Home Blog Page 12

2023 Yılında Küresel Gündemde Öne Çıkan 10 Olay

0

2023 yılı, dünya genelindeki pek çok açıdan olağanüstü bir yıl oldu. Bu yıl, tarihi olaylar, büyük dönüşümler ve beklenmedik gelişmelerle doluydu. Küresel siyasetten çevre sorunlarına, teknolojik atılımlardan demografik değişimlere kadar, dünya sahnesinde önemli ve etkileyici anlar yaşandı. İşte, bu çarpıcı yılın en belirleyici 10 olayı, onların küresel etkileri ve bu olayların geleceğe dair bize ne anlattığı üzerine bir değerlendirme. CFR’dan James M. Lindsay’ın blog yazısından derlediğimiz 2023 Küresel Gündem içeriğinin orijinaline linkten ulaşabilirsiniz.

1- İklim Değişikliği 

Küresel Sıcaklık Rekorları Kırıldı: İklim değişikliği artık gelecekteki bir tehdit değil, dünyanın yeni gerçeği. 2023 yılı, kayıtlara geçen en sıcak yıl olabilir. Küresel sıcaklıklar son 125,000 yılda bu kadar yüksek olmamıştı ve 2015 Paris Anlaşması’nda belirlenen 2 derece sınırını aşmak üzere. Sonuç olarak dünya çapında tarihi orman yangınları, aşırı kuraklık ve rekor düzeyde sel gibi aşırı hava olayları yaşandı.

“Islak ampul sıcaklığı” gibi daha önce pek bilinmeyen terimler, yüksek sıcaklıkların yüksek nem ile birleştiğinde ölümcül olabileceğini insanların doğrudan deneyimlemesiyle günlük konuşmaların bir parçası haline geldi. Bu durum, küresel ısınmayı tersine çevirebilecek gelişmeler konusunda iyimserlik yaratsa da, bu teknolojilerin ne kadar hızlı ve yaygın bir şekilde ölçeklendirilebileceği konusunda ciddi şüpheler bulunmaktadır. Özellikle fosil yakıt üretiminin ve emisyonların artmaya devam etmesi, insanlığın katastrofik iklim değişikliğini önleme şansını kaçırmış olabileceği endişelerini artırmaktadır. Diplomatlar, iklim değişikliği ile mücadele planlarını ve anlaşmalarını tartışmak üzere COP-28 gibi ciddi forumlarda toplandılar, ancak bu toplantılar, “her şey söylendiğinde ve yapıldığında, daha çok şey söylenir ve daha azı yapılır” sözünü doğrular gibi görünmekteydi.

2023 Küresel Gündem

2- Rusya-Ukrayna Savaşı

Ukrayna’nın Karşı Saldırısı: 2023 yılının başlarında, Ukrayna’nın Rusya’nın kontrolündeki doğu Ukrayna ve muhtemelen Kırım üzerindeki hakimiyetini kırabilecek bir karşı saldırı başlatması bekleniyordu. Haziran ayında başlatılan bu karşı saldırı, Rus kuvvetlerine ağır kayıplar verdirmesine rağmen savaş hatlarında önemli bir değişiklik yaratmadı. Rus ordusu, kış ve ilkbahar aylarında güçlü savunma hatları inşa etmişti. Kasım ayında Ukrayna’nın en üst düzey generali, savaşın bir “çıkmaza” girdiğini ve “derin ve etkileyici bir ilerlemenin muhtemelen olmayacağını” kabul etti. Gerçekte, Rusya yıl boyunca Ukrayna’dan daha fazla toprak kazanmıştı. Batı’da, özellikle ABD’de, Ukrayna’ya daha fazla yardım gönderilmesi konusunda bir yorgunluk hissi baş göstermeye başladı. Rusya’nın daha büyük ekonomisi ve nüfusu göz önüne alındığında, uzun vadeli eğilimlerin Rusya’yı desteklediği düşünülüyordu. Bu durum, Ukrayna’nın savunmaya geçiş yapması ve ateşkes arayışına girmesi çağrılarını artırdı. Ancak, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in çatışmayı durdurmayı kabul edip etmeyeceği tartışmalı bir konu olarak kaldı. Putin, özellikle ABD’nin gelecek seçimlerde Ukrayna ile bağlarını koparacak bir başkan seçmesi durumunda, zamanın kendisinin lehine olduğuna inanıyor olabilir.

2023 Küresel Gündem

3. Hamas – İsrail Çatışması 

2023’ün son çeyreğinde, Orta Doğu’daki barış umutları Hamas’ın İsrail’e yönelik şiddetli saldırılarıyla sarsıldı. Bu saldırılar, İsrail tarihindeki en ölümcül gün olarak kayıtlara geçti ve yaklaşık 1,200 İsrailli’nin ölümüne yol açtı. İsrail, Gazze’ye yönelik hava saldırıları başlattı ve ardından kuzey Gazze’ye kara harekatı düzenledi. İsrail’in, Hamas’ın 7 Ekim baskınına ‘misilleme’ diye Gazze Şeridi’ne yönelik hava, kara ve denizden başlattığı saldırılarda üçüncü ay geride kaldı. Askeri analistlerin “yakın tarihin en tahrip edici, en kanlı ve en ölümcül saldırıları” olarak tanımladığı süreç, geride on binlerce ölü ve yaralı ve BM verilerine göre, 1,9 milyon yerinden edilmiş kişi ile hayalet kendi andıran, harabeye dönmüş bir Filistin şehri bıraktı. 

İsrail’in kuşatma altındaki Gazze Şeridi’ne 7 Ekim’den bu yana düzenlediği saldırılarda, öldürülen Filistinlilerin sayısı ise 22 bin 835’e yükseldi. Gazze’de Sağlık Bakanlığı’na göre saldırılarda şu ana kadar 58 bin 166 Filistinli yaralandı. İsrail, 7 Ekim saldırısında ölenlerin sayısını 1,139 olarak açıkladı. BM Acil Yardım Koordinatörü Martin Griffiths’in değerlendirmesine göre, dördüncü ayına girerken savaş, iki milyon üç yüz bin insanın yaşadığı Gazze’yi iki milyon insanın yerinden edildiği yaşamaya elverişli olmayan bir toprak parçası haline dönüştürdü. İsrail’in 93 gündür Gazze Şeridi’nin kuzey, orta ve güney bölgelerine sürdürdüğü yoğun ve şiddetli saldırılarda çoğu çocuk ve kadın olmak üzere binlerce Filistinli öldürüldü, binlercesi de çeşitli şekillerde yaralandı. Binlerce Filistinlinin cesedinin ise hala yıkıntılar altında kaldığına inanılıyor. 

2023 Küresel Gündem

4. ABD – Çin Gerilimi 

ABD-Çin Gerilimleri Devam Ediyor: 2023 yılının başlarında, ABD ve Çin arasındaki gerilimler hafiflemiş gibi görünse de, yıl içinde yaşanan olaylar bu durumu değiştirdi. Özellikle, Çin’e ait bir gözetleme balonunun ABD üzerinde tespit edilmesi, iki ülke arasındaki ilişkileri daha da gerdi. Balon, ABD’nin farklı bölgeleri üzerinden geçtikten sonra, Güney Carolina açıklarında bir ABD Hava Kuvvetleri F-22 Raptor’u tarafından düşürüldü. Çin, balonun hava durumunu izlemek için gönderildiğini ve rotasının sapması sonucu ABD üzerinden geçtiğini iddia etse de, ABD bu açıklamayı kabul etmedi. Bu olay, siyasi tutkuları alevlendirdi ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Pekin’e yapmayı planladığı ziyareti ertelemesine neden oldu.

En kaygı verici nokta, balonun düşürülmesinden sonra Çinli yetkililerin ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’in telefonunu açmamasıydı. Bu durum, iki süper gücün arasında kurulmuş bir iletişim kanalının eksikliğini vurguladı. Blinken, Haziran ayında “yapıcı” olarak nitelendirilen görüşmeler için Pekin’e seyahat etti. Ancak bu görüşmeler, Washington’ın Çin ile ticaret üzerine ek kısıtlamalar koymasını veya Pekin’in Tayvan, Filipinler veya Asya’daki ABD askeri güçlerine yönelik tacizlerini azaltmasını sağlamadı. Biden ve Xi, 2023 APEC Liderler Forumu’nda bir araya geldi. Görüşmeler bazı küçük anlaşmalarla sonuçlansa da, büyük bir ilerleme kaydedilmedi. Dünyanın iki en güçlü ülkesi arasındaki modus vivendi’ye (geçici anlaşma) ulaşmak hala zor görünüyor.

2023 Küresel Gündem

5. Yapay Zeka (AI) Fırsatlar ve Riskler

Yapay Zeka (AI) Teknolojilerinin Vaatleri ve Tehlikeleri: 2023 yılı, yapay zeka (AI) teknolojilerinin hem büyük vaatlerini hem de beraberinde getirdiği riskleri gözler önüne serdi. AI, özellikle ChatGPT’nin piyasaya sürülmesiyle birlikte önceki yıl kamuoyunun dikkatini çekmişti. 2023’te, bu teknoloji sadece gelişmekle kalmadı, aynı zamanda hükümetler, şirketler ve bireyler tarafından hızla benimsendi ve potansiyelini keşfetmek için kullanıldı.

AI teknolojisinin vaatleri, birçok alanda bilimsel atılımları hızlandırması ve örneğin hızlı ilaç tasarımı, tıbbi gizemlerin çözülmesi ve çözülemez gibi görünen matematiksel problemlerin aşılmasında rol oynaması şeklinde kendini gösterdi. Ancak, teknolojinin gelişiminin insanların zararları değerlendirme ve hafifletme yeteneklerinden daha hızlı olduğu konusunda uyarılarda bulunuldu. Bunlar arasında kitle işsizliği yaratma, mevcut toplumsal eşitsizlikleri daha da derinleştirme yer alıyor. AI’nın öncülerinden biri olan Geoffrey Hinton, AI’nın tehlikeleri konusunda uyarıda bulunmak için Google’daki işinden ayrıldı ve teknoloji liderleri Elon Musk ve Steve Wozniak gibi isimler, AI’nın “toplum ve insanlık için derin bir risk” oluşturduğu konusunda açık mektuplar imzaladı.

2023 Küresel Gündem

6. Sudan İç Savaşı 

2023, Sudan’ın demokrasiye geçiş yapması beklenen bir yıl olmasına rağmen, ülke iç savaşın pençesine düştü. Bu çatışmanın kökenleri, 2019’da Sudan’ın uzun süreli diktatörü Ömer el-Beşir’in devrilmesine yol açan protestolara dayanıyor. Yeni kurulan askeri cunta, sivil gruplarla iktidarı paylaşma ve seçimlere doğru ilerleme konusunda bir anlaşma yaptı. Ancak 2021 Ekim’inde, Sudan Silahlı Kuvvetleri (SAF) Başkanı Abdel Fattah al-Burhan ve Hızlı Destek Kuvvetleri (RSF) milislerinin lideri Mohamed Hamdan “Hemedti” Dagalo, başka bir darbeye öncülük etti. 2022 Aralık’ında, popüler baskıya boyun eğen bu iki adam, sivil yönetime iki yıllık bir geçiş süreci önderlik etme konusunda anlaştı. Ancak bu anlaşma ve iki adam arasındaki zoraki ittifak uzun sürmedi. 2023 Nisan’ında RSF güçleri, ülke genelinde SAF üslerine saldırdı. Ateşkes görüşmeleri bir yere varmadı. Sonbahara gelindiğinde, RSF çoğunlukla Hartum, Sudan’ın başkentini kontrol ederken, SAF ülkenin ana deniz limanı olan Port Sudan’ı kontrol altında tutuyordu. Özellikle Darfur’da çatışmalar şiddetliydi, burada RSF’nin öncüsü olan Cencavide, bölgenin çoğunlukla Arap olmayan nüfusuna karşı 2000’li yılların başında etnik temizlik kampanyası yürütmüştü. Yıl sonuna gelindiğinde, çatışmalar 10,000’den fazla insanın ölümüne ve 5.6 milyon kişinin yerinden edilmesine, yani Sudan nüfusunun yaklaşık %15’inin yerinden olmasına neden olmuştu. Bu durum, ülkedeki siyasi ve sosyal istikrarı ciddi şekilde tehdit eden bir duruma işaret ediyor.

2023 Küresel Gündem

7. Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’a Dönüşü

Dağlık Karabağ, 1991 sonlarında bağımsızlığını ilan etmiş ve bu durum, Ermenistan ve Azerbaycan arasında bir savaşa yol açmıştı. 1994’te Rusya’nın aracılık ettiği bir ateşkesle sona eren bu savaş, Dağlık Karabağ’ın de facto bağımsızlığını ve Azerbaycan topraklarının bir kısmının kontrolünü sağlamıştı. Ancak 2020 Eylül’ünde yeniden başlayan ve altı hafta süren büyük çaplı çatışmaların ardından Rusya’nın aracılığı ile bir başka ateşkes sağlandı ve bu sefer Azerbaycan, Dağlık Karabağ’ın büyük bir kısmını kontrolü altına aldı.

2. Karabağ Savaşı‘ndan yenilgiyle ayrılan Ermenistan, ordularının bir kısmını Azerbaycan’dan çekse de bir kısmını çok sayıda silah ve mühimmat ile Karabağ’da varlığını sürdüren yasa dışı sözde Ermeni rejime bıraktı. Azerbaycan yönetimi, 3 yıl boyunca Ermenistan’dan ordularını geri çekmesini, Karabağ’daki sözde rejimden de iddialarından vazgeçip kendini feshetmesini talep etse de bu talepler göz ardı edildi. Ermenistan, Karabağ’da kurduğu yasa dışı rejimle Azerbaycan’daki askeri varlığını sürdürürken bölgeye başta mayınlar olmak üzere silah sevkine devam etti. Azerbaycan, 23 Nisan 2023’te, yasa dışı geçişleri önlemek için Ermenistan’la sınırda, Laçın Koridoru diye bilinen Laçın-Hankendi yolunun başlangıcında sınır kontrol noktası kurdu. Bu şekilde Ermenistan’dan Azerbaycan topraklarına silah sevkiyatı tamamen önlendi fakat Ermenistan’ın hem sınırdaki hem de Karabağ’daki askeri provokasyonları devam etti. Yasa dışı Ermeni güçlerin döşediği mayınların patlaması nedeniyle 19 Eylül’de 4’ü polis 6 Azerbaycan vatandaşı yaşamını yitirdi. Bu durum üzerine Azerbaycan, Karabağ’da anayasal yapıyı yeniden tesis etmek amacıyla “antiterör operasyonu” başlattı. Yaklaşık 24 saat süren operasyonda Karabağ’daki Ermenistan silahlı birlikleri ve yasa dışı silahlı güçler silah bıraktı. Mevzilerini terk ederek geri çekilen Ermeni güçler, silahlarını Azerbaycan ordusuna teslim etti. Bakü yönetimi eş zamanlı olarak Karabağ Ermenilerinin temsilcileri ile entegrasyon görüşmelerine başladı. Böylece, Cumhurbaşkanı Aliyev’in tabiriyle Karabağ’da “Azerbaycan egemenliğini tam sağladı.”

2023 Küresel Gündem 

8. Dünyanın En Kalabalık Ülkesi: Hindistan

2023 yılında, yüzyıllardır süregelen demografik bir dönüm noktası yaşandı. Hindistan, Çin’i geçerek dünyanın en kalabalık ülkesi oldu. Hindistan’ın nüfusu tahminen 1.43 milyar kişiye ulaştı ve bu rakamın gelecek on yıllarda daha da artması bekleniyor. Bu değişiklik, hem Hindistan’ın hem de Çin’in demografik trendlerindeki farklılıklardan kaynaklandı. Çin’in nüfusu, hem küçülüyor hem de yaşlanıyor. Demografik projeksiyonlara göre, Çin nüfusu yüzyılın ortasına kadar 100 milyon kişi azalacak, bu da dünyadaki sadece on beş ülkenin mevcut nüfusundan daha fazla bir düşüş anlamına geliyor. Aynı dönemde, Çin’in medyan yaşı 39’dan 51’e yükselecek. Buna karşılık, Hindistan’ın nüfusu yaklaşık 1.7 milyar kişiye ulaşacak ve medyan yaşı 39 olacak. 

Hint Milliyetçiliği hakkında detaylı bilgi için: Dr. Hayati Ünlü ile Hint Milliyetçiliği Üzerine Röportaj

 

9. Uzay Yarışı Devam Ediyor

Yüz elli yıl önceki tavsiye “Batı’ya git” iken, günümüzdeki tavsiye “Göklere git” olabilir. 2023 yılı, hem ülkelerin hem de şirketlerin uzay alanında büyük yatırımlar yaptığı ve önemli ilerlemeler kaydettiği bir yıl oldu. Dünya genelinde yetmiş yedi ülkenin uzay ajansları var ve on altı ülke uzaya yük gönderme kapasitesine sahip. Özellikle Ay, bu çabaların merkezinde yer aldı. Rusya’nın Ay programı, Ağustos ayında iniş aracının Ay yüzeyine çarpmasıyla hayal kırıklığına uğradı. Hindistan, Ay’ın güney kutup bölgesine yakın bir noktaya insansız bir araç indirerek bu alanda dördüncü ülke oldu. İki hafta sonra, Hindistan Güneş’i incelemek üzere bir görev başlattı. Çin ve Amerika Birleşik Devletleri de hırslı Ay programlarına sahip, NASA 2025’e kadar Ay’a astronot göndermeyi hedefliyor.

Bu ve diğer uzayla ilgili çabalar, jeopolitik rekabetlerin uzayın askerileştirilmesine yol açabileceği endişelerini artırıyor. Uzay faaliyetlerini yönetecek kuralların eksikliği de dikkat çekiyor. Amerika Birleşik Devletleri, “sivil uzay keşfini yönetmek” için Artemis Anlaşmalarını teşvik ediyor, ancak Çin ve diğer birçok uzaycı ülke bu anlaşmaya katılmayı reddediyor. Uzayda kuralların belirlenmesi, SpaceX, Blue Origin ve Virgin Galactic gibi özel şirketlerin uzay operasyonlarındaki büyük rolü nedeniyle karmaşıklaşıyor.

10. Demokrasi At Stake! 

Küresel Demokratik Durgunluk Devam Ediyor: 2023 yılında, dünya genelinde demokrasinin ve özgürlüklerin gerilemesi eğilimi devam etti. Freedom House, yılın başında 2022’nin global özgürlük ve demokraside gerilemenin yaşandığı on yedinci ardışık yıl olduğunu duyurdu. Afrika’daki darbe salgını devam etti; Temmuz ayında Nijer’in askeri güçleri, ülkenin demokratik olarak seçilmiş başkanını devirdi. Yakın devletler, darbenin tersine çevrilmesi için müdahale tehdidinde bulunurken, Mali ve Burkina Faso’daki askeri cuntalar karşılık olarak savaş tehdidinde bulundu. Ağustos ayında Gabon’un askeri güçleri iktidarı ele geçirdi ve sonunda seçim yapılacağına dair belirsiz vaatlerde bulundu.

Tayland’da, Mayıs ayında yapılan seçimlerde yeni bir ilerici parti en çok koltuğu kazandı, ancak kulis anlaşmaları sonucunda askeri yanlısı bir hükümet kuruldu ve seçimin en büyük kazananı dışarıda kaldı. Hindistan hükümeti, muhalifleri yasalar ve korkutma taktikleri kullanarak susturmaya devam etti. Birçok diğer demokrasi, ifade özgürlüğünü kısıtladı. Seçim kaybetmeleri durumunda bu durumun sadece oyların hileli olduğu anlamına geleceğini iddia eden adayların eğilimi sürdü. Avrupa genelinde aşırı sağ partiler başarı gösterdi, bu durum bir asır önce Avrupa demokrasilerinin çöküşünü hatırlattı.

 

2023 yılının en önemli olaylarına baktığımızda, dünya genelinde demokrasinin gerilediğini ve otoriter eğilimlerin güçlendiğini gördük. Ancak 2024, bu küresel mücadelenin, demokrasi ile otoriterlik arasındaki çekişmenin, gerçek anlamda sandıklarda oynanacağı bir yıl olacak. Bu durum sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde, üç yıl önce sağ kanattan bir isyanın Biden’ın göreve başlamasını engellemeye çalıştığı ilk başkanlık seçiminde değil, aynı zamanda dünyanın en kalabalık 10 ülkesinden yedisi de bu yıl ulusal liderlik için sandık başına gidecek. Böylece, 2024 yılında dünya genelinde demokrasi ve otoriterlik arasındaki bu büyük mücadele, ulusal liderlik için yapılacak seçimlerle somut bir şekilde sahnelenecek ve küresel politikada önemli bir dönüm noktası oluşturacak.

2023 Küresel Gündem – 2023 Küresel Gündem – 2023 Küresel Gündem

Ulusötesilik ve Diaspora Çalışmalarında Metodolojik Milliyetçilik: Sınırların ve Kimliklerin Sorgulanması

Özet

Bu çalışma metodolojik milliyetçilik kavramını anlamaya çalışırken ulusötesi ve diaspora çalışmalarıyla bağlantısını tanımlamayı amaçlamaktadır. Ulusal sınır ve kimliklerin sorgulanmasında kullanılan metodolojik yaklaşımları incelemek, bu çalışmanın bir diğer amacıdır. Konu hakkında zemin oluşturmak için metodolojik milliyetçilik, ulusötesilik ve diaspora kavramlarının tanımları yapılmış ve aralarındaki ilişki incelenmiştir. Bu kapsamda, metodolojik milliyetçiliğin ne olduğu, ulusötesilik ve diaspora çalışmalarının tanımı ve amacı, metodolojik milliyetçiliğin ulusötesilik ve diaspora çalışmalarındaki somut etkileri, ulus inşa süreci ve metodolojik yaklaşımların ulusal sınır ve kimlikleri nasıl etkilediği anlaşılmaya çalışılmıştır. Buna göre, çalışmada, milliyetçi bakış açısının değiştiği bir dönemde sınırların ve kimliklerin sorgulanmasında ulusötesi ve diasporik yaklaşımların benimsenmeye başladığı sonucuna ulaşılmıştır.

Anahtar Kelime: Diaspora, Kimlikler, Metodolojik Milliyetçilik, Ulusal Sınırlar, Ulusötesilik.

Abstract

This study aims to explore the concept of methodological nationalism while defining its connection to transnational and diasporic studies. Another objective of this study is to examine the methodological approaches used in questioning national borders and identities. To establish a foundation on the subject, definitions of methodological nationalism, transnationalism, and diaspora have been outlined, and their interrelations have been scrutinized. Within this scope, the research attempts to comprehend what methodological nationalism entails, the definitions and purposes of transnationalism and diaspora studies, the concrete effects of methodological nationalism on transnationalism and diaspora studies, the process of nation-building, and how methodological approaches affect national borders and identities. Consequently, the study concludes that in a period where the nationalist perspective is evolving, transnational and diasporic approaches are beginning to be embraced in the questioning of borders and identities.

Keywords: Diaspora, Identities, Methodological Nationalism, National Borders, Transnationalism.

Giriş

Metodolojik milliyetçilik, Sanayi Devrimi’nden sonra Avrupa’da ortaya çıkan milliyetçilik ideolojisiyle birlikte kullanılmaya başlayan bir araştırma yöntemidir. Diaspora veya ulusötesi topluluklar ise özetle, bireylerin kökenlerinden farklı bir yerde yaşamasını ve hem yaşadıkları topluma uyum sağlarken hem de kendi benliklerini unutmamasını tanımlar. Metodolojik milliyetçiliğin sınır ve kimliklerin belirlenmesinde kilit nokta olduğu bilinmektedir. Ancak günümüzde vatandaşlık anlayışının değişmesiyle birlikte ulusal sınırların karmaşıklığı ve kimliklerin çoklu boyutları karşımıza çıkmaktadır. Toplumda çoklu kültür toplulukların artmasıyla birlikte ulusal sınırların ve kimliklerinin sorgulamasında milliyetçi yaklaşımların etkisi hafiflemiş, ulusötesi ve diasporik yaklaşımlardan yararlanılmaya başlanılmıştır. Örneğin, devletler artık vatandaşlıktan çıkan bireylere vatandaşlık vermek yerine çifte vatandaşlık imkânı sunmaktadır. Bu evrimleşme ulusötesilik ve diaspora çalışmalarının önemini giderek arttırmaktadır.

Bu amaçla birlikte ilk bölümde metodolojik milliyetçiliğin tanımı yapılmış ve araştırmaları nasıl etkilediği tartışılmıştır. İkinci bölümde ise ulusötesilik ve diaspora kavramları hakkında kısa bir tanımlama yapılmış ve çalışmalar hakkında bilgi verilerek bu çalışmaların ulusal sınırlar ve kimliklerle ilişkisi incelenmiştir. Üçüncü bölümde kısaca metodolojik milliyetçiliğin ulusötesi ve diaspora çalışmaları üzerindeki etkisinden bahsedilmiştir. Son olarak dördüncü bölümdeyse ulusal sınır ve kimliklerden bahsedilmiş, bu iki kavrama yönelik metodolojik yaklaşımlar incelenmiştir. Bu bağlamda, “Ulusötesilik ve Diaspora çalışmalarında Metodolojik Milliyetçilik nasıl bir rol oynamaktadır ve bu bağlamda ulusal sınırların ve kimliklerin sorgulanmasında metodolojik yaklaşımlar nasıl evrilmektedir?” soruları cevaplanmaya çalışılmıştır.

Metodolojik Milliyetçilik: Tanımı ve Anlamı

Metodolojik milliyetçilik, sosyal bilim alanlarında araştırmaları ulus-devlet bakış açısıyla inceleyen yöntem bilimidir. Bu yöntem genel bağlamda araştırmanın milliyetçi bakış açısıyla nasıl incelenmesi gerektiği konusunda genel bir rehber sunar ve felsefeci, siyaset bilimci, tarihçi, sosyolog ve antropologlar tarafından kullanılmaktadır. Ayrıca Metodolojik milliyetçilik kavramının tanımlanmasında Andreas Wimmer ve Nina Glick Schiller’in önemli katkıları bulunmaktadır. Wimmer ve Schiller’e göre metodolojik milliyetçiliğin üç modu vardır. Bu üç mod cehalet, doğallaştırma ve bölgesel sınırlamadan oluşur. Bu modlar birbirleriyle kesişir ve birbirlerini güçlendirerek tutarlı bir epistemik yapı oluştururlar. Metodolojik milliyetçilik kısaca bir kavram, olay veya olguyu incelerken milli düşünce, milli kimlik ve ulusal bilincin etkisi altında açıklamaya çalışan bir metot olarak karşımıza çıkmaktadır. 19. yüzyılda milliyetçilik kavramının modern anlamda gündeme gelmesiyle birlikte gelişen metodolojik milliyetçilik kavramı, araştırmaları milliyetçi görüş altında sistemli ve analitik bir şekilde inceleyerek çalışmalara fayda sağlar. Bu yöntem her ne kadar çalışmalara katkıda bulunsa da bazı araştırmacılar tarafından çokça eleştirilmektedir. Metodolojik milliyetçilik araştırmalarda tek bir milleti, devleti veya kültürü ele alarak, bu yaklaşımın dar bir bakış açısına neden olduğu ve diğer milletler ve kültürlerle etkileşimi göz ardı ettiği için eleştirilere maruz kalır. Bu gibi sebeplerden dolayı araştırmaların eksik veya yanıltıcı sonuçlanmasına yol açar (Kalıntaş, 2023).

Ulusötesilik ve Diaspora Çalışmaları: Kavramsal Çerçeve

Ulusötesilik kavramı 1960’larda birden fazla devlette yerleşik ve örgütsel tabanları olan kurumsal yapıların kurulmasını ifade etmek için yaygın olarak kullanılmaktaydı. Ulusötesi kavramı, ulusal sınırların ortadan kalkmasına ve ulusal sınırları aşan fikirlerin ve siyasi kurumların gelişmesine işaret etmek için kullanılmıştır. Bu kavramın içeriği kültürel çalışmalar ve sosyal bilimlerde kullanılmaya başlanmasıyla birlikte yeniden gelişmiştir (Schiller & Basch & Blanc, 1995). Artık bazı göçmenlerin uluslararasında yaşamaya başladığı fikrinide söylemektedir.  Bireyler menşe ülkelerindeki kişiler ve yerlerle ulusal sınırları aşarak sürekli sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi bağlantılar kurmaya devam ederler. Ulusötesi bireyler genellikle birden fazla dil bilirler, kültürler arasında kolaylıkla hareket edebilirler ve birden fazla kimliklere sahip olabilirler. Bireyler göçmen, vatandaş gibi siyasi tanımlardan kaçınırlar çünkü devlet üyeliğini duygusal değil araçsal bir nitelik olarak görürler (Koser, 2007). Böylece antropolojide kültür ve nüfus ulusal sınırlar ötesinde şekillenmeye başlar. Topluluklar ulus-devletin zayıflaması, teknolojinin gelişmesi, iletişim ve ulaşılabilirlik gibi faktörler sayesinde artık sıkı bir şekilde sınırlanamaz ve bölgeselleştirilemez hale gelmiştir (Schiller & Basch & Blanc, 1995). 

Diaspora, 2500 yıllık geçmişe dayanan eski bir kelimedir. Yunancada dağılmış tohumlar anlamına gelmektedir. Günümüzde ise basitçe ifade etmek gerekirse etnik grupla aynı anlamda kullanılmaktadır. Yeniden kullanılmaya başlanmasıyla birlikte kelimenin anlamı ve içeriği hala tartışılmaktadır. Kısaca şu şekilde tanımlana bilinir: Ata yurtlarını terk eden ve yabancı topraklara uyum sağlamak zorunda kalan, farklı kültürel miraslarını mümkün olduğunca korurken, kendilerini yeni kültürel ve siyasi koşullara uyarlayan etnik gruplardır (Parladır & Özkan, 2014). Diaspora teriminin kullanılmasının bir nedeni de göçmen, mülteci ya da sığınmacı terimlerine kıyasla daha az olumsuz çağrışımlar içermesidir (Koser, 2007).

Diaspora teriminin kökeni Yahudi, Afrika diasporası gibi tarihsel deneyimlere dayanır. Bu örnekler incelendiğinde, diasporik grupların ortak özelliği, savaş, tasfiye, sürgün veya soykırım gibi travmatik göç hikayelerine maruz kalmış olmalarıdır. Diasporaları travmatik olaylarla ilişkilendirme eğilimi bu topluluklara karşı geleneksel yaklaşımı oluşturmaktadır. Ancak zaman içinde diaspora kavramı anlam genişlemesi yaşamıştır. Yahudi ve Afrikalıların tarihsel yaşantılarıyla alakalı olan bu kavram artık göçmen, misafir işçi, mülteci, sürgün ve etnik grupla bağlantılı hale gelmiştir (Parladır & Özkan, 2014).

Geniş bir kullanım alanına sahip olan diaspora kavramına bakıldığında genel olarak bu kavramla ilgili çalışmaların Batılı yazarlar ve araştırmacılar tarafından yürütüldüğü görülmektedir. Bunun nedeninin göçün doğudan batıya gerçekleşmesinden kaynaklı olduğu söylenebilinir. Literatürde de Ermenistan’daki Fransız diasporasından değil de Fransa’daki Ermeni diasporasından bahsedilmesi bunun sonuçlarından biridir. Diaspora analizlerinin veya tartışmalarının çoğunun Batılılar tarafından ele alınması, diaspora kavramının genelde batıda yaşayan doğulu toplumlar için kullanıldığı fikrini bizlere sunmaktadır (Yaldız, 2013).

Metodolojik Milliyetçiliğin Rolü

Ulusötesilik ve diaspora çalışmalarında metodolojik milliyetçilik nasıl bir rol oynamaktadır? Metodolojik milliyetçilik, ilk bölümde bahsedildiği gibi milliyetçi bakış açıyı benimseyen bir araştırma yöntemidir. Bu yöntem, ulusötesi ve diaspora çalışmalarında, ulusal kimlik ve bağları göz önünde bulundurarak bir ülkeyi incelemektedir. Bu ulusötesi toplulukları ve diaspora gruplarıyla ilgili çalışmalarda bireylerin yaşadığı ülkeyi göz ardı ederek sadece ırkına bağlı ülkeyi yani köken ülkesinin incelenmesine neden olur. Metodolojik milliyetçilik yöntemini kullanan araştırmacılar, yerel ve küresel dinamikleri es geçtikleri için çoklu kimliklerin eksik bir biçimde ele alınmasına sebebiyet verir. Ek olarak metodolojik milliyetçilik yöntemi ulusal çıkarları, değerleri ve politikaları benimsediği için diaspora ve ulusötesi toplulukların ulusal sınırları aşan çıkar ve katkılarını inceleyememektedir. Metodolojik milliyetçiliğin eleştirilmesinin bir diğer sebebi ise kendi içinde eleştirel bir bakış açısına sahip olmamasıdır. Bu yüzden araştırmacılar metodolojik milliyetçiliğin kendi içinde bulunan eksiklik ve sınırlamalardan kurtulmak için yeni bir metoda ihtiyaç duyulduğunu belirtmişlerdir. Kısaca eleştirmenler milliyetçilik çalışmalarında kullanılan araştırma yöntemlerinin gözden geçirilerek, daha kapsamlı olacak şekilde eleştirel bir bakış açısı geliştirilmesi gerektiği savunmaktadırlar (Akyiğit, 2021). Peki, ulusötesi ve diaspora çalışmalarına ne gibi olumlu katkıları vardır? Bir ulusötesi veya diaspora topluluğunun köken ülkesiyle olan bağlarını incelenilirken ulusal kimlik odak haline getirildiği için burada metodolojik milliyetçiliğin etkisi görülebilir. Örneğin, bir ulusötesi veya diaspora topluluğunun neden asimileşmediklerine ve kendi kimliklerini nasıl koruduklarını incelerken ulusal kültür ve tarihin önemi etkili olduğu için bu yöntemden yararlana bilinir.

Ulusal Sınır ve Kimliklerin Sorgulanması

Ulus inşa süreci modernleşmenin temel araçlarından biri olarak görülmektedir. Sosyal bilimler ve modern ulus devletin ortaya çıkışı paralel bir süreçtir. Bu süreç sayesinde ulusal sınırları da kapsayan uluslararası bir sistem ortaya çıkmıştır. 20. yüzyıla kadar sosyal ve bilimsel ilginin çoğu kültürlerin farklılıkları, sınırları ve aralarındaki ilişkiler gibi konulara yönelmiştir. Etnik grupların ortaya çıkışıyla birlikte, özellikleri önemsenmemiş ve devletler tarafından ihmal edilmişlerdir. Kültürel azınlıklar modern çağ boyunca hem siyasi hem de bilimsel olarak görmezden gelinmiştir. Milliyetçiliğin azalması, yeni kimliklerin oluşması gibi gelişmelerle uluslar homojenleşmeye başlamış ve kültürel azınlıkların toplumda kendilerine yer bulması kolaylaşmıştır. Bununla birlikte günümüzde ulusötesi topluluklar ve diasporik gruplar belirginleşmeye başlamışlardır. Ulus devletlerin asimilasyoncu kültür ve dil politikalarının geçerliliğini yitirmesiyle birlikte ırksal, etnik ve kültürel çeşitlilikler bağlamında gruplar artık kendi farklılıklarını ifade edebilme hakkı elde edebilmişlerdir. Çok kültürlü gruplar (ulusötesi ve diaspora grupları) hem yaşadıkları ülkenin kimliğini hem de kendi kültürlerinin kimliklerini benimsemişlerdir. Ulusal kimlik kamusal alana hâkim olurken, etnik kültürel özelliklerde bu kimliğin ulaşamayacağı alanlarda yaşayabilmektedir. Diaspora veya ulusötesi topluluklar sosyal ortamlarda, çoğunluk kültürüne uyum sağlarken kendi özgürlüklerini de devam ettirirler. Bir yandan ana vatanla ilişkilerini güçlendirirken diğer yandan da ulus ötesi ağlar aracılığıyla kimlik referanslarını genişletmektedirler (Parladır & Özkan, 2014).

Metodolojik Yaklaşımlar

Milliyetçilik ulusun, ulus-devletin, ulusal sınır ve kimliğin inşasında önemli rol oynamaktadır. Milliyetçiliğin oluşmasını sağlayan faktörler; sınırlar, ulus-devlet ve ulusal kimliktir. Sınırlar ise milliyetçiliğin oluşmasına katkı sağladığı için ideolojik bir yapıya sahiptir. Milliyetçiliğin sınır, ulus-devlet, ulusal kimlik gibi faktörler üzerinden gerçekleşen tanımı, metodolojik bir diğer adıyla yönetimsel milliyetçilik ile bağlantılıdır. Metodolojik milliyetçilik sınırlar aracığıyla yerli-yabancı, orası-burası vb. kategoriler oluşturarak ulusal sınır ve kimliklerin şekillenmesine yardımcı olur. Metodolojik milliyetçilik amacı belirli sınırlar içerisinde yaşayan insanları ortak kültürel bir alanda buluşturmak, homojen ulusal bir kültür yaratmaktır. Bu yüzden yönetimsel milliyetçilik dışardan gelen göçü tehdit olarak görmektedir. Ulus-devlet sınırları içindeki bireyleri yerli, dışındaki bireyler için yabancı terimini kullanır (Özbey, 2021).

Ulusal kimlik ve sınırların sorgulanmasında bir diğer yaklaşım ise ulusötesi ve diasporik yaklaşımlardır. Günümüzde küreselleşme, göç hareketleri, iletişim, teknoloji, kültürel etkileşimlerin kolaylaşması, insanların daha kolay uluslararası bağlantı kurabilmesi gibi faktörler sayesinde çok kültürlü toplumlar oluşmuştur. Çok kültürlü toplumlar yeni sosyal, kültürel yapılar oluştururlar ve bu sayede uluslararası alanda siyasi etkileşim sağlarlar. Bu durum vatandaşlık kavramının içeriğinin yeniden düşünülmesi gerektiğine de neden olabilir. Ulusötesileşme durumunda bireyler farklı alanlarda birden fazla üyeliğe sahip olabilirler. Yani bireyler farklı ulus, etnik ve kültüre aidiyet hissedebilirler. Bu durum çoklu vatandaşlık imkânı ile yasal düzene geçiş yapmıştır ve çift kimliğe sahip bireylerin sayısı giderek artmaktadır. Ulusötesi metodoloji ise bu tür rollerin ve aidiyetlerin devletlerin sınırlarını aşabileceği perspektifine katkı sağlar. Bu yöntemin metodolojik milliyetçilikten farkı, ulusal kimliği belirli ulusal sınırlar içerisinde incelemek yerine, sosyal ve sembolik bağların çeşitli mekanlara yayılmasını inceler. Ulusal kimliğe sahip bireylerin de ulusal sınır dışında yaşayabildiğini veya ulusal kimliklerin diğer kimliklerle ilişki kurabileceğini varsayarak araştırmalarını bu duruma göre inceler (Faist, 2012). 

Sonuç

Milliyetçiliğin yayılmasıyla kurulmaya başlanan ulus-devletler günümüzde değişikliğe uğramaktadır. Milliyetçiliğin bir araştırma yöntemi olan metodolojik milliyetçilik ulusötesilik ve diaspora çalışmalarını iki yönlü etkilemektedir. İlk yönü araştırmanın darlığı sebebiyle ulusötesilik ve diaspora çalışmalarının anlaşılmasını zorlaştırarak olumsuz etkilemektedir. İkinci yönü ise bireyin köken ülkesiyle bağlantılı araştırmaları yaparken olumlu bir etki olarak karşımıza çıkmaktadır. Çağımızda küresel bağlantılar, göç hareketleri, gelişen teknolojiler ve kültürel etkileşimler sayesinde çoklu kimliklere olan ilgi ve istek giderek artmıştır. Bunun temelini ise ulusötesi ve diasporik topluluklara dayanmaktadır. Ulusal sınırların ve kimliklerin sorgulanması milliyetçi yaklaşımlar ve ulusötesi diasporik yaklaşımlar olmak üzere iki yöntem açısından incelenmiştir. Metodolojik milliyetçilik sınırların milliyetçilik ideolojisine sahip olduğunu ve belirli bir bölge içerisinde yaşayan bireylerin ortak kültürel bir kimlik olduğunu söylemektedir. Öte yandan, çok kültürlü toplumların oluşmasıyla birlikte ulusal sınır ve kimliklere yeni yaklaşımlar doğmuştur. Ulusötesi ve diasporik topluluklar kendi ve farklı bir kimliği benimseyerek ulusal sınır ve kimliklerin aşılmasına neden olmaktadır. Bu durum ulus-devlet anlayışının esneklik kazanmasına vatandaşlık kavramının da çeşitlenmesine olanak sağlamıştır. Bu, bireylerin/devletlerin, ulusal sınırların dışında da farklı kimlik ve kültürleri kabul etmeye başladığı bir evre olarak değerlendirilebilir. Bu evre, göç politikalarında, vatandaşlık anlayışında, uluslararası alanda veya ilişkilerde önemli değişimlere neden olabilir.

Betül Kalıntaş
TUİÇ Akademi Stajyeri

Kaynakça

Akyiğit, H. (2021). Metodolojik Milliyetçiliğin Eleştirisi. İnsan ve Toplum, 11(1), 31-67.

Faist, T. (2012). Toward A Transnational Methodology: Methods to Address Methodological Nationalism, Essentialism, And Positionality. Revue Européenne des Migrations Internationales, 1, 51-70.

Kalıntaş, B. (2023, October 25). Metodolojik Milliyetçilik. TUİÇ UliWiki Sözlük.
https://uliwiki.org/index.php?title=Metodolojik_Milliyetçilik

Koser, K. (2007). International Migration: A Very Short Introduction. Oxford University Press.

Özbey, K. (2021). Sınır, İdeoloji ve Milliyetçilik: Yöntemsel Milliyetçilik İdeolojisinin İnşasında Sınırlar. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 10(2), 1231-1250.

Parladır, H. S., & Özkan, D. (2014). Diaspora Studies In Social Sciences: Modernity, Power, And Identity. Journal Of Süleyman Demirel University Institute of Social Sciences Year, 2(20).

Schiller, N. G., Basch, L., & Blanc, C. S. (1995). From Immigrant to Transmigrant: Theorizing Transnational Migration. Anthropological Quarterly, 48-63.

Wimmer, A., & Glick Schiller, N. (2002). Methodological Nationalism and Beyond: Nation–State Building, Migration, and The Social Sciences. Global Networks2(4), 301-334.

Yaldız, F. (2013). Diaspora Kavramı: Tarihçe, Gelişme ve Tartışmalar. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları (HÜTAD), 18(18), 289-318.

Siyasetçilerin Göç Hakkında Anlattığı Her Şey Yanlış. İşte Gerçekte Nasıl İşlediği

0

Göç Hakkında yazdığı ”How Migration Really Works?” isimli kitabı 9 Kasım 2023’de yayınlanan Amsterdam Üniversitesi Sosyoloji Profesörü Hein De Haas’ın 29 Aralık 2023 tarihinde The Guardian’da yayımlanan görüş yazısını sizler için çevirdik. 

Şu anda, benzeri görülmemiş kitlesel göçün yaşandığı bir dönemde yaşıyor gibiyiz. Afrika’dan insanların Akdeniz’i geçmeye çalışırken umutsuzca tıkıştırıldıkları denize dayanıksız botlar, Britanya’ya Manş Denizi’ni geçmeye çalışan sığınmacılar ve Meksika-ABD sınırına ulaşmaya çalışan “karavanlar” gibi görüntüler, küresel göçün kontrol dışı bir şekilde arttığı korkularını doğruluyor gibi görünüyor.

Fakirlik, eşitsizlik, şiddet, baskı, iklim krizi ve nüfus artışının zehirli bir karışımı, Afrika, Asya ve Latin Amerika’dan gittikçe daha fazla insanı, zengin batının kıyılarına ulaşmak için umutsuz yolculuklara çıkmaya itiyor gibi görünüyor. Bütün bunlar, gelecekte insanların büyük dalgalarının gelmesini engellemek için radikal önlemler alınmasını gerektiren popüler “göç krizi” fikrini doğuruyor, bu da görünüşe göre batı toplumlarının ve ekonomilerinin emilim kapasitesini aşmış gibi görünüyor.

Ancak buna rağmen, küresel göçün hızlandığı iddiasını destekleyecek bilimsel bir kanıt yok. Uluslararası göçmenler dünya nüfusunun yaklaşık %3’ünü oluşturuyor ve bu son yarım yüzyılda dikkate değer bir şekilde sabit kalmış. Benzer şekilde, mülteci göçü de siyasi retorik ve medyada gösterilen algıdan çok daha sınırlı. Mülteciler, bütün uluslararası göçmenlerin yaklaşık %10’unu ve dünya nüfusunun %0.3’ünü temsil ediyor. Çatışma seviyeleri ile güçlü bir şekilde dalgalanmasına rağmen, uzun vadede artan bir eğilim olduğuna dair bir kanıt yok. Mültecilerin yaklaşık %80-85’i kendi bölgelerinde kalıyor ve bu pay da geçtiğimiz on yıllar boyunca oldukça sabit kalmış. Ve yasadışı göçün kontrol dışı olduğuna dair bir kanıt yok – aslında, küresel güneyden kuzeye doğru hareket eden göçmenlerin büyük çoğunluğu yasal olarak, pasaportlar ve evraklar ile taşınmaya devam ediyor. Örneğin, on Afrikalıdan dokuzu yasal olarak, pasaportları ve evrakları ile Avrupa’ya taşınıyor.

Bunun yanı sıra, göçün nedenleri hakkındaki yaygın anlayışları baş aşağı çeviren kanıtlar da var. Geleneksel görüş, güneyden kuzeye göçün aslında köken ülkelerindeki yoksulluk, eşitsizlik ve şiddetin bir sonucu olduğudur – bu yüzden yoksulluğun azaltılması ve kalkınmanın göçe tek uzun vadeli çözüm olduğu popüler bir fikirdir. Ancak, fakir ülkeler zenginleştikçe göçün arttığını gösteren kanıtlarla bu varsayım çürütülüyor.

Yoksulluktan kaçış, şiddet ve iklim krizi faktörler arasında yer alıyor ama ana itici güç zengin toplumların ucuz iş gücü talebi

PROF. DR. HEIN DE HAAS – AMSTERDAM ÜNİVERSİTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ

Gelir ve eğitim seviyelerinin artması ile altyapı iyileştirmeleri, insanların göç etme yeteneklerini ve arzularını artırıyor. Tipik “sefaletten umutsuzca kaçış” yerine, gerçekte göç genellikle ailelerin uzun vadeli refahına bir yatırımı temsil ediyor ve önemli kaynaklar gerektiriyor. Yoksulluk aslında insanları uzun mesafeler boyunca, hele bir kıtadan diğerine geçmek için gerekli kaynaklardan mahrum bırakıyor. Bu aynı zamanda, yaygın varsayımların aksine, iklim çöküşünün “iklim mültecilerinin” kitlesel hareketlerini tetikleme ihtimalinin düşük olmasının birçok nedeninden biridir. Kuraklık ve su baskınlarının etkileri üzerine yapılan araştırmalar çoğu insanın evine yakın kalacağını gösteriyor. Aslına bakılırsa, en savunmasız insanlar büyük olasılıkla tuzağa düşecek ve dışarı çıkamayacaklardır.

Göçmenlerin çoğunun Hindistan ve Meksika gibi orta gelirli ülkelerden gelmesi tesadüf değil. Paradoks şu ki, dünyanın en fakir ülkelerindeki (örneğin Sahra altı Afrika’daki) herhangi bir kalkınma biçiminin bu nedenle gelecekteki göç potansiyelini artırması muhtemeldir.

Yine de, küresel ortalamaların sabit kalmasına rağmen, geçtiğimiz on yıllar boyunca ABD, Britanya ve batı Avrupa’ya olan yasal göçün arttığını inkar etmek zor. Bu durum sık sık hoşnutsuzluğa yol açmış ve daha az, daha kontrollü veya daha seçici göç için tekrarlanan çağrılara sebep olmuştur.

Ancak sınır baskınları bu hedeflere ulaşmada açıkça başarısız olmuş veya göçün gerçekten nasıl işlediğini anlamaya dayanmayan politikalar nedeniyle sorunları daha da kötüleştirmiştir. Ana neden, göçün en önemli kök nedenini – sürekli iş gücü talebini – göz ardı etmiş olmalarıdır.

Yoksulluğun göçe neden olduğu yanıltıcı iddiası, 1990’lardan beri batı ülkelerine olan göçün ana itici gücünün iş gücü talebi olduğu gerçeğini gizler. Daha yaygın eğitim, kadınların özgürleşmesi ve nüfus yaşlanması, tarım, inşaat, temizlik, konaklama, taşımacılık ve gıda işleme gibi sektörlerde göçmen işçilere olan talebi artırmış; yerel işçilerin bu tür işleri yapmaya istekli ve yetenekli olmadığı oranda işgücü tedariği bitip kurumuş durumda. Bu tür kronik iş gücü eksiklikleri olmasaydı, çoğu göçmen gelmezdi.

Ancak bu, doğal bir süreç değildi. Bunun yerine, yerel işçilerin yapmak istemediği tehlikeli işlerin büyümesini teşvik eden ekonomik ve iş gücü piyasası liberalizasyonuna yönelik politikalarla yıllar boyunca teşvik edilen bir süreçti. Solcu ve sağcı politikacılar bu gerçeği biliyorlar, ancak “göçmenlik konusunda yumuşak” olarak görülme korkusuyla bunu itiraf etmeye cesaret edemiyorlar.

Bunun yerine sert konuşmayı seçiyorlar ve kontrol görünümü yaratan ancak aslında göç politikasının gerçek doğasını gizlemek için bir duman perdesi olarak işlev gören siyasi gösteriş eylemlerine başvuruyorlar. Bu mevcut durumda, giderek daha fazla göçmen içeri alınıyor ve belgelenmemiş işçilerin istihdamı, hayati iş gücü açıklarını doldurdukları için geniş çapta hoş görülüyor. Politikacılar, neredeyse gülünç derecede düşük düzeydeki işyeri yaptırımlarının da kanıtladığı gibi, bu duruma göz yummuş oluyorlar.

Bu başarısız politika mirasından kurtulmak için, politikacıların göç hakkında dürüst bir hikaye anlatma cesaretini toplamaları gerekiyor: Bazı insanlar için diğerlerinden daha fazla yarar sağlayan bir olgu olduğunu; bazıları için dezavantajları olabileceğini ancak dileklerle ortadan kaldırılamayacağını; ve karmaşık sorunlar için basit çözümler olmadığını.

Temel seçimlerin yapılması gerekiyor. Örneğin, giderek daha fazla işin (ulaşım, inşaat, temizlik, yaşlı ve çocuk bakımı, yiyecek tedariki) ağırlıklı olarak göçmen işçilerden oluşan yeni bir hizmetçi sınıfına devredildiği bir toplumda yaşamak istiyor muyuz? Kısmen sübvansiyonlara dayanan ve gerekli emek için göçmenlere bağımlı olan büyük bir tarım sektörü istiyor muyuz? Mevcut gerçeklik, göçle ilgili tartışmaları eşitsizlik, emek, sosyal adalet ve en önemlisi içinde yaşamak istediğimiz toplum türüyle ilgili daha geniş tartışmalardan ayıramayacağımızı gösteriyor.

Prof. Dr. Hein de Haas

Göç Hakkında daha fazla içerik için: GÖÇ ÇALIŞMALARI İÇERİKLERİ

Uluslararası İlişkiler Filmleri 2023

0

TUİÇ Akademi olarak geride bıraktığımız yılda uluslararası ilişkiler filmleri kategorisine girebilecekler arasından aşağıdaki 5 filmi sizler için seçtik. İzlemediklerinize mutlaka göz atın! Ayrıca önerdiğiniz filmler var ise lütfen [email protected] adresine göndererek listemize katkı verin. 2024’ün sağlık ve keyifle yeni filmler izleyeceğimiz bir yıl olması dileğiyle. 

1- Oppenheimer 

“Oppenheimer”, 2023’te Christopher Nolan tarafından yönetilen, başrolünde Cillian Murphy’nin J. Robert Oppenheimer’ı canlandırdığı bir biyografik gerilim filmidir. Film, Oppenheimer’ın Manhattan Projesi’ndeki rolü ve 1954 güvenlik duruşması sonucunda yaşadığı düşüşü ele alıyor. Filmde Emily Blunt, Matt Damon, Robert Downey Jr. ve Florence Pugh gibi isimler de yer alıyor. 11 Temmuz 2023’te Paris’te prömiyerini yapan ve 21 Temmuz’da Birleşik Krallık ve ABD’de gösterime giren film, 181 dakika süren ve 100 milyon dolar bütçeyle üretilmiş olup, 954.1 milyon dolarlık gişe hasılatı elde etti. 2023’ün en yüksek hasılat yapan üçüncü filmi olan “Oppenheimer”, eleştirmenlerden büyük beğeni topladı. Bu film, Oppenheimer’ın atom bombasının geliştirilmesindeki rolü ve bu silahın uluslararası ilişkiler ve güvenlik politikaları üzerindeki derin etkisini vurgulayarak, nükleer silahlanma ve Soğuk Savaş döneminin tarihine ışık tutuyor. Bu bağlamda, film tarihsel gerçekleri ve uluslararası güç dengelerini şekillendiren önemli bir figürün kişisel ve profesyonel hayatını inceleyerek, küresel politikadaki etkilerini gözler önüne seriyor.

2- How to Blow Up a Pipeline

“How to Blow Up a Pipeline”, Daniel Goldhaber tarafından yönetilen ve Ariela Barer, Jordan Sjol ile birlikte yazılan 2022 yapımı bir Amerikan aksiyon-gerilim filmidir. Andreas Malm’in kitabından esinlenerek, genç bir grup bireyin Batı Teksas’taki bir petrol boru hattını sabote etme planını anlatıyor. Film, 2022 Toronto Uluslararası Film Festivali’nde prömiyer yapmış ve 7 Nisan 2023’te ABD’de gösterime girmiştir. Film, iklim krizi ve çevreci aktivizm temalarını işleyerek, çevresel eylemlerin uluslararası politikalar üzerindeki etkisini ve çevresel adalet mücadelesinde radikal yaklaşımların potansiyel sonuçlarını ortaya koyuyor. Bu çerçevede, film, modern çevre hareketlerinin küresel siyaset üzerindeki etkilerini ve çevre politikalarının oluşturulmasındaki rolünü vurguluyor.

 

3- A Compassionate Spy 

“A Compassionate Spy”, Steve James tarafından yazılan ve yönetilen 2022 yapımı bir Amerikan belgesel filmidir. Film, Manhattan Projesi’nin fizikçisi ve Sovyetler Birliği casusu Theodore Hall’ın hikayesine odaklanıyor ve uzun bir röportaj ile arşiv görüntüleri içeriyor. 79. Venedik Film Festivali’nde prömiyer yapan ve 4 Ağustos 2023’te ABD’de gösterime giren film, Rotten Tomatoes’ta olumlu eleştiriler aldı. Film, Hall’ın bilim ve casusluk faaliyetlerinin Soğuk Savaş dönemindeki uluslararası ilişkilere etkisini inceliyor ve bu tür bireysel eylemlerin küresel politika üzerindeki derin etkilerini gözler önüne seriyor.

 

 

4- Killers of the Flower Moon

“Killers of the Flower Moon”, Martin Scorsese’nin yönettiği ve Eric Roth ile birlikte senaryosunu yazdığı 2023 yapımı bir Amerikan epik Western suç drama filmidir. 1920’lerde Oklahoma’daki Osage Ulusu arazilerinde petrol bulunması sonrası yaşanan cinayetleri konu alan film, Leonardo DiCaprio, Robert De Niro ve Lily Gladstone gibi isimleri başrolde barındırıyor. Cannes Film Festivali’nde prömiyer yapan ve ABD’de gösterime giren bu film, gişede başarı elde etti. Film, yerli halkın hakları ve Amerikan tarihinin karanlık dönemlerine ışık tutarak, tarihi olayların uluslararası ilişkiler ve yerli halkların hakları üzerindeki etkilerini vurguluyor.

 

5- The Essential Church

“The Essential Church” 2022 yapımı, 126 dakikalık bir belgesel filmdir. Film, Covid-19 kısıtlamaları nedeniyle hükümet kararlarına meydan okuyarak kiliselerini yeniden açan üç papazın hikayesine odaklanıyor. Belgesel, kilise ve hükümet arasındaki tarihsel mücadeleyi inceleyerek, günümüzdeki çatışmaları geçmişte inançları uğruna hayatlarını feda edenlerle karşılaştırıyor. Film, kilisenin bilimsel, hukuki ve en önemlisi Kutsal Kitap açısından önemini vurgularken, din ve devlet ilişkilerinin uluslararası çerçevede nasıl şekillendiğini ve bu ilişkilerin toplumsal ve politik etkilerini gösteriyor.

 

 

Uluslararası İlişkiler Filmleri listemizin sonuna geldik. Geçmişe dönük daha fazla filme ulaşmak istiyorsan ULUSLARARASI İLİŞKİLER FİLMLERİ sayfamızı ziyaret edebilirsin. 100’den fazla filmi sizler için listeledik. 

Görüş, öneri ve sorularınız için [email protected] adresinden bizimle iletişim kurabilirsiniz. 

2024 Uluslararası İlişkiler Kitapları: 10 Kitap Önerisi

TUİÇ Akademi olarak sizlere 2024 Uluslararası İlişkiler Kitapları önerilerimizi belirledik. 2023 yılında ve yakın zamanda yayımlanan kitaplardan yaptığımız seçkide yer veremediğimiz bir çok kitap olduğunun farkındayız. İlerleyen dönemlerde okuma önerilerimize devam edeceğiz. Şimdiden hepimiz için bolca okuyacağımız sağlıklı bir 2024 yılı diliyoruz. 

İşte 2024 Uluslararası İlişkiler Kitapları…

1- Power Structures in International Politics

Michael Poulshock’un “Uluslararası Politikada Güç Yapıları” (Power Structures in International Politics) adlı kitabı, 10 Aralık 2023’te yayımlandı. Kitap, dünya olaylarının dinamiklerine orijinal bir bakış açısı sunarak, uluslararası ilişkileri hesaplamalı bilim üzerinden ele alıyor. Devletlerin nasıl siyasi güç biriktirdiğini ve bu rekabetin kaynak çatışmalarına, koalisyon oluşturmaya, emperyalizme, güç dengesine ve küresel istikrarsızlığa nasıl yol açtığını açıklıyor. Yüzden fazla çizimle zenginleştirilmiş, sürükleyici ve erişilebilir bir üslupla yazılmış olan bu eser, jeopolitik, uluslararası ilişkiler ve nicel bilimlere ilgi duyan geniş bir kitleye hitap ediyor.

2- International Relations Theory – Seventh Edition

 

“Uluslararası İlişkiler Teorisi Yedinci Baskı” (International Relations Theory Seventh Edition), Mark V. Kauppi ve Paul R. Viotti tarafından yazılmış, 15 Ağustos 2023’te yayımlanmıştır. Kitap, öğrencilerin çeşitli devlet ve devlet dışı aktörlerin işleyişi hakkında kavramsal ve eleştirel düşünmelerine yardımcı olacak benzersiz bir yaklaşım sunuyor. Yedinci baskı, güncel uluslararası ilişkiler teorilerini (gerçekçilik, liberalizm, ekonomik-yapısalcılık ve İngiliz Okulu), yorumlayıcı anlayışları (yapısalcılık, feminizm, postmodern, eleştirel teori ve yeşil teori), normatif düşünceleri ve antik dünyadan modern çağa kadar olan entelektüel temelleri kapsıyor.

3- Right and Wronged in International Relations

 

“Uluslararası İlişkilerde Haklı ve Haksız” (Right and Wronged in International Relations) kitabı, Brian C. Rathbun tarafından yazılmış ve 10 Ağustos 2023’te Cambridge University Press tarafından yayımlanmıştır. Rathbun, uluslararası ilişkilerde ahlak konusundaki yaygın görüşlere karşı çıkıyor. Kitap, devletlerin haksızlığa uğradıklarında verdiği tepkilere odaklanarak, ahlaki değerlerin uluslararası ilişkilerde her zaman var olduğunu ortaya koyuyor. Rathbun, Alman dış politikası üzerine arşiv çalışmaları, büyük metin veritabanları analizi ve Rus, Çin ve Amerikan halkları üzerine yapılan anketler aracılığıyla uluslararası ilişkilerde ahlakın rolünü yeniden değerlendiriyor.

4- And then What?

 

Catherine Ashton’ın “And Then What?” kitabı, 28 Eylül 2023’te yayımlandı. Ashton, 2009-2014 yılları arasında AB’nin ilk Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi olarak görev yapmıştı. Kitap, Catherine Ashton’ın uluslararası diplomasideki deneyimlerini anlatıyor. Ashton, AB’nin Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi olarak, 28 ülkenin görüş ve değerlerini temsil etme zorluğuyla karşılaştı. Kitapta, Ukrayna’daki çatışmadan Sırbistan-Kosova anlaşmasına kadar birçok önemli olayı ele alınıyor. Ashton, diplomatik çabaları ve tarihi anlaşmaların arkasındaki süreçleri detaylandırırken, modern diplomasi hakkında değerli içgörüler sunuyor. Bu eser, günümüz dünyasının karmaşık siyasi ve diplomatik meselelerine dair derin bir anlayış kazandırıyor.  İran nükleer anlaşması gibi tarihi anlaşmaların müzakerelerinde yer almış Ashton kitapta modern diplomasiye dair kapsamlı bir bakış sunuyor.

5- International Relations: The Key Concepts

 

“Uluslararası İlişkiler: Anahtar Kavramlar” (International Relations: The Key Concepts) kitabının 4. baskısı, Steven C. Roach ve Alexander D. Barder tarafından yazılmış ve 29 Eylül 2023’te yayımlanmıştır. Kitap, uluslararası ilişkiler alanındaki en önemli temaları tanıtıyor ve 16 yeni giriş içeriyor. Bu yeni girişler arasında Antroposen, Otoriter Popülizm, Sınırlar, Brexit, Onur, Hiyerarşi, Kesişimsellik, Pandemi, Postmodern Savaş, Irk Savaşı, Dirençlilik gibi konular bulunuyor. Her seviyedeki okuyucu ve öğrenci için ideal bir kaynak olan bu kitap, uluslararası ilişkiler alanında geniş bir bakış açısı sunuyor.

 

6- International Political Economy (7th Edition)

“Uluslararası Politik Ekonomi” kitabının 7. baskısını Thomas Oatley, 30 Kasım 2022’de Routledge tarafından yayımlamıştır. Kitap, küresel ekonomiyi, kazananlar ve kaybedenler yaratan siyasi bir rekabet olarak ele alıyor. Pandeminin küresel ekonomi üzerindeki yıkıcı etkisini, iklim değişikliğini ve büyük güçlerin rekabetinin global ekonomiye etkilerini inceleyerek, okuyucuları küresel ekonomik politikalar hakkında eleştirel perspektif sunuyor. Kitap, geniş bir bakış açısıyla küresel ekonomiyi siyasi bir rekabet olarak ele alıyor ve bu rekabetin kazananlarını ve kaybedenlerini inceliyor. Özellikle siyasi teori, tarih ve ekonomi konularında sınırlı bilgisi olan öğrencilere yönelik hazırlanan bu metin, devlet ve devlet dışı aktörlerin güç ve zenginlik peşindeki çabalarını irdeliyor. Küresel ekonominin işleyişini ve ekonomik politikaların küreselleşme bağlamında nasıl şekillendiğini anlatırken, okuyucuları eleştirel düşünmeye teşvik ediyor.

 

7- Middle East Politics and International Relations

“Orta Doğu Politikası ve Uluslararası İlişkiler: Kriz Bölgesi” kitabının ikinci baskısı, Shahram Akbarzadeh tarafından yazılmış ve 28 Ekim 2022’de Routledge tarafından yayımlanmıştır. Kitap, Orta Doğu’daki iç savaşlar ve insani krizler ile artan Rus ve Çin etkisinin altında yatan değişen jeopolitik dinamikleri ele alıyor. Orta Doğu’nun modern tarihindeki önemli olayların kökenlerini inceleyerek, okuyuculara bu olayların anlamını ve tarih üzerindeki etkilerini anlamalarında yardımcı oluyor. Kitap, dış müdahale, İslam’ın politik tezahürleri, milliyetçilik ve insan hakları gibi temaları detaylı bir şekilde işliyor.

8- Big Tech Firms and International Relations

 

Li Sheng’in “Big Tech Firms and International Relations: The Role of the Nation-State in New Forms of Power” kitabı, 7 Ağustos 2022’de yayımlandı. Kitap, büyük teknoloji firmalarının uluslararası ilişkilerde yeni bir güç olarak ortaya çıkışını ve ulus devletlerin bu firmaları düzenleme şekillerini incelemektedir. Bu çalışma, uluslararası ticaret üzerindeki etkileri ve ulusal güvenlik, bilgi yönetimi ve yeni teknolojilere erişimdeki dönüşümleri ele alıyor. Kitap, ABD, Çin ve AB gibi hükümetlerin yasal düzenlemelerini ve büyük teknoloji firmalarının faaliyetlerini nasıl kontrol altına aldıklarını tartışıyor.

9- How Migration Really Works

Hein de Haas’ın “How Migration Really Works: A Factful Guide to the Most Divisive Issue in Politics,” kitabı, 9 Kasım 2023’te yayımlandı. Kitap, göç hakkındaki yanlış anlamaları ve mitleri ele alarak, konu hakkında yeni bir bakış açısı sunuyor. Yazar, küresel göç, iklim değişikliği ve göçün etkileri gibi konuları araştırarak, göçün gerçek dinamiklerini ve etkilerini detaylı bir şekilde inceliyor. Bu eser, göçü korkulacak bir sorun değil, gerçekler üzerine kurulu bir anlayışla ele alıyor.

Hein de Haas’ın “How Migration Really Works” kitabı, göçle ilgili yaygın yanılgıları ve mitleri çürütüyor. Kitap, göçü korkulacak bir sorun olarak değil, gerçek verilere dayanarak ele alıyor ve göçün gerçek yüzünü ortaya koyuyor. Bu çalışma, göçün kompleks doğasını ve toplumsal etkilerini kapsamlı bir şekilde inceliyor, okuyuculara göç konusunda daha bilinçli bir bakış açısı kazandırıyor.

10- One Hundred Years of Turkish Foreign Policy (1923-2023)

Binnur Özkeçeci-Taner ve Sinem Akgül Açıkmeşe tarafından editörlüğü yapılan “Türk Dış Politikasının Yüz Yılı (1923-2023): Tarihsel ve Teorik Yansımalar” kitabı, 15 Eylül 2023’te Palgrave Macmillan Cham tarafından yayımlandı. Kadın akademisyenler tarafından yazılan bu eser, Türkiye’nin dış politikasının tarihsel sürekliliklerini ve değişimlerini kapsamlı bir şekilde inceliyor ve Türkiye’nin farklı bölgeler ve küresel aktörlerle ilişkilerini değerlendiriyor. Türkiye’nin devlet çıkarlarının yönetici elitin çıkarlarıyla her zaman örtüşmeyebileceğini vurgulayarak, Türkiye’nin yüzüncü yılının, ideolojik temellere dayanmaktan ziyade pragmatik bir strateji gerektirdiğini belirtiyor. Kitap, çeşitli Uluslararası İlişkiler teorilerini kullanarak Türkiye’nin iç politikası ile dış politika yapımı arasındaki etkileşimi aydınlatıyor. Türkiye’nin dış politikasının evrimini ve birçok bölge ve küresel aktörlerle ilişkilerindeki önemli gelişmeleri inceliyor. Kitap, Türkiye’nin dış ilişkilerindeki sürekliliklere ve bazı alanlardaki önemli değişikliklere ve kopuşlara dikkat çekiyor.

BONUS: A Companion to Modern Turkey’s Centennial

“A Companion to Modern Turkey’s Centennial: Political, Sociological, Economic and Institutional Transformations since 1923,” editörleri Alpaslan Özerdem ve Ahmet Erdi Öztürk olan, Eylül 2023’te yayımlanan bir eserdir. Kitap, Türkiye’nin kuruluşundan günümüze kadar olan siyasi, sosyolojik, ekonomik ve kurumsal dönüşümlerini derinlemesine inceliyor. 52 bölüm ve 7 ana kısımda, ülkenin siyasi ideolojileri, yönetim zorlukları, dış politikası ve toplumsal kültürü gibi çeşitli konular ele alınıyor. Disiplinlerarası bir grup akademisyen tarafından kaleme alınan bu eser, Türkiye’nin geçmişinden bugüne ve geleceğe uzanan yolculuğunu detaylı bir şekilde gözler önüne seriyor. Farklı disiplinlerden dünyada öncü 60’tan fazla bilim insanının katkı verdiği eser, Türkiye’nin siyasi ideolojilerini, yönetim zorluklarını, dış politikasını, ekonomik gelişimini ve toplumsal kültürünü kapsamlı bir şekilde ele alıyor.

2024 Uluslararası İlişkiler Kitapları listemizi burada sonlandırıyoruz. Sizlerin mutlaka okunması gerektiğiniz düşündüğünüz ve yeni çıkan kitaplara ilişkin bilgileri [email protected] adresinden bizlerle paylaşabilirsiniz. Ayrıca henüz güncellememiş olsak da daha önce yaptığımız ULUSLARARASI İLİŞKİLER FİLM LİSTESİ‘NE göz atabilirsiniz.

Küreselleşen Dünyada Siber Terörizm: DAEŞ Örneği

0

Özet

Küreselleşen dünyada bilgi ve teknolojideki gelişmeler siber terörizm kavramının ortaya çıkmasında en büyük rolü oynuyor. Bilgi ve teknolojinin insan hayatını kolaylaştırması, yeni fırsatlar oluşturması ve ilerlemeler sağlaması fayda sağlamakla birlikte büyük bir problem olan siber terörizm kavramını da doğurmuştur. Siber terörizm ulusal güvenlik açısından tehdit unsuru olarak görülmüştür. İnternet kullanımının yaygınlaşması sanal ile gerçeklik arasında bir bağlantı oluşturmuştur. Ekonomi, sağlık, eğitim, haber gibi alanlar sanal dünyayla bir bütünlük sağlamıştır. Sanal dünyanın oluşturduğu bu etkileşimsel süreç terörizmin teknik ve taktik açısından gelişimine sebep olarak siber terörizmi kapsamlı bir yapıya dönüştürmüştür. Keza araştırmanın çıkış noktası, siber terörizm kavramına açıklık getirilerek DAEŞ örneği üzerinden anlatılacaktır. Aynı zamanda siber terörizmi daha iyi anlamak açısından küreselleşme ve terörizm kavramlarının araştırılmasını kapsamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Siber terörizm, terörizm, küreselleşme, DAEŞ.

Abstract

In today’s globalizing world, developments in information and technologies have become one of the biggest threats and dangers in the emergence of the concept of cyber terrorism. While information and technology make human life easier, create new opportunities and provide advancements, which creates benefits but also has given rise to the concept of cyber terrorism as the biggest problem. Cyber terrorism has been seen as a threat to national security. In fact, the widespread use of the internet has created a connection between virtuality and reality. Areas such as economy, health, education and news have become integrated with the virtual world. This interactive process created by the virtual world has transformed cyber terrorism into a comprehensive structure by ensuring the technical and tactical development of terrorism. Likewise, the starting point of the research will be clarified and explained through the example of DAESH, the concept of cyber terrorism. It also includes researching the concepts of globalization and terrorism in order to better understand cyber terrorism.

Keywords: Cyber terrorism, terrorism, globalization, DAESH.

Giriş

Küreselleşme kavramı 1960’lı yıllarda ortaya çıkmıştır. 1980’li yıllar itibariyle teknoloji, ulaşım, bilgi ve iletişim alanlarında önemli değişim ve dönüşümler meydana gelmiştir. Bu değişim ve dönüşümler insanlığın yaşamını olumlu ve olumsuz pek çok alanda etkilemiştir. Bu bakımdan küreselleşme tüm insanlığın yaşamına tesir eden, yeniliği ortaya koyan gerek ekonomi ve üretim faktörlerini gerek bilgi ve teknolojinin hukuksal, siyasal ve kültürel değerlerini hızlı bir biçimde yayan uluslararası bir kavramı oluşturmaktadır. Dolayısıyla küreselleşme çok boyutlu bir süreçtir.

20. yüzyılın sonlarına doğru teknoloji alanında yeniliklerle gelişmeye devam etmesi insan hayatında bir bütün oluşturmuş ve bilgi çağının etkin olduğu zamana gelinmiştir. İnsanların sahip olduğu teknolojik aletlerle yaşamın pek çok alanında ayrılmaz bir beraberlik oluşturmuştur. Bilgi teknolojileri insan hayatında sosyal, eğitim, sağlık, ekonomi gibi her alanda hayatı kolaylaştıran bir noktaya gelmiştir. Teknoloji ve bilgi çağının insan hayatına faydalı olduğu gibi zararlı eylemleri de beraberinde getirerek tehlikeli bir duruma işaret etmiştir. Bilgi çağının gelişimiyle güvenlik alanında boşluk oluşmuş, devletin ve toplumun güvenliğini etkileme noktasına ulaşmıştır.

Öyle ki bilgi çağında internet mühim bir aracı oluşturmuştur. İnternet, uygulama alanının genişlemesiyle birlikte kendi hukukunu, dilini ve söylemini oluşturmaya başlamıştır ve ortak küresel düzeyde yeni bir tehdit olan siber terörizmi yaratmıştır (Turhan, 2006:1; akt. Yurtsever, 2020: 2). Buradan hareketle küreselleşmenin etkileri pek çok alanda yenilikler getirdiği gibi terörizm alanında da değişim ve gelişim göstermiştir. Küreselleşmenin ivme kazanması ve sanal ile gerçeğin iç içe geçmesi terörizm açısından yeni bir olgu olarak ortaya çıkmıştır. İnsanlığın yaşamını tehlikeye atan ve günümüzün en büyük tehditlerinden biri olan siber terörizm kavramı doğmuştur. Bu bakımdan teknoloji alanlarında hızlı bir gelişim sağlanması siber terörizm kavramının oluşmasında öncülük etmiştir. Teknoloji alanının hızlı bir şekilde gelişmesi orantılı olarak güvenlik alanlarında da problemin meydana gelmesinde etkili olmuştur. Aynı zamanda her geçen gün gelişen teknolojinin siber terörizmin bir tehdit olarak dünyaya yayılmasına neden olmaktadır.

Siber terörizm küreselleşme döneminde yeni bir mahiyet kazanmış ve uluslararası toplumda müşterek bir problemi ortaya çıkarmıştır. Teknolojinin her geçen gün ilerlemeler kaydetmesiyle siber terörizmin gelişmesini sağlamakta böylece güvenlik meselesinde korku ve tehlike oluşturmaktadır. Teknoloji geliştikçe tehdidin ve korkunun gücü artmakta ve çağın tehlikeli yapısını meydana getirmektedir. Bu gösteriyor ki siber terörizm küresel bir boyutta tüm insanların yaşamını etkileyecek bir olgudur. Bu bağlamda bu çalışmada küreselleşme ve terörizmin kavramları açıklanarak siber terörizmin nasıl ortaya çıktığı ifade edilecektir. Teknolojinin hızla ilerlemesiyle siber terörizmin nasıl geliştiği tetkik edilecektir. Bu bilgiler ışığında siber terörizmi daha iyi anlamak açısından DAEŞ örneği ile analiz edilecektir.

Küreselleşme Nedir?

Eski çağlara dayanan küreselleşme kavramı, günümüzdeki teknoloji uygulamaları var olduktan sonra yoğunluk kazanmıştır. Küreselleşme batı kaynaklı bir kavramdır. “Globalization” ve “globus” kelimelerinden ortaya çıkmıştır. Küreselleşmenin gelişim aşamalarında onar yıl arayla üç olay gerçekleşmiştir. Bu üç olay 1970’li yıllarda ekonomi alanında, 1980’li yıllarda teknolojik aletlerle iletişim alanında ve 1990’lı yıllarda Batı’nın tek güç konumuna gelme devrimlerini oluşturmuştur. Buradan hareketle küreselleşmenin ivme kazanması yeni bir dünya düzenine işaret etmiştir. Küreselleşmenin ekonomi boyutundaki etkisi tek bir pazar sürecine geçilmesi ve serbest ticaretin genişlemesini, askeri boyutundaki etkisi hükümetlerin güvenlik stratejilerinin yeniden yapılanma süreçlerini, teknoloji alanındaki etkisi ise iletişim ve ulaşım alanlarında ilerletmeyi ve maliyeti ucuzlatmayı sağlamıştır.

Küreselleşme çok boyutlu bir kavram olarak sosyal, hizmet, kültürel, politik, ekonomik ve bilgi teknolojilerini kapsayan ve insanlar arası etkileşimi sağlayan bir kavramdır. Küreselleşme farklı gelenekleri barındıran zengin bir kaynaktır. Çağımızda küreselleşme; ulus aşırı şirketler tarafından kullanılan propaganda sloganı, sınırları şeffaf hale getiren bir süreç, neo-liberalizmin, ekonomik gelişmelerin veya teknolojik faktörlerin yarattığı dönüşümlerin oluşturdukları bir bütün; sınır aşan iletişim ağlarının çevrecilik faaliyetlerinin, dünya barışı ve kadın hakları gibi konular savunulurken bilimsel, akademik, siyasi çevreler tarafından en çok atıf yapılan kavramlardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır (Kartal, 2016: 292).

Her şeyin hızla akıp yayıldığı dünyada uyuşturucu, bilgi, göçmenler, internet, radyasyon, değerler, silahlar, müzik, hava kirliliği, imajlar, fikirler, öğrenciler, teknoloji gibi daha da genişletebileceğimiz bu kavramlar hükümetler için yeni fırsatlar yaratmakla birlikte yeni sorunların da tetikleyicisi olmuştur (Devlet Planlama Teşkilatı [DPT], 2000: 55). Bu durum Sanayi Devrimi ile birlikte hammadde, makineleşme, enerji, sermaye, bilgi, haberleşme ve sömürge alanlarında iki kutuplu mahiyet kazanarak güçlü ve bağımlı devletlerin oluşmasını sağlamıştır. Bağımlı devletler açısından yaşanan problemler karşısında sömürge ve eşitsizlik durumları olmuştur. Böylece tutarsız ve düzensiz olan küreselleşmenin zengin ile fakir arasındaki uçurumun yoğunlaşmasına sebebiyet vermiştir.

Küreselleşme iletişim alanında ilk kez sosyologlar tarafından terim olarak kullanılmıştır. Mc Luhan’a göre iletişim alanının ilerlemesi ve teknolojinin gelişimi dünyanın tek bir mekana yönlendirildiğini izah ettiğini ve küresel köye doğru yer aldığını belirtmiştir. Küresel köyün zaman ve mekan kavramlarının ortadan kaldırdığını açıklamıştır. Aynı zamanda Mc Luhan’a göre teknolojik gelişmeler ile kitle iletişim araçlarında ilerlemeler sağlaması dünyanın küçük bir mekana dönüşeceğini ve haberleşmenin ülkeler arasında kolay ve hızlı olacağını ileri sürmüştür. Bu durum siber terörizmin gelişmesinde en büyük etkeni sağlayan iletişim alanı internet, bilgisayar, haberleşme uyduları gibi buluşları ortaya koymuştur. Bu bağlamda küreselleşme evrensel bir olgu kazanarak küresel bir toplum oluşturmuştur.

Terörizm Nedir?

Dünyada şiddet ve tehdit eylemlerini içeren, büyük ve mühim bir sorun teşkil eden, toplumun yaşamlarını, özgürlüklerini, güvenli alanlarını ve haklarını zarara uğratarak muhtelif kriminal hareketini gerçekleştiren terörizm; yıkıcı, sarsıcı, baskıcı, yıldırıcı, tedhişçi, korkutucu, tehlikeli ve hiddetli bir tasarımdır. Hususiyle terörizm; ulusal veya uluslararası sistemin bütünlüğünü bozmaya çalışarak; ekonomik, sosyal, siyasal ve hukuksal yapıların bağımsızlığını ve istikrarlılığını yok etme girişiminde bulunan bir eylem stratejisidir. Dolayısıyla terörizme dayalı pek çok tanım yapılmasına rağmen uluslararası hukukta kabul edilmiş belirli bir tanım bulunmamaktadır. Terörizm kavramı üzerinde uzlaşma sağlanamaması, hukuki cepheyi zayıflatmaktadır (Öktem, 2004: 5). Terörizmin tanımı bulanık kaldığı sürece şiddet eylemlerinin failleri, tanımın dışında kaldıkları savunmasına başvurmayı sürdüreceklerdir (Öktem, 2004: 5).

Terörizm, insanların can güvenliğini yok sayarak acımasızca katleden ve her eylemi ve etik ilkeleri hiçe sayarak gerçekleştiren illegal şiddet durumudur. Özellikle belirtmek gerekir ki, terörizm, bireysel veya kitlesel cinayetler silsilesini sistematik hale getirme hedefinin bir sonucudur. Terörist için tehdit, şiddet ve cinayet amaç değil birer araçtır. Hesaplı bir şiddettir, yöntemdir, stratejidir. Her çeşit terör mutlaka şiddet ihtiva etmektedir (Yayla, 1990: 358). Terörizm kimliğine sahip olan kimseler sistematik fikirlerden noksan, yılgınlık oluşturan, zarar verici saldırılar meydana getiren ve kanun dışı yollarla sistemi değiştirmeye çalışan kimselerdir. Ayrıca terör örgütleri konvansiyonel ordulara ve güvenlik güçlerine kıyasla nispeten zayıf aktörler oldukları için; araç bombalamaları, intihar saldırıları, suikastlar, adam kaçırma ve rehin alma gibi aşırı şiddet eylemlerini kullanmaktadır (Karaağaç, 2020: 9).

Özellikle belirtmek gerekir ki 11 Eylül saldırılarının olması terörizmin bölgeselden küresele doğru aşan bir güvenlik problemini tezahür etmiştir. Bu saldırı yalnızca ABD’ye yönelik bir saldırı olmamıştır. Bilakis tüm dünyada merkezi bir konu haline gelerek terörizme olan farkındalık artmış ve dünyanın gündemini oluşturmuştur. Aynı zamanda Soğuk Savaş sonrası terörizm, bu saldırı ile uluslararası güvenliğe yönelik en önemli meseleyi taşımış, uluslararası düzenin yeniden biçimlenmesinde mühim bir rol oynamıştır. Bu saldırıdan itibariyle gelişen bilim ve teknoloji ile terörizme katılımın sağlanması için yeni araçlar kullanılmakta, silahlı grupların farklı şekillerdeki yıkıcı gücü artmakta ve küresel boyutta uluslararası sistemde önünün açılmasında hız kazanmaktadır.

Dolayısıyla günümüzde terörizm küreselleşme ile birlikte geniş alanlara yayılmıştır. Teknoloji aletlerinin gelişimi terörizm için yeni bir tuzak aracını oluşturmuştur. Aynı zamanda dijital çağda teknoloji hem tehdit edici hem de güvenilir bir unsur olarak var olmaktadır. İnternet ve uydu teknolojisi aracılığıyla iletişim ağının sunmuş olduğu olanaklar, ulaşım araçlarının çeşitliliği ve azalan maliyetleri, uluslararası fınans enstrümanlarının teknolojik altyapı aracılığıyla sermaye hareketlerini kolaylaştırıp hızlandırması gibi faktörlerin tümü, terörist örgütlerin, farklı coğrafyalarda faaliyet gösterebilme yeteneklerini geliştirmiştir (Debski, Foks, Winter, Beata, 2002: 12). Buradan hareketle teknolojideki değişim ve dönüşüm terörizm için şiddet unsurlarını içeren bir yapı haline gelmiştir. Küreselleşme olgusu bu açıdan terörizmin yaygınlaşmasını tedarik etmiştir.

Küreselleşmenin var olmasıyla terörizmin dünyada daha kolay yayılmasında etkili olmuştur. Terör eylemlerinin gerçekleşmesinde kolay iletişim, istihbarat ve kontrol mekanizmalarına sahip olmasıyla bu kişilerin tespiti güçleşmiştir. Mamafih terör eylemlerindeki aletler küçülmüş ve daha fazla etki sağlamıştır. Terörizmin küresel bir nitelik kazanmasındaki en büyük pay medyaya aittir (Yurtsever, 2020: 65). Bu sayede terör örgütleri kendilerini gizlemek açısından medyayı kendi çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır. Medyayı kendi aralarında haberleşme yolunu sağlayan bir araçsallaştırma eylemini oluşturmuştur. Bu açıdan küreselleşme ile birlikte terörizmin ve terör tehdidinin doğasının değiştiğini kabul etmek gerekmektedir.

Siber Terörizm Nedir?

2000’li yıllardan günümüze kadar olan yeniliklerin küreselleşme sürecinin etkisiyle internet, dijital kodlama, mobil teknolojiler ve bilgisayar ağları üzerinde hızlı bir değişim söz konusu olmuştur. Bu yenilikler farklı coğrafi ve bölgeler arasında haberleşmeyi çabucak ulaştırmasında etkili olmuş, aynı zamanda insan hayatında yeni bir iletişim modelini tedarik etmiştir. Öyle ki gelişen teknoloji araçları yeni tehditlerin ortaya çıkmasında siber terörizm saik olmuştur. Bu bakımdan terör örgütleri bu yeniliklerden yararlanarak ihtiyaçlarını kolay bir şekilde karşılamıştır.

Küreselleşmenin etkisiyle gelişen bilim ve teknoloji ile terörizme katılımın sağlanması için yeni araçlar kullanılmakta, silahlı grupların farklı şekillerdeki yıkıcı gücü artmakta ve küresel boyutta uluslararası sistemde önünün açılmasında hız kazanmaktadır. Hususiyle 11 Eylül saldırı sonrası siber terörizm kavramı gündemde olmuş ve bu saldırının arka planında siber unsurlar yani internet ve bilgisayar kullanılarak gerçekleşmiştir. Bu bakımdan teröristler asimetrik savaş taktikleri ve donanımlı yöntemleri kullanarak siber terörizme yeni bir tehdit boyutunu kazandırmıştır. Siber terörizm tehdidiyle de su, enerji, iletişim, nükleer, askeri, güvenlik, ekonomi, finans, bankacılık, uzay vb. tüm kritik altyapı sistemleri teröristlerin en önemli hedefi haline dönüşmüştür (Gökçe, 2022: 20). Böylece dünyadaki tehdit manipülasyonunda farklı değişimler söz konusu olmuştur.

Diğer bir yandan siber terörizme yapılan pek çok tanımlar olmuş fakat uluslararası toplum tarafından müşterek bir tanıma ulaşamamıştır. Dorothy Denning siber terörizme dayalı ayrıntılı bir tanım yapmıştır. Denning’e göre “Siber terörizm, siber boşluk ve terörizmin bileşimidir. Siber terörizm, siyasi ve sosyal mercilere ve kişilere gözdağı vermek, baskı oluşturmak maksadıyla resmi birimlerin bilgisayarlarına, network sistemlerine, bilgi ve veri tabanlarına yapılan yasadışı tehdit ve zarar verici saldırılardır. Daha da ötesi, bir saldırının siber terörizm olarak tanımlanması için bireye ya da mala karşı şiddet içermesi gerekmektedir. En azından “korku yaratacak kadar hasara” yol açmalıdır. Siber terör ölümcül olan ya da fiziki hasara yol açan, şiddetli ekonomik kayba neden olan saldırılar olarak örneklenebilir. Kritik altyapı odaklarına yapılan ciddi saldırılar yarattığı etkiye göre siber terörizm olarak tanımlanabilir. Önemli olmayan servislere verilen rahatsızlıklar siber terörizm olarak tanımlanamaz.” (Denning 2003: 1; akt. Çokbildik 2019: 55). Buradan hareketle bu tanımda topluma tehdit ve korku salan eylemlerde bulunarak zarar veren unsurları barındırmaktadır.

Süreyya Atasever, İlker Özçelik ve Şeref Sağıroğlu’na göre siber terörizm “bireylerin veya toplumların can ve mal güvenliğini riske atmak/zarar vermek için etkileşimde bulundukları, sayısal teknolojilere ve/veya platformlara gerçekleştirilen saldırılar” olarak tanımlamışlardır (Atasever vd., 2019: 239). Öyle anlaşılıyor ki siber terörizm insanların yaşamında fiziksel, psikolojik, ekonomik ve sağlık alanlarında riskler içermektedir. Saim Atalay Keleştemur’a göre siber terörizm “bilgisayar ağlarını ya da ağlara bağlı cihazları kullanılamaz hale getirmek ya da doğrudan bu sistemleri kullanmakta olan şahısları korkutmak veya zarar vermeye yönelik gerçekleştirilen terör faaliyetleri” olarak izah etmiştir (Keleştemur, 2018: 72). Weimman’ göre “Kritik altyapı sistemleri, bankacılık ve finansal sistemler, acil güvenlik hizmetleri, hava trafik sistemleri, nükleer tesislere bağlı sistemler terörist gruplar tarafından hacklenebilir ya da kötücül yazılımlar vasıtasıyla zarar verilebilir” olarak tanımlamıştır (Weiman, 2004: 46). Kuşkusuz insan yaşamını kolaylaştıran bilgisayar, internet, bankacılık ve dijital ağlar gibi teknolojik unsurlar aynı zamanda insan yaşamına zarar verebilmektedir.

Esasen siber terörizmin etkisiyle belirgin ve net olmayan, gizli kapaklı, farklılaşmış saikler ile bilinmezliğe doğru yol alan bu örgütlerin her türlü eylemi yapabilme olanağını gözler önüne serebilmeyi ve kimliklerini gizleyebilme hususunda önlemlerin var olabileceğini tezahür etmektedir. Terör örgütleri oltalama (phising), istek dışı elektronik postalar (spam), casus yazılımlar (spyware), virüsler, truva atları (trojan), şebeke trafiğinin dinlenmesi gibi siber saldırılar gerçekleştirmektedir. Aynı zamanda terör örgütleri eylemlerini duyurmak ve göstermek açısından kendilerine sunulan tüm olanakları sonuna kadar kullanmakta ve günümüz dünyasında muhtelif biçimlerin oluşmasında kaçınılmaz bir nokta olmaktadır.

Bazı ulus devletlerin yardım desteğini tedarik etmesiyle teröristlerin yüksek donanımlara sahip olması kaçınılmaz olmaktadır. Donanımlı bilgisayar sistemlerine, internet ağlarına, gelişmiş teknolojik aletlere sahip olarak muhtelif saldırılar gerçekleşmektedir. Mamafih bu saldırılar internet aracılığıyla bilgilerin değiştirilmesine veyahut yok edilmesine, sosyal medya sitelerinin çökertilmesine ve hesapların ele geçirilmesine zemin hazırlama, bilgisayar sistemleri ve ağları ile eylemleri gerçekleştirme niteliğini tedarik etmektedir.

Siber Terörizm: DAEŞ Örneği

DAEŞ terör örgütünde üç ana ideoloji ortaya çıkmaktadır. Birincisi; Küresel Sünni İslam Halifeliğinin tekrardan kurma fikri, ikincisi; Şiilerle mücadele etme durumu, üçüncüsü; cihat etme anlayışının olmasıdır. Bu amaç uğruna şiddeti meşrulaştırma ve araçsallaştırma eylemini gerçekleştirmektedir. Mevcut düzenin değişmesi ve hilafet devletinin kurulması gerektiği fikri var olmaktadır.

DAEŞ’in gerçekleştirmek istediği amaç ve hedeflerinin küresel ölçekte büyük bir tehdit unsuru oluşturduğu ileri sürülmektedir. Öyle ki sahip olduğu kitle imha silahları, klorin gazı, konvansiyonel ve kimyasal silahlar ile muhtelif insanların birleşmesiyle toplumlarda korkunun oluşmasına neden olmaktadır.  Bu eylemleriyle de kısa vadede Irak ve Suriye’deki kazanımlarını savunarak kalıcı olmayı, orta vadede Irak ve Suriye’deki durumunu sağlamlaştırarak genişleme hedefini sürdürmeyi, uzun vadede ise Sünni ülkelere doğru genişleyerek tüm dünyaya cihat anlayışıyla saldırmayı amaçladıkları bilinmektedir (Karakaya, 2019: 172).

DAEŞ’in gerçekleştirdiği pek çok saldırı amaçlarına ulaşmak uğruna her türlü yolu deneme üzerindedir. Küresel ölçekli siber saldırıları sağlayarak sahip olduğu üstün silahlar ile toplumun güvenliğini tehdit altına almaktadır. DAEŞ küresel eylemde bulunarak Türkiye’de toplam 14 kanlı terör saldırısı eylemi gerçekleştirmiş ve toplam 304 kişi hayatını kaybetmiş, 1338 kişi yaralanmıştır. Fransa’nın Paris kentinin birinci, onuncu ve on birinci bölgeleriyle Fransa Stadyumunda ise eş zamanlı olarak yapılan silahlı ve bombalı saldırılarda en az 153 kişi hayatını kaybetmiş ve çok sayıda kişi ise yaralanmıştır (Hürriyet, 2021). Bu eylemler teknolojik aletleri kullanarak gizli hücreler vasıtasıyla siber saldırıları gerçekleştirerek siber terörizmin kaynağını oluşturmuştur. Hususiyle gerçekleşen bu saldırılar kalabalık ortamlarda gerçekleşmektedir. Mamafih insanların bir arada bulunduğu konser, havalimanı, düğün, tiyatro, spor yarışmaları vb. yerler seçildiği tetkik edilmiştir.

DAEŞ örgütü gerek iletişim gerek internet ortamında görünür olmayı tercih etmektedir. Küreselleşmenin etkisiyle gelişim sağlayan teknoloji açık kaynak istihbaratı (OSINT) ile internet ortamında yayımlanan verilerin toplanmasını sağlayan bir yönteme dönüşmüştür. Açık kaynaklar resim, müzik, kitap, dergi, makale, video gibi insanlar tarafından ulaşılan kaynakları içermektedir. DAEŞ’in internet üzerinden terör örgütünü savunacak paylaşımlar yapması bu paylaşımı yapan kişinin tespit etmesini sağlamaktadır. Örneğin internetin açık kaynaklarından yapılan araştırmalarla, 25 Temmuz 2015 ile 13 Ağustos 2015 tarihleri arasında 100’ü aşkın terör örgütlerini övücü nitelikte yayın yapan internet sitesinin tespit edilerek yasaklandığı bilgisi görülmektedir (Boyacıoğlu, 2015).

Esasen DAEŞ’in sosyal medya mecralarında etkin bir kullanıma sahip olduğu görülmektedir. Sosyal medya sayfaları üzerinden gerek resmi gerek gayri resmi birçok profil oluşturmakta ve ‘cihat’ kavramını ön plana atarak kendi kitlesini büyütmeye amaçlamaktadır. Sosyal medya araçları ile kendilerini tanıtma, propaganda oluşturma ve psikolojik savaş faaliyetlerini gerçekleştirme imkânını elde ederek insanlara kolay ve hızlı erişim sağlamaktadır. Aynı zamanda planlanan saldırıları sosyal medya üzerinden iletişim kurarak gerçekleştirdikleri izah edilmektedir. Bu bakımdan Facebook, Instagram, Twitter, Whatsapp, Youtube vb. sosyal medya platformları terör örgütlerine örgüt içi iletişimini sağlayarak büyük fırsatlar bahşetmektedir. Örnek olarak açıklanırsa Amerikan Brookings Enstitüsünün 2014 yılının sosyal medya hesaplarının erişim raporu incelenmiş ve DAEŞ örgütünün yaklaşık 90 bin Twitter hesabının olduğu tetkik edilmiştir. Dolayısıyla, buradan elde edilebilecek her türlü bilginin, teröristle mücadeleye yönelik istihbaratın elde edilmesinde aynı oranda istihbarat servislerine büyük fırsatlar sunacağı göz ardı edilmemelidir (Gökçe, 2022: 94).

Sonuç

Kısaca terörizm meşru otoriteye uymayan, ahlaki temeli olmayan, kasıtlı olarak sivilleri öldüren, hiçbir savaş kuralını benimsemeyen hesaplı bir stratejidir. Sivillere korku salarak psikolojik, fiziksel, ekonomik, siyasal ve dini olarak etkilenmesine olanak sağlayarak nihai saikini oluşturmaktadır. Terörizm, propagandaya dayalı aşırı şiddet stratejisidir. Küreselleşmenin etkisiyle siber terörizmin açığa çıkması nükleer, kimyasal ve biyolojik kitle imha silahların üretimi sağlanması ve bu silahlara erişimin kolay olması teröristler için avantaj olmuştur. Binaenaleyh bu silahların kullanımıyla şiddetin boyutu daha çok büyümüştür. Küreselleşme olgusunun hükümetler arasında eşitsiz ve dengesiz bir şekilde yaşanmasıyla siber terörizmin gelişmesine neden olmuştur. Özellikle 11 Eylül saldırısı sonrası siber terörizme olan yoğunluk artmıştır.

İçinde bulunduğumuz bu dünyada teknolojinin ilerlemeler katetmesi terörizmin de doğru orantıda gelişmesini sağlamıştır. Bu bakımdan küreselleşme terörizmi yetiştirmiştir. Siber terörizm amaçlarına ulaşmak için bilişim sistemlerini kullanmıştır. Siber terörizm siber saldırılarının gerçekleşmesinde siyasi ve sosyal mercilere ve kişilere gözdağı vermek maksadıyla insanların yaşamında fiziksel, psikolojik, ekonomik ve sağlık alanlarında riskler içermiştir.

Diğer yandan teknolojinin bu denli gelişmesi terörizmin değişimini sağlamış ve siber terörizmin en tehlikeli boyutunu yer almıştır. İnternete kolay ulaşım sağlanarak sosyal mecralardan saldırı görüntülerini ve videolarını yayınlama olanağının olması ve geniş kitlelere ulaşması siber terörizm için bir avantaj yolunu tezahür etmiştir. Keza küreselleşmeyle birlikte teknoloji değişim ve dönüşüm içinde oldukça siber terörizmin evrimleşmesinde, yeni taktik ve muhtelif stratejiler geliştirmesinde ve amaçlarını gerçekleştirmesinde müessir olmaktadır. Terör örgütlerinin resim, müzik, video, ses kaydı ile paylaşımlarda bulunması, ideolojilerini sosyal medya mecralarında yansıtması yeni taraftarlar toplamaya çalıştığı gözlemlenmektedir.

Bu bağlamda terörizmde değişmeyen olgu sivilleri öldürmek, korku salmak, yıkmak, zarar vermek, şiddet uygulamak gibi etkenlerin devam etmesidir. Unutulmamalıdır ki değişen olgu terörizmin kendisi değil; kullandıkları araçların yenilenmesi, yöntemlerinin mütamadî olarak farklılaşmasıdır.

Seher Oğuz
Terörizm Çalışmaları Stajyeri

 

Kaynakça

Atasever, S., Özçelik, İ. ve Sağıroğlu, Ş. (2019). Siber Terör ve DDoS. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 23 (1), 238-244.

Boyacıoğlu, H. (13.08.2015). 100’den Fazla Site Kapatıldı. Hürriyet.com. https://www.hurriyet.com.tr/gundem/100-den-fazla-site-kapatildi-29797980 (22.12.2021).

Çeken, H. (2004). Küreselleşme Eğilimlerinin Uluslararası Turizm Hareketlerine Etkisi ve Türkiye. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 12, 1-11.

Çokbildik, A. C. (2019). Siber Terörizm: Radikal/Dini Örgütler. Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi. Selçuk Üniversitesi. Konya.

Devlet Planlama Teşkilatı. (2000). Küreselleşme Özel İhtisas Raporu. Ankara: Devlet Planlama Teşkilatı.

Gökçe, S. (2022). Terörist Yapıların Marjinalleşmesinde Siber İstihbarat: DAEŞ Örneği. Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi. Hasan Kalyoncu Üniversitesi.

Hürriyet. (2021). CNN: Paris’teki Terör Saldırılarında En Az 153 Kişi Öldürüldü. https://www.hurriyet.com.tr/dunya/pariste-silahli-saldiri-40013825 (21.12.2021).

Karakaya, İ. (2019). Küresel Terörizmin dönüşümü: Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) Örneği. B.U.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 38 (1), 149-198.

Kartal, Ç. (2016). Küreselleşme Sürecinin Devlet Yapıları Üzerine Etkileri. Ankara Barosu Dergisi, 2, 287-327.

Keleştemur, S. A. (2018). Siber İstihbaratın Kamu Güvenliği İçin Rolü ve Önemi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.

Kıvılcım, F. (2013). Küreselleşme Kavramı ve Küreselleşme Sürecinin Gelişmekte Olan Ülke Türkiye Açısından Değerlendirilmesi. İstanbul Kültür Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, 5 (1), 219-230.

Weimann, G. (2004). Cyberterrorism: how real is the threat?. United States Institute of Peace Special Report No 119.

Yeşiltaş, M. (2015). Apokaliptik, jeopolitik, radikal, antagonizma ve IŞİD. ORSAM.

Yurtsever, B. (2020). Küreselleşen dünyada terörizm: siber terörizm örneği. Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi.

2023 Küresel Göç Trendleri: Türkiye’den Bir Bakış

2023 yılı, göç ve göçmenlerle ilgili küresel trendler açısından dikkat çekici gelişmelere sahne oldu. Bu gelişmeler coğrafi konumu ve siyasi dinamikleriyle Türkiye’yi de ilgilendiriyor. Bu yazıda, Türkiye’nin göç politikaları ve göçmenlerle ilgili konuları, 2023 yılında öne çıkan küresel göç trendleri bağlamında ele alıyorum. Yazının sonunda 2023 yılında göç ve göçmenlerle ilgili öne çıkan kitap, film ve olayı da sizlerle paylaşacağım.

GÖÇ YÖNETİMİNDE YENİ MODELLER

2023 yılında, birçok ülke göç yönetimi ve insani koruma konusunda yenilikçi yaklaşımlar benimsedi. Bu yaklaşımlar, göçmenlerin güvenli ve düzenli yollarla sınırlarını geçmelerini sağlamak ve kaçakçılık gibi riskleri azaltmak amacıyla geliştirilse de oldukça ağır eleştirilere de hedef oldu.

İtalya ve Arnavutluk Anlaşması: İtalya’nın, Arnavutluk’ta sığınmacıları geçici olarak barındırma planı, Avrupa Birliği (AB) dışında bir ülkenin AB üye devleti için göçmen tutma uygulamasının ilk örneği olabilir. Bu anlaşma kapsamında İtalya, sığınmacıların başvurularını işleme ve gözaltı merkezlerinin inşasını finanse etme sorumluluğunu üstlenecekti. Ancak, Arnavutluk Anayasa Mahkemesi bu anlaşmayı hukuki endişeler göz önünde bulundurularak durdurdu (AP News, 2023).

AB ve Kuzey Afrika Ülkeleri: AB liderleri, Kuzey Afrika ülkelerini bloğa girişin kapı bekçileri olarak konumlandırdı. Özellikle, Tunus ile yapılan 1 milyar Euro’luk anlaşma, düzensiz göçü durdurmayı hedefliyor (Politico, 2023).

Birleşik Krallık ve Ruanda Planı: Birleşik Krallık’ın, sığınmacıları Ruanda’ya gönderme teklifi, ülkenin Yüksek Mahkemesi tarafından yasa dışı bulundu (BBC News, 2022). Ayrıca, Birleşik Krallık ve Fransa, Manş Denizi boyunca yeni bir göçmen gözaltı merkezi kurma konusunda anlaştı (Al Jazeera, 2023).

ABD, Kanada ve İspanya’nın Güvenli Hareketlilik Ofisleri: Bu ülkeler, Kolombiya, Kosta Rika, Ekvador ve Guatemala’da güvenli hareketlilik ofisleri  kurarak, bireylerin bu ülkelerde insani koruma veya işgücü yollarına başvurmasına olanak tanıdı. Bu ofisler, kaotik sınır girişlerini ve kaçakçı bağımlılığını azaltmayı hedefliyor ( Reuters, 2023).

Türkiye’nin 2023 Yaklaşımı, Mobil Göç Noktaları: Türkiye’de 2023 yılında göç yönetimi ve düzensiz göçmenlerin tespiti konusunda önemli adımlar atıldı. Türkiye, düzensiz göçmenlerin tespitini kolaylaştıran Mobil Göç Noktası uygulamasını genişletti. Bu uygulama, özellikle büyük şehirlerde etkin bir şekilde kullanıldı. Mobil Göç Noktalarında yapılan kontroller sonucunda, düzensiz göçmen olduğu tespit edilen 47 bin 466 kişi, sınır dışı edilmek üzere geri gönderme merkezlerine sevk edildi (İçişleri Bakanlığı, 2023).

GÖÇMENLER İKİNCİ VE ÜÇÜNCÜ ÜLKELERE GİDİYOR

2023 yılında, göçmenlerin hareket modellerinde önemli bir değişiklik gözlendi. Birçok göçmen, ilk varış noktalarından sonra ikinci veya üçüncü ülkelere geçiş yapmaya başladı. Bu eğilim, göçmenlerin daha iyi yaşam koşulları ve fırsatlar arayışını yansıtıyor.

Amerika Kıtası: Özellikle Latin Amerika’dan Kuzey Amerika’ya doğru olan göç hareketleri, göçmenlerin birden fazla ülkeye geçiş yaparak nihai hedeflerine ulaşma çabalarını gösteriyor.

Avrupa: Ukrayna’dan kaçan mülteciler, başlangıçta Polonya gibi komşu ülkelere sığınırken, zamanla daha batıdaki Avrupa ülkelerine geçiş yaptı. Rusya’nın işgali sonrası yerinden edilen yüz binlerce Ukraynalı, ikinci yıllarında Polonya’dan ayrılarak Avrupa Birliği’nin daha derinlerine doğru hareket etti. 2023 itibarıyla, Almanya 1.2 milyon Ukraynalıyı ağırlarken, Polonya’daki sayıları 959.000 civarındaydı (Refugees from Ukraine in the EU, 2023).

Türkiye’den Avrupa’ya Göç: Türkiye üzerinden Avrupa’ya yönelik düzensiz göç hareketleri, Türk vatandaşlarının Avrupa ülkelerine vize başvuru süreçlerini olumsuz etkiledi. 2023 yılında, Türk vatandaşlarının Avrupa ülkelerine yaptığı iltica başvurularında önemli bir artış gözlendi. Eurostat’a göre, 2023 yılının ilk dokuz ayında AB ülkelerine ilk kez iltica eden Türk vatandaşlarının sayısı 51 bini aştı. Bu, 2022 yılında kırılan 48 bin 615 başvuru rekorunu geçerek tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Türk vatandaşlarının en çok iltica başvurusu yaptığı ülke Almanya oldu. (Euronews, 2023a).

Türk Vatandaşlarının ABD’ye Düzensiz Göçü: 2023 yılında Meksika Sınırından ABD’ye geçmeye çalışan düzensiz göçmenler arasında 18,986 Türk vatandaşı bulunuyordu.  2020-2022 arasında 3 yıllık dönemde ABD’ye geçen düzensiz Türk vatandaşlarının sayısı 27 bin iken, sadece 2023 yılında bu sayı 18,986’ya ulaştı. Bu veri, Türk vatandaşlarının ABD’ye yönelik göç hareketlerindeki önemli bir artışı ve göçmenlerin rotalarındaki değişimi gösteriyor. Bu artış, Türkiye’den ABD’ye olan göç hareketlerinin dinamiklerinde ve göçmenlerin tercihlerinde meydana gelen değişiklikleri yansıtıyor. Ayrıca, bu durum, Türkiye’nin iç ve dış politikasında, göç yönetimi stratejilerinde ve uluslararası ilişkilerde dikkate alınması gereken önemli bir gelişme olarak öne çıkıyor.

YETENEKLİ GÖÇMENLER İÇİN REKABET, TÜRKİYE’DEN BEYİN GÖÇÜ

2023 yılında, dünya genelinde yüksek nitelikli göçmenler için bir rekabet ortamı göze çarptı. Bu durum, özellikle pandemi sonrası iş piyasasının yeniden yapılanması ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle ortaya çıktı. Kanada, Almanya, Avustralya ve ABD gibi ülkeler, yüksek nitelikli göçmenleri çekmek için çeşitli politikalar ve teşvikler sundu. Bu ülkeler, teknoloji, sağlık ve mühendislik gibi alanlarda nitelikli iş gücüne olan ihtiyacını karşılamak için bu stratejileri uyguladı. Yüksek nitelikli göçmenler, hedef ülkelerin ekonomilerine önemli katkılarda bulunuyor. Bu durum, bu göçmenleri çekmek için uluslararası bir rekabeti körüklüyor.

2023 yılında, birçok ülke yüksek nitelikli göçmenleri çekmek için önemli reformlar ve politika değişiklikleri gerçekleştirdi:

Almanya’nın Göç Yasası Reformları: Almanya, Avrupa Birliği dışından on binlerce nitelikli iş gücünü çekmek için Becerili Göç Yasası’nda reformlar yaptı.

Yeni Zelanda’nın Göç Rekoru: Yeni Zelanda, 2023 yılında göçmen sayısında tarihi bir rekor kırdı. Ülke, boş iş pozisyonlarını doldurmak isteyen işverenlerin talebiyle yüksek göçmen alımı gerçekleştirdi (Radio New Zealand, 2023).

Avustralya’nın Göç Süreçlerinde Yenilikler: Avustralya, göç süreçlerini basitleştirmek ve yüksek nitelikli göçmenlere geçici vizeler üzerinden kalıcı oturma izni yolunu açmak için planlarını duyurdu. Ayrıca, talep gören meslekler için vize işlemlerini hızlandırdı.

Japonya’nın Göç Politikasındaki Değişiklikler: Uzun süredir göç artışı konusunda tereddütler yaşayan Japonya, birden fazla türdeki nitelikli yabancı iş gücünün uzun süreli ikametini kolaylaştırdı. Ülke, 3.2 milyon yabancı ikametçiyle rekor bir sayıya ulaştı (Satoh, 2023).

Bazı ülkelerde ise politik baskılar, göç politikalarında daha geniş çaplı değişiklikleri sınırladı.

Avustralya’nın Göç Politikalarındaki Sıkılaştırmalar: Avustralya, 2023 değişiklikleri kapsamında, uluslararası öğrenciler ve düşük ücretli işçiler için giriş şartlarını sıkılaştırdı. Bu adımlar, genel göç sayılarını pandemi öncesi seviyelere döndürmeyi hedefliyor (Jose, 2023).

Birleşik Krallık’ta Vize Şartlarının Sıkılaştırılması: Birleşik Krallık, çoğu göçmenin çalışma vizesi için gereken asgari maaş miktarını önemli ölçüde artırdı ve uluslararası öğrencilerin aile getirme imkanlarını kısıtladı (Lakshman, 2023).

Türkiye’den Beyin Göçü: 2023 yılında Türkiye, özellikle genç ve eğitimli nüfus arasında artan bir beyin göçü trendi yaşadı. Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre, 2021’de 103 bin 613 Türk vatandaşı ülkeyi terk ederken, bu sayı 2022’de 139 bin 531’e yükseldi. Ayrılanların en büyük grubunu 25-29 yaş aralığındakiler oluşturdu. Türkiye’deki ekonomik kriz ve artan baskılar, genç ve eğitimli kişilerin ülkeyi terk etme isteğini artırdı. Özellikle tıp ve bilişim uzmanları gibi yüksek eğitimli kişilerin göç etme olasılığı arttı (Euronews, 2023b).

‘ZORUNLU’ GÖNÜLLÜ GERİ GÖNDERMELER DEVAM EDİYOR

2023 yılında, şiddet ve çatışmalardan kaçan göçmenlerin geri gönderilmesi, uluslararası toplumda önemli bir mesele haline geldi. Bu durum, insan hakları ve uluslararası koruma yükümlülükleri açısından tartışmalara yol açtı. Birçok ülke, sığınmacıları ve mültecileri geri gönderme politikaları nedeniyle insan hakları savunucuları tarafından eleştirildi. Geri göndermelerin uluslararası hukuk ve mülteci haklarına uygunluğu konusunda tartışmalar devam ediyor.

Geri Gönderme Politikaları: Bazı ülkeler, iç güvenlik ve göç yönetimi politikaları çerçevesinde, şiddetten kaçan göçmenleri geri gönderme kararları aldı. Bu kararlar, göçmenlerin güvenliği ve refahı açısından endişelere neden oldu.

Afgan Göçmenlerin Geri Dönüşü: Kasım ayı sonuna kadar yaklaşık 374,000 Afgan, Pakistan’da şiddet endişesiyle kayıtlı mülteci statüsünden çıkarak ülkelerine geri döndü. Ayrıca Türkiye’de Mobil Göç Noktalarında 143 bin 47 yabancının yasal kalışlarının sorgulandığını kaydeden Bakan Yerlikaya, düzensiz göçmen olduğu tespit edilen 47 bin 466 kişinin sınır dışı edilmek üzere geri gönderme merkezlerine sevk edildiğini dile getirdi.

Suriyeli Mültecilerin Durumu: Türkiye, Lübnan ve Ürdün gibi ülkeler, Suriye iç savaşından bu yana ülkelerine sığınan milyonlarca Suriyeli mülteciyi geri gönderme ihtimalini gündeme getirdi. Türkiye, coğrafi konumu ve siyasi durumu nedeniyle, şiddetten kaçan göçmenlerin geri gönderilmesi konusunda önemli bir konumda yer alıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriyeli Mültecilerle İlgili Açıklamaları: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeniden seçilmek için yürüttüğü kampanya sırasında, ülkedeki 3.3 milyon Suriyeliye yönelik kamuoyu endişelerini gündeme getirdi. Erdoğan, 1 milyon Suriyelinin gönüllü olarak geri dönüşünü kolaylaştırmayı ve kısmen kuzeybatı Suriye’de evler inşa ederek bu süreci desteklemeyi vaat etti. Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarıyla terörden arındırılan Suriye’deki güvenli bölgelere Türkiye’den dönenlerin sayısı Mayıs 2023 itibariyle 554 bin 609’a ulaştı (Maltaş, 2023).

HAYATTA KALMAK İÇİN GEÇİCİ STATÜLER

2023 yılında, çeşitli krizlerden, felaketlerden veya politik karışıklıklardan kaçan göçmenlere geçici koruma statüleri sunulması yaygınlaştı.

ABD’de Geçici Korunan Statü: ABD’de Biden yönetimi, 2023 yılında yaklaşık 472,000 Venezuelalıya Geçici Korunan Statü sundu (Garcia Cano & Spagat, 2023). Bu statü, sınır dışı edilmeme koruması ve çalışma izni sağlıyor.

Ukraynalılara Geçici Koruma Devam Edecek: AB liderleri, 2022’deki Rusya’nın Ukrayna işgali sonrası kullanılan  geçici koruma direktifini 2023 yılında uzattı (Godefroid, 2023). Bu karar, 4 milyondan fazla göçmenin en az 2025 yılına kadar AB ülkelerinde yaşamalarına, çalışmalarına, eğitim almalarına ve sağlık hizmetlerinden yararlanmalarına olanak tanıdı.

Ukraynalılara Vize/Oturum İzni Kolaylığı: 2023 yılında, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), kriz veya savaş koşullarıyla karşı karşıya kalan ülkelerin vatandaşlarına yardım etmek amacıyla önemli bir girişimde bulundu. Ukrayna vatandaşları, 2023 yılı itibarıyla, sponsor gerektirmeden bir yıl süreyle BAE’de ikamet edebilir hale geldi (Zakaria, 2022). Bu düzenleme, BAE hükümetinin kriz veya savaş koşullarıyla karşı karşıya kalan ülkelerin vatandaşlarına destek olmak amacıyla geliştirdiği programın bir parçası olarak uygulanacak.

Suriyelilere Geçici Koruma: Türkiye, on yılı aşkın süredir milyonlarca Suriyeliye geçici koruma sağladı. 2023 Kasım itibarıyla İçişleri Bakanı Yerlikaya’nın açıklamalarına göre geçici koruma altındaki 3 milyon 254 bin 904 Suriyeli ’den Türk vatandaşlığını kazanan sayısı sadece 237 bin 995. (BBC News Türkçe, 2023). Bu sayı, toplam yerinden edilmiş nüfusun küçük bir kısmını oluştururken genel olarak Suriyeliler, uzun vadeli veya kalıcı hukuki statüye geçiş yapma fırsatlarına henüz sahip olamadılar.

BÖLGESEL HAREKETLİLİKLER KOLAYLAŞIYOR

2023 yılında, birçok ülke katı dış sınır politikalarını sürdürürken, aynı zamanda bölgesel hareketliliği kolaylaştıran adımlar attı. Bu durum, küresel göç yönetimi anlayışında bir dönüşümü işaret ediyor. Avrupa Birliği, Körfez İşbirliği Konseyi ve Karayip Topluluğu gibi bölgesel birlikler, üye ülkeler arasında insanların serbest dolaşımını teşvik eden politikalar geliştirdi. Bu politikalar, ekonomik entegrasyon ve kültürel alışverişi desteklemeyi amaçlıyor. 2023 yılında, dünya genelinde bölgesel hareketliliği kolaylaştıran önemli gelişmeler yaşandı.

Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) Tek Vize Uygulayacak: Körfez İşbirliği Konseyi üye devletlerinin vatandaşları serbest dolaşım hakkına sahip ancak bu hak ülkelerin nüfusunun çoğunu oluşturan göçmenler (expat) için henüz geçerli değil. Yakında tüm üye devletler arasında tek bir vize ile bu ülkelerde oturum izni olan expatların da  seyahat edebileceği bir uygulama için çalışılıyor (McVeigh, 2023).

Schengen Bölgesi 10 Yıl Sonra Genişledi: Avrupa’da vize gerektirmeyen Schengen Bölgesi yaklaşık on yıl sonra ilk kez genişledi. 2023 Ocak ayında Hırvatistan, Schengen Bölgesi’nin 27. üyesi oldu (European Commission, 2023). Yıl sonuna doğru, Bulgaristan ve Romanya’nın da bu bölgeye katılması bekleniyordu.

Karayip Topluluğu (CARICOM) Kararı: 15 ülkeden oluşan Karayip Topluluğu, üye devlet vatandaşlarının 2024 Mart ayına kadar blok içinde vizesiz seyahat edebilmeleri, yaşayabilmeleri ve çalışabilmeleri yönünde bir karar aldı (Quesada, 2023).

2023’TE GÖÇMEN KARŞITLIĞI VE SİYASİ TEPKİLER

2023 yılında, özellikle Avrupa ve Amerika’da düzensiz göçün yüksek seviyeleri, göçmen karşıtı siyasi liderlerin desteklenmesine yol açtı.

Hollanda’da, sağ popülist Geert Wilders liderliğindeki Özgürlük Partisi (PVV), Kasım ayında parlamentoda çoğunluğu kazandı. ABD’de, eski Başkan Donald Trump’ın göçmen karşıtı tutumları, Cumhuriyetçi Parti’nin doktrini haline geldi. Cumhuriyetçi başkan aday adayları, sınır politikalarında en sert olmak için yarışıyor (Garsd, 2023). Almanya’da, sağ kanat Alternatif für Deutschland (AfD) partisi, eyalet seçimlerinde önemli zaferler elde etti. Bu durum, Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un göçmen politikalarında daha sert bir tutum benimsemesine neden oldu. Finlandiya’da aşırı sağcı Finler Partisi, hükümette yer aldı.

Göçmenlerin Seçimlerdeki Etkisi: Göçmenlik, her ülkede seçimlerde öne çıkan bir tema olmasa da, bazı ülkelerde önemli bir rol oynadı. Polonya’da, sağ kanat Hukuk ve Adalet Partisi iktidardan düştü. İspanya’nın Vox partisi, Avrupa Birliği’ndeki benzer partilerin başarılarını tekrarlayamadı. Yeni Zelanda, 2023 yılında en yüksek göçmen sayılarını kaydetti. Ancak Ekim ayındaki seçimlerde göçmenlik önemli bir konu olmadı. Ekonomik konular, özellikle enflasyon ve konut, seçmenler için daha önemliydi. Türkiye’de 14-28 Mayıs tarihlerinde gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimlerinde, sığınmacılara yönelik politikalar çokça tartışıldı. Suriyelileri tamamen gönderme vaadinde bulunan Zafer Partisi, ilk kez girdiği seçimlerde %2.23 oy aldı.

SOSYAL MEDYA VE UYGULAMALARIN GÖÇMENLERE ETKİSİ

2023 yılında, sosyal medya ve akıllı telefon uygulamaları, uluslararası göç süreçlerinde kritik bir rol oynamaya başladı.

Sosyal Medya Platformları: TikTok, Instagram ve diğer video tabanlı sosyal platformlar, kişisel bağlantılara sahip olmayan bireylerin uzun mesafeleri kat etmelerine yardımcı oldu. Özellikle TikTok, düzensiz göçmenlerin rotalar ve transit ile varış ülkelerindeki bağlantılar hakkında bilgi paylaşmalarını kolaylaştırdı.

Akıllı Telefon Uygulamalarının Önemi: Akıllı telefon uygulamaları, evrak işlerini konsolide etmek ve sınır randevuları için başvuruda bulunmak amacıyla ülkelere girişte kritik bir öneme sahip oldu.

İnsan Kaçakçılığı ve Sosyal Medya: Sosyal medya platformları, insan kaçakçılarının müşteri bulmalarını da kolaylaştırdı. Facebook, TikTok ve X (eski adıyla Twitter), 2023 yılında yetkililerin baskısıyla Manş Denizi ve diğer yerlerdeki yasa dışı geçişleri teşvik eden gönderilere karşı önlemlerini artırdı.

Göçmenlere Yönelik Dijital Yaklaşımlar: Yetkililer, politika yapıcılar ve hizmet sağlayıcılar da göçmenlere ulaşmak, onları taramak ve işlemlerini hızlandırmak için akıllı telefon teknolojisine başvurdu.

Ukrayna’nın Diia Uygulaması: Savaştan önce Ukrayna hükümeti tarafından geliştirilen Diia uygulaması, göçmenlerin dijital kimlik belgelerine erişmelerini, Ukrayna’da vergi ödemelerini ve diğer hükümet hizmetlerine erişmelerini sağladı.

ABD Göç İdaresinin Dijital Yaklaşımı: ABD göç idaresi, birçok göçmenlik yolu için başvuru süreçlerini çevrimiçi ortama taşıdı ve ABD-Meksika sınırındaki bir giriş noktasında sığınma talebinde bulunanların, mobil uygulama kullanarak randevu almalarını gerektirdi.

BONUS: 2023’ÜN FİLMİ, KİTABI VE OLAYI

FİLM

Agnieszka Holland’ın yönettiği “Green Border” filmi, Polonya hükümetinin mültecilere yönelik tutumunu eleştiren ve Venedik Film Festivali’nde özel jüri ödülü kazanan bir yapım olarak dikkat çekiyor (Walker, 2023). Film, 2021’de Belarus-Polonya sınırı üzerinden Avrupa’ya ulaşmaya çalışan bir Suriyeli ailenin hikayesini ve Polonya sınır muhafızları tarafından maruz kaldıkları acımasız muameleyi anlatıyor. Polonya hükümeti üyeleri tarafından eleştirilere maruz kalan film, Polonya’daki parlamento seçimleri öncesinde ve mülteci politikalarının önemli bir tartışma konusu olduğu bir dönemde gösterime girdi. Holland, filmi yapma motivasyonunu, Polonya’nın göçmen rotası haline gelmesine yönelik hükümetin tepkisine duyduğu öfkeye dayandırıyor ve mülteci krizlerine ve Avrupa’nın bu konudaki politikalarına dair önemli soruları gündeme getiriyor (Walker, 2023).

KİTAP

9 Kasım 2023’de Penguin Books tarafından yayınlanan Profesör Hein de Haas’ın “How Migration Really Works” kitabı, göç konusunda yaygın kabul gören düşünceleri sorgulayan ve okuyucuları bu konuda yeniden düşünmeye teşvik eden bir eser olarak öne çıkıyor (New Scientist, 2023). Bu kitap, De Haas’ın Oxford Üniversitesi ve Amsterdam Üniversitesi’nde geçirdiği üç on yıllık araştırma sürecine dayanarak, göçün ekonomik ve politik çıkarlar tarafından nasıl yanlış anlaşıldığını ve yanlış yorumlandığını ortaya koyuyor. De Haas’ın çalışması, göçmenlik konusunda farklı siyasi görüşlerin ortak yanılgılarını ve bu konudaki gerçekleri ortaya koyarak, okuyucuların bu konuda daha bilinçli ve dengeli bir bakış açısı geliştirmelerine yardımcı olmayı amaçlıyor (The Times, 2023).

OLAY

2023 yılında Gazze’de yaşanan trajedi, uluslararası hukuka aykırı durumlar ve zorla yerinden edilme olayları, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNRWA) tarafından yayımlanan bir raporla detaylandırıldı. Bu rapor, Gazze’de yaşanan insani krizin boyutlarını ve bölgedeki 1.6 milyon insanın, hem mültecilerin hem de mülteci olmayanların, acil insani ihtiyaçlarını vurguluyor (UNRWA, 2023). 7 Ekim’de başlayan çatışmalar sonucunda yaklaşık 10,000 Filistinlinin öldüğü, bunların üçte ikisinin kadın ve çocuk olduğu belirtiliyor. Ayrıca, 1.5 milyon insanın zorla yerinden edildiği ve bunların büyük bir kısmının UNRWA tesislerinde barındığı ifade ediliyor (UNRWA, 2023). Bu durum, uluslararası hukuka aykırı bir şekilde, sivil halkın korunması ilkesinin ve insan haklarının ciddi şekilde ihlal edildiğini gösteriyor.   Bu olay, 2023 yılının göç ve mültecilerle ilgili en önemli olaylarından biri olarak kabul edilmeli ve uluslararası toplumun, özellikle de çatışma bölgelerindeki sivil halkın korunması ve desteklenmesi konusundaki çabalarını artırması gerektiğini vurgulamalıdır.

KAYNAKÇA

AP News. (2023). Top EU official lauds Italy-Albania migration deal but a court and a rights commissioner have doubts. https://apnews.com/article/eu-italy-albania-migration-asylum-rescue-court-91a92ebe5a0ea0e4273609a7ad0eed47

Euronews. (2023a). AB’ye iltica eden Türk vatandaşlarının sayısı rekor kırdı. Euronews. https://tr.euronews.com/2023/11/02/abye-iltica-eden-turk-vatandaslarinin-sayisi-tum-zamanlarin-rekoru-kirildi

Euronews. (2023b). Türkiye’nin beyin göçü: Gitmek mi zor, kalmak mı? Euronews. https://tr.euronews.com/2023/11/09/turkiyenin-beyin-gocu-gidenlerin-cogunlugu-hangi-meslek-ve-yas-grubundan-kalanlar-ne-diyor

Walker, S. (2023, September 23). Prize-winning Polish film on refugees opens to government backlash. The Guardian. https://www.theguardian.com/world/2023/sep/23/polish-film-refugees-agnieszka-holland-green-border

BBC News. (2022, June 13). What is the UK’s plan to send asylum seekers to Rwanda?. https://www.bbc.com/news/explainers-61782866

BBC News Türkçe. (2023, November 9). Türkiye’deki Suriyeliler: İçişleri Bakanı Yerlikaya, Türk vatandaşı olan Suriyelilerin sayısının 238 bine yaklaştığını açıkladı. https://www.bbc.com/turkce/articles/c1e29v09d3eo

Al Jazeera. (2023, March 10). UK to fund France detention site as leaders agree migration deal. https://www.aljazeera.com/news/2023/3/10/uk-to-fund-france-detention-centre-as-leaders-agree-migration-deal

New Scientist. (2023, November 7). How Migration Really Works review: Prepare to have your mind changed. https://www.newscientist.com/article/2401518-how-migration-really-works-review-prepare-to-have-your-mind-changed/

The Times. (2023). How Migration Really Works by Hein de Haas review — why Left and Right are both wrong. https://www.thetimes.co.uk/article/how-migration-really-works-by-hein-de-haas-review-l3hrxlmn0

UNRWA. (2023). Flash Appeal: Addressing the critical humanitarian needs in Gaza and the West Bank. https://www.unrwa.org/global-refugee-forum-2023

Safe mobility initiative. (2023, July 27). Trinidad and Tobago. https://help.unhcr.org/trinidadandtobago/resettlement-and-alternative-pathways-to-safety-and-opportunity/safe-mobility-initiative/

Maltaş, R. (2023). Ülkesine gönüllü dönen Suriyelilerin sayısı 554 bini aştı. Anadolu Ajansı. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ulkesine-gonullu-donen-suriyelilerin-sayisi-554-bini-asti/2907051#:~:text=Suriyelilerin%20yo%C4%9Fun%20ya%C5%9Fad%C4%B1%C4%9F%C4%B1%2012%20ilde

Reuters (2023). US to open migrant processing center in Ecuador. https://www.reuters.com/world/americas/us-open-migrant-processing-center-ecuador-2023-10-19/

İçişleri Bakanlığı (2023). İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya: “Düzensiz Göçmenlere ve Göçmen Kaçakçılığı Organizatörlerine Asla Geçit Vermiyoruz”. T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı. https://www.goc.gov.tr/icisleri-bakani-ali-yerlikaya-duzensiz-gocmenlere-ve-gocmen-kacakciligi-organizatorlerine-asla-gecit-vermiyoruz

Refugees from Ukraine in the EU. (2023). https://www.consilium.europa.eu/en/infographics/ukraine-refugees-eu/

Radio New Zealand. (2023). Prime Minister Christopher Luxon: High net migration not sustainable for New Zealand. https://www.rnz.co.nz/news/national/504428/prime-minister-christopher-luxon-high-net-migration-not-sustainable-for-new-zealand

Satoh, R. (2023, June 13). Aging Japan wants foreign workers, but will they come? Nikkei Asia. https://asia.nikkei.com/Spotlight/Asia-Insight/Aging-Japan-wants-foreign-workers-but-will-they-come

Jose, R. (2023, December 11). Australia plans to halve migrant intake, tighten student visa rules. Reuters. https://www.reuters.com/world/asia-pacific/australia-plans-halve-migrant-intake-tighten-student-visa-rules-2023-12-10/

Lakshman, S. (2023, December 5). U.K. tightens immigration rules to curb record high migrant numbers. The Hindu. https://www.thehindu.com/news/international/uk-tightens-immigration-rules-to-curb-record-high-migrant-numbers/article67607474.ece

Godefroid, S. A. (2023, October 18). European Union – Extending Temporary Protection to 2025 for War-Displaced Ukrainians – KPMG Global. KPMG. https://kpmg.com/xx/en/home/insights/2023/10/flash-alert-2023-193.html

Zakaria, S. (2022). Ukrainians in UAE can get one-year residency visa, says embassy. Khaleej Times. https://www.khaleejtimes.com/visa-and-immigration-in-uae/ukrainians-in-uae-can-get-one-year-residency-visa-says-embassy

Garcia Cano, R., & Spagat, E. (2023, September 23). With temporary status for Venezuelans, the Biden administration turns to a familiar tool. AP News. https://apnews.com/article/biden-tps-border-asylum-venezuela-temporary-status-2fa052ceacb020b861bb82332912bc92

Quesada, P. (2023, August). CARICOM’s 50th Anniversary gift to its citizens: freedom of movement, a step towards closer integration. Rosanjose.iom.int. https://rosanjose.iom.int/en/news/caricoms-50th-anniversary-gift-its-citizens-freedom-movement-step-towards-closer-integration

McVeigh, D. (2023, November 1). How a single GCC visa could revolutionise Gulf tourism. The National. https://www.thenationalnews.com/opinion/comment/2023/11/01/gcc-visas-gulf-tourism-travel-passports/

Garsd, J. (2023, December 13). Where the Republican presidential candidates stand on immigration. NPR. https://www.npr.org/2023/12/13/1218935981/republican-candidates-immigration

Davies, A. (2023, June 16). Finns Party: Far-right set for key role in new Finnish coalition. Www.bbc.com. https://www.bbc.com/news/world-europe-65926194

küresel göç trendleri – küresel göç trendleri – küresel göç trendleri – küresel göç trendleri – küresel göç trendleri

küresel göç trendleri – küresel göç trendleri – küresel göç trendleri – küresel göç trendleri – küresel göç trendleri

Göç Çalışmalarında Yeni Teorik Yaklaşımlar: 21. Yüzyılda Ortaya Çıkan Perspektifler

Özet

Göç; kişilerin ekonomik, kültürel, politik veya doğal afetler gibi bireysel ya da toplumsal birtakım nedenlerden dolayı yaşadıkları güçlükleri aşma isteğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir olgudur. 19. Yüzyılın sonlarına doğru Ravenstein’ın iç göçe odaklı göçün prensipleriyle ilgili makalesiyle başlayan göçü açıklama süreci, 1950’ler itibarıyla çoğunlukla ekonomik ve bireysel faktörler odaklı ilerlemiştir. İradi veya zorunlu olarak ve ülke içi ya da uluslararası gerçekleşen insan hareketliliğinin sebebini anlamak ve göçü sınıflandırabilmek için birçok göç ve göçmen davranışı incelenmiş ve göçmen davranışlarıyla günümüze kadar birçok teori öne çıkmıştır. Çağdaş göç teorileri yapısal faktörlerin yanında kültür, aileler, etnik gruplar ve ilişki ağları da göç analizlerine dahil edilmiştir. Küreselleşmeyle ortaya çıkan ve değişen göç hareketliliklerini ve göçmenleri açıklamada 21. yüzyılda yeni teoriler öne çıkmış ve önceden öne çıkan teorilere eleştiriler getirilmiştir. Bu araştırmada 21. yüzyılın başından bu yana göç çalışmalarında hangi yeni teorik yaklaşımlar öne çıkmış ve bu yaklaşımlar göç dinamiklerini nasıl ele almıştır soruları ile göç teorileri incelenerek cevaplanmaya çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Göç, Göç Teorileri, Çağdaş Göç Teorileri, Uluslararası Göç, Entegrasyon

Giriş

Göç, dünyadaki neredeyse her ülkeyi etkileyen ve etkilemeye devam edecek olan; kalkınma, yoksulluk, insan hakları da dahil olmak üzere önemli küresel konularla ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olması sebebiyle önemli bir olgudur (Koser, 2007, s.1). Göç hareketliliğini açıklayabilmek ve sistematikleştirmek amacıyla göçü başlatan ve göç hareketliliğinin devamlılığını açıklamaya yönelik göç teorileri geliştirilmiştir.

Klasik Göç Teorileri

Göçü sistematize eden ve göçmen davranışlarıyla ilgili bir yaklaşım geliştiren ilk teori 1885 ve 1889 yıllarında ‘‘The Laws of Migration’’ adlı Ernst Georg Ravenstein tarafından yayımlanan makaledir. Ravenstein, makalelerinde göçmen davranışlarını ve göçleri inceleyerek ortaya yedi temek kanun koymuştur ve bu çalışmasıyla sonraki teorisyenlere yol gösterici olmuştur (Erkan, 2007, s.5). S.A. Stouffer, nüfus hareketliliğini fırsatlar açısından da değerlendirerek 1940 yılında, göç olgusunu matematiksel olarak açıklamaya çalışmıştır (Ari, 2020, s.7).

Everet Lee, Ravenstein’ın tezlerini esas alarak 1966 yılında ‘‘A Theory of Migration’’ makalesiyle yeni bir analitik çerçeve önermiştir. Lee’ye göre göç etmede kişisel ve çevresel faktörler öne çıkar ve bulunulan yerdeki itici ve gidilen yerdeki çekici faktörlere dikkat çeker (Sirkeci, 2019, s.8). İtme ve çekme faktörlerine ekleme yaparak göçmen tercihleri ve göç sebepleriyle ilgili bir diğer kuram ‘‘A General Typology of Migraiton’’ adlı makaleyle William Petersen tarafından ortaya konmuştur. Petersen, itme ve çekme faktörlerinin zamanla değişebileceğini belirtmiştir ve göçün oluşma sebebiyle ilgili sınıflandırma yaparak beş göç tipini ortaya koymuştur (Erkan, 2021, s.7). Çağdaş göç teorilerine öncülük eden bu klasik göç teorilerinden sonra göç olgusu, ağırlıklı olarak ekonomik faktörlerle açıklamaya çalışılmıştır. Neoklasik Ekonomi Kuramı, Göçün Yeni Ekonomisi Kuramı, İkili İşgücü Piyasası Kuramı bunlara örnek olarak sayılabilir.

21. Yüzyılda Öne Çıkan Göç Teorileri ve Yaklaşımlar

Göç hareketleri, 21. yüzyıla kadarki sürede ağırlıklı olarak ekonomi bilimiyle açıklanmış; günümüzde ise çağdaş dönem göç kuramlarıyla özellikle coğrafya, sosyoloji, siyaset gibi disiplinler arası anlayışla şekillenmektedir. 2011 yılında Ortadoğu’da başlayan Arap Baharı ile çeşitli ülkelere gerçekleşen göçler, ekonomi dışında farklı nedenlerden dolayı göçün başladığına örnek olarak sayılabilir. Göçmenlerin ulus-ötesi bağları, göçmen girişimciler, göçmenlerin eğitim ve kimlik sorunları gibi konular göç çalışmalarında daha çok ele alınmaya başlamıştır (Güllüpınar, 2012, s.31).

Arzu ve Kapasite Modeli

Göçün temel nedenlerini açıklamak için Douglas S. Massey tarafından 20. yüzyılda ortaya konan arzu ve kapasite modeli, göçmenlerin kararlarını ve göçün ekonomik, politik ve sosyal dinamiklerini anlamaya odaklanmıştır. Model, göçmen kararlarını 21. yüzyıl şartları altında değerlendirerek geliştirilmiştir.

Arzular iki şekilde göçüm belirleyicisi olabilir. Birincisi, sağlık, mutluluk, zenginlik, güvenlik gibi insan hayatı için önemli olan etkenlerdir. Bunlar doğrudan veya dolaylı olarak göç arzusunu etkilerler. İkincisi ise göçün, tehlike, baskı veya yoksulluk durumunda kalmadan da tercih edilebilir olduğunu yansıtan göç arzusudur (Carling, 2014, s.2). Göç arzusu içsel veya araçsal nedenlerle şekillenebilir. İçsel ve araçsal arzular aynı anda ortaya çıkabilir ve birbirlerini güçlendirebilirler. İçsel arzulara kişilerin kültürleri, eğitimleri, kişilik veya kimlikleri gibi faktörler etki edebilir. Araçsal arzular daha çok hedeflerle ilgilidir. Bu hedefler arasında daha yüksek gelir, yüksek sosyal statü, daha iyi sağlık hizmetleri, daha iyi eğitim gibi amaçlar yer alabilir (de Haas, 2021, s.18).

Göç etme kapasitesi veya yeteneği, insanların kalma seçeneği de dahil, nerede yaşayacağına karar verebilme özgürlüğünü ifade etmektedir. Bu kavram, gönüllü hareketsizliği de kapsar. Göç kapasitesi pozitif ve negatif özgürlüklere bağlıdır. Negatif özgürlük, göç için hiçbir dışsal engelin ve kısıtlamanın olmamasını ifade etmektedir. Pozitif özgürlük ise, bireyin kendi yaşamını kontrol etme ve temel amaçlarını gerçekleştirme yeteneği anlamına gelir (de Haas, 2021, s.22).

De Haas ve Jorgen’a göre arzu ve kapasiteden beş farklı hareketlilik türü ortaya çıkmaktadır. Yüksek arzu ve düşük kapasite ile istemsiz hareketsizlik; yüksek arzu ve yüksek kapasite ile gönüllü hareketlilik gerçekleşecektir. Düşük arzu ve düşük kapasite, yoksulluk içinde yaşayan ve göç edemeyen kişilerde görülür ve kabullenici hareketsizlik olarak adlandırılır (Carling, 2014, s.7). Diğer arzu ve kapasite durumlarından farklı olarak düşük arzu ve yüksek kapasite iki farklı hareketlilik türünün ifade etmektedir: gönüllü hareketsizlik ve istemsiz hareketlilik. Gönüllü hareketsizlik, kapasite dahilinde kalma özgürlüğü ile meydana gelirken; istemsiz hareketlilik, özgürlük olmadan göç etmek zorunda kalan mülteci ve göçmenleri ifade etmektedir (Appadurai, 2002; de Haas, s.23).

Arzu ve kapasite kavramları, Berlin (1969) ve Sen (1999) tarafından göçü açıklamak için geliştirilmemiş olsa da de Haas ve Carling bu kavramların göç süreçlerine ilişkin daha zengin, daha etkin ve gerçekçi bir anlayış sağlamak için göçe uygulanabilirliğini savundular (de Haas, 2021, s.30). Bu kavramsallaştırma, klasik göç teorilerinden farklı bir nedenselleştirme analizi sunar ve göçü, arzu ve kapasitenin bir fonksiyonu olarak görür.

Ulusaşırı Göç Teorisi

Faist (2000) tarafından öne sürülen bu teori, sınırları aşan, ulus devletler arasında ve ötesinde gerçekleşen süreçlere ilişkin bir analiz sağlamaya yöneliktir. Ulusaşırıcılık (transnasyonalizm), küreselleşme olgusuna paralel olarak günümüzde modern ulaşım ve iletişim araçlarının bireylere sağladığı imkanlarla toplumsal ağların ortaya çıkardığı bir süreçtir (Sirkeci, 2019, s.16).

Ulusaşırı göç araştırmaları, göçün nedenlerini açıklamaktan ziyade; alıcı ülkelere göç etme ve göç edilen ülkelere entegre olma, köken topluluklarla bağlantıları güçlendirme ve göçmenlerin sıkı ilişki ağları üzerinde durmaktadır (Özcan, 2016, s.23). Faist’e göre dört tür ulusaşırı alan vardır: küçük gruplar, özel akrabalık sistemleri, ulusaşırı sorun da ya konular, ulusaşırı topluluklar ve örgütler (Faist, 2006; Sirkeci, 2019, s.16). Castles ve Miller (2008), küreselleşme bağlamında birbirlerinden uzakta olan ve uzaktan iletişim kuran insanların bu ağlar vasıtasıyla ‘‘ulusaşırı cemaatler’’ oluşturduklarını savunur (Güllüpınar, 2012, s.23).

Ulusaşırılık kavramının uyum açısından kullanımı, sosyo-kültürel uyum kavramı ile örtüşmektedir. ‘‘Yapısal-uyum’’ kavramının aksine, göçmenin kesin geri dönüşünü içeren (returnmigration) kavramıyla ilgili olarak, istihdam ve eğitim gibi ayrı ayrı ele alınan boyutları içermektedir (Carling ve Pettersen, 2014, s.14; Ari, 2020, s.12).

Kurumsal Teori

Guilmoto ve Sandron (2001) tarafından geliştirilen bu teoriye göre göçmen ağları (network), göçmenlerin yer değiştirmesini destekleyen kurumların ve gönüllü organizasyonların ortaya çıkışıyla kendilerini kurumsallaşma yoluyla devam ettirmektedir. Bir göçmen ağı, göçmenlerin işlem ve göç maliyetlerini azaltan kural ve normları temsil ederken ağın örgütsel tarafı ise göçmenlere pratikte yapılan yardımları temsil etmektedir. Öncü bir göçmenin başına gelenler tüm ağı etkileyebileceği için göçmen ağının hem olumlu hem olumsuz tarafları vardır (Guilmoto ve Sandron, 2001, s.135-136; Ari, 2020, s.12; Özcan, 2016, s.22).

Göçmenleri almada isteksiz davranan ülkeler için bu kurumlar gönüllü ya da bir ücret karşılığında göçmenlere insan kaçakçılığı, varış yerine nakliye, işveren ve göçmenler arasındaki sözleşmeler, sahte evlilikler, kredi temini, danışmanlık, yasal tavsiye gibi hizmetler sunarlar (Sirkeci, 2019, s.15). Bu kurumlarla ilgili temel özellikler; uluslararası göçün artışıyla göç hareketleri daha da kurumsallaşacaktır. Kurumsallaşma arttıkça da devletlerin bu göç akışlarını düzenleme kontrol yönleri zayıflayacaktır (Abadan-Unat, 2017, s.66; Akyıldız, 2016, s.40).

İç ve Uluslararası Göçe Entegrasyon Yaklaşımları

Farklı göç teorileri ve yaklaşımlar tarafından çeşitli perspektiflerden ele alınan göç olgusu, King ve Skeldon (2010) tarafından iç ve uluslararası göçün entegrasyonu perspektifiyle ele alınmıştır. Nicel olarak iç göç daha fazla meydana gelse de iç ve uluslararası göç arasındaki ayrım, göçmenlerin yolculuklarının giderek daha da çeşitli ve karmaşık hale gelmesiyle gün geçtikçe belirsizleşmektedir (King ve Skeldon, 2010, s.1).

“Integrating Approaches to Internal and International Migration” makalelerinde King ve Skeldon; iç göç, uluslararası göç ve dönüş göçünü çeşitli sıralı ilişkilerle birleştiren 10 göç yolu belirten şematik bir model sunmuşlardır. Bu modelde iç ve uluslararası göç hareketliliğinin olası işlevsel bağlantıları sunulmuştur (King ve Skeldon, 2010, s.6).

Başlangıçta köyden şehre daha sonra da yurt dışına yapılan bir göç, önceden aynı süreci takip etmiş göçmenlerin kurduğu sosyal ağların kolaylaştırdığı, köyden doğrudan uluslararası göçe yol açabilmektedir (King ve Skeldon, 2010, s.7).

King ve Skeldon’a göre öne çıkan bir diğer gerçeklik ise uluslararası göçün iç göçe neden olmasıdır. Bununla ilgili iki neden söylenebilir: İlk olarak, göçmenler maaş seviyesini düşürerek ve yerleştikleri şehirlerin ikamet çekiciliğini azaltarak yerli nüfusun göç etmesine neden olurlar. İkinci olarak, göçmenler yerel halkın göçünden faydalanarak iş ve konut piyasalarında yer alır ve zaten azalan yerli nüfusun da yer değiştirmesine neden olurlar (King ve Skeldon, 2010, s.8).

Lindstrom ve Lauster (2001), Meksika ve Amerika örneğinde inceledikleri çalışmada Amerika’ya gidiş ve Meksika’ya geri dönüşün çoğunlukla yatırım odaklı olduğu yaklaşımını öne çıkarmıştır (King ve Skeldon, 2010, s.11).

King ve Skeldon, bu üç ana hareketlilik türünün nasıl gerçekleştiği ve entegrasyonuyla ilgili 3 yaklaşım öne çıkarmaktadır: Sistem yaklaşımı, göçmen entegrasyonu ve göç-kalkınma bağlamı. Sistem yaklaşımı, farklı sistem katmanları ve bağlantıları aracılığıyla iç, uluslararası ve dönüş göçlerini bütünleştirmenin bir yolunu sunuyor. Entegrasyon yaklaşımı, genellikle sosyal, kültürel, dilsel, etnik ve ırksal farklılıklara sahip nüfus gruplarının bir araya geldiği kırdan kente göçler için geçerlidir. Bu yaklaşıma göre iç göçmenlerin uluslararası göçmenlerden daha homojen yapıda olduğunu varsaymak bir hatadır. Göç ve kalkınma yaklaşımı, kalkınmanın sadece uluslararası göç ile ilişkili değil, aynı zamanda iç göçle de bağlantılı olduğunu yansıtır (King ve Skeldon, 2010, s.24).

Göçün Globalleşmesi Endeksi

Czaika ve de Haas’ın (2014) ‘The Globalization of Migration: Has The World Become More Migratory?’ makalesinde göçün hacminde, çeşitliliğinde ve coğrafi kapsamında küresel bir artış olduğu fikri sorgulanmıştır. Göçün, hedef ülke perspektifinden küreselleşmiş olsa da köken ülke perspektifinden küreselleşmediği; Avrupa dışından gelen göçmenlerin giderek artan sayıda köken ülkeden olduğu vurgulanmıştır (Czaika ve de Haas, 2014, s.1).

Göçmenin yayılma, yoğunluk ve mesafe ölçüleri birleştirilerek hesaplama yapılmış, uluslararası göçün global düzeyde hızlanmamış olduğu vurgulanmıştır. Makalede Göç Küreselleşme Endeksi ile hesaplamalar yapılmış, çoğu ülkenin artık önemli göç verisi üretirken uluslararası göçün toplam hacminin göreceli olarak artmadığı ve göçmenlerin giderek azalan sayıda ana hedef ülkede yoğunlaşma eğiliminde olduğu sonuçlarına varılmıştır. Göçün küreselleşmesine eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşılmış ve göçmenliğin daha çeşitli hale geldiği fikrinin Avrupa merkezli dünya görüşünün yansıtabileceğini göstermiştir (Czaika ve de Haas, 2014, s.36-37).

Sonuç

Bu araştırmada 21. yüzyılın başından bu yana göç çalışmalarında öne çıkan yeni teorik yaklaşımlar ve bu yaklaşımlarının göç dinamiklerini nasıl ele aldığı cevaplanmaya çalışılmıştır. Değişen göç olgusunu anlamlandırabilmek amacıyla bazı Klasik Göç Teorileri’nin yeni göçleri açıklamada yetersiz kalması sebebiyle kimi araştırmacılar tarafından eleştirel yaklaşılırken kimi de teorileri geliştirip yeni bir perspektif sunmuştur. Göçün globalleşmesi hesaplanmış ve geçmişle karşılaştırma yapılmış; iç ve uluslararası göçün entegrasyonu değerlendirilmiştir. Ulusaşırı göç teorisiyle, teknolojinin ve kurumların göçü hem kolaylaştırıp teşvik ettiği hem de olumsuz yönleriyle göçü caydırıcı kıldığı tespit edilmiştir. Arzu ve Kapasite modeliyle göç, bireylerin istekleri perspektifinden ele alınmıştır.

Fatma Zeynep Altay
TUİÇ Akademi

Kaynakça

Abadan-Unat, Nermin. (2017). Bitmeyen göç: konuk işçilikten ulus-ötesi yurttaşlıǧa. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Akyıldız, İE. (2016). Göç teorilerinin karşılaştırmalı analizi. Uludağ Journal of Economy and Society.

Appadurai, A. (2004). The capacity to aspire: culture and the terms of recognition. In V. Rao, & M. Walton (Eds.), Culture and public action (pp. 59–84). Palo Alto: Stanford University Press.

Ari, YO. (2020). Çağdaş göç teorileri çerçevesinde küresel göçlerin ekonomik belirleyicileri. Sosyal Bilimlerde Güncel Çalışmalar

Carling, J. & Pettersen, Silje V. (2014). Return migration intentions in the integration-transnationalism matrix. International Migration.

Carling, J. (2014). The role of aspirations in migration. Peace Research Institute Oslo (PRIO).

Czaika, M.ve de Haas, D. (2014). The globalization of migration: has the world become more migratory? International Migration Review

de Haas, H. (2021). A theory of migration: the aspirations-capabilities framework. Comparative Migration Studies.

Erkan, HS. (2021) Suriyeli göçmenlerin Türkiye’yi tercihi üzerinden göç teorilerine yeniden bakış. Ortadoğu Etütleri.

Faist, T. (2006). The transnational social spaces of migration/Thomas Faist. COMCAD Working Papers – Center on Migration, Citizenship and Development.

Guilmoto, C.Z & Sandron, F. (2001). The internal dynamics of migration networks in developing countries. Population: An English Selection.

Güllüpinar, F. (2012) Göç olgusunun ekonomi-politiği ve uluslararası göç kuramları üzerine bir değerlendirme. Yalova Sosyal Bilimler Dergisi

Koser, K (2007) International migration: a very short introduction. Hampshire: Oxford University Press.

Özcan, E. D. E. (2016). Çağdaş göç teorileri üzerine bir değerlendirme. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/isvehayat/issue/29036/310477

Sirkeci, İ. ve Göktuna-Yaylacı, F. (2019). Küresel hareketlilik çağında göç kuramları ve temel kavramlar. Transnational Press London. 

Skeldon, R ve King, R. (2010). ‘Mind the Gap!’ integrating approaches to internal and international migration. Journal of Ethnic and Migration Studies

TUİÇ Akademi Ailesine Katılın: Yaratıcılığınızı ve Bilginizi Paylaşın!

0

TUİÇ Akademi, gönüllülük esası ve hayat boyu öğrenme ilkesiyle yürütülen çalışmalarına yeni bir soluk getirecek, alanında tutkulu ve bilgi dolu ekip arkadaşları aramaktadır. tuicakademi.org üzerinde uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi ve sosyal bilimler alanında bilgi ve deneyimlerinizi paylaşarak, kendinizi ifade etme ve sürekli öğrenme fırsatı bulacaksınız. Yazarlarımız, alanlarındaki güncel araştırmaları ve kişisel görüşlerini bir araya getirerek, derinlemesine ve etkileşimli içerikler üretmektedirler.

Gönüllülük esasıyla yürütülen bu projede sizin de katkılarınızla zenginleşeceğimize inanıyoruz. Aradığımız niteliklere sahip, öğrenmeye ve gelişmeye açık yeni ekip arkadaşları arıyoruz:

Aradığımız Nitelikler:

  • Uluslararası İlişkiler, Siyaset Bilimi veya Kamu Yönetimi bölümlerinden mezun olmak
  • Akademik bilgi birikimine ve sürekli öğrenme isteğine sahip olmak
  • Belirlenen teslim tarihlerine uygun şekilde sorumluluk alarak içerik üretebilmek
  • İleri düzeyde İngilizce okuma becerisine sahip olmak

Bu yolculuğun bir parçası olmak istiyorsanız lütfen aşağıdaki başvuru formunu doldurun. 

Başvuru Formu

Kasım-Aralık Dönemi Staj Başvuruları Açıldı!

0

Kasım – 10 Haziran 2023 tarihleri arasında 4 hafta sürecek olan akademik online staj başvuruları açıldı!

Araştırma ve analiz becerilerinizi geliştirmek için akademik tartışmaların yer aldığı staj programlarını kaçırmayın.

Açılacak olan programlar: 

13 Kasım – 15 Aralık tarih aralığında gerçekleştirilecek programda göçle ilgili temel anlaşmaları, kavramları ve teorileri ele alarak katılımcılar için göç ve göç çalışmalarına giriş yapmayı hedeflemektedir. Program sonucunda katılımcıların;

-Göç nedir ve neden önemlidir?

-Temel göç teorileri nelerdir?

-Göçmen, sığınmacı ve mülteci kimdir?

-Düzensiz göç nedir?

-Küreselleşme ve Göç İlişkisi nedir?

-Kalkınma ve Göç ilişkisi nedir? sorularına temel cevapları verebilmeleri beklenmektedir.

30 Kasım – 24 Aralık tarih aralığında gerçekleştirilecek programın ilk haftasında Siyaset Biliminin doğuşu ve Antik Yunan, Helen dünyası, Roma uygarlığı, Hıristiyan ve İslam inançlarını kapsayan siyaset düşüncesi ele alınacaktır. İkinci hafta devletin kökeni başta olmak üzere siyaset biliminin temel kavramları incelenecektir. Üçüncü hafta gerek siyaset biliminin gerekse de uluslararası sisteminin temel dinamiklerinden olan siyasi ideolojiler irdelenecektir. Son hafta ise devlet tasnifleri, demokrasi türleri, siyasi parti tipolojileri ve parti/seçim sistemleri ele alınacaktır.

20 Kasım’da başlayıp 20 Aralık tarihinde sona erecek programda sosyolojinin tanımı, kapsamı, temel kavramlar, tarihsel gelişimi, sosyal gruplar, sosyolojinin metodolojisi, birey- toplum ilişkisi, sosyolojik rol, statü, sınıf gibi sosyolojinin ana konuları hem klasik sosyolojik kuramlar hem de çağdaş modern teoriler üzerine sunulan okumalar ışığında incelenecektir.

Neden O-Staj?

  • Özgür Ortam
  • Metodoloji ve APA-7 Yazım Atölyesi
  • Akademik Yazım ve Sunum Becerileri
    • Staj döneminin sonunda gerçekleştirilecek O-Staj Kongresinde bildiri sunma ve yayın yapma fırsatı
  • Dinamik Network
  • Makale Tartışmaları
  • İçerik Üretimi ve Yayın Tecrübesi
    • Araştırma Yazısı
    • Belgesel/Film Analizi
    • Uliwiki İçerik Yazısı

Başvuru Linki