Home Blog Page 234

Çin’den Birleşmiş Milletlere Ukrayna Çağrısı

 2 Şubat günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) Ukrayna’da bir süredir devam eden sorunlara ilişkin oturum düzenlendi.  Çin’in Birleşmiş Milletler daimi temsilcisi Liu Jieyi de oturumda bulunan isimler arasındaydı.

 Son dönemlerde Çin ve Ukrayna arasında artan ekonomik ve siyasi ilişkileriyle dikkat çekiyor. Hatırlanırsa 17 Ocak tarihli Dünya Ekonomik Forumu’na katılan iki ülke temsilcileri ikili görüşme gerçekleştirmişti ve Şi Cinping, Ukrayna Cumhurbaşkanlığı’nın sitesinden yayınlanan açıklamaya göre Ukrayna’nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü resmen tanıdıklarını bildirmişti.

 2 Şubat günü Ukrayna’nın siyasi sorunlarını konu alan BMGK oturumunda ise Liu Jieyi gerek Ukrayna’nın gerek Ukrayna içerisinde yaşanan çeşitli etnik kökenlerin gerekse de İlgili tarafların hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak ve çıkar dengesini gözeterek sonuca varılması gerektiğini belirtti.

Ülker Nur Onur – APAM Stajyer

Editör – Ayşe Enise Muş

Kaynak:

http://qha.com.ua/tr/siyaset/cin-den-ukrayna-nin-egemenligine-destek/152048/

http://tr.euronews.com/2015/02/17/bm-guvenlik-konseyi-ukrayna-tasarisini-kabul-etti

http://www.dunyabulteni.net/asya/392866/cinden-ukrayna-sorununa-siyasi-cozum-cagrisi

Geri Dönüş, Trump ‘Tek Çin Politikasını Destekliyor.’

 ABD Başkanı Donal Trump’ın Tayvan üzerindeki Çin egemenliğini tanımama tehditlerinden vazgeçtiği bildirildi.

 Beyaz Saray’ın yaptığı açıklamaya göre perşembe gecesi Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile telefon görüşmesi yapan Trump ABD’nin Tek Çin politikasını onurlandırmaya devam edeceğini iletti.

 Konuşma sırasında çok çeşitli konular konuşulurken Başkan Xi’nin teklifi üzerine Trump Tek Çin politikasına saygı duymayı kabul etti.

 Devlet başkanları birbirlerini kendi ülkelerine davet ettiler.

 Başkanlığı öncesinde Trump ABD’nin Tek Çin politikasını desteklemesinin karşılığında herhangi bir imtiyaza sahip olamadıkları halde neden desteklendiği şeklinde açıklamalarda bulunmuştu. Göreve başlamadan önce ise yıllardır süren Amerikan diplomasi protokolünü yıkmış ve Tayvan liderinden gelen resmi telefonu kabul etmişti. 1979’dan bu yana ABD Çin’in Tayvan üzerindeki egemenliğini kabul ederken adayla resmi olmayan ilişkilerini sürdürmeye devam ediyordu.

Ezgi Nur Özturan – APAM Stajyer

Editör – Ayşe Enise Muş

Kaynak:

http://www.presstv.ir/Detail/2017/02/10/509900/US-Trump-China-One-China-policy-Taiwan-South-China-Sea-incident

Kamboçya Muhalefet Lideri İstifa Etti.

 Sam Rainsy, Başbakan Hun Sen’in ana muhalefetini sandık başına çıkarmayı öngören yasal değişiklikleri tehdit etmesinin hemen ardından Kamboçya’nın önde gelen muhalefet partisi başkanlığından cumartesi günü istifa etti.

 Hun Sen, bu ay bir suçtan suçlu bulunan kişilerin beş yıldır görev yapmaktan vazgeçmesini engellemek için bir kanunun değiştirildiğini ve esas rakibini seçimlerden men ettiğini söyledi.

 Eleştirmenlerin Hun Sen’den etkilendiğini söyleyen mahkemeler, Rainsy’yi bir dizi hakaret suçlaması nedeniyle mahkum etti ve muhalefet liderini Fransa’ya sürgüne zorladı.

 Rainsy Cumartesi günü yaptığı sosyal medya hesaplarında Kamboçya Ulusal Kurtarma Partisi liderliğinden istifa kararını açıkladı.

 Kişisel nedenlerden dolayı vazgeçtiğini ve istifasını önerilen yasal düzenlemelere doğrudan bağlamadığını belirtti.

 ‘Ben partinin uğruna CNRP lideri olarak istifa ediyorum, her şart altında, CNRP’nin ideallerini kalbimde kutluyorum ve destekliyorum’diye ekledi.

Merve Alpay – APAM Stajyer

Editör – Ayşe Enise Muş

Kaynak:

http://www.reuters.com/article/us-cambodia-politics-idUSKBN15Q0HB

Japonya’dan Trump’a Para Piyasası Cevabı

 2 Şubat’da Bakanlar Kurulu toplantısının ardından konuşan Japon Maliye Bakanı Taro Aso, Donald Trump’ın Japonya’yı “Çin ile birlikte para piyasasıyla oynadığını ve ABD’nin kukla gibi oturup bunu seyrettiği” açıklamasına yanıt verdi.

 Aso, rekabetçi develüasyona karşı G7 ve G20 anlaşmaları çerçevesinde olmak kaydıyla enflasyon hedefine ulaşmak için para politikasını, kur hedefi belirlemeden kullanmaya devam edeceklerini de söyledi. Japon Başbakanın Amerika ziyaretinde konuya dair olumlu diyalogların gelişmesini umduklarını ekledi.

 Trump’ın söylemlerinden doğan kur savaşı riskinde ötürü suçlamalara maruz kalan ve G20 ülkeleri arasındaki kur rekabeti anlaşmalarına taraf olan ülkelerin yetkilileri, hızlı tepkiler vermek durumunda kalıyor.

 Daha önce Çin Devlet Başkanı Şi Jinping, ekonomik savaşın kazananı olmayacağı gibi tüm dünya zararlı çıkacağınının ve serbest ticaretin savunmanın gerekliliğinin altını çizmişti.

Sadık Harun Köksal – APAM Stajyer

Editör – Ayşe Enise Muş

Kaynak:

ABD: Shinzo Abe ile Olumlu ve Uzlaşmacı bir Görüşme

 Donald Trump’ın Başkanlık görevine gelmesinin ardından ABD’ye yapılan, İngiltere Başbakanı Theresa May’in ardından, ikinci resmî ziyaret Japon Başbakanı Shinzo Abe tarafından gerçekleştirildi. Abe, ABD Başkanlık Seçimlerinin ardından da Trump ile görüşen ilk lider olmuştu.

 Beyaz Saray’da yapılan görüşmenin ardından basın toplantısı düzenlendi. Liderler, Kuzey Kore’nin bölgesel ve küresel tehditlerine karşı işbirliği içinde olacaklarına değindiler. ABD’nin Transpasifik İşbirliği Anlaşması’ndan ayrılmasının ardından ekonomik ilişkilerin yeni bir çerçevede devam edeceğini vurgulayan Abe; Japon firmalarının, ABD’ye yatırımı arttıracaklarını kaydetti.

 Liderlerin, Çin Denizi’nde deniz yollarının özgürlüğünü desteklediklerini ve bu noktada mutabık hareket edeceklerini zikretmeleri, Japonya’nın Senkakus adaları üzerinde hak iddia eden Çin’e bir gönderme olarak değerlendirildi.

Trump, Abe’yi Florida’daki rezidansında akşam yemeğinde ağırladı.

Sadık Harun Köksal – APAM Stajyer

Editör – Ayşe Enise Muş

Kaynak:

http://www.rfi.fr/ameriques/20170210-etats-unis-donald-trump-conciliant-optimiste-shinzo-abe

Endonezya İle Singapur Arasında Deniz Sınır Anlaşması İmzalandı.

 Singapur ile Endonezya aralarında sınır deniz anlaşması imzaladılar. İki ülke ortaklaşa diplomatik ilişkilerinin 50. Yıl dönümünü kutlayacağını dile getirdiler.

 Bu anlaşma, 1973 ve 2009 yılında imzalanan diğer iki anlaşma ile birlikte , Endonezya ile 67,3 km’lik bir deniz sınırı oluşturmuştur.

 Bir anlaşma için yapılan müzakerelerin fazla olduğunu söyleyen Dr.Balakrishnan, törende  bunun iki ülke arasında ki stratejik güvenin derin olması nedeniyle mümkün olduğunu söyledi.

 Balakrishnan ve Bayan Mursudi, 2017 yılında ikili ilişkilerin 50. Yıl dönümünü kutlayacaklarını açıklarken, iki ülke arasında ki kültürel ve ticari alışveriş etkinliklerin artacağını belirtti.

 Her iki bakanda karşılıklı yarar sağlayacak alanlarda işbirliği içinde olacaklarını kabul etti.

 İki ülkede birbirlerinin en iyi kaynağıydı. Ms.Marsudi iki taraflı işbirliğinin önemini bir kez daha tazeledi

Emrullah Kocabaş – APAM Stajyer

Editör – Ayşe Enise Muş

Kaynak :

http://www.todayonline.com/world/asia/singapore-and-indonesia-signed-landmark-maritime-boundary-treaty

Poroşenko’yu İsyan Ettiren Karar Putin’den Geldi

0

 Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna’nın doğusunda ayrılıkçıların kontrolü altındaki Donbas bölgesinde yaşayanların pasaport, doğum-ölüm gibi çeşitli belgelerinin Rusya’da kabul edilmesini öngören bir kararnameye imza attı.

 Kremlin basın merkezinden yapılan açıklamada, kararname gereği, Donetsk ve Lugansk bölgelerinde sürekli yaşayanlara verilen araba plakası, pasaport, doğum-ölüm ve benzeri belgelerin Rusya’da geçerli sayılacağı belirtildi.

 Açıklamada kararın geçici olduğu, Minsk Anlaşması çerçevesinde siyasi çözüm sağlanıncaya kadar uygulanacağı, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov tarafından ifade edildi.

 Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko ise bu karara tepkisini göstermekte gecikmedi. Devlet Başkanlığı basın merkezinden yapılan açıklamaya göre, Poroşenko, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile görüşmesi sırasında, “Bu, benim için Rusya’nın uluslararası hukuk kurallarını çiğnemesinin ve Rus işgalinin başka bir kanıtıdır.” ifadesini kullandı.

Esra Değirmencioğlu – AVRAM Stajyer

Editör – Ayşe Enise Muş

Kaynak:

  • http://www.dunyabulteni.net/avrupa/394278/putinden-tartismali-karar-porosenko-isyan-etti
  • https://tr.sputniknews.com/rusya/201702181027285320-putin-donbass-karari-bolgede-yasayanlarin-pasaportlari-rusya-kabul-edilecek/
  • https://tr.sputniknews.com/rusya/201702181027286176-lavrov-putin-donbass-pasaportlari-kararinin-gerekcesini-anlatti/

Trup Yönetimi Küba Politikasını Gözden Geçiriyor.

 Beyaz Saray Sözcüsü Sean Spicer, 3 Şubat’ta düzenlenen basın toplantısında, Trump yönetiminin insan hakları politikalarına odaklanarak ABD’nin Küba’ya yönelik politikalarının tümünün gözden geçirilmesi işinin tam ortasında olduklarını duyurdu.

 Spicer, Trump’ın ABD’nin Florida’nın sadece 90 mil güneyinde bulunan tarihi düşmanlarıyla nasıl ilişkiler yürüttüğünü tüm yönleriyle incelemeyi planladığını söyledi.

 Eski Başkan Barack Obama döneminde hayata geçirilen politikaların etkisiyle iki ülke başkentlerinde büyükelçilikler açmış ve ABD’nin Küba’ya 50 yılı aşkındır uyguladığı ekonomik ambargo tam olarak kaldırılmasa da seyahat ve ticaret konularında bir dizi kısıtlama kaldırılmıştı.

 Dominik Cumhuriyeti’nin ev sahipliği yaptığı 5.CELAC Zirvesi’nde Küba Devlet Başkanı Raul Castro yaptığı konuşmada, Küba ve ABD arasında normalleşmeye başlayan ilişkileri devam ettirmeye istekli olduklarını belirtmişti. Ancak Castro egemenliklerinden ve bağımsızlıklarından taviz vermeyeceklerini vurgulamıştı.

Gülşah Işıldak – LATAM Stajyer

Editör – Ayşe Enise Muş

Kaynak:

  • https://tr.sputniknews.com/haberler/201702031027062357-beyaz-saray-abdnin-kuba-ile-ilgili-tm-politikalari-gozden-geciriliyor/
  • http://www.independent.co.uk/news/world/americas/donald-trump-cuba-white-house-policy-review-a7562201.html
  • http://www.reuters.com/article/us-usa-trump-cuba-idUSKBN15I2LM

Prof. Dr. Mehmet Bülent Uludağ ile ABD Seçim Sonuçları Üzerine Söyleşi

Prof. Dr. Mehmet Bülent Uludağ Kimdir?

Lisansını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde tamamlayan Mehmet Bülent Uludağ, yüksek lisans ve doktorasını yine aynı üniversitede “Rusya ve Sovyetler Birliği’nde Gürcüler ve Gürcistan” ile “Avrasya’nın Uluslararası Sisteme Açılmasına Etkileri Yönüyle SSCB ve Sonrası Dönemde Kafkasya’daki Ulusçu-Ayrılıkçı Akımlar” tez konuları ile tamamladı. Araştırma bursu ile doktora sonrasında Kırgızistan Celalabad Ekonomi ve Girişimcilik Üniversitesi’ne giderek saha çalışmalarına katılan Uludağ, İletişim Yayınları-Tarih ve Toplum Dergisi’nce düzenlenen, “1999 ve 2000 Yıllarında Türkiye Üniversitelerinde Tarih Konusunda Yazılmış En İyi Doktora Tezi Yarışması” Jüri Özel Ödülü’nün de sahibi oldu. Uluslararası Örgütler ve Dünya Siyasi Tarihi kitaplarının yazarı Bülent Uludağ, şu anda İzmir Katip Çelebi Üniversitesi ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde ders vermektedir.

2016 ABD Başkanlık seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Daha önceki seçimlerle bir kıyaslama yapmak gerekirse ne gibi farklılıklar var?

Amerikan sisteminde gördüğümüz üzere; seçim reklam şirketlerinin kampanyası gibidir. Bizdeki gibi liderler, ideolojiler, fikirler çağdaşlık vb. değil de, o seçim dönemi için pazarlanacak stratejiler belirlenir. Şimdi Obama kampanyasını hatırlayalım.  2008 yılında Obama’nın yürüttüğü çalışmalar Bush’un alt üst ettiği Amerikan imajını düzeltme operasyonuydu. Obama’nın ekibinin reklamcıları biz Amerikan seçmenine bunu önerelim dedi ve ilk dönem için konuşursak bu tuttu fakat ikinci dönem açısından konuşursak tam bir felaket oldu. Cumhuriyetçiler de oturup nasıl bir strateji oluştururuz diye düşündüler. Ancak Obama’nın başarısızlıkları Amerika’yı küçük düşürdü, Amerika’yı değersizleştirdi.

Bush ve Obama’dan Trump’a gelen süreç nasıl işledi?

 Obama, siyah Amerika ile bir nevi Amerika’nın iç barışı diye nitelendirilebilinecek siyahların desteğini, başka beyaz olmayan grupların desteğini örneğin Meksikalılar, Latinler, Çinliler ile birlikte Amerikan potasında buluşturdular. Bu tabi çok net değildir yani Obama seçimi kazanmak için, Amerika’nın farklı renklerini bir araya getirdi. Amerika’nın tarihinde de bir zamanlar köle olan siyahların da başkan olabileceğini gösteren bir reklam kampanyasına dönüştü. Bush’da bu durum tam tersi olmuştu. Bush seçildikten 1 yıl sonraki 11 Eylül saldırıları üzerinden politikalarını oluşturdu.

2. dönemini de yine terörle mücadele üzerinden oturttu. (2004 kampanyası) O saldırılar Amerika’yı o kadar sarsmıştı ki, Amerikalılar bir dönem daha Bush demiştir hem de açık ara farkla kazanarak. Mesela 2000 seçimlerini ise çok zor kazanmıştır. Toplam alınan oylarda da Demokrat aday daha fazla oy almıştır. Florida’da oylar defalarca sayıldı ve bu oylar seçimin sonucunu belirledi. Ama bu terör, 11 Eylül, Afganistan, Irak vs. Bush’un oylarının artmasına sebep oldu ve 2. dönemi çok rahat kazandı.

2008’e gelindiğinde de bozulan Amerikan imajı, Irak’ta nükleer silah üretildiğine dair hiçbir delilin bulunamaması, hukuksuzluk, uluslararası hukuka aykırı bir şekilde İngiltere başbakanı ile bu işlere ortak girilmesi sonucu bozulan bir imaj vardı. Dünyada, Müslümanlarda, Afrikalılarda, Siyahlarda bozulan bu Amerikan imajını düzeltmek lazımdı ona da Demokratik Parti Stratejisyenleri karar verdi. Algı, bu siyahi başkanı satarsak Amerikan halkı da bunu alır dünya da bunu alır şeklindeydi. İmaj yenileme operasyonuna giriştiler fakat bu Obama adına başarısız oldu. Bu operasyon ilk dönemde tuttu fakat ikinci dönemde ise başarılı olamadı.  Arap Baharı ve Arap Baharı’na olan umursamazlığı,  Putin’in Avrupalıların korkaklığını görmesi ve buna göre hamleler yapması, Batılıların Ukrayna’da büyük hatalar yapması yani renkli devrimlerin çıkmaza girmesi tamamen ABD ve Batılıların güçsüzlüğünü göstermektedir.

Obama ve Trump’ı karşılaştırmak gerekirse bu iki başkanın farklılıkları seçim sonucunu etkilemiş olabilir mi?

Trump,  “Make America Great Again“ diyor.  Great yerine “reliable” yani güvenilir, sözünü tutan bir Amerika lazım. Yani Obama döneminde olan kötü imajın düzeltilmesi gerekir.  Bazılarına göre Obama Ortadoğu’da o kadar umursamaz davrandı ki Osmanlı nazırlarından birisinin deyimiyle “Bu kadar cehalet ancak tahsille olur.” Bu durumu tanımlayan en güzel ifadedir.  Obama’nın terörizmi desteklemesi ve kimseyi umursamaması Trump ve Cumhuriyetçi Senatörlerce eleştirildi ve Obama son dönemlerde ciddiyete alınmayan bir adam haline geldi.  Ben daha önce hiçbir Amerikan Başkanının bu hale düştüğünü hatırlamıyorum.  Belki de birileri zenci imajının aşağılanmasını istediler yani şişirdikleri balonu patlattılar.  Trump, seçimleri imajıyla kazanmadı aslında burada demokratların aday tercihi yanlıştı. Ayrıca Obama nedeniyle yükselen bir siyahi karşıtlığı var bu noktada ise Trump’ı öne süren ve bu projeyi götüren siyasetçiler ve reklamcılar “Biz beyaz Amerika’yı oynamalıyız çünkü Obama nedeniyle oluşan bir tepki var ve bunu kullanmalıyız.” diye düşünmüş olabilirler.

Beyaz Amerika dedikleri Mississippi havzalarından başlayıp California’ya kadar uzanan devasa bir ülkedir. Bu geniş bölge insanı, Klasik Amerika’yı yansıtır yani dünyayı Amerika’dan ibaret zanneden bir Kovboy Amerikası’dır.  Böyle bir Dünya, Musul’da ya da Kuzey Kore’de ne olduğuyla ilgilenmez onun derdi sözünün dinlenmesi ve ciddiye alınmasıdır. Obama’nın tersi bir profil yaratmak gerekirse aslında sadece Amerika’da değil Avrupa’da da yükselen bir İslam karşıtlığı varken bunu değerlendiren bir kampanyaya da Trump gibi bir adam yakışırdı. Yani sorunun cevabı olarak etkilemiştir.

Daha önce de tarihte Trump benzeri bir başkan profili gördük mü?

Evet, ben 1980 seçimlerinde Trump kadar tutucu Ronald Reagan’ı hatırlıyorum. O günlerin koşullarıyla Sovyetlerin Afganistan’ı işgali, İran’da yaşanan ihtilaller, Amerika’nın aşağılanması bütün bunların etkisiyle Reagan gibi sağ muhafazakâr gibi bir tepki ortaya çıktı. Fakat Jimmy Carter’ın güzel idealleri vardı ama onun dönemi Amerika açısından kötü bir dönemdi. Yaşlılık döneminde İran’ı ziyaretinde İranlılar Carter’ın düşündükleri gibi şeytan olmadığını gördüler çünkü Humeyni onu öyle göstermişti.  Belki de Carter’da Amerikalıların İran’da yaptığı hataların farkına varmıştı.

  Bir diktatörü böyle koşulsuzca desteklemek yanlış bir şeydi. En azından onu İngiltere’de ki gibi bir meşruti monarşiye dönmeye ikna edebilirlerdi. Bu İran halkının hayatı pahasına bir diktatörlüktü. Bunlar çökmüş politikalar olarak tarihe geçtiler. Carter’da maalesef geçmişte alınan derslere rağmen aklındakileri uygulama fırsatı bulamadı. Ondan sonra uzunca bir süre Clinton’a kadar sağ Amerika görüyoruz. Trump’ın Reagan’a benzeyen yönleri var ama o dönem Soğuk Savaş’ın çetin bir dönemiydi ve Reagan da tamamen Anti-komünizm üzerine Afganistan’da ve daha birçok yerlerde politikalar oluşturuyordu. Türkiye’deki 12 Eylül darbesi de bundan bağımsız değildir, İran’a karşı başlatılan Irak Savaşı da bundan bağımsız değildir.  Bunların her biri küresel Amerikan politikalarının birer yansımasıdır.

Trump’ın Regan kadar başarılı olacağını düşünüyor musunuz?

Ben buna pek ihtimal vermiyorum. Bunu destekleyen reklam kampanyaları da beyaz karşıtlığını ve İslam karşıtlığını kullanarak destek vermiştir.  Çünkü kampanya profesyonel bir iştir. Bundan sonra gerileyen bir Amerika görüyoruz ve dünyanın da en borçlu ülkelerinden birisidir.  Dünyanın merkez bankası olmasıyla çelişiyor. Azı göstermek ise bu ekonomik çöküşü durduramaz.

Trump’ın düşündüğü şeyler; gümrükleri arttırarak işsizlikle mücadele etmek, Çinlilere gümrük koymak, Meksikalıların başına bela olmaması için de onlara duvar örmek, gerekirse NAFTA’yı da kaldırmak, NATO’yu bitirmek ve Avrupalıların ve Japonların katkılarıyla bunları yapmak. NATO demode olmuştur diyor, demodelikten kastı Amerika’nın liderlik yaptığı bir örgüttür. Trump’ın bildiği ama söylemediği bir şey Amerika’nın askerileşmiş bir ekonomi olmasıdır. Bu yapı elbette bir anda oluşmadı, 2. Dünya Savaşı’ndan beri bu böyledir. Amerikan ekonomisini 1929 bunalımından da İkinci Dünya Savaşı ve savaş harcamaları geliştirmiştir. O masraflarla ekonomi canlanmış ve çarklar dönmeye başlamıştır.

Kamu harcamaları artmış ve işsizlik azalmıştır. Yoksa kara delik gibi ekonomiyi yutan bir girdaptır, 1929 Ekonomik Krizi. Devletin bile çaresiz kaldığı bir dönemdir. Orada New Deal (yeni paylaşım) denen bir hadise vardır.  Yeniden servet dağıtılacak ve bu devletin eliyle olacaktır insanlarda tüketim oluşacak ve o tüketim üretimi pompalayacak böylece çarklar da tersine dönecektir.  Başarılı olan bu hadise İkinci Dünya Savaşı masrafları ve siparişleri ve Amerikan devletinin borçlanma politikası olmasa bunu başaramayacaktı.

Soğuk savaşa neden ihtiyaç duydular? Çünkü bu çarkı sürdürmek gerekiyordu. Milyonlarca insanın işsizliği söz konusuydu. Marshall planı gibi birçok anlaşma söz konusuydu. Türkiye’ye, Yunanistan’a, İran’a Truman Doktrini vardı. Bunlar karşılanmadığı takdirde ise çarklar tersine dönecekti. IMF, Dünya Bankası da bu amaçla kuruldu.  Küresel ölçekte böylesi bir krize müdahale etmemiz gerekir diye düşündüler. Kapitalizmin iki önemli çocuğu olarak doğmuştur IMF ve Merkez Bankası. Dünya bankasının iyi bir polis görüntüsü varken IMF, kötü polisi oynar.  Ama Dünya Bankası krediler açar kalkınmayı amaçlar, ilerleme ve zenginleşmeyi hedef edinir. Fakat Sovyetler Birliği ve sosyalist ekonomiler bunun dışındaydı. İşte Soğuk Savaşın bir sebebi de buydu aslında.

İslamofobi hakkında düşünceleriniz nelerdir ve Trump’ın gelmesi nasıl etkileyecektir?

Trump’ın ekibi islomofobiyi kullanmıştır,  Obama ve siyah karşıtlığını kullandıkları gibi. Ama uygulamalarda sistematik bir islam karşıtlığı oluşturulamaz. Bunlar Amerikan anayasasına aykırıdır. Sistematik bir Arap, Türk, İran karşıtlığı da oluşturulamaz. Ortadoğu’da da yeterince Arap gücü dağıtıldığı için bundan sonraki dönem rehabilitasyon dönemi olabilir.  Çünkü Obama bunu yapamazdı, Obama kaosu oluşturan adam olarak tarihe geçecektir. Kaosa göz yuman ve batının korkaklığını simgeleyen bir adamdır. Bu yüzden Ortadoğu’da bir rehabilitasyon beklenebilir.  Türkiye’deki girişimlerin arkasında da Obama’nın Türkiye’yi kötü bir şekilde yönetmek isteyen bir ekibi vardır. Batılılar zaten her zaman Obama ve Amerika’nın arkasına sığınırlar ama bu da fiyaskoyla sonuçlanınca bu ekibin miadı dolmuştur. Musul’da DAEŞ’te her birinin arkasında kuşkular vardır. En önemlisi de İsrail’in hatırına bunların Mısır ve Türkiye’de darbeye olan etkileridir. Bunlar da Obama’nın en büyük hatalarındandır.  Amerikan tarihinde utanç verici bir başkan olarak anılacaktır. Onun adına karar veren ekibinde oluşturduğu manzara ortadadır.

Küresel ölçekte düşünüldüğünde, Rusya açısından Trump’ın kazanmasını nasıl değerlendirirsiniz?

Soğuk Savaş döneminde dahi Amerika, Rusya ile karşı karşıya gelmek istememişlerdir. Bu dönemde dahi Rusya ile zıtlaşmak istememeleri tamamen Batılıların güçsüzlüğünü gösterir.  Putin’in amacı Slav İmparotorluğunu ve Orta Asya’yı da yanına alarak yeniden bir Avrasya İmparatorluğu ya da bir örgüt şeklinde kurmaktır. Putin bu çerçevede silahlanma ve savaş politikalarınıda her zaman Avrupalıların önüne getirecektir, artık batının korkaklığını görmüştür. Trump da bunları göz önüne alarak ihtiyatlı bir politika izliyor olacaktır. Ukrayna, Amerika’ya bu kadar umut bağlamanın acısını çekiyor. Bu belki Ukrayna’da batı karşıtlığını da oluşturur. Rusların tekrar bu ülkede kontrol sağlamak istemesini bile doğurabilir. Avrupalılar Ukrayna’nın Ruslarla savaşını düşünemiyor bile. Böyle bir savaş Avrupa’ya en az 5 milyon mülteci getirir. Zaten Suriye, Irak ve Pakistan’dan gelen mültecilerin durumu ortadadır. Bu yüzden tam bir açmaz içindedir. Rusya’ya bir enerji bağlılığı vardır, Putin bunu da sonuna kadar kullanacaktır.

Trump ekibi bu avantajlı durumu gördüğü için Putin’le böyle bir zıtlaşmaya girmeyecektir.  Zaten masrafları azaltıp Amerika halkına 25 milyon kişiye iş bulma vaadinde bulundu. Bu sözleri tutması Avrupalılara, Meksiklalılara, Çinlilere duvar örerek olur, Ruslarla anlaşıp bazı savunma harcamalarını kısarak olur. Rastgele Ortadoğu’da Afganistan’da gelişigüzel para saçmamakla olur.

Peki bu bağlamda, Trump’ın ‘Make America Great Again’ sloganına geri dönecek olursak sizce bu söylem ile savunmaya çalıştığı politika nedir?

Trump bunu ekonomiye ve işsizliğe çare bulmak olarak nitelendiriyor.  Maceracı bir Amerika değil, içeride işsizliğin azaldığı, istikrarın arttığı bir Amerika olarak görüyor. Great olarak nitelendirdiği budur. Eskisi gibi emperyal politikalar üretmek kolay değildir. Çinlilere kapıyı kapama düşüncesi de hoş değildir.  Çin’deki gibi ucuz üretim Amerika’da olabilir mi? Bunun bedeli Amerika’ya enflasyon olur. Çin’e giden Amerika sermayesini geri getirmektir asıl mesele. Çin nasıl dünya merkezinin merkezi oldu? Ucuz iş gücü ve ucuz enerji. Buraya birçok devlet Asya, Avrupalılar da girmeye çalıştı. Amerika’nın avantajlı olduğu sektörler uçak sanayi ve yüksek teknolojidir. Trump bu noktada diyor ki harcamaları kısarak kamuyu ayıracağım, yeni yatırım ve inşaat alanları geliştireceğim, enerji dar boğazını aşacağım, Ortadoğu’ya enerji bağımlılığını azaltacağım. Bunları savunarak kendi yandaşı Amerika’nın orta batı bölgelerindeki beyaz kitleleri desteklemek istiyor.

Biraz da diğer başkan adayına bakacak olursak Clinton’ın savunduğu politikalar nelerdir, nerelerde yanlış yaptı?

Clinton kampanyasındaki hatalı noktalar; Obama fiyaskosunu görmezden gelen bir şekilde ortaya çıktı. Sırf kadın olduğu için bazı şeylerin görmezden gelineceğini zannetti.  Yani ilk kadın başkan olmanın avantajlarını kullanmaya çalıştı. Fakat unuttuğu bir şey var; kadın Batı uygarlığında önemlidir ama Amerikan uygarlığında öyle zannedildiği kadar önemli değildir. Amerikalılar kendilerini Trump’ın maço tavırlarında hissederler. Brezilya’da da, Arjantin’de de, Avrupa’da da kadın bakanlar mevcuttur.  Oralar dahi Avrupa’nın kültürel olarak biçimlendiği yerlerdir.

Bundan ötürü kadının önemi, Hristiyan geleneği Avrupa’ya özgüdür.  Bu hatalı bir stratejiydi. Orada bir de Demokrat Parti ekibinin hatalı aday seçimi vardır. Trump’ı göğüsleyecek bir aday mevcut değildi.  Trump hiçbir özelliği ile kazanmadı, mevcuta tepki olarak oylar onda toplandı. Hillary’nin çıkmazı; Amerika toplumunda kadın önemlidir fakat kadınların birbirleri ile rekabeti erkeklerle olan rekabetinden çok daha fazladır. Feminizmin ana vatanı Amerika değil Avrupa’ydı yani bu hatalı bir stratejiydi.  Birde isim olarak Amerikan halkı hanedanı sevmez. Kennedy ailesi ve Bush vardı fakat onların durumları farklıydı. Oğul Bush Amerikan imajını yerle bir etmiştir fakat baba Bush başarılıydı. Bush’u yükselten Irak başarısıydı. Obama bile 2012’de bundan yararlanmıştır.

Obama döneminde YPG’ye, PYD’ye silah yardımı yapan bir Amerika vardı ve Obama Fetullah Gülen’in iadesi konusunda isteksizdi. Trump terör örgütlerine yardım politikası konusunda nasıl bir yol izler?

IŞİD olayını çözebilirlerse ve Irak’ta sünni-şii rehabilitasyonunu sağlayabilirlerse YPG’ye gerek kalmayacaktır. YPG Suriye içerisinde siyasal bir güç olacaktır, silahlı gücü olmayacaktır. IŞİD olayının çözülmesi aynı zamanda Suriye krizine de ışık tutacaktır. Orada da seçimler gündemdeydi. Bunun çözülmesinin yöntemi konusunda anlaşmazlık ortaya çıkıyor. Yani Rusların Esad’da ısrarının sebebi de budur, farklı bir alternatif bulamamışlardır. Çünkü Suriye’de kaybeden olarak anılmak istemiyorlar. Trump’ın söylemi ne olursa olsun, islamofobi altındaki söylemleri devam ederse IŞİD ile mücadele edemezler. Trump, IŞİD’in Obama’nın orada çıkardığı sahte bir örgüt olduğunu ileri sürüyor. Burada çok kısa bir sürede IŞİD’in çöküşünü görebiliriz.

Obama’nın dahi bu tiyatroda sahte bir figüran olduğunu düşünüyorum. Bir kaos senaryosunda Obama ve IŞİD hesapta birbirlerinin anti-tezleriydi. Ama aslında ikisi de senaryonun bir parçasıydı. Obama’nın da miadı dolmuştu, hatalı olan bu kaos üzerine sırf kadın olduğu için Clinton’ın seçilebileceğini düşünmekti. Amerikan halkı bu tür şeylerden hoşlanmazlar. Ronald Reagan’ın bir siyasi başarısı ve etkili bir siyasi geçmişi vardı. Fakat Clinton’ın böyle bir başarısı mevcut değildir.

IŞİD’e karşı İran, Rusya ve Suriye birlik içerisindeler. Burada Amerika ile yeni bir kutuplaşma mümkün olabilir mi?

Kutuplaşma olmaz, eğer olursa da Trump bu kaosun bir an önce bitmesini isteyecektir. Obama yönetimin komplosuyla oluşmuştur.  Ama belki komployu oluşturmak senaryonun bir parçası olduğu gibi çözmek de senaryonun bir parçasıdır.  Her biri de İsrail’in güvenliği için yapılacaktır, kaos da İsrail’in güvenliği içindir.  Türkiye’deki darbe dahil İsrail’in güvenliği içindir. Rusya dışişleri bakanı açık bir şekilde Suriye için Batılılarla savaşa girmeyiz dedi. Şuan orada Esad’ın kalması Türkiye’nin de lehinedir. Amerika, Ortadoğu’da kaosu devam ettirmek için bir çok ülkeyi bu oyuna dahil etti. Trump da oyunun devamı olarak kaosu bitiren adam rolündedir.

Peki son olarak, Türkiye’deki sistem tartışmaları açısından değerlendirecek olursak, bu seçimin sürecini ve sonuçlarını göz önüne bulundurduğumuzda yorumunuz nedir? 

Türkiye açısından değerlendirecek olursak; bizdeki başkanlık sistemi tartışmaları gündemdedir. Trump ve Clinton kendi içlerinde ince bir rekabet yaptılar fakat Türkiye’de durum böyle olmayacaktır. Seçimler sonrasında birbirlerini tebrik etmeleri dahi güzel bir hareketti. Bu centilmence davranışı Türkiye’de de görmek istiyorum. Başkanlık sistemini gözü kapalı savunmamak gerekir çünkü Türkiye de bir Amerika değildir. Türkiye’ye şu yönde faydalı olur; koalisyon olmaz ve hükümet istikrarı olur. İcra gücü kuvvetli olur. Onun dışında Amerikan sistemi Türkiye’den farklıdır.

 Merziye GÖK – Yunus KARAYAMA

 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi TUİÇ Temsilcisi

Editör: Aslınaz İLHAN

Realizm ve İnsani Müdahale

GİRİŞ

Bir disiplin olarak Uluslararası İlişkilerin ortaya çıkış serüvenin başlangıç noktası olarak 1919 tarihine işaret edilmektedir. Neden 1919 diye sorduğumuz vakit insanlık tarihi adına 1914 yılında başlayan ve 1918 yılında sonlanan adına Birinci Dünya Savaşı olarak bilinen bir felakete tanıklı etti. Bu felaket sonrasında disiplininde geçmişten gelen kökleri ile entegreli olarak 1919 tarihinde gün yüzüne çıkmıştır. Bu tarihle birlikte disiplin içerinde Kurucu Tartışmalar olarak ifade edilen Realizm ve İdealizm isimli Uluslararası İlişkiler Teorileri içerinden Realizm hakkında bilgiler sunulmaya çalışılacaktır.

Bu manada “REALİZM VE İNSANİ MÜDAHALE” adlı çalışma  dört ana başlıktan oluşmaktadır: Birinci balıkta realizmin felsefi alt yapısı hakkında tarihsel bir bilgi sunulacaktır. Bu bölümün gelişmesinde duraklar olarak ifade edebileceğimiz bazı önemli kişilere ve kaleme almış oldukları çalışmalara yer verilecektir. İkinci başlıkta ise realizmin belirtmiş olduğu temel varsayımlar üzerine bilgilere yer verilecektir. Üçüncü başlıkta ise Realizmin temsilcileri olarak belirtilen kişiler üzerinden açıklamalar yapılmaya çalışılacaktır. Ve dördüncü yani son bölümde ise Realizmin İnsani Müdahaleye olan bakışı hakkında bilgiler sunulmaya çalışılacaktır.

Felsefi Alt Yapısı

Bir Uluslararası İlişkiler teorisi olarak ortaya çıkmış olan realizmin tarihsel ve felsefi alt yapısına baktığımız vakit bazı isimlerin ön plana çıktığını göre bilmekteyiz. Bunlar: Eski Yunan Tarihçi Thucydides, İtalyan Tarihçi ve Diplomat Niccolo Machiavelli ve İngiliz filozof  Thomas Hobbes.[1]

Realizmin kurucu babası olarak ifade edilen Thucydides M.Ö 470-400 dönemleri arasında yaşamıştır. Kaleme almış olduğu Peleponezya Savaşları çalışması realizmin ilk metni olarak kabul edilmektedir. Bu eserinde M.Ö. 431-404 yılları arasında Atina ile Sparta arasında  vuku bulmuş olan bir savaşı konu almıştır.[2] Thucydides bu savaşta M.Ö. 424 yılında Atinalı bir general olarak görev yapmaktaydı. Ancak savunmakla görevli olduğu şehri koruyamayınca yirmi yıllık bir sürgüne mahkum edilir. Thucydides‘e göre yaşanılan bu savaşın altında Atina’nın güçlenmesi ve Sparta’nın bundan dolayı duyduğu korku ve güvenlik kaygısı yatmaktadır. Ayrıca Thucydides’in bu çalışmasında günümüzde de alışık olduğumuz silahlanma yarışı, ittifak, caydırma, güç dengesi gibi kavramların da yer aldığı görebilmekteyiz.[3]

Niccolo Machiavelli 16.yüzyıl İtalyasında yaşamış olup 1512 yılında yıkılıncaya kadar Floransa Cumhuriyetinde bürokrat ve diplomat olarak görevler yapmıştır. Prens isimli eseri bulunmaktadır. Bu eserini dönemin Floransa yöneticisi olan Lorenzo di Meccini’ye atfen için kaleme almıştır.[4] Bu eserinde, kaç çeşit hükümdarlık vardır ve bunlar nasıl elde edilir, bir devletin nasıl yönetilmesi gerektiğinden, hükümdarlığın gücünün nasıl ölçülebileceğinden, kaç çeşit milis ve paralı asker birlikleri olduğundan, hükümdarın orduya ilişkin görevlerinden, hükümdarların övülmesi ve yerilmesine neden şeylerden,cömertlikten, cimrilikten, hükümdarın sözlerini tutup tutmamasından, hükümdarın iyi ün kazanması noktasında nasıl davranması gerektiğinden, hükümdarın sorumluluklarından, hükümdarın sahip olması gereken vasıflarından ve devletin varlığının devam ettirmesi ve sürdürmesi gayesinin tek olduğundan bahsetmektedir[5].

1588-1679 yılları arasında İngiltere’de yaşamış olan Thomas Hobbes soylu bir aileden gelmektedir. 1641 yılında ülkeyi terk ederek Fransa’ya gitmiş ve bir süre orada yaşamıştır. 1651 yılında İngiltere’ye geri dönmüştür. Thomas Hobbes’in bilinen en ünlü Leviathan’dır. Bu eseri siyaset alanındaki ilk genel teorisi olarak kabul edilmektedir. Devlete bir kutsiyet yüklemektedir. Devletin doğa durum döneminde  insanlar arasında yapılan bir sözleşme ile kurulduğundan bahsetmektedir. Bunun altında insanların kötü olması durumunun dizginlenmesi yatmaktadır.[6]

Temel Varsayımları [7]
  • İnsan doğası itibarıyla bencildir . İnsanların meydana getirmiş olduğu soyut kavramlar olduğu için de devletlerin de bencil olduğu ifade edilmiştir .
  • Devletler uluslararası sistemin temel ve en önemli aktörüdür.
  • Devlet egemen ve üniter bir birimdir .
  • Devlet rasyoneldir. Bir aktör olarak devlet daima kendi çıkarlarını korumak ve artırmak yönünde davrandığı için rasyoneldir.
  • Uluslararası sistem anarşiktir. Anarşiklik burada bir uluslararası hükümetin olmaması anlamına gelmektedir.
  • Devlet davranışlarını anlamak için güç anahtar bir kavramdır.
  • Uluslararası ilişkiler açısından belirleyici olan yüksek politikadır. Yüksek politika içerisinde güç ve güvenlik gibi konular vardır.
  • Ulusal çıkarlar doğrultusunda biçimlenen devletlerin politikaları hayatta kalma, güvenlik, güç gibi kavramlar perspektifinde ifade edilmektedir.
  • Moral unsurlarının siyaset dışı tutulması ve etikten arındırılmış bir siyaset anlayışı vardır.
Temsilcileri

Realizm temsilcilerinin kimler olduğuna baktığımız vakit karşımıza E.H.Carr, Reinhold Neibuhr, Hans J. Morgenthau, G.F Kennan, N. Spykman, H. Kissinger, Z. Brezezinski gibi isimler karşımıza çıkmaktadır. Bu saydığımız isimler içerisinde E.H.Carr, Reinhold Neibuhr, Hans J. Morgenthau  en önemli olanlarıdır[8].

Edward Hallet Carr , idealizme yöneltmiş olduğu ağır eleştirilerle klasik realizmin doğmasına zemin hazırlamıştır. Yirmi Yıl Krizleri:1919-1939 (The Twenty Years’ Crisis) isimli eseri bulunmaktadır. Bu eserini 1939 yılında Avrupa’da savaşın gölgesinde tamamlamıştır. Çalışmasında savaşın kişisel nedenleri üzerinde durmak yerine genel bir kritik üzerinden belirgin nedenleri üzerinde durmayı tercih etmiştir. Güç unsurunun önemi üzerinde durmuştur [9].

Hans J. Morgenthau  klasik realizmin kurucusu olarak sayılmaktadır. Uluslararası Politika isimli eseri bulunmaktadır. Bu eserinde realizmin altı ilkesinden bahsetmektedir [10] :

  • Siyasetin, kökleri insan doğasında bulunan objektif yasalarca yönetildiğine inanmaktadır.
  • Devlet adamlarının hareket noktalarının güç perspektifinde ulusal çıkar olduğunu belirtmektedir.
  • Güç eksenini tanımlayan ulusal çıkarın evrensel bir gerçeklik olduğundan bahsetmektedir. Zamana ,mekana, konuya veya duruma göre değişmez olduğunu belirtir.
  • Evrensel ahlaki ilkelerin bireyler için geçerli olsa bile devletlerin için geçerli değildir.
  • Bir devletin ahlaki değerlerinin evreni yöneten genel ahlaki ilkeler olmaz.
  • Siyasetin tıpkı hukuk ve ekonomi gibi otonom olarak ele alınması gerekir.
İnsani Müdahaleye Bakışı

Realistler açısından uluslararası politikanın temel değerleri barışın sağlanması düzenin sağlanması ve güç dengesidir. Dolayısıyla realistler için bir müdahalenin gerekçesi ancak güç dengesini sürdürmek ve düzeni sağlamak olmalıdır. İnsan faktörünü ön planda tutan olası bir askeri müdahaleyi “adalet” gibi etik bir kavramla normatif teorinin konusunu oluşturmaktadır. Realisteler devletin dış politikasının açıklanmasında etik veya normatif ilkelerle yapılmasına karşıdır. Dolayısıyla  bir devletin etik nedenlere dayalı müdahale eylemi de realist teorinin  reddettiği bir olgudur. Realist görüş açısından devlet sadece çıkarı için hareket eder ve bu açıdan insani amaçlı  yapılan  müdahale “alçak politikanın” gündemini oluşturmaktadır. İnsan faktörü devletin esas çıkarına  uygunsa, ya da devletin prestijini artırmak içinse böyle bir müdahale yapılabilir. Kısacası  müdahale, devletin çıkarı ile ilgili ise yapılabilir.[11]

İnsani müdahale karşıtı düşünce akımlarının başında realizm gelmektedir. Buna göre , insancıl olduğu iddia edilen nedenlerin arkasında ulusal çıkar bulunduğundan, insancıl müdahalenin yasalaşması bu hakkın istismar edilmesine yol açacaktır. Müdahale eden taraf insancıl gerekçeler kullanarak, insani müdahale doktrinin kuvvetlilerin zayıflara karşı kullanabilecekleri bir silah haline gelmesine neden olacaktır. Realistlere göre bu konudaki idealist söylem, devletlerin gerçek niyetlerini saklayan bir maskeden öteye gitmemektedir. İleri sürdükleri bir diğer görüş ise hayati nedenler olmadıkça devletlerin , askerlerinin hayatını tehlikeye atmayı veya ekonomik riskler almayı göze alamayacaklardır.

Olabilecek en iyi durum, müdahaleci devletin güvenliği ile insan haklarının korunmasının örtüşebileceği durumdur. Ulusal çıkar savının doğruluğuna delil olarak, realistler insancıl müdahalenin seçici bir biçimde uygulanmasını işaret etmektedir. Seçiciliğin temelinde etik ve ulusal çıkar ayrışması vardır.[12] Ve son olarak Yabancıları kurtarmak için devletlerin askeri veya sivil personellerinin yaşamlarını riske atmaması gerektiği görüşü öne çıkmaktadır.[13]

Sonuç

Bir disiplin olarak Uluslararası İlişkiler disiplini içerindeki Teorilerden birisi olan Realizmin geçmişine baktığımıza vakit Thucydides, Niccolo Machiavelli ve  Thomas Hobbes’in bilinen en ünlü Leviathan’dır. Bu eseri siyaset alanındaki ilk genel teorisi olarak kabul edilmektedir. Devlete bir kutsiyet yüklemektedir. Devletin doğa durum döneminde  insanlar arasında yapılan bir sözleşme ile kurulduğundan bahsetmektedir. Bunun altında insanların kötü olması durumunun dizginlenmesi yatmaktadır.

İnsanlar üzerinden yapmış olduğu değerlendirmenin devletler içinde geçerli olduğuna değinilmiştir. Rasyonel bir yapı olan devletin uluslararası sistemin temel ve en önemli aktörü olmasının yanında egemen ve üniter olduğuna işret etmekteyiz. Öyle ki anarşik olan Uluslararası sitem de gücün devletlerin davranışlarını belirleyen bir kavram olmasının yanında önemine vurgu yaptıkları yüksek politika için önemli konudur. Devletlerin politikaları ise çıkarları ekseninde hayatta kalma, güvenliklerini sağlama ve güç elde etmek sonucuna ulaşılmaktadır.

Realizm teorinin ortaya çıkmasında sonra yani 1919 yılından sonra  E.H.Carr , Reinhold Neibuhr , Hans J. Morgenthau , G.F Kennan , N. Spykman , H. Kissinger , Z. Brezezinski gibi isimler resmedilmiştir. Bu saydığımız isimler içerisinde E.H.Carr , Reinhold Neibuhr  ve Hans J. Morgenthau  bu sayılan kişiler arasından daha önemli olduğu vurgusuna ulaşılmıştır. Edward Hallet Carr ‘ın güç unsurunun önemine vurgu yaptığı görülmektedir. Hans J. Morgenthau   ise Siyaset, Devlet adamlar, gücün zamana, mekana, konuya veya duruma göre değişmeyeceği, Evrensel Ahlaki İlkelerin geçerliliği devletler için olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Realizm, insani müdahale karşıtı bir görüş takınmaktadır. Bunun altında ise ulusal çıkar yatmaktadır. Öyle ki insani müdahale zayıf devletlere karşı bir silaha dönüşebileceği sonucuna ulaşılmıştır. Devamında ise devletler hayati gerekçeler olmadığı müddetçe devletlerin askerilerinin hayatını tehlikeye atmaması gerektiğine işaret edilmektedir. Bunun altındaki gerekçe ise ekonomi olmuştur. İnsani müdahalenin uygulanması noktasında ise seçiciliğin olması gerektiğine sonucuna varılmıştır.

SERDAR ÇUKUR

ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER A.B.D ( MASTER )

Editör: Aslınaz İLHAN

KAYNAKÇA:

  1.  Ali Balcı , Tuncay Kardaş , Realizm , Editörler:Şaban Kardaş ,Ali Balcı , ULUSLARARASI İLİŞKİLERE GİRİŞ :TARİH ,TEORİ , KAVRAM VE KONULAR (İstanbul : Küre Yayınları,2014), s.86.
  2. Joseph S.Nye , David A.Welch , Küresl Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak :Kurama ve Tarihe Giriş ( Çeviren : Renan Akman , İstanbul : Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları ,2013) , s.23.
  3. Tayyar Arı ,Uluslararası İlişkiler Teorileri : Çatışma, Hegemonya , İşbirliği( Bursa : MKM YAYINCILIK ,2013), ss . 144-145.
  4. Tayyar Arı , 2013, ss. 146-147.
  5. Niccolo  Machiavelli ,Hükümdar(çeviren : H.Kemal Karabulut ,İstanbul : Sosyal Yayınları ,1998)
  6.  Tayyar Arı , 2013, ss.147-149.
  7. Tayyar Arı ,2013, ss.159-208.
  8. Ali Balcı , Tuncay Kardaş , 2014, s.89.
  9. Tayyar Arı, 2013,s. 151.
  10. Ali Balcı , Tuncay Kardaş , 2014, s.89.
  11. Gökhan ÇAPAR, “NATO’nun Kosova’ya Müdahalesinin Birleşmiş Milletler Kurucu Andlaşması Açısından Analizi” , Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü  ,2006, ss. 90-92.
  12.  Füsun TÜRKMEN, “İnsan Haklarının Yeni Boyutu: İnsancıl Müdahale “ , 1. Baskı , İstanbul : Okumuş Adam Yayıncılık ,2006 ,s .38-39.
  13. Füsun TÜRKMEN , 2006, s.38-39.