Home Blog Page 29

Eğitime “Şeriata Uygunluk” Arası: Taliban Yönetiminin Eğitim Kararı

Şeriata Uygunluk Afganistan’daki ani rejim değişikliği pek çok toplumsal alana yansıdı ve bunun en bariz görüldüğü kurumlardan biri de ‘eğitim’ oldu. Taliban’ın geçtiğimiz Ağustos ayında Afganistan’ı ele geçirmesi sonucunda koyduğu yasaklardan biri de eğitim alanındaydı. Lise ve ortaokul düzeyindeki kız öğrencilerin eğitim aldıkları kurumlar kapatılmıştı. Aylardır süren bu yasakların ardından Taliban hükümeti 23 Mart 2022 tarihinde eğitim-öğretim kurumlarının yeniden faaliyete geçmesine karar verdi. Fakat aynı tarihte, Eğitim Bakanlığının aniden yaptığı açıklamada “Kız öğrencilerin okuduğu bütün orta öğrenim kurumları ve altıncı sınıf üzerindeki bütün kız öğrencilerin okula gidişi ikinci bir emre kadar durdurulmuştur.” denildi. Yapılan bu açıklamaya gerekçe olarak da kız öğrencilerin “Şeriata ve Afgan geleneklerine uygun” giyinmediği ve bu geleneklere uygun bir kıyafet tasarlanıncaya kadar kız öğrencilerin okula gitme kararının askıya alınacağı ifade edildi (BBC News, 2022).

Whiplash (2014)

“Dünyada kusursuz iki insan vardır: Biri ölmüştür öteki ise doğmamıştır” – Çin atasözü

Beyaz perdeyle 2014 yılında buluşan Whiplash Damien Chazelle imzalı dram türü bir film olup başrollerini Miles Teller ve J. K. Simmons paylaşmaktadır. Asla hedefine ulaşamayacak bir amaç: Mükemmellik, mükemmelliği ararken dökülen gözyaşları, kan ve ter… Bir insan tam anlamıyla ne zaman mükemmel olur? Mükemmellik azmin bir sonucu mudur? Yoksa asla bitmeyecek olan bir savaş mı? Whiplash filmi tam da bu soruları seyirciye sormaktadır. Caz müziğiyle bütünleşen film tür bakımından dram olarak adlandırılsa da psikolojik bir tabanı olduğu yadsınmamalıdır. Film yetenekli bir caz öğrencisi Andrew ve onun hırslı öğretmeni Fletcher arasındaki bağ ve çatışmayı anlatmaktadır.

Fletcher prestijli bir okulda orkestra şefidir, öğrencilerinin gözünde otorite konumundadır. Fletcher’in öğrencilerin potansiyelini çıkarmak için kendi özgü yöntemleri vardır. Filmde sık sık baş karaktere “Charlie Parker, Jo Jones kafasına zil attıktan sonra Charlie Parker oldu” dediğini görürüz. Bu hikâyeye öğretmenin motivasyonunu daha iyi anlamak için inmek gerektiğini düşünüyorum. Öğretmenin öğrencisine sürekli anlattığı bu hikâyede Charlie Parker ünlü bir caz müzisyeni olmadan önce yanlış bir notaya bastığı için Jo Jones tarafından kafasına zil atılmıştır. Bundan dolayı çok hırslanan Charlie Parker çok çalışmış ve zamanındaki en iyi müzisyenlerden biri olmuştur. Gelelim Fletcher karakteri için bu hikâyenin anlamına, hırslı öğretmenin ideal benliği zamanının en iyisi olmaktır. Rogers ideal benliğin, bireyin ulaşmaya çabaladığı bir model olduğunu, ancak ideal benlik ile benlik arasında büyük bir fark olduğunda bireyin rahatsızlık yaşayacağını ve bu durumda ideal benliğin bireyin gelişimini engelleyeceğini öne sürmüştür (Frager & Fadiman, 1997). Öyle ki Fletcher’in kendi zamanı geçmiştir. Artık en iyi olma şansı, ideal benliğine ulaşma şansı yoktur. Fakat Fletcher için hala bir umut vardır, tıpkı Jo Jones’un Charlie Parker’ı ortaya çıkardığı gibi o da kendi Charlie’sini ortaya çıkartabilir, “en iyi” olmasa bile en iyiyi “yaratan” kişi olabilirdi. Bu şekilde belki de ideal benliğine bir adım daha yaklaşabilirdi.

Ana karakter Andrew ise mükemmel olmayı hedefleyen biridir. Belki de bu yüzden mükemmeli arayan Fletcher ile mükemmel olmak isteyen Andrew arasında görünmez bir bağ oluşmuştur. Andrew üstünlük kompleksi olan bir gençtir. Birey merkezli psikolojinin kurucusu Adler (1929) bu kompleksin temelinde aşağılık hisleri olduğunu savunur. Hikâyenin biraz içine girdiğimiz de annesi tarafından henüz bebekken terk edilen ve güvensiz bağlanma stiline sahip olan Andrew’in neden yetersiz hissettiğini anlamak çok zor değildir. Aşağılık hislerini maskelemeye ve bastırmaya çalışan Andrew kendini diğer herkesten üstün görmekteyken içten içe yetersizlik duygularını yoğun şekilde yaşamaktadır ve otorite konumundaki hocasından onay istemektedir. Mükemmeliyetçi kişiliğe sahip olan Andrew kendine en yüksek standartları koymaktadır. Çünkü mükemmel olmak için hiç hata yapmamalı, erişilmek istenen nihai amaç için fedakarlıklarda bulunulmalıdır. Mükemmel olma isteğinin temeline inildiğinde bu isteği ortaya çıkaran bileşenlerin “sevgi” ve “kabul görme” olduğu görülür (Anthony & Swinson, 2009). Çünkü mükemmeliyetçiler ancak mükemmel ve başarılı olurlarsa sevgi ve kabul göreceklerini düşünürler ve bu yolda kaybettikleri şeyler onlar için küçük bedeller olarak adlandırılır. Andrew ise mükemmel olma yolunda kız arkadaşını feda etmiştir. Kız arkadaşının üniversitede okumak istediği bölüme henüz karar vermemiş olması Andrew’de büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı yaratmıştır. Bu konuşma sonrası Andrew kız arkadaşından ayrılmaya karar vermiştir. Çünkü Andrew “sıradan” biri değildir. Ne istediğini bilmekte ve bunun için çabalamaktadır. Ne istediğini bilmeyen kız arkadaşı ise ünlü bir müzisyen olması önündeki engeldir. Bu düşüncelerle yola çıkan Andrew’in kayıtsız hatta mutlu bir şekilde kız arkadaşından ayrıldığına şahit oluyoruz.

Andrew’in mükemmeliyetçi kişiliği ise aile yapısının bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Andrew, babası ve akrabaları tarafından eleştirilmekte, yetersiz görülmekte ve sürekli olarak kıyaslanmaktadır. Negatif yöndeki mükemmeliyetçilik: koşulsuz kabulün olmadığı, çocuğun sevgi ihtiyacının karşılanmadığı, eleştirel ve kontrolcü bakım sağlayan ebeveynle yaşamanın bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır (Rice, Lopez & Vergara, 2005). Bunlara ek olarak, Andrew’in henüz bebekken terk edildiğinden bahsetmiştik. Küçük yaşta terk edilen çocuk, yeterince iyi olmadığı için terk edildiğini düşünür. Bunun sebebi egosantrik dönemdir. Bu dönemde çocuk, çevresinde olup biten her olumlu ve olumsuz şeyi kendisi için olduğunu düşünmektedir. Çok yönlü düşünemeyen çocuk için dünyanın merkezinde sadece kendisi vardır ve olan şeylerin sorumlusu odur. Böyle bir ortamda büyüyen Andrew’in kendini yetersiz hissetmesi ve mükemmeliyetçi bir kişiliğe sahip olması şaşırtıcı değildir.

Öte yandan film boyunca yoğun öfke ve karşılıklı hayal kırıklıklarına şahit oluyoruz. Onay almak ve mükemmele ulaşmak için çılgınlar gibi çalışan Andrew zaman zaman elleri kanayana kadar çalışsa da Fletcher için asla yeterli olmamaktadır. Bundan dolayı ikili arasında ipler her zaman gerim gerimdir. Birbirlerine bu denli yoğun öfke duyan ikili bu duyguları oldukça sağlıksız yöntemler ile düzenlemektedir. Andrew’in sık sık öfkesini içine attığını ve bu duygudan kurtulmak için bastırma ve kendine yöneltme yaptığına şahit oluyoruz. Oysaki bastırılanın geri dönüşü kaçınılmazdır ve kendine yöneltme ise genelde kendine zararla sonuçlanır. Andrew’ in öfke patlamaları ve kendine zarar verici davranışlarının nedeni de budur. Fletcher ise temelde kendine öfkelidir. Çünkü zamanının en iyisi olamamıştır ve artık olma şansı da yoktur. Fletcher öfkesini düzenlerken yön değiştirmeyi sürekli kullanır. Kendi yetersizliği için öfkeli olan Fletcher, öfkesini öğrencilerin yetersizliğine doğru yön değiştirir. Fakat bu savunma mekanizmalarının hiçbiri işlevsel değildir ve kişinin ilerlemesine ve psikolojik sağlamlığına negatif bir yönde etki eder. Film boyunca karakterlerin hem kendileriyle hem de birbirleri ile birden çok psikolojik bağlamda çatıştıkları görülür.

Filmin finali ise ucu açık bırakılmıştır. Bazıları için mutlu son olarak adlandırılabilecek olan final sahnesi benim gözümde asla son bulmayacak ve kazanılamayacak olan bir savaşın ilk zaferi niteliğindedir. Duygular, mükemmellik, bağlanma, yetersizlik hisleri başta olmak üzere birden fazla konuyu işleyen film caz müziğin de etkisiyle seyir keyfini oldukça yükseltmektedir. Filmin birden çok kez izlenmesi gerektiğini düşünüyorum, her izlediğinizde yeni detaylar bulabileceğiniz enfes, nefes kesici bir film.

Rabia SÜNDÜK 

Psikoloji Çalışmaları Staj Programı

Kaynakça

Adler, A. (1929). The science of living. George Allen & Unwin.

Anthony, M. M., Swinson, R. (2009). When perfect isn’t good enough: strategies for coping with perfectionism. New Harbinger Publications.

Frager, R., & Fadiman, J. (1997). Personality and personal growth. Longman. 

Rice, K. Lopez, F., Vergara, D. (2005). Parental/social ınfluences on perfectionism and adult attachment orientations, Journal of Social and Clinical Psychology, 24(4), 580-605.

Ukrayna-Rusya İkileminde Çin’in Konumu

Rusya’nın 24 Şubat günü Ukrayna topraklarını hedef alarak başlatmış olduğu saldırının dördüncü haftasında savaşın gidişatını ve çatışmayı durduracak bir ateşkesi öngörmek mümkün değil. İki ülke arasında, çeşitli düzeylerde devleti temsil eden yetkililerinin ve zaman zaman arabuluculuk rolünü üstlenmeye çalışan diğer aktörlerin dahil olduğu görüşmeler yapılsa da, iki taraf arasındaki çatışmayı tamamen sona erdirecek bir uzlaşmanın sağlanabildiği söylenemez. Rusya’nın Kyiv başta olmak üzere Ukrayna’nın çeşitli bölgelerinde sivil yerleşim alanlarını hedef alan saldırılarda bulunması ise bu süreci sonlandıracak olan ateşkesi çok daha acil bir gereklilik haline getirdi. Uluslararası toplumun çeşitli aktörleri bölgedeki gerilimi azaltmak, Rusya’nın özellikle sivil yerleşim alanlarına yönelik saldırılarını durdurmak ve en kısa zamanda ateşkes yapılmasını sağlamak amacıyla çeşitli hamlelerde bulunsalar da kesin bir çözüm arayışı ile yapılan bu hamlelerin şimdiye dek Rusya’yı durdurmak için yeterli olmadığını söylemek mümkün. 

NATO’nun Stratejik Konseptinde ‘Yeni’ Bir Dönüşüm mü Yaşanıyor?

24 Şubat’ta başlayan ve hala devam eden Rusya’nın Ukrayna’ya topyekûn saldırısı uluslararası toplumda büyük tepkilere neden olmuştur. Bunun üzerine birçok devlet ve uluslararası kuruluş kritik toplantılar düzenlemiştir. Önümüzdeki dönemlerde de bu girişimin birçok aktörün stratejilerini değiştireceği aşikardır. Bu yazıda bu aktörlerden dünya güvenliğini sağlamayı kendine misyon edinmiş, revizyonist güçlerin tehdidine karşı kendine konseptler geliştiren Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü yani kısa adıyla NATO’nun kuruluş aşamasından itibaren geliştirmiş olduğu konseptleri inceleyerek, Rusya-Ukrayna krizi çerçevesinde şekillendirebileceği yeni konseptleri ele alacağım.

Savaşmak ve Askerlik Üzerinden Erkekliği Düşünmek

Rusya’nın Ukrayna işgaliyle birlikte bu konu üzerine özellikle sosyal medyada birçok şey yazıldı, eleştiriler ve yorumlar yapıldı. Benim ilgimi çekenlerden biri de bazı sosyal medya kullanıcılarının Ukrayna’da kalan ‘savaşçı’ kadınlarla Türkiye’ye ‘kaçan’ Suriyeli erkekler arasında yaptığı kıyaslama. Bu kıyaslamalardan bir tanesini örnek vermek gerekirse:

Kaynak: Twitter, 2022
Kaynak: Twitter, 2022

Bunun gibi aynı fotoğraf ile paylaşılmış birçok tweet mevcut.

    @lepen27:

Üstteki resim Rusya’ya karşı silahlanmış Ukraynalı bir genç kız. Alttakiler ise savaştan kaçan Suriyeli erkekler . Yukarda ki kıza oruspu diyorlar aşağıdakiler müslüman ………. Yorum sizin 😌”

         

@Tml_Reis:

Soldaki vatanı için savaşan ukraynalı kadın sağdaki ise savaştan kaçan suriyeli erkekler. Sorarlarsa sağdakine hayat kadını soldakine erkek dersiniz!

@Halit_Akyldz:

Ülkesi için savaşan bir Ukraynalı kadın. Ülkesin de ki savaştan kaçan Suriyeli erkekler(!) #ukraynarusya

@MiniCooperNG:

Üst resimdeki, Rusya’ya karşı silahlanmış Ukraynalı  bir kız… Alttakiler ise savaştan kaçan Suriyeli erkekler! 😖😤😡 Üstteki kıza “Nataşa” diyorlar, alttakilere ise “mülteci!” 😵

#SAVASAHAYIR ✊”

@Zakir19831:

“Üsteki Resim #Rusya’ya karşı Silahlanmış #Ukrayna’lı bir kız. Alttakiler ise Savaştan kaçan #Suriyeli erkekler. Yukarıdaki Kıza Nataşa diyorlar.. Aşağıdakilere de #mülteci…!!! Şimdi soruyorum kim #Nataşa Ülkesini savaşta bırakıp kaçan mı.. Yoksa Ülkesi için canını Verenmi ?

Spesifik olarak bu söylem erkeklik ve kadınlık üzerine çıkarımlarda bulunuyor. Savaşçı/silahlanmış kadının cinsel objelikten azade olduğunu, bunun tersini yapan erkeklerin ise erkekliklerinin “tırnak içine” alındığı söylemek yanlış olmaz sanırım. Güç, otorite, maskülenlik ile tanımlanan ‘erkek’ olma durumu, bunun dışında kalacak bir şey yapıldığında sorgulanıyor. Buradaki erkeklik sorgusu başka erkeklerle kıyaslanma üzerinden yapılmıyor, kadınlar üzerinden yapılarak gizli bir mizojini de barındırıyor: ‘Bir kadın “bile” bunu yapabiliyorken/yapıyorken sen bir erkek olarak yap(a)mıyorsun’. Her ne kadar bu tweette cesaretin cinsiyeti olmadığı iddia edilse de, alt metin olarak erkekliğin cesaretle ilişkilendirildiği ve Suriyeli erkeklerin bunu yapmakta yetersiz kaldığı anlaşılıyor. Buna benzer tweetlerin bir adım ötesinde şöyle bir cümle bile bulunuyor: “Ukraynalı kadınlar Suriyeli erkeklerden daha erkek!”.

Kaynak: Twitter, 2022

@murataltintas75:

    “Yalniz ukrayna kadinlari, cepheden ve ulkesinden kacan suriyelilerden daha erkek….

           

@Ugur85561092:

    (oyuncu Songül Öden’in Ukraynalı kadın mültecilerle ilgili yapılan şakalara yönelik attığı tweete cevap olarak) “Utanç duyma inan ukranya kadınları Suriyeli erkeklerinden daha erkek çıktılar ben ukranya erkekleri kadınlarını tebrik ediyorum bizim ülkemizde yaşayan Suriyelilerden daha daha yürekli ukranya milleti ülkeleri için savaşıyorlar” 

Buradan yola çıkarak askerlik ve savaşmak üzerinden erkeklik kurgusuna değinmek istiyorum. Erkeklik dediğimizde homojen, evrensel, tek bir erkeklik biçiminden söz edemeyiz elbette. Erkekliğin dışa vuruş biçimlerinin toplumsal ve kültürel olarak değişmesi üzerine yapılan araştırmalar Serpil Sancar’ın da (2009) Erkeklik – İmkansız İktidar: Ailede, Piyasada ve Sokakta Erkekler kitabında bahsettiği üzere “farklı farklı erkeklik deneyimlerinin var olduğu iddialarının sonucu olarak tektipleştirici erkeklik tanımlarına karşı eleştirel bir mesafelenme” yaratmıştır (s. 29).

Peki Türkiye’de erkeklik nasıl kurgulanıyor? Yukarıda bahsedilmiş olan Twitter kullanıcıları bu kurgudan yola çıkarak Suriyeli mülteci erkekleri yeterince ‘erkek’ olmamakla suçluyorlar. Erkeklik çalışmaları alanında önemli bir akademisyen olan Cenk Özbay (2003) Türkiye’de ‘erkek’ olmayı sünnet olmak, askere gitmek ve evlenmek üzerinden tanımlıyor. Tabii ki burada bahsedilen erkek ikili cinsiyet içerisinde konumlanan natrans ve heteroseksüel bir erkek. Askerlik de erkeklik kurgusundaki önemli olgulardan biri (Özbay, 2013). Toplum içerisinde erkeğe atfedilen görev ve rollerin yeniden üretilmesiyle maskülen bir alan olan askeriye (veya askerlikle ilgili herhangi bir alan – savaş ve çatışma gibi) içerisine dahil ol(a)mayan erkekler erkeklikten de dışlanmış oluyorlar.

Erkeklik kurgusundaki önemli özelliklerden bazıları erkeğin milliyetçi olması, vatanını koruması ile çatışma ve savaştan kaçmayacak cesaretinin olmasıdır (Güney & Konak, 2016). Güney ve Konak’ın (2016) Suriyeli ve Iraklı göçmenlere yönelik algıyı karşılaştırdıkları araştırmalarının önemli bir bulgusu; Türkiye’deki erkeklerin, göçmen erkeklerin savaştan ve çatışmadan kaçmış olmasını yeterince erkeklik sergilemedikleri ve vatan haini oldukları şeklinde yorumlamalarıdır. Bu bakış açısı, savaştan kaçan göçmen erkeklerin ötekileştirilip dışlanmasına sebep oluyor. Yukarıda bahsedilen tweetler tam da bu araştırmayı destekler nitelikte.

Özetle, erkeğe atfedilen toplumsal cinsiyet rollerinin ve özelliklerinin, diğer bir deyişle, erkeklik kurgusunun dışında kalan erkeklerin ötekileştirildiğini, yetersiz hissettirildiğini ve efemine edilerek erkekliklerinin sorgulandığını görüyoruz. Aynı zamanda, spesifik olarak bu duruma (yani Ukraynalı ‘savaşçı’ kadınlara ve Suriyeli ‘kaçak’ erkeklere) baktığımızda kadın üzerinden bir erkeklik okuması yapılarak erkeklere yönelik bir dışlanma yapılmasının yanı sıra, farkında olarak veya olmayarak, mizojini de üretilmiş oluyor.

Hazal KOCAER

Kaynakça

Akyıldız, H. (@Halit_Akyldz). (2022, 25 Şubat). Ülkesi için savaşan bir Ukraynalı kadın. Ülkesin de ki savaştan kaçan Suriyeli erkekler(!) #ukraynarusya (Tweet). Twitter.

https://twitter.com/Halit_AKyldz/status/1497209989554786307

Altıntaş, M. (@murataltintas75). (2022, 24 Şubat). Yalniz ukrayna kadinlari, cepheden ve ulkesinden kacan suriyelilerden daha erkek…. (Tweet). Twitter. https://twitter.com/murataltintas75/status/1496731952002617344

Ataoğlu, K. (@turkfuturist). (2022, 26 Şubat). Üstteki resim ülkesini savunmak için silahlanmış Ukraynalı bir kadın. Aşağıdakiler savaştan kaçan Suriyeli “Erkekler”. Yukarıdaki kıza cinsel obje gözüyle bakıyorlar (Tweet). Twitter.

https://twitter.com/turkfuturist/status/1497494353618558977

Çapulcugillerden :-). (@MiniCooperNG). (2022, 25 Şubat). Üst resimdeki, Rusya’ya karşı silahlanmış Ukrayna’lı bir kız… 🥷 Alttakiler ise savaştan kaçan Suriyeli erkekler! 😖😤😡 (Tweet). Twitter.

https://twitter.com/MiniCooperNG/status/1497308171710386177

Güney, Ü. ve Konak, N. (2016). Bolu’da Suriyeli ve Iraklı sığınmacılar: Milliyetçilik, erillik ve vatandaşlık temelinde öteki algısı. Alternatif Politika, 8(3).

HayatınNabzı. (@Zakir198331). (2022, 26 Şubat). Üsteki Resim #Rusya’ya karşı Silahlanmış #Ukrayna’lı bir kız. Alttakiler ise Savaştan kaçan #Suriyeli erkekler.  Yukarıdaki Kıza Nataşa diyorlar.. Aşağıdakilere de #mülteci…!!! (Tweet). Twitter.

https://twitter.com/Zakir19831/status/1497572256674983945

Özbay, C. (2013). Türkiye’de hegemonik erkekliği aramak.

Özbay, C. (2003, 28 Haziran). Beden, Erkeksilik ve Savaş. Bianet.

https://m.bianet.org/bianet/toplum/20593-beden-erkeksilik-ve-savas

Psn27🌍🍒. (@lepen27). (2022, 25 Şubat). Üstteki resim Rusya’ya karşı silahlanmış Ukraynalı bir genç kız. Alttakiler ise savaştan kaçan Suriyeli erkekler. Yukarda ki kıza oruspu diyorlar (Tweet). Twitter.

https://mobile.twitter.com/lepen27/status/1497232833622024204

Reis, T. (@Tml_Reis). (2022, 27 Şubat). Soldaki vatanı için savaşan ukraynalı kadın

sağdaki ise savaştan kaçan suriyeli erkekler. Sorarlarsa sağdakine hayat kadını soldakine erkek dersiniz! (Tweet). Twitter. https://twitter.com/Tml_Reis/status/1497933322080722951

Sancar, S. (2009). Erkeklik – İmkânsız İktidar: Ailede, Piyasada ve Sokakta Erkekler. Metis: İstanbul.

Sarıkaya, M. (@sarikaya002). (2022, 26 Şubat). Savaş sonrası bize sığınsın diye aşağılık şekilde dalga geçilen Ukraynalı kadınlar Suriyelilerden daha erkek çıktı. Vatanlarını savunuyorlar. Bizdeki kansizlar görür de ders alır ins (Tweet). Twitter.

https://twitter.com/sarikaya002/status/1497665388565483525

Ugur. (@Ugur855610928). (2022, 1 Mart). Utanç duyma inan ukranya kadınları Suriyeli erkeklerinden daha erkek çıktılar ben ukranya erkekleri kadınlarını tebrik ediyorum bizim ülkemizde yaşayan Suriyelilerden… (Tweet). Twitter.

https://twitter.com/Ugur85561092/status/1498738812251512836


Değişen Strateji Değişmeyen Amaç: Terör Örgütü PKK’nın Kent Merkezli Dönüşümü

13 Mart 2016 tarihinde Ankara/Kızılay’da terör örgütü PKK ile iltisaklı TAK’ın metro ve otobüs duraklarına yönelik bombalı araç saldırısının üzerinden altı sene geçti. 36 sivilin katledildiği ve 125 vatandaşın yaralandığı bu terör saldırısı, PKK’nın değişen stratejisine ve değişmeyen amacına çarpıcı bir örnek teşkil etmiştir. Bunun yanında Güvenpark saldırısının altıncı senesindeki haberlere ve yazılara baktığımızda söz konusu saldırının yalnızca bir elin parmakları oranında ele alındığı görülmüştür. Bu kapsamda hem terör örgütü PKK’nın Güvenpark ve benzeri saldırıları özelinde gerçek yüzünü ortaya koymak hem de kırdan şehre doğru dönüşen stratejisini irdelemek üzere bu yazı kaleme alınmıştır.

Çeviri: Despotun Zayıflığı

‘Stalin’ Uzmanından; Putin, Rusya ve Batı

Bu yazı, David Remnick’in ‘The New Yorker” için kaleme aldığı ‘The Weakness of the Despot” başlıklı yazısından çevrilmiştir. Yazının aslını aşağıdaki bağlantıdan bulabilirsiniz.

The Weakness of the Despot 

Rusya ve Putin

Stephen Kotkin, Rus tarihinin en kapsamlı ve harika bilim insanlarından biridir. Kotkin’in başyapıtı ise Josef Stalin’in biyografisidir. Bu başyapıt, şimdiye kadar iki cilt şeklinde yayımlanmıştır. Bunlar: Plutzer ödül finalisti olan Paradoxes of Power, 1878-1928 (Güç Paradokları,1878-1928) ve  Waiting for Hitler, 1979-1941 (Hitler’i Beklerken, 1979,1941)”. Üçüncü cilt, hikayeyi II. Dünya Savaşı sırasını ele almaktadır; 1953’te Stalin’in ölümü ve Sovyet deneyiminin geri kalanını şekillendiren totaliter mirası. Moskova ve ötesinde uzun süredir yasak olan arşivlerden yararlanan Kotkin, Isaac Deutscher, Robers Conquest, Robert C. Tucker ve diğerlerinin yazdığı Stalin biyografilerini geride bırakan bir Stalin biyografisi yazdı. 

Avrupa Birliği: Göçmene “Hayır”, Savaşçıya “Evet” Mi?

Farklı Bir Savaş

Rusya, Ukrayna’da işgale başlarken, ilk etapta Kiev’i ve ülkenin bütün altyapı hizmetlerini hızlı bir şekilde ele geçirmeyi amaçlamıştı. Bu amaçla hızlı bir şekilde hareket ederek Ukrayna’da yaratacağı bir şok dalgasıyla halkın boyun eğmesini sağlayacaktı. Fakat Rusya’nın 24 Şubat 2022’de başlayan Ukrayna’ya saldırısının Putin’in planladığı gibi gitmediği şu aşamada açık bir şekilde görülmektedir. Putin bugün Ukrayna’da, ABD’nin demokrasi ihraç etmek üzere müdahalede bulunduğu ülkelerde saplandığına benzer bir bataklığa saplanmıştır. Rusya-Ukrayna Savaşı’nda, tamamen aynı olmasa da, dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan savaşlarda yaşanan sorunların aynılarını görmek kaçınılmaz olacaktır. Savaşın ilk gününden itibaren görülen can kayıpları, mülteci ve sığınmacı krizi, insan hakları ihlalleri, terör faaliyetleri, vb. olaylar Ukrayna Savaşı bitinceye kadar devam edecektir ve etkileri savaş bittikten sonra bile uzunca bir süre kendini gösterecektir. Bu aşamada anlaşılması gereken şey: Ukrayna’da yaşanan savaş, kendine has yönleri olsa da, dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan herhangi bir savaştan farklı değildir. 

Savaş, Hamaset ve Ganimet

İnsanlık tarihi savaşlarla şekillenmiştir desek abartmış olmayız. Her gün eski bir savaşın yeni sureti dikiliverir insanın karşısına, başlar ve biter. Buna ekmek kavgası diyen de çıkar, yaşam gailesi diyen de… İnsanın politik bir hayvan olması onun kendi çıkarları için hareket etmesinin başat etkenlerindendir. Politika dendiğinde akla ikili ilişkiler, diplomasi, akıl oyunları gelebilir ancak politika da nihayetinde savaşın bir suretidir. Servis edilişi ve gözle görünüşü bakımından ‘politika’ çok daha sevimli görünür.

Erdem, Hakikat ve Kaygan Zemindeki Meşruiyet

Gün geçmesin ki bir kötü haber daha almadan güne başlamayalım. Kötü haberlerin olağanlaştığı, iyiliğe dair umutların yok olmaya yüz tuttuğu bir coğrafyada kelimenin tam anlamıyla ölüm kalım mücadelesi vermekteyiz. İyi olana dair umutların birer birer yok olması, bizleri iyi eylemde bulunmaya karşı sorgulamaya itmekte. Zira artık iyi eylemin karşısında şüpheleniyor, “Acaba altından ne çıkacak?” diye düşünüyoruz. Ya da daha ileri gidip samimiyetine dair sorgulamalar ile nihilizmin kucağına kendimizi bırakıyoruz. Örneğin engelli bireyler ile reklam çeken bir markaya “Para kazanacak olmasanız hatırlar mısınız acaba?” diye iç geçirebiliyoruz. Ya da yoksulluk, kadın cinayetleri ile ilgili açıklama yapan siyasilere karşı “Bırakın da yaşayalım!” diye sitem ederek ‘tweetliyoruz’. Zira bu durumun mutluluğumuz ile ilgili de bir payı muhakkak ki var. Mutluluk (Antik Greklerin eudaimonia dedikleri) varoluşumuzu, erdemlerimizi, eylemimizi etkileyen ve bulunduğumuz toplumdan, refahımızdan, eğitimimizden etkilenen bir ruh halidir. Ve araştırmalar, Türkiye’nin bu konuda başarılı olmadığını gösteriyor. Çünkü basitçe açıklarsak ‘mutlu değiliz!’ (World Population Review, 2022). Mutlu olmayan insanın da ne bugünden ne gelecekten ne de bir eylemden beklentisi olamaz. Yapılan eylemlerin içi boşaltılır, yapılacak olanlara dair nihilizm yükselir. Erdem, getirisi olması gereken bir şeye dönüşür: Bir miktar paraya çok erdemli olabilecek kiralık insanlara dönüşürüz. Kısacası bürüneceğimiz ruh halleri meta değerine alınıp satılabilir hale gelir.