Home Blog Page 123

Hollanda’dan Skandal Türkiye Uyarısı

Son dönemde Hollanda-Türkiye hattında yaşanan gerilim, Hollanda Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan bir açıklama ile alevlendi. Hollandalı yetkililer: Türkiye, Rusya, Çin ve İran’a gidecek vatandaşlarına sadece içi boş telefon ve dizüstü bilgisayar götürme uyarısı yaptı. Yetkililer, siber casusluğun Türkiye’de yaygın olduğunu iddia etti.

Hollanda, bürokratlara seyahat öncesi güvenlik duvarı yükseltilmiş yeni telefon verecek. Başbakan Rutte ile Çin’e gidecek bürokratlar ise, önemli bilgiler içeren metinlerin bilgisayar çıktısını alarak, bu kâğıtları yanlarından hiç ayırmadıkları şifreli çantalarda taşıyacak.

Başbakanı Rutte, cuma günü geçen yıl yapılan anayasa değişikliği referandumunda olduğu gibi, erken seçim öncesi Türk hükümet üyelerini Hollanda’da görmek istemediklerini açıkladı. Bunun 2017 Mart’ında olduğu gibi kamu düzenini bozacağını ileri süren Rutte, Hollanda’da ki Türkiye kökenli seçmenlere baskı uygulanmasını da önlemek istediklerini dile getirdi.

Türkiye kökenli göçmenlerin yoğunlukta olduğu ve Türk politikacıların ziyaret etmek isteyebileceği kentlerin belediye başkanları ile görüşeceğini açıklayan Rutte, “Gerçek şu ki, konuşma ve toplanma özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğümüz var, ama bu sınırsız değil.”

Türkiye’deki gelişmelerden dolayı kaygılı olduğunu belirten Rutte, Türkiye, demokratik gelişmeler konusunda yanlış yolda iddiasında bulundu. Rutte, Avrupa Birliği Komisyonu’nun da hafta başında Türkiye’de ki siyasal gelişmelere ilişkin kaygılarını dile getirdiğini anımsattı.

Gözde Nur MERAL

o-Staj 2018 AÇAM Stajyeri

Kaynakça:

                                                                                                                

 

 

Resmi Makamlar Doğruladı:İsviçre,Suriye’ye Kimyasal Silah İhraç Etti

Çarşamba günü, İsveç Radyo ve Televizyonu’nun yaptığı açıklamalara göre, bir İsveç firması 2014’te hiçbir yasal engele takılmadan 5 ton sarin gazı yapımında kullanılanilen izopropanolu Suriye’ye ihraç etti. Daha öncesinde Mayıs 2014’te Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü(OPCW), Suriye’nin 133 ton izopropanolu imha ettiğini açıklamıştı. 6 ay sonra ise, İsviçre’den bir firma İsveç otoritelerinden herhangi bir engel olmaksızın kimyasal silah ihraç edebildi. İsviçre Devlet Ekonomi Sekreterliği, televizyona  yaptığı açıklamada, Suriyeli alıcının özel bir ilaç firması olduğunu ve firmanın o zaman da şimdi de Suriye rejimi ile herhangi bir bağlantısının olduğuna dair kanıt olmadığını belirtti. İsviçre’nin Avrupa ülkelerinin Suriye’ye karşı uyguladığı yaptırımlara uyduğunu söyleyen Sekreterlik, izopropanol maddesine dikkatleri çekti.

Kimyasal silahları yasaklayan uluslararası anlaşmanın izopropanol yasaklamadığını; Suriye ilaç endüstrisi tarafından tutulan stoklar anlaşma kapsamında olmadığını ve tahrip edilmediğini açıkladı.Fakat bu tür ihraçların şu anki koşullarda Suriye’ de ki kimyasal silah kullanımı nedeniyle engellenebilir olduğunu ifade etti.

Daha çok sürtünme alkolü olarak bilinen izopropanol, dezenfektanlarda, temizlik maddelerinde, boyalarda ve verniklerde bulunur, ancak aynı zamanda Esad rejiminin yakın zamandaki kimyasal saldırılarında kullanılan gaz tipinin de önemli bir bileşenidir. BM ticaret istatistikleri, İsviçre ve Belçika’nın, stoklarının imha edilmesinden bu yana, Suriye’ye ihraç edilen izopropanol ihraç eden tek Avrupa ülkesi olduğunu gösteriyor. Diğer ana tedarikçiler:Lübnan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Güney Kore’dir.

Geçen hafta Belçika’da üç şirketin, gerekli izinleri almadan Suriye’ye kimyasal silah yapımında kullanılabilecek yasaklı kimyasal madde ihraç ettiği öne sürüldü. Belçika’nın önde gelen Knack dergisinin haberine göre, Belçika gümrük yetkilileri üç şirket hakkında suç duyurusunda bulundu. Belçikalı yetkililer şu anda üç şirketin Suriye’ye yasadışı olarak 168 ton izopropanol ve diğer ürünlere ihraç edilmesine katılmış olup olmadığını soruşturuyor. Şirketler aleyhine açılan dava 15 Mayıs’ta Esad rejimine karşı yaptırımlara rağmen 2014 ile 2016 arasında ne kadar yasadışı ürünlerin ihraç edilip edilmediğini inceleyecek. Suriye’de iç savaşın başlamasından bu yana, kimyasal silahlardan dolayı yüzlerce insan katliama uğradı. BM kimyasal saldırı konusunda DAEŞ’in saldırıların, 5’te 1 ‘ini ve Suriye rejiminin ise, 5’te 4’ünü oluşturduğunu açıkladı.

Sarin kullanımına ilişkin raporlar, 2013 yılına dayanıyor. Suriye hükümeti ve muhalefet, 19 Mart 2013’te Kuzey Suriye’de ki Han al-Assal kasabasında 26 kişinin ölümüne neden olan bir gaz saldırısı üzerine suçlamalarda bulundular. Bir BM araştırması daha sonra sarin sinir gazı kullanıldığını, ancak bir suçlu tespit edilemediğini açıklamıştı. 2014 yılında, Kimyasal Silahlar Yasağı Örgütü Yasağı Örgütü, Suriye hükümetinin tehlikeli kimyasal stoklarının sonunu kaldırdığını söyledi. Suriye’ye özgü bağlantıda kullanılan kimyasal silahların çeşitli raporları devam ediyor.

Eylül 2017’de, BM Savaş Suçları Müfettişleri, Suriye hükümetinin nisan ayında Han Şeyh’e yaptığı saldırıda en az 83 kişinin ölümüne ve 300 kişinin daha yaralanmasına neden olan Sarin kullanımında resmen Suriye hükümetini suçladı. Esad hükümeti defalarca reddetti. Şam’ın, Şam semtindeki 7 Nisan 2018 ‘deki en son saldırı, en az 78 kişinin ölümüne neden oldu ve Suriye hükümetinin suçlu olduğu kanısına varıldı.

Asude UYSAL

o-Staj 2018 AÇAM Stajyeri

Kaynak:

 

                                                         

Emmanuel Macron, Amerikan Kongresi’nde

Diğer Avrupalı liderlerin aksine ABD Başkanı Donald Trump ile ikili iyi ilişkiler kuran Fransız Cumhurbaşkanı Macron, ABD ye 3 günlük bir ziyarette bulundu. Ziyaretin ilk günü Macron , Trump ile birlikte Beyaz Saray’ın güney bahçesi (South Lawn)’ nde, Parisin güneyinde ki bir orman olan ve 1.Dünya Savaşı’nda yaklaşık 10.000 Amerikalı’nın yaralandığı veya öldüğü Belleau Wood’dan getirdiği meşeyi ekti. Trump’ın ilk devlet yemeğinin konuğu olan Macron, ziyaretin 2. günü Trump’la Beyaz Saray’da ortak basın toplantısı düzenlediler. Toplantıda samimi görüntüler veren iki lider İran’la nükleer anlaşma( Ortak Kapsamlı Eylem Planı) ve Suriye hakkında konuştular.

İran ile nükleer anlaşma, 5 + 1 ülkeleri olarak anılan BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi; ABD , İngiltere , Fransa,Almanya, Rusya ve Çin tarafından 2015 yılında imzalanmıştı. Anlaşma, İran’ın sivil amaçlı uranyum zenginleştirme çabalarını en aza indirmesine ve barışçıl nükleer programını sadece ticari, tıbbi ve sanayisinin ihtiyaçları doğrultusunda kullanmasına karşılık olarak ülkeye uluslararası yaptırımların kaldırılmasını öngörüyordu. Anlaşmanın gidişatını denetlemekle yükümlü Uluslararası Atom Enerji Kurumu(IAEA)’ nın 2016′ da İran’ ın süreç içinde anlaşmanın tüm şartlarına uyduğunu açıklaması ile ülkeler, İran’a uyguladığı; mali, ticari, enerji ve diğer alanlardaki yaptırımları kaldırmıştı. İran’ ın anlaşmayı ihlal etmesi durumunda yaptırımlar devreye girebilir şeklinde belirlendi. ABD Başkanı Donald Trump’ ın göreve gelmesi ile ABD için İran Nükleer Anlaşması gereksiz bir anlaşma, şu ana kadar yapılan en kötü anlaşma şeklinde nitelendirildi. İran’da ki insan haklarının durumu, Lübnan’da ki Hizbullah milislerinin desteklenmesi, taşıyıcı füze geliştirilmesi, temmuz ayında ki balistik füze denemesi ve Suriye’ de DAEŞ ve rejim güçlerinden temizlenen bölgelerin Şii milisler tarafından doldurulması, ABD’ nin İran’ a yeni yaptırımlar eklemesine yol açtı. ABD şuan 12 Mayıs’ a kadar Nükleer Anlaşma’ nın revize edilmesi için AB ülkelerine ve İran’a ek süre verdi. Anlaşmayı etkisiz bulan ABD, anlaşmadan çekilmeye hazırlanıyor.

Trump, Macron ile yaptığı basın toplantısında, İran ile yapılan Nükleer Anlaşma konusunda Fransa ile yakından çalıştıklarını fakat revizenin kolay olmadığını ve anlaşmayı olabilir de olmayabilir de şeklinde yorumladı. Macron ise, İngiltere ve Almanya ile birlikte ABD’ yi anlaşmadan çekilmemesi konusunda ikna etmeye çalışıyor. Basın toplantısında Macron, İran ile yeni bir anlaşma için çalıştıklarını; anlaşmaya Türkiye ve Rusya nında dahil olması gerektiğini, ve çıkarlar doğrultusunda resme geniş açıyla bakılması gerektiğini açıkladı. AB, İran’ ın Suriye’de ki ayrılıkçı rolü nedeniyle ve ABD’ nin anlaşma kalması için İran’a yeni yaptırımları destekleyecek.

Suriye konusunda Trump, Amerikan askerlerinin Suriye’ den çekilmesi gerektiğini fakat İran’ ı temizlenen bölgelerden uzak tutmak ve Akdeniz’e inmesini engellemek için Suriye’de çalışmaları gerektiğini açıkladı ve Orta Doğu’da 18 yılda 7 trilyon dolar harcadıklarını ve karşılığında hiçbir şey almadıklarını dile getirerek Orta Doğu ülkelerine ve AB’ye bölgede aktif olmaları konusunda çağrıda bulundu. Macron, ABD’nin bölgeden çekilmesinin sahanın İran ve Esad’ a bırakılması anlamına geldiğini ve bu da yeni bir savaşa hazırlıkların ve terörist yapılanmaların tekrar oluşmasına neden olacağını açıkladı. Macron, ABD ve diğer müttefikler ile Suriye’nin yeniden inşası için rol oynamak istiyor.

Macron’un ziyaretin 3. gününde Amerikan Kongresi’nde konuşma yapması ABD Fransa ilişkilerinde dönüm noktası olarak adlandırıldı. Amerikan Kongresi çok az lidere konuşma hakkı tanımıştır. Kongrede pek çok kez Macron ayakta alkışlanmıştır. Macron Paris İklim Antlaşması, ABD ile yapılan ticaret ve İran ile nükleer anlaşmaya değinmiştir. Macron, ABD politikasını Amerikan Kongresi’nde eleştirmiştir. ABD’nin korumacı ve ulusalcı politikasının çok taraflılığın olduğu küresel bir dünya düzenine aykırı olduğunu, modern ekonomik ve güvenlik sorunlarının küresel bir sorumluluğu paylaşmayı gerektirdiği belirtti. Macron’a göre, şu an ki dünya düzeninde çok taraflılığı zaten icat eden ABD’dir. Trump’ın Paris Antlaşması’na ve uluslararası ticari anlaşmalara muhalefet etmesi, ‘’ ileriyi göremeyen ‘’ bir davranış olarak Fransa Cumhurbaşkanı tarafından nitelendirildi. Macron, ABD ve Fransa arasındaki tarihsel bağlara vurgu yaparak Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi ve Fransız Devrimi ile ve İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan yeni kanunlar ile nasıl bir dünya düzeni oluşturulduysa 21. yüzyılı da birlikte inşa edebileceklerini açıkladı. Paris Antlaşması’nı kastederek iklimin korunması gerektiğini alternatif bir B gezegeninin olmadığını açıkladı.

Brooking Enstitü transatlantik ilişkileri Siyaset Bilimci Celia Belin göre, Macron’ un ABD ziyareti ve Kongrede yer alması Amerikan-Fransız ilişkilerinde bir dönüm noktasıdır.Trump ve Macron aslında iki farklı vizyonda liderlerdir. Macron: Avrupa yanlısı, liberal ve gerçekten zeki; Trump: işadamı, milliyetçi ve ulusalcı-korumacıdır. Fakat ikisi de kendi ülkelerindeki siyasi elitleri devirdi ve kimse bir şansları olmadıklarını düşünürken onlar iktidara gelmeyi başardılar. François Hollande’ nin başkanlığı döneminde Mali’ de yapılan askeri operasyondan beri ABD, Fransa için savunma konusunda önemli olmuştur. Özellikle ABD ile iş birliği, Brexit’den dolayı İngiltere’yle ayrılma süreci yaşayan Fransa için tekrar bir birliktelik anlamına geliyor. Mali, Irak ve şimdiki Suriye ile birlikte Fransa’nın yeni imajı terörle mücadelenin yükünü paylaşmaktır. Alman basınına göre Macron, Batı ülkeleri arasındaki yabancılaşmayı önlemek için büyük çaba harcıyor. Trump nükleer programı yüzünden İran’a uygulanan yaptırımların yeniden başlatılmasına karar verirse, ABD fiilen anlaşmadan çekilmiş olacak. Macron’un bunu önlemek için Trump’a aşırı yakınlık göstermesi Avrupalı ortaklarının hoşnutsuzluğuna yol açtı. Macron Tahran ile yeni bir anlaşma yapılmasını önermekle, Avrupa ülkelerinin koordineli dış politika çizgisinden ayrılmış oldu. Merkel ve diğerleri gibi Macron’ da Atlantik aşırı ilişkilerin yara almasını istemiyor. Bu nedenle de ABD’ye güvenilir bir müttefik olduklarını göstermeye çalışıyor. Macron büyük risk alıyor. Enternasyonalist Macron, Ulusalcı Trump’ın gözüne girmeye çalışıp, ABD Başkanı’yla İran meselesinin de ötesinde sağlam bir ilişki kurmaya çalışıyor. Ancak Trump’ın zihniyetinde her siyasi ilişki, çıkarlar gerektirdiğinde baştan pazarlığı yapılabilecek bir ticari kazanç ilişkisidir. Macron’un umduğunu bulamaması da mümkündür.Macron’un Suriye operasyonu çıkışı ile diplomasi ve uluslararası politikada Fransa’ yı ‘’yönlendirici ‘’ devlet yapma gayretinde olduğu görülüyor.

Aslında, Fransız diplomasisi tarihten beri bu şekildeydi. Fransa, kendisine karşı verdiği mücadeleyi kaybettiği devletin veya dünyaya hakim devletin dümen suyuna giderek ve bu halini dünyayı yönlendiren bir devlet olmak sanan, yenilgiden dahi bir avantaj çıkaran, opportunist(fırsatçı) bir diplomasiye sahiptir. 19. yüzyılın başına kadar dünya güç dengelerinde ve deniz aşırı faaliyetlerde önde ve öncü olan Fransa, Osmanlı Devleti’nin Mısır’ına el koymak isterken İngiltere’ye karşı kaybetti ve 19. yüzyıl boyunca İngiltere ile birlikte hareket edip, kendi başarıları bulunmamasına rağmen, İngiltere’nin başarılarından yararlanarak, 19. yüzyılı avantajlı bir devlet olarak kapattı. Bunu İngiltere ile birlikte 1827’de Navarin’de Osmanlı Devleti’ne saldırmasında, 1853’te İngiltere ile birlikte Rusya’ya saldırmasında, 20. yüzyılın başında yine İngiltere ile birlikte Çanakkale’yi geçme gayretinde hep görülüyor. Fransa, 150 sene İngiltere kazandığı için kazanmış sayıldı. Sonra da ABD kazandığı için kazanmış sayıldı ve sayılıyor.

Asude UYSAL

o-Staj 2018 AÇAM Stajyeri

Kaynak:

 

 

                                             

Venezuela Devlet Başkanı, Yeni Küba Liderine Ziyarette Bulundu

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, Küba’nın yeni Cumhurbaşkanı ile görüşmek üzere geçtiğimiz cuma günü Küba’ya gitti.

          Küba’da onlarca yıl süren Castro yönetimi sona erdi ve uzun zamandır parti sadakatçisi olan Miguel Diaz-Canel başkan olarak iktidarı devraldı. Maduro, yaptığı bu ziyarette Canel’in başkanlığını kutlamak için adaya seyahate giden ilk cumhurbaşkanı oldu.

          Maduro’nun, Küba’da, iki hükümet ve halk arasındaki bağları güçlendirmeyi ve iki halkın refahını artırmayı amaçlayan sıkı bir çalışma gündemi vardı.

          Maduro ziyaretten sonra yaptığı basın toplantısında, iki tarafın; eğitim, sağlık, spor ve ekonomi alanlarında işbirliği anlaşmaları derinlemesine gözden geçirdiğini ve önümüzdeki 10 yıl boyunca Latin Amerika için Bolivarcı İttifak Halk Ticaret Anlaşması (ALBA-TCB) çerçevesinde karşılıklı gelişmeyi amaçladıklarını belirtti.

          Öte yandan Maduro, ziyaretin verimli olduğunu ve iki ülkenin onuru, bağımsızlığı ve egemenliğine dayanan bağlarını yeniden canlandırma sürecinde ilerlediğini vurguladı.

          Bilindiği üzere 2004 yılında, iki ülkede dönemin liderleri Fidel Castro ve Hugo Chavez’in girişimleriyle, bölgedeki Serbest Ticaret Anlaşmasına (FTAA) bir tepki olarak, Latin Amerika için Bolivarcı İttifak kurulmuştur.

          Son olarak, Maduro’nun ayrılmasından sadece 3 saat sonra, diğer bir ALBA üyesi Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales, Pazar günü geç saatlerde, yeni Başkan Diaz-Canel’i ziyaret etmek için Havana’ya geldi.

Eralp Cemal PASİN

o-Staj 2018 LATAM Stajyeri

KAYNAKÇA:

 

 

 

TRE-SP, Geraldo Alckmin Hakkında Soruşturma Başlattı

     Eski Sao Paulo Valisi Geraldo Alckmin (PSDB – Partido de la Social Democracia Brasileña) (Brazilian Social Democracy Party) ile cumhurbaşkanlığı öncesi adayının STJ (Superior Tribunal de Justiça) (Adalet Divanı) soruşturması, 25 Aralık Çarşamba günü,TRE-SP’ye (Tribunal Regional Eleitoral de São Paulo) (São Paulo Bölge Seçim Mahkemesi) geldi.

 

     Mahkeme’ye göre, dava dosyaları São Paulo Bölge Seçim Savcısı’na gönderildi. Seçim Mahkemesi’ne gönderilecek soruşturmanın yetkilendirilmesi, Toucan valilikten ayrıldıktan ve sonuç olarak ayrıcalıklı forumunu kaybettikten sonra gerçekleşti.

     Soruşturma, 6 Nisan’da cumhurbaşkanlığına aday olmak için istifa eden São Paulo valisinin forumunun ayrılığı nedeniyle STJ’ye geldi. STJ’den, Bakan Nancy Andrighi, bu ayın 11’inde TRE’ye sevkiyat emri verdi.

     Soruşturma, şirketin geçen yıl anlaşmasında yaptığı açıklamada, Tukan’ın inşaat şirketi Odebrecht’ten 10.7 milyon R$ (Brezilya reali) alıp almadığını araştırıyor.

     Şikayete göre, alınan paranın bir kısmı Alckmin’in kayınbiraderi olan İşadamı Ademar César Ribeiro’ya teslim edilmişti. Odebrecht’in destekçilerine göre, rakamlar 2010 ve 2014 yıllarında seçim kampanyaları için teslim edilmiş olacaktı.

    Bir notta Alckmin’in savunması, “olayların soruşturulmasının siyasi sonuçlar olmaksızın tarafsız ve dengeli bir şekilde yapılmaya devam etmesi beklenmektedir.” Soruşturma, STJ ve PGR’de devam ediyor.

Gamze BOZKURT 

o-Staj 2018 LATAM Stajyeri

 

Kaynakça:

 

NAFTA Görüşmelerinin En İyi Haftası

Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması üzerine yapılan görüşmelerle ilgili Meksikalı yetkililer yeni açıklamalar yaptı.Hala daha belirsizliğini sürdüren konuların dışında, 1 Mayıs’a kadar sözleşme üzerinde yeterince gelişme kaydedilmezse Trump yönetiminin alüminyum ve çelik üzerine yaptırımlar uygulanacağını söylemesi meselelerin daha da karmaşık bir hal almasını sağlamışıtı.

Trump yönetimi geçtiğimiz yıl, NAFTA anlaşması da dahil olmak üzere 14 anlaşmayı gözden geçirmek ve kamu alım politikalarını ABD’li şirketlerin yararına olacak şekilde tekrar ele almak için yeni başkanlık kararnameleri çıkarmıştı ve NAFTA anlaşması üzerine, ülkeler arasında görüşmeler başlamıştı.

Meksika Dışişleri Bakanı Luis Videgaray,  son açıklamalarında anlaşma üzerine yapılan görüşmelerde bu hafta oldukça iyi gelişmeler yaşandığını ve görüşmelerin sonuçlanmaya oldukça yakın olduğunu söyledi.Hem ABD hem de Meksikalı ekonomi ile ilgilenen üst düzey yöneticiler ise hala daha çözülmesi gereken pek çok sorun olduğunu belirttiler.Özellikle görüşmelerde kilit konu olan otomotiv sektörünün kökeni ile ilgili yaşanan görüş ayrılıkları hala daha devam etmekte ancak yine de Meksikalı Dışişleri Bakanı bu hafta içinde otomotiv sektörünün menşe kuralları ile ilgili önemli ilerlemeler de kaydedildiğini belirtti.Yetkililer, görüşmelerin devam etmesi için gerekirse bu cuma yapılacak olan NATO zirvesinin atlanabileceğini açıkladılar.

 

 

Selcan Buse DORA

o-Staj 2018 LATAM Stajyeri

 

Kaynakça:

Küba, ABD Ambargosunu Kınadı

Küba, Cenevre’de ki Birleşmiş Milletlerde yaptığı konuşmada, adanın aleyhine ABD’nin: ekonomik, ticari ve mali blokajının, halkın kalkınma hakkının önündeki başlıca engel olduğunu belirterek bu ambargoyu kınadı.

‘Hükümetler Arası Çalışma Grubu’nun 19. Dönem Oturumunda ‘gelişim hakkı’ hakkındaki konuşmasında Küba Temsilcisi Pablo Berti; ablukanın adaya karşı uygulanmaya devam ettiğini, ekonominin gelişimini kötü etkilediğini, nüfusun kıtlığına ve zarar görmesine yol açtığını söyledi. Bu düşmanlık politikasını Uluslararası Yasanın ihlali olarak nitelendiren Küba diplomatı; tüm devletlerin çıkarlarını etkileyen bu ablukaya karşı uluslararası toplumu Havana’yı ABD ablukasına karşı mücadelesinde desteklemeye devam etmeye çağırdı.

Berti, kalkınma hakkının evrensel ve devredilemez bir hak olduğunu söyleyerek, hem bireylere hem de halklara karşılık geldiğini belirtti ve “Kalkınma hakkı, herkesin zevk alması gereken kolektif bir haktır. Şu anda tüm ülkeleri derinden etkileyen ekonomik kriz, onun muazzam sosyal etkileri ve ticaretin eşitsiz değişimi, küresel ölçekte, kalkınma hakkının elde edilmesine karşı büyük bir engel yaratıyor.” dedi.

Küba Delegesi, bu engeller nedeniyle, dünyanın her yerinde hala yoksulluk ve az gelişmişlik koşullarında yaşayan milyonlarca insanın acı çektiğini söyledi.

 

Sinem DAY

o-Staj 2018 LATAM Stajyeri

KAYNAKÇA:

 

 

ZSO Çalışmaları Başladı

Uzun süredir gündemde olan ve Sırbistan ile Kosova arasında gerginlik yaratan Sırp Belediyeler Birliği (ZSO), konusu üzerinde somut adımlar atılmaya başlaması ile tansiyon düştü ve tüzük konusunda taslak oluşturma çalışmaları başladı.

Sırp Listesi’nden (SL) Kosova Milletvekili İgor Simiç, bütün Sırp siyasi temsilcilerinin, Zvecan’da ZSO tüzüğünün hazırlanması için Cumhurbaşkanı Thaçi tarafından görevlendirilen ve tüzüğün oluşturulmasından sorumlu Kosova Hükümeti Yönetim Ekibi ile görüşeceğini, SL üyeleri ile konu hakkında yaptıkları bir buluşmadan sonra dile getirdi. Taslağın oluşturulması çalışmalarında ekibe destek vermeye çalışacaklarını belirten Simiç aynı zamanda kendi çözüm önerilerini de ekibe sunacaklarını belirtti. Sözlerini, oluşturulacak planda Sırpların temsilcisi olarak sadece SL değil, seçilmiş tüm Sırpların olduğunu AB’nin tasdik ettiği ve bunu ekibin değiştiremeyeceğini söyleyerek noktaladı.

Görüşmeden çıkan bir diğer karar ise ZSO’nun, SL tarafından kurulması konusunda alınan ve hükümetten çekilme ile sonuçlanan karardan dönülmesiydi. Böylelikle SL, ZSO’nun kurulması işini Kosova Hükümetine bırakmış oldu. Simiç’in yaptığı konuşmada dikkat çeken noktalardan biri de Sırpların her zaman yaptıkları gibi ZSO konusunda da duygusal davrandıklarının altını “Sırplar beyinlerinden önce kalplerini kullanıyor.” cümlesi ile çizmesiydi.

Sırbistan Cumhurbaşkanı ise meseleye bu ölçüde sıcak bakmıyor. Vucic, 5 senedir Priştine’nin kendilerini oyaladığını buna rağmen Belgrad’ın 3,5 ay daha bekledikten sonra gereğini yapacağını ve bu durumda kimsenin Sırbistan’ı suçlayamayacağını çünkü uluslararası anlaşmaları ihlal eden tarafın Sırbistan değil, Kosova olmuş olacağını söyledi.

Öte yandan ise, Kosova Başbakan Yardımcısı Enver Hoxhaj ise ZSO’nun tamamıyla Kosova yasalarına uygun şekilde yapılacağına ve Kosova’da yeni bir Sırp Cumhuriyeti’nin (Republika Srpska) oluşmasına kesinlikle izin vermeyeceklerini söyledi.

Kosova yöneticileri, 19 Nisan 2013 tarihinde Kosova ile Sırbistan arasında Brüksel’de imzalanan anlaşmanın uygulanmasında ilk adım olarak Yönetim Ekibini kurmuş ve ZSO’nun Kosova yasalarına uygun olarak fakat yürütme yetkisi bulunmayacak şekilde ortaya çıkarılmasına hükmetmişti. Sırplar, Kosova’daki Sırp yönetimli on belediyenin birliğinden oluşacak ZSO’nun geniş yetkilere sahip olmasını umut ediyorlar. Brüksel’de 2015 yılının ağustos ayında AB arabuluculuğunda gerçekleşen kolaylaştırılmış Kosova- Sırbistan diyaloğu kapsamında Ortaklık Anlaşması’nın ilkeleri çerçevesinde, Kosovalı Sırplar ekonomik kalkınma, eğitim, sağlık, kentsel ve kırsal planlama, Sırbistan’dan doğrudan gelecek bütçe yardımları konularında tam bir yetki sahibi olmayı istiyor. Buna karşılık, belediyeler Kosova’ya tam entegrasyonu kabul edecekler.

Yusuf MEHMET

o-Staj 2018 BALKAM Stajyeri

Kaynak:

DEİK Türkiye-Makedonya İş Konseyi, Makedonya Meclis Başkanı’yla Bir Araya Geldi

 

   DEİK Türkiye-Makedonya İş Konseyi, Makedonya Cumhuriyeti Meclis Başkanı Talat Caferi ile buluştu. Buluşma, Talat Caferi adına verilen bir yemekte gerçekleşti. Talat  Caferi’nin Türkiye’yi ziyaret etmesi vesileyle gerçekleşen yemekte:Mlletvekili Enes İbrahim, Milletvekili Dr. Yusuf Hasani, Makedonya Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Dr. Zvonko Mucunski de Caferi ile beraberlerdi.

   Yemekte yapılan konuşmalarda, ana konu Makedonya ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilerdi. Son birkaç yılda artan ekonomik ilişkiler sonucunda artan ticaret hacminin öneminden bahsedildi. Ancak Başkan Bilal Kara mevcut olan ekonomik ilişkilerin ve kapasitenin, mevcut koşullarda yeterli olmadığından ve fazlasının gerekliliğinden bahsetti. Kara :‘’Siyasi otoritelerimizden daha çok ticaret, daha fazla yatırım için ticaretin ve yatırımcıların önündeki engelleri kaldırmalarını ve iş dünyasının önünü açmalarını talep ediyoruz’’ dedi. Aynı zamanda iki  ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin Makedonya için birçok yönden anlamı ve önemi olduğunu belirtti: ‘’Karşılıklı olarak gelişme eğiliminde olan ekonomik ilişkilerimiz Makedonya’nın kalkınmasına ve refah seviyesinin artmasına katkı sağlamaktadır. Bugüne kadar Makedonya’da yatırım yapan Türk şirketleri 5000 kişiye istihdam sağlamaktadır.’

   Makedonya Meclis Başkanı Talat Caferi ise, gerçekkeştirdiği yemekten dolayı duyduğu mutluluğu dile getirdi. Caferi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmede iki ülke arasındaki ticaret hacmini bir milyar doların üzerine çıkarma konusundan konuştuklarını söyledi. Şüphesiz Türkiye ile Makedonya arasındaki ticari ilişkilerin iki ülke için de sayısız getirisi vardır. Bu ilişkiler Makedonya’da istikrarı sağlama görevi görüp, Türkiye’nin bölgede elini güçlendirmektedir.

 

Nur İNAN

o-Staj 2018 BALKAM Stajyeri

 

 

Kaynakça:

 

 

Mogherini ve Vucic Her Konuda Aynı Fikirde Değil

Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, perşembe günü öğleden sonra Belgrad’da, bölgede bir tur düzenleyen, Avrupa Birliği (AB) Dış Politika Sorumlusu Federica Mogherini ile konuştuğunu söyledi.

Cumhurbaşkanı, kendisi ve misafiri Mogherini’nin ‘her konuda anlaşamadıklarını’ söyledi.

Vuciç: “Hukukun üstünlüğü konusunda yapılan çalışmalara özellikle dikkat ettik. Komisyonun tavsiyelerinin uygulanması hakkında konuştuk. Ülkemiz için yasal güvenlik için iyi ve önemli bir iş yaptığımızı düşünüyoruz.” dedi.

Görüşmelerde, Kosova ve Metodija’nın durumu ve bölgesel istikrardan da bahsedildiğini söyledi ve ekledi: “Kosova meselesine geldiğimizde, Sırbistan’ın birçok AB ülkesinin söylediklerinden farklı bir bakış açısı var, Priştine’nin de öyle. Federica Mogherini’ye minnettarım. İnsanlar, Sırbistan ve diğerleri için uygulanacak olan eşit standartlar için savaşan çalışmaları takdir eder bu yüzden Mogherini Sırbistan’da oldukça takdir görüyor.”

Vuciç, Mogherini’nin sağlamaya çalıştığı bu fırsatın yanı sıra, Sofya ‘da düzenlenecek AB-Balkanlar zirvesinin de ,”AB’ye yönelik ilerleme ve ekonomik ilerleme için ilave bir ivme olarak hizmet ettiğini” sözlerine ekledi.

Mogherini: “Her zaman Belgrad ve Priştine’nin Brüksel’de ki anlaşmalarını tamamıyla yerine getirmekte ısrar edeceğini” söyledi. Her zaman üzerinde anlaşılmış olanı tam olarak idare etmenin gerekli olduğu konusunda ısrar ediyorum. Sırp Belediyeler Topluluğu’nun oluşumunun söz konusu olduğu yerlerde çalışmak zorunda olduğumuzu bir kez daha yineledim. Anlaşmanın henüz gerçekleşmemiş olan diğer unsurları yerine getirilmelidir. “dedi.  Sırp Belediyeler Topluluğu’nun (ZSO) geciktiğini ancak bunu desteklediğini ifade etti.

Mogherini her ne kadar desteklediğini söylese de Vucic, Arnavutların bu konuda antlaşmaya uymayacaklarını bu yüzden ZSO konusunda Mogherini’ye katılmadığını söyledi.

Vucic’in bu sözleri, AB’nin olacağını söyleyip söz veren barışçı tutumuna Vucic’in pek de inanmadığının bir göstergesi olarak görülebilir. Brüksel’in ilerleyen günlerde tepkisi, ZSO hakkında gelişmelerin ne durumda olacağı ve AB’nin bu konuyu ne ölçüde denetleyeceğini ise önümüzdeki günlerde göreceğiz.

 

 

Dilek KARADAY

O-Staj 2018 BALKAM Stajyeri

 

 

KAYNAKÇA: