Home Blog Page 162

Rodrigo Duterte: “Diktatörlük Yapmazsam Filipinler Gelişmez”

Filipinlerde yapılan uyuşturu ile mücadele süresinde sorumlu olduğu ölümlerden dolayı Birleşmiş Milletler’in Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte için, ön soruşturma başlatıldı. Duterte’nin görev süresinin başından, şu ana kadar olan süreç içerisinde işlediği suçların analizi yapılacağı belirtildi. Bu, UCM’nin Güneydoğu Asya Bölgesi’ne karşı yaptığı ilk soruşturma olacak.

Resmi istatistiklere göre, devlet başkanının görev süresince, uyuşturucu ile mücadele kapsamında 4 bin kişinin öldüğünü öne sören UCM, ellerinde kanıt olduğunu ekledi. UCM’ye sunulan başka bir raporda ise, öldürülen kişi sayısının 7 binlere çıktığı belirtiliyor. Raporu sunan muhalif, “ülke içinde adalet olmadığını, insanların suç ortağı olan polislere ve yargıçlara başvuramadığını, bu yüzden de son çarenin UCM olduğunu” söyledi.

Hakkında bir sürü suçlamalarla beraber diktatörlük eleştirileri de olan Duterte, “Beni siz seçtiniz, eğer diktatör olduğumu söylüyorsanız diktatörümdür. Ben diktatörlük yapmazsam Filipinler gelişemez, bu yüzden böyle davranmak zorundayım.” dedi.

Eski yaptığı açıklamalarda ise, “Eğer diktatöre dönüşürsem beni vurun,” diyen Duterte şaka yapmadığını da belirtmişti.

Ece KARAKAŞ
o-Staj 2018 APAM Stajyeri

Kaynakça:

Çad: ”Genel Grev, Özel Sektörü Etkiliyor.”

0

Çad genelinde sendikaların çağrısı üzerine, hükümetin kemer sıkma önlemlerini protesto etmek için başlatılan genel grev, özel sektörü etkiliyor.

Pazartesi günü özel bankaların, mobil operatörlerin ve diğer sektörlerin personelleri, kamu çalışanlarıyla dayanışmaya giderek, “sınırsız genel grev” nedeniyle bir hafta boyunca çalışmayı durdurdu.

N’Djamena’da trafik, pazartesi günü normalden düşüktü ve birkaç gün boyunca şehrin sokaklarında güvenlik güçlerinin varlığında hafif bir artış gözlendi.

Geçen hafta, Çad Sendikalar Birliği (UST)’ de dahil olmak üzere üç sendikadan oluşan, “sendika platformu”, kamu çalışanlarına destek olarak pazartesi günü başlayan iki günlük grev sloganı attı. Bir hafta boyunca idareler, sağlık sektöründe asgari bir hizmetle yavaş çalışıyorlardı. İlk ve orta dereceli okullar hem kamu hem de özel ocak ayından bu yana kapalı..

Grevin  iyi takip edildiğini belirten Çad Sendikalar Birliği Başkanı Michel Barka, “Ülkede açık yerler olsa dahi işçiler yok, özellikle petrol sektöründe.” açıklamasında bulundu.

Muhalefetin desteğiyle yayılan bu sosyal tepkilerle, Başkan Itriss Déby Itno (1990’dan beri iktidarda) konuyu ön plana çekmesini sağlayabilir. Hükümet, petrol ülkesinin varil fiyatındaki düşüşün bir sonucu olarak 2014 yılından bu yana yaşadığı ciddi ekonomik krizi hafifletmek için koyduğu kemer sıkma önlemlerini izliyor.

Çad hükümeti’nin, halkın tepkilerini dikkate alıp kısa sürede cevap vermesi gerekiyor. Yoksa devam eden bu grev, ülkede ki aksaklıkların önlenemez hale gelmesine sebep olabilir.

Deniz ÜRESİN
o-Staj 2018 AFRAM Stajyeri

Kaynakça:

Zeytin Dalı Harekâtı’nın Yapılmasına Neden Olan Süreç Nasıl Gelişti?

17 Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan Arap Baharı, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da domino etkisi yaratarak çevre ülkelere de yayılmaya başlamıştır. Tunus’ta başlayan ayaklanma, kısa denilecek bir sürede: Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn ve Suriye’yi de kapsayacak şekilde yayılmıştır. Şüphesiz en sancılı süreç ve sonuçları hem bölgesel hem de küresel anlamda en ağır hasar bırakan ülke Suriye olmuştur.  Mart 2011’de başlayan ayaklanmada Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad bazı reform girişimlerinde bulunmuş, ülkede uzun yıllardır devam eden olağanüstü halin kalktığını ilan etmiştir. Ancak devam eden isyanları güç ve şiddet yoluyla bastırmaya yönelik bir tutum takınması ile birlikte isyan, bir iç savaş haline dönüşmüştür. Hükümetin istifası başta olmak üzere, bazı siyasi talepleri de içermeye başlayınca ekonomik nedenlerle başlayan isyan zaman içerisinde evrilerek siyasi ve mezhepsel yaklaşımların da etkisiyle dini bir boyut halini almıştır. Bu iç savaşta, başta Türkiye olmak üzere bölge ülkeleri ve birçok Avrupa ülkesi Suriye’deki krizden ciddi oranda etkilenmişlerdir. Küresel ve bölgesel güçlerin de müdahalesi ile bölge içinden çıkılmaz bir kaosa ortamına dönüşmüş ve tüm belirsizlikleri içinde barındıran bir hal almıştır.

Suriye krizinde en çok etkilenen bölge ülkesi Suriye’ye 911 km sınır uzunluğuyla komşu olan Türkiye olmuştur. Türkiye, kontrol edemediği çok sayıda değişkenin varlığı ve sürece dahil olan aktörlerin farklı öncelikleri ve çıkarları sonucunda bugün Suriye kaynaklı problemlerle karşı karşıya kalmaktadır. Suriye’de krizin ilk safhasında ılımlı, itidalli bir tavır takınan Türkiye, rejim güçlerinin şiddet eylemlerine başlamasıyla birlikte Suriye yönetimine karşı bir tutum takınmış ve iç savaşta yer alan ılımlı muhalif grupları destekleme yönünde politika izlemiştir. Bu çerçevede, ABD ile Türkiye eğit-donat programı kapsamında muhalif gruplardan oluşan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’yu desteklemiş ve iç savaşta bir taraf haline gelmiştir. Bu iç savaş süresince Suriye hükümeti, topraklarında hakimiyetini kaybetmeye başlamıştır.

Suriye’de ortaya çıkan bu güç boşluğu, bölgesel hem de küresel anlamda bir tehdit unsuru haline gelmiştir.  Ebu Bekir El-Bağdadi liderliğindeki Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı terör örgütü Irak ve Suriye sınırlarının içerisinde 2014 yılında ‘halifelik devleti’ kurduğunu ilan etmiştir. Bu örgüt, küresel ve bölgesel anlamda ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı örgüt ile mücadele, 2015 yılında uluslararası bir nitelik kazanmış, terör örgütü IŞİD’e karşı Ağustos 2015’te ABD önderliğinde 15 ülkeden oluşan bir koalisyon gücü kurulmuştur. Koalisyon ülkeleri hava saldırıları düzenlemekte, Irak ve Suriye’de IŞİD ile bölgesel ve savaşan bazı muhalif gruplara askeri yardım, danışmanlık ve insani yardım sağlamaktadır. Ancak bu yardımlar yapılırken, bu yerel grupların bölgede oluşturacağı riskler göz önünde bulundurulmamaktadır. IŞİD terör örgütü ile mücadele eden yerel gruplardan biri de Türkiye’nin terör örgütü olarak kabul ettiği PKK adlı terör örgütünün Suriye’deki kolu olarak kabul edilen PYD/YPG’dir. PYD/YPG terör örgütü, IŞİD ile mücadele kapsamında meşruiyet kazanmış, ABD başta olmak üzere bir çok koalisyon ülkesi tarafından askeri ekipman ve finans başta olmak üzere çeşitli yardımlarda bulunulmuş, federal devlet yapılanması halinde konumlandırılmış ve adeta bir ordu halinde teçhizatlandırılmıştır.

Terörle mücadele kapsamında meşruiyet zeminine kavuşmaya başlayan PYD/YPG, IŞİD’den aldığı yerler üzerinde hâkimiyet sağlamış ve ayrı ayrı kantonlar oluşturduğunu ilan etmiştir. Türkiye sınırları boyunca oluşturulmaya çalışılan bu yapı, Türkiye tarafından,  PKK terör örgütünün uzantısı olması sebebiyle, güvenlik ve beka sorunu olarak görülmüştür ve bu durum Türkiye’yi ciddi anlamda rahatsız etmiştir. ABD, Arap Baharı sürecinde başlayan Suriye krizinde doğrudan askeri güç kullanımından kaçınarak yerel ortakları seferber etme (arkadan yönlendirme- leading from behind) olarak anılan Obama Doktrini ile bölgesel aktörleri desteklemiştir. Bu anlamda, Suriye yönetimine ve IŞİD’e karşı bölgede terör örgütleri de dahil olmak üzere yerel aktörleri kullanmıştır. Amerika bir önemli bölgesel aktör olarak gördüğü YPG/PYD terör örgütüne, stratejik yardımlar gerçekleştirmiştir. Amerika Birleşik Devletleri, PYD/YPG’ye verilen silahların IŞİD’le mücadele kapsamında verildiğini belirterek silahların bir envanterinin Türkiye’ye de verileceğini, IŞİD sahada yenildikten ve tehlike oluşturmaktan uzak bar hal ortamı oluşunca da verilen silahların PYD/YGP’den toplanacağını açıklamıştır. ABD Başkanı Donald Trump geçtiğimiz aylarda Twitter hesabından yaptığı açıklamada ve 24 Kasım’da Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığı telefon görüşmesinde, artık PYD/YPG’ye silah yardımında bulunulmayacağını açıklamış ancak aynı gün Pentagon’dan yapılan açıklamada yardımın devam edeceği açıklanmıştır. IŞİD’den boşalan alanlara, PYD/YPG terör örgütü alan sağlamaya başlamış ve Suriye’nin kuzeyinde ilan ettiği kantonları birleştirerek federal bir yapılanmaya gideceği bir yapı oluşturmaya çalışmaktadır.

Türkiye, 24 Ağustos 2016 tarihinde, BM Güvenlik Konseyi kararları ve BM Sözleşmesi’nin 51. Maddesinde yer alan meşru müdafaa hakkını kullandığını açıklayarak, Fırat Kalkanı Harekâtı’nı başlatmıştır. Harekâtın hedeflerinin, sınır güvenliğinin sağlanması ve Suriye’nin kuzeyinde DEAŞ terör örgütü ile BM kararları çerçevesinde mücadele edilmesi olduğunu belirterek, PKK terör örgütünün -ve PYD/YPG uzantılarının- bir terör koridoru oluşturmasına müsaade edilmeyeceği vurgulandı. Türkiye, Fırat Kalkanı Harekâtı’yla Suriye iç savaşına askeri, sert gücüyle doğrudan müdahil olmuş ve El-Bab’a kadar olan bölgede 2000 kilometrekarelik bir alanda kontrol sağlamıştır. Bu harekât ile PYD/YPG’nin koridor planı akamete uğradı ve kantonlar arasındaki bağlantı da kesilmiş oldu. Bir beka sorunu olarak Türk karar vericilerinin algıladığı bu oluşum karşısında, Türkiye yeni güvenlik konseptini terörle mücadelede ‘savunmadan saldırıya’ geçiş, ‘tehdit sınırlara ulaşmadan kaynağında yok edilme’ şeklinde açıklamıştır. Bu bağlamda başlatılan operasyonda, Cerablus’tan Azez- Mare Hattı’ndan ve El-Bab Bölgesi’ne kadar olan alandan IŞİD terör örgütü çıkarılmış ve güvenli bir bölge oluşturulmuştur.

Suriye’deki krizi siyasi anlamda da çözüme kavuşturmak için Rusya Federasyonu ile de iş birliği içerisine giren Türkiye, Rusya ve İran ile birlikte hareket ederek Suriye iç savaşına kalıcı çözüm üretme ve devam eden Cenevre sürecine katkıda bulunmak amacıyla 23 Ocak 2017 tarihinde Kazakistan’ın başkenti Astana’da siyasi çözüm için süreç başlatıldı. İran, Türkiye ve Rusya’nın garantörlüğünde ilerleyen süreç neticesinde, Suriye’de başta IŞİD olmak üzere terör örgütlerinin bulunduğu alanlar hariç tutulmak kaydıyla ülke genelinde ateşkes ilan edildi ve ateşkesi kontrol mekanizmaları oluşturulması kararlaştırıldı. Devam eden Astana Görüşmeleri’nde ise ‘çatışmasızlık bölgeleri’ ilan edildi. Bu çatışmasızlık bölgelerden biri olan İdlip’te, Türkiye oluşturacağı gözlem noktaları ile iç güvenliği sağlayıp bu süreci tamamlayacaktı. İdlip’te gözlem noktaları oluşturulurken, Türkiye bir yandan da PYD/YPG’nin elinde bulunan Afrin’e yakın bölgelerde de gözlem üssü kurarak burada askeri varlığını artırmaya başladı. 14 Ocak 2018 tarihinde, Irak ve Türkiye sınırında IŞİD’den alınan bölgelerde görev yapmak,sınırları IŞİD’e karşı korumak üzere ABD liderliğindeki bazı koalisyon güçlerinin desteklediği SDG (Suriye Demokratik Güçleri)’den oluşan 30 bin kişilik bir ‘sınır güvenlik gücü’ oluşturulacağı açıklandı. Sınır Güvenlik Gücü, kuzeyde Türkiye, güneydoğuda Irak ve ABD destekli SDG ile, Rusya ve İran destekli Esad güçlerini ayıran Fırat Nehri Vadisi boyunca konuşlanacağı belirtildi. SDG, Suriye’de PYD/YPG/PKK terör örgütünün kullandığı bir isimdir. Sınır Güvenlik Gücü oluşturulacağı haberlerine Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, kararı, “PYD-YPG’yi meşrulaştırmaya yönelik endişe verici adım olarak.” nitelendirmiş ve “Türkiye, ulusal çıkarları doğrultusunda güvenliğini sağlamak için gerekli tedbirleri almaya devam edecektir. Bu çerçevede, meşru hedef olan terör örgütlerine karşı yeri, zamanı ve şekli Türkiye tarafından belirlenmek üzere her tür müdahale hakkı mahfuzdur.” açıklamasında bulunmuştur. Bu açıklama sonrası sınır ve bölge güvenliğini sağlamak, Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak amacıyla Türkiye’den, Afrin’e ve Münbiç’e harekât yapılacağı yönünde açıklamalar yapılmaya başlanmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı bir konuşmada Afrin ve Kuzey Suriye’de ki sözde ‘ordu’ hazırlıkları ile ilgili olarak  “Bir araya toplayıp ordu kurduklarını sandıkları çapulcuları Allah’ın izniyle, bir haftayı bulmaz, nasıl darmadağın edeceğimizi görecekler.” dedi. Bu açıklamanın ardından, Türkiye’nin Afrin’e yönelik bir askeri harekât yapacağı açıklanmış ve detayları konuşulmaya başlanmış oldu.

Yürütülen diplomatik süreç sonunda Türkiye, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanarak, Suriye’nin Afrin Bölgesi’ne, “Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından, hudutlarımızda ve bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamak maksadıyla, Suriye’nin kuzeybatısında Afrin Bölgesi’nde, PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ’a mensup teröristleri etkisiz hale getirmek ve dost ve kardeş bölge halkını bunların baskı ve zulmünden kurtarmak üzere,” 20 Ocak 2018’de Zeytin Dalı Harekâtı’nı başlattı. TSK’dan yapılan açıklama, “Harekât, ülkemizin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları, BMGK’nin terörle mücadeleye yönelik özellikle 1624 (2005), 2170 (2014) ve 2178 (2014) sayılı kararları ve BM sözleşmesinin 51’inci maddesinde yer alan Meşru Müdafaa Hakkı çerçevesinde, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olarak icra edilmektedir.

Harekâtın planlama ve icrasında, sadece teröristler ve bunlara ait barınak, sığınak, mevzii, silah, araç ve gereçler hedef alınmakta olup, sivil/masum kişilerin zarar görmemesi için her türlü dikkat ve hassasiyet gösterilmektedir.“ şeklindedir.

Hava harekâtıyla başlayan süreç, TSK destekli ÖSO’nun kara harekâtını başlatmasıyla devam etmiştir. Türkiye bu harekâtla, güney sınırları boyunca oluşturulmak istenen terör koridorunu ortadan kaldırmayı ve yaklaşık 7 yıldır ülkelerinden gelerek Türkiye’ye sığınan mülteciler için huzur ve güvenlik ortamını sağlayarak evlerine dönmelerini sağlamayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede, Türkiye Zeytin Dalı Harekâtı ile 2016’da başlattığı Fırat Kalkanı Harekâtı’nı genişleterek PYD/PKK-KCK ve IŞİD terör örgütlerini yok ederek Suriye toprak bütünlüğünü korumaya yönelik bir adım atmış ve bunu siyasi çözüm süreçleri ile eş zamanlı yürüterek barışın sağlanması ve korunması için bölgede riskli bir sorumluluk almıştır.  

Sonuç olarak Türkiye, güney sınırları boyunca oluşturulacak bir terör devletini daha ortaya çıkmadan tehdit unsuru olmaktan çıkarmaya yönelik bir politika izlemektedir. Bu bağlamda ilan edilen Yeni Güvenlik Konsepti ile de terörü kaynağında yok edeceğini açıkmış ve tehdit daha ülkemize gelmeden imha edileceğini belirterek sınır güvenliğinin sağlanacağını deklare etmiştir. Bu çerçevede, Ağustos 2016’da başlayan Fırat Kalkanı Harekâtı ve devamında 20 Ocak’ta başlatılan Zeytin Dalı Harekâtı ile hem kendi sınır güvenliğini korumaya çalışmakta, aynı zamanda IŞİD’e karşı verdiği mücadeleyle de küresel ve bölgesel barışa da katkı sunmaktadır. Ayrıca Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünü de korumaya çalıştığını ifade ederek ileride yaşanması muhtemel tehlikelere karşı da hem bölgenin güvenliğini hem de yakın komşusu olması ve sınırlarında güvensizliğin yaşanması durumunda etkilenecek ülke olmasıyla sorunu çözmeye çalışmaktadır. Askeri gücünün yanında, diplomatik gücünü ve yumuşak gücünü de kullanarak siyasi çözüm sürecini başlatan aktörlerden biri olmuş, aynı zamanda Suriye’nin geleceğinde hem sahada hem de masada güçlü bir aktör haline gelerek oyun kurucu bir ülke ve söz hakkı olan bir bölgesel güç haline gelmiştir.

Mustafa Kaan SAYGILI
o-Staj 2018 ORTAM Koordinatörü

Kaynakça:

ABD’nin Nükleer Belgesine Rusya’dan Tepki

Rusya, yeni Nükleer Durum İnceleme Belgesi ile ABD’nin doğrudan Rusya karşıtı bir tutum sergilediğini bildirdi.

Rusya Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, ABD Savunma Bakanlığınca (Pentagon) yayınlanan, ülkenin nükleer kapasite durumunun mercek altına alındığı Nükleer Durum İnceleme Belgesi’ne yönelik değerlendirmelerde bulunuldu. Açıklamada, “Belgeyle, doğrudan Rusya karşıtı bir tutum sergilenirken, nükleer silahlara ilişkin bozulan küresel durumun suçunu başkasına atmaya yönelik haksız bir girişimde bulunuluyor.” ifadesi kullanıldı.

Belgede, Rusya’nın agresif ve müdahaleci olarak tanımlanmasının, gerçeği yansıtmadığının iddia edildiği açıklamada, “Belgedeki doğrudan Rusya karşıtı tutumu fark etmemek mümkün değil. ABD, Rusya’ya yönelik mesnetsiz suçlamalarla kendi nükleer gücünü muazzam bir düzeye çıkarmaya çalışıyor.” değerlendirmesinde bulunuldu.

Rusya’nın, silahlanmaya yönelik uluslararası anlaşmaları da ihlal etmekle suçlandığına işaret edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

“Washington tarafından duraksamadan itham edilen bu tür kategorik suçlamalar, nükleer silahlara ilişkin ABD’nin sorumsuz adımları nedeniyle bozulan küresel durumun suçunu başkasına atmaya yönelik haksız bir girişimdir.”

Açıklamada, Washington’un yaklaşımlarının dikkate alınacağı ve Rusya’nın da kendi güvenliğini sağlamak için gerekli adımları atacağı belirtildi.

Pentagon tarafından dün açıklanan Nükleer Durum İnceleme Belgesi’nde Rusya’nın nükleer gücüne geniş yer ayrılmış, Kuzey Kore, İran ve Çin de “olası tehdit unsuru” ülkeler arasında yer almıştı.

HILAL DURSUN
o-Staj 2018 AVRAM Stajyeri

Kaynakça:

Hindistan, Dünyanın En Büyük Kamu Sağlık Sistemi Şemasını Açıkladı

Hindistan, tıbbi bakım için mücadele eden milyonlarca insan için emniyet ağı olarak tasarlanan iddialı bir sağlık sigortası programı hazırladıklarını duyurdu. Hindistan, GSYİH’nın %1’den biraz fazlasını sağlık sistemi için harcamakta ve bu hâlihazırda dünyanın, en düşük kamu sağlık harcaması durumunda.

Yeni kamu sağlık sisteminin dünyanın en büyük projelerinden biri olduğu düşünülüyor ve muhtemelen kırsaldaki seçmenler arasında popüler olacaktır. Maliye Bakanı Arjun Jaitley, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve kırsal altyapı harcamaları için milyarlarca dolar tahsis etti. Jaitley, sağlık sigortası programının 100 milyondan daha fazla yoksul aileyi kapsayacak ve her aile için her yıl 500.000 rupi yaklaşık 7.825 dolar temin edileceğini dile getirdi. Sözlerine, programın dünyanın en büyük hükümet tarafından finanse edilen sağlık programı olacağını, hükümetin istikrarlı bir şekilde evrensel bir sağlık kapsamı hedefine ilerlemekte olduğunu söyleyerek devam etti.

Proje her ne kadar övülse de henüz özel hastanelerin yoksulları sömürmesinin nasıl önleneceğine dair bir cevap sunmuyor. Hindistan’da, hastaneler oldukça düzensiz ve özel hastanelerin yoksullara karşı ucuz yatak sağlamama ve düşmanca tavır sergileme gibi geçmişleri bulunmakta.

Pınar ŞAHİN
o-Staj 2018 APAM Stajyeri

Kaynakça:

Pentagon’ dan YPG Açıklaması

ABD Savunma Bakanlığı Pentagon, Suriye’de PKK/YPG’ye dağıtılan silahların Suriye’deki operasyon sonrası toplanacağını açıkladı. Pentagon sözcüsü, Türkiye’nin önemli bir müttefik olduğu sözlerini niteledi. ABD Savunma Bakanlığı Pentagon, Türkiye’nin Suriye’deki terör noktalarına yönelik başlattığı Zeytin Dalı Harekatı’n da operasyonun sınırlandırılmasını istedi. Pentagon Sözcüsü Dana White, PYD ‘ye dağıtılan silahların DEAŞ ile mücadelenin sona ermesinin ardından toplanacağını söyledi. Pentagon, ABD Başkanı Donald Trump’ın talimatıyla PYD/PKK’nın paravanı SDG’ye ağır silah ve ekipmanları Rakka operasyonu kapsamında verdiğini, bu operasyonu tamamlandıktan sonra ağır silahların ve ABD personeli tarafından kullanılan ağır ekipmanların toplatılacağını açıklamıştı. ABD Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü Korgeneral Kenneth  McKenzie ise ana unsurunu PKK’nın Suriye kolu YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) gönderdikleri silahları ancak DEAŞ’la mücadelenin tamamen sona ermesinden sonra toplayacaklarını açıkladı.

Korgeneral McKenzie Afrin’den Türkiye’ye yönelen saldırılardan haberdar olmadığını ancak Türkiye’yi hedef alan tüm PKK saldırılarını kınadıklarını söyledi. McKenzie’ye ABD’nin Türkiye’ye SDG’ye gönderilen ağır silahları Rakka operasyonundan sonra toplama sözü verdiği hatırlatılarak ‘O silahları ne zaman toplamaya başlayacaksınız?’ diye soruldu. McKenzie şöyle yanıtladı; ‘Niyetimiz silahları DEAŞ’a yönelik operasyonların tamamlanmasından sonra toplamak. DEAŞ’la mücadele şu an Orta Fırat Vadisi’nde sürüyor ve o ekipman orada SDG tarafından iyi bir amaç için kullanılıyor.’

Rojin TURAN
o-Staj 2018 ORTAM Stajyeri

Kaynakça:

 

Japonya ile Serbest Ticaret Antlaşması Müzakerelerinde 8. Tur Gerçekleşti

2014 yılında Japonya’da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın girişimiyle başlatılan Japonya-Türkiye Serbest Ticaret Anlaşması (STA) müzakerelerinin 8. turu dün Ankara’da gerçekleştirildi. Müzakereler 3 gün sürdü. Anlaşmanın iki ülkenin ihracat ve ithalat sektörünün önemli bir kısmını kapsayacağı öngörülüyor.

Türkiye tarafı Baş Müzakerecisi Ekonomi Bakanlığı Avrupa Birliği Genel Müdürü Murat Yapıcı, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin, Türkiye’nin STA alanındaki ağının genişletilmesinde aktif girişimleri olduğunu belirtti  ve  “Türkiye, yakın civardaki ülkelerle STA ağını büyük ölçüde tamamlamış ve kıtalararası müzakereleri yürütmektedir. Japonya bu açıdan en önemli örneklerden birisidir. Japonya gerek ekonomik büyüklüğü, gerek ortaya koyduğu ihracat ve yatırım potansiyeli açısından Türkiye için oldukça önemli hedef ülke konumundadır.” şeklinde açıklamada bulundu.

Türkiye’nin Gümrük Birliğine üye olduğunu belirterek,Japonya’nın AB ile STA müzakerelerini tamamlamasının da müzakereler için hızlandırıcı bir etken olduğunu söyleyen Yapıcı, mart ayında Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ile Japonya’ya giderek temasları sıklaştıracaklarını ve mayıs ayında da Japon Heyeti Türkiye’de ağırlayacaklarını söyledi. Bu açıklamalara ek olarak, STA’nın  2018 yılı içerisinde tamamlanacağını duyurdu.

Japonya’nın Ankara Büyükelçisi Akio Miyajima, Japonya’nın ilgili bakanlık ve kurumlardan 44 yetkilinin müzakere görüşmeleri için Türkiye’ye geldiğini belirtti. Miyajima, AB ile STA  müzakerelerinin tamamlandığını belirterek Türkiye ile de müzakerelerin  tamamlanması yönündeki temennilerini dile getirdi.

Japonya’nın Serbest Ticaret ve Ekonomik Ortaklık Anlaşması Müzakereleri Sorumlusu Büyükelçi Keiji Ide ise Japon şirketlerinin Türkiye’deki yatırımlarını ve bu yatırımların Türkiye’nin ekonomisine  ve iş gücüne yaptığı katkıyı belirterek  “Serbest Ticaret Anlaşması’nın imzalanması ile Türkiye’nin, Japonya’ya olan ihracatının da artacağını düşünüyoruz.” şeklinde konuştu.  Müzakerelerin sonuçlanmasının iki ülke için de katkı sağlaması temennisinde bulundu.

Merve CURGA
o-Staj 2018 APAM Stajyeri

Kaynakça:

Uruguay, Çin ile Serbest Ticaret Antlaşması İmzalamayı Umuyor.

Uruguay Devlet Başkanı Tabare Vazquez, 31 Ocak 2018 tarihinde Çin’e tarihi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Uruguay devlet başkanının bu ziyaretinde, Uruguay’ın, Bir Kuşak Bir Yol projesinin Güney Amerika ayağında görev ve sorumluluklar üstlenmeye hazır olduğunu bildirdi. Ayrıca Vazquez, Uruguay’ın Çin ile serbest ticaret antlaşması imzalamak istediğini belirtti.

Vazquez; Çin ile Uruguay arasında 30 yıldır süren ilişkilerden sonra bu ziyaretle birlikte iki ülke arasındaki ilişkilerin önemli bir seviyede olduğunu belirtti. Uruguay’ın Çin ile imzalamak istediği serbest ticaret antlaşmanın sloganı da “güçlü bir umutla” oldu. Bir Kuşak Bir Yol projesinde Uruguay’ın coğrafî konumlarının farkında olduğunu belirterek bu projede yer almak için hazır olduğunu bildirdi.

Uruguay Devlet Başkanı Vazquez, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile de bir araya gelerek, gündemi ve iki ülke arasındaki ilişkileri ele aldılar. Xi Jinping, Uruguay’ın günümüze kadar büyük bir ilerleme ve önemli gelişmeler kaydettiğini belirterek, iki ülke arasındaki ilişkilerin de 30. yılı münasebetiyle, Çin-Uruguay ilişkilerinin geliştirileceğinin sözünü verdi.

İki ülke arasında gerçekleştirilen bu görüşmelerin; Çin’in Güney Amerika’daki adımlarında önemli bir aşama teşkil etmesi bekleniyor.

Enver Alper DEMİRCİ
o-Staj 2018 APAM Stajyeri

Kaynakça:

Çavuşoğlu: Fransa Bize Ders Veremez

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Afrin operasyonu ile ilgili Fransa veya başka hiçbir ülke bize ders veremez. Amacın ne olduğunu çok iyi biliyorlar. Kendilerine çok net bir şekilde anlattık. Maalesef bu Avrupalıların şöyle bir ikiyüzlülüğü var; genel söylüyorum. ‘Yüzümüze karşı konuştuklarında haklısınız meşru müdafaa hakkınız önemli.’ Sonra arkadan değişik konuşmalar yapıyorlar.

Çavuşoğlu, Soçi’deki Suriye zirvesi hakkında şu ifadeleri kullandı:

“Sonuç bildirgesinde garantör ülkelerden birisi olarak isteklerimizi buraya koyduk. BM’nin 2254 nolu kararına ve Cenevre sürecine atıfta bulunması önemli. Astana ve Soçi’nin Cenevre’ye entegre edilmesi gerekiyor ve [bu bildirgede] entegre edilmiştir. Cenevre’yi yeniden canlandırmamız gerekiyor. Rejimin gerçek anlamda müzakerelere başlaması gerekiyor.”

Çavuşoğlu, Reyhanlı katliamı sanığı Mihraç Ural’ın Soçi’ye katılması hakkında “Rusya’dan izahat istedik. Bize verilen listede bu teröristin ismi yok. Türkiye’ye iade edilmesini istedik. Bir teröristin bizimle işbirliği yapan bir ülkede böyle şov yapamaması gerekiyor” ifadesini kullandı.

Suriye’nin sınır ve toprak bütünlüğünü herkesten fazla destekliyoruz.  Bu operasyonun amacı da Arap, Kürt, Türkmen yani Suriyeli kardeşlerimize yönelik değildir. Suriye’nin topraklarını teröristlerden temizlemeye ve aynı şekilde bize yönelik bir tehdidi yok etmeye yöneliktir.

Suna KAYA
o-Staj 2018 ORTAM Stajyeri

Kaynakça:

Romanya Cumhurbaşkanı Iohannis Brüksel’de

Romanya Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis, Brüksel’de AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ile görüştü.

Iohannis ülkesinde yaşanan yolsuzluk ve yargı bağımsızlığı sorunlarına yönelik endişelerini belirtti ve Romanya’nın sorunlara çözüm bulabileceğini belirtti:

“Genellikle yapmadığım bir harekette bulundum. Yasama süreci boyunca konuştum. Romanya’da yargı bağımsızlığını güvence altına almanın ne kadar önemli olduğunu açıklamaya çalıştım. Gelecekte de bunun için mücadele edeceğim.”

Romanya Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis yaptığı açıklamada, ülkesinin mahkemelerinin bağımsızlığı için savaşacağını ve Brüksel’in kendisinin Sosyal Demokrat liderliğindeki hükümetin hazırladığı yasa tasarısı ile tehdit edildiğini söyledi.

Brüksel’deki görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında Juncker, ” Romanya’nın yeri Schengen bölgesidir. Pasaportlar, sınırlar yok edilerek, Romanya Schengen bölgesine dahil edilene kadar durmak yok” dedi.

Schengen’e katılmak Bükreş için temel bir hedeftir ancak Juncker, “Rumen yasaları parlamento tarafından öngörüldüğü gibi kalırsa, Romanya’nın Schengen’e girişi tamamen farklı koşullarda bakılacaktır” uyarısında bulundu.

Ülkedeki yargı reformuna ilişkin sorunun ancak Romanya tarafından çözülebileceğini dile getiren Juncker, kaygıları üzerine AB’nin 7. Maddesi kapsamında Romanya’ya karşı cezai müdahale başlatma niyetinde olmadıklarını söyledi.

Iohannis  ülkesindeki yargı paketi tartışmalarının görüşmede konuşulduğunu belirterek, söz konusu tartışmaların, iyileştirilecek yasalarla, uygulamaya konulabilecek kanunlarla sonuçlanması konusunda kararlılığını belirtti.

Değişikliklerin önümüzdeki günlerde Iohannis’in onayına sunulması bekleniyor.

Gamze  AZMAN 
o-Staj 2018 AÇAM Stajyeri

Kaynakça: