Home Blog Page 135

TSK Duyurdu: Afrin Tamamen Kontrol Altında

Türk Silahlı Kuvvetlerince (TSK), hudutlar ile bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamak, Afrin bölgesinde PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ mensuplarını etkisiz hale getirmek, dost ve kardeş bölge halkını terör örgütü üyelerinin baskı ve zulmünden kurtarmak için, 20 Ocak Cumartesi günü saat 17.00’de başlatılan “Zeytin Dalı Harekâtı” başarıyla devam etmektedir.

Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları, BM Güvenlik Konseyi’nin terörle mücadeleye yönelik kararlarıyla, BM sözleşmesinin 51’inci maddesinde yer alan meşru müdafaa hakkı çerçevesinde devam eden harekatta, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı gösteriliyor ve sivillere zarar vermemek için azami özen gösteriliyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin açıklamasına göre Türk ordusu, Suriye’nin Afrin bölgesinde gerçekleştirdiği Zeytindalı Operasyonu’nda 3733 teröristin etkisiz hale getirildiğini açıkladı. Ayrıca bölgede kontrolün tamamen sağlandığını, bölge halkının evlerine güvenli bir şekilde dönüşünü sağlamak için çalışmaların devam ettirildiği bildirildi. Bu kapsamda TSK unsurları bölgede el yapımı patlayıcı ve mayın arama tarama çalışmalarını sürdürüyor.

Türk Silahlı Kuvvetlerince 17-23 Mart’ta Diyarbakır, Şırnak, Bitlis, Bingöl ve Irak’ın kuzeyindeki operasyonlarda 91 terörist etkisiz hale getirildi.

Afrin Operasyonu, Türkiye’nin bağımsızlığını korumak ve güvenliğini sağlamak için sürdürülmesi hasebiyle önemlidir ve komşu bölgede terör örgütlerinin tamamı etkisiz hale getirilinceye kadar sürmesi muhtemeldir. Uluslararası hukuk çerçevesinde ve insan hakları temelinde yürütülen bu operasyon bölgenin geleceğini şekillendirebilir.

Aybala LALE
o-Staj 2018 ORTAM Stajyeri

Kaynakça:

Macron’ un Türkiye Aleyhindeki Afrin Harekatı Yorumları

20 Ocak 2018 tarihinden bu yana TSK’ nın ve ÖSO’ nun iş birliği dahilinde yürütülen Afrin Harekatı, uluslararası aktörlerin dikkat çekici açıklamaları ile dünya gündemine konu oluyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Afrin Harekatının başlamasının ardından 31 Ocak 2018 tarihinde yaptığı bir açıklamada ‘Operasyon bir işgal operasyonu olmamalı’ ifadelerinden sonra harekata şüpheli durduğunu belli etmiş ve Türkiye halkından büyük tepki almıştı.

Dün (22.03.2018) Brüksel’deki AB Liderler Zirvesi öncesi gazetecilere konuşan Fransa Cumhurbaşkanı Macron, ‘Afrin konusunda her zaman netiz. Suriye gibi egemen bir devletin işgalini asla destekleyemeyiz’ açıklamalarında bulundu. Macron, Türkiye adına şu açıklamaları paylaştı: ”Türkiye’nin güvenlik kriterlerini göz önünde bulundurmamız gerektiğini düşünüyorum. Ancak Suriye gibi egemen bir ülkede işgali hiçbir zaman desteklemeyeceğiz. Ülke savaş durumunda olsa bile.”

Anlaşılan o ki Amerika’ nın Afrin çıkışına sırtını dayayıp Türkiye Cumhuriyeti’ ni  işgalci devlet sıfatına sokmak isteyen bir çok devlet gibi Fransa da karalama çalışmalarına başlamış. 23.03.2018 günü akşam saatlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransız mevkidaşı Macron’a, Fransa’nın güneyinde meydana gelen ve can kayıplarının yaşandığı rehin alma eylemiyle ilgili olarak taziye dileğinde bulundu. Görüşme vesilesiyle Suriye’deki son gelişmeler hakkında fikir teatisi sırasında, Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik tehditleri bertaraf etme çerçevesinde Afrin’i terör unsurlarından arındırdığını ve oradaki sivil halka huzur ortamı sağladığını vurguladı.

Ahmet Mert İZMİR
o-Staj 2018 ORTAM Stajyeri

Kaynakça:

Hindistan, IŞİD Tarafından Kaçırılan 39 İşçinin Öldüğünü Doğruladı

Irak ve Şam İslam Devleti tarafından 2014 yılında kaçırılan 39 Hindistan vatandaşının, Musul dışındaki bir toplu mezardan kalan kalıntıların DNA testinden geçirilmesi sonucu öldükleri tespit edildi. Hindistan Dışişleri Bakanı Sushma Swaraj, parlamentoya yaptığı açıklamada, testlerin sonucunun Haziran 2014’te şehrin IŞİD’in eline düşmesi ile kaybolan inşaat işçileri ile eşleştiğini söyledi. Swaraj, Salı günü yaptığı açıklamada “ tam delille bu 39 kişinin öldüğünü söyleyebilirim.” dedi. Swaraj, kimlik kartlarından, saç uzunluklarından ve takılan geleneksel bilekliklerden ölenlerin Pencap eyaletine mensup Sihler olduğunu söyledi.

Hindistan, rehinelerden en azından birkaçının hayatta olabileceğini iddia etmişti – kurtulanlardan birinin ifadesinin aksine-  ve ölümlerini somut delililer olmadıkça açıklanmayacağını söylemişti. Cesetler, erkeklerin yakalandığı inşaat alanından yaklaşık 10 km uzaklıktaki bir köy olan Badush yakınlarında bulundu. IŞİD 2014’te aynı bölgede bulunan 500 tutukluyu infaz etmekle suçlanıyor.  İşçilerden biri olan, Harjit Masih katliamdan kurtulmayı başararak 2015’te Hindistan’a döndü ve bir haber sitesine o ve meslektaşlarının başına gelen kaçırılma ve vurulma olaylarını anlattı. Kurşundan sıyrıkla kurtulduğunu ve Kürtlerin kontrolü altındaki Erbil’e kaçmak zorunda kaldığını söyledi. Ayrıca, meslektaşlarının katledilmeden önceki günlerde Hint Büyükelçiliğinde aileleri ile telefon görüşmesi yaptıklarını sözlerine ekledi.

Swaraj, ölümlere dair söylentileri reddederek, açıklamayı geciktirmesine sebep olarak ise “ Sadece dosyayı kapamak adına insanımız olduğu iddia edilen bedenleri teslim etmemiz, günah olurdu” dedi. Ancak ailelere boş umutlarla beklettiği için eleştirilerin hedefi olmuştur.

Pınar ŞAHİN
o-Staj 2018 APAM Stajyeri

Kaynakça:

Japonya ve Güney Kore, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde Kobalt Çıkarmayacak

Orta Afrika ülkesi olan Demokratik Kongo Cumhuriyeti dünyada kobaltın yüzde 60’ının çıkarıldığı bir yerdir. Ülke de zengin kobalt yatakları bulunmaktadır fakat bu kobalt yataklarının çoğunu Çinlilere kaptırmışlardır, Kongo Cumhuriyeti’nden Japonya ve Güney Kore de kobalt çıkarırken artık başka alternatifler bulmaya başlamışlardır. Bu arayışa girmelerinin sebebi olarak da siyasi istikrarsızlık, yeni vergilendirme sistemi ve piyasada ki Çin hâkimiyeti olarak gösterilebilir. Güney Kore ve Japonya nın yeni alternatifleri ise Avustralya ve Kanada oldu. Kobalt rezerviyle dünyada 1. Sırada Demokratik Kongo Cumhuriyeti yer alırken Japonya ve Güney Kore’nin tedarikçi ülkesi olan Avustralya 2.sırada, Kanada ise 5. Sırada yer almaktadır.

Kobalt elektronik ve otomotiv sektörünün vazgeçilmez bir maddesidir. Özellikle akıllı telefonların ve elektrikli araçların artması il de kobaltın değeri artış göstermektedir. Zaman, teknoloji ilerledikçe değeri artan bu maden Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde ise yasa dışı yollardan çocuk işçilerin çalışmasıyla normal şartlarda 30 metre derinlikten çıkarılması gerekirken 60-70 metre derinliğe kadar inilip birçok çocuğun ölümüne neden olarak çıkarılmaktadır. Ülkede ise kobaltın çıkarımı ile yeni yasa tasarısı ortaya atıldı. Ülke yüzde 3,5 olan ham madde çıkarım vergisini yüzde 10 a çıkararak kobalttan daha fazla getiri elde etmeyi planlıyor.

Merve AFACAN
o-Staj 2018 APAM Stajyeri

Kaynakça:

Kamboçya’nın Siyasi Baskısına BM’den Kınama!

40’tan fazla ülke, Kamboçya’nın siyasi muhalefet, sivil toplum ve medya üzerine kurduğu baskıyı Çarşamba günü yapılan BM İnsan Hakları Konseyi’nin Cenevre’deki oturumunda yaptığı ortak açıklamada kınadı. Yeni Zelanda temsilcisi 44 ülke adına yaptığı konuşmada muhalefet lideri Kim Sokha’nın tutuklanması ve Kamboçya Ulusal Kurtarma Partisi’nin zorla dağıtılması adına verilen aksiyonları ayrıca sivil toplum ve basına da yapılan baskılara değindi. Temsilci bildiride, “Bu sene 29 Temmuz’da yapılacak olan seçimler yaklaştıkça önceki iyimserliğimizin yerine Kamboçya’da uygulanan insan hakları ilkelerine zıt düşen davranışlar üstüne ülkedeki medeni ve siyasi hakların ciddi şekilde azaldığını gözlemliyor ve bunun için gerçekten kaygılanıyoruz,” dedi. Ayrıca, ana demokratik muhalefet partinin seçim öncesi keyfi bir şekilde dağıtılması demokratik ve meşru sayılamaz, diyerek sözlerine ekledi.

Ülkenin tek inandırıcı muhalefet partisi olan Kamboçya Ulusal Kurtarma Partisi, bir mahkemenin uzun süredir Başbakan Hun Sen’in hükümetini devirmeye çalışmakla ilgilendiğine hükmetmesinden sonra geçen Kasım ayında çözüldü. Tüm üyeler meclisten çıkarıldı. Bu eylemler genellikle Hun Sen’in hükümeti ve onun Kamboçyalı Halk Partisi’nin siyasi muhalifleri etkisiz hale getirme ve Temmuz’un seçimleri öncesinde eleştirmenleri susturma çabalarının bir parçası olarak görülür. Buna rağmen, BM temsilcisi Ney Sam Ol, bu ifadeleri reddetti ve ülkenin iç işlerine karışmak için bir politik araç olarak gördüğünü, meclisi eleştirerek belirtti.

Hacer Aslıhan IŞIKOĞLU
o-Staj 2018 APAM Stajyeri

Kaynakça:

Çin’in Yeni Başkan Yardımcısı, Pekin’de Cayetano ile Buluştu.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in önemli bir müttefiki olan Filipinler ile Cuma günü kritik bir görüşme sağlandı. Bu görüşmeyi özel kılan sebep ise, Çin’in 69 yaşındaki yeni Başkan Yardımcısı Wang Qishan’in siyasî arenadaki yabancı bir diplomatla ilk görüşmesi olmasıdır. South China Morning Post’a göre; Wang olağanüstü becerilere sahip bir devlet adamı olmakla beraber, kriz yönetimlerinin üstesinden gelebilecek biri olduğunu belirterek “Bay Çözücü”nün Asya dış işlerini domine edecek bir yapısı olduğunu belirtti.

Wanq Qishan ve Filipinler Dışişleri Bakanı Alan Peter Cayetano görüşmesinde, her iki tarafın da vardığı ortak nokta; Manila-Pekin hattındaki bağların sıklaştırılması oldu. Cayetano, Güney Çin Denizi’yle ilgili meseleleri tartışmak üzere Çin’de bulunuyordu. Bu tartışmaların bazıları Manila-Pekin hattındaki önemli noktaları içeriyordu.

Çin Başkan yardımcısı; Filipinler’in Çin’in geleneksel komşusu statüsünde bulunduğunu ve iki ülkenin liderlerinin de beraber hareket etmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca yeni yılda iki ülke arasındaki koordineli çalışmaların daha fazla artırılması ve stratejik ilişkilerin uzun bir sürece yayılması gerektiğini de söyledi.

Xinhua haber ajansına göre; Cayetano, Wang’ın söylediklerini onaylayarak iki ülkenin de birlikte daha fazla çalışacağının güvencesini verdi.

Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte, gelecek ay için Çin’in Hainan eyaletindeki, Boao ekonomi forumunda Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile bir araya geleceği bildirildi.

Enver Alper Demirci
o-Staj 2018 APAM Stajyeri

Kaynakça:

Tahran: ABD Şahinleşirken Rusya, Çin ve İran Safları Sıkılaştırmalı

İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Alaaddin Burucerdi, “ABD, İran’a karşı daha saldırgan politikalar izlemeyi hedefliyor. Biz de buna karşılık Doğu’ya özellikle Çin ve Rusya’ya bakışımızı güçlendirmeliyiz” dedi.

BM Güvenlik Konseyi tarafından onaylanmış olan İran’la nükleer anlaşmayı iptal etmeye yeminli ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’la savaş yanlısı çok şahin iki ismi en kritik iki göreve getirmesinin ardından Tahran’dan önemli bir açıklama geldi.

İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Alaaddin Burucerdi, CIA Başkanı Mike Pompeo’nun ABD Dışişleri Bakanlığına, Bush yönetiminin neo conlarından John Bolton’un ABD Ulusal Güvenlik Danışmanlığına atanmasıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

İran Öğrenci Haber Ajansı ISNA’ya konuşan Burucerdi, Washington’ın daha da sertleşecek politikalarına karşı durabilmek için Rusya ve Çin’le ilişkileri güçlendirmek gerektiğini söyledi.

İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı, Trump’ın savaş yanlısı ve İran karşıtı John Bolton’u Ulusal Güvenlik Danışmanı atamasının Tahran’a karşı daha saldırgan politikalar izleneceğine işaret ettiğini belirterek şu yorumunu yaptı:

”İran’a karşı şahin unsurların devreye sokulması, ABD yönetiminin baskıyı artırmak istediğini gösteriyor. Buradaki temel amaç ABD’nin ekonomik sorunlarını çözecek şekilde İran’ın Ortadoğu’daki politikalarından geri adım atmaması gerektiğini savunan Burucerdi, “Biz de buna karşılık Doğu’ya, özellikle de Çin ve Rusya’ya bakışımızı güçlendirmeliyiz. ABD yaptırımlarının hedefi olup bu ülkeyle ciddi sorunları bulunan Çin ve Rusya gibi önemli ülkelerle ilişkilerimizi takviye etmeliyiz” dedi.

Burucerdi, ‘BM Güvenlik Konseyi’nin iki önemli ve etkili üyesi’ diye nitelediği Çin ve Rusya ile kurulan güçlü ilişkilerin, ABD’nin İran’a karşı izlediği saldırgan politikayı etkisiz hale getirmeye yardımcı olacağının altını çizdi.

Trump’ın göreve geldiği günden beri İran’la nükleer anlaşmayı ortadan kaldırarak İsrail ile Suudi Arabistan’a garanti vermeye çalıştığını belirten önde gelen İranlı milletvekili, Trump’ın bu çabaların bugüne dek Avrupa Birliği ülkeleri ve Trump tarafından görevden alınan ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın muhalefeti sonucu başarılı olamadığını kaydetti.

Son gelişmelerden örnekler verirken Trump’ın Çin’e getirdiği devasa boyuttaki ek gümrük vergileri sonrası Pekin yönetimi ile ekonomik ilişkilerin artmasının önemine dikkati çekti.

Amerika Başkanı Trump’ın, Çin’e getirmiş olduğu yüksek miktardaki gümrük vergisi ve doğu karşıtı iki ismi Trump hükümetinin en önemli organlarından ikisine ataması doğuyu, özellikle de İran’ı olası bir Amerika saldırısına karşı önlem almaya itmiştir. İran uzun yıllardan beri müttefiği olan Rusya’dan bu olası gerginlikte de aynı sıkı bağları devam ettirmesini istemektedir.  Haklı olarak ABD’den devasa bir darbe yemiş olan Çin Hükümeti’ni de yanlarına alıp Trump Hükümetine karşı bir koalisyon kurmayı istemektedirler.

Serap MET
o-Staj 2018 AVRAM Stajyeri

Kaynakça:

Rusya’da Seçimin Zaferi Putin’in

Rusya’da 18 Mart’ta gerçekleşen devlet başkanlığı seçimleriyle Vladimir Putin,  dördüncü dönem devlet başkanlığını kazanarak 2024’e kadar görevde kalmayı garantiledi. Seçimlerin açıklanan resmi ön sonuçlarına göre, 56 milyon 206 bin 514 seçmen oy verdi; Putin toplam oyların yüzde 76.66’sını aldı. Kayıtlı seçmenlerin sayısı 111 milyon civarında olduğu seçimlerdeki katılım oranı ise yüzde 67.74 olarak kayda geçti. Rusya’daki devlet başkanlığı seçimlerine dünya genelindeki Rusya vatandaşlarının da yoğun katılımı oldu. Rusya dışında 145 ülkede 385 oy sandığı kuruldu ve dünyanın çeşitli bölgelerinden 2 milyon oy pusulası Rusya’ya gönderildi. Yalnızca Türkiye’de yaşayan veya geçici olarak bulunan Rusya vatandaşlarının 5.5 bini 11 ayrı noktada kurulan sandıklarda oy kullandı. Rusya Merkez Seçim Komisyonu Başkanı, seçimleri 1.513’ü yabancı olmak üzere toplam 474.500 gözlemcinin ve 10.500 gazetecinin izlediği bilgisini de paylaştı. Toplam oyun yalnızca yüzde 1,67’sini alan ve seçimlerin tek kadın adayı olan Kseniya Sobçak da seçimlerin oldukça şeffaf şekilde gerçekleştiğinin altını çizdi.

Rusya’da gerçekleşen seçimler öncesinde Batılı medyada yoğun şekilde Rusya’yı ve yaklaşan seçimleri hedef alan haber ve yorumlara yer verdi. Ancak Putin’in seçim kampanyası sözcüsü Andrey Kondraşev, seçimlerin hemen öncesinde İngiltere topraklarında bir tür sinir gazıyla zehirlenen eski Rus çifte casus Sergey Skripal ve kızının başına gelenlerden Moskova’yı sorumlu tutan Londra’nın, bugünkü seçimlere katılım oranının yüksek olmasına yardımcı olduğunu söyledi.

Putin’in dördüncü kez devlet başkanlığına seçilmesiyle başlayan yeni dönem ise Rusya Lideri’nin şu sözleriyle başladı:“Rus halkının birlik olarak kalmış olması nedeniyle Rusya’yı harika bir geleceğin bekliyor.”

 Rusya’da bundan önceki devlet başkanlığı seçimlerinin yapıldığı 2012’de sadece üç aday yarışmıştı. Bu seçimlere 8 aday katıldı.

Bu sekiz aday ise şöyle: Rusya’nın mevcut devlet başkanı olan bağımsız aday Vladimir Putin, Rus sosyetesinin tanınan isimlerinden biri olan liberal kadın aday Kseniya Sobçak, Komünist Parti’nin adayı Pavel Grudinin, milliyetçi çizgideki söylemleri ile bilinen Liberal Demokrat Parti lideri Vladimir Jirinovskiy, Rusya Halk Birliği partisinin adayı olan ve milliyetçi çizgisiyle bilinen Sergey Baburin, Komünist Parti’den ayrılan bir grubun kurduğu Rusya’nın Komünistleri isimli partinin adayı olan ve geleneksel bir komünist olarak tanımlanabilecek Maksim Suraykin, ekonomi ve ticaret politikaları ile öne çıkan Büyüme Partisi’nin adayı Boris Titov ve liberal Yabloko Partisi’nin adayı Grigoriy Yavlinskiy.

Putin, ilk seçim sonuçlarının belli olmasının ardından Pazar akşamı Başkent Moskova’daki Kızıl Meydan’da kurulan özel sahnede destekçilerinin karşısına çıkarak bir teşekkür konuşması yaptı. Putin, elde edilen seçim sonucunu Rus halkının “güven ve umudunun” bir simgesi olarak gördüğünü söyledi. Sonucun aynı zamanda “zor koşullara rağmen çok işler başarılmasının bir takdiri” olduğunu belirten Putin, ilerleme için “birlik ve beraberliği korumanın çok önemli olduğunu” ifade etti.

Putin’in en önemli rakibi olarak görülen muhalif siyasetçi Aleksey Navalni’nin seçimlerde aday olmasına izin çıkmamıştı. Seçim komisyonu, yolsuzluktan hüküm giydiği gerekçesiyle Navalni’nin adaylığına izin vermemişti. Kararın “siyasi” olduğunu savunan Navalni, destekçilerine seçimleri boykot etme çağrısı yapmıştı.

Putin, altı yıl önceki seçimlerde oyların yüzde 63,6’sını almıştı. 65 yaşındaki Putin, bu sonuçlara göre en az 2024’e kadar Kremlin’de kalacak.

Almanya’da Putin’in zaferini ilk kutlayan, sağ popülist Almanya İçin Alternatif (AfD) partisi oldu. Parti liderleri Jörg Meuthen ve Alexander Gauland, AfD’nin Rusya’yla yaptırımların kaldırılması ve “eşit seviyede diyalog” için çalışmaya devam edeceğini kaydetti.

Başbakan Angela Merkel’in lideri olduğu Hristiyan Demokrat Birlik’in Meclis Grup Başkan Yardımcısı Johann Wadepuhl ise Putin’e “politika değişimi” çağrısı yaptı. Rusya’nın Batı’yla daha yakın bir işbirliği yapmasının “her iki tarafın da çıkarına” olduğunu söyleyen Wadepuhl, bunun ön koşulunun ise Moskova’nın “uluslararası kuralları devamlı olarak ihlal etmeye” son vermesi olduğunu söyledi.

Mehmet EROL
o-Staj 2018 AVRAM Stajyeri

Kaynakça:

Çekya Ve Letonya Rus Dıplomatları Sınır Dışı Etmeyi Planlıyor

Geçen hafta İngiltere, Salisbury kentinde eski Rus casus Sergei Skripal’in zehirlenmesiyle ilgili olarak 23 Rus diplomatı sınır dışı etmişti. Bu kararın ardından AB üyeleri bu kararından dolayı İngiltere’yi desteklediklerini, bu saldırıyı AB’nin güvenliğine karşı ciddi bir tehdit, egemenliğine yönelik bir saldırı olarak gördüklerini ve kendilerinin de gerekli önlemleri alacaklarını bildirmişlerdi.

Yapılan bu açıklamanın ardından ilk somut adım Letonya ve Çekya’dan geldi. Letonya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Gints Jegermanis, yaptığı açıklamada “Birleşik Krallık ve diğer Avrupa Birliği ülkeleriyle dayanışma içinde olan Letonya, şu anda Sergei Skripal’e yapılan kimyasal saldırı ile ilgili sorumlu tutulan Rusya’ya nasıl bir cevap verileceği konusunu görüşüyor” dedi. Ayrıca Jegermanis sözlerine “Letonya’da diplomatik pasaportlarla yaşarken casusluk faaliyetlerine katılan bir veya birkaç Rus diplamat sınır dışı edilecek. Sınır dışı edilecek diplomat sayısı şu anda Avrupalı ortaklarımızla tartışılıyor ve Pazartesi günü açıklanacak.” diye ekledi.

Öte yandan Çekya Başbakanı Andrej Babis, ülkesinin de ‘büyük olasılıkla’ Rus diplomatları sınır dışı edeceğini duyurdu.Babis “Bu eylem planını ciddi olarak düşünüyoruz ve konuyu Pazartesi günü Dışişleri Bakanı Stropnický ve diğer kabine üyeleri ile görüşeceğim. Bu yöne doğru ilerliyoruz ”dedi.

Bu arada Çek istihbarat servisi, son yıllarda ülkede Rus ve Çin ajanlarının artan faaliyetleri ile ilgili uyarılar yayınladığını da belirtmek gerekir. Bundan başka da Çekya’lı siyaset bilimciler Prag’ın Orta Avrupa ülkelerine yönelik faaliyetleri için Rusya’ya adeta bir üs haline geldiğini söylemekteler.

Begmurat ALLABERDİYEV
o-Staj 2018 AVRAM Stajyeri

 Kaynakça:

Avusturya, Mültecilere ve Göçlere Karşı Önlem Yasalarını Artırıyor

Avusturya’da son günlerde artan güvenlik sorunları ile yasalar revize edilmeye devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde, Afgan ve Mısır kökenli kişiler tarafından polis asker ve sivillere karşı saldırılar iltica yasalarının sertleştirilmesini gündeme getirdi. Aşırı sağcı Avusturya Özgürlükçü Partisinden (Free Party) İçişleri Bakanı Herbert Kickl, güvenlik için mülteci yasalarında cesur adımlar atılması gerektiğini ve şu an ki iltica yasalarının küreselleşmiş dünyanın gereklerine cevap veremediğini açıkladı. Merkez sağ Avusturya Halk Partisinin lideri Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz da, İçişleri Bakanı ile aynı görüşte. Mülteci krizinin başlaması ve özellikle anti- mülteci görüşleriyle bilinen Sebastian Kurz’un başbakan seçilmesinden sonra, Avusturya aşırı milliyetçilik konusunda AB ülkeleri arasında 1.sırada. Son dönemde, Avusturya sınır kontrolünü sağlamak için sınır koruma birliği oluşturuldu. Sığınmacıların temel bakım merkezlerinde toplanması, Avusturya halkı ve pek çok ülke tarafından Nazi toplama kamplarına benzetilerek tepki çekmişti.Diğer bir önlem ise, yabancılar yasasının kabul edilmesi oldu. Sığınmacıların bulundukları şehir veya eyaletler hakkında güncel ikametgah bildirimi yapması gerekiyor.Yapmaması veya yanlış bildirim halinde 100 ila 1000 avro para cezası öngörülüyor.İltica başvurusu reddedilmiş fakat ülkeden ayrılmak istemeyen veya tekrar Avusturya’ya dönmek isteyen sığınmacılara, 5 ila 15000 Avro para cezası ve 6 hafta hapis cezası öngörülüyor.

Bir diğer önlem, Avusturya, güvenli bir 3. ülkenin olması durumda ve Dublin Yönetmeliğine göre, sığınmacının ulaştığı ilk ülkeye gönderilmesi kuralına göre sığınmacıları taleplerine kotalar koydu. 2017 yılında, 35,000 mülteciyi kabul edebileceğini belirten Avusturya bu sayı 2018’ de, 30,000 olarak belirtildi. Ombudsman, bu kotaların anlaşılabilir olmadığını düşünüyor. Diğer bir önlem ise, Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz, mülteci akımından dolayı ülkenin bazı bölgelerinde refah seviyesinin düşmeye başladığını bu nedenle sığınmacılara ödenen ayda bir aile başına 1500 avro tutarında temel sosyal yardımın kesilmesi gerektiğini açıkladı. Ayrıca, İltica başvurusu reddedilen kişilere ücretsiz sağlık yardımı, yiyecek yardımı ve para yardımlarının kesilmesini istedi. Avusturya’da 6 aydır kalan sığınmacılar ve yeni gelen sığınmacılar arasında da ayrım yapılacak.

Temmuz ayında Avusturya, AB dönem başkanlığını Bulgaristan’dan devralacak. Avusturya Aşırı Sağ Koalisyon Hükümeti ile, AB’ nin mülteci politikalarını etkileyecek gibi görünüyor. Avusturya, AB’ nin odaklanması gereken konunun mülteci krizi olması gerektiğini, göçlerin azaltılmasını ve insanların bir şekilde kendi ülkelerinden kalması gerektiğini ,Avrupa ülkelerinin sınır güvenliklerinin de düşünülmesi gerektiğini açıkladı. Avusturya Batı Balkan ülkelerinden pek çok mülteci akınına uğramakta. Bu nedenle, Batı Balkan ülkeleri ile bu konuda iş birliğine gitmeyi düşünüyor. Fakat;Polonya, Kosova, Macaristan gibi Doğu Avrupa ve Orta Avrupa ülkeleri mültecilere karşı kota konulmasına katılmıyor.BM tarafından da, Avusturya’ nın mülteci politikası eleştirilmektedir. Avrupa’ya iltica başvurularında bu sert önlemler ile azalma görülmektedir.En fazla Suriye, Afganistan, Irak, Pakistan ve Nijerya’dan iltica başvurusu yapılıyor. Avusturya, Yunanistan, Almanya, İtalya ve Fransa en fazla iltica başvurusu alan ülkeler oldu. Norveç, İzlanda, İsveç ve Lihtenştayn ise az iltica başvurusu alan ülkeler oldu. 2016’ dan bu yana, AB’den Türkiye’ye 210.000 sığınmacı gönderilirken, 6254 sığınmacı ise Türkiye’den AB ülkelerine kabul edildi. Türkiye’den en fazla sığınmacı kabul eden ülke Almanya oldu.

Asude UYSAL
O- Staj 2018 AÇAM Stajyeri

Kaynak: