Home Blog Page 176

Belçika’da Sığınmacı Krizi

Geçtiğimiz ağustos ayında Belçika polisi bir hafta içinde parkta yaşayan 160 sığınmacıyı gözaltına almıştı. Bu uygulama sonrasında karşılaşılan tepkilerden ötürü polisin küçük çapta gözaltılar gerçekleştireceği öne sürüldü.

Humain adlı Belçika yardım kuruluşu, sadece park ve garajda kalan sığınmacıların gözaltına alınmadığını, yardım kuruluşlarının dağıttığı kahvaltı için gelen sığınmacılarında müdahaleye uğradığını ve bunu insanlık dışı bulduklarını dile getirdi. Polisin sığınmacılara karşı operasyon yapacağı bilgisini alan insanlar, destek için Brüksel’de ki Kuzey Tren İstasyonu ile Maximilan Park arasında üç bin kişilik insan zinciri oluşturdu. Çeşitli sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve insan hakları savunucularının katıldığı gösteride “Sığınmacılara adalet”, “Hepimiz aynıyız” yazılı pankart ve dövizler taşındı. Bu süreçte Belçika’da yaşayan aileler binlerce sığınmacıyı evlerinde misafir etmeye başladı. Dolayısıyla, polis güçleri kaçak sığınmacıları sınır dışı edemiyor. Belçika hükümeti ise, sığınmacıların bulunduğu evlere polis baskını gerçekleştirebilmek için yasal düzenlemeler talep ediyor. Ülkede bulunan sivil toplum kuruluşları ise hükümetin tutumu sebebiyle oldukça endişeli ve dayanışmanın tüm Avrupa’ya yayılması gerektiğini savunuyorlar.

Protestolara giden bu sürecin sebebi ise Mülteci ve Göç Bakanı Theo Francken’in geçtiğimiz yıl Sudan’ın Brüksel Büyükelçisi ile vardığı anlaşma. Anlaşmaya göre, Sudan’dan gelecek bir heyet ülkede yasa dışı kalan sığınmacıları tespit ederek geri gönderecek. Belçika’daki insan hakları grupları heyetin özellikle siyasi bağlantıları olan sığınmacıları tespit edeceğini, bu kişilerin Sudan’a iadesi sonrasında tehlikeyle karşı karşıya kalacağını dile getirmişti. Francken’in tartışmalı anlaşması sonrasında Belçika’da ki muhalefet partileri ve koalisyon ortağı olan partinin bazı üyelerinden istifa talebi gelmişti.

Candan BAYRI
o-Staj 2018 AÇAM Stajyeri

Kaynakça:

Türkiye’nin Suriye Sorunu ve İç Savaşın Türkiye’ye Etkisi

ÖZET

Bu makalede 2011’de başlayan ve günümüze kadar devam eden Suriye iç savaşın ve çatışmaların ülkemize etkisi siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan oldukça geniş bir durum teşkil ediyor. Arap Baharı’ nın patlak vermesiyle Ortadoğu’da taşlar yerinden oynadı. Mısır, Libya, Tunus, Yemen gibi ülkelerde başlayan çatışmalarda ülke iktidarlarının devrilmesiyle son buldu. Fakat Suriye’de rejim ve muhalefetin karşı karşıya gelmesi yalnızca Suriye için değil, bölgesel ve küresel bir hal almaya başlamıştı. Suriye’de halka ateş açılmasıyla başlayan süreçte iç savaşa dönüşen kriz ülkemizi doğrudan ve dolaylı olarak etkiledi.

GİRİŞ

Dünya 2011 yılına girdiğinde dengelerin değişeceği konusunda kimsenin bir farklı bir düşüncesi yoktu. 11 Eylül saldırısından sonra Ortadoğu’daki olayların seyri hiç tahmin edilmeyecek kadar değişecekti. Avrupa’da terörist saldırıların olması ve tarihler 2011’i gösterdiğinde tüm dünyanın takip edeceği olayların fitili ateşlenecekti. 2011’de Arap ülkelerinde patlak veren olayların sonucunda birçok ülkede hükümet değişikliğine gidildi. Fakat aynı yılın mart ayından itibaren Suriye’de büyük bir iç savaşın başlangıcı oldu. Suriye halkı ülkedeki bireysel hakların genişletilmesini, oluşan gelir adaletsizliğini ortadan kaldırılmasını ve sıkıyönetim uygulamalarında keyfi hareketlerin kaldırılmasını talep etmişti. Baas rejimi ise herhangi bir reform yapmayarak kitlesel yürüyüşlere zor gücü kullanarak bastırmaya çalıştı. Ülke geneline yayılan yürüyüşler sonrası muhalefet ile rejim karşıya geldi. Esad rejimine bağlı güvenlik güçlerine karşı silahlanan muhalifler yaşanan çatışmalar ile krizin bir iç savaş haline gelmesine neden oldu. Bu dönem aslında Ortadoğu’da istikrarsız bir döneme girildiğinin habercisi olmuştu. Bölgede de farklı dinamik örgütler baş göstermeye başladı. Etnik, dini, mezhepsel farklılıklar ile ortaya çıkan bu hareketler bölgede yeni çatışma alanları ortaya çıkardı. Bu hareketler sadece Suriye içinde değil bölge dışı büyük devletlerinde Ortadoğu’da çeşitli yönlendirme yapabileceği bir ortam yarattı. En uzun kara sınırı olan ülke Türkiye’yi de yakından ilgilendiren sınır ve iç güvenlik sorunu da böylelikle ortaya çıktı. Türkiye stratejik öneminden Ortadoğu ve diğer bölgelerden gelebilecek saldırılardan ya da oluşan kargaşalardan dolayı güvenlik anlamında birçok tehdide maruz ülke konumundadır. Soğuk Savaş dönemi boyunca yaşadığı etnik terör, sonrasında Hizbullah gibi din istismarına dayalı terör örgütlerinin her anlamda saldırısına maruz kalan bir ülkedir. Suriye’de kriz başlamadan önce halk belli reformların gerçekleşmesi için ülke genelinde protestolar yapmıştır. Fakat rejim hareketinin reformları yapmakta ağır davranması ve gösterilere sert müdahale göstermesi silahlı mücadelenin başlamasındaki en etkili nedenlerin başında geldi. Yerleşim yerlerinin bombalanması ve silahlı güçlerin ortaya çıkması krizi iç savaşa dönüştürdü. Dış ülkelerin bu karışıklıkta farklı güçleri desteklemesi olayların farklı bir seyirde yürümesine yol açtı. Ülke içinde sıcak bir çatışma alanı oluşurken demografik açıdan ise içte ve dışta nüfuz mücadelesi ortaya çıktı. Bu makalede de bu nüfuz mücadelesi, Suriye iç savaşı ve Türkiye’ye etkisini bölgesel ve uluslararası olarak ele alacağız.

Bölge halkları rejimden şu konularda reform istemiştir:

  • 8 Mart 1963 tarihinden beri ülkede uygulanan olağanüstü halin kaldırılması,
  • Bireysel hakların tanımlanması (Suriye kimliği olmayan Kürtlere vatandaşlık hakkı verilmesi )
  • Gelir adaletsizliğini gidermek
  • İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere, çeşitli hükümet kurumlarının sivilleştirilmesi, güvenlik birimlerinin görev alanlarının yeniden tanımlanması, yasama, yürütme ve yargı organlarının yapılandırılması ve yargının bağımsızlaştırılması,
  • Siyasi partiler yasasında değişiklik yapılması ve iktidardaki Baas Partisi’nin gücünün sınırlandırılması 1

Bu gibi reform taleplerine Esad Rejimi bazı değişikliler ile gösterileri bastırmaya çalıştı. Hâlihazırda bulunanhükümeti istifa ettiren Esad Rejimi yeni hükümet ile 16 Nisan 2011’de 48 yıllık olağanüstü halin kaldırılmasını istedi. Diğer yandan bazı kesimlere de vatandaşlık hakkı tanıdı. ( Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan çoğunluğu Kürtler olan kesim ) Bu denli düzenlemeler yaptıysa da gerçekleştirme konusunda bir adım atmamıştı. Daha çok kendi siyasi geleceğini koruma altına alma konusunda kararlar üzerinde durdu. 2014 yılında Suriye’de yapılan serbest ve adaletli bir seçim olarak dile getirdiği anayasa değişikliğinde kendi iktidar süresini 2028 yılına kadar uzatmıştır. Bu olaylardan sonrada muhalefet kanadını bastırmaya devam etmiştir. Nitekim bu bastırma yüzbinlerce insanın ölümüne, milyonlarca insanın topraklarını terk etmesine yol açmıştır. Bunun sonucunda da reform isteyen muhalefet artık Esad yönetiminin devrilmesini ve Baas Partisi’nin bu katliamlardan sorumlu tutulup cezalandırılmasını istemeye başlamıştır.

Suriye’de oluşan krizi iç savaşa dönüştüren bu hareketler ülke sınırlarını aşıp farklı sonuçları ortaya çıkardı. Küresel bir anlaşmazlığı ortaya çıkaran Suriye Sorunu uluslararası bir göç sorununun oluşmasına da neden oldu. Bölgede Şii-Sünni hareketlerin karşı karşıya gelmesini ve PKK terör örgütü uzantılarının kendilerine farklı bir hareket alanı kazanmasınasebep oldu. Ülkemizide bu sınırda değişik sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır. Etkileri iki boyutta inceleyebiliriz. Bölgesel olarakTürkiye Suriye halkının siyasi sosyal haklarının iade edilmesini ve daha özgür, demokratik adımlarının atılmasını destekliyordu. Birçok Arap Devleti de bu konuda Türkiye ile işbirliği içinde olmuştur. Diğer yandan İran mevcut hükümeti destekler nitelikte açıklamalar yapmaktaydı. Bu adımları atmasının en büyük sebebi de Şii Hilali projesinin sekteye uğraması ve Arap Baharı’ndan etkilenecek sıradaki ülke konumunda olduğunu düşünmesinden kaynaklanıyor. Uluslararası alanda ise bu reformları destekleyen ve desteklemeyen ülkeleri karşı karşıya getirmiştir. Rusya, ABD ve Çin gibi ülkelerin siyasi çatışma içine girmesi buna örnektir.

Suriye Krizi’nin bölgesel etkilerinde söz edecek olursak, iç savaşa dönüşen bu hareket Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit ediyordu. DAİŞ ve sonrasında PYD / YPG gibi terör örgütleri ile sınır komşusu haline gelen Türkiye uluslararası arenada yeteri desteği göremese de sınır ötesi operasyonlar ile kendi sınır güvenliğini korumaya çalışmıştır.

İran ise tek Arap müttefiki sayılan Suriye Hükümeti’nin mevcut oluşumu kaybetme korkusuyla endişeleniyordu. Esad’ın Türkiye konusunda sessiz kalması fakat YPG gibi oluşuma hareket alanı kazandırması Türkiye’yi bu sınır güvenliğini korumaya yöneltmiştir. Aynı bölgede İran; Irak hükümetini ve Hizbullah’ı bu doğrultuda desteklemektedir. Suriye rejimine uygulanan yaptırımlara karşı çıkan bölgede İran ve hava sahalarını İran’a açan Irak Hükümeti bu konuda Esad Rejimini destekler nitelikte politikalar yürütmüştür.

Bu bağlamda Suriye Hükümeti’ne karşı çıkıp rejimin son bulması gerektiği konusunda ise Türkiye, S. Arabistan, Körfez ülkeleri ve Birçok Arap ülkesi aynı çizgide yer almıştır. Bu ülkeler Esad Hükümeti’nin kanlı eylemler gerçekleştirmesinden sonra bir araya gelerek Suriye’nin Arap Birliği üyeliğini askıya alma konusunda mutabakata vardı. Suriye, Lübnan ve Yemen bu konuda ret oyu, Irak ise çekimser oy kullandı. Olumlu yönde oy kullanan 18 ülke ile kabul edildi. Fakat Suriye konusunda çatışmaların son bulması yönünde bir sonuç ortaya konulmadı. Küresel boyutta Birleşmiş Milletler Suriye konusunda nitelikli sonuçlar elde etmedi.

Türkiye ile en uzun kara sınırına sahip olan ülke Suriye’de ki iç savaş Türkiye’yi doğrudan ve dolaylı olarak etkiledi. Suriye ile sorunlarda Hatay, su ve 1990’lı yıllarda Suriye’nin PKK’ya destek olması ikili ilişkilerde en önemli sorunlar olarak baş göstermişti. 2011 yılına kadar ilişkilerde normallik söz konusu oldu. Fakat iç savaşın çıkmasından sonra olayların seyri değişti. Bu değişim sınır güvenliğini ortaya çıkardı.2012’de Türkiye’nin tampon bölge söylemi de sınır güvenliğini sağlama alma konusundaki girişimidir. Ama Türkiye Suriye konusunda dış ülkelerden yeteri destek alamamıştır. Aslında bu kriz Ortadoğu da en fazla Türkiye’yi etkilemektedir. Çünkü Suriye krizi nedeniyle sınır güvenliği tehlikeye girmiştir. El Nusra, DAİŞ / IŞİD ve PKK’nin kollarından YPG liderliğinde Demokratik Suriye Ordusu ile sınır çatışmaları ile karşı karşıya kalmıştır. Fırat Kalkanı ile sınır güvenliğini korumak isteyen Türkiye sınır ötesi operasyon ile Cerablus’ u terör örgütlerinden arındırdı. Sonrasında da burasının kontrolünü muhalif Özgür Suriye Ordusu’ na bırakmıştır. Son dönemlerde YPG kontrolündeki olası bir Afrin operasyonu da bunun devamı niteliğinde olacaktır. Ülkemizin terörist gruplarla mücadelesinde özellikle DAİŞ / IŞİD ülkemizi kana bulayan eylemler gerçekleştirmiştir. Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşa komşu olması PYD / DAİŞ rekabetinden doğan çatışmaların Suriye sınırını aşıp Türkiye’ye sıçraması ülke karışıklıklarının komşu ülkeler için ne denli önemli olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Ülkemize yapılan saldırılar en fazla canlı bombalar ile olmakta ve genellikle sivil insanlar hedef alınmaktadır.

Füze saldırıları, sınır karakollarına saldırı, intihar saldırı gibi sivil insanı ve askeri hedef alan saldırılar Türkiye’yi sarsmıştır. Görüldüğü üzere bu saldırılarda çeşitlilik vardır. Sınırda bulunan yerleşim yerleri de bu saldırılara tanıklık eden insanlarla doludur. Suriye iç savaşından itibaren farklı grupların ele geçirdiği yerlerin sürekli değişmesiyle oluşan haritada görüldü üzere Türkiye diğer ülkelere göre güvenlik riskleri bakımından çeşitliliği ve sıklığı oldukça yüksektir. Bu riskler ele alındığında Türkiye iki türlü strateji uygulamaya başladı. Ulusal ve Uluslararası bir politika oluşumuna giren Türkiye; ülkede DAİŞ ile mücadelede kesinlik ve istikrar stratejisi uygularken, küresel arenada da koalisyon ile beraber DAİŞ’ e karşı askeri ve siyasi mücadele içinde oldu sonrasında yapılan eylem planlarında da aktif rol oynadı. Türkiye son harita ile sınır komşularında sadece 100 km kısmı terörist olarak algılamadığı Özgür Suriye Ordusu’nun elinde bulunuyor.

Türkiye’nin Suriye sınırında % 90 kısmında terör tehdidi altındadır. DAİŞ ile sınır komşuluğunun bitmesi ve toprakların PYD / DSG’ nin eline geçmesi bu tehlikenin son bulmadığını göstermektedir. Sınır boyundaki tüm terör aktörlerinin aynı çizgide yer aldığını bilmek gerekir. Ve bu bağlamda IŞİD ile sınır komşuluğunun bitmesi ve başkasının gelmesi sadece aktörlerin değiştiğini göstermektedir.

Terör örgütleri ile mücadelede her adım ülke içi huzur için son derece önemli bir durumdur. Türkiye ülke içinde ve dışında teröristlerle ilgili stratejiler geliştirmiştir.Bu stratejiler ile yabancı teröristler mücadele etmeye çalışmaktadır;

Kaynak Ülkede Önleme

Çıkış Ülkesinin Alması Gereken Tedbirler

  • Sınırlarda Önleme

Sınır Bölgesinde Analiz Birimleri ve Listeler Hazırlama

  • Yurt içinde önleme

Ülke İçi Emniyet Operasyonları

  • Suriye’ye Giriş ve Dönüşte Önleme

Sınır Güvenliğini Sağlama Alma

Türkiye Hükümeti; Terör ve sınır güvenliği konusunda sıfır tolerans politikanın uygulanacağını ve Türkiye’nin bu konuda hiçbir taviz vermeyeceğini belirtmiştir. Sınırda DAİŞ, YPG gibi terör örgütleri ile mücadele içinde olan Türkiye içte de PKK ile mücadele içindedir. Etnik kökenli olan PKK uzun zamandır Türkiye’nin gündeminde olan bir sorundur. Kırk yılı aşkın süredir mücadele edilen terör örgütü ile 2013-2015 yılında gerçekleşen Çözüm Süreci’nin de tıkanması ile çatışmaların bazı şehirlere sıçraması daha tehlikeli bir durum teşkil etmişti. Türkiye Soğuk Savaş’ın son dönemlerinden sonra dini duyguları istismar yolunda El-Kaide’den DAİŞ’ e kadar uzanan yolda ve etnik kimlikle oluşan PKK ile mücadele dış politikayı ilgilendiren en önemli sorunlar olmuştur. Bu olaylar Türkiye’nin Avrupa Birliği macerasını da yakından ilgilendirmektedir. Uzun yıllardır PKK’nın varlığı son dönemlerde de DAİŞ’ in varlık göstermesi ve Türkiye’de eylemler düzenleyip iç güvenliği bozmak istemesi AB müzakerelerinde başka sorunların çıkmasına neden olmuştur.

Kısacası sınır ve iç güvenlik ülkelerin her politikasını etkilemektedir. Bu bağlamda stratejiler uygulamak ülkemizi güçlü kılacaktır.

SONUÇ

Ortadoğu ülkelerinde başlayan ve Arap Baharı olarak nitelendirilen süreçle günümüze kadar gelen olayların aslında politik ve dış destekli bir etkinin olduğunu bilmek gerekir. Suriye’deki iç çatışmaların neticesinde sosyal – siyasi nedenler sayıldığında mezhepsel farklılıklar ve ekonomik zorlukların yanı sıra politik baskıların olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Türkiye’nin de bu krizle yakından ilgilenmesi son derece önemlidir. Sığınmacılar meselesi başta sayılmak üzere diğer konularda da Türkiye’yi dolaylı ve doğrudan etkilemektedir. Türkiye Hükümeti’nin Suriye Krizi konusunda çözüm arayışlarına yönelmesi ve sınır güvenliğini korumak adına önemli adımlar atması kararlılığını göstermektedir.

Suriye İç Savaşı bölgesel sınırlarla kalmayıp küresel bir hale gelmiştir. Koalisyon ülkelerinin Türkiye sınırını tehdit eden terör örgütlerinde iyi terör kötü terör örgütü ayırarak ve buna göre davranması Türkiye’yi farklı alternatifler ötesinde sınır güvenliği konusunda her müdahaleyi yapmaya yöneltmiştir. Ulusal çapta Suriye iç savaşına dönüşen krizde Türkiye bu sorunu sadece Suriye ile sınırlı bir olay olmadığını dikkate almalıdır. Esad Rejimine Rusya, Çin, İran ve Irak gibi ülkeler doğrudan ve dolaylı olarak yardımda bulunmuştur. Buda rejimin direnç göstermesine neden olmuştur.

Türkiye DAİŞ ile mücadelede koalisyon güçlerinin yanında hareket etmiş ve DAİŞ ile mücadele de etkin rol oynamıştır. Diğer yandan PKK terör örgütü ve PYD’ nin bütün hareketlerini takip etmeli bu bağlamda stratejiler uygulamalıdır. Fakat Türkiye Hükümeti Suriyeli Kürtleri karşısına almamalı buna göre hareket etmeli iyi ilişkiler kurmalıdır. Türkiye, Suriye muhalefetinin birleştirilmesine yönelik girişimleri desteklemelidir. Ülkemiz bu iç savaş sürecinde bütün şehirleri tahrip olan Suriye’nin tekrar inşasına odaklanmalıdır. Türkiye’nin kriz başlarken konumu son derece olumlu bir yöndeydi fakat zaman ilerlerken Arap Baharı ve Suriye konusunda bazı konularda yerinde müdahaleler yapamadığı için dış politikada sorunlar yaşamıştır. Bu krizde Türkiye Emel Parlar’ ın da belirttiği gibi ‘’ Çıkarlar ve etik değerler arasındaki dengeyi tam olarak kuramamıştır.’’ 2 Müslüman Kardeşleri Libya’da, Mısır’da desteklemişti. Suriye de farklı muhalif grupları destekleyerek BAE, S. Arabistan vs. gibi ihvan karşıtı olan ülkeleri karşısına almıştır. Esad Hükümeti’nin direnç göstermesi ve Türkiye’nin Esad’ sız bir Suriye politikasını ele alması ülkeyi zor durumda bırakmıştır. Bu konularda artık ülke politikasını ele almalı bu yanlış hesaplardan geri dönmelidir. Suriye ve sınır güvenliğini en az kayıpla bitirmelidir.

1 Cevad El-Beşiti, Surye Yu-hadr el-Tadahurat Be-Mucab Elgah El-Tawary, (Suriye Gösterileri Olağanüstü Hali Kaldırarak Yasaklıyor)

2 Emel Parlar Dal Assessing Turkey’s “Normative” Power in the Middle East and North Africa Region: New Dynamics and their Limitations, Turkish Studies

Celal CAVLAK

Kaynakça:

Tsipras- Ieronymos II Görüşmesi Gerginliğe Neden Oldu

Yunanistan Başbakanı Aleksis Tsipras ve Atina Başpiskoposu Ieronymos II perşembe akşamı birlikte yemek yedikten sonra ülkenin Makedonya ile yaşadığı isim krizi hakkında görüştüler. Bu görüşme, Daimi Kutsal Sinod tarafından yapılan ve kilisede ki bazı çevrelerce de desteklenen ‘Makedonya’ adının hiçbir şekilde kabul edilmeyeceği ile ilgili açıklamasına cevap olarak yorumlandı. Tsipras’ın olaya dair isim kriziyle ilgili yapılan görüşmelerde, Yunanistan’ın ulusal çıkarlarını gözeteceğine dair teminat verdiği bir mektup göndermiş olmasına rağmen böyle bir görüşmenin yapılmış olması kilisenin ikna olmadığı şeklinde açıklandı.

İkilinin görüşmesi, isim kriziyle ilgili farklı kesimlerden çıkan çatlak sesleri susturma amacını taşımakla birlikte kilisenin olaya yaklaşımının Yunan hükümeti tarafından ne kadar önemsendiğini gösterdi. Görüşme sonunda Başpiskopos, hükümetin ulusal sorunların üstesinden gelebilecek güce sahip olduğunu belirtirken, ülkede protestolar düzenlemek yerine ulusal görüş birliğinin sağlanması için uzlaşmanın öneminden bahsetti. Bu açıklama Tsipras için iki mesaj barındırıyor; Kilise ile zıtlaşmaması ve çıkacak olan protestolarda kilisenin parmağının olmayacağı bilinciyle muhalefeti suçlaması gerektiği.

Tsipras ise yaptığı açıklamada ulusal sorunlarda ulusal birlik gerektiği ve ulusal birliğin sağlanması için diyaloğun ve farklı görüşlere saygının öneminden bahsetti.

Milli birlik ve beraberliğe dikkat çeken tüm bu açıklamaların ardından cuma günü, Ana Muhalefet Partisi Yeni Demokrasi Tsipras’ın davranışını, ‘eşi benzeri görülmemiş sorumsuzluk’ diye tanımlayarak Tsipras’ı şeffaf olmamamakla suçladı. Konuyla ilgili bilgilendirmenin öncelikli olarak meclisteki muhalefet partilerine yapılması gerekirken Ieronymos ile yapılan görüşmeye muhalefetten, Tsipras’a partisinin isteklerini ulusal çıkarların önünde tuttuğu şeklinde bir tepki geldi. Bunun yanı sıra halen devam eden isim kriziyle ilgili görüşmelerin sır olarak tutuluyor olması da muhalefetin şikayetçi olduğu bir başka konu.

Yusuf MEHMET
o-Staj 2018 BALKAM Stajyeri

Kaynakça:

Balkanlar Avrupa’nın En Dindar Bölgesi

Gallup International adlı araştırma şirketi dünyadaki toplumların kendilerini ne kadar dindar hissettiğiyle ilgili bir anket yaptı. Anket, İngiltere’nin The Telegraph gazetesi tarafından yayınlandı. Sonuçlara göre Orta ve Batı Avrupa’ya nazaran Balkanlar daha dindar ve dinin günlük yaşama etkisi daha fazla.

Farklı zamanlarda yapılan üç farklı anketin sonuçları haritalandırılarak paylaşıldı. Haritaya göre, Arnavutluk ve Bulgaristan istisnaları dışında, Balkanların eski komünist devletlerinin tamamında dinin önemi ve etkisi çok büyük.

Sonuçlara göre, hem Balkanların hem de Avrupa’nın en dindar ülkeleri Kosova, Makedonya ve Romanya. Makedon toplumunun %88’i, Kosovalıların %83’ü, Romanyalıların ise %77’si kendisini dindar addediyor.

Sonrasında ise Sırbistan, Hırvatistan, Karadağ ve Yunanistan geliyor. Bu ülkelerde, insanların %70-72’lik kısmı dinin hayatlarındaki yerinin büyük olduğunu söylüyor. Bosna toplumunda ise dindar olduğunu düşünenlerin oranı, %65.

İstisna olarak belirtilen Bulgaristan’da bu oran %52’ye düşüyor. Balkanlarda batı tarzı yaşam ve düşünce biçiminin yoğun olarak gözlemlendiği tek ülke Arnavutluk. Dolayısıyla bölgede ki diğer istisnanın Arnavutluk olması şaşırtıcı değil. Arnavutluk halkının sadece %39’luk kısmı dinin önemli olduğunu düşünüyor.

İtalya’da, Katolik Kilisesi’ne ev sahipliği yaptığından dinin yoğun baskısını hissediliyor ve dindarlık oranı %74’ü buluyor. İngiltere’de %30’larda seyreden dindarlık oranı Almanya’da %34, Hollanda’da %26’ya düşüyor. Avrupa’nın batısında durum böyleyken Orta Avrupa’da konuyla alakalı bir karışıklıktan söz edilebilir. Çünkü Polonya’da %86 olan oran Çekya’da %23’e düşecek kadar geniş bir yelpazede farklılıklar gösteriyor.

Yusuf MEHMET
o-Staj 2018 BALKAM Stajyeri

Kaynakça:

Ivanovic Suikasti, Sırbistan- Kosova Görüşmelerini Tehlikeye Soktu

Sırp asıllı Kosovalı Lider Oliver Ivanovic’in öldürülmesinin ardından hem Sırp hem de Kosovalı analistler, AB’nin ara buluculuğunda gerçekleşen görüşmelerin geleceği hakkında endişelenmeye başladı.

Sırbistan, Ivanovic’in katili bulununcaya kadar diyalog sürecini askıya aldığını ve önümüzdeki günlerde yapılacak olan görüşmelerin hiçbirine katılmayacağını duyurdu.

AB Sözcüsü Maja Kocijancic, BIRN’e verdiği röportajda suikastın kabul edilebilir olmadığını ve soruşturmanın devam ettiğini söyledi. İki tarafın da olaya odaklanabilmesi ve gerginlik olmaması adına bu hafta yapılacak olan görüşmenin ertelendiğini de doğruladı.

Sırbistan hükümetinin Kosova’dan Sorumlu Bakanı Marko Djuric, televizyonda yaptığı açıklamada, Sırp delegasyonunun Priştine ile Brüksel’de salı günü yapılacak olan görüşmelere katılmama kararı aldığını ve Belgrad’ın görüşmeleri Ivanovic suikastının failleri bulunana kadar askıya aldığını belirtti.

Belgrad kaynaklı bir sivil toplum kuruluşu olan YUCOM Üyesi Milan Antonijevic, Ivanovic’in katilinin bulunmasının önemli olduğunun altını çiziyor ancak bu sürecin görüşmelerle ilişkilendirilmemesi gerektiğini düşünüyor.

Oliver Ivanovic, partisinin Mitroviça’daki binası önünde uğradığı saldırı sonucu salı günü hayatını kaybetmişti. Kosova’da en çok tanınan Sırp liderlerden biri olan Ivanovic Sırp Demokrasi ve Adalet Partisi’nin liderliğini de yapmıştı.

Yusuf MEHMET
o-Staj 2018 BALKAM Stajyeri

Kaynakça:

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rus Askerlerin Afrin’den Çekildiklerine Yönelik Haberleri Yalanladı.

Lavrov, BM Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Suriye’deki gelişmeleri değerlendiren Lavrov, ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde “sınır güvenliği gücü” oluşturulmasına ilişkin yaptığı farklı açıklamalarla ilgili bir soruyu “ABD’nin Suriye’de sınır güvenliği gücü oluşturulması konusundaki çelişkili açıklamalarından endişe duyuyoruz. ABD, Suriye’de alternatif bir güç oluşturmaya çalışıyor ve bu da Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda daha önce verdiği sözlerle çelişiyor.” şeklinde cevaplandırdı.

‘Rusya, Afrin’deki silahlı kuvvetlerini gerçekten çekmeye başladı mı?’ sorusuna yanıt olarak Lavrov, “Bu yöndeki haberler daha sonra yalanlandı” ifadelerini kullandı. Öte yandan Lavrov, “Daha önce yalanlandı ” ifadesini kullanmasına karşın diğer Rus yetkililer bu konuda bir açıklama yapmamıştı.

Sputnik’in haberine göre Lavrov, Rusya, Türkiye ve İran’ın şu anki öncelikli vazifesinin İdlib’deki gerilimi azaltma bölgesinin işlevlerinin sağlanması olduğunu söyledi.

Rus diplomat, “Türkiye ve İran ile birlikte şu anki başlıca vazifemiz, İdlib’deki gerilimi azaltma bölgesinin tam anlamıyla işlevlerini sağlamak” diye konuştu.

Anadolu Ajansı, TSK’nın Afrin’e gerçekleştirmesi beklenen harekatı öncesinde, bölgedeki Rus askerlerinin çekilmeye başladığı iddiasını son dakika koduyla duyurmuştu.

Lavrov, ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun, önceden de olduğu gibi Suriye’de Fetih el Şam (eski adıyla El Nusra Cephesi) militanlarıyla savaşmadığını belirtti. Basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Lavrov, “Savaşın ilk başladığı zamanlar (ABD eski Dışişleri Bakanı) John Kerry ile ABD öncülüğündeki koalisyon gücünün El Nusra Cephesi’ne dokunmadığı konusundaki gerçekleri paylaştığım günden bu yana yıllardır bunu yinelemeye devam ediyorum. Washington’un önderliğindeki koalisyon şimdiye dek olduğu gibi, bugün de El Nusra Cephesi’yle savaşmıyor” ifadelerini kullandı.

Sibel Şevval KAÇAR
o-Staj 2018 AVRAM Stajyeri

Kaynakça:

 

İlham Aliyev’den Önemli Karar

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, 1918’de Azerbaycan soykırımının 100. yıl dönümü için bir anlaşma imzaladı.

 “Ermeni milliyetçileri tarihin çeşitli evrelerinde mitolojik “Büyük Ermenistan” fikrini gerçekleştirmek amacıyla soydaşlarımıza karşı etnik temizlik, sürgün ve katliamları gerçekleştirdiler. Azerbaycan halkına işlenen en korkunç trajedilerinden biri de 100 yıl önce – 1918 yılının Mart-Nisan aylarında Bakü Sovyeti mandası altında faaliyet gösteren Taşnak-Bolşevik silahlı örgütleri tarafından vahşicesine işlenen toplu katliamlardır. O günlerde Bakü’de, ayrıca Bakü eyaleti de dahil olan diğer şehir ve kazalarda on binlerce kişi etnik ve dini mensubiyyetine göre katledilmiş, yerleşim birimleri yıkılmış, kültürel yapılar, cami ve mezarlıklar yıkılmış ve dahası… Acımasız Ermeni milliyetçileri, daha sonra insanlık dışı eylemlerine devam etmişlerdir. Karabağ, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Hükümeti, Ermenilerin yaptıkları ağır cinayetlerin araştırılması için Olağanüstü Soruşturma Komisyonu oluşturmuş, komisyonun ortaya koyduğu gerçeklerin halkın hafızasında yer edilmesi ve dünyaya iletilmesi için bir takım tedbirler almıştır. Bununla birlikte Halk Cumhuriyeti’nin yıkılmasından sonra bu süreç durdurulmuş, yaşananların  tahkik edilmesinin ve ona uygun siyasi-hukuki değer verilmesi engellenmiştir. Sadece 80 yıl sonra -26 Mart 1998 ‘de-  milli lider Haydar Aliyev’in imzaladığı “Azerbaycanlıların soykırımı hakkında KHK” bu vahim olaylara siyasi bir değerlendirme yapılmış ve 31 Mart “Azerbaycanlıların Soykırım Günü” ilan edilmiştir.

Geçtiğimiz 20 yıl boyunca çok sayıda yeni olgu ve belge toplanmış ve Guba’da bir toplu mezar keşfedilmiştir. Ortaya çıkan tarihsel gerçekler, Ermeni milliyetçileri tarafından Mart ve Nisan 1918’de ve daha sonraki dönemlerde gerçekleştirilen kanlı itirazların coğrafyasının çok daha geniş olduğunu ve trajedi kurbanlarının sayısının çok daha yüksek olduğunu kanıtlamıştır.

Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasasının 109’uncu maddesinin 32. bendi uyarınca, Ermeni-Bolşevik silahlı birliklerinin 100 yıl önce Azerbaycanlılara karşı yaptıkları evrensel suçlarla ilgili gerçeği cumhuriyet ve dünya topluluğuna daha iyi anlatabilmek için şunu emrediyorum:

  1. Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İdaresi, 1918’de Azerbaycan soykırımının yüzüncü yıl dönümü için hazırlanmış Eylem Planı’nın hazırlanması ve uygulanmasını sağlayacaktır.
  2. Soykırımın 100. yıl dönümüne, Azerbaycan Cumhuriyeti Millet Meclisine özel bir oturum düzenlenmesi önerisi,
  3. Azerbaycan Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu bu olaylardan doğan diğer konuları çözecektir.”

İlham ALİYEV
Azerbaycan Cumhurıyeti Cumhurbaşkanı
Bakü, 18 Ocak 2018

Sibel Şevval KAÇAR
o-Staj 2018 AVRAM Stajyeri

Kaynakça:

Rusya Federasyonu’nda Başkanlık Seçimleri Yaklaşıyor

Rusya Federasyonu 2000 yılından bu yana, 2 dönem(8 yıl) Vladimir Putin, 1 dönem (4 yıl) Dmitri Medvedev ve tekrar 2012 yılından bu yana Vladimir Putin tarafından yönetilmektedir ve 18 Mart 2018 tarihinde gerçekleştirilecek olan seçimlerde Putin tekrar aday sahnesinde.

Rus kamuoyu araştırma merkezi VTSIOM Genel Müdürü Valeriy Federov, gelecek başkanlık seçimlerine ilişkin yaptıkları anketin sonuçlarını açıkladı.

Basın toplantısında konuşan Valeriy Federov ‘’Ankete katılanların çoğu tercihlerini Vladimir Putin’den yana kullandı. 8-9 Ocak tarihli anket, Putin’e oy vereceklerin oranının yüzde 74.8 olduğunu ortaya koydu’’ ifadelerini kullandı.

Federov’un açıklamasına göre, Putin’den sonra destek oranı en yüksek aday yüzde 7.3’le Komünist Parti’den Pavel Grudinin. Grudinin’i ise yüzde 4.7 ile Liberal Demokrat Parti’den Vladimir Jirinovskiy izliyor.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, gelecek başkanlık seçimlerinde bağımsız olarak yarışacağını açıklamıştı.

Kırım Müftüsü Emirali Ablayev, mart ayında Rusya Federasyonu’nda düzenlenecek başkanlık seçimleri dolayısıyla Kırım’ın Simferopol kentinde açılan imza toplama merkezlerinden birinde Putin’in adaylığını desteklemek üzere imza attı. Ablayev’le birlikte Duma vekillerinden Ruslan Balbek, Kırım Mühendislik ve Pedegoji Üniversitesi Başkanı Fevzi Yakubov ve olimpiyat şampiyonu Rüstem Kazakov, Putin’in seçimlerde aday olabilmesi için imzalarını kullandı.

Ablayev, basın mensuplarına yaptığı açıklamada, ‘’Sadece Kırım Tatarları için değil, tüm yarımada halkı için en önemlisi barış ve huzur. Bizde savaş yok, hepimiz iyi yaşıyoruz, herkes birbirine yardım ediyor ve saygı gösteriyor. Kendi vatanımızda huzurlu bir şekilde yaşamak, çocuklarımızı ve torunlarımızı yetiştirmek bir gurur’’ ifadelerini kullandı.

Rusya ile birleştikten sonra Kırım’da önemli değişimlerin olduğunu söyleyen Ablayev, ‘’Daha önce başarılamayanlar şimdi başarılıyor. Camiler, hastaneler, yollar inşa ediliyor ve biz bundan memnunuz’’diye konuştu.

Yusuf Can KILIÇ
o-Staj 2018 AVRAM Stajyeri

 Kaynakça:

ABD Başkanı Donald Trump ve Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev Görüşmesi

Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump ile görüşmek ve Birleşmiş Milletler (BM) ziyaretini gerçekleştirmek amacıyla 3 günlük bir çalışma ziyareti gezisine çıktı.

Nazarbayev’in ofisi 16 Ocak tarihinde gerçekleştirilmesi planlanan Trump ile olan görüşmesinin, ekonomik işbirliği, Afganistan’da nükleer silahlanma ve güvenlik gibi olağan konularda yoğunlaşacağını söyledi. Kazakistan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Aidos Ukibay, devlet haber ajansı olan Kazinform’a yaptığı açıklamada, ayrıntılı bilgi verilmediği halde, gezi sirasında milyarlarca dolarlık anlaşma yapılacağı yönünde bir beklenti hali mevcuttu.

Washington ile Moskova’nın arasındaki gibi belirgin bir düşmanlığın aksine, devamlılık arz eden, son derece dikkat çekici pozitif ilişkiler Kazakistan ve ABD arasında göze çarpmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nin, Kazakistan’ı tanıyan ilk devlet olması burada tabi ki önem yaratmaktadır.

Nükleer silahların yayılmaması ve güvenliği konusunda paylaşılan ortak çıkarlar için, var olan ekonomik ilişkilerin ana temasının enerji olması hayal kırıklığına neden olmaktadır.

Amerika menşeili uluslararası gaz şirketi Chevron için, Kazakistan Tengiz bölgesi ve Karachaganak bölgesi başlıca iki büyük menfaat merkezidir. TengizChevroil’de ABD %50’lik bir hisseye sahiptir. Şirket internet sayfasında, ‘’Tengizchevroil’in kuruluşundan bu yana Kazakistan Cumhuriyeti’ne yaklaşık 116 Milyar Dolar ödedi’’ diyerek övünmektedir.

Ancak tablo başka yerlerde hiç parlak değildir. Kazakistan Devleti Dünya Ekonomi ve Politika Enstitüsü Uzmanı Zhumabek Sarabekov’a göre ‘’ Kazakistan ve ABD arasındaki ikili ilişkiler,  2017 yılı itibari ile 1.7 Trilyon Dolar civarına geldi fakat ulaşılan bu miktar var olan ilişki potansiyelimiz ile uyuşmamaktadır. Bu yüzden çalışma ziyaretimiz esnasında yeni yaklaşımların üzerinde duracağız.’’

16 Ocak tarihinde, Donald Trump ve Nursultan Nazarbayev tarafından ortak basın açıklamasında Nazarbayev: ‘’Eminim ki ziyaretim neticesinde, Kazakistan-ABD ilişkilerini geliştirilmiş stratejik ortaklık düzeyine yükseltme kararı alacağım.’’ dedi. Sovyet sonrası bir lider için standart olan bu dil, jargonda gizlenmektedir. Ancak söylenen sözden Astana’nın diğer büyük müttefikleri olan Rusya ve Çin’in, Kazakistan için hangi konumda olduğu üstü kapalı vurgulanmıştır.

Kazakistan’ın, ABD için en önemli müttefiklerden ve ekonomik ortaklardan olduğunu dile getiren Trump, Güneydoğu Asya stratejisinde Kazakistan’ın rolünü işaret etti.

ABD’nin Afganistan’da terör örgütlerine karşı yürüttüğü operasyonlar kapsamında Kazakistan’ın verdiği lojistik desteğin kritik olduğunu ifade eden Trump, bu desteğin devamını umduklarını ifade etti.

Kuzey Kore’nin nükleer silahlardan arındırılması ile ilgili diplomatik adımlarda Kazakistan’ın desteğini önemsediklerini kaydeden Trump, ABD ile Kazakistan arasındaki ekonomik ilişkilerin de giderek derinleşeceğini işaret etti.

Nazarbayev, bir zamanlar kendilerinin de nükleer silahlara sahip olduğunu ancak bundan gönüllü olarak vazgeçtiklerini söyleyerek, ‘’Sanıyorum Kazakistan nükleer silah peşinde olan diğer ülkelere söz söyleme hakkına sahiptir. İran’a bu şekilde konuşuyoruz, Kuzey Kore ile bu şekide konuşacağız. Kuzey Kore konusu ABD, Çin ve Rusya’nın ortak çabalarıyla çözülebilir.’’ diye konuştu.

Yusuf Can KILIÇ
o-Staj 2018 AVRAM Stajyeri

Kaynakça:

Zimbabwe’nin Muhalefet Lideri Roy Bennett Helikopter Kazasında Hayatını Kaybetti

Zimbabwe Muhalefet Lideri Roy Bennett, karısı ile birlikte ABD’nin New Mexico eyaletindeki bir helikopter kazasında hayatını kaybetti.

New Mexico polisi yaptığı açıklamada, Huawei tarz helikopterin Perşembe gecesi Raton ilçesi yakınlarında düştüğünü belirtti. Meydana gelen kaza sonucu, Roy Bennett (60), eşi Heather Bennett (55) ve yanlarında bulunan üç kişi hayatını kaybetti.

Muhalefetteki MDC Partisinin eski Mali İşler Sorumlusu olan Bennett, Zimbabve’nin önemli siyasi isimlerinden biriydi. Devlet Başkanı Mugabe dönemi boyunca hapsedildi. Geçenlerde CNN ‘e yaptığı açıklamada, ülkesinin bir diktatörlük tarafından yönetilmesine asla izin vermeyeceğini söylemişti.

MDC partisindeki arkadaşları üzüntülerini sosyal medya hesaplarından dile getirdi.

Zimbabwe’nin eski maliye bakanı ve önde gelen muhalefet liderlerinden Tendai Biti, kendi Twitter hasabından kazanın “trajik bir ölüm” ve “mücadelemize vurulmuş bir darbe” olduğunu yazdı.

Yine Zimbabwe’nin önemli muhalefet isimlerinden Davit Coltard, “Roy ve Heather Bennett’in, Kuzey Amerika’da ki bir helikopter kazasında trajik olarak öldürüldüğünü üç ayrı güvenilir kaynaktan doğruladım. Çok üzüldüm. Zimbabwe’nin en büyük vatanseverlerindendi. Aile ve arkadaşlarına başsağlığı dileklerimi iletiyorum.” şeklinde açıklama yaptı.

MDC Partisi yaptığı açıklamada, “Roy, Zimbabwe’de demokratik değişim için güçlü ve özel bir savaşçıydı. Beyaz olmasına rağmen, siyahi Zimbabwelerin hakları için mücadele etti. Ona Zimbabwelilerin kullandığı dil olan Shonaca’da ‘bizden biri’ anlamına gelen ‘Pachedu’ ismi verilmişti.” ifadelerine yer verildi.

ABD Ulusal Ulaştırma Güvenliği Konseyi, olayı araştırdığını bildirdi.

Merve ACAR
o-Staj 2018 AFRAM Stajyeri

Kaynakça: