Home Blog Page 130

Carles Puigdemont Alman Mahkemesi Tarafından Kefaletle Serbest Bırakıldı

Eski Katalan Cumhurbaşkanı Puigdemont, mahkemenin darbe suçlamalarının iadesinin reddedilmesinden sonra Alman hapishanesinden çıktı. Carles hapishaneden ayrılırken İspanya Hükümeti’ne siyasi diyalog çağrısı yaptı. Schleswig-Holstein mahkemesi, hala İspanya’da yolsuzluk suçlamalarıyla karşı karşıya olabileceğini ve sadece iade edilmeyi askıya aldığını vurguladı.

Puigdemont “Tüm meslektaşlarımın İspanyol hapishanelerinde derhal serbest bırakılmasını talep ediyorum. Avrupa’nın politik tutsaklara sahip olması bir utançtır. Son olarak, diyalog zamanı geldi. Diyalog için birkaç yıl talep ettik ve karşılığında ise sadece şiddet ve baskı aldık. ” dedi.

Puigdemont, Berlin’e gideceğini duyurdu, ancak bu süre içerisinde Neumünster’deki bir polis karakoluna, nihai karar açıklanana kadar haftada bir rapor vermek zorunda kalacak. Hedefinin Belçika’ya gitmek olduğunu da açıkladı.

İspanya’nın Başbakan Yardımcısı Soraya Saenz de Santamaria ise, hükümetin Alman kararına saygı göstereceğini ve herhangi bir cevaba karar vermeden önce daha fazla ayrıntı beklediğini belirtti.

Puigdemont, geçtiğimiz yıl Katalanların yasaklı bağımsızlık referandumundaki rolünün bir sonucu olarak İspanya’da kamu kaynaklarının kötüye kullanılması, isyan ve suistimali ile suçlanıyor. Katalonya’nın parlamentosunun tek taraflı olarak Ekim ayında İspanya’ dan bağımsızlık ilan etmesinden bu yana sürgünde yaşadığı Belçika ‘ya giderken 25 Mart’ ta Danimarka ‘dan Almanya’ ya geçerken gözaltına alındı.

Madrid ise tüm bu olaylara kadar, Katalan ayrılıkçılığı konusundaki anlaşmazlığın ısrarlı bir şekilde siyasi bir mesele olmadığını vurguladı. Fakat yasal bir mesele olduğunu belirtti. Referandumdan bu yana Bay Puigdemont ve taraftarlarıyla müzakere etmeyi reddetti.

Ebrar GENC
o-Staj 2018 AÇAM Stajyeri

Kaynakça:

Letonya Eğitim Reformu: Azınlık Okullarının Eğitim Dili Letonyaca Olacak

Letonya Parlementosu Saeima, Eğitim ve Bilim Bakanlığı tarafından oluşturulan reformu onayladı. Eğitim kanunu ve Genel Eğitim kanunlarına göre eğitim dili tek- devletin resmi dili- olacak. 2016 verilerine göre Letonya’da 811 Devlet okulu var ve bu okulların 94 ü ya Rusça da ya da hem Rusça hem de Letonyaca eğitim vermektedir. Letonyaca eğitim sadece lise dönemine kadar geçerlidir. Liseden sonra azınlıklar kendi ana dillerinde de okuyabilecek.

Letonya Başbakanı Raimonds Vejonis, dil reformunun amacının eğitimde eşitlik sağlamak, ülke içinde halkların bütünleşmesini sağlamak ve iş dünyasında haksız rekabeti önlemek için gerekli olduğunu açıkladı. Kanun 2019-2020 akademik yılında yürürlüğe girecek. Lise dönemine kadar eğitim dili sadece Letonyaca olacak. Lisede ise azınlık öğrenciler kendi dillerinde ancak kendi kültürlerini, kendi tarihlerini ve literatürlerini öğrenebilecektir.

Letonya’nın nüfusu yaklaşık 2 milyondur ve azınlıkları %20 civarında- yaklaşık 400,000- Ruslar oluşturmaktadır. Rus azınlık Letonya vatandaşı olarak kabul edilmiyor, kanunlara göre yabancı statüsünde değerlendiriliyor. Letonya vatandaşı olmak için akıcı Letonyaca konuşmak şartlardan biridir. Letonya’da azınlıklar kendi okullarında ve Rusça eğitim görüyor. Aileler çocuklarına sadece Rusça öğretiyor. Bu da iş dünyasında ve toplum içinde ciddi bir bölünmeye neden oluyor. Letonya, Doğu Avrupa ve diğer Baltık ülkeleri- Litvanya ve Estonya- gibi Rusya’nın etkisi altında kalan ve AB üyeliği ile batıya entegre olmaya çalışan bir ülkedir. Rusya etkisini azaltmak ve batılılaşma için devletler toplum içinde reformların olması gerektiğini -örneğin Rusça’nın etkisini azaltmak ve kendi ana dillerini benimsemek gibi-  destekliyorlar. Dış politika NATO ve AB odaklı oluyor. Özellikle Ukrayna’da çıkan savaş, Rusya’nın bölgeye geri dönme çabaları ve Kırım’ı ilhakı Baltık ülkelerini harekete geçirdi. Baltık Bölgesi’nin güvenliği konusunda 3 ülke ABD’ ye ziyarette bulundu. NATO’nun çalışmalarını artırmasını desteklediler.

Letonya’da Rus azınlıklar ise dil reformuna karşı çıktılar. Şuan binlerce protesto ve mitingler Rus azınlıklar tarafından yapılıyor.  Aktivist Vladimir Linderman, Letonya’da koalisyon hükümetinin tüm partileri dil reformu konusunda fikir birliğine varmış durumda ve AB’nin bu konuda özellikle şuanki Batı ve Rusya ilişkilerinin soğuk savaş düzeyinde olduğu durumda etkili olamayacağını ve Rusya’dan hükümet yanlısı milletvekillerine kişisel yaptırımlarda bulunmasının reformun değişmesinde etkili olabileceğini düşünüyor. Pek çok aktivist sivil itaatsizliğin şuan harekete geçirilmesi gerektiğinden yana. Letonya’daki Rus azınlıklar ve Rusya dil reformunun uluslararası azınlık haklarının bir ihlali olduğunu yorumluyor.  Rus azınlık partileri bu durumu Rusya’ya, BM ye, Kollektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’ne, OSCE’ye  Avrupa Konseyi güvenlik sekreterine ve Avrupa Parlamentosu’na bildirdi. Rusya’da Duma Meclisi dil reformunu Nazizm ve asimilasyon ile nitelendirdi. Duma Meclisinin kararının onaylaması ile Rusya, Letonya’ya ekonomik yaptırımda bulunmayı onayladı.

Letonya bir Baltık ülkesi olarak hem Rus imparatorluğu hem de Sovyetler Birliği egemenliğinde yaşamış bir ülkedir. 1918’de Letonya, Rusya İmparatorluğu’ndan bağımsız oldu fakat 1940 da tekrar Sovyet Birliği egemenliğine girmiştir- Nazi Sovyet Paktı’na göre Polonya iki totaliter rejim arasında bölünmüştü fakat baltık ülkelerinin tamamı Sovyet egemenliğindeydi.- Bu dönemde bağımsızlıklarını kazanmak için Alman ordusunu desteklemişlerdi.  Fakat 1944 İkinci Dünya Savaşı sonunda Letonya tekrar SSCB egemenliğine girdi. Letonyalılar tamamen Rus egemenliğine karşı sadakatsizdi ve SSCB bu sorunu kalıcı olarak çözmek için göçmen politikası izledi. Bir çok Rus, Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerine göç etti ve yerleşti. Yerli halkın dilini kültürünü öğrenerek bu bölgelerde kalıcı oldular. Fakat her zaman SSCB için çalıştılar- Rus milliyetçiliği yaptılar- 1935 de  Letonya’da yerli halk %80 iken 1989’da bu oran %52 ye neredeyse yarısına düştü.  Günümüzde Rusya’nın, Ukrayna’da azınlık hakları düşüncesi ile savaşa yol açması, Moldovya ve Belarus’da askeri konuşlanmaları artırması sonuçları Letonya’nın %87 sinin Rusya’nın ülkeyi tekrar işgal edebileceği korkusuna yol açtı. Ukrayna krizi Rusya’nın soft power-yumuşak güç- olarak kaynaklarını bölgede çoğaltmaya çalıştığını, medya kuruluşlarını ve siyasi partileri finanse ettiğini gösteriyor ve yumuşak gücü koruma fikri ile askeri güç- hard power- kullandığını gösteriyor. Rusya’nın, Bulgaristandaki ve Ukraynadaki çabalarına benzer olarak Avrupa’daki dayanışmayı baltalamak için baltık ülkelerine karşı gaz ihracatını siyasi bir silah olarak kullanıyor. Baltık ülkeleri enerji konusunda Rusya’ya oldukça bağımlılar. Bu da diğer politik alanlarda da bağımsız karar almasını engelliyor.

Asude UYSAL
o-Staj 2018 AÇAM Stajyeri

Kaynakça:

Finansal Açıdan Estonya’nın AB Dönem Başkanlığı

Avrupa Birliği (AB) Konseyi Dönem Başkanlığı 6 aylık sürelerle farklı üye ülkeler tarafından üstlenilmektedir. AB Konseyi’nin Dönem Başkanlığı’nı üstelenen ülke konseyde toplantıları yönetmektedir. Avrupa Birliği Konseyi Dönem Başkanlığı 1 Temmuz tarihinde Malta’dan Estonya’ya geçmişti.

Estonya’nın AB Dönem Başkanlığı’nı düzenleyen ekibin başkanı olan Piret Lillevali bu organizasyon için başta planlanmış olan 68.1 milyon euroluk bütçeden, tam olarak 10.7 milyon euro tasarruf ettiklerini açıkladı.

2014-2019 dönemindeki başkanlık organizasyonunun bütçesi 74.8 milyon euro idi. Lillevali, yurt dışındaki uzun süreli görevlerin kısaltılmasıyla gerçekleşen başkanlık organizasyonunun daha erkene taşınmış olmasının bütçeye önemli ölçüde tasarruf sağladığını ifade etti. Ayrıca sponsorlardan temin edilen 1.5 milyon euro etkinlik için düzenlenen organizasyonlara fazlaca katkıda bulunmuştur.

AB kurumlarından sağlanmış olan 4.9 milyon euro tutarındaki ortak finansman ek etkinlik düzenlemeleri ve harcamaların da azaltılmasına katkıda bulunmuştur. Estonya’da, AB Dönem Başkanlığı’na bağlı olarak düzenlenen 50’den fazla etkinliğin -bu etkinliklere 32 konferans da dahil- tamamına yakını AB kurumları tarafından finanse edilmiştir.

2017 yılının ikinci yarısında AB Dönem Başkanlığı etkinliklerine katılmış olan ve içerisinde yaklaşık olarak 1000 gazetecinin de yer aldığı 27 bin yabancı ziyaretçi, Estonya’daki mal ve hizmetlerin tüketimine yaklaşık olarak 7.3 milyon euro harcamış bulunmaktadır.

Eda SUBAŞI
o-Staj 2018 AÇAM Stajyeri

Kaynakça:

Almanya’dan Ankara Zirvesine Eleştiri

Ankara’da; Erdoğan, Ruhani ve Putin arasında gerçekleştirilen üçlü zirveye Almanya’dan eleştiri geldi. Alman hükümeti, Suriye zirvesini kuşkuyla karşıladıklarını açıkladı. Buluşmayı savaş zirvesi olarak nitelendiren SPD’li Annen, üç liderin de siyasi çözüme katkı sağlamadığını bildirdi.

Almanya Dışişleri Bakanı, Ankara’da Suriye konusunda üçlü bir zirve gerçekleştiren Türkiye, Rusya ve İran’a, Suriye’de barışın sağlanması için artık harekete geçmeleri çağrısında bulundu. Bakan zirvenin sonuçlarına ilişkin, ”Söylenen sözlere çok fazla bel bağlamayı bıraktım, artık uygulamaları görmek isterim” diye konuştu. Suriye’de yaşananların büyük bir insanlık felaketi olduğunu vurgulayarak, bu üç ülkeden çatışmaları sona erdirmeye yönelik somut katkı sağlamalarını talep etti.

Türkiye’nin, Alman milletvekillerine İncirlik’te görev yapan Alman askerlerini ziyaret izni vermemesi iki ülke arasında gerginliğe yol açmıştı. Almanya bunun üzerine İncirlik’te görev yapan askerlerini Ürdün’e taşıma kararı almış, askerlerin Azrak yakınlarındaki Muvaffak Salti Hava Üssü’ne taşınması geçen yılın Ekim ayında tamamlanmıştı.

Bakan, Ürdün ziyareti kapsamında 37 bin sığınmacının kaldığı El Azrak mülteci kampının yanı sıra burada IŞİD’e karşı mücadele kapsamında görev yapan Alman askerlerini de ziyaret edecek.

Alman hükümetinin Suriye sorununun çözümü için yürütülecek siyasi müzakerelere daha güçlü bir şekilde dâhil olması gerektiğini belirten Sosyal Demokrat Partili (SPD) politikacı, Birleşmiş Milletler’in bu müzakerelerin yürütülmesi gereken platform ve aynı zamanda tek yasal zemin olduğunu söyledi.

Gözde Nur MERAL
o-Staj 2018 AÇAMStajyeri

Kaynakça:

 

Sierra Leone’de Cumhurbaşkanlığı Seçiminin Galibi Julius Maada Bio

Batı Afrika ülkesi Sierra Leone’de düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimi, asker kökenli aday Julius Maada Bio’nun galibiyetiyle sonuçlandı. Yaklaşık 3 milyon kayıtlı seçmenin bulunduğu ülkede 31 Mart’ta cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu gerçekleştirildi.

Sierra Leone Ulusal Seçim Komisyonu (NEC) Başkanı Mohammed N’fah-Alie Conteh, seçimin resmi sonuçlarına ilişkin yaptığı açıklamada, Bio’nun oyların yüzde 51,81’ini aldığını, eski Dışişleri Bakanı Samura Kamara’nın ise yüzde 48,19’da kaldığını belirtti.

Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Bio’yu destekleyenler araçlarıyla ve ellerinde taşıdıkları bayraklarla caddelerde kutlama yaptı.

Seçimin 7 Mart’taki ilk turunda, 16 aday arasında muhalefetin adayı Bio ve iktidar partisinin adayı Kamara ikinci tura kalmıştı. Bio, 2011’deki cumhurbaşkanlığı seçimine Sierra Leone Halk Partisi (SLPP) ile katılmış ancak kazanamamıştı.

Asker kökenli olan ve daha önce kansız bir darbe ile iktidara gelen Tuğgeneral Julius Maada Bio, 1987’de Sierra Leone Fourah Bay Üniversitesi Askeri Akademisinden mezun oldu. Devlet Başkanı Joseph Saidu Momoh döneminde 1985-1988 yıllarında Ekonomik Acil Durum Biriminde görev yapan Bio, 1988’de Birleşmiş Milletlerde havacılık güvenliği alanında eğitim aldı. 1996’daki kansız darbeyle Sierra Leone Devlet Başkanı olan Tuğgeneral Bio, emekli oluncaya kadar görevini sürdürdü.

Gürkan ŞENTÜRK
o-Staj 2018 AFRAM Stajyeri

Kaynakça:

Ruanda Soykırımının Önemli Aktörlerinden Manier Yakalandı

1994 yılında gerçekleşen Ruanda Soykırımında üst düzey yöneticiler dahil birçok kişinin katledilmesine sebep olan Philippe Manier, Kamerun’da yakalandı.

Philippe Manier, Kamerun’un Başkenti Yaounde’de bir yolculuk hazırlığında iken Kamerun güvenlik güçlerinin yaptığı operasyon ile yakalandı. Katliamdan 24 sene sonra yakalanan Manier hakkında Fransız Mahkemeleri tarafından 3 yıl önce katliamın önemli aktörü suçlaması ile yakalama kararı çıkartılmıştı. Manier’in Fransa’ya iade edilmesi bekleniyor.

Soykırımdan sağ kurtulanların, soykırımın sorumlularının yargılanması için Fransa’ya yaptığı başvurular uzun bir süre reddedildi. 2014 yılında katliamın sorumluları ile ilgili ilk duruşma gerçekleşti ve sorumluların bir kısmı hakim karşısına çıktı. Manier hakkında Paris Sulh Hakimliği 2015 yılında, üst düzey yöneticiler de dahil olmak üzere birçok kişinin ölümüne neden olmaktan, uluslararası yakalama kararı çıkartmıştı.

Philippe Manier, Ruanda’nın Nyanza kentinde polis şefi yardımcılığı yapmaktaydı. Soykırımdan sonra Fransa’ya kaçan Manier, Fransız vatandaşlığı alarak Renn şehrine yerleşmiş ve uzun süre orada yaşamıştı. Hakkında çıkartılan yakalama kararı sonrası Fransa’dan ayrıldı.

Ruanda’da 1994 yılında Hutular tarafından Tutsilere karşı soykırım gerçekleştirilmiştir. Dünya’nın gözleri önünde gerçekleşen soykırım 100 gün sürmüş ve 800.000 kişi hayatını kaybetmişti.

Enes YÜCEL
o-Staj 2018 AFRAM Stajyeri

Kaynakça:

Kongo Demokratik Cumhuriyeti ile BM Arasında Kriz

Demokratik Kongo Cumhuriyeti, BM tarafından İtalya’da düzenlenecek ‘Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde çatışmalardan doğan insanlık krizine çözüm yolları’ başlığı ile yapılacak toplantıya katılmayacağını açıkladı.

BM tarafından 13 Nisan’da İtalya’da düzenlenecek bağışçılar toplantısına BM ile arasında yaşanan krizden dolayı katılmama kararı alan Demokratik Kongo Cumhuriyeti, hiçbir temsilcinin Cenevre’de ki toplantıda hazır bulunmayacağını bildirdi.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Leonard She Okitundu, ülkelerinde yaşanan krizin üstesinden geleceklerini ve çatışmalardan zarar gören vatandaşlarına ülke kaynakları ile destek olacaklarını belirtti. Cenevre’de yapılacak olan toplantıda toplanması hedeflenen 1,6 milyar doları abartılı bulduklarını belirten Okitundu, Devlet Başkanı Joseph Kabila yönetimindeki hükümetin krizden etkilenenlere yardımcı olmak amacıyla 18 ayda 100 milyon dolar harcama yapacağını ifade etti.

İki kabile arasında üç haftadır devam eden çatışmalar sonucunda 60 kişi hayatını kaybetti. Ülkenin doğusu da yaklaşık 20 yıldır doğal kaynakların kontrolünü sağlamaya çalışan silahlı grupların saldırıları ve etnik grupların çatışmalarına sahne oluyor.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), Şubat 2017’de KDC’de devam eden şiddet olayları hakkında rapor hazırlamış, olayların “olağanüstü boyutlarda insani felakete yol açacağı” uyarısında bulunmuştu.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti yönetimi, raporun gerçekleri yansıtmadığını ve ülkedeki krizin kritik düzeyde olmadığını savunarak BM’nin gerçekleri manipüle ettiğini iddia etmişti.

Enes YÜCEL
o-Staj 2018 AFRAM Stajyeri

Kaynakça:

Hedasi Barajı Zirvesinden Sonuç Çıkmadı

Sudan Dışişleri Bakanı İbrahim Gandur, Hedasi Barajı hakkındaki Sudan-Etiyopya-Mısır üçlü zirvesinden ortak bir karar çıkmadığını söyledi.

Bakan Gandur, Sudan’ın Başkenti Hartum’da dün başlayan ve 13 saatten fazla süren toplantının ardından basına açıklamalarda bulundu. Toplantıya üç ülkenin dışişleri ve sulama bakanları ile istihbarat başkanlarının katıldığını belirten Gandur, “Pek çok konuyu tartıştık ancak ortak bir karar alamadık.” dedi.

Tartışmaların yapıcı ve önemli olduğunu söyleyen Gandur, “Meseleyi sulama bakanları ile teknik makamlara bıraktık. Onlar ne zaman siyasetçiler olarak bizim bir araya gelmemizi uygun görürse o zaman toplanacağız. Biz, üç ülke başkanlarının talimatları doğrultusunda hareket ediyoruz.” diye konuştu. Gandur, bir sonraki müzakere turunun tarihinin henüz belirlenmediğini sözlerine ekledi.

Etiyopya’nın, 2011’de, Nil’in iki kolundan Mavi Nil’in yatağını değiştirerek Hedasi Barajı’nın inşasına başlamasıyla bölge ülkeleri arasında nehrin sularının kullanımı konusunda tartışmalar gündeme gelmişti. Söz konusu barajın yapımıyla Nil’in kolunun yatağının değiştirilmesi Mısır halkını su konusunda tedirgin etmişti.

Sorunun çözülmesi için Mısır, Sudan ve Etiyopya arasında yürütülen müzakereler, 13 Kasım 2017’de Kahire’deki üçlü toplantının ardından askıya alınmıştı. Liderlerin 29 Ocak’ta Etiyopya’da yaptığı toplantıda ise teknik müzakerelerin yeniden başlatılmasına karar verilmişti.

Tamamlandığında 6 bin megavatlık elektrik üretmesi öngörülen, Afrika’nın en büyük barajı olacak projenin toplam maliyetinin yaklaşık 4,8 milyar doları bulması bekleniyor. Baraj projesi hakkında herhangi bir durdurma kararı çıkmamış olmasına karşılık, 2011 yılından günümüze sorunun çözümüne de varılamadı.

Mustafa Nedim CAN
o-Staj 2018 AFRAM Stajyeri

Kaynakça:

Fas Kralı’ndan Cezayir’e Suçlama

Fas 1975 yılında eski İspanyol sömürgesi Batı Sahra’yı topraklarına katmıştı, daha sonrasında Cezayir’in destek verdiği bağımsızlık yanlısı Polisario Cephesi ile Fas yönetimi arasında başlayan gerginlik devam etmektedir. Fas, bölgenin kendi egemenliğinde kalması gerektiğini savunurken Polisario Cephesi, Batı Sahra’nın bağımsız devlet olduğunu ileri sürmektedir. Polisario Cephesi, 1991’de BM’nin ara buluculuğunda varılan ateşkes anlaşmasına kadar Fas güvenlik güçlerine karşı silahlı mücadele devam etmekteydi. Ateşkes anlaşmasından bu yana Batı Sahra’nın statüsüyle ilgili görüşmeler başarıya henüz ulaşamadı.

Fas haber ajansı olan MAP’ın, Dışişleri Bakanı Nasır Burita’nın açıklamalarına dayandırdığı haberde, Kral 6. Muhammed’in Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’le telefonda görüştüğü belirtildi. Alınan habere göre, 6. Muhammed, Guterres’e, “40 yılı aşkın bir süredir devam eden bu sorunda Polisario Cephesi’ni destekleyen Cezayir’in büyük payı var.” İfadesini kullandı. Ülkesinin Polisario Cephesi’nin provokatif eylemlerine karşı olduğunu belirten 6. Muhammed, yapılan eylemlerin ateşkesi tehdit ettiğini ve BM kararları ile uluslararası kanunları çiğnediğini ifade etti. Fas BM Daimi Temsilcisi Ömer Hilal, geçen pazar günü BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’e mesaj iletti. Batı Sahra bölgesinde tehlikeli gelişmelerin yaşandığını, Polisario Cephesi’nin provokasyon ve sansasyonel eylemlerle savaş çıkarmaya neden olacağını belirtmişti. Fas’ın bu iddialarının ardından, BM Batı Sahra Referandum Misyonu (MINURSO) gözlemcileri tarafından açıklama yapıldı. Bölgede herhangi bir askeri hareketliliğin tespit edilmediği duyurulmuştu.

Fatma Nur Karanis
o-Staj 2018 AFRAM Stajyeri

Kaynakça:

Eski Güney Afrika Devlet Başkanı Zuma Hakim Karşısında

Güney Afrika’da yolsuzluk iddiaları üzerine istifa eden eski Devlet Başkanı Jacob Zuma, ilk defa hakim karşısına çıktı. Yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle hakkında açılan davanın ilk duruşmasının yapıldığı mahkeme binasına çok sayıda taraftarının söylediği şarkılar eşliğinde giren Zuma’nın duruşması sadece 10 dakika sürdü. Zuma’nın avukatlarının Ulusal Savcılık Makamının (NPA) iddiaları gözden geçirmesi talebi üzerine duruşma 8 Haziran’a ertelendi.

Mahkeme çıkışında destekçilerine seslenen Zuma, “Bir gün bu davaları açanlar pişman olacaklar.” dedi. Masum olduğunu savunan Zuma, “Belli bir suçlama yönetemiyorlar. Dedikleri tek şey ‘Zuma yolsuzluk yaptı.’ Yasalarımıza göre suç kanıtlanana kadar sanık suçsuzdur fakat bu yolda beraber yürüdüğümüz hatta güvendiğimiz arkadaşlarımız bile bize suçlu muamelesi yapıyor.” ifadelerini kullandı.

Öte yandan savcılık, Zuma’ya daha önce yakınlığıyla bilinen bazı bürokratların da içinde bulunduğu 207 kişinin şahit olarak dinleneceğini duyurdu.

Eski Başkan Zuma hakkında NPA tarafından geçen ay soruşturma açılmıştı. 2 ay önce Zuma’ya yakınlığıyla bilinen kişilere açılan başka bir soruşturmada ise 8 kişi gözaltına alınmıştı.

Devlet başkanlığına 2009’da seçilerek ülkeyi 9 yıl yöneten Zuma’nın adı birçok yolsuzluk soruşturmasına karışmış ve devlet bütçesinden şahsi harcamalar yaptığı öne sürülmüştü. Zuma, yolsuzluk iddiaları nedeniyle partisinden gelen yoğun baskılar sonucu başkanlık görevinden şubatta istifa etmişti.

Böylelikle Zuma nın istifası ile bir iktidar boşluğu oluşmuş ve mevcut olan sistemde bazı değişikliklere gidilerek yeni bir reform ile yeni bir iktidar ortamı oluşturulma gereksinimi duyulmuştur.

Demet GÖRMEK
o-Staj 2018 AFRAM Stajyeri

Kaynakça: