Home Blog Page 182

Haiti’den Trump’a: Erdemden Yoksunsun

Trump’ın bazı ülkeler için ‘lağım çukuru’na benzer, aşağılayıcı bir ifade kullandığı iddialarına tepkiler artıyor.

Haiti hükümeti de sessiz kalmadı. Yapılan resmi açıklamada, Trump’ın söylediği iddia edilen ırkçı ve aşağılayıcı sözlerin ülkede derin sarsıntı ve öfke yarattığı belirtildi. Açıklamada ayrıca, söz konusu söylemlerin yüksek düzeydeki siyasi otoritede olması gereken bilgelik, erdemlik ve anlayış vasıflarını yansıtmadığı ve kınanması gerektiği yazıldı. Yapılan açıklamada, “Bu hakaret ve kınanabilir ifadeler herhangi bir yüksek siyasi otoritenin yetiştirmesi gereken bilgeliğin, kısıtlamanın ve ayırmanın erdemlerini yansıtmaz” dedi. Haiti’nin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Büyükelçisi Paul Altidor, “Başkan Trump, Haiti ve halkı hakkında yanlış bilgilendirilmiş ya da eğitim görmemiştir” açıklamasında bulundu. Birleşmiş Milletler sözcüsü Rupert Colville, Trump’ın sözlerini “ırkçı” olarak nitelendirdi.

Bu arada, Batı Hint Adaları Üniversitesi Rektör Yardımcısı Profesör Sir Hilary Beckles, kızgınlığa öfkeyle tepki gösterdi. Amerikan ulusunun Karayiplere ve özellikle Haiti ulusuna olan demokratik, ulus inşası borcunun geri ödenmesinin beklenmediğini; ancak buna saygı duyulması gerektiğini savundu.

CARICOM, yaptığı açıklamada ‘CARICOM; üye devletimize, Haiti’ye ve diğer gelişmekte olan ülkelere yönelik Amerika Birleşik Devletleri Başkanı tarafından yapılan küçümseme ve iğrenç konuşma dilinin kullanılmasına dair derinden rahatsızdır.” açıklamasında bulundu.

 Eleştiri oklarını bir kez daha üzerine çeken başkansa, “Sert konuştum ama bu dili kullanmadım” diyerek hakkındaki suçlamaları reddediyor.

Sinem DAY
o-Staj 2018 LATAM Stajyeri

Kaynakça:

Mısır’da Ohal’in Uzaması: Birleşmiş Milletler’in Tepkisi

Ortadoğu bölgesinde 2011’deki Arap Baharı’nden şu zamana kadar akan kan halen durdurulamamaktadır. Her gün farklı farklı ülkelerde yaşanan insan hakları ihlallerine tanık oluyoruz. Bu hak ihlallerinden en şiddetlisi de Mısır’da yaşandı ve hala devam etmekte.

24 Haziran 2012’de Özgürlük ve Adalet Partisi adayı olan Mursi, cumhurbaşkanı seçilmişti. Fakat çok geçmeden yaklaşık bir yıl sonra, bir darbeyle devrilmiş ve  yönetime General Abdülfettah El- Sisi geçmişti. Şuan Mısır’da gündemde olan ve uluslararası kamuoyunda tepki çeken mevzular; idamlar, işkenceler ve gözaltılardır. Aslında Mısır tarihi toplu infazlara pek yabancı bir tarih değildir. Pek çok kez bu tür şiddet olaylarını deneyimlemiştir Mısır halkı… Hüsn-ü Mübarek döneminde de sıklıkla başvurulan idamlar, Sisi döneminde de hız kesmeden devam etmektedir. Ülkede meydana gelen terör saldırıları ve kaos ortamı da bu idamların gerçekleşmesini kolaylaştırmaktadır. En son olarak, haber sitelerine yansıyan, Sina Yarımadası’nda meydana gelen olaylar neticesinde, 15 mahkum 26 Aralık’ta idam edilmiş, 2 Ocak’ta da 5 kişinin idamına karar verilmiştir. Bu hız kesmeden devam eden idam kararlarına ilk tepki Birleşmiş Milletler’den geldi. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği temsilcisi Liz Throssel, Cenevre’de yapmış olduğu konuşmada idam kararlarına tepki gösterdi. Ayrıca sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasına ilişkin eleştirilerini de dile getiren Liz Throssel sivillerin yalnızca istisnai durumlarda askeri ve özel mahkemelerde yargılanmaları gerektiğini belirtti. Cumhurbaşkanı Abdülfettah El Sisi başa geldiğinden beri idam edilen kişi sayısı 27’ye yükseldi. Devam eden idam kararlarına uluslararası kuruluşların verdiği bu uyarının, ne kadar ciddiye alınıp uygulanacağını ilerleyen zamanlarda göreceğiz.

İdamlara yöneltilen eleştirilerden en önemlisi de,öğrencilere ve gençlere yönelik bir takım idam kararlarının da  veriliyor olmasıydı. 2015 yılında, belirlenen 6 kişinin İhvan mensubu olduğu ve eylemlerde bulunduğu gerekçesiyle idam edilmesi gündeme gelmiş ve idamlar gerçekleştirildikten sonra, aynı  tarihli bir habere göre, idam edilen bu 6 gencin üniversite öğrencileri olduğu ortaya çıkmıştı. Mısır’da sadece yerli öğrencilere yönelik veya İhvan üyeleri ve muhaliflere yönelik şiddet ve baskı yoktu. Aynı zamanda yabancı halka karşı da şiddetin yükseldiğini görüyoruz. Örneğin, Mısır’daki işçi sendikaları ile ilgili araştırma yapmak üzere iken 2016’da ortadan kaybolan İtalyan bir  öğrencinin cesedinin 10 gün sonra bulunması ile İtalya ve Mısır arasında gerginlik yaşanmıştı. Bu olay bize askeri yönetimin, iktidarını tehdit eden olaylara, kimlik ayırt etmeden, müdahale etmekte kararlı olduğunu göstermektedir.

24 Haziran 2012’de Mursi’nin Özgürlük ve Adalet Partisi’nden Cumhurbaşkanı olarak seçilmesiyle Kaddafi dönemi sona ermişti. Fakat çok değil, bir yıl sonra Mursi devrilmiş ve Sisi yeni cumhurbaşkanı olmuştu. Bu darbeyle birlikte sivillerin askeri mahkemelerce yargılanıp, idam edilmesiyle birlikte başlayan süreç halen devam etmektedir. Binlerce darbe karşıtı insan, 2013’ten bu yana askeri mahkemelerce yargılanıp infaz ediliyor. Ayrıca ülkede yaşanan ve tansiyonu yükselten olaylar da işkence ve idamlar için bir dayanak teşkil ediyor. Örneğin, geçen sene Mısır’da iki kiliseye yönelik bombalı saldırılar meydana gelmişti. Saldırıları IŞİD üstlenmiş ve ülkede 45 kişi ölmüştü. Bu durum ülkede büyük bir gerilime yol açarken, Cumhurbaşkanı Sisi olağanüstü hal ilan etmişti. Olağanüstü hal nedeniyle idam listeleri kolayca uygulanabilir hale geldi. OHAL demek, daha fazla idam, daha fazla tutuklama demekti. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı OHAL’in uygulandığı bölgelerde Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurdurabilme hakkına sahip iken pek çok olağanüstü yetkilere de sahip olabiliyor. Buna ek olarak, OHAL uygulamasında hükümet yetkilileri ülkedeki matbu medyanın tamamını baskıdan önce kontrol edebildiği gibi bütün mektup ve mesajları da inceleme yetkisine de sahip oluyor. Bu da çok büyük bir hak ihlali anlamına geliyor. Böylelikle medya kontrol altında tutulurken, İhvan mensupları ve darbe karşıtları da mektup ve mesajların incelenmesi yoluyla tespit ediliyor.

Ülkelerde yaşanan terör saldırıları gibi olaylar, aslında hükümetlerin işine yarayabiliyor ve bu olayları kullanarak daha kolay bir şekilde amaçlarına ulaşabiliyorlar. Nisan 2017’de iki Kıpti kilisesine gerçekleştirilen terör saldırısında 45 kişi yaşamını yitirmişti. Saldırıları IŞİD üstlenirken, Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi ülkede OHAL ilan etmişti. Temmuz ayında tekrar uzatılan OHAL, Mısır’ın resmi haber ajansı MENA’ya göre Ocak 2018’de 3.kez uzatıldı. Mısır’da da olağanüstü hal ilan edilerek, zaten devam eden tutuklamalar ve idam kararları daha da hızlandırılmış oldu. Artık işkence, hapis ve idam cezalarının ne kadar yaygın olduğunu görmememiz imkansız. Öyle ki Mısır’da haklarında idam kararı verilen 30 mahkumun dışında ilk derece mahkemelerin verdiği idam kararlarıyla ilgili resmi bir kayıt bulunmuyor ve bu da bizi görünenden daha fazla idam mahkumunun olabileceği düşüncesine sevk ediyor. İdam mahkumlarının sayısı ile ilgili bu netlikten uzak veriler, daha da ürkütücü bir hal alıyor. Uluslararası kuruluşların ve insan hakları örgütlerinin de bu konuyu daha fazla gündeme getirmeleri gerekiyor.

Birleşmiş Milletler’in vermiş olduğu tepki gibi bu yıl ocak ayında Mısır’da bulunan İnsan Hakları Ulusal Konseyi’nden de tepki geldi. Yapılan açıklamada sivillerin askeri mahkemelerce yargılanmasına tepki gösterilirken, idam kararlarının uygulanmasına son verilmesi gerektiği de ifade edildi. Bu, aralık ayında 15 kişinin idam edilmesi kararına bir tepkiydi. İdamlara yönelik devlet mercilerinden hiçbir açıklamanın da gelmemesi, Mısır’da adeta Sisi siyasetinin bir geleneği haline geldi. Öyle ki zaman zaman gündeme gelen, Mısır’da mahkumlara yönelik işkenceleri gündeme taşıyan uluslararası raporlara da hiçbir şekilde devlet kademesinden bir cevap gelmemektedir.

OHAL uygulaması devlet yöneticilerine olağanüstü yetkiler veriyor. Cumhurbaşkanlığı, OHAL’in uygulandığı yerlerde Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurabiliyor ve bu mahkemelerin kararları temyize götürülemiyor. OHAL yetkileri kullanılarak, yüzlerce insan hakkında, geri dönülemez kararlar alınıyor. Bu açıdan, Devlet Güvenlik Mahkemeleri de insan hakları ile bağdaşmayan bu yargı sisteminin bir parçasıdır. DGM’ler 2012 Mursi dönemiyle birlikte kaldırılmıştı fakat geçen ekim ayında bu mahkemeler yeniden göreve başlamıştı. 13 Ocak’tan itibaren geçerli olmak üzere OHAL’i 3.kez uzatan kararnamede, ayrıca devlet güvenliğine zarar verdiği tespit edilen kişilerin ve mahkumların Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ne sevk edileceği ibaresi eklendi. Böylelikle kararı temyize götüremeyen yüzlerce kişi, DGM’nin verdiği kararın uygulanmasını beklemekten başka bir şey yapamayacak.

İşkence konusu da en az idamlar kadar Mısır’da devam eden insan hakları ihlallerinin bir parçasıdır. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 2017 başlarında yayımladığı bir rapora göre, yüzlerce vatandaş, gözaltına alındıktan sonra kaybolmuştur. Raporda, Akrep Hapishanesi’nde yapılan işkencelerden dolayı en az 6 tutuklunun hayatını kaybettiği de hatırlatıldı. Hapishanelerde de ihmaller içler acısı bir hal almaktadır. Birçok mahkumun, hapishaneye girdikten sonra kansere yakalandığı saptanmıştır. Kötü sağlık koşulları altında yaşayan bu mahkumlar, günden güne, yeni hastalıklarla mücadele etmektedirler.

Abdülfettah El-Sisi yönetiminin, ulusal ve uluslararası kuruluşlara yönelik baskısı da sık sık gündeme gelmektedir. Geçtiğimiz günlerde, Mısır’da 3 hukuk kuruluşunun ve 5 hukukçunun mallarına tasarruf yetkisine sınırlamalar getilirilirken, bu hukuk sisteminin ve sivil toplum yapısının işlerliğini yitirmesine yol açıyor. Gözdağı niteliğindeki bu yaptırımlar, idamların ve işkencelerin kamuoyunda yankı bulmasını zorlaştırırken, hukuki yollarında tıkanmasına sebep oluyor. Ayrıca Mısır’daki darbe yönetimi, ülkede meydana gelen insan hakları ihlallerini araştıran kuruşları, çeşitli gerekçelerle, kapatıyor. Anadolu Ajansı’nın 18 Mart 2017’de yaptığı bir habere göre, Mısır yönetimi şubat ayında Nedim Şiddet Mağdurlarını Tedavi Rehabilitasyon merkezini kapatmıştır. Aslında bu iki yönlü bir hak ihlalidir. Böylelikle hem şiddet mağdurlarının psikolojik destek almaları hakkı engellenmiş hem de uygulanan şiddetin açığa çıkması önlenmştir.

Darbecilerin halen sürdürdükleri ve yapmış oldukları idamlar ve işkenceler, onların yeni bir halk ayaklanmasından korktuklarını ve bunu önlemek, kendi iktidarlarını güvence altına almak amacıyla, yoğun bir restorasyon sürecine giriştiklerini göstermektedir. Darbe sonrası ilk iki yılda 3 binden fazla göstericinin öldürülmüş olduğuna dair veriler bu görüşü destekler niteliktedir. Ayrıca bu gösterilerde 15 binin üzerinde insan yaralanırken, 40 binden fazla insan da tutuklanmıştır. Darbenin siyasi bir takım sonuçları olurken, aynı zamanda psikolojik ve sosyolojik bozulmalara da yol açmıştır. Yargılanması devam eden, işkenceye tabii tutulan ve hapishanelerde kötü koşullar altında yaşayan binlerce insanın, psikolojik olarak tamir edilemeyecek derecede, kapanması zor derin yaralara sahip olduklarını söylememize gerek yoktur. Kaddafi’den sonra ilk demokrasi denemesi başarısız olarak sonuçlanan Mısır halkının, demokrasiye olan güveninin temelden sarsılması da, darbenin sosyolojik bir etkisidir .Son dönemde artan idamlar, DGM’lerdeki yargılamalar ve 3.kez uzatılan OHAL kararıyla birlikte uluslararası kuruluşlardan gelen tepkilerin, yöneticiler nezdinde hiçbir cezai etkisinin  olmaması da şiddetin ve idamların artarak devam etmesine neden olmuştur. Uluslararası insan hakları ihlallerini araştıran kuruluşların, darbeyi ve darbenin etkilerini geriden takip etmeleri de, Mısır’daki askeri yöneticilerin elini güçlendirmiş olabilir. İlk olarak, 2014 yılında Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü,darbe sonrası yaşanan insan hakları ihlallerinin boyutunun, modern Mısır tarihinde doruk noktaya ulaştığını belirtirken, bu duruma son verilmesi çağrısında da bulundu.En son BM’nin ‘’OHAL’i durdurun, idamlara son verin.’’ çağrısından sonra Mısır yöneticilerinden bir cevap gelmemesi de dikkat çekicidir.

Yaşanan bu insan hakları ihlallerinin bir an önce sona ermesini ve Mısır hükümetinin,son BM çağrısını dikkate almasını temenni ediyoruz.

Birsen AKYÜZ
Araştırma Asistanı

Kaynakça:

 

Trump’tan; El Salvador, Haiti ve Afrika Ülkeleri için Çirkin Söylem

ABD Başkanı Donald Trump yine bir skandala imza attı. Washington Post gazetesinin yaptığı habere göre Oval Ofis’te mülteciler ile ilgili yapılan bir görüşmede sinirlenerek :”Bu b*k çukuru ülkelerden niye bu insanları kabul ediyoruz?”  ifadesini kullandı.

İfadesinde El Salvador, Haiti ve Afrika ülkelerini işaret ettiği öne sürüldü. Trump’ın bu ülkeler yerine Norveç’ten mülteci almak istediğine dair çıkıştığı da belirtildi.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Sözcüsü Rupert Colville, Trump’ın kullandığı “b*k çukuru” ifadesini sert eleştirdi. Colville : “Doğrulanırsa, bunlar ABD Başkanı tarafından yapılan şoke edici ve utanç verici açıklamalar. Üzgünüm, ama burada kullanılacak ‘ırkçı’dan başka bir kelime yok. Ülkeleri, kıtaları tümüyle ‘b*k çukuru’ diye tanımlayıp, kestirip atamaz, bunların beyaz olmayan tüm nüfuslarının bu yüzden hoş karşılanmayacağını söyleyemezsiniz.” dedi.

Afrika ülkeleri özür beklediklerini açıklarken, Alman dergisi Der Spiegel ise ‘geriye doğru evrimin son halkası’ olarak kapağında Trump’ı gösterdi.

ABD Başkanı, hakkında yapılan haberleri yalanladı. Çok sert bir dil kullandığını kabul etmekle birlikte kullandığı dilin bu olmadığını belirtti. Haberlerin Demokratlar tarafından ‘uydurulduğunu’ söyledi.

Trump, 2001’de El Salvador’da yaşanan büyük deprem felaketinden sonra Geçici Koruma Statüsü ile ABD’de yaşama ve çalışma izni verilen 200 bin El Salvadorlu’nun izinlerini de iptal kararı almıştı.

Duygu KÜÇÜKÇELEBİ
o-Staj 2018 LATAM Stajyeri

Kaynakça:

Vuçiç’ in Kosova Ziyareti ve İvanoviç Cinayeti

Sırp Basını Cumhurbaşkanı Aleksandar Vuçiç’e sağlanan güvenlikten son derece memnun olduklarını dile getirmekle birlikte Cumhurbaşkanı’ nın, Kosova’ ya bir ziyaret gerçekleştireceği de söylendi. İlk ziyaretini Sırp hükümeti tarafından restore edilen Banjska Manastırı’ na gerçekleştiren Vuçiç, burada yaklaşık bin kişilik bir grup ve Piskopos Teodosiye tarafından karşılandı. Kosova’ nın kuzeyinde bulunan Mitroviça’ yı ve Priştine yakınlarındaki Graçaniça’ yı ziyaret ettikten sonra da Sırp yetkililerle ve vatandaşlarla görüşmeler gerçekleştirdi.

İki günlük ziyaret için Kosova’ da kalacak olan Cumhurbaşkanı için geniş çaplı güvenlik önlemi alındı. Konuşmalarında Sırp siyasetçisi, “Özgürlük, Demokrasi ve Adalet” Halk İnsiyatifi Genel Başkanı Oliver İvanoviç’ in öldürülmesine de değinen Vuçiç, cinayetin aydınlatılması için çalışılması gerektiğini söyledi ve bu olayın Sırbistan’ ı çok üzdüğünü belirtti. Sırbistan’ ın bu olay hakkında Kosovalı yetkililer ile irtibat halinde olacağını da belirtti.

Bu vesileyle Arnavutlar’ a da mesaj veren Vuçiç’ in sözleri ile iki ülke arasında sürekli anlaşmazlık olmasına rağmen her iki tarafın yararı ve Kosova’ da yaşayan Sırp ve Arnavut halklar için iyi bir çözüm bulma isteklerini de dile getirdi.

Ecenaz TERZİ
o-Staj 2018 BALKAM Stajyeri

Kaynakça:

Kitarovic, Boşnakların Katledildiği Köyü Ziyaret Etti

Hırvatistan Cumhurbaşkanı Kolinda Grabar  Kitaroviç, 1993’te Hırvat askerlerinin 116 sivil Boşnak vatandaşı katlettiği Ahmici köyündeki anıta çiçek bırakıp saygı duruşunda bulundu.

Kitaroviç, programına dahil olmamasına rağmen Travnik şehri yakınlarında olan Ahmici köyüne giderek köy camisinin yanında bulunan anıtı ziyaret etti. Kitaroviç ayrıca Krizancevo köyüne de giderek savaşta hayatlarını kaybeden Hırvat askerler anısına yapılan anıtı da ziyaret etti.

Kitaroviç bir açıklama yaparak, artık bu bölgede hiçbir annenin ailesinden birisini kaybetmekten ötürü gözyaşı dökmemesi gerektiğini vurgulayarak “ Bizim ve bizden sonraki nesillerin daimi görevlerinden birisi de bunu sağlamaktır. ” dedi.

Kitaroviç’in Ahmici köyü ziyareti sırasında kendisiyle görüşen Ahmici Köyü imamı Mahir Husiç ise Hırvat Cumhurbaşkanı Kitaroviç’in ziyaretinin bu bölgede Hırvatlar ve Boşnakların bir arada yaşamaları adına  ve iyi komşuluk ilişkileri açısından son derece önemli olduğunun altını çizdi. Husiç ayrıca Kitaroviç’in kendisi aracılığıyla köyde yaşayan Müslümanlara selamlarını ilettiğini de söyledi.

1992-1995 yılları arasında Bosna’da ki savaşta  Hırvat Savunma Konseyine  (HVO) mensup askerler, 16  Nisan 1993 sabahında “48 saat Kül ve Duman” ismini verdikleri operasyonda Ahmici köyünü basarak, burada 32’si kadın, 11’i çocuk olmak üzere 116 Boşnak sivili katletmişti. Ahmici’de katledilenler arasında, daha sonra yanmış bedeni fırından çıkarılan ve öldürülen en küçük vatandaş olan  3 aylık bir bebek de bulunuyordu.

Hollanda’nın Lahey kentinde bulunan Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY), Ahmici’de yaşanan olayları “insanlığa karşı suç” olarak nitelendirmiş ve dönemin HVO komutanları ile askerlerine 6 ila 25 yıl arasında değişen hapis cezaları vermişti.

Cihan DUMAN
o-Staj 2018 BALKAM Stajyeri

 Kaynakça:

 

Gabon’ Da Fildişi Ticareti Operasyonu

Gabon, dünyanın en büyük orman filleri popülasyonuna sahip ülkelerden birisidir. Ayrıca gorillere, mandrel ağaçlarına ve suaygırlarına ev sahipliği yapan gezegendeki en fakir ülkelerden biridir. Arazisinin %80’i ormandan oluşmaktadır.

Nol Operasyonu adı altında iki yıldır süren soruşturma, Gabon’dan yapılan fildişi ticaretini kapsamaktaydı. Gabon’daki yetkililer bu operasyonla Orta Afrika ülkelerinin en büyük fil dişi ticareti ağını çözdüklerini belirttiler. Çad’lı Abdoulaye Mohamoud İbrahim’in, eşlerinin ve diğer aile üyelerinin de aralarında bulunduğu sekiz kişinin tutuklandığı operasyonda şüphelilerin bilgisayar ve telefonları incelendiğinde, Kuzey Nijerya ve komşu ülkeleri arasında savaş başlatan Boko Haram adlı suç örgütü ile de bağlantıları olduğu saptandı.

Yetkililer, fildişi ağının Gabon’un dokuz vilayetinde ve sınırları boyunca gerildiğini söyledi. Fildişi yanı sıra, ağın, 48 büyük boynuzu veya fil bacaklarını kaçakçılığını yaptığı konusunda da şüphesi var. Öğeler Kamerun veya Batı Afrika ülkelerine taşınmıştı. Cumhurbaşkanlığından bir haber bülteninde, birkaç günlük bir takipten sonra ağın finansörlerinin de tutuklandığı belirtildi. Şüpheliler organize suç ve fildişi ticaret suçlamasıyla yargılanıyorlar. Fildişi kaçakçılığı bölgede kalıcı bir sorundur. Son on yılda, Gabon bölgesindeki fil nüfusu yaklaşık 60.000’den 35.000’e kadar düştü.

Operasyon, Interpol ve Fransa’nın da işbirliği ile iki yıllık bakanlıklar arası soruşturma sonucunda yapıldı ve Çin ile Vietnam’ın fildişi satışlarını yasaklamasından sadece birkaç hafta sonra bitti. Çin ve Vietnam da fildişi satışlarının yasaklanması ile fiyatlar da düşü gösterdi ve bu suçun ortadan kaldırılması için ideal bir zamanlama oldu. Fildişi fiyatları kilogram başına 2.100 dolardan 700 dolara kadar düşüş gösterdi.

Filleri ve ülkenin diğer nadir yaban hayatını korumak, Başkan Ali Bongo için en büyük önceliğe sahip. Avcılara karşı koruma sağlamak için, Gabon’un ormanları, vahşi yaşam parkurları, askeri kuvvetler, keşif köpekleri, kamera tuzakları, dronlar ve bir helikopter tarafından yoğun şekilde izlenmekte.

Kolluk, Afrika ve Asya’da artıyor. Çin, dünyanın en büyük fildişi pazarını kapattı. Birçok ülke kendi iç ticaretlerini kapatmak için harekete geçiyor ancak maalesef yıkıcı fildişi ticaretini sona erdirmek için küresel topluluğa katılmayı reddetti.

Suna AĞDUK
o-Staj 2018 AFRAM Stajyeri

Kaynakça:

Etiyopya – Mısır: Nil Çatışması Önlendi Mi?

Mısır’ın Başkenti Kahire’de perşembe günü gerçekleştirilen röportaj sonrasında, Mısır Cumhurbaşkanı Abdel Fattah el-Sissi ve Etiyopya Başbakanı Hailemariam Desalegn ile Nil nehri üzerinde kurulan baraj hakkında görüştü.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdel Fattah el-Sisi, Etiyopya’nın Nil Nehri üzerinde kurulan baraj üzerindeki farklılıkların Addis Ababa’yla olan ilişkilerini bozmasına izin vermeyeceğinin sözünü verdi. Etiyopya, hidroelektrik Büyük Rönesans Barajı’nın, Afrika’nın en büyük enerji ihracatçısı haline gelmesini umuyor.

Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, röportaj sonrasında gazetecilere verdiği demeçte, “Nil Havzası,  bir ara bağlantı, inşaat ve kalkınma kaynağı olmaktan ziyade onu çatışma kaynağı haline getiren kaynak ve etkilere sahiptir” açıklamasında bulundu. Bununla birlikte, Etiyopya’yla müzakerelerin ilerlediğini, barajın etkisi üzerindeki tartışmalı ve devam etmekte olan bir çalışmanın durağanlık süresinin sona ermesi gerektiğini ifade etti.

Hailemariam Desalegn ise, “Bu büyük nehrin asla rekabet, güvensizlik veya çatışma nesnesi haline gelmediğinden emin olmalıyız” dedi. Bu barajın, ülkesinin kuraklık ve açlıktan korunması için de gerekli olduğunu belirten Desalegn, “Etiyopya halkı, Mısır’ı tehlikeye atmadı ve atmayacak” dedi. Ayrıca “Ülkenize zarar vermeyeceğiz. Nil havzasının güvenliğini sağlamak ve halkı yoksulluk döngüsünden çıkarmak için birlikte çalışacağız” ifadesinde bulundu.

Deniz ÜRESİN
o-Staj 2018 AFRAM Stajyeri

Kaynakça:

Estonya Toprağı Olmadan Var Olabilecek

Avrupa Birliği’nin dijitalleşmede öncü ülkesi olan Estonya, olası dijital tehdit ve saldırılara karşı farklı ülkelerde ‘’dijital büyükelçilikler’’ kurmaya hazırlanıyor.

Dijitalleşme süreci 2005’de başlayan ve epey yol kat eden Estonya, zaman zaman ‘’e-Stonia’’ olarak anılıyor. Estonya Hükümeti, ilk dijital büyükelçiliği Lüksemburg’da açacağını bildirdi. 2020 yılına kadar ise ABD ve Avustralya dahil farklı ülkelerde dijital büyükelçilikler açmak için girişimlerinin olduğunu kaydetti. Estonya Hükümeti’nin Ulusal Dijital Danışmanı Marten Kaevats, dijital alanda çok ilerlediklerini ve geri adım atmanın mümkün olmadığını, bu nedenle daha fazla önlem almak gerektiğini belirtti. Kaevats, Estonya’nın Rusya ile komşu olduğunu hatırlatarak, kritik veri tabanlarını ülkenin doğusunda yedeklemenin askeri olarak mantıklı olmadığını düşündükleri için farklı ülkelere yöneldiklerini ifade etti. 2007 yılında Rusya, Estonya’ya siber saldırıda bulunmuştu. Kaevats konuyla ilgili yaptığı açıklamada, ek önlemlerin tek sebebinin Rusya olmadığını yine de bu ihtimali göz ardı etmediklerini ifade etti.

Acil durumda bir tehdit algılandığında ya da teknik bir sorun olduğunda Lüksemburg’daki veritabanına geçiş yapılabilecek. Estonya Hükümeti, bunun önemli bir güvenlik adımı olduğuna dikkat çekti.

Candan BAYRI
o-Staj 2018 AÇAM Stajyeri

Kaynakça:

Danimarka Aile Birleşimi Kurallarında Değişiklik

Danimarka Hükümeti aile birleşimi kanunlarında kapsamlı bir değişikliğe gitmeye hazırlanıyor. Göçle ilgili olarak Danimarka Avrupa’daki en katı mevzuatlardan bir kısmına sahip. Bu durum mültecilerin aile birleşimi için birtakım zorluklar ortaya çıkarıyordu. Avrupa Konseyi, Danimarka’yı vurgulayan bir rapor hazırladı. Raporda mültecilerle alakalı sorunların çözümünde hızlanılması ve önündeki engellerin kaldırılması gerektiği önerilerinde bulundu.

Aile birleşimindeki düzenlemeleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne takılan Danimarka Hükümeti, mahkemenin aleyhte karar verdiği uygulamanın yerini dolduracak başka bir düzenleme getiriyor. Hükümetin hazırlıklarını yaptığı kanun taslağında aile birleşimi başvurularının kabul edilmesi konusunda 6 adet zorunluluğun getirilmesi öngörülüyor.

Yeni düzenlemede Danimarka’daki bazı gruplar içerisinde yer alan Danimarka vatandaşlarının yurtdışından yakınlarını getirmesine birtakım kısıtlamalar getirilirken, yurtdışında yerleşik olan Danimarkalı vatandaşların yabancı eşlerine kolaylıklar getiriliyor.

Yeni şartlar esas olarak entegre olmayan şahıslara yönelik olacağı söyleniyor. Göç Bakanı Inger Støjberg gazeteye verdiği demeçte, “Aile birleşimi yoluyla Danimarka’ya getirilen kişilerin aslında bütünleşip topluma katkıda bulunmalarını sağlamalıyız.” dedi.

Ebrar GENC
o-Staj 2018 AÇAM Stajyeri

Kaynakça:

Çekya’dan Türkiye’ye Tepki

Çekya, Türkiye’de gözaltına alındıktan sonra tutuklanan iki vatandaşı için tepkisini ortaya koydu. Dışişleri Bakanı Zaoralek, Türk mevkidaşı Çavuşoğlu ile görüşeceğini açıkladı.

Şırnak’ta gözaltına alınan iki Çekya vatandaşının ‘terör örgütüne destek vermek’ suçlamasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılmasına Prag’dan tepki geldi. Çekya Dışişleri Bakanı Lubomir Zaoralek konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Bugünkü karar benim için büyük bir hayal kırıklığı” şeklinde konuştu. Zaoralek, konuyu Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşeceğini de sözlerine ekledi.

DW Türkçe’nin aktardığına göre, 30 yaşındaki Miroslav Farkas ve 24 yaşındaki Marketa Vseliçova, 13 Kasım 2016 tarihinde Şırnak’ta, Suriyeli Kürtlerin oluşturduğu Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) dair propaganda malzemesi bulundurdukları gerekçesiyle gözaltına alınmışlardı. Savcılıktan yapılan açıklamada, çiftin telefonunda YPG’liler birlikte çektirdikleri fotoğraflar, YPG marşları ve ses kayıtları tespit edildiği belirtilmişti. Şırnak’taki mahkeme, haklarında “terör örgütüne destek vermek” suçlamasıyla 15 yıl hapis istemi bulunan Farkas ve Vseliçova’nın 6 yıl 3’er ay ceza almasına hükmetti.

Çekya vatandaşı çift, suçlamaları reddederek yardım çalışanı olduklarını ve Kuzey Irak’taki kriz bölgelerinde seyyar hastane açmak istediklerini ifade ettiler. Çek çiftin kararının temyize götürüleceği belirtildi.

Türkiye, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak gördüğü YPG’yi terör örgütü olarak kabul ediyor. YPG, IŞİD’e karşı mücadelede ABD tarafından desteklenen Suriye Demokratik Güçleri (SDG) içerisinde yer alıyor. SDG’nin hali hazırda Rakka’da operasyonu devam ediyor.

Gözde Nur MERAL
o-Staj 2018 AÇAM Stajyeri

Kaynakça: