Home Blog Page 154

Muhacirlerin Yeni Durağı Bosna Hersek Oldu

0

Ortadoğu ülkelerinde devam etmekte olan savaş ve çatışmalardan kaçmak, daha iyi yaşam şartları için evlerini terk eden muhacirler uzun zamandır Batı Avrupa ülkelerine ulaşmaya çalışıyorlar.

Ortadoğu’dan göçe devam etmekte olan sığınmacıların sayısının artmaya devam etmesi ve kontrolünün sağlanamaması üzerine alınan çeşitli önlemler arasında 9 Mart 2016 tarihinde kapatılan Yunanistan, Makedonya, Sırbistan ve Hırvatistan Balkan rotası hattının kapatılmasının ardından Batı Avrupa’ya ulaşmak isteyen sığınmacılar son olarak Bosna Hersek ve Bosna Hersek’in sınırına yakın şehirlere yöneldiler. Bosna Hersek’in başkenti olan Saraybosna sokaklarında sık sık muhacirler görülmeye başlandığı belirtildi. Daha önceleri soğuktan korunmaları için imamların açmış olduğu camilerde kalan muhacirlerin sayısının gün geçtikçe arttı bu sebeple birçok kişi ve kurumların yardım için seferber oldu.

Bosna Hersek Bakanlar Konseyi Başkanı Denis Zvicdic, sığınmacıların camilerde ve evlerde kaldıklarından haberdar olduklarını ve ellerinden geldiğince insanı yardımda bulunacaklarını dile getirdi. Ayrıca ülkenin sığınmacı kabul etme sınırının olduğunu, sayılarının daha fazla artması nedeniyle uluslararası kuruluşlardan yardım isteyeceklerini, sığınmacı sayılarının 20 bine çıkması durumunda ise Avrupa Birliği’nden(AB) yardım isteyeceklerini açıkladı. Denis Zvicdic, sığınmacıların zaten ülkede kalmak istemediklerini, Avrupa ülkelerine gitmek istediklerini ve 100 civarında sığınmacı kabul edecek merkezlerinin de olduğunu aktardı.

Gün geçtikçe artan Ortadoğu’dan gelen sığınmacıların sayısı uluslar arası arenada çözüme kavuşamayan ve ortak hareket edilmeyi gerektiren bir sorun olması nedeniyle Bosna Hersek’in yapıcı bir tavır sergilemesi, AB ile bu sorunda ortak hareket etme çağrısında bulunması Avrupa Birliği ile ilişkilerini geliştirmesi ve şekillendirmesi adına önemli bir adım olabilir.

Ebru ÖZTÜRK 
o-Staj 2018 BALKAM Stajyeri

Kaynakça:

Bulgaristan Cumhurbaşkanı Radev Üsküp’te

0

Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rumen Radev, mevkidaşı Gjorge Ivanov’un daveti üzerine 16 ve 17 Şubat tarihlerinde Makedonya’nın başkenti Üsküp’e resmi bir ziyaret gerçekleştireceğini bildirmişti.

Plana göre cuma günü iki Cumhurbaşkanı görüşürken, cumartesi günü ülkelerin ticaret odalarının temsilcileriyle bir araya gelinecekti.

Radev ziyaret sırasında bir ajansa yaptığı açıklamada; “Makedonya’nın üstlendiği tutum, ülkeye Bulgaristan’ın her zaman açık olduğu bir perspektif için fırsat sunan bir dönüm noktası, birbirimizi kardeş olarak görmek için sınırın iki tarafındaki insanlar için yapabileceğimizin en iyisini yapmalıyız.” dedi ve ekledi “Paylaşılan bir geçmişin yanı sıra, ortak bir geleceğin tadını da çıkarabileceğimizi gösterdik. Soru, Dostluk Antlaşması’nda öngörülen tüm önemli noktaları nasıl somutlaştıracağımız.”

Makedonya Cumhurbaşkanı Ivanov ise görüşmenin ardından Radev’e stratejik ortaklık önerdi. ‘Makedonya, Bulgaristan ile ilişkilerin, Balkanlar’ın geri kalan ülkeleri için örnek olmasını istediğini’ belirtti. Radev bu öneriyi önemli bir girişim olarak bulduğunu, talebi hükümetine ileteceğini söyledi.

Bulgaristan Cumhurbaşkanı, Makedonya’nın AB üyeliğindeki en büyük engel olarak görülen isim sorunu hakkında da yorum yaptı. Konuşmasında, Sofia’nın Üsküp ve Atina arasındaki isim sorunu çözümünü desteklediklerini ancak bu ismin Bulgaristan’ın toprak parçalarıyla ilgili bir şey içermemesi ve üçüncü tarafları etkilememesi gerektiğini şu sözleriyle belirtti: “Bulgaristan’ın duruşu bellidir; Yunanistan ile olan isim sorununun çözümündeki isim Bulgaristan Cumhuriyeti’ne ait toprak parçalarını ima eden herhangi bir coğrafi unsur içermemelidir.”

Cumhurbaşkanı Radev, hem Makedonya hem de Yunanistan için kabul edilebilir ayrıca üçüncü tarafları etkilemeyen bir çözümün bulunabileceğini söyledi. Bu da AB Konsey başkanlığı döneminde Balkan ülkelerinin hem kendi aralarındaki ilişkilere hem de AB ile olan ilişkilerine el atan Bulgaristan’ın, Makedonya ve Yunanistan arasındaki isim sorunu ile ilgili çözümleri ve Makedonya’nın AB üyeliğini, kendisini rahatsız etmeyecek şekilde olduğu sürece desteklediğini belirtmiş oldu.

Dilek KARADAY
o-Staj 2018 BALKAM Stajyeri

Kaynakça:

Başbakan Yıldırım ve Makedonya Başbakanı Zoran Zaev Ortak Basın Toplantısı Düzenledi

0

Makedonya Başbakanı Zoran Zaev, Türkiye temasları kapsamında Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım ile görüştü. İki lider, gerçekleştirdikleri görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.

Zaev’in Türkiye ziyaretinin iki ülke arasında geçmişten günümüze kadar var olmuş kuvvetli bağlar ve kardeşlik duyguları ile bağlantılı olduğunu söyleyen Yıldırım, Makedonya’da yaşayan Türk halkının da bu dostluk ilişkisinin var olmasında önemli bir etken olduğunu söyledi. Yıldırım, sözlerinin devamında FETÖ ile mücadelede verdiği destekten dolayı Makedonya’ya teşekkür ederken, bu hususta Zaev ile, Balkanlar’da işbirliğinin artmasının önemini görüştüklerini belirtti. Yıldırım, Türkiye’nin, Makedonya’nın Avrupa – Atlantik kurumlarıyla entegrasyon sürecine destek verdiğini söylerken, Makedonya’yı anayasal ismiyle tanıyan ilk ülkenin Türkiye olduğunun altını çizdi. Yıldırım, iki ülke arasında gerçekleştirilen toplantıların, Türkiye-Makedonya ilişkilerinin ileri bir seviyeye ilerlemesi açısından önemli bir başlangıç olmasını temenni ettiğini de sözlerine ekledi.

Görüşmede ikili ilişkiler tüm yönleriyle ele alınırken, liderlerin, ilişkilerin her alanda daha üst seviyeye gelmesi için fikir birliğine vardıklarını belirtildi. Görüşmede özellikle, ekonomik ve ticari alanda ki ilişkilerin daha da ilerlemesi gerektiği ve mevcut ticaret hacminin potansiyeli yansıtmadığı belirtildi. İki lider, ülkeleri arasındaki mevcut ticaret hacminin kısa sürede 1 milyar avronun üzerine çıkarılması için çaba göstermek hususunda anlaşmaya vardı.

Yıldırım’dan sonra söz alan Makedonya Başbakanı Zaev ise, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi gerektiğini vurgularken, Türkiye’ye, Makedonya’nın NATO üyeliği konusunda verdiği destekten ötürü teşekkür etti. Türk yatırımcıların Makedonya’da yatırım yapmaya son derece istekli olduğunu söyleyen Zaev, her iki ülkenin çıkarları doğrultusunda enerji, tarım, sanayi, inşaat, altyapı, savunma ve güvenlik alanlarında iş birliğini geliştirme arzusunda olduklarını belirtti. Zaev, Türk iş adamlarına çağrıda bulunarak, Makedonya’ya gelip yeni yatırım olanaklarını değerlendirmelerini istediklerini söyledi. Zaev, Diğer yandan kültürel ilişkilere de değinerek, Makedonya’da yaşayan Türk halkının kendi dillerini konuşma ve kültürlerini yerine getirme hususunda özgür olduklarını da sözlerine ekledi.

Sıkı bir dostluk ilişkisi içerisinde bulunan Makedonya ve Türkiye adına liderler daha öncede birçok kez birbirlerine ziyaretler gerçekleştirmişti. Zaev’in Türkiye ziyaretini değerlendirirken, Makedonya’nın uluslararası alandaki en yakın dostunun Türkiye olduğunu unutmamak gerekir. Haberin içeriğinde de belirttiğimiz üzere, Makedonya’yı resmi olarak ilk tanıyan ülke olan Türkiye, Makedonya’yı balkanların mihenk taşı olarak görmektedir. Bunun en önemli sebeplerinden biriside iki ülke arasında bulunan kültürel bağdır. Görüşmeyi iki ülke açısından değerlendirdiğimizde, ticaret hacminin artarak devam etmesinin ve tüm Balkanlar’a yayılmasının hedeflendiği söylenebilir. Ancak iki ülke arasındaki siyasi ilişkiyi de unutmamak gerekir. Türkiye, Makedonya’nın NATO üyeliği sürecini desteklerken, Makedonya’da FETÖ ile mücadele konusunda Türkiye’ye son derece destek olmaktadır. Tüm bunlarla birlikte kültürel ilişkileri de düşündüğümüzde, iki ülke arasındaki yakın ilişkilerin herhangi bir olumsuzluk olmaksızın devam edecek olması rahatlıkla öngörülebilmektedir.

Cihan DUMAN
o-Staj 2018 BALKAM Stajyeri

Kaynakça:

Mülteci Karşıtı Kanun Tasarısı, ‘Soros’u Durdur’, Macaristan Parlamentosu’na Sunuldu

0

Macaristan Hükümeti tarafından hazırlanan ve mülteci karşıtı olarak değerlendirilen tasarı, meclise sunuldu. Yasa dışı göçle mücadele kapsamında hazırlanan tasarı, Başbakan Yardımcısı Zsolt Semjen ve Kabineden Sorumlu Bakan Antal Rogan imzasıyla meclise sunuldu.

Tasarı, Ulusal Güvenlik için risk yaratan ve göçü destekleyen sivil toplum kuruluşlarını yasaklayabilmesi için içişleri bakanlığının yetkilerini arttırıyor.

Tasarıya göre, sığınmacıların ülkeye girişlerine ve ülkede yaşayabilmelerine yardımcı olan STK’lar, ‘’göçü destekleyen kuruluş’’ olarak tanımlanacak ve içişleri bakanlığının izniyle faaliyet gösterebilecekler. Ayrıca, yasa dışı göçü destekleyen kuruluşlara da yüzde 25 oranında vergi getirilmesi öngörülüyor. Buradan gelecek gelirlerin de ülkenin sınır güvenliğinde kullanılması planlanıyor.

Macar Hükümeti, Macar asıllı iş adamı George Soros’u, finanse ettiği STK’lar aracılığıyla yıllık 1 milyon sığınmacıyı, Avrupa ülkelerine taşımakla suçluyor. Bu yüzden hükümet, daha önce başlattığı Soros karşıtı kampanyayı da yasalaştırma aşamasında önemli bir adım atmış bulunuyor.

Birleşmiş Milletler toplantısında, sığınmacı karşıtı olarak tanımlanan tasarı, insan haklarına bir saldırı olarak görüldü. Buna ek olarak, Macar Hükümeti, dernek kurabilme özgürlüğüne karşı olarak görülen bu tasarı konusunda, BM tarafından uyarıldı.

BurakYÖRÜK
o-Staj 2018 AÇAM Stajyeri

Kaynakça:

ABD, Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekatı’nı Nasıl Yorumluyor?

2011 yılında yaşanan Arap Baharı sonrasında Ortadoğu bölgesinde etkinliğini arttıran ABD’nin aynı zamanda yine bu dönemde Çin’i sınırlandırma olarak adlandırılan “Asya Pivot” politikası“, “Ortadoğu’daki çıkarlarını müttefikleri üzerinden gerçekleştirme” politikası izlemesi gereksinimini doğurmuştur. Özellikle Arap Baharından sonra Suriye’de stratejik bölgeleri işgal ederek sivilleri katletmesi ile gündeme gelen terör örgütü DAEŞ’e bir karşılık vermek isteyen ve bu terör örgütünün bu bölgedeki faaliyetlerini sonlandırmak isteyen ABD, burada yerel güçleri eğiterek ve silahlandırarak, bölgedeki çıkarlarını PYD/YPG üzerinden gözetmiştir.

Türkiye ise ABD ile birlikte belirlediği Suriye politikasında bu dönemde ABD’nin yanında yer almış ve DAEŞ’le mücadelede ABD’ye destek olmuştur. 2015 yılından beri bu mücadelede yer alan Türkiye, 2015 yılında gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı Harekâtı ile DAEŞ, PKK, PYD gibi örgütlere karşı olduğunu ve bu örgütlerin burada bir yerleşim yeri kurmak istemediklerini açıkça göstermiştir. Ancak Türkiye’nin bu tavrı karşısında ABD’nin PYD/YPG örgütüne desteği Türkiye tarafından kabul görmemiştir. Bu durum en son 2018 Ocak ayında Trump yönetiminin Kürtlere Suriye’nin kuzeyinde DAEŞ’in yeniden canlanma ihtimaline karşı sınır güvenliği sağlayacak bir güç kurması konusunda destek olacağını belirten, Pentagon’dan yapılan bir açıklama ile tekrar açığa çıkmıştır. Pentagon’dan yapılan: “Suriye’deki yerel güçleri eğitmeye devam edeceğiz, bölgede 30.000 kişilik sınır gücü oluşturacağız” açıklamasından sonra Türkiye, bu durumu kendine bir tehdit olarak algılamış, hem kendi sınırlarını korumak hem bölgedeki terör örgütü YPG/PYD’nin varlığını sonlandırmak ve ilerleyişini durdurmak hem de Suriye’deki toprak bütünlüğünü sağlamak amacıyla bu söyleme tepki olarak “Zeytin Dalı Harekâtı” olarak adlandırılan operasyonu Afrin’de başlatmıştır.

Bu harekât daha ilk gününde dünya basınında yer almış ve büyük tepki uyandırmıştır. Özellikle ABD hem Suriye’nin kuzeyinde elde ettiği yetkinliğini kaybetmemek, hem de Türkiye ile olan ilişkileri iyice zora sokmamak için belli başlı önlemler almak durumunda kalmıştır. Bu konumda ABD ilk olarak “Sınır Gücü” ifadesinin yanlış bir ifade olduğunu ve böyle bir şey yapmayacaklarını söylemekle yetinmiştir ancak yaşanan gelişmeler -yani Afrin Harekâtı olsun, Türkiye’nin ABD’ye meydan okuyan tavrı olsun- ABD’nin Suriye politikasını tekrar revize etmesini gerektirecek kadar önemli konular olarak ortaya çıkmaktadır.

 ZEYTİN DALI HAREKATINDA TÜRKİYE’NİN TUTUMU

Türkiye’nin Afrin’de ABD’nin sınır gücü oluşturma hamlesine karşılık başlattığı bu harekât aslında biten Türkiye – ABD müttefiklik ilişkilerini bir kez daha kanıtlar niteliktedir. 2015 yılından beri Suriye’de “askeri angajman stratejisi” ile varlığını devam ettiren Türkiye, bu stratejisini devam ettirdiğini tekrar göstermiş ve ABD’nin desteklediği terörist Kürt gruplara karşı “zorlayıcı diplomasi” benimseyerek, ABD’yi geri adım atmaya zorlamıştır. Nitekim bu diplomasi başarı ile sonuçlanmıştır. ABD’den ardı ardına gelen açıklamalar ve “Sınır gücü oluşturma” eyleminin olmayacağının ifade edilmesi bunun bir göstergesidir.

Bununla birlikte Rusya’nın geri planda göründüğü harekât aslında Rusya’nın Türkiye ile “Stratejik denge politikası” yürütmesine de olanak sağlamıştır. Astana ve Soçi zirvelerinin gerçekleşmesi ve daha sonrasında da Fırat Kalkanı Harekâtı ile ikili ilişkilerde sağlanan yakınlaşma, Türkiye’nin Zeytin Dalı harekâtında Rusya’nın Suriye’nin kuzeyindeki hava sahasını kullanmasını ve bu sayede operasyonu daha başarılı yürütmesine de ön ayak olmuştur.

 ZEYTİN DALI HAREKÂTI’NDA ABD’NİN TUTUMU

ABD’nin Suriye stratejisi, burada kalıcı bir güç oluşturmaya dayanmaktadır ve Suriye konumu ve stratejisi itibariyle ABD için birçok yönden önemli bir nitelik taşımaktadır. İlk olarak ABD’nin Suriye’de askeri olarak varlığını devam ettirmesi, Rusya’nın bölgede oluşturduğu askeri üsleri bakımından her zaman bir tehlike oluşturacaktır ve Moskova’nın askeri hamlelerini sınırlayacaktır. İkincil olarak da,  İran’ın Suriye’de konumlanmasını engelleyecektir. İran’ın Suriye üzerinden Akdeniz’e açılma stratejisi, bölgesel liderlik için son derece ciddi bir yönelimdir. Bu nedenle İran’ın bölgede gösterdiği askeri hamlelerini ve politik manevralarının sınırlanması için Suriye’de kalıcı bir güç olmak önemlidir.

Stratejik anlamda Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozmayı ve bu bozulan sistemde “Büyük Kürdistan” kurmayı hedefleyen ABD bu bağlamda Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin sınırında bulunan Kürt terörist grupları desteklemekte ve onları eğitip, silahlandırarak bölgedeki varlığını devam ettirmektedir. Ağırlıklı olarak ABD’nin sınır gücü oluşturma kararını almasının nedeninin “Büyük Kürdistan” olduğu düşünülen bu aşamada sözde DAEŞ ile mücadele için sınır güvenlik gücü kurma hamlesinde bulunan ABD, Türkiye’nin bu söyleme karşılık vermesiyle geri adım atmak zorunda kalmıştır. Türkiye’de karar alıcıların ABD’nin YPG yardımını kesmelerini, kesmedikleri müddetçe ilişkileri düzeltmeyeceğini belirtmelerine karşılık, ABD’li yöneticiler Suriye’de DAEŞ ile mücadele edebilmek ve bölgede istikrarın sağlanması için izledikleri politikanın gerekli olduğunu bildirmişler,  ancak Türkiye’nin sürekli baskısına ve zorlayıcı diplomasisine karşılık YPG’ye askeri destek vermeyeceğini söylemişlerdir. Bunun yanı sıra Türkiye’nin bu kaygısının Birleşmiş Milletler hükümlerince meşru olduğunu ifade eden ABD, Türkiye’nin endişelerinin farkında olduklarını, bu konuda Türkiye’ye karşı şeffaf olacaklarını söylemiş ve DAEŞ ile mücadeleden sapmama konusunda Türkiye’yi uyarmıştır.

Ayrıca ABD’nin Türkiye’nin Kürtlere olan baskıcı tutumu karşısında sessiz kalması ABD’nin bölgedeki elini zayıflatmasına ve mevzi kaybetmesine de neden olmaktadır. Pentagon ve Beyaz Saray’ın ayrı ayrı birbirleri ile çelişkili yorumlarda bulunması ve birbirlerini onaylamamaları da ABD’nin Ortadoğu’da elini zayıflatan önemli nedenler arasındadır. Bundan dolayı ABD, Afrin’de şu anda izleyici konumunda bulunmaktadır. Bu da ABD’yi “Bekle – Gör Stratejisini” uygulamaya itmektedir. Ancak bu durum ABD’nin bölgeden çıkışını da sağlayabilecek nitelikte bir stratejidir. Aynı zamanda Suriye’de kalıcı bir strateji yürütmeyi hedefleyen ABD’nin SDG (Suriye Demokratik Güçleri) ile işbirliği yapması da bu kararından ileri gelmektedir. DAEŞ’ e karşı işbirliğinin PYD/YPG ile değil de,  Türkiye ile gerçekleştirdiği takdirde; bölgede, bölgesel bir güç olamayan Türkiye’nin işini tamamladıktan sonra ordusunu ülkesine geri çekmesi ihtimali, Türkiye ile ABD arasında yapılacak iş birliğini engelleyen temel etkendir. Bu bağlamda ABD’nin Suriye’de söz sahibi olmak istemesinden dolayı YPG ile iş birliği yoluna gitmesi, Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekatı ile, istikrarsız bir zemine oturmuştur. Yani Türkiye’nin bu davranışı, tekrar etmek gerekirse ABD’nin Suriye’deki varlığını kısıtlayan hatta ve hatta engelleyen bir durumdur. Bundan dolayı ABD, Türkiye’nin Afrin Harekâtına karşı “karşıt” bir tutum takınmaktadır.

Siyasi çerçevede de ikircikli ve çalkantılı bir dönem izleyen ABD, bu stratejisi (Bekle-Gör) ile şu an en doğru politikayı uygulamaktadır. Bu siyasi çerçevede ABD’nin nasıl bir politika izleyeceğini öngören 2 grup ön plana çıkmaktadır. İlk grup, “Türkiye gibi bir NATO müttefiki varken YPG’yi destekleyerek ilişkileri bozmak ve Türkiye’yi Rusya ile işbirliğine sevk etmek büyük bir yanlıştır” diyerek mevcut politikaları eleştirmektedir. İkinci grup ise, zıttı bir şekilde Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin artık iyileşmesinin mümkün olmadığını ve bu haliyle Türkiye’nin artık müttefik olarak görülemeyeceğini dillendirerek YPG’ye daha fazla destek verilmesi gerektiğini savunmaktadır.

ABD medyasında ise Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekâtı daha farklı biçimde yorumlanmaktır. Harekâtın başladığı ilk haftada New York Times, yaşanan durumu  “İki NATO müttefiki arasında tehlikeli dönem” ve “İki ülke çıkarlarının doğrudan doğruya karşı karşıya olduğu topyekün savaş” olarak yorumlamaktadır. Daha sonrasında ise, Arap Baharı sonrasında İslami demokratik anlayışı ile Ortadoğu’da model ülke konumuna yükselen Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekâtı ile Suriye muhalefetine sırtını dönmediği ve Batı’yı farklı yerlerde müttefiklerini aramaya ittiğini belirtmiştir.  Bu durumun Türkiye’yi uluslararası arenada izole bir konuma sürüklediğini, Recep Tayyip Erdoğan’ı ise dışlanmış bir Cumhurbaşkanı konumuna getirdiğini söyleyen gazete, harekâtın yanı sıra Türkiye’nin ABD’ye karşı söylemlerinin Cumhurbaşkanının imajını zedelediğini ve Batılı müttefiklerini rahatsız ettiğini de vurgulamıştır. Ayrıca Türkiye’de seçimlerin yaklaşması ile Erdoğan’ın Kürt yapılanmasını engellemesiyle itibar kazanacağını iddia eden New York Times, Türkiye’nin bu harekâtı gerçekleştirme durumunu“ Türkiye’nin Suriye’deki enkazdan koparabildiğini almaya çalışmak” olarak yorumlamaktadır.

Son dönemde ise bu açıklamaya karşılık farklı bir yorum geliştiren New York Times gazetesi,  Zeytin Dalı Harekâtı ile ABD’nin bölgedeki etkinliğinin azaldığını,  ABD’nin bölgedeki mevzilerini kaybettiğini ve ABD’nin bölgesel gelişmeleri şekillendirme becerisini yitirdiğini; bunun yerine Rusya’nın bölgede daha belirleyici aktör konumuna geldiğini iddia etmektedir. Bölgedeki durumu yani Afrin’in konumunu ise “Satranç Oyunundaki son hamle” olarak vurgulamaktadır. Son olarak da ABD’de diğer medya organlarının Zeytin Dalı Harekâtı’na dair yayınlarında, teröre karşı gerçekleştirilen bu operasyonu “Kürtlere saldırı” şeklinde amacından saptırarak vermesi de gerek Türkiye’de gerek diğer bölge ülkelerinde yaşayan Kürtler arasında Türkiye’ye karşı düşmanlık oluşturup onların Batılı ülkelerin Orta Doğu politikalarında kolay bir şekilde araçsallaştırılmalarını sağlamayı hedeflemektedir. Peki, bundan sonra Amerika ne yapacak?

ABD, “Sınır Gücü” oluşturma hamlesiyle bölgede takındığı tutum karşısında Rusya ve Türkiye’nin yakınlaşmasına yeterince yardımcı olan ABD’nin, şu saatten sonra Suriye politikasını revize edeceği bir gerçek. Peki, bu aşamada ne yapılabilir? Bu olaydan sonra ABD’nin hamlesi Türkiye çıkarlarını da gözeten bir Suriye politikası oluşturma yolunda ilerleyebilir ya da iki ülkenin de çıkarlarının uyumlaştırılması ile bir politika oluşturulabilir. Bunun yanında çok az bir ihtimal dâhilinde de olsa Türkiye’nin 2015 yılından beri sürekli ifade ettiği “güvenli bölge” oluşturulabilir- ki bu az da olsa şu anda bölgede sağlanmış durumda-.

Sonuç olarak, Afrin Operasyonu, yaşanacak olası sonuçları itibariyle ABD’nin Ortadoğu –özellikle Suriye- politikasında belirleyici bir rol oynamaktadır. Harekâtın başarıyla sona ermesi durumunda, Türkiye istediğine ulaşacak yani ABD tarafından desteklenen YPG’nin imajı büyük bir oranda zedelenecek bunun yanı sıra YPG’nin ABD’ye olan güveni de bununla birlikte sarsılacaktır. Tersine farklı bir sonuç ortaya çıkıp, Türkiye başarılı ilerlediği bu harekâtta başarısız bir sonuçla karşılaşırsa ABD-YPG ilişkisi daha da alevlenerek, daha farklı, daha hırslı politikalar çerçevesinde devam edecektir. Bu bağlamda Türkiye’nin Afrin’de başlattığı Zeytin Dalı Harekâtı Suriye’nin geleceği, Türkiye’nin sınırlarının korunması ve uluslararası arenadaki imajı açısından önem taşırken, ABD açısından da bölgedeki varlığını devam ettirme ve DAEŞ ile mücadelede YPG/PYD ile olan müttefikliğini devam ettirip ettirmeme konusunda önem taşımaktadır.

Ayşenur SARISÜNBÜL
Araştırma Asistanı

Kaynakça:

Güney Kore’den Özbekistan’a Yatırım

Özbekistan ile Güney Kore arasında 6 milyar dolarlık kredi yatırımı anlaşması imzalandı. 13 Şubat’ta imzalanan anlaşma iki ülke arasında, Özbekistan’ın bağımsızlığını kazandığı günden beri yapılan en büyük anlaşma olarak ifade edildi.

13 Şubat’ta Özbekistan’ın Başkenti Taşkent’te Cumhurbaşkanı Şavkat Mirziyoyev, Güney Kore Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Kim Dong-yeon’u ağırladı. Bu ziyarette imzalanan anlaşmaların ikili ilişkilerin geleceğinin temeli olduğu dile getirildi.

Taşkent’te yapılan toplantıda, ülke genelinde 6 milyar dolar değerindeki 60 projenin hayata geçirileceği duyuruldu. Özbekistan ve Güney Kore’nin, Eylül 2018’de Taşkent’te modern bir tekstil Techno Park kurmayı planladığı açıklandı. Yeni tesisin Taşkent Tekstil ve Hafif Sanayi Enstitüsünün topraklarında kurulması planlanmakla birlikte Kore Hükümeti’nin resmi kalkınma yardımı programı kapsamında sağlanan hibe fonlarıyla finanse edilecek.Techno Park’ın kurulmasının Özbek ışık endüstrisini niteliksel olarak yeni bir gelişme seviyesine yükseltmesi ve sektör için eğitim sistemini geliştirmesi bekleniyor.

Cumhurbaşkanı Şavkat Mirziyoyev’in, Güney Kore’nin kalkınma hareketini kendisine model olarak aldığı belirtiliyor ve ülkedeki tekstil işletmelerinin inşası için yabancı yatırımları çekmeye devam ediyor.

İpek ŞAHİN
o-Staj 2018 APAM Stajyeri

Kaynakça:

İngiltere’de Enflasyon Rakamları Arttı

0

İngiltere’de enflasyon rakamları ocak ayında  yıllık bazda yüzde 3 arttı.  Ocak ayı aylık bazda, TÜFE’de yüzde 0,5 azaldı. Bugünün TÜFE verileri, bir yıl öncesine kıyasla daha düşük yakıt fiyatları artışıyla enflasyon üzerinde aşağı yönlü bir etki gösterdi.

Ocak ayında İngiltere’de enflasyon beklenmedik bir şekilde yaklaşık altı yılın en yüksek seviyesine yaklaştı ve mayıs ayında faiz oranlarındaki artış beklentilerini güçlendirdi. Sterlin bu verilerden sonra yükseldi.

Ulusal İstatistik Ofisi tarafından yapılan açıklamada, enflasyonda başlayan bu aşağı yönlü hareketin daha uzun vadeli bir düşüşün başlangıcı olup olmadığını söylemek için henüz erken olduğu belirtildi.

Yüksek enflasyon, İngiltere Merkez Bankasının faiz oranlarını yükseltmek istemesinin başlıca sebebidir.

İngiltere ekonomisinin görünümü, Brexit tartışmalarının sonucuna bağlı olmakla birlikte, özellikle de AB ile gelecekteki ticaret ilişkilerinin ne olacağı konusunda merkez bankası “para politikasının biraz daha erken ve biraz daha sıkılaştırılması gerektiği” belirtildi.

İngiltere’nin AB ile yeni bir ticaret ilişkisine “yumuşak bir uyum” sağlayabileceği varsayımı vardır. IMF Başkanı Christine Lagarde, büyüme rakamının aşağı çekilmesinde, Brexit sonrası Sterlin’deki değer kaybı ve artan enflasyonun etkili olduğunu belirtti.

Gamze AZMAN
o-Staj 2018 AÇAM Stajyeri

Kaynakça:

Nepal’e Marksist Başbakan

Geçen yıl Nepal’de yapılan seçimlerin sonuçlarının dün kesinlik kazanmasıyla beraber, Kongre Partisi’nin mecliste çoğunluğu Komünist Birleşik Marksit Leninist Partisi (CPN UML) ‘ne kaptırmasından sonra, Başbakan Bidhya Devi Bhandari görevinden istifa ettiğini açıkladı.

Nepal Komünist Birleşik Marksit Leninist Partisi (CPN UML) Lideri Khadga Prasad Oli, Nepal’in 41’inci başbakanı olarak görev alacak. Halk arasında da bir hayli popüler bir sima olarak tanınan Oli ve partisi, seçimlerde mecliste 41 sandalye elde ederek başarılı bir performans gösterdi.

2017 yılında Nepal’de yapılan seçimler, iki aşamalı olarak gerçekleştirilmişti. Dağlık kesimlerde yaşayan kesim kasım ayında oylarını kullanırken, şehirlerde yaşayan kesim aralık ayında sandık başına gitmişti. Seçimlerin sonucunda; Komünist Birleşik Marksit Leninist Partisi (CPN UML) 41 sandalye, Nepal Kongre Partisi 40 sandalye, Nepal Komünist Maoist Merkezi Partisi (CNP MC) ise 17 sandalye elde etti.

Oli, 22 Şubat 1952’de Doğu Nepal’de doğdu ve eğitimini Jhapa topraklarında aldı. Oli, yerel bir komünist liderden etkilendi ve 1970 yılında Komünist Parti üyesi olarak yer altı eylemlerine katıldı. 1994 yılında Aile Bakanı, 2007 yılında ise Dışişleri Bakanı olarak görev yapmıştır. 2004 yılında partisinin başkanlığına seçilmiştir.

Enver Alper DEMİRCİ
o-Staj 2018 APAM Stajyeri

Kaynakça:

Bangladeş, Rohinya’ya Geri Dönüşün Başlaması İçin İsimler Verdi.

Myanmar’ın, Arakan eyaletinde bulunan çok sayıdaki Rohinyalı Müslüman; Rohinya Kurtuluş Ordusu ve Myanmar Hükümeti’nin arasındaki çatışmalardan dolayı komşu ülkelere göç etmek zorunda kalmıştı. Myanmar’daki “Rohinyalı Müslümanlar ile Budistler arasındaki sorunlar devam ederken, komşu ülke Bangladeş’ten bu konuda kritik bir açıklama geldi.

Myanmar ve Bangladeş arasındaki anlaşma gereği; 8032 Müslüman mültecinin Myanmar’a dönmesi konusunda karar verildi. Bangladeş Aile Bakanı, bu listede ismi geçenlerin Myanmarlı mevkidaşına bildirildiğini açıkladı. Aile Bakanı Asuduzzaman Khan mülteciler konusundaki listenin 16.02.2018 Cuma günü açıklandığını ve bu listede 1673 Rohinyalı ailenin bulunduğunu belirtirken, bu isimlerin nasıl seçildiği sorusunu yanıtlamadı.

2017 Ağustos ayında Myanmar’daki olayların şiddetlenmesiyle beraber yaklaşık 700.000 Rohinyalı Müslüman Arakan’dan komşu ülkelere göç etmek zorunda kalmış ve Bangladeş de bu ülkelerden birisiydi. Göç olayının başlangıcında Myanmar ve Bangladeş arasında mültecilerin tekrar ülkelerine gönderilmeleri konusunda anlaşma sağlandıysa da devam eden olaylardan ve Myanmar Hükümeti’nin Müslüman azınlığın can güvenliğini sağlayacak intibayı verememesinden dolayı bu durum askıya alınmıştı.

Khan, bu listeyi Myanmarlı mevkidaşı Aile Bakanı Kyaw Swe’ye Dakka’yı ziyaret ettiği gün sunduğunu açıkladı. Bangladeş’i bu kararı almaya iten en önemli sebep; ekonomik sorunlardır. Ülkenin içinde bulunduğu kötü ekonomik şartlara bir de Myanmar’dan gelen mültecilerin durumu eklenince, iki ülke arasındaki bu anlaşma kaçınılmaz bir hale geldi.

Enver Alper Demirci
o-Staj 2018 APAM Stajyeri

Kaynakça:

Kosova-Arnavutluk Bayrak Krizi

0

Kosova’da onuncu yıl dönüm olması sebebiyle kutlamalar devam ediyor. Yıl dönüm öncesi kapsamlı hazırlıklar yapıldı. Bunlardan biri de ülkenin dört bir yanının Kosova bayrakları ile donatılmasıydı. Bunun için şehirlerin en yoğun noktaları özellikle tercih edildi. Bunlardan biri de elbette Başkent Priştine oldu. Hem şehrin en kalabalık noktalarından biri olan hem de şehre giriş çıkışların sağlandığı bir kavşağa Kosova bayrağının asılması uygun bulundu fakat bunun için aynı yerde halihazırda asılı olan Arnavutluk bayrağının kaldırılması gerekiyordu. Yıl dönümü kutlamaları sebebiyle Arnavutluk bayrağının kaldırılıp Kosova bayrağının asılması gerektiğini düşünen siyasilere karşın bunu Arnavutluk’a saygısızlık olarak ele alan siyasiler de mevcut.

Ülkenin muhalefet partisi Vetëvendosje Hareketi, olaya tepki çekmek için halkı sokağa çağırdı ve direniş başlatmalarını istedi. Durumu, Kosova’da Arnavutluk etkisini yok etmeye çalışmak olarak değerlendiren küçük bir grup tepki olarak Gilan’da Kosova bayrağını yaktı. Yaptıkları bu eylemi sosyal medyada yayınlayan grup, ‘’Gilan’da size Arnavutlar cevap verir’’ sözlerini kullandı. Koydukları video aracılığıyla kimliklerini tespit edilen eylemciler Kosova polisi tarafından göz altına alındı. Sorguları tamamlandıktan sonra, ‘’kamu düzenini ve güvenliğini bozma’’ suçundan mahkemeye sevk edildiler. Vetëvendosje, sosyal medyadan konu ile ilgili yaptığı açıklamasında ‘’Arnavutluk bayrağının kaldırılmasını ve Arnavutlukçuluğu Kosova tarafından ortadan kaldırma girişimini kınıyoruz. Ulusal bayrağa el koyanların, onu daha önce bulunduğu yere geri koymalarını istiyoruz.’’ sözlerini yazdı.

Kosova sınırları içinde bulunan Arnavutluk bayrağının indirilmesini hakaret olarak algılayan Arnavut grubun buna, bir devletin egemenliğini ve bağımsızlığını temsil eden bayrağını yakarak cevap vermesi önümüzdeki günlerde iki ülke arası ilişkilerde gerginliğe sebep olabilir. Bu durumda bayrak yakan eylemcilerin bağımsızlık kutlamaları yapan Kosova tarafından affedilmesi güç görünüyor.

Simge ŞAHİN
o-Staj 2018 BALKAM Stajyeri

Kaynakça: