Home Blog Page 111

Hollanda’da Liderlere Hakaret, Artık Suç Değil

Hollanda’da ‘Erdoğan yasası’ olarak bilinen, ‘dost ülke liderlerine hakareti suç sayan’ yasa yürürlükten kaldırıldı. Aynı oturumda, Hollanda Kralı’na hakareti suç sayan yasa da iptal edildi. Hollanda Meclisi, ‘dost ülke liderlerine hakareti suç sayan’ yasanın yürürlükten kaldırılmasını, oy çokluğuyla kabul etti. Düzenlemeye, Hollanda Kralı’na hakareti suç sayan yasanın kaldırılması da eklendi.

VVD Milletvekili Joost Taverne, Erdoğan’ın Alman komedyen hakkında açtığı davayı eleştirerek, böylesi bir durumun Hollanda’da yaşanmaması için yasanın iptalini istediklerini belirtti ve “Yurtdışındaki liderler, uzun kollarıyla bizim mahkemelerimizi kullanarak, temel Batı değerlerimizi baltalayamazlar.” dedi.

Muhalefet partileri D66, Sosyalist Parti, Yeşil Sol ve Özgürlük Partisi de, yabancı liderlere hakareti suç sayan yasanın iptaline destek verdi. Böylece, yasanın iptaline ilişkin öneri, parlamentonun büyük çoğunluğunun desteğini sağlamış oldu. Türkiye kökenli seçmenlerin ağırlıklı olarak tercih ettiği iktidarın küçük ortağı İşçi Partisi ise, yasa iptalinin zorunluluk olmadığını savundu.

İşçi Partisi, Hollanda’da bu tür konuların yargının yetki alanında olduğunu, Almanya’daki gibi hükümetin müdahalesine gerek duyulmadığını belirtiyor. Bu nedenle de sorun yaşanmayacağını öne sürüyor.

 

Gözde Nur MERAL

o-Staj 2018 AÇAM Stajyeri

Kaynakça:

 

 

                                                                                       

 

 

 

İsviçre Bankacılık Sisteminde Reform Tartışmaları: “Vollgeld Girişimi”

2008’de ki Avrupa, borç krizi sonucu ekonomide -Great Recession- Büyük Durgunluk yaşayan Avrupa ülkeleri, ortaya çıkan finansal istikrarsızlık için çözüm yolu arıyor.

Bu çözümün bankacılık ve finansal sistemde reform arayışı olarak ortaya çıktığı görülüyor. Almanya’da The Monetative, İsviçre’de MoMo , ve Birleşik Krallık’ta Positive Money reform örnekleridir. Özellikle teknolojinin getirdiği dijital devrimler de bankacılığı gölgeleyerek yeni finansal aktivite şekillerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. İsviçre Konfederasyonu, halkı 10 Haziran’da ülke için bir ilk olacak bir referanduma gidiyor.

Referandumun olması için 100.000 imza toplandı. Referandum , İsviçre Bankacılık Sisteminde oluşacak bir reform ile ilgilidir. Referandum, NGO olan Monetare Modernisierung ( Monetary Modernization ) tarafından yürütülüyor ve sloganı da  ‘Vollgeld’ dir. MoMo( Monetary Modernization) olarak da bilinen slogan, Bağımsız Para anlamına geliyor.

Bankacılık alanında ve ekonomik sistemiyle ünlü olan İsviçre, referandumdan onay alırsa İsviçre Merkez Bankası para üretmek veya basmak konusunda tek yetkili kurum olacak.  Sadece kağıt para veya madeni para değil; elektronik veya dijital para da İsviçre Merkez Bankasının üretimi kapsamında olacak. Şu anki parasal sistemde topluma sağlanan para, özel bankalarda dolaşımdaki banknot ve madeni paralar ile vadesiz mevduat hesaplarının toplamı olarak tanımlanmaktadır. Dijital para vatandaşların ve şirketlerin kredi aldıkları bankalar tarafından üretiliyor. Yeni sistemde para basımı veya üretimi kredi vermeden farklı bir eylem olacak. Bankalar yine özel veya tüzel kişiler için banka hesabı, ödeme hizmetleri ve krediler gibi hizmetlerde bulunabilecek. Fakat kredi aracılığı ile para yaratımı söz konusu olmayacak. Bu işlem Merkez Bankası tarafından yapılacak bir diğer değişle, devlet kontrolünde olacak. Para üretiminin % 90 özelden %100 kamulaşmaya gittiği görülüyor. Merkez Bankası(SNB), federal hükümete ve kantonlara veya hatta teminat getirmeden vatandaşlara doğrudan dağıtıcak. Enflasyonun artması halinde Merkez Bankası para arzını nasıl kısıtlayacağı açık değil.

Vollgred ‘i savunanlara göre, bağımsız para sistemi ile büyüyen borç ve kredi sistemiyle para üretimde oluşan belirsizlikler ortadan kalkacak. Vatandaşların ve şirketlerin hesapları riskte olmayacak. Seigniorage olarak bilinen para üretimi devlet için ek gelir sağlayacak.

Devlet bu sistem ile vergileri azaltabilir, kamu borçları silinebilir, ve vatandaşlara kar payı ödenebilir.  Merkez Bankası, bağmsız para sistemi altında aslında sermayesini satacak. Böylelikle borçsuz ödemelerin ülkeyi daha fazla zenginleştireceği düşünülüyor.

 

Vollgred’i eleştirenler, – Merkez Bankası, Parlamento ve Banka Sektörü –  İsviçre ekonomisinin özellikle küçük ve orta ölçekli ekonomilerin kredilerden yoksun kalması negatif bir sonuç yaratacaktır. Bağımsız Para Sistemi, 2008 Finansal Krizi gibi yurt dışı etkili krizlerden koruyucu olmayacağı öngörülüyor. İsviçre Merkez Bankası, kredi için arz ve talebi etkileyecek faiz oranlarını kullanmak yerine para arzını büyütmeyi amaçlayacak. Küresel ve Euro bölgesi mali krizlerde İsviçre Frankı’nın çok daha pahalı hale gelmesini önlemek için döviz piyasalarına müdahale etmek çok daha zorlaşacaktır. Merkez Bankası yönetimi Volgred’i reddederek siyasal etkiden uzak bir şekilde enflasyonla mücadele ederek bağımsız bir merkezi banka modelini destekliyor.

Vollgred- Paranın Bağımsızlığı- dünyada benzeri görülen bir örnektir aslında. 1936 da Büyük Buhran döneminde Başkan Roosevelt tarafından ortaya atılmıştı. Ayrıca 1965 de Nobel Ödüllü Milton Friedman ve 1987 de James Tobin ekonomistleri de benzer uygulama ortaya atmışlardı. Seçim anketlerine göre, %35 oranında destek var ve %49 oranında da muhalif düşünce var. Bu durumda tahminler, İsveç ekonomisinde herhangi bir değişiklik olmayacağı yönünde.

Asude UYSAL

o-Staj 2018 AÇAM Stajyeri

Kaynak:

 

 

 

 

 

 

Fransa: “Avrupa,ABD’nin Eyaleti Değil;İran’la İş Birliğine Devam Etmeli”

ABD Başkanı Donald Trump, salı günü özellikle Avrupa Birliği tarafından dikkatle beklenen kararını açıkladı: ABD, 2015 yılında P5 + 1 ülkeleri tarafından imzalanmış olan ve İran’ın nükleer aktivitelerini sınırlandırmaya ilişkin ‘’İran Nükleer Anlaşması” teknik adıyla, “Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ ndan çekildi.

ABD, NATO üyesi olan AB ile hareket etmek yerine İran’ın temel ve büyük muhalif ülkeleri İsrail ve Suudi Arabistan ile ortak hareket ederek Anlaşmanın daha çok İran’ın nükleerleşmesine fırsat tanıdığını, demokratik açıdan da İran üzerinde etkisi olmadığını ve bölgede etkisini artırdığını açıklayarak ve anlaşmayı revize etmek gibi bir diplomatik girişimde bulunmayarak ter taraflı anlaşmadan çekilmiş oldu.  Bu, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri yaşanan en büyük diplomatik kriz hatta savaşa neden olabilecek -bölgede İran-İsrail Savaşı- olarak görülmektedir. Dünya’da İsrail ve Suudi Arabistan dışında pek çok ülke tarafından özellikle hem AB nin hem BM nin hem de İran Anlaşmasının önemli ülkeleri İngiltere, Fransa ve Almanya tarafından ciddi bir tepki ile karşılandı. AB için en önemli nokta ise İran ile ticaret hacmini %21 artırdığı dönemde ABD nin yaptırımlarının İranla ticaret halinde olan AB şirketlerini  de – eğer 6 ay içinde ticareti durdurmazlar ise içermiş olmasıdır.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron , ABD’nin kendi sözlerine saygı duymamayı seçtiğini fakat anlaşmanın diğer taraf ülkeleri çoklu iş birliği ile tüm ülkelerle iş birliği içinde olacaklarını; bunun istikrarın bir garantisi olduğunu açıkladı.

Macron, İngiltere ve Almanya’yı ima ederek, “Biz Ortadoğu’da barış ve istikrarı inşa etmeyi seçtik” dedi. Ve günümüzde yeniden şekillenen karmaşık dünya siyaseti ve Amerika’nın İran Anlaşması ve İklim Değişikliği gibi konularda tek taraflı davranışlarına karşı Avrupa ülkelerini kıtasal olarak birlikte hareket etmeye davet etti; Avrupa egemenliğini işaret etti. Almanya Başbakanı Angela Merkel: ‘’ ABD nin Avrupa’ya yardım ettiği destek olduğu dönemler geride kaldı. Avrupa’nın kaderi kendi ellerindedir. ‘’ ifadesinde bulundu. Fransa Dışişleri Bakanı Jean Yves La Dian göre, ABD yaptırımlarının önlenmesi kabul edilemezdir. Avrupalılar, ABD nin anlaşmadan çekilmesinin maliyetini ödemek zorunda değildir. Avrupa kendi ekonomik bağımsızlığını savunmalıdır. Yaptırımlar ABD ile anlaşmaya taraf Avrupa ülkeleriyle yapılan ticareti de etkileyecektir. Bu nedenle AB -ABD ile İrandaki Avrupa şirketlerine farklı kuralların uygulanması için müzakerelere başlayacak. Fransa Ekonomi Bakanı Bruno Le Maire , Trump ın kararının uluslararası güvenlik için olduğu kadar ekonomik açıdan da yanlış bir karar olduğunu; 2015 ten bu yana İran ile ticaret hacmini üçe katlayan Fransa’nın şirketleri; Total, Sanofi, Renault ve Peugeot’ yu olumsuz etkileyeceğini açıkladı.

ABD yaptırımlarının, 1996 da Küba ile ticaret yapan üçüncü ülkelere uygulanan ABD yaptırımlarına benzer olduğunu ifade etti. Le Maire, ABD Hazine Bakanlığının yabancı şirketlerin onların yaptırımlarına uyup uymadığını takip eden  Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi’ ne sahip olduğunu; AB’nin de bu tarz bir sisteme ve AB’ni ABD’den bağımsız yapacak daha fazla ekonomik kaynaklara ihtiyaç duyduğunu belirtti.  ABD’nin 2003 müdahalesi gibi İran Anlaşmasından çekilmenin de olumsuz sonuçlara yol açacağını açıkladı.

BM’in daimi üyeleri P5 -İngiltere, Fransa, ABD, Çin ve Rusya- ve + 1 -Almanya-   ile İran arasındasında imzalanan İran Nükleer Anlaşması, İran’ın nükleer yapımında kullanacağı santrifüj sayısını 2026 ya kadar 10 yıl boyunca 5 bin 60 ile sınırlandırmıştı. Uranyum sayısı da %98 e düşürülerek 300 kg a getirilmişti.

Ayrıca İran’ın 2031 e kadar ağır su reaktörü inşa etmesine de izin verilmemiştir. Uluslararası Atom Enerji Ajansı’na  İran’ın nükleer güç tesislerinde denetim hakkı tanımıştır. İran’ın anlaşmaya uyması ve yaptırımların kalkması anlaşma tarafları için yararlı olmuştur. İran uluslararası pazarlara yeniden petrol ihraç etme imkanı bulmuştur. Yurtdışında yaklaşık 100 Milyar $ değerinde dondurulmuş varlıklarına erişim hakkı kazandı.

AB’nin İran ile ciddi ortaklığı bulunmaktadır. AB anlaşmayı bölgede barış ve güvenliği ve nükleere sınırlandırma getirmek için destekliyor olsa da ekonomik çıkarların ön planda olduğu ve İran Anlaşması nın bir prestij meselesi olduğu görülüyor.  Donald Trump, anlaşmanın selefinin Obama olduğunu düşünse de, AB anlaşmanın kendisinin olduğunu düşünüyor. Anlaşmaya giden süreçte kilit isimler; AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton ve görevi devralan Federica Mogherini’dir.

İran, Fransa ve Almanya için önemli bir pazardır. Fransa ve İran arasında ticaret hacmi 2016-2017 arasında %118 büyümüştür. Fransız Petrol şirketi Total, İran’ın Güney Pars doğalgaz sahasında 4,8 Milyar $ yatırım anlaşmasına sahiptir. Fransız uçak üreticisi Airbus şirketi, İran’a 18 Milyar $ karşılığında 100 uçak satışı anlaşması yapmıştır. Geçen yıl 160 bin adet araç satan Renault dışında Peugeot ve Citroen markalarına sahip PSA şirket, İran otomobil pazarının %30 una hakimdir.

Ayrıca AB yakın tarihte çok fazla diplomatik başarı gösteremediğinden İran Anlaşması Birlik için ‘’ Diplomatik Zafer ‘’ olarak bilinmektedir. ABD nin yaptırımları AB şirketlerini etkilese de İngiltere, Fransa ve Almanya’nın nasıl tavır alacağı merakla gözlemleniyor.

Asude UYSAL

o-Staj 2018 AÇAM Stajyeri

 

Kaynak:

 

 

 

 

Danimarka’nın İlk Siyah Kadın Heykeli

Danimarka 1792’de Trans-Atlantik köle ticaretinin yasaklanmasına rağmen, yasağı uygulamak için acele etmedi. Kural 11 yıl sonra yürürlüğe girdi ve kölelik 1848’e kadar devam etti. Bu süreçte isyan eden Mary Thomas, yargılandı ve Kopenhag’daki bir kadın cezaevine kaçtı.
​​Halk heykellerinin çoğunun beyaz adamları temsil ettiği Danimarka’da, Jeannette Ehlers ve La Vaughn Belle adlı iki sanatçı, Karayipler’deki Danimarkalı sömürge yönetimine karşı ateşli bir isyan başlatmış olan 19. yüzyıldan kalma Kraliçe Mary Thomas’ın çarpıcı heykelini ortaya çıkardı.

Bu heykel, Danimarka’nın ilk siyah heykeli olarak dikkat çekiyor. Ben Kraliçe Meryem adıyla anılan heykel, bir zamanlar şeker ve rom için kullanılan bir deponun, hapishaneden yaklaşık bir mil uzakta bulunan cephesinde yer alıyor. Heykel yaklaşık 23 metre boyunda, kafası sarılı ve çıplak ayakla oturuyor. Geniş sırtlı sandalyede, bir elinde meşaleyi tutuyor diğer elinde ise şeker kamışı kesmek için kullanılan bir alet yer alıyor.

Jeannette Ehlers, “Danimarka’da ki heykellerin yüzde doksan sekizi beyaz erkekleri temsil ediyor.” dedi.

Avrupa’nın son mülteci krizi sonucunda ırk gerginlikleri daha da kötüye gitti. Hükümet 2015’ten beri 67 göçmen karşıtı düzenlemeden geçmiştir. Göçmenler üzerindeki bu baskı, son iki yıl içinde sığınma taleplerinde % 85’lik bir düşüşe neden oldu.

 

Gamze AZMAN

o-Staj 2018 AÇAM Stajyeri

KAYNAKÇA:

 

Belçika, Türklerin Mal Varlığı için Özel Şirketle Anlaşacak

Anvers Belediyesi Sosyal Yardım Kurumu OCMW, sosyal yardım alanların Türkiye’deki mal varlığı araştırması için Hollanda’dan Soza Xpert isimli özel bir şirket ile anlaşmayı planlıyor. Anvers Belediye Meclisi’nde bu hafta onaylanması beklenen karar sonrası, OCMW’den yardım alanların Türkiye’deki mal varlıkları Soza Xpert şirketi tarafından araştırılabilecek, araştırma sonunda Türkiye’de herhangi bir mal varlığı olduğu tespit edilenlerin sosyal yardımı kesilebilecektir.

Belçika’da sosyal yardım alıp yurt dışında mal varlığı olanların sosyal yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle başlatılmak istenen araştırma yöntemi, Hollanda’da şu anda uygulanan bir yöntemdir. Ancak bir devlet kurumunun özel şirket aracılığıyla kendi vatandaşları hakkında yurt dışında araştırma yaptırması tartışmaları da beraberinde getiriyor. Özellikle Türkiye’de Tapu ve Kadastro bilgileri 3. şahıslara kolayca verilen bilgiler değil. Şu anda Türkiye’de avukatların davaları nedeniyle bu dosyalara bakma hakkı olurken, yurt dışı mal varlığı araştırma şirketlerinin de yine avukatlar aracılığıyla, sosyal yardım alanların mal varlığı araştırmasını yaptırması, bu bilgilerin gizliliği ve korunması kurallarını çiğnemiş oluyor.

Şu anda Anvers Belediyesi’nin de kendi vatandaşlarının Türkiye’deki mal varlığı bilgilerini özel bir şirket aracılığıyla tespit ettirmesi, yasa dışı yollarla edinilmiş bilgi anlamında tartışma yaratıyor. Özellikle devletin bu özel şirketin araştırma yöntemini kontrol edememesi, araştırmanın şeffaflığı ve ayrımcılık yaratması konularında eleştirilere de neden oluyor. Araştırma ayrıca Türkiye’de çok küçük ve belki de değersiz bir mal varlığı olanla, 5 katlı ve kiracısı olan bir apartman sahibi arasında ayrım yapmadan sosyal yardımın kesilmesine neden olduğu için de tartışma yaratıyor.

Gözde Nur MERAL

o-Staj 2018 AÇAM Stajyeri

Kaynakça:

 

Vucic ile Anastasiades Buluşması

   Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nicos Anastasiades, Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic ile Belgrad’da bir araya geldi. İki lider arasında yapılan toplantıya ayrıca Kıbrıs Dışişleri Bakanı Nicos Christodoulides, Hükümet Sözcüsü Prodromos Prodromou katıldı. Toplantıda Kıbrıs meselesindeki son gelişmeler, Kıbrıs Özel Ekonomik Bölgesi, AB-Sırbistan arasındaki ilişkiler gibi konular görüşüldü.

   Anastasiades ,Sırbistan’ın AB üyesi olma yolundaki çabaları ile ilgili olarak bu durumu desteklediklerini ve Sırbistan’a destek olma ve tecrübelerini paylaşma konusunda yardıma hazır olduklarını belirtti. Üyelik yolunun uzun ve zorlu bir süreç olduğunu belirten Anastasiades, ‘’Sırbistan’ın bu yolda başarılı bir şekilde ilerlediğini göz önünde bulunduracak olursak, Sırbistan’ın geleceğinin Avrupa’da olacağından hiç şüphemiz yok.’’ dedi.

   Anastasiades ayrıca, Sırbistan ve Kosova arasındaki sorunla ilgili açıklamalarda bulundu. Sırbistan’ın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini tanıdıklarını belirten Anastasiades : “Kosova’nın tek taraflı bağımsızlığını tanımıyoruz. Bu sorunun çözümünün yalnızca 1244 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) Kararı olduğunu düşünüyoruz. Bu karar yürürlükte olduğu sürece Kosova’nın bağımsızlığı yasal olmayacaktır’’ dedi. Bu sözlere karşılık olarak Vucic teşekkür ederek, ‘’Kıbrıs Rum Yönetimi, AB’nin, uluslararası hukuku, Sırbistan’ın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini en çok destekleyen ülkesidir.’’ dedi.

   Anastasiades’in bu tartışmalı destek açıklamaları kafaları oldukça karıştırıyor. Vucic’in de bu açıklamaya teşekkür ederek olumlu yönde tepki vermesi de çözüm çalışmalarına mutlaka yansıyacaktır. AB üyeliği yolunda Kosova ile sorunlarını çözme şartı öne sürülen Sırbistan’ın çözüm sürecinin tıkandığı dönemde bu tarz açıklamalarla sürece zarar vermesi bekleniyor.

 

 

Nur İNAN

o-Staj 2018 BALKAM Stajyeri

 

 

Kaynakça:

Sırp Halkı Kosova için Referandum İstiyor

Sırbistan’da yaşayan aşırı milliyetçi taraftarlar, Kosova ile yasal ve bağlayıcı bir anlaşma görüşmesi yapılması konusunda endişe duyduklarından, konuyla ilgili bir referandum kampanyası başlattılar.

Sırp milliyetçileri, Kosova ile yapılacak herhangi bir anlaşmaya karşı çıkarken, konuyla ilgili “Kosova İçin Ayağa Kalk” adıyla ortaya çıkan ve bir referandum talebinde bulunan imza toplama kampanyasına başladılar. Kampanyayı,“Halkın Girişimi” isimli bir oluşum yönetiyor. Oluşum yöneticileri, Sırbistan ile eski eyaleti arasında (Kosova) yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmaya yönelik herhangi bir hamleyi engellemek istiyor. Kampanyayı yönetenler ve referandum çağrısında bulunmak için kampanyaya imzaları ile destek olanlar, böyle bir anlaşmaya Sırbistan’ın imza koyması ile Kosova’yı bir ‘oldu bitti’ ile tanımış olacağı endişesini taşıyorlar.

“Kosova İçin Ayağa Kalk” inisiyatifinin lideri olan Mladen Obradovic, “Hükümete sosyal baskı uygulamak ve pratikte Kosova’dan vazgeçmek anlamına gelen ‘resmi bağlayıcı anlaşmayı imzalamaktan kaçınmak gerekiyor.” dedi.

Obradovic, fikrin destek toplama aşamasında bile beklenenden fazla ilgi ile karşılandığını ve imza toplama sürecinin en kısa zamanda başlayacağını ekledi. Obradovic’e göre hedeflenen 100 bin imzanın toplanmasıyla referandum talebi meclise sunulacak ve daha sonra meclis, referandum yapmak zorunda kalacak.

Obradovic, 2012 yılında anayasa düzeninin şiddetli bir şekilde devrilmesini ve ulusal, dini ve ırksal nefreti kışkırtmayı amaçladığı gerekçesiyle yasaklanan aşırı sağ bir örgüt olan Obraz’ın kurucusudur. Ancak Obradovic, “Kosova İçin Ayağa Kalk”ın Obraz tarafından değil, bireyler tarafından başlatıldığını ve toplumsal mutabakata dayanması nedeniyle bütün örgütlerin üstünde olduğunu iddia etti. “Sırbistan’ın Kosova ve Metohija’yı korumasını isteyen farklı siyasi kökenlerden, hatta apolitik insanlardan, destek aldık.” Girişimin internet sitesine göre, referandum şimdiden Sırp Ortodoks Kilisesi, avukatlar, besteciler, profesörler, savaş gazileri, gazeteciler ve diğer temsilcilerin desteğini aldı. Siteye göre girişimin takvimi, Sırp yaşamında önemli bir gün olan 28 Haziran St. Vitus Günü’ne kadar 100 bin imza toplamayı hedefliyor.

Cumhurbaşkanı Vucic, uluslararası toplumun Belgrad ve Priştine arasında yasal bir anlaşmaya ulaşılmasını istediğini defalarca belirtti. Geçtiğimiz şubat ayının son günlerinde Almanya Şansölyesi Angela Merkel ile görüştükten sonra yaptığı açıklamada Vucic, “Eğer bağlayıcı bir anlaşma imzalarsak, birçok garanti alacağız. Berlin’den aldığım garantiler, en çok güvendiklerim.” dedi.

Çoğunluğu Arnavutlardan oluşan ve Sırbistan’ın eski eyaleti Kosova 2008 yılında bağımsızlık ilan etti. Ancak Sırbistan, Kosova’nın bağımsız ve egemen bir devlet oluşunu asla tanımayacağını söyledi. Pek çok Sırp hala Kosova’yı ortaçağ Sırp devletinin kalbi olarak görüyor. İki ülke arasında gerilime neden olan başka bir konu ise Kosova’nın kuzey bölgesinde yer alan Sırbistan sınırındaki yoğunlaşmış küçük bir Sırp azınlığa ev sahipliği yapmasıdır.

Yusuf MEHMET

o-Staj 2018 BALKAM Stajyeri

Kaynak:

PSD’nin Yeni Lideri: Shpend Ahmeti

Vetevendosje’den (VV) geçtiğimiz ay istifa eden ve halen Priştine Belediye Başkanlığı görevini yürütmekte olan Shpend Ahmeti, 1990’larda ortaya çıkan ve o zamandan bu yana çok az başarı kazanan bir parti olan Sosyal Demokrat Parti’nin (PSD) yeni lideri seçildi.

Priştine Belediye Başkanı Shpend Ahmeti ana muhalefet partisi VV’den ayrıldıktan sonra, kendisinden önce ve sonra VV’den ayrılan diğer milletvekillerinin de katıldığı PSD’nin yeni lideri oldu. Ahmeti’nin PSD’ye geçmesi ile birlikte VV’den ayrılmaya karar veren 12 milletvekili, Kaqusha Jashari başkanlığındaki bu partiye katılmışlardı.

Ahmeti, VV’nin adayı olarak başkent Priştine’yi yönetmek için ikinci kez aday olmuş ve yeniden göreve seçilmişti. Ancak parti içinde yaşanan birtakım anlaşmazlıkların ardından, Ahmeti ve bazı milletvekilleri, parti çalışanları ve üyeleri partiden istifa etmiş ve bu gruptan PSD’ye bazı katılımlar olmuştu.

PSD’de basına kapalı olarak gerçekleşen bir toplantıda genel başkanlık görevine seçilen Ahmeti’nin, yeni görevi sosyal medya aracılığıyla halka duyuruldu. Partinin olağanüstü olarak gerçekleşen toplantısında, başkan vekili olarak Visar Ymeri ve parti genel sekreteri olarak Aida Derguti seçildi.

PSD adı gündeme yeni gelmiş olsa da yeni bir parti değil. PSD, 1990’ların başında kurulmuş ancak sonraki seçimler boyunca çok az başarı kazanabilmiştir.

Eski Başbakanlardan Agim Ceku 2009 yılında partinin liderliğini üstlendi, ancak kısa bir süre sonra Hashim Thaci’nin partisi Kosova Demokratik Partisi’ne (PDK) katıldı.

Ahmeti liderliğe seçilmeden önce parti liderliği görevini Bajram Kelmendi yürütmekteydi.

Sosyal Demokrat Parti’nin yeniden biçimlenmesi, bir grup VV milletvekilinin partinin kurucusu Albin Kurti’ye karşı aşağılayıcı sözcükler kullandıkları ve Kurti’den yakındıkları birkaç özel telefon yazışmasının yayınlanması sonrası VV’den bir grup milletvekilinin istifasını izleyecek şekilde gerçekleşti.

Geçen yılın Haziran ayında yapılan genel seçimlerde VV, Kosova parlamentosunda 32 sandalye kazanarak, en fazla sandalyeye sahip parti oldu. Hal böyleyken, bu partiden 19 milletvekilinin istifa etmesi sonucu VV, Kosova Parlamentosu’nda üçüncü en büyük siyasi güç konumuna geriledi.

 

Yusuf MEHMET

o-Staj 2018 BALKAM Stajyeri

Kaynak:

Bosna Savaşı’nda Yakılan 8 Kurban Toprağa Verildi

8 Mayıs 1992 tarihinde Bosna Hersek’in kuzeydoğusunda bulunan Kalesija şehrine bağlı Hemisljani Köyü’nde, Sırp askerler tarafından bir ahır içerisinde kurşuna dizilerek öldürülen ve ardından cesetleri ateşe verilen 8 Bosnalı Müslüman, katliamın yıl dönümünde kılınan cenaze namazın ardından toprağa verildi.

Hemisljani Köyü’nde düzenlenen toplu cenaze törenine kurbanların yakınları başta olmak üzere yoğun bir katılım olurken, hayatını kaybeden Boşnaklar için dua edildi. Ahıra kapatılan 10 kişiden 2’si sağ kalmayı başarırken, Ahıra kapatılanlardan sağ kalmayı başaran iki kişiden biri olan Alija İbrisevic, Çetniklerin ahırın içerisini samanla doldurarak ateşe verdiklerini ve kendisinin ise yanan ahırdan dışarıya çıkmayı başardığını söyledi. Alevlerin arasından ağır yaralanarak çıkabilen Omer Mehmedovic’in ise yakın bir zamanda vefat ettiğini ifade etti. Olayda hayatını kaybedenlerden İbrahim Turkic’in kızı Minheta Halilovic ise, yaşanan vahşetin ardından olay yerine ilk olarak abisinin gittiğini belirterek, abisinin babasını teşhit etmek üzere gittiğini ancak gördüğü manzaraya dayanamayarak birkaç gün sonra kalp krizi geçirdiğini söyledi.

Babası, kardeşi, amcası, dayısı ve komşularını bugün toprağa veren İbran Vildic ise Bosna Hersek Savcılığının olay hakkında herhangi bir soruşturma açmadığını belirterek, olaydan sağ kurtulan 2 görgü tanığından birisinin şu an hayatta olduğunu ifade ederken, savcılığın yeterli delil olmadığı gerekçesiyle reddettiği soruşturmayı, “Bunu yaşayan canlı tanıkları olayın en büyük delilidir.” diyerek eleştirdi. Hemisljani Köyü’nde ki ahır 2016 yılında Kayıp Kişiler Enstitüsü tarafından yürütülen kazı çalışmaları sırasında bulunurken, Bosna Hersek’te ki savaş sonrasında ortaya çıkan yüzlerce toplu mezardan sadece biri olarak kayıtlara geçti. Yanmış cesetlerin kimlik tespitlerinin yapılmasının ardından, kurban yakınlarının isteği üzerine toplu cenaze töreni katliamın 26’ncı yıl dönümünde yapıldı.

Haberin içeriğinde de belirttiğimiz üzere bu olay savaş sırasında yaşanan vahşetlerden sadece birisi olarak kayıtlara geçti. Savcılığın olay hakkında yeterli delil olmadığını ileri sürerek soruşturmayı reddetmesi ise olayın diğer üzücü boyutu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tarz olayların faillerinin bugün dahi olsa yakalanıp adalete teslim edilmesi tüm insanlığın ortak sorumluluğudur.

 

 

Cihan DUMAN

o-Staj 2018 BALKAM Stajyeri

 

Kaynakça:

 

 

Bosna Hersek’te Genel Seçimler 7 Ekim’de

Bosna Hersek Merkez Seçim Komisyonu (CIK), ülkedeki genel seçimlerin 7 Ekim’de yapılacağını açıkladı.CIK Başkanı Irena Hadziabdic, Başkent Saraybosna’da düzenlediği basın toplantısında, Bosna Hersek’te devlet başkanlığı ve parlamento seçimlerinden oluşan genel seçimlerin 7 Ekim Pazar günü yapılması kararı alındığını belirtti.

Bosna Hersek’teki seçim kampanyalarının 7 Eylül’de başlayacağını ifade eden Hadziabdic, söz konusu kampanyaların 6 Ekim Cumartesi günü sona ereceğini kaydetti. Bosna Hersek’te 1992-1995 yıllarında yaşanan savaşı sonlandıran Dayton Barış Antlaşması’nın ardından sekizinci kez yapılacak genel seçimlerde halk, Bosna Hersek Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyinin Boşnak, Sırp ve Hırvat üyelerinin yanı sıra kanton, entite ve devlet düzeyindeki hükümetleri ve milletvekillerini belirlemek için oy kullanacak.

CIK verilerine göre, kayıtlı 3 milyon 381 bin 963 seçmen bulunuyor.Bosna Hersek’te genel seçimler 4 yılda bir yapılıyor.

Ülkenin siyasi yapısını, 1995 yılında imzalanan Dayton Barış Anlaşması (DBA) şekillenmişir. Dayton Anlaşması ile ülkenin aynı zamanda devlet sistemi ve Anayasası oluşturulmuştur ve bu anlaşmadan sonra 7 Ekim’de 8.kez yapılacak genel seçimler de halk oy kullanacaktır.
Ülkede son genel seçimler 12 Ekim 2014’te gerçekleştirilmiştir. Genel seçimler çerçevesinde Bosna-Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyeliğine seçilen Boşnak, Hırvat ve Sırp adaylar sırasıyla Bakir İzetbegoviç (SDA), Dragan Çoviç (HDZBİH) ve Mladen İvaniç (PDP)’di.

Zehra SİVRİ

o-Staj 2018 BALKAM Stajyeri

Kaynak: