzenine saygı gösterilmesi gerektiğini ifade etti.
  • “Rusya ve Çin, Bosna Hersek ile çok sayıda projede iş birliği yapan ve ülkemizin önceki dönemde önemli ekonomik alışverişler ve diğer alanlarda ortaklıklar elde ettiği iki ülke. Bu ülkeler, ortak çıkarlara yönelik her türlü iş birliği söz konusu olduğunda istikrarlı bir ortağa güvenebilirler. Bununla birlikte, bu iş birliği karşılıklı saygıya ve Bosna Hersek’in anayasal ve yasal düzenine saygıya dayanmalıdır. Yüksek Temsilci’nin pozisyonuna itiraz, ülkenin siyasi durumunu istikrarsızlaştırabilir. Bu nedenle, Çin ve Rusya Büyükelçiliklerini ülkemizin hukuk düzeninin yanı sıra uluslararası hukuk düzenine de aykırı tavırlar sergilemekten kaçınmaya çağırıyoruz” denildi.

Kaynak: Sarajevo Times

Tarih: 18.08.2021

 

Sırp Cumhuriyeti’nin Korunmasına Adanmış “Halkın İradesi”

 

  • BH Cumhurbaşkanlığının Sırp üyesi Milorad Dodik’in ‘Halkın İradesi’ kitabı bugün Banja Luka’daki Sırp Cumhuriyeti Bilim ve Sanat Akademisi’nde sunuldu.
  • Editör Milan Ljepojeviç’in sözlerine göre, bu kitap Sırp Cumhuriyeti’ne adanmıştır ve ilk sayfasından son sayfasına kadar, kökeni ve gelişimi için Sırp Cumhuriyeti’nin savunulması ve korunmasına özen gösterilmiştir.
  • Ljepojeviç, Milorad Dodik’in sesinin çok güçlü olduğu, çokça duyulduğu ve başta Rusya ve Çin olmak üzere birçok kişinin onu anladığı mesajının kitap üzerinden verildiğinin söylenebileceğini söylüyor.
  • Kitaptaki baskın not; Sırp Cumhuriyeti’nin çıkarlarının temsili, savunması ve korunmasıdır. Ljepojeviç, bunun BH’de Barış için Genel Çerçeve Anlaşması- Dayton Anlaşması ile teyit edildiğini vurguluyor.
  • Ljepojeviç, kitabın mesajının, yalnızca Sırp halkı için değil, tüm halklar için özgürlüğü korumanın, tüm sorunları barışçıl bir şekilde çözmenin ve uluslararası hukuka saygı duymanın gerekli olduğudur.
  • Sosnja, Sırp Cumhuriyeti’nin şu anda başımıza gelen tüm uluslararası baskılara direnebilmesi için ulusal birliği güçlendirmek için ‘halkın iradesine’ ihtiyaç olduğunu söyledi.
  • Promosyona diğerlerinin yanı sıra Akademi Başkanı Rajko Kuzmanović, Sağlık ve Sosyal Refah Bakanı Alen Šeranić, Üniversite Klinik Merkezi Müdürü Vlado Đajić ve kamu ve kültürel yaşamın diğer birçok temsilcisi katıldı.

Kaynak: RTRS

Tarih: 18.08.2021

 

Gujon: Eylül ayından bu yana Sırplarla birlikte BHF’deki Sırpların mülklerinin korunması için bir kampanya yürütülüyor

 

  • Bölgedeki Diaspora ve Sırplarla İş Birliği Müdürlüğü direktörü Arno Gujon, Müdürlüğün Eylül ayında BH Federasyonu’ndaki Sırpların mülkiyet haklarının korunması için Sırp Cumhuriyeti ile birlikte kampanya başlatacağını duyurdu.
  • Tapu sicillerinin uyumlaştırılması bahanesiyle Sırp halkına ait bir çeşit mülke el konulması nedeniyle idarenin bu sorunu en üst düzeye çıkarmak istediğini söyledi.
  • İdarenin, Sırp halkının kültürünü, dilini ve kimliğini korumayı amaçlayan bölgedeki ve diasporadaki projeleri finanse etme yarışmasının sona erdiğini belirtti.
  • Gujon, “Bölgede ve dünyada yaşayan insanlarımız için kim olduklarını ve nereden geldiklerini unutmamak önemlidir ve bu başkalarına açılabilmenin ön koşuludur” dedi.

Kaynak: RTRS

Tarih: 18.08.2021

 

Bulgaristan

Bulgaristan, Afganistan’daki Kötüleşen Duruma İlişkin Uluslararası Bildirgeye Katıldı

 

  • Sofya’daki Dışişleri Bakanlığı 16 Ağustos’ta yaptığı açıklamada; Bulgaristan’ın Afganistan’daki durumla ilgili uluslararası bir bildiriye eklediğini söyledi. Bildiri de Afganların ve yabancı uyrukluların, Taliban’ın başkente girmesinin ardından Kabil’den kaçmaya çalıştıklarını söyledi.
  • Kötüleşen güvenlik durumu göz önüne alındığında, ülkeyi terk etmek isteyen yabancı uyrukluların ve Afganların güvenli ve düzenli bir şekilde ayrılmasını destekliyoruz, güvence altına almak için çalışıyoruz ve tüm tarafları saygı duymaya ve kolaylaştırmaya çağırıyoruz. Hafta sonu 70 ülke tarafından imzalanan deklarasyonda, Afganistan genelinde güç ve otorite konumunda olanlar, insan yaşamının ve mülkünün korunması ve güvenliğin ve sivil düzenin derhal yeniden sağlanması için sorumluluk ve hesap verme sorumluluğu taşıyor

Kaynak : The  Sofia Globe

Tarih : 16.08.2021

 

Bulgaristan Parlamentosu 2020’de Protestoculara Yönelik Polis Şiddetini Kınadı

 

  • 17 Ağustos’taki Özel Oturumda Bulgaristan Ulusal Meclisi, 2020’de Protestocu Vatandaşlara Yönelik Polis Şiddetini Kınayan Bir Bildiriyi Onayladı. Özel oturum, polis şiddetini araştıran geçici bir komitenin, polisin Temmuz 2020’de protestocuları bir hükümet binasının sütunlarının arkasına sürüklediğini gösteren videoyu izlemesinin ardından, Ulusal Meclis Başkanı Iva Miteva tarafından çağrıldı.
  • 2020 yazındaki protestolar, Borisov hükümetinin ve Başsavcı Ivan Geshev’in istifasını talep ediyordu. 191 lehte, aleyhte ve çekimser oyla onaylanan deklarasyon, 2020’de protestocu vatandaşlara yönelik acımasız polis şiddetini kınayarak, şiddeti Bulgaristan anayasası ve Bulgaristan’ın taraf olduğu uluslararası anlaşmalar tarafından yasaklanan insanlık dışı ve aşağılayıcı bir eylem olarak nitelendiriyor.

Kaynak : The Sofia Globe

Tarih : 17.08.2021

 

Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rumen  Radev, Hükümetin Kurulması Konusunda Parlamento Gruplarıyla Ek İstişareler Başlattı

 

  • Cumhurbaşkanı Rumen Radev salı günü  TISP, GERB ve Bulgaristan için BSP temsilcileriyle bir araya geldi. Demokratik Bulgaristan, Haklar ve Özgürlükler Hareketi ve Rise Up BG  temsilcileriyle yaptığı toplantının açılışını yapan Radev, mevcut Ulusal Meclis içinde düzenli bir hükümetin kurulması için herkesin diyalog, uzlaşma ve uzlaşma seçeneklerine karşı daha fazla sorumluluk göstermesinin son derece önemli olduğunu söyledi.

Kaynak : Bulgarian News Agency

Tarih : 17.08.2021

 

Hırvatistan

Bosna’daki Yangına Hırvat Yangın Söndürme Uçakları Müdahale Ediyor

 

  • Hırvatistan Hava Kuvvetleri’nin temin ettiği yangın söndürme uçaklarının desteğiyle Bosna Hersek’in Široki Brijeg bölgesindeki üç yangın kontrol altına alındı.
  • Bosna Hersek’in yardım talebi üzerine Hırvatistan Hava Kuvvetleri tarafından gönderilen iki adet Canadair CL-415, saat 7:40’tan itibaren birkaç defa Široki Brijeg’in yakınında bulunan Kočerin köyündeki Rujan ile Budim ve Crnačka Ladina bölgesinin üzerinden uçarak yangınlara müdahale etti.

Kaynak: Balkan News

Tarih: 16.08.2021

 

Dışişleri Bakanlığı: Afganistan’dan Sekiz Hırvat Tahliye Edildi
  • Hırvatistan Dışişleri Bakanlığı pazartesi günü yaptığı basın açıklamasında; Afganistan’dan toplam sekiz Hırvat vatandaşının tahliye edildiğini ve diğer Hırvatların Kabil’den bugün ve önümüzdeki birkaç gün içinde geri dönmesinin beklendiğini söyledi.
  • Hırvatistan Dışişleri Bakanlığı, Ukrayna uçağının bir Hırvat’ı tahliye ettiğini doğruladı. “Hırvat Dışişleri ve Avrupa İşleri, Hırvat vatandaşının geri dönüşünü sağlayan Ukrayna makamlarına, ayrıca Avrupa Birliği ve Afganistan’dan kalan Hırvat vatandaşlarının ülkelerine geri gönderilmesine yardımcı olan uluslararası ortaklara teşekkür ediyoruz.” açıklamasını yaptı.
  • Afganistan’da çoğunluğu yabancı kuruluşların çalışanları olmak üzere yaklaşık 30 Hırvat vatandaşı bulunuyordu.
  • Taliban, savaşın sona erdiğini ilan etti ve hükümetin çökmesinin ardından Pazar günü Afganistan’ın başkentini ele geçirdi. ABD öncülüğünde yabancı ülkeler, vatandaşlarını Kabil’den tahliye etmeye başladı.

Kaynak: Total Croatia News

Tarih: 17.08.2021

 

Karadağ

Krivokapiç: “Darbe planı hakkında bilgi aldım”
  • Başbakan Zdravko Krivokapiç, Nova gazetesine verdiği bir röportajda, Sırbistan ile ilişkilerin her iki taraftan da onları iyileştirme isteği olmadıkça daha iyi olamayacağını söyledi. Sırbistan’da rejimin kendisine karşı yürüttüğü medya kampanyasına değinen Krivokapiç, Sırbistan ve Karadağ’daki medyanın sahibinin kim olduğunu herkesin bildiğini ifade etti.
  • Başbakan, Sırp Patrikhanesi ziyaretinin ardından gelen sert tepkilere değinirken, bu ziyaretin Belgrad’dan gelen bir darbe girişimi olarak yorumlanması hakkında yorum yapması istendiğinde ilk başta böyle düşünmediğini, ancak daha sonra güvenilir kaynaklardan bu bilgiyi elde ettiğini belirtti.
  • Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic’in Karadağ’daki Sırpların Kuzey Makedonya’daki Arnavutlardan çok daha az haklara sahip olduğu değerlendirmesi üzerine, Başbakan Krivokapiç sadece Sırp Cumhurbaşkanı Vucic’in ne anlama geldiğini bilmediğini söyledi. “Karadağ tarihinde hiçbir zaman Sırplar sistemin kurumlarında şimdi olduğundan daha iyi konumlara sahip olmadılar. Ve daha fazlasına sahip olacaklar” ifadelerini kullandı.

Kaynak: CDM

Tarih: 17.08.2021

 

Karadağ, Afganistan’dan gelen mültecileri kabul etmeyecek
  • Karadağ Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada ülke olarak Afganistan sakinlerini geçici olarak kabul etme zorunlulukları bulunmadığını belirtti. Öte yandan karayolları, havaalanları ve sınır kapılarının açık kalması da dahil olmak üzere ülkeyi terk etmek isteyen herkese izin verilmesi çağrısında bulunan girişimi destekledi. “Afganistan halkının güvenli ve emniyetli bir ortamda onurlu bir şekilde yaşamayı hak ettiği ve bu nedenle başta kadınların olmak üzere hepsinin temel haklarına saygı gösterilmesinin sağlanması gerektiğine inanıyoruz” denildi.
  • Karadağ Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması, “Karadağ şu aşamada bazı basın organlarında keyfi olarak mülteci kabul etmeyecek, bu nedenle kamuoyunun bilgilendirilmesinde doğruluk açısından bu konunun özel bir hassasiyetle haber yapılması gerektiğini vurguluyoruz” ifadeleri ile sona erdi.

Kaynak: Independent Balkan News Agency

Tarih: 18.08.2021

 

Kosova

Seçim Kampanyası Tarihi 16 Eylül
  • Merkez Seçim Komisyonu, 17 Ekim 2021 tarihinde gerçekleşecek olan Yerel Seçimler ile alakalı çalışma programını yayınladı.
  • Seçimlere katılmak isteyen siyasi oluşumlar için son başvuru tarihi 16 Ağustos. Yurtdışından posta yolu ile oy kullanmak isteyen gurbetçi vatandaşların seçmen kaydı başvuruları 18 Ağustos’a kadar kabul edilecek.
  • Oy kullanma merkezlerini değiştirmek isteyen vatandaşlar için 7 Eylül’e kadar süre tanındı. Siyasi oluşumların oy pusulasındaki sıralamalarının belirleneceği kura çekimi 8 Eylül tarihinde düzenlenecek.
  • Seçim kampanyası ise 16 Eylül’de başlayacak ve 15 Ekim’de sona erecek.

Kaynak: Kosova Haber

Tarih: 13.08.2021

 

LDK, Başkan Adaylarını Açıkladı
  • Kosova Demokratik Birliği (LDK), 8 belediyede yarışa katılacağı belediye başkan adaylarını açıkladı.
  • Yayınlanan bildiride, “Belediye başkanı adaylarımızın her biri, LDK için uzun yıllar hizmet vermiş kişilerdir. LDK, Kosova’nın özlenen eski haline dönmesi için çalışacaktır.” ifadelerine yer verildi.
  • Adaylar; Sibel Halimi- Ferizovik Belediye Başkan Adayı , Armend Agolli- Mitroviça Belediye Başkan Adayı , Teki Shala- Yakova Belediye Başkan Adayı , Mehmet Krasniqi- Obiliç Belediye Başkan Adayı , Bedri Zeqiri- Ştimle Belediye Başkan Adayı, Anduella Gllareva- Drenas Belediye Başkan Adayı , Shëlqim Jakupi- Kaçanik Belediye Başkan Adayı, Bajrush Ymeri- Novobırda Belediye Başkan Adayı

Kaynak: Kosova Haber

Tarih: 14.08.2021

 

Bölgesel Kalkınma Bakanlığı ve Caritas İş Birliği Anlaşması İmzaladı

 

  • 6 milyon Euro değerinde olan bu anlaşmadaki projeler gelecek 3 yılda uygulanacak ve amacı çevrenin korunması ile diasporanın yeniden katılması ile ilgili olacak.
  • Bölgesel Kalkınma Bakanı Fikrim Damka, bu projeye bakanlık olarak yüzde 40 finansmanla katılacaklarını, 1 milyon Euro yatırım yapılacağını söyledi.
  • Anlaşmanın bölgesel ve sosyo-ekonomik kalkınmanın ilerlemesine de katkı sağlayacağını vurguladı.

Kaynak: Kosova Haber

Tarih: 16.08.2021

 

Kuzey Makedonya

Ohri Anlaşması’nın İmzalanmasının 20. Yıldönümü
  • Müzakereleri Üsküp’te başlayıp Ohri’de sona eren anlaşma, başta Arnavutlar olmak üzere ülkedeki azınlık olan diğer etnik toplulukların haklarını desteklemişti.
  • Ohri Antlaşması’nın imzalanmasının 20. yıldönümü sebebiyle başkent Üsküp’te “Ohri’ den Sonra” konferansı düzenlendi.
  • Siyasi Sistem ve Toplumlar Arası İlişkiler Bakanlığı tarafından düzenlenen konferansa Kuzey Makedonya Cumhurbaşkanı Stevo Pendarovski, Kuzey Makedonya Meclis Başkanı Talat Caferi, Başbakan Zoran Zaev, eski NATO Genel Sekreteri George Robertson da katıldı.
  • Kuzey Makedonya Başbakanı Zoran Zaev, 2017 yılında önceliğinin Ohri Çerçeve Anlaşması hükümlerini tamamlayan Diller Yasası’nın kabulü olan Anlaşmayı yeniden canlandırmak olduğunu söyledi.
  • Ohri Çerçeve Anlaşmasının Makedonlar, Arnavutlar ve diğer vatandaşlar arasında karşılıklı anlayış, özür ve bağışlama mesajı gönderdiğine inanılıyor.

Kaynak: Aljazeera

Tarih: 13.08.2021

 

Askeri-Ekonomik Anlaşma İmzalandı

 

  • Kuzey Makedonya Savunma Bakanı Radmila Şekerinska ve Türkiye Savunma Bakanı Hulusi Akar, İstanbul’da, hükümetlerin de desteğiyle askeri-ekonomik iş birliği konulu beş yıllık bir anlaşma ve bunun uygulanmasına ilişkin bir protokol imzaladılar.
  • Kuzey Makedonya tarafından ordunun yeteneklerini modernize etmek ve savaşa hazırlığı artırmak için kullanılacak fonların yıllık bazda kademeli olarak tahsis edilmesi öngörülüyor.
  • Akar; anlaşmanın imzalanmasını memnuniyetle karşılayarak, hızlı ve başarılı bir uygulama beklediğini dile getirdi.
  • Türkiye Cumhuriyeti, bağımsızlığından bu yana Kuzey Makedonya’nın değerli bir ortağı ve dostu oldu. İki ülke, Afganistan’daki NATO Kararlı Destek Misyonu’na da ortaklaşa katılmıştı.
  • SEDM girişimi kapsamında; Kuzey Makedonya ve Türkiye, şu anda Kuzey Makedonya’nın ev sahipliğinde bulunan SEEBRIG Güneydoğu Avrupa Tugayı’nda da iş birliği yapıyor.

Kaynak: Ibna

Tarih: 17.08.2021

 

Sırbistan

Sırbistan, Bosna-Hersek’teki Yurttaşlarına Yardım Etmeye Hazır
  • BH içindeki Boşnak-Hırvat özerkliği yetkilileri bunu yapmaya hazır değilse, Sırbistan Sırp uyruklu Bosna-Hersek Federasyonu sakinlerine yardım etmeye hazır. Bu, 14 Ağustos’ta Sırbistan İçişleri Bakanı Aleksandr Vulin tarafından Drvar (BH) şehrinde Sırp Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Dragan Lukac ve Sırbistan Federasyonu’ndaki beş belediyedeki Sırp temsilcileriyle yaptığı görüşme sonrasında duyuruldu. BH – Drvar, Glamoch, Bosansko Grahovo, Bosanski Petrovac ve Odzak.
  • Vulin, Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandr Vucic’in bölgede barışı koruma ve yaşadıkları her yerde tüm Sırpların çıkarlarını koruma politikasına bağlı kaldığını kaydetti.
  • “BH Federasyonu’ndaki Sırplara yapılacak herhangi bir yardım, Federasyon liderliği tarafından kendilerine yardım olarak algılanmalıdır, çünkü bu durumda kendi bütçelerinden daha az kaynak ayırabilirler. Başkan Vucic, nerede olursa olsun her Sırp’ın Sırp devletinin onunla ilgilendiğini bilmesi gerektiği konusunda ısrar ediyor” dedi.
  • Daha önce Bakan Vulin’in Sırbistan’ın, merkezi Belgrad olacak ve Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic başkanlığındaki ‘Sırp Barışı’nın yaratılmasıyla ilgilenmesi gerektiğini söylediğini hatırlatırız. Boşnakların lideri Bakir İzzetbegoviç, bunu “Büyük Sırp hırsları” olarak gördü.

Kaynak: Regnum.ru

Tarih: 16.08.2021

 

Patrik Porfiry Sırp Cumhuriyeti’ni Ziyarete Gitti

 

  • Sırp Patriği Porfiry, 18 Ağustos’ta Sırp Cumhuriyeti’ne (Bosna Hersek) ziyarete gidecek.
  • Patrik, Dodik ile birlikte Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Zeljka Cvijanovic tarafından karşılanacak.
  • Patrik Porfiry Doboi şehrine gelecek, böylece 19 Ağustos’ta, şehrin kilise tatili olarak kutladığı Rab’bin Başkalaşımı gününde, Kutsal Havariler Peter şehir kilisesindeki şenlikli ayine katılmak için ve Paul ve diğer Ortodoks inançlılarla birlikte şehrin sokaklarında yürüyüş gerçekleştirecektir.
  • Patrik Porfiry’nin Sırp Cumhuriyeti’ne yaptığı ziyaretin, Sırp Ortodoks Kilisesinin başındakinin 83 yıl aradan sonra bu bölgeye yaptığı ilk ziyaret olduğunu hatırlatalım. 18 Eylül 1938’de Patrik Gabriel V, yeni inşa edilen Aziz Peter ve Paul Kilisesi’ni kutlayan Doboi’yi ziyaret etti – şehirdeki ilk Ortodoks kilisesi.

Kaynak: Regnum.ru

Tarih: 18.08.2021

 

Sırbistan’da Üçüncü Doz Aşılama Başlayacak

 

  • Sırbistan’da geçtiğimiz gün içinde test edilen yaklaşık 12.000 kişiden 1288’inin daha koronavirüs ile enfekte olduğu doğrulandı. COVID-19’un etkilerinden yedi kişi öldü.
  • RTS TV kanalının bildirdiğine göre, 17 Ağustos’tan itibaren altı aydan daha uzun bir süre önce koronavirüs aşısı olan Sırp vatandaşları üçüncü bir ek doz aşı alabilecekler. Vatandaşlara SMS veya e-posta yoluyla bir davetiye gönderilecektir.
  • Daha önce, Sırp medyası ülkeye 99.450 doz Pfizer BioNTech aşısının yeni teslimatının geldiğini bildirdi.

Kaynak: Regnum.ru

Tarih: 18.08.2021

 

Yunanistan

Yunanistan Göçmen Sorunu hakkında Yunanistan Dışişleri Bakanı Açıklaması

 

  • Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, salı günü AB Dışişleri Bakanları Video Konferansı Sırasında yaptığı açıklamada, Avrupa Birliği’nin dış sınırlarının korunması gerektiğini ve göçmenlerin siyasi bir araç olarak kullanılmasına izin verilmemesi gerektiğini söyledi.
  • Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, tüm AB vatandaşlarının tahliyesinin acil bir öncelik olduğunu ve bazı AB üye devletlerinin, bir NATO misyonunun parçası olarak ülkede Yunan kuvvetleri için tercüman olarak çalışan Afgan uyrukluları ve ailelerini tahliyeye dahil etme planlarını memnuniyetle karşıladığını söyledi .
  • Bakan ayrıca , AB’nin Afganistan’da temsili bir hükümet ihtiyacını vurgulaması gerektiğini ve Taliban’ın temel hak ve özgürlüklere saygı duyması ve kültürel mirasın yanı sıra kadınların, küçüklerin ve azınlıkların korunmasını garanti etmesi gerektiğini söyledi.

Kaynak : Ekathimerini

Tarih :17.08.2021

 

Dış Aktörler

Batı Balkanlar Üzerinden Kaçak Göç İki Kat Arttı

 

  • 2021’in ilk yedi ayında Batı Balkanlar üzerinden Avrupa Birliği’ne kaçak geçiş yapan göçmenlerin sayısı, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 90 arttı.
  • Avrupa Birliği’nin sınır koruma ajansı Frontex’in verilerine göre bu yıl Temmuz ayı sonu itibarıyla bu rotayı kullanan kaçak göçmenlerin sayısı 22,600 oldu. Bu veri, bu güzergahı kullanan kaçak göçmenlerin sayısının geçtiğimiz yıla nazaran yaklaşık iki kat arttığını ortaya koyuyor.
  • Frontex, AB’ye aynı dönemde kaçak giriş yapan toplam göçmen sayısının ise 82 bin olduğunu duyurdu. Batı Balkan rotası en fazla Suriyeli, Afgan ve Faslı göçmenler tarafından tercih ediliyor.

Kaynak: Time Balkan

Tarih: 14.08.2021

 

Balkan Ülkeleri Kapılarını Afgan Göçmenlere Açıyor

 

  • Kosova, Arnavutluk ve Kuzey Makedonya ABD’nin talebine olumlu cevap verdi. 3 ülke Afganların barınma ve transit geçişine izin verecek.
  • Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joe Biden ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Afganların geçici barınmasına ilişkin talebi hakkında bilgi veren Osmani, kendisinin hiçbir tereddüt ve koşul olmaksızın böyle bir insani operasyon için rıza gösterdiğini söyledi. Kosova Cumhurbaşkan Vjosa Osmani, Afgan vatandaşlarının güvenlik denetlemesinin ABD tarafından yapılacağını, ABD’ye göçmen vizesi alana kadar Kosova’da geçici olarak kalacaklarını açıkladı.
  • Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, Afganistan vatandaşlarının ülkelerinde barınma ve transit geçişine “Hayır” demeyeceklerini belirterek, entelektüel çevrelerden ve Afgan kadın aktivistlerden oluşan birkaç yüz kişinin Arnavutluk’a geçici olarak sığınma talebini memnuniyetle karşıladıklarını açıkladı.
  • Kuzey Makedonya’da Afganistan’dan gelecek geçici göçmenler için otel ve kampları kullanacak. Başbakan Zoran Zaev, tüm operasyonun ABD tarafından gerçekleştirileceğini ve masrafların ABD tarafından karşılanacağını söyledi.

Kaynak: Time Balkan

Tarih: 17.08.2021

TUİÇ Balkan Stajyerleri: Didem Şimşek, Rümeysa Güner, Şamil Orhan, Aybüke Beyza Koçak ve Hatice Deniz Hızal

 

Türkiye’de HPV Aşı Uygulamaları: Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Bakış

Özet

HPV, sadece belirli bir kesimin karşılaşabileceği ya da belirli bir kesimde sağlık sorunlarına yol açan bir virüs değildir. Her kesimden, her türlü hayat tarzından, cinsel kimlik ve yönelimden bireylerin bu virüsle karşılaşabilmekte ve bu sebeple risklerinin bilincinde olması gerekmektedir. Rahmi olan bireylerde serviks kanserine yol açan ana etmendir ve yarattığı risklerle bir noktada cinsel kimlik ya da cinsel yönelim tanımamaktadır. HPV’yi önlemek ve enfeksiyonlara erken tanı koymak için birden fazla yöntem mevcuttur. Bunun en etkili yöntemi aşıdır. Tek başına ömür boyu yeterli olmasa dahi en yüksek riskli türlerin kanser oluşturmasını engeller. Bu çalışmada HPV ile ilgili genel bilgiler verildikten sonra HPV’yi önlemeye yarayan yöntemlerin kendileri ve Türkiye’deki durumu incelenmiş, özellikle Türkiye’deki aşı politikaları üzerinde durulmuştur. Araştırma toplumsal cinsiyet perspektifli yazıldığı için Türkçe literatürün taranmasına ve bu kaynakların kullanılmasına dikkat edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: HPV, HPV aşısı, serviks kanseri, toplumsal cinsiyet. 

Abstract

HPV is not a virus that only a certain group can encounter or that causes health problems in a certain segment. Individuals from all walks of life, all lifestyles, sexual identity and orientation should be aware of the risks and exposure to this virus. It is the main factor that causes cervical cancer in individuals with a uterus and does not recognize sexual identity or sexual orientation at some point due to the risks it creates. There are multiple methods to prevent HPV and diagnose infections early. The most effective method is vaccination. Even if it is not enough for a lifetime alone, it prevents the highest risk types from forming cancer. In this study, after giving general information about HPV, the methods used to prevent HPV and their situation in Turkey were examined, and especially the vaccine policies in Turkey were emphasized. Since the research was written with a gender perspective, attention was paid to the scanning of Turkish literature and the use of these resources.

Keywords: HPV, HPV vaccine, cervical cancer, gender.

Giriş

İnsan papilloma virüsü, insan papilloma virüs ya da human papilloma virüsü (kısaca HPV veya İPV) 200’den fazla tip türü olan papillomavirus ailesine üyedir. Deri ve mukozal yüzeylerin bazal epitay tabakalarını enfekte edebilen bir DNA virüsüdür. Bu tiplerin 40 tanesi cinsel yolla bulaşmaktadır ve dünyadaki en yaygın cinsel hastalıktır. HPV’nin bulaşması cinsiyet ya da cinsel yönelim fark ettirmez. Bulaşma olması için doğrudan penetrasyon olması da gerekmez. Aktif lezyon ya da siğil olan genital bölge ile cilt teması da yeterlidir (Artuk, Gül & Coşkun, 2013). %65 oranında seksüel bir temastan sonra enfeksiyon gelişir (Aydoğdu & Özsoy, 2018). Virüs, çok nadir de olsa umumi tuvalet, duş gibi hijyeni tam sağlanmamış yerlerden de bulaşabilir. Bireye bulaşma ihtimali yaşam boyu %80 civarlarındadır. %90 oranla HPV virüsü genelde iki sene içinde vücut bağışıklığı tarafından baskılanarak vücuttan uzaklaştırılır. Yaklaşık %5 ya da 10 ihtimalle de devam eden hastalığa neden olduğu bilinmektedir (Şahbaz & Erol, 2014). HPV, kanserojen özelliklerine göre iki gruba ayrılır. İlk grup olan ‘düşük riskliler’, genelde servikal lezyonlara ve genital siğillere sebep olan HPV 6 ve 11’dir. Daha fazla düşük riskli tip olmasına rağmen en yaygın gözükeni bunlardır. Bu iki tip, dünyadaki genital siğillerin yaklaşık %90’ından sorumludur (Altınel Açoğlu, Oğuz & Şenel, 2019). İkinci grup ise rahmi olan kadınlarda vulva ve vajina, erkeklerde penis, hem erkeklerde hem de kadınlarda orofarenks, larenks ve anal kansere sebebiyet verebilen ‘yüksek riskliler’dir. Serviks ya da halk arasında bilinen adıyla rahim ağzı kanseri, diğer kanser türlerinin aksine kalıtımsal bir özellik göstermemektedir (Artuk et al., 2013). Serviks kanserlerinin çoğu, neredeyse %99,7, HPV ile ilişkilidir (Aydoğdu & Özsoy, 2018). En fazla kanser riski yaratanları ise HPV 16 ve 18 tipidir. HPV 16 ve 18 dünyadaki serviks kanserlerinin %70’inden sorumludur (Altınel Açoğlu et al., 2019). 2018 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınladığı rapora göre serviks kanseri, hem yaygınlığı hem de ölüm oranları açısından dünyada dördüncü sırayı almaktadır. Gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerde yayılım ve ölüm oranları daha yüksek seviyelerdedir. Buna etki eden faktörlerden bir tanesi önleyici tarama sağlık imkanlarına ulaşmaktır (Güner & Gözükara, 2019). HPV’den korunmak için aşı, kondom ve devamında tarama-takip yöntemleri önerilmektedir. Tek başına aşı ya da tek başına taramalar istenilen etkiyi vermeyebilir. Aşılar tedavi edici değil, önleyicidir. Bazı HPV tiplerinin oluşturabileceği servikal intraepitelyal neoplazi (CIN) ve onlara bağlı hastalıkları önleyebilirler. Şu an piyasada iki tip aşı vardır. İlki Kuadrivalan HPV aşısıdır. Bir diğer adı da Gardasildir. 2006 yılında FDA (US Food and Drug Administration) tarafından kadınlarda serviks ve CIN oluşumunu önlemede kullanılması onaylanmıştır. 2010 yılında da hem kadınlarda hem erkeklerde anal intraepitelyal neoplazi ve anal kanserden korunmada kullanımı onaylanmıştır. Gardasil aşının da iki çeşidi bulunuyor: Gardasil (tip 6,11,16,18 için) ve Gardasil.9 (tip 6,11,16,18,31,33,45,52,58). Diğer aşı çeşidi Bivalan HPV aşıdır. Bir diğer adı Cervarix’tir. Cervarix de tip 16 ve 18’e karşı koruma sağlar. 2009 tarafından FDA tarafından onaylanmış ve 100’den fazla ülkede kullanılmaktadır (Artuk et al., 2013). Şu an Türkiye’de güncel olarak Cervarix ve Gardasil 4 satışta bulunmaktadır. Yurt dışında ise güncel olarak Gardasil 9 da satıştadır, Gardasil 9’un ülkemize ne zaman geleceği belli değildir. Ancak daha farklı HPV tiplerinin oluşturabileceği ya da diğer bozuklukların tanı alıp izlenmesi için tarama hayatidir. Doğrudan HPV testinin kendisinin ülkemizde pahalı olması sebebiyle ilk olarak pap smear taraması yapılması çoğunlukla tercih edilir. Pap smear testi ile bu taramalar kolayca sağlık merkezlerinde yapılabilmektedir. Serviks ya da prekanser taraması yapmak için kullanılan teste pap smear testi denir. Test ile birlikte lezyonlar henüz tedavi aşamasındayken yakalanabilir. 

1. Türkiye’de Cinsel Sağlık Politikaları

Sağlık politikalarının belirlenmesinde çok fazla faktör etkilidir. Türkiye sağlık politikaları bakımından son 20 yılda ciddi bir dönüşüm geçirmiştir. Nüfus, bir ülkenin kalkınması ve kaynakların bölüşümü açısından önemli olduğu kadar sağlık politikalarını da etkileyen ana faktörlerden biridir. Doğum kontrol teşviklerinden en az üç çocuğa gibi radikal bir değişim söz konusudur (Özdemir, 2017). Doğum ve çocuk getirmek kavramı her ne kadar iki cinsiyeti de ilgilendirir gibi görünse de asıl yük her zaman kadındadır. Sağlık politikalarımız doğumu teşvik etmek için kadınları yakından ilgilendiren sağlık politikalarında değişiklikler yapmaktadır. 

Bunlardan ilki Türkiye’nin cinsel sağlık eğitimi konusundaki politikalarıdır. Cinsel sağlık eğitimi; çocukların ve gençlerin fiziksel, duygusal ve sosyal gelişimini destekleyen ana faktörlerden bir tanesidir. Kendilerini cinsel açıdan tanımaları gerek fiziksel gerekse duygusal zararlardan kaçınmaları için şarttır. Türkiye’nin güncel ulusal eğitim programında cinsel sağlıkla ilgili herhangi bir ders bulunmamaktadır. 1996’dan beri biyoloji ders kitaplarının müfredatında ergenlik dönemi ve cinsel yolla bulaşan hastalıklarla ilgili bazı bilgiler yer almaktadır (Yücesan & Ayaz Alkaya, 2017). Ancak bu bilgiler çoğunlukla kâğıt üstünde kalmakta ve ayrı bir ders olmadığı gibi genelde konu tabulaştırılmaktadır. HPV’den korunmaya yarayan öncelikli doğum kontrol yöntemi kondom hakkında bile eğitim sisteminde verilen bilgiler çok kısıtlıdır. Çoğu zaman doğum kontrol yöntemlerinin cinsel sağlığı korumak için gerekli olduğu bilgisi verilmemektedir ve sadece gebelik önleyici olarak bakılmaktadır. Cinsel sağlık alanından HPV’ye daha da özelleştirirsek, ne eğitim müfredatında ne ilk aşılarımızda ne de ergenlikte aile hekimleri tarafından HPV hakkında bilgi veren bir sistem bulunmamaktadır. Son 5 yılda yapılan sağlık devriminden önce, sağlık ocağındaki hemşireler yerel bölgelerdeki kadınları doğum kontrol için arayıp bilgilendirirken günümüzde artık hamile kadınların takibinden buna sıra gelmediğini belirtmektedirler. HPV ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı geliştirilen ön yargılar ve sosyal damgalamada yine bilgisizliğin ürettiği zararlı olgulardır. 

Ülkemizde sağlık politikalarında genel olarak cinsel sağlık, özelinde çeşitli korunma yöntemleri, taramalar ya da cinsel yolla bulaşan yaygın hastalıklarla ilgili bilgileri erişime sunmak bulunmuyor. Korunma yöntemlerinden prezervatif ya da kondom, başta HPV olmak üzere cinsel yolla bulaşan hastalıklara büyük ölçüde koruma sağlıyor. HPV’nin bulaş yolları göz önüne alındığında kondom yüzde yüz bir koruma sağlıyor diyemeyiz. Çünkü HPV’nin bulaşması için penetrasyon şart değildir, aktif lezyon ve siğillerden de bulaşabilir (Artuk et al, 2013). Ama HPV’si olan bireyler her zaman bulaştırıcı olmayabiliyor. Aktif lezyon ve siğili olmayan insanlar korunarak güvenli bir cinsel ilişki yaşayabilir. Bu yüzden CYBH ve koruma yöntemleri herkesin erişim sağlayabileceği kaynaklar olmalıdır. Özellikle ergenlik dönemiyle birlikte bireylerin cinsel kimliklerini keşfetme serüvenlerinin başlamasıyla cinsel davranışlara merakları artıyor. Genç bireyleri bu enfeksiyonlarla karşılaşmadan önce bilgilendirmek hayati önem taşıyor. 1986 yılında Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre zührevi hastalıklardan hastaneye yatan insanların %24.8’i 15-24 yaş grubundadır. Farklı çalışmalarda, cinsel yolla bulaşan hastalıklarında cinsel hayatı aktif olan gruplarda en yaygın olarak ergenlerde görüldüğünü göstermektedir (Set, Dağdeviren & Aktürk, 2006). Bu veriler de birlikte korunma yöntemlerinin sadece HPV için değil, diğer enfeksiyonlardan korunmak için önemini gösteriyor. Diğer önemli noktası ise korunmak sadece belli bir cinsel yönelim ve kimlik için değil, herkes için koruyucu ve önleyici bir yöntemdir. Aynı zamanda sadece ergenlerin değil, ebeveynlerin de bu konuda bilgilendirilmesi çok önemli. Çünkü bireylerin yetişmesi için sadece sosyal toplum ve devlet yeterli kaynaklar değildir, en temel kaynak yine ailedir. Bilinçli ebeveynler bildiklerini çocuklarına aktararak korunmaları büyük oranda garantileyebilirler. Keza bilinçli ebeveynler düzenli taramalar ve aşı uygulamalarında da çok önemli bir yer tutmaktadır.

2. Türkiye’de Güncel Cinsel Sağlık Uygulamaları

Türkiye’de kadının cinselliği ve cinsel sağlıkları, sağlık politikaları açısından öncelikli değildir. Eğer gebelik ya da hamile kalma durumları varsa ancak kadınların cinsel sağlıkları öncelenir. Ayrıca açık bir şekilde kadının cinsel sağlığını düşünmesi ve aktif bir cinsel hayatı olduğunu beyan etmesi de toplumun normlarına aykırı olan şeylerdir. Bunların pratiklerini hastanelerdeki uygulamalarda görebiliriz. Güncel olarak Ankara Şehir Hastanesi’nde kadın doğum bölümünde randevu için gebelikle ilgili konulara 14 tane, 23 yaş altı kadınlar için 1, rahim içi doğum kontrol yöntemi için araç kullananlara 2 ve menopoza girenler için de 2 tane doktor atanmıştır. Bu bile aslında doğumla ilgili durumlarla diğerlerini dışarıda bırakacak şekilde nasıl ilgilenildiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca 23 yaş için de ‘evli olmayan’ ibaresi bulunmaktadır. Bir noktada kadınların cinsel hayatı evlilikle de bağdaştırılmaktadır. Çünkü normalde sağlıkla ilgili bir durum söz konusuyken kültürel bir inşa olan evliliğin bir bağlantısı yoktur. Ya da erkekler üroloji için randevu almak istediklerinde randevu kısımlarına evlilik ile ilgili bir ibare konulmadığı devletin resmi randevu alma uygulaması olan MHRS’de açıkça görülmektedir. En ufak pratiklere bile toplumsal cinsiyet eşitsizliği sirayet etmektedir. Hastanedeki muamele de farklı değildir. Genelde cinsel sağlık konusunda hastaya yeteri kadar bilgi verilmemekle birlikte kimi zaman doktorların tutumları, hastaları hastaneden ve tedaviden uzaklaştırabilmektedir. Oysa HPV ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmak ya da tedavi almak amacıyla düzenli taramalara gidilmesi ve yanlış bir hamlede bulunulmaması adına bir uzmanla iletişim içinde kalınması hayatidir. Yapılan düzenli taramalar ve kolposkopilerle hem HPV’ler hem de lezyonlar tespit edilebilmektedir. Smear testi genelde kulak çubuğuna benzer bir yöntemle rahim ağzından alınırken kolposkopi o bölgenin daha detaylı taranmasını ve gerektiğinde de biyopsi yapılabilmesini sağlar. Genelde de HPV testinden önce smear tarama testleri tavsiye edilir ve testin sonucuna göre hareket edilir. Düzenli smear testleri ile HPV’ye bağlı veya bağlı olmayan enfeksiyonlar serviks kanserine dönüşmeden tespit ve tedavi edilir. Bir diğer önemli nokta ise, cinsel kimliği ve yöneliminden bağımsız olarak rahmi olan her birey düzenli olarak bu taramaları yaptırmalıdır. Taramaların aralığı ve yöntemi bireyin yaşı, güncel sağlık durumu ve koşulları nedeniyle değişiklik gösterebilir. Bireylerin yeteri kadar tarama yaptırmaları da yine devlet ve sosyal çevre tarafından teşvik edilmelidir. Genel olarak smear’ın ‘bakire’ kadınlara yapılamayacağı ve smear yaptıranların da otomatik olarak ‘bakire’ olmadığı cahil görüşlerden bazılarıdır. Ne yazık ki bu algıyı kırmak için yeterli cinsel sağlık eğitimi bireylere ve sağlık çalışanlarına da verilmemektedir. Devlet hastanelerindeki bu ayrımcılıktan dolayı bazı bireyler özele yönelse de fahiş ücretlerden dolayı bu da sürdürülebilir bir uygulama olmamaktadır.

3. HPV Aşısı ve Güncel Aşı Politikaları

HPV’ye karşı korunmada ve tanı almada cinsel sağlık eğitimi, korunma yöntemleri ve taramalar birbirlerinden bağımsız bileşenler değildir. Bu da bizi HPV’yi önlemede son aşama olan aşılara getiriyor. Aşıya giden yolda toplumun birçok öznesinin farkındalığı önemlidir. HPV aşısının bireyleri yüksek oranda koruması için ortalama 11 ile 12 yaş önerilmiştir. Geç kalınmış ya da tamamlayıcı aşı için de yaş aralığı 13 ile 26 olarak belirlenmiştir. Günümüzde ise 45 yaşına kadar genişletilmiştir (Ceyhan, 2012). Yaş ile ilgili değişken bilgiler mevcuttur, bu bilgiler ortalamayı yansıtır. Farklı kaynaklar da cinsel olarak aktif olmamış 9 ile 14 yaş arasındaki bireyler için iki doz yeterli olduğunu söylememektedir. Aşı var olan enfeksiyonları tedavi etmez, yeni bir enfeksiyonun oluşumunu engeller (Aydoğdu & Özsoy, 2018). HPV’nin aşı ile korunan türlerinden biriyle enfekte olmak aşının etkinliğini azaltır. Bu yüzden cinsel olarak aktif olmadan aşının yapılabilmesi önemlidir. HPV naif bireyler için kuadrivalan (dörtlü) HPV aşısı olan gardasilin koruyuculuğu %97 ile 100 arası değişmektedir. Aşının 0., 2. Ve 6. ayda olmak üzere 3 doz olarak yapılması FDA tarafından önerilmektedir. Bir diğeri ise Bivalan (ikili) HPV aşısı olan Cervarix, HPV naif bireyler için %93 civarlarında koruma sağlamaktadır (Artuk et al., 2013). Türkiye’de aşının kendisine ve aşı hakkında bilimsel bilgilere erişmek zordur. HPV aşıları ulusal aşı programımızda değildir. Devlete ait sağlık kuruluşlarında da aşıya dair bir bilgilendirme yapılmamaktadır. Güncel olarak aşı olmak ya da aşıyı çocuklarına yaptırmak isteyen insanlar, aşılara ücretlerini ödeyerek ulaşabilmektedir. Aşının şu anki fiyatı 700 liradır. Kura bağlı olarak da bu fiyatlar artmaktadır. Şubat ayından haziran ayına neredeyse 150 liralık bir artış olmuştur. Aşının ortalama 3 doz yapıldığını ve Türkiye’nin güncel ekonomik koşullarını göz önüne alırsak bu fiyat aşıya erişimi engelleyen başlıca faktörlerden bir tanesidir. 9 ile 18 yaş arası çocuğa sahip olan 203 ebeveyn üzerinde yapılan bir çalışmada annelerin %50’si, babaların da %56’sı devletin aşı tarafından ücretsiz olarak yapılsa aşı yaptırmayı düşüneceklerini belirtmişlerdir (Altınel Açoğlu et al., 2019). Yine bu aşının koruma sağlayabilmesi için mümkün olan ve aralığa uyan en erken yaşta yaptırılması gerektiğini göz önüne alırsak genç işsizlik oranını da göz ardı edemeyiz. 2015 verilerine göre genç işsizlik oranı %19,1’dir (Işık, 2016). Kesin sayısını bilmemekle birlikte bu oranın son 6 yılda da tırmanarak arttığı barizdir. Temel ihtiyaçlarını bile zor karşılayabilen insanlar için HPV aşısı lüks kategorisine girmektedir. HPV aşısının önemi bilen bireyler için dahi büyük bir engel oluşturmaktadır. Güncel olarak HPV aşısının ulusal aşı programına alınması için dijital eylemler yapılmaktadır. Çünkü verilen bilgilerden anlaşılacağı üzere sadece aşıya erişmek yetmiyor, devlet destekli ve ücretsiz bir aşıya erişim gerekiyor. Aşıya erişim kimse için bir lüks değil, haktır. Güncel HPV aşı aktivizmi aşı için şart olan bir diğer faktöre de değiniyor: farkındalık ve bilgi sahibi olmak. Özellikle 9-13 yaş arasındaki çocukların aşılanması için ebeveynlerin, sağlık çalışanlarının ve eğitimcilerin bilinçlendirilmesi önemlidir. Ne yazık ki yapılan çalışmalar bu konuda Türkiye’de yeteri kadar farkındalığın oluşmadığını göstermektedir. Yukarıda bahsettiğim ebeveynler üzerinde yapılan çalışmada, ebeveynlere daha önce HPV aşısını duyup duymadıkları da sorulmuştur. Annelerin %69.1’i, babaların ise %78’i duymadıklarını belirtmişlerdir (Altınel Açoğlu et al., 2019). Sadece Türkiye’de değil, genel olarak dünyada çocuklara HPV aşısı yaptırılması çocukları erken yaşta cinselliğe teşvik edip etmeyeceği sorgulanmıştır. Bu sadece HPV ile alakalı bir yaklaşım değildir, cinsel sağlık ve cinsellik konularında ebeveynler bu yanılgıya sık sık düşmektedir. Daha fazla kaynak sunup daha fazla bilgi verirsek hem teşvik etmiş olacağız hem de bu davranışlarda bulunacaklar düşüncesi bizim toplumumuzda da yaygındır. Çocuklara ve gençlere cinsel yolla bulaşan bir hastalığa ve onun yaratacağı enfeksiyonlara karşı koruyan bir aşı yapıldığı anlatıldığında, bu algının savunduğu şey gençlerin daha rahat ve hızlı cinsellik yaşayacağıdır. Ancak bu yanlış bir algıdır. Bu da bizi kapsamlı üreme ve cinsel sağlık bilgisi erişimine götürmektedir. Gerekli eğitimi alan genç ve çocuklarda eğitim tam tersi etkiler yaratmaktadır. Yapılan başka bir çalışmada aşı hakkında bilgi sahibi olmak ile yaptırma oranları arasında pozitif bir korelasyon gözlemlenmiştir. Bu yüzden ebeveynlerin bu konu hakkında doğru bilgi sahibi olması ve bu bilgiyi çocuklarına uygun yollarla aktarması, çocuklarının sağlığı açısından hayatidir. Sadece ebeveynlerin değil, bireylerin bağımsızlıklarını kazandıkça bu konuya ve cinsel sağlıklarına eğilmeleri de önemlidir. Ancak ne yazık ki bahsedilen yanılgı bir noktada başka yanılgıları da desteklemektedir. Toplum normlarına göre herkesin heteronormatif bir yapıda monogamik ilişkiler yaşadığı varsayılmaktadır. Yine aynı normlar bakirelik kavramı üzerinden kadınlar evlendiklerinde ilk cinselliklerini yaşarlar varsayımını hem kurar hem de dayatır. Ancak gerçek ilişkilenmeler bu varsayımdan çok uzaktadır. Bu varsayımlar baz alınarak sağlık politikaları belirlendiği için HPV’de en riskli olan grup olan cinsel aktif ve çok eşli kadınlar ciddi bir ayrımcılığa maruz kaldıkları gibi en temel haklarından da bir yerde mahrum edilmiş olurlar. Uludağ üniversitesinde 18 yaş üstü 336 kadın hasta ile yapılan çalışmada hastaların %66,4’ü HPV’yi, %55,4’ü de HPV aşısını bilmediklerini söylemişlerdir (Ozan et al., 2011). Bu oldukça yüksek ve sağlıklarını tehdit eden bir orandır. Yukarıda da bahsettiğim kapsamlı ve erişilebilir bir eğitime ulaşmak için hiçbir zaman geç değildir. Türkiye’de yapılan araştırmalar genelde rahmi olan bireyler üzerinden yapılmaktadır. Ancak Türkiye’de çoğu zaman ihmal edilse de cinsel ve üreme sağlığı erkekleri de yakından ilgilendiren bir konudur. Erkeklik olgusu kadınları sıkıştırdığı gibi erkeklerin de alanlarını daraltmaktadır. Bu yüzden verilen eğitimler de araştırmalar da toplum sağlının korunabilmesi için daha kapsamlı olmalıdır. Çünkü eğer siğil gibi görünür bir lezyon oluşmadıysa HPV’yi erkeklerde belirlemenin herhangi bir yolu yoktur. Ama erkekler de kadınlardan daha az riskli bir durumda değildir. HPV, sadece kadınlarda değil aynı zamanda erkeklerde de çeşitli lezyonlara ve kanserlere sebebiyet verebilmektedir. 2010 yılında FDA, kuadrivalan aşının erkekleri anal intraepitelyal neoplazi ve anal kanserden koruması için kullanım onayı vermiştir. Bu nedenle aşıyı sadece rahim ağzı kanseri önleyicisi olarak görmek eksiktir ve erkekleri konudan uzak düşürmektedir. Aşı farkındalığı kazandırma çalışmalarında genital organ ayırt etmeksizin herkesin bir gün HPV ile karşılaşabileceği ve olumsuz sonuçlarla yüzleşebileceği vurgulanmalıdır.

Sonuç

Türkiye’de güncel olarak uygulanan sağlık politikalarının toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetmediği görülmektedir. Başta cinsel olarak aktif kadınlar, daha sonrasında da diğer bireylerin cinsel sağlıkları sağlık politikamızda yok sayılmaktadır. Politikaların toplumsal normlardan çok fazla etkilenmesinden dolayı bu konuda harekete geçmek isteyen insanlar da ya damgalamaya maruz kalırlar ya da özellere yönelirler. İzlenen HPV politikaları, cinsel sağlık politikalarının alt başlıklarından biridir. HPV’in önlenmesi ve tedaviye erişim için tek bir yöntemden ziyade, yöntemlerin ortak ve eş zamanlı işlemesi gerekmektedir: farkındalık ve bilgi kazanma, düzenli tarama takipleri ve aşı. Türkiye’de aşı devlet tarafından karşılanmadığı ve bilgilendirmesi resmi yerlerde yapılmadığı için bireyler doğru bilgiye ve aşıya erişimde güçlük çekmektedirler. Eğitim öğretim sistemimizde bilimsel ve kapsayıcı herhangi bir cinsel ve üreme sağlık eğitimi bulunmadığı görülmüştür. HPV’ye karşı önlemlerin en temelini oluşturan eğitim eksik kalınca insanlar kendi deneyimleriyle belki takip tarama aşamasını yapabilmektedirler. Ancak devlette bunun için de yeterli imkanlar bulunmadığı güncel verilerle desteklenmiştir. HPV önlemede en son ve en etkili silah olan aşı da bu politikaların ardında erişilmez olmaktadır. Aşının bilgilendirmesi yapılmadığı gibi devlet tarafından da maddi olarak desteklenmemektedir. Çocukları ya da gençleri cinselliğe özendirmemek adına ya da herkesin tek eşli heteroseksüel bir cinsel yaşamı varmış varsayımı üzerinden kurulan politikalar çoğu kesimi dışarıda bırakmaktadır. HPV’yi ve aşısını sadece rahmi olan bireylerle bağdaştırmak da aynı varsayımların ürünüdür. Ayrıca bu normların herhangi bir bilimsel dayanağı yoktur. Türkiye’de bilimsel olmayan ve toplumsal cinsiyet eşitliği açısından tüm kimlikleri ayrımcılığa bırakan bir sistemin olduğu ve yerleştiği görülmüştür. Aktivist çevrelerde yeni yeni farkındalık çalışmaları artsa da karar mercii olan meclis gibi yerlerden ne yazık ki somut adımlar ve destek gelmemektedir. 

Devletler aşı politikalarını belirlerken maliyet ve yarar hesaplamaları yaparlar. Ancak HPV aşısında aşı olmamanın maliyeti kadınların yaşamıdır, bu yüzden göz ardı edilemez. Günümüzde aktif olarak bir farkındalık kampanyası yürütülmektedir. Doğrudan kamu kuruluşlarından bir adım göremesek dahi sosyal medyadan yürütülen kampanyalar bilinç uyandırmaya başladı. Her şeyin başı eğitim olsa da bu tek başına yeterli değil. Çünkü aşının güncel fiyatı 696 Türk Lirası ve aşıya ulaşmak oldukça sınıfsal. Bunun için bireysel hareketlerden ziyade daha örgütlü bir şekilde bu konunu üstüne gidilmeli. Devlet en başta temel olan cinsel sağlık eğitimini toplumun her kesimine ulaştıracak formatta düzenleyip topluma sunmalı. Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezi (KETEM) ve sağlık ocağı aile hekimleri de özellikle ebeveyn bilgilendirmede görev alabilirler. Zaten daha öncelerinde buna benzer bilgilendirmeleri yapan kuruluşlardır. Daha sonra da diğer devletlerin modellerinin örnekleri izlenerek kendi sağlık güvencelerimize HPV aşı politikası üretmelidir. Çoğu ülkede aşı 9-13 yaş arası çocuklara ücretsiz uygulanır. Kimi ülkelerde buna erkek çocukları da dahildir. Bazı ülkelerde başlıca (primer) aşıyı kaçıran kadınlar için 13-26 yaş arasında da yakalama (catch-up) aşısı yine devlet desteklidir (Köse, n.d). Aşı ve bilgilendirme takip ve taramaya göre daha hızlı ilerleyen süreçlerdir. Bu yüzden devlet her bireyini sistematik bir şekilde takip de etmelidir. Çünkü HPV’de ve diğer hastalıklarda tarama hayati önem taşımaktadır. 

Ekin Nur Çekiç 

Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Staj Programı

Kaynakça

Şahbaz, A., EROL, O. (2021). HPV aşı uygulamaları. Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Dergisi, 11(2), 125–130.

Altınel Açoğlu, E., Oğuz, M. M., & Şenel, S. (2019). Ebeveynlerin HPV Aşısı Hakkındaki Bilgi Düzeyleri ve Yaklaşımları. Journal of Pediatric Disease / Cocuk Hastaliklari Dergisi, 13(2), 78–82.

Artuk, C., Cem Gül, H., & Coşkun, Ö. (2013). Human Papilloma Virüs (HPV) Aşılamasına Güncel Bakış. TAF Preventive Medicine Bulletin, 12(3), 327–334. 

Aydoğdu, S. G. M., & Özsoy, Ü. (2018). Serviks kanseri ve HPV. Androl Bul, 20, 25-29.

Ceyhan, M. (2012). Human papillomavirus (HPV) aşıları. Klinik Gelişim Dergisi, 25, 36-39.

Güner, P. D., & Gözükara, K. H. (2019). Kadın Hekimlerin Çocuklarına Human Papilloma Virus Aşısı Yaptırma Kararını Etkileyen Faktörler. Ankara Medical Journal, 19(3), 539-549.

Hakan, O. Z. A. N., DEMİR, B. Ç., Yeliz, A. T. İ. K., Gümüş, E., & Özerkan, K. (2011). Kadın hastalıkları ve doğum polikliniğine başvuran hastaların human papilloma virüs ve hpv aşısı hakkındaki bilgi düzeylerinin belirlenmesi. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 37(3), 145-148.

Işık, V. (2016). Türkiye’de Genç İşsizliği ve Genç Nüfusta Atalet. Hak İş Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi, 5(11), 130-145.

Köse. M., F. (n.d). Dünya’da HPV Aşı Politikaları. Etlik Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi.

Özdemir, A. (2017). Doğum Kontrol Teşviklerinden En Az Üç Çocuğa: Tarihsel Süreçte Türkiye’de Anti-Natalist ve Pro-Natalist Politikaların Seyri. Uluslararası Politik Araştırmalar Dergisi, 3(3), 65-75.

Set, T., Dağdeviren, N., & Aktürk, Z. (2006). Ergenlerde cinsellik. Genel Tıp Dergisi, 16(3), 137-141.

Yücesan A , Ayaz Alkaya S. Okullarda göz ardı edilen bir konu: Cinsel sağlık eğitimi. SDÜ Tıp Fakültesi Dergisi. 2018; 25(2), 200-209.