Home Blog Page 167

Şili’de Kömür Kullanımında Yeni Dönem

Şili, Enerji Bakanlığı ve elektrik enerjisi üreticileri birliği Asociación de Generadoras’ın yaptığı ikili açıklamalarla, karbon tutma ve depolama teknolojisine sahip olununcaya kadar kömürle çalışan santralleri inşa etmeme konusunda bir anlaşma sağlandığı bildirildi. Başkan Michelle Bachelet, mevcut tesisleri daha temiz kaynaklarla değiştirmeye başlayacağını söyledi.

Ayrıca dernek, kömürün şu anda ulusal enerji matrisinin yaklaşık %40’ını oluşturmasına rağmen, ilgili karbon azaltma teknolojisi olmadan kömürle çalışan yeni elektrik üretim projeleri geliştirmeye başlamamayı da kabul etti.

Anlaşma, AES Gener, Colbún, Enel ve Engie’yi de içeren derneğin üyeleri ile imzalandı. Kömür yakmanın sona erme tarihi kesin olarak belli değil, ancak çevre bakanı Marcelo Mena bu aşamayı “kömürün sonuna doğru başlangıç” olarak nitelendirdi.

Diğer yandan, firmalar, 2050 enerji politikası çerçevesinde, 2050 yılına kadar yenilenebilir kaynaklardan ulusal elektrik üretiminin %70’ini hedefleyen bir çalışma grubu oluşturacak.

Şili, coğrafi ve jeolojik yapısı sayesinde yenilenebilir enerji için büyük bir potansiyele sahip. Kuzey Şili, dünyadaki en büyük güneş ışınlarına ve büyük bir kıyı ülkesine sahipken, aynı zamanda oldukça da rüzgarlı. Ancak tüm bunlara rağmen, enerji üretimi fosil yakıtların hakimiyeti altında.

Duygu KÜÇÜKÇELEBİ
o-Staj 2018 LATAM Stajyeri

Kaynakça:

Suriye’de Kimyasal Silah Alarmı

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Suriye’de ki Esad yönetiminin, yasaklara ve tepkilere rağmen yeni kimyasal silahlar ürettiğini öne sürdü. Esad rejimi ilk kez 2013’te Şam’ın Doğu Guta Bölgesi’nde kimyasal silah kullanmıştı. Bu saldırılar, 400’ün üstünde sivilin hayatını kaybetmesine ve 10.000 sivilin de yaralanmasına neden olmuştu. Dönemin Amerikan yönetimi, müdahale etme kararı alırken; Esad’ı destekleyen Rusya araya girerek engel olmuştu, daha sonrasında uzlaşılarak, ülkedeki kimyasal silahların 2014 yılı içerisinde Birleşmiş Milletler’e teslim edilerek ortadan kaldırılmasına karar verilmişti. Silahların ortadan kaldırıldığını söyleyen rejimin, 4 Nisan 2017’de tekrar kimyasal saldırı düzenlemesi üzerine ABD füze saldırısı yapmıştı.

Geçtiğimiz hafta ABD, Esad rejiminin tüm kimyasal silahları ortadan kaldırmadığı; aksine bunları geliştirerek yeni silahlar üretiyor olabileceği iddiası ile alarma geçti. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, doğrudan kanıta sahip olmadıklarını, Suriye’deki STK’lardan, savaşçılardan raporlar aldıklarını ve durumu incelediklerini belirtti. Aynı zamanda uluslararası organizasyonlara, sorumlu kişileri cezalandırması için çağrıda bulundu. ABD Başkanı Donald Trump ise, 2017’de gerçekleştirilen askeri müdahaleyi hatırlatarak, iddiaların gerçekliğinin kanıtlanması durumunda askeri seçeneklerden de çekinmeyeceklerini belirtti. Birleşmiş Milletler de durumu inceleme kararı aldı ve Esad rejimini uyardı.

Deniz İNCE
o-Staj 2018 ORTAM Stajyeri

Kaynakça:

İsrail Lübnan’ı Tehdit Etti

İsrail Savunma Bakanı Avigdor Liberman’ın açıklamalarında,  Lübnan’a saldırmaya hazırlandıklarını ifade eden sözler söyledi. İsrail askerlerinin, Lübnan ulusuyla derin bir çatışmaya girebileceğini dile getirdi ve, ‘Ortadoğu’nun mücadelesinin, karmaşıklığı savaşmadan bitmez.’ dedi.

Avigdor, Tel Aviv Üniversitesi’ndeki konuşmasına şöyle devam etti. ‘Bu gibi durumlarda maalesef can kaybı vermek de gerekir. Sahaya çıkmalıyız.’  dedi .

2006’daki II. Lübnan Savaşı’ndaki gibi Beyrut sakinleri plajda güneşlenirken Tel Aviv halkı sığınaklara inmesinin görüntülerini unutmadığımız gibi ‘Lübnan vatandaşlarını bu sefer biz sığınaklara göndereceğiz.’ dedi.

Geçtiğimiz günlerde Binjamin Netanyahu, Putin ile görüşmesinin ardından gazetecilere; ‘Bizim bu tehditlere bakışımızdaki ciddiliği ve konumumuzu , Ruslar tam manasıyla anlıyor.’ demişti. İsrail Ordusunun Sözcüsü Ronen Manelis, pazar günü yayımladığı makalesinde İsrailli yetkililerin, İran’ın Lübnan’da Hizbullah için yüksek isabet oranına sahip füze üretecek fabrika inşaatına yeniden başladığı görüşünde olduğunu teyit etti.

2006 yılında İsrail, Lübnan’a karşı çok sert bir şekilde saldırmıştı. Tüm dünyada yankı uyandıran bir direniş gösteren Hizbullah, Ortadoğu’da askeri, siyasi açıdan çok güçlü örgüt haline geldi.

Merve ÇOBAN
o-Staj 2018 ORTAM Stajyeri

Kaynakça:

TSK Askeri Temizleyecek, Özel Harekat Polisi Asayişi Sağlayacak

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 20 Ocak’ tan itibaren yürüttüğü Zeytin Dalı Harekatı iki haftadır tüm gücüyle devam ediyor. TSK’ dan yapılan açıklama ile “Etkisiz hale getirilen terörist sayısı 790 oldu, ve Bugün 18 hedef daha imha edildi” denildi. Hudutlarımızda ve bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamak maksadıyla, Suriye’nin kuzeybatısında Afrin bölgesinde, PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ’a mensup teröristleri etkisiz hale getirmek ve kardeş bölge halkını bunların baskı ve zulmünden kurtarmak amacıyla operasyona tüm güçle devam ettiğini ekleyen TSK’ dan 1 Şubat tarihinde bir açıklama daha geldi.

Bölgenin Güneyine doğru ilerleyen TSK, ele geçirilen ve temizlenen kuzey kısımlardaki karakol ve yerleşim birimlerinin güvenliği ve asayişini sağlamak için Türk Polisi ile iş birliği içinde olduklarını belirtti Afrin’ de temizlemeler devam ederken bölgeye polis sevk edilecek.  Polis, El Bab, Azez, Cerablus, Mare şehirlerinde olduğu gibi Afrin’de bölge halkına eğitim vererek karakol kuracak.

TSK, daha önce de olduğu gibi Fırat Kalkanı Harekatının bekası ve bölge güvenliğinin devamlılığı için operasyonun aşamaları tamamlarken geride kalan bölgeleri Polise devretmiş ve Polis, El-Bab’ dan Cerablus’ a kadar alanın asayişini sağlamıştı. Aynı iş birliği bugün yapılan açıklama ile Zeytin Dalı Harekatında da gerçekleşecek. Bölge sınır hattında bekletilen Jandarma Özel Harekat ve Polis Özel Harekat’ın sınırı geçmelerinin an meselesi olduğu belirtildi.

Ahmet Mert İZMİR
o-Staj 2018 ORTAM Stajyeri

Kaynakça:

ABD, Hamas Lideri Haniye’yi ‘Terör Listesine’ Aldı

ABD yönetimi, eski Gazze’deki Filistin Hükümeti Başbakanı ve Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye’yi “küresel terör”  listesine aldığını açıkladı. Dışişleri Bakanlığının yazılı açıklamasında, Heniyye’nin “Özel Düzenlenmiş Küresel Teröristler” listesine eklendiği bildirildi. Aynı açıklamada Heniyye’nin yanı sıra Sabirin Hareketi, Liva Sevra ve HASM Hareketi adlı organizasyonlar da “küresel terör” listesine eklendi. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında, 55 yaşındaki Haniye’nin  Hamas’ın silahlı kanadıyla yakın ilişki içinde olduğu ve sivilleri hedef alanlar da dahil silahlı mücadeleyi desteklediği ileri sürüldü.

Açıklamada ifadelerine yer verilen ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, “biri doğrudan İran tarafından yönlendirilen, diğer ikisi de İran destekli kişi ve grupların listeye eklendiği” iddiasında bulundu. Tillerson ayrıca, bu kişi ve grupların “Ortadoğu barışını tehdit ettiğini, barış sürecinin altını oyduğunu, İsrail ve Mısır’a yönelik saldırılar yaptığını” savundu. Açıklamada, Sabirin Hareketinin İran destekli bir yapı olarak Gazze bölgesinde faaliyet gösterdiği, Liva Sevra’nın Mısır’ın Kalyubiya ve Monufiya bölgelerinde etkin olan bir örgüt olduğu, HASM’ın da yine Mısır’da aktif olan bir örgüt olduğu ifade edildi.

Hamas yetkilisi Sami Abu Zuhri ABD’nin kararına ilişkin yaptığı açıklamada, “Kararı reddediyor ve kınıyoruz” diyerek bu kararın ABD’nin Kudüs kararıyla bağlantılı olduğunu söyledi. Haniye’nin liderlik ettiği Hamas, 1997 yılından bu yana ABD’nin ‘terör listesi’nde yer alıyor.

Hacer KARKİN
o-Staj 2018  ORTAM Stajyeri

Kaynakça:

Alman Koalisyondan Türkiye Kritiği

Geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliğinin en büyük üyesi Almanya, Berlin’deki koalisyon ön görüşmelerinde Türkiye’ye vize serbestliği olmayacağını açıkladı.[1] Almanya’da seçimlerin üzerinden 100 günden fazla geçmesine rağmen halen yeni hükumet kurulamadı. Seçimler öyle gösteriyor ki Merkel artık rahat değil. Çünkü Almanya’nın iç politikada karışık günler yaşayacağı muhtemeldir. [2]Merkel’in Alman siyasetindeki tutumu, Alman sağının yükselip, yükselmeyeceğine ve ırkçılığın artıp artmayacağını da belirleyecektir. Yaşanan bu olaylar Türkiye ile Almanya ilişkilerine de zarar verecek gibi görünüyor.

Başbakan Angela Merkel’in liderliğindeki Hristiyan Demokrat Parti ve Sosyal Demokrat Partiler arasında süren görüşmelerde koalisyon hükümetini devam ettirme konusunda anlaşma sağlandı.

Berlin’deki ön görüşmelerde; Vergi artırımına gidilmeyeceği, sağlık sigortasına ödenen primlerin eşit olması, mülteci göçünün sınırlandırılması, emekli maaşının sabit kalması, dayanışma vergisi ve işsizlik sigortası konu başlıklarında anlaşma sağlandı. Partilerin Euro bölgesini güçlendirmek ve Avrupa Birliği ile diğer uluslararası konularda Fransa ile ortak hareket etme konusunda fikir birliği sağlandı. Uzlaşmaya varılan konuların bir diğeri ise Türkiye maddesi:

“Türkiye’nin çok önemli bir komşu ülke olduğu fakat ülkede hukukun üstünlüğü, insan hakları, demokrasi gibi temel konularda gittikçe kötüye gittiği düşüncesi yer alıyor. Bu sebeplere dayandırarak, Türkiye ile AB müzakerelerinde başlık açılmayacak ve yükümlülükler yerine getirilmediği sürece vize serbestisi ve Gümrük Birliği genişlemeyecek yani AB üyeliği ile ilgili yeni bir başlık açmak istemediklerini ve açılan başlıkları kapatmak istemedikleri kararları alındı.”[3]

İki ülke arası ilişkilerin geçmişten günümüze kadar olan periyoduna kısaca bakacak olursak Cumhuriyet sonrası dönemde ticaret, dostluk anlaşmalarının imzalandığını Almanya ve Türkiye arasında yoğun bir ticari ilişki olduğunu biliyoruz. 1960’lı yıllarda imzalanan iş gücü anlaşmasıyla çok sayıda Türk çalışmak amacıyla Almanya’ya göç etmiştir. Bu dönemde ilişkiler normal seyretmiştir.

[4]Avrupa’nın Türkiye’ye vize uygulaması ilk olarak Almanya tarafından 1974’te başlamıştı. Dönemin Dışişleri Bakanı Türkiye’den işçi alımına bir son verip başka ülkelerden de işçi alacaklarını ve böylece gelen göç akımını bu yolla durdurmayı planladığını açıklamışlardı. Bu kararın sebebi Türkiye’de o dönemlerde yaşanan ekonomik kriz ve buna bağlı işsizlik oranındaki artış sebebiyle ülkenin her yerinden Almanya’ya göçler artarak devam ediyordu ve bundan endişe duymaya başlayan hükümet kapıları kapatma kararı almıştı.  Almanya’nın takındığı bu tutum karşısında diğer Avrupa ülkeleri de endişe duymaya başlayıp göç alımlarını durdurma kararını onlarda almışlardı. Son 20 yıldır günümüze kadar bakıldığında ise eskiden yaşanan korkular şiddetini azaltmış gibi görünüyor ki Avrupa artık pek çok ülkeden yabancı işçi kabul edebiliyor. Genel olarak vize uygulamaları esnekleşti diyebiliriz tabi Türkiye hariç.

2015 yılından sonra Suriye iç Savaşının neden olduğu mülteciler sorunu için Almanya ve AB ile Türkiye arasında diplomatik görüşmeler yapılmıştı. Bu sebeple Angela Merkel bu yıllarda göçmen krizini masaya yatırmak için birkaç kez Türkiye’ye gelmişti.

Bu ziyaretlerin temel amacı hatta Türkiye ve Avrupa Birliği arasında imzalanan sığınmacı protokolünde etki rol almasının sebebi, bu konu ile Avrupa’ya yasa dışı göçleri durdurmaktır. Akabinde iki ülke arasında gerginliğe neden olan Ermeni olaylarının “soykırım” olarak tanınması meselesi gündeme gelmişti. Bu karara Türk Hükümeti tepki göstermiş, ardından Türkiye’nin Almanya büyükelçisi geri çağırılmıştı.

2016 Haziran’ında yaşanan başarısız darbe girişiminden sonra Almanya’ya sığınma talebinde bulunan terör örgütü mensuplarının kabul edilmesi ile ilişkiler iyice gerilmiştir. Bu gerginlik ise günümüze kadar halen devam etmektedir. İlişkiler eski seyrine kavuşmadan bir diğer kriz ile karşı karşıya kalınmıştır. Adalet Bakanı’nın Nisan 2017 tarihinde yapılacak anayasa değişikliği referandumu ve diplomatik temaslar için gittiği Almanya’da bulunan Türklerle yapacağı miting yasaklanmıştı. Türkiye bu durumdan duyduğu rahatsızlığı açıkça ifade etmişti.

Son yıllarda ülkemizde artan terör olayı ve 2016 Haziran’ında yaşanan darbe girişimi sonrasında iç ve dış ilişkilerde ciddi sorunlar ortaya çıktı. Bu sorunların en temel nedenlerinin başında insan hakları ihlali ve hukukun üstünlüğü yer alıyor. Türkiye’de bu süreçte yaşanan insan hakları ihlalleri nedeniyle, Avrupa Birliği duyduğu endişeden bahsetmiş ve Türkiye’nin hukuk devleti ilkelerinden uzaklaştığı eleştirisini yapmıştı.

Avrupa Birliğinin temel taşlarını oluşturan kavramın hukukun üstünlüğü olduğunu biliyoruz. Yenidünya düzeninde, koyduğu bu temel taşlar ile söz sahibi olmak isteyen Avrupa Birliğinin en büyük üyesi Almanya, bu emeline Türkiye’ye karşı koyduğu ret kararlar ile varabileceği pek olağan değildir. Bu konuyu tek bir başlık altında ele almamak gerekir. Avrupa Birliğinin ortak savunma politikasını, terörle mücadelesini ve mülteciler sorunu gibi meselelerin çözümü için Türkiye ile işbirliğine ihtiyacı olabileceğini unutmamak gerekir. Ayrıca Türkiye ile karşı karşıya gelmek komşu coğrafyadaki krizlerin çözümü konusunda da pek mantıklı olmayabilir. Aksi durum düşünüldüğünde, AB üyelik sürecinin neredeyse durdurulması, artık onlar için Türkiye’nin stratejik bir öneminin kalmadığının göstergesidir.

Fakat AB küresel bir güç haline gelebilmek için bütün koşullara rağmen bunu ancak Türkiye ile karşı karşıya gelerek değil yan yana durarak yapabilir.

Aslında AB’nin şu anki güvenlik ve mülteci sorununun bir nedeni de Merkel dışında etkin bir siyasi liderin diğer devletlerde bulunmamasıdır. Siyasi lider eksikliği genişleme ve uluslarüstü yapısını artırma görevini engellemektedir.

İngiltere’nin AB’den ayrılma kararı almasından sonra Almanya’nın, birlik içerisinde etkinliğinin arttığını ve AB’nin tek gücü olma eğilimini gözlemleyebiliyoruz. Almanya’nın Türkiye’yi coğrafyasında zayıflatma çabaları aşikârdır. Özellikle terör örgütlerine verdiği siyasal destek herkes tarafından bilinmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin terör örgütlerine karşı yaptığı operasyonları saldırı olarak nitelendiren Almanya’nın Türkiye’ye karşı olan bu siyasi tutuma düşmanca demek yerinde bir kavram olur. Diğer Avrupa Birliği üyelerinin de Almanya’nın yanında durması Türkiye ile AB ilişkilerinde önemli gerginliklere yol açacağı aşikârdır. Türkiye’nin siyasal ve ekonomik alanda zayıflaması veya iç karışıklıkların artarak bölünme noktasına gelmesi, güvenlik ve ekonomik açıdan çok daha tehlikeli bir durumla karşılaşacaklarına işaret etmektedir. Bölgedeki dengenin Türkiye olmadan sağlanamayacağını göz ardı etmemeleri gerekir. Aksi takdirde bölgesel savaşlar bütün bir Avrupa’yı etkileyebilecek seviyededir. Şuan ki Türkiye karşıtlığı belki de ileride Avrupa Birliği’nin parçalanma sürecine neden olabilecektir. Ayıca Türkiye gibi önemli jeopolitik konuma sahip bir ülkeyi bölmeye çalışmak, Avrupa’yı, Orta Doğu’daki sıcak çatışma alanlarına sınır komşusu yapacaktır. Bu durum Avrupa ülkeleri açısından bir kâbus olur. Birliğe kabul edilmeme sebeplerinin en önemlileri arasında bu mesele de vardır.

[5]Almanya Türkiye’yi daima ABD’nin yanında ve kontrolünde bir devlet olarak görmektedir. Bu algı Türkiye ile ABD arasında imzalanan anlaşmalar ve Türkiye’nin NATO üyeliği bağlamında oluşmuştur. Almanya’nın esas endişe duyduğu konu Türkiye ile ABD’nin siyasi ve askeri alandaki stratejik ortaklıktır. Polonya ile ABD arasındaki iyi ilişkilerde Polonya’yı üyelik sürecinde zorlamıştır. Aslına bakarsak Türkiye AB üyesi olsa bile dış politika ve siyasi tercihlerinde, ’nin etkisinde kalacağı korkusu vardır. Kısacası Almanya ve Türkiye ilişkilerinin sağlam bir şekilde yürütülebilmesi için ABD ile Türkiye arası ilişkilerinin daha dengeli ve seviyeli olması gerekmektedir. Bu durumda Almanya’nın, Türkiye ile ABD arasındaki ikili ilişkiler iyi olduğu müddetçe, Türkiye’ye yönelik daha pek çok konuda plan ve programların askıya alınacağını tahmin etmek zor değildir.

Almanya’nın almış olduğu ret kararları iki ülke arasında güven problemi olduğunun bir göstergesidir. Mülteci akınları nedeniyle farklı kimliğe sahip pek çok kişinin Türkiye’de yer edinmesinden dolayı Avrupa ülkeleri bir sonraki durak olma korkusuyla, kapılarının üzerlerine kilit takmayı bile düşünüyordur. Buna bağlı olarak Türkiye’den en fazla göç almış ülke statüsündeki Almanya, gelebilecek her türlü tehlikeye karşı önlemini vize serbestisi konusuna yöneltmiştir. Ne yazık ki son iki yıla baktığımızda gerilimin en ağır faturasını Türkiye’de ve Almanya’da yaşayan emekçilere çıkarıldığını görüyoruz.

Karşılıklı izlenen politikalar anlaşmazlıkları, iki ülkeyi karşı karşıya getirmeyi körükledi. Aslına bakılırsa emekçilerin olanlardan çıkarmaları gereken en önemli sonuç; devletlerin ve hükümetlerin siyasi anlaşmazlıklarının, karşılıklı çıkar mücadelelerinin sonuçlarına göre şekillenmeyip, dostça bir arada yaşamak, benimsenen karşıt politikalara bakmaksızın kardeşliği güçlendirmek olmalıdır. Bugün Almanya’da aynı fabrikada çalışan kimlik gözetmeksizin bütün işçilerin çıkarları ve kaderleri ortak olmalıdır. Devletlerin birlik oluşturmasında da, dostça yaşamasında da asıl ve en temel etken budur.

Gözde Nur ŞAHİN

Dipnotlar:

[1] Almanya’da koalisyon çerçeve anlaşması: Türkiye’ye vize serbestisi ve yeni fasıl yok.2018. (2018, Ocak) BBC Haber Bülteni. Erişim adresi: http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42660096 .

[2] KARADEMİR, Mustafa (2017). Almanya Seçimleri Bitti. Şimdi Ne olacak? Merkel Sallanıyor Mu?”.TASAM. Erişim adresi: http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/48123/almanya_secimleri_bitti_simdi_ne_olacak_merkel_sallaniyor_mu_ .

[3] Almanya’da koalisyon çerçeve anlaşması: Türkiye’ye vize serbestisi ve yeni fasıl yok.2018. (2018, Ocak) BBC Haber Bülteni. Erişim adresi: http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42660096 .

[4] BİRAND, Mehmet Ali(2011). “AB vizesi, Türkiye’nin beceriksizliğidir.” Milliyet Haber Bülteni.  Erişim adresi: http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/mehmet-ali-birand/ab-vizesi–turkiye-nin-beceriksizligidir—-1358244

[5]TARAKÇI, Nejat (2015). Almanya Neden Türkiye’ye Karşı?. TASAM Erişim adresi: http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/20599/almanya_neden_turkiyeye_karsi

Kaynakça:

6 Balkan Ülkesi, AB Üyesi Olacak

Makedonya, Arnavutluk, Sırbistan, Kosova, Bosna-Hersek, Karadağ 2025’e kadar Avrupa Birliği üyesi olacak. 6 Şubat Salı günü Avrupa Birliği, Balkan Planı ile ilgili hazırladığı belgeyi Avrupa Komisyonu’na sunacak. Üyeliği söz konusu olan Balkan ülkeleri 1990’lı yıllardan sonra Avrupa Birliği’ne üye devlet olabilmek için kendi içlerinde reform ve uzlaşma yollu hareket etmeye çalışmışlardı fakat yaşanan 2008 mali krizi, bölgede borç problemlerinin artması ve Avrupa Birliği’nin ‘’genişleme yorgunluğu’’ sebepleri böyle bir adımın gerçekleşmesini ertelemişti.

Arnavutluk, Makedonya, Bosna-Hersek ve Kosova’dan farklı olarak, Sırbistan ve Karadağ Avrupa Birliği’ne üyelik için müzakerelere belirli bir zaman önce başlamıştı. Avrupa Birliği dönem başkanı olan Bulgaristan ve bundan sonraki dönemde başkanlık yapacak olan Avusturya’da, Avrupa Birliği çalışmalarının Batı Balkan ülkeleri odaklı yürümesini istediklerini dile getirdi.

Eğer bu 6 ülkenin birliğe kabulü gerçekleşirse, Avrupa Birliği için son yirmi yılda tek seferde yapılan en büyük genişleme olmuş olacak. Üyeliğin gerçekleşmesi için ülkelerin kendi aralarındaki ikili problemleri çözmesi ve yolsuzluk olaylarının çözümlenmesi beklenmektedir.

Simge ŞAHİN
o-Staj 2018 BALKAM Stajyeri

Kaynakça:

BM Raporuna Göre; Kuzey Kore, Suriye ve Myanmar’a Silah Sağladı

Bağımsız BM gözlemcilerinin hazırladığı gizli rapora göre, Kuzey Kore, 2017’de BM yaptırımlarını çiğneyip ihracatı yasak ürünlerden 200 milyon dolar kazandığı ve Suriye ve Myanmar’a silah tedarikinde bulunduğu açıklanmıştır. Çin, Rusya ve Malezya gibi ülkeler bu yasadışı ihracatı durdurmakta başarılı olamamıştır.

Rapora göre, Suriye ve Myanmar arasındaki balistik füze işbirliğini soruşturdukları sırada, 2012 – 2017 yılı arasında Kuzey Kore, ülkenin kimyasal silah programını denetleme amaçlı olarak Suriye Bilimsel Çalışmalar ve Araştırma Merkezi’ne bildirilmemiş 40’tan fazla sevkiyat gerçekleştirdiği bilgisine ulaşmışlardır. BM gözlemcileri soruşturmanın, balistik füze ve kimyasal silah programlarının devri için gerekli maddeler de dahil olmak üzere silah ambargosu ve diğer yaptırımlarının ihlaline dair kanıt gösterdiğini söyledi.

Suriye’nin, 2013’te kimyasal silahları imha etmeyi kabul etmesine rağmen gizli olarak çalışmalara devam ediyor olabileceği bildirildi. Bazı kanıtların Myanmar’ın, Kuzey Kore’den balistik füze sistemi aldığını göstermektedir ancak Myanmar’ın BM büyükelçisi yaptığı açıklamada “Kuzey Kore ile herhangi bir silah alışverişinde bulunmadıklarını” söyleyerek BM kararlarına uygun hareket ettiklerini belirtti.

BM tarafından kömür ve demir gibi maddelerin ihracatını yapması yasaklanan Kuzey Kore, yasadışı ihracatı hakkındaki BM raporuna henüz bir yorum yapmamıştır.

Pınar ŞAHİN
o-Staj 2018 APAM Stajyeri

Kaynakça:

ABD’den Güney Sudan’a Silah Ambargosu

ABD Dışişleri Bakanlığı, iç savaşın yaşandığı Güney Sudan’a silah ambargosu uygulayacağını açıkladı.

Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, ABD’nin, Güney Sudan’da varılan ateşkese rağmen devam eden şiddet nedeniyle çatışmanın tüm taraflarına hiçbir savunma ekipmanı ve hizmeti satmayacağı belirtildi.

Açıklamada, Güney Sudan’ın komşularından benzer ambargolar uygulaması ve BM Güvenlik Konseyi’nden ülkeye yönelik küresel bir ambargoyu desteklemesi istendi.

ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley, geçen ay Washington’un, 11 milyar dolar yatırım yaptığı Güney Sudan’ı artık desteklemeyeceğini bildirmişti. Haley, Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’i, “barış için uygunsuz bir ortak” olarak nitelemişti.

Sudan’dan ayrılarak 2011’de bağımsızlığını ilan eden Güney Sudan, Devlet Başkanı Mayardit’in 16 Aralık 2013’te yardımcısı Riek Machar’ı “darbe teşebbüsü” iddiasıyla görevden almasının ardından iç savaşa sürüklenmişti.

Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi (IGAD) gözetiminde yürütülen barış görüşmeleri sonucu 17 Ağustos 2015’te taraflar arasında anlaşmaya varılsa da başkent Cuba’da 8 Temmuz 2016’da çatışmalar yeniden patlak vermişti.

Güney Sudanlı taraflar, 21 Aralık 2017’de IGAD öncülüğünde yürütülen müzakerelerde yeniden ateşkes kararı almış ancak 24 saat geçmeden ateşkes ihlal edilmişti.

Demet GÖRMEK
o-Staj 2018 AFRAM Stajyeri

Kaynakça:

Macron, Tunus Ziyaretinde NATO’nun 2011 Yılındaki Libya’ya Askeri Müdahalesini Eleştirdi

Emmanuel Macron, Tunus’taki devlet ziyaretinin ikinci günü olan 1 Şubat Perşembe gününde NATO’nun Libya müdahalesinin en açık görüşlü eleştirilerini yaptı.

Emmanuel Macron, Tunus’u ziyaretinin ikinci gününde yaptığı açıklamada, NATO’nun 2011 yılında Libya’daki Nicolas Sarkozy’nin önderliğinde Fransa’nın müdahalesi hakkında şimdiye kadar yapılmış en güçlü eleştiriyi yaptı.

Halk Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi’ne konuşan Fransa Cumhurbaşkanı, Avrupa’nın ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Libya’daki mevcut durumdan sorumlu bulunduğunu belirtti. Tunus milletvekilleri bu konuşmaya alkışlayarak karşılık verdi. Libya liderinin güvenlik tehditlerini gözden geçiren Macron “Birçoğunun Libya liderinin geleceğe yönelik herhangi bir plan yapılmadan ortadan kaldırılmasına karar verdiğini unutmam” açıklamasında bulundu.

Öğleden sonra Dakar’a gitmeden önce Macron, Libya meselesine bir kez daha değindi. Mevcut durumun öncelikli olarak zulümden kaynaklandığını söylerken, bir ülkenin durumunu tek taraflı ve askeri açıdan çözme fikrinin yanlış bir anlayış olduğunu belirtti.

Macron, milletvekillerine “Arap dünyası ve Akdeniz’in tüm kıyıları sizi izliyor ve başarılı olmanızı istiyor” dedi. Arap Baharı; 2011 devriminden yedi yıl sonra Tunus’un durgunluk yaşadığı bu dönemde, devletin sosyo-ekonomik durgunluğunun etkisi altındaki Tunus liderlerine güvendiğini belirten Macron sürecin kırılganlığını ve zorluğunu vurguladı.

Deniz ÜRESİN
o-Staj 2018 AFRAM Stajyeri

Kaynakça: