Home Blog Page 104

Kosova’dan Sırbistan ve Bosna Hersek’e Vergi Yaptırımı

Kosova hükümeti Sırbistan ve Bosna Hersek’ten gelen ürünlere %10 gümrük uygulayacağını duyurdu. Bu uygulamanın Sırbistan ve Bosna Hersek’in Kosova’ya karşı kötü tutumlarına bir cevap olarak yapılacağı belirtildi.

Kosova hükümetinin aldığı kararı medyaya Başbakan Ramush Haradinaj duyurdu. Haradinaj, “ülke olarak tarihimizde ilk kez Sırbistan ve Bosna Hersek’ten gelen tüm ürünlere ( uluslararası markalar hariç) gümrük vergisi uygulayacağız” dedi.

Kosova Hükümet Toplantısı

Haradinaj gümrük uygulama kararını Sırbistan’ın Kosova’ya karşı düşmanca yaklaşımından ötürü aldıklarını ifade etti. Başbakan Haradinaj Kosova’lı genç kız ve erkeklerin Kosova Güvenlik Güçleri’ne katılmasından ötürü Sırbistan tarafından tehdit edildiğini ve bunun düşmanca bir tavır olduğunu belirtti.

Kosova Ticaret ve Sanayi Bakanı Endrit Shala Bosna Hersek’in Kosova ürünlerine bloke uygulaması ve Kosova’yı tanımaması nedeniyle aynı gümrük yaptırımına hedef olduğunu belirtti.  Shala: “Bosna’nın Kosova’ya yaklaşımı da Sırbistan gibi bizim ürünlerimize engel koymak şeklindedir. Ayrıca Bosna Hersek bizim dokümanlarımızı bile tanımamaktadır.” dedi.

2017 yılı rakamlarına göre Kosova’nın Sırbistan’dan ithalatı 400 milyon, Bosna Hersek’ten ithalatı ise 80 milyon Euro seviyesinde görünmektedir.

Kosova Başbakan Yardımcısı Enver Hoxhaj da yaptığı açıklamada bu duruma vurgu yaptı. Hoxhaj “Sırbistan Kosova devletine zarar vermek için büyük bir bütçe harcıyor ve bu paranın büyük kısmı bizimle yaptığı ticaretten kazanılıyor. O halde Sırbistan’a en güzel cevap Kosova’dan kazandığı parayla Kosova’ya zarar veremeyeceğini göstermektir. Bu amaçla biz Kosova vatandaşlarını Sırp ürünleri almamaları konusunda uyarıyoruz.” dedi.

Bilindiği üzere Kosova 2008 yılının Şubat ayında Sırbistan’dan tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etmişti. Kosova’nın bağımsızlık ilanı ABD başta olmak üzere bir çok AB üyesi ülke ve Türkiye tarafından tanınmış ancak Rusya, Çin ve AB içerisinde benzer ayrılıkçı sorunları olan İspanya gibi ülkeler Kosova’nın bağımsızlığını tanımamıştı. Kosova’yı bugüne kadar tanıyan ülke sayısı 100’ün üzerinde olmasına rağmen Kosova halen daha BM’de üyelik statüsü kazanamadı.

Kosova sorununu tamamen çözmek isteyen AB’li yetkililer son dönemde bölge ve ülke uzmanlarının çokça tartıştığı “toprak değişimi” anlaşmasını gündeme getirmişti. Sırbistan Mart 2012’den beri AB üyesi adayı statüsünü sürdürmekte ancak Kosova ile var olan sorun çözülmeden Sırbistan’ın AB üyeliği çok uzak bir ihtimal olarak görünmektedir.

Pompeo: İran’a yaptırımlardan Türkiye dahil 8 ülke muaf olacak

ABD, Türkiye’nin de dahil olduğu 8 ülkeye İran’a yönelik yaptırım paketinde petrol ithalatı konusunda muafiyet tanıdı.

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, basın mensuplarına ABD’nin İran’a uygulayacağı yaptırımlara ilişkin açıklamalarda bulundu.

Pompeo; Çin, Hindistan, İtalya, Yunanistan, Japonya, Güney Kore, Tayvan ve Türkiye’ye İran yaptırımlarına ilişkin muafiyet tanıyacaklarını belirtti. Pompeo ayrıca “Bu ülkelerin her biri son altı ayda İran’la ticaretini büyük ölçüde azalttı, hatta ikisi İran’dan ürün alımını tamamen bitirdi.” dedi.

ABD Başkanı Donald Trump’ın, İran ile nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmişti. Bunun ardından ABD Hazine Bakanlığı, İran’a yönelik yaptırımların 90 ve 180 günlük iki aşamayla yeniden uygulanmaya başlayacağını duyurdu.

Bu kapsamda 90 günün ardından ilk yaptırımlar 7 Ağustos 2018’de devreye girdi. ABD Hazine Bakanlığının verdiği 180 günlük sürenin dolmasıyla ikinci aşama yaptırımlar da başlamış oldu.

ABD Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, yaptırımların İran’ın ekonomisini hedef aldığına dikkat çekmişti. Yaptırımların özellikle enerji, bankacılık, lojistik, sigorta şirketleri gibi alanları kapsayacağını belirtilmişti.

Makedonya Meclisi “İsim Değişikliği” Anlaşmasını Onayladı

Makedonya’nın İsim Sorunu:

Başta Türkiye olmak üzere birçok devlet, Makedonya’yı anayasal adı olan “Makedonya Cumhuriyeti” ismiyle tanıyor. Yunanistan ise kendi sınırları içinde “Makedonya” isimli bir bölge bulunduğu gerekçesiyle ülkenin isminin değiştirilmesini talep ediyordu. Makedonya, bağımsızlığını ilan ettiği 1991’den beri güney komşusu Yunanistan ile devam eden isim sorunu nedeniyle AB ve NATO’ya üye olamıyor. Makedonya’nın uluslararası tanınırlığı, ülkenin BM Genel Kurulunda oy birliğiyle BM üyeliğine kabul edildiği 1993 yılının nisan ayında kesinlik kazandı. Ancak güney komşusu Yunanistan’ın itirazıyla geçici referans olarak “Eski Yugoslavya Cumhuriyeti Makedonya (FYROM)” adıyla üyeliğe kabul edilmişti.

Yunanistan ile Makedonya arasında uzun yıllardır yaşanan “isim sorununun” çözümüne ilişkin Prespa Anlaşması 17 Haziran’da imzalanmıştı. Ülkenin adının “Kuzey Makedonya Cumhuriyeti” olarak değiştirilmesini öngören anlaşma, Makedonya Meclisinde 20 Haziran’da onaylamıştı.
Cumhurbaşkanı İvanov ise 26 Haziran’da düzenlediği basın toplantısında, bu anlaşmanın Makedonya Anayasası’na karşı olduğunu söyleyerek, imzalamayacağını açıklamıştı.
Cumhurbaşkanı olarak sorumluluklarını, Makedonya Anayasası, yasalar ve ülkenin çıkarları doğrultusunda yerine getirdiğini söyledi. İvanov ayrıca “Bu yüzden Yunanistan ile Makedonya arasındaki isim sorununa yönelik anlaşmayı imzalamama kararı aldım.” dedi.

17 Haziran’da İmzalanan Prespa Anlaşması

Makedonya Meclisinde, iki komşu ülke arasındaki isim sorunun çözümü ve stratejik ortaklık anlaşmasının oylandığı oturuma, toplam 120 milletvekilinden 70’i katıldı. Oturuma katılan milletvekillerinin 69’u “evet” oyu kullanırken, biri çekimser kaldı.

İç Makedon Devrimci Örgütü-Makedonya Ulusal Demokratik Birliği (VMRO-DPMNE) öncülüğündeki muhalefet milletvekilleri oturumda yer almadı. Makedonya Dışişleri Bakanı Nikola Dimitrov, Mecliste yaptığı konuşmada, söz konusu anlaşmanın Makedon kimliği ve diline zarar vermediğini, aksine hiç olmadığı kadar güçlendirdiğini söyledi.

Dimitrov, yasalara göre, bu oylamadan sonra Cumhurbaşkanı Gyorge İvanov’un anlaşmayı imzalamakla yükümlü olduğunu söyledi. Dışişleri Bakanı Dimitrov ayrıca İvanov’un “anlaşmanın korku yaydığı ve Makedonya’yı Yunanistan’a karşı boyun eğen konumuna soktuğu” yönündeki ifadelerinin doğru olmadığını söyledi.
Meclis Başkanı Talat Caferi anlaşmanın Mecliste tekrar oylanmasının ardından, İvanov’un imzası olmadan Makedonya Resmi Gazetesi’nde yayımlanacağını açıklamıştı.

Türkiye’nin Yeni Güvenlik Mimarisi : Akdeniz Kalkanı

Doğu Akdeniz’in doğal uçak gemisi olan Kıbrıs, enerji üzerinden ilerleyen devletlerin politikaları ile yoğun günler geçiriyor. Bu çalışmada devletlerin Kıbrıs – Akdeniz bağlamında politikalarının Türkiye ve KKTC’nin güvenlik politikalarına nasıl yansıdığını ve Türkiye’nin Kaos ortamına binaen Akdeniz’de nasıl bir güvenlik stratejisi izlediğini askeri bilgilerle size anlatacağız.

Kıbrıs’ta Neler Oluyor?

Avrupa Birliği Ortak Savunma Paktı’nın Güney Kıbrıs yönetimine yapmış olduğu destek, İsrail – Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) – Yunanistan’ın Avrupa enerji hattı projesi, Fransa ve İtalyanların Doğalgaz arama faaliyetleri yanı sıra Avrupa Parlamento’sunun (AP) Türkiye’ye yönelik olarak vize serbestisi için Kıbrıs Cumhuriyetinin tanınması talebi bölgede tansiyonu daha da artırdı.

Doğu Akdeniz enerji hattı ve Leviathan bölgesinde pay edinmek isteyen ülkelerin Ortadoğu’da ki olayları bahane ederek yer edinmeye çalıştığı Akdeniz, adeta enerji savaşlarına hazırlanmakta. Her bir ülkenin askeri mühimmat ve insan gücü gönderdiği Akdeniz bölgesinde Kıbrıs Rum bölgesi ülkelere adeta askeri üs görevi görmekte.

Tartus’tan Mısır Noor enerji bölgesine, Leviathan’dan Rum Kesimi Doğalgaz sahasına kadar iştahları kabartan enerji haznesi ülkelerin birer birer askeri birlikleri ile buraya gelmesine neden olmakta.

En son zamanlarda İtalyan Eni şirketinin işletmeciliğini yürüttüğü Mısır’ın Akdeniz açıklarındaki Noor sahasında, yaklaşık 2 trilyon 550 milyar metreküplük doğalgaz keşfi gerçekleştirilmişti.(Noor sahası, Eni şirketinin 2015’te 850 milyar metreküp ile Akdeniz’deki en büyük doğalgaz keşfini yaptığı Zohr sahası ile aynı blokta bulunuyor)

Kıbrıs’ta Siyasi Baskılarla Otorite Kurulmaya mı Çalışılmakta?

Geçtiğimiz yıl içerisinde, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Kıbrıs Rum yönetiminin, KKTC’de “sıfır asker sıfır garanti olmalı” yaklaşımı ile sonuçsuz kalan Crans-Montana görüşmelerinin ardından dur durak bilmeyen bürokrasi trafiğine bir yenisi daha eklendi. Strazburg’da AP Genel Kurulunun, terörle mücadele için Avrupa Birliği Polis Teşkilatı (Europol) ve Türkiye arasında kişisel bilgilerin paylaşımının düzenlenmesi konulu raporunun görüşüldüğü müzakerelerde AP bir kez daha Kıbrıs çıkışı ile gündeme geldi. Raporda, Türkiye’nin Kıbrıs’taki Rum hakimiyetini resmen tanınması istendi.

Avrupa Parlamento’sunun Bu İlk Emri Değil!

Daha öncede Avrupa’da “Sözde” Ermeni Soykırımı herkes tanıyacak, Avrupa’da Kosova’yı tanımayan ülke kalmayacak gibi bir takım emirleri ile gündeme gelmişti.

Masada yapılan her türlü uzlaşma çağrıları uzun yıllardan beri sonuçsuz kalmakta. Bunun sonuçları tahmin eden başta Avrupa ülkeleri olmak üzere Yunanistan ve GKRY bu yüzden boş durmuyor ve adaya adeta askeri birlikler kuruyor.

Kıbrıs’ta Askeri Birlikler Neden Kuruluyor?

PESCO’nun (Avrupa Birliği Ortak Savunma Paktı) GKRY’ne Desteği

Avrupa NATO’su PESCO’ya GKRY’de dahil. AB’nin Mart 2018’de Brüksel’de gerçekleşen zirvesinde PESCO kapsamında yeni kararlar alındı. Bu süreçte, PESCO ülkelerinin birbirleriyle ortak askeri ve savunma alanında işbirliği oluşturdular. Alınan kararlar ve imzalanan projeler Türkiye’yi ve KKTC’yi de yakından ilgilendirmektedir.

Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’deki ve KKTC’deki etkinliği, GKRY ve Yunanistan başta olmak üzere, AB ve PESCO ülkelerini rahatsız etti. Bunun üzerine AB, GKRY ve Yunanistan ile diplomasilerini daha da hızlandırarak, her koşulda dayanışma içinde olduklarını vurguladı.

Brüksel’de gerçekleşen zirvede, 17 adet askeri ve savunma alanında PESCO projesi imzalandı. GKRY, 17 projenin 6’sına dahil edildi. Aynı zamanda PESCO’nun Aralık 2017’de belirlenen projelerde ‘’Askeri Hareketlilik (Mobility)’’ ile deniz keşif ve gözetleme faaliyetlerinin artırılması var.

İngiltere Kıbrıs’ta, Ortadoğu’nun en büyük dinleme tesislerine de sahip. Kıbrıs Rum yönetiminin, ABD ile de benzer askeri işbirliği anlaşmaları mevcut.

2016’dan bu yana Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) alanlarındaki tatbikatların asıl hedefi, Türkiye ve KKTC diyebiliriz.

AB’nin, GKRY’deki askeri varlığı son 10 yılda, Limasol ve Larnaka arasındaki Mari’deki Korgeneral Evangelos Florakis deniz üssü ile Andreas Papandreu Hava Üssü ve Baf’taki hava alanında yoğunlaştı.

Bu üsler NATO’ya bölgede, elektronik ve sinyal istihbaratı sağlamaktadır. İngiltere, Ağrotur ve Dikelya üsleriyle, Kıbrıs topraklarının yüzde 3’ünde egemenlik haklarına sahip.

Ağrotur üssü nerede?

İngiltere’nin ABD’ye destek olarak kullanacağı Ağrotur üssünde, 6 Tornado ve 8 Typhoon savaş uçağı bulunmakta. Ayrıca, 4 Bell 412 Twin Huey Helikopterinden oluşan bir Arama ve Kurtarma filosu, Operation Shader kapsamında 1 radar ve 8 GR4 Tornado Seti, 1 adet Sentinel R1 gözcü uçağı, 1 adet A330 Airbus (Multi Role Tanker Transport), 4 adet CH47D Chinook HC4 UN helikopteri vardır.

Bugüne kadar buradan DEAŞ hedeflerine toplamda 1600´den fazla hava saldırısı düzenlendi.

Yaklaşık 254 kilometrekarelik alana yayılan iki üs’te yaklaşık 3 bin İngiliz askerinin görev yaptığı tahmin ediliyor.

Fransa da Enerji Arama Faaliyetleri Adı Altında Askeri Varlığını Genişletiyor

Rum yönetimi enerji arama faaliyetlerini yürüten Fransa ile Türkiye ve KKTC’nin olası müdahalesini engellemek amacıyla  11 yıl önce imzaladığı askeri işbirliği anlaşmasının kapsamını daha da genişletti. Anlaşmaya göre  Fransa, Güney Kıbrıs’taki hava ve deniz üslerini daimi kullanma hakkı kazandı. Ayrıca Fransa, Rumların sondaj ve deniz trafiğinin güvenliğini de üstlendi. Yine bu kapsamda Savunma işbirliği anlaşmasına göre Fransa, Rumların Mari deniz üssünün modernleştirilmesi, askeri teçhizat transferi ve Rum askerlerinin Fransız askeri okullarında eğitimini de sağlayacak.

Ada Enerji Faaliyetleri Bahanesi ile Adeta Ülkelerin Askeri Üssü Haline Getiriliyor

Rum yönetimi ayrıca son yıllarda İsrail’le işbirliğini genişletti. İsrail daha önce adaya 20.000 asker sevkiyatı yaparak enerji koridorunu korumak istediğini dile getirmişti. Ancak İsrail Dış İşleri Bakanlığı bunu inkar etmişti. Yine Yunanistan, İsrail ve Kıbrıs Rum kesimi doğalgaz alanındaki işbirliğini askeri ittifak noktasına taşıyacaktır.

Güney Kıbrıs’ın hâlihazırda 12.000 muvazzaf askeri personeli, 50.000 de seferberlik ihtiyat kuvveti bulunmaktadır.

Rum parlamentosundan geçen karara istinaden 24 ay olan askerliğin 2017 yılı itibari ile askerlik 14 ay olarak yapılmaktadır.

Ordunun modernleştirilmesi amacıyla Eylül- Ekim 2016 tarihlerinde 3000 profesyonel asker daha temin etmiştir.  2017 yılında yapmış oldukları askeri harcama tutarı ise 396 milyon dolara ulaşmıştır.

Genel olarak baktığımız da Akdeniz’de hali hazırda 30 civarında savaş gemisi bulunmakta.

Türkiye Bu Yaşananlara Karşı Akdeniz’de Kalkan Oluşturuyor

Türkiye’nin Yeni Güvenlik Mimarisi: Akdeniz Kalkanı

Suriye’de yaşanan otorite boşluğu, terörle mücadele ve  bölgede istikrarı sağlama bahanesi ile bölgede birçok ülkenin askeri olarak faaliyet göstermesi Türkiye’nin güvenlik riskini daha ileri boyuta taşımakta.

Ortadoğu coğrafyasında yaşanan savaşlar ve Kıbrıs bölgesinde yapılan enerji çalışmaları ile ülkelerinin bölgede askeri birimler oluşturmasına karşı Türkiye  2 denizaltı ve en az 14 savaş gemisi bölgeye yönlendirdi.

Bu konu ile daha detaylı bilgi veren TSK verilerine göre bölgede; 2 fırkateyn, 2 korvet, 1 akaryakıt gemisi ve 2 hücumbot, 2 denizaltı, ve 6 karakol gemisi deniz eğitimleri icra etmektedir.  Birleşmiş Milletler UNIFIL Deniz Harekâtı’na iştirak eden bir korvet Lübnan açıklarında karakol icra etmektedir.

Tüm bu yaşanan olumsuzluklar, sonu gelmez uzlaşı masasının etkisizliği, diplomasi kapsamında çözülemeyen sorunlar ve bunların bütün sonucu itibari ile bölgede artan savaş gemisi sayısı.

Rum kesiminin ada’yı kendilerine ait gibi görmesi ve Avrupa ülkelerinin bu tutuma dolaylı olarak destek vermesi bölgede yaşanan huzursuzlukların artacağının habercisi.

SONUÇ

Türkiye son yıllarda güvenlik stratejisini değiştirerek tamamen yeni bir konseptte ilerleme kaydetmeye başladı. Bugüne kadar uygulanan Re-Aktif Güvenlik sistemi ile sadece savunma yapan Türkiye, Fırat Kalkanı ile birlikte topyekün askeri kaynaklarını sınır dışında kullanmaya başlayarak Pro-Aktif savunma ile sistematiğini ileri seviye taşıdı.

Fırat Kalkanı, Afrin Harekatı, İdlip Operasyonu ve Sincar Operasyonu sonrasında Şimdi Akdeniz Kalkanı ile Türkiye dışarıdan gelecek olan tehlikeleri ülke sınırlarına ulaşmadan saha alanı dışında etkisiz hale getirerek başarılı bir güvenlik politikası sergilemekte.

Akdeniz bölgesi enerji hatlarının yeni güzergahı olarak planlanmaktadır. Özellikle Kerkük’ten gelen enerji hattı ve İsrail enerji havzasından çıkan enerji hatlarının Mısır’dan gelen hat ile birleştirilerek Güney Kıbrıs Üzerinden İtalya açıklarına çıkarıp Avrupa’ya ulaştırmayı hedefleyen Avrupa devletleri bu sayede Türkiye’nin transit ülke olma özelliğini elinden almak istemekte ve Akdeniz’de sahip olmak istedikleri Kıbrıs’ı tamamen enerji hattına dahil ederek Türkiye’nin Kıbrıs Üzerindeki etkisini de ortadan kaldırmayı hedeflemektedir.

Türkiye bu noktada önce güvenliğini ön planda tutup Akdeniz’de ki konumunu sağlamlaştırmak amacında olmalıdır. Daha sonra bölgede çıkarılan (Kıbrıs Bölgesi) Doğalgaz enerji parselleri konusunda Hukuki haklarını kullanmalı ve sonraki adım olarak askeri gücünü öne sürerek bölgedeki varlığını sert bir şekilde hissettirmelidir.

Ferdi Güçyetmez ( https://www.diplomatikstrateji.com )

*Çağ Üniversitesi Yüksek Lisans / Uluslararası Terör ve Güvenlik Hukuku /

*Girne Amerikan Üniversitesi Doktora / Avrupa’da Ulusal Güvenlik

ABD ile Çin Arasındaki Ticaret Savaşı

0

Araştırmacı Nurettin Akçay ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşlarını değerlendirdi.

ABD Başkanı Donald Trump’ın 8 Mart tarihinde “Ticaret savaşları iyidir” açıklaması ile başlayan Çin-ABD gerilimi, 6 Temmuz’da ABD’nin ithal ettiği 34 milyar dolar tutarındaki Çin ürününe ek gümrük vergisi getirildiğini ilan etmesiyle “Ticaret Savaşları”na evrildi.

Savaşa Doğru

Karşılıklı vergi artırımlarına giden iki ülkenin şu an itibariyle geri adım atma gibi bir niyetleri bulunmuyor. Çin tarafı arayı bulmaya çalışmakla birlikte, “tehditlerin işe yaramayacağını ve tarifelere aynı oranda ve aynı sertlikte karşılık vereceklerini” ifade ediyorlar.

Nisan ve Mayıs aylarında iki ülke gerilimi bitirmek için birçok kez bir araya gelirken, ABD tarafının sert istekleri nedeniyle görüşmeler tıkandı. Karşılıklı vergi artırımlarıyla ekonomileri zarar gören iki ülke Ağustos ayının son günlerinde uzlaşı sağlamak ümidiyle yeniden bir araya gelecek.

Savaşın Sebepleri

Çin dünyanın en büyük ikinci ekonomisi ve ABD hegemonyasını bitirebilme ihtimali görülen tek ülke.

Çin sadece ekonomik olarak değil, askeri, teknolojik ve politik güç olarak da ABD’nin karşısında durmaya çalışıyor. Sürekli geleceğe dair hedefler ortaya koyarak ileride ABD ve Çin arasında bir güç geçişi olacağının da işaretlerini veriyor.

Özellikle Çin’in yapay zeka alanında yaptıkları Çinlilerin yeni bir dünya oluşturmak istediklerinin en güzel örneklerinden biri. Fakat özel olarak baktığımızda ABD’nin ticaret savaşlarındaki şu anki hedefi 375.5 milyar dolar gibi devasa ve Çin lehine olan ticaret açığını düşürmek.

2017 yılında ABD’nin Çin’e ihracatı yaklaşık 130 milyar dolardı.

ABD’nin en büyük üç ihracat kategorisini; uçak (16 milyar dolar), soya fasulyesi (12 milyar dolar) ve otomobil sektörü (11 milyar dolar) oluşturmaktadır.

Çin’in ABD’ye ihracatı ise 506 milyar dolar civarında ve ihracatın çoğunluğunu elektronik, makine ve giyim sektörü oluşturmakta. ABD normal yollardan bu devasa ticaret açığını kapatamayacağını çok iyi bilmekte. Çünkü Amerikan şirketleri, Çin’in düşük maliyetleri ile mücadele edemez. Amerikalılar da “Made in USA” ye daha fazla para ödemeye istekli görünmezken, ABD yönetimi ek vergilerle bu açığı kapatmaya çalışmakta.

Öte yandan Çin’in 2015 yılında ilan ettiği “Made in China 2025” stratejik planı da ticaret savaşlarının en büyük sebeplerinden biri. 2025 planı Çin için çok önemli bir konu ve ABD de bu planın kendisi için hayati riskler taşıdığını düşünüyor. Stratejik plan Alman endüstrisi 4.0’dan esinlenerek “Çin sanayisini kapsamlı bir şekilde geliştirmeye yönelik bir girişim” olarak tanımlanmaktadır.

Çin’in amacı ülkeyi; robotik, ileri bilgi teknolojisi, havacılık ve yeni enerji araçları gibi gelişmiş endüstrilere hükmeden yüksek teknolojik bir güce dönüştürmek. ABD ise riskin farkında ve Çin’in emellerinin önüne geçmek için, yayınladığı gümrük tarifelerinde genellikle 2025 stratejik planı için önemli ürünleri hedef almakta.

Bunların da ötesinde en son ilan edilen ABD ulusal güvenlik stratejisi ile beraber ABD; Rusya, Kuzey Kore ve İran’ın dışında Çin’i de kendisine öncelikli tehdit olarak tanımlamıştı. ABD ulusal güvenlik stratejisi gereğince hedefe koyduğu 4 ülkeyi ya istediği çizgiye çekecek ya da bu ülkeleri kaosa sürükleyecek.

Çin ticaret savaşlarıyla, Rusya diplomatik baskıyla, Kuzey Kore müzakerelerle, İran ise ekonomik baskı ve iç sorunlarla yola getirilmeye çalışılıyor. ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford, Eylül 2017’de Senato Silahlı Kuvvetler Komitesi’ne yaptığı açıklamada Çin’in 2025 yılına kadar ABD için en büyük tehlike olmasını beklediğini söylemişti. Yine CIA’nın Doğu Asya Şefi Yardımcısı Michael Collins Aspen Güvenlik Forumu’nda yaptığı konuşmada, “Çin ile mücadelemizi “Soğuk Savaş” olarak nitelendiriyorum ve Çin bizim için Rusya’dan çok daha büyük bir tehdit” demişti. Tüm bunları bir araya getirdiğimizde Çin’in ABD için nasıl bir tehdide dönüştüğünü anlamamız daha da basitleşecek ve ABD’nin Çin’i neden baskılamaya çalıştığını daha rahat anlayabileceğiz.

Ticaret Savaşları ABD ve Çin’i Nasıl Etkileyecek

Çin’de muhalif basın dediğimiz olgu bulunmadığı için Çin-ABD ticaret savaşlarıyla ilgili Çin’in ne tür dezavantajları olduğuna dair yazı ve yorumlarla karşılaşamıyoruz. Öte yandan Çin’in Global Times, Xinhua, People’s Daily, CCTV gibi devlete ait yayın organlarında konu sürekli işleniyor. Buralarda yer alan eleştiriler ise genellikle ABD ve Trump’a yönelik eleştiriler oluyor. Çin tarafının olaya bakış açısı genellikle Çin’in Trump’ın baskılarına boyun eğmemesi yönünde. Xi Jinping’in ticaret savaşlarında elinin güçlü olduğunu ifade eden Çinli yazar ve akademisyenler Trump’ın ve ABD’nin de Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in duruşunu ciddiye alması gerektiğini belirtiyorlar. Çin halkı ise son yaşanan gelişmelerden dolayı ulusal anlamda gururlanıp kendilerine ciddi bir güven kazandılar. Fakat halk olası bir Ticaret savaşının Çin’in faydasına olmayacağını ve ülkelerinin ciddi kayıplar yaşayabileceğini de düşünmekte.

Kar zarar açısından baktığımızda ise son açıklanan rakamlar ile ABD ticaret açığının büyümeye devam ettiğini görmekteyiz.

Açıklanan verilere göre ABD’nin ticaret açığı Haziran ayında 43,3 milyar dolardan 46,3 milyar dolara yükseldi.

ABD’nin Çin’e olan ticaret açığı ise bir önceki aya göre 300 milyon dolar, Haziran 2017’ye göre ise 1 milyar dolar arttı.

2018’in ilk altı ayında Çin’le olan ticaret açığı ise bir önceki yılın ilk altı ayına göre 171.1 dolardan 185.7 milyar dolara yükseldi. Bu rakamlar ABD’nin tüm çabalarına rağmen hedefini gerçekleştiremediğini gösteriyor.

Öte yandan güçlü ekonomisine rağmen ticaret savaşından Çin’in de zarar gördüğünü biliyoruz. Örneğin Çin hisse senetleri geçtiğimiz 5 ayda piyasa değerinden yaklaşık 2 trilyon dolar kaybetti. Bu gelişmeler sonunda Çin dünyanın en büyük ikinci borsası olma unvanını kaybetti. Gelişmeler iki tarafın da bu savaştan zararlı çıkabileceğini iki tarafın da kayıplarının büyük olacağını gösteriyor. Bununla birlikte Çin pazarı çok uluslu şirketler için çok büyük ve önemli fırsatlar barındırıyor.

Birçok ABD’li firmanın Çin pazarını terk etme güçleri bulunmuyor. Örneğin General Motorsgeçen yıl Çin’de 4.04 milyon araç satarken Amerika’da sadece 3 milyon araç satabildi. Amerikan ekonomisi durgun seyrini sürdürürken, Çin ekonomisi hala çok hızlı büyüyor. Bu da Çin pazarının devasa şirketler için önemini daha da arttırıyor.

İki tarafın da bu savaşta avantajları ve dezavantajları bulunuyor. Örneğin iki ülkenin devasa şirketleri de ABD ve Çin pazarlarından çekilmek istemeyecektir. Özellikle Çin için ABD pazarı hayati öneme sahip bir pazar. Kamuoyunda her ne kadar Çin’in başka ülke pazarlarına yönelebileceği ifade edilse de böyle bir şey söz konusu olamaz. Dünya üzerinde Çin’in 506 milyar dolarlık ürününü ihraç edebileceği başka bir ülke bulunmuyor.

ABD’den Siyasi Riyakarlık: Bir yandan savaşıp diğer yandan Çin pazarını besliyor.

Çin ve ABD arasındaki gerilim devam ederken, geçen haftalarda gündeme bomba gibi bir haber düştü. Çin’le olan devasa ticaret açığını bahane ederek Çin’e ticari savaş ilan eden Trump’ın bir anda 2020 seçimlerine ait kampanya bayraklarını dahi Çin’de hazırladığını gördük. Bu durum pek çok çevre tarafından siyasi riyakarlık olarak yorumlandı. Bayraklarını bile Çin’e hazırlatıp ticaret açığı için dünyayı iktisadi anlamda kaosa sürükleyen bir ABD yorumları yapıldı. Tartışmalara konu olan fotoğraf Çin’in Anhui Eyaletinde bulunan Jiahao Flag Co. Ltd. isimli bir şirkette çekildi. Bayrakların üzerinde ise “Trump 2020 Keep America Great” yazıları bulunuyordu. Konunun ajanslara ve sosyal medyaya yansıması sonrasında ciddi tartışmalar yaşandı. Trump’ın seçim kampanya şefi Michael Glassner daha sonra yaptığı açıklamada, bayrakların Çin’de üretildiğini reddederek bayrakların yüzde 100 USA malı olduğunu söyledi. Fakat ortada fotoğraflar vardı ve konu basit bir açıklamayla kapatılacak gibi değildi.                                                                                                                    Jiahao Flag’in yöneticilerinden biri ise bir açıklama yaparak, alıcılarının yurtdışında bulunduğunu fakat Trump’ın resmi kampanyası ile bağlantılı olup olmadıklarını bilmediklerini söyledi. Tüm yalanlamalara rağmen ortada fotoğraflar ve videolar bulunuyordu ve bu fotoğraf bile tek başına ABD’nin ne kadar bencil ve iki yüzlü ve kendinden başkasını düşünmeyen bir politikaya sahip olduğunu bizlere gösterdi.

Uluslararası Piyasalar Nasıl Etkilenecek?

Açıkçası tüm dünyayı etkileyecek büyük bir fırtına geliyor ve fırtınanın adı “Ticaret Savaşları”. Bu fırtına özellikle gelişmekte olan ülkeleri etkileyecek. Fitch tarafından yayınlanan raporda iki ülke arasındaki gerginliğin küresel büyüme hızı üzerinde daha önce tahmin edilenden daha fazla etki yapabileceği belirtildi.

ABD vergi vakfının hesaplarına göre ise eğer tüm tehditler hayata geçerse ABD ekonomisi uzun vadede büyümede yüzde 0.44 oranında ödün vermiş olacak. Bütün dünya ülkeleri şu an en az zararı nasıl görürüm hesabını yapıyor. Türkiye de dâhil Amerika ve Çin’le iş yapan bütün ülkelerin para birimlerini çok yakından ilgilendiren ve bunlar üzerinde olumsuz bir etki yaratacak çok önemli bir değişim döneminin başındayız. ABD’nin son hamleleriyle birlikte, Trump’ın hiç de blöf yapmadığını sözlerinin arkasında durduğunu, seçim meydanlarında söylediği her şeyi teker teker hayata geçirdiğini ve bundan dolayı da taraftar toplamaya başladığını gördük.

Trump giderek inandırıcılığını arttıran bir siyasi figüre dönmeye başladı. Özellikle Çin’e karşı duruşunda, hiç de şaka yapmadığını, ticareti ülkesinin lehine çevirecek adımları atmakta sakınca görmediğini bütün dünya anlamış oldu. Çin Trump’ın saldırgan tavırlarına karşılık daha itidalli davranmaya çalışıyor fakat eğer görüşmeler olumsuz geçer ve Çin de dozajı arttırmaya karar verirse o zaman kıyamet kopacak.

Sonuç olarak

ABD’li siyaset bilimci Graham Tillet Allison’ın geliştirdiği tezle meşhur olan “Tukidides Tuzağı” kavramını Çin-ABD gerilimine çok rahat uyarlayabiliriz. Yükselen bir güç sisteme barışçıl yollarla entegre edilmez ve pastadan gerekli payı alamazsa savaş kaçınılmazdır.

Son 500 yılda 16 kez yükselen güçlerle süper güçler karşı karşıya geldi. Bunların 12’si savaşla sonuçlandı.

İki dünya savaşı da Almanların güçlenmesi fakat sisteme entegre edilmemesi sonucunda ortaya çıkmıştı. ABD iki kez bu tehlikeyi savaşsız fakat sancılı bir süreç sonucunda engellemişti. İlkinde İngiltere’den süper güç sıfatı alınmış ikincisinde ise SSCB diskalifiye edilmişti. ABD ve dünya için yeni sınav Çin. Çin her geçen gün daha da güçleniyor ve gücü oranında siyasi imtiyaz istiyor. ABD ise Çin’e üst perdeden sesleniyor.

Ticaret savaşlarıyla Çin’i devre dışı bırakma girişiminin startı verildi.

Çin; Afrika, Ortadoğu, Latin Amerika ve Avrupa’da önemli hamleler yaptı. Teknolojik ve askeri açıdan rakibiyle arasındaki uçurumu kapatmaya çalışıyor. Çin, ABD’yi doğrudan karşısına almasa da birçok mecrada bilek güreşi halinde. ABD ise Çin’i sıkıştırıp hata yapmaya zorlayacak. Yeni soğuk savaş nereye varır kestirmek zor fakat Çin’in artık non-intervention policy’i revize etmesi gerekmekte. Zira Çin de bu politikanın sürdürülebilir olmadığını ve ABD ile savaşta bu kadar sessiz kalmanın iyi olmayacağını biliyor.

Kaynakça

Nurettin Akçay

http://www.diplomatikstrateji.com

Shanghai Üniversitesi Global Studies Phd/ Doktora Uzmanlık Alanı: Çin-Türk ilişkileri, Çin’in Dış Politikası ve Çin’in Ortadoğu Politikası

 

 

Kosova ile Sırbistan İlişkileri Normalleşiyor mu?

0

Sırbistan Cumhurbaşkanı Alexander Vucic ve Kosova Cumhurbaşkanı Hashim Thaci Avusturya’da gerçekleştirilen Alpbach Politika Forumunda konuştular. Konuşmalarda “Kosova ve Sırbistan arasında yeni bir anlaşma ile yeni bir tarih yazmanın zamanıdır.” vurgusunu yaptılar. Her iki ülkenin de Avrupa Birliği’ne üyeliğinin öneminin altını çizen liderler, 7 Eylül’de Avrupa Birliği’nin moderatörlüğünde Brüksel’de gerçekleştirecekleri görüşmenin öncesinde uzun süredir devam eden sorunun çözümüne odaklanmış durumdalar.

Kosova Cumhurbaşkanı Thaci “Kimsenin müzakereden korkmaması gerekiyor. Kosova ve Sırbistan için ilerlemenin tek yolu Avrupa Birliği entegrasyonudur.” derken, Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic, “Geleceğimiz için çok önemli bir şeyi deniyoruz. Bu aynı derecede Arnavutlar için de önemli. Birlikte yaşamak zorundayız. Balkanlardaki en önemli milletleriz. Eğer biz bu sorunu çözemezsek, kim çözecek?” ifadelerini kullandı.

Görüşmeler Avrupa Birliği Moderatörlüğü’nde İlerliyor

Avrupa Birliği Genişlemeden Sorumlu Komiseri Joannes Hahn ise Vucic ve Thaci’den sonra yaptığı konuşmada; çok tarihi bir ana şahitlik ediyoruz, çözümü kurmak Vucic ve Thaci’nin elinde ve ben onlara inanıyorum. Çözüm her ne ise ve hiçbir şeyi dışlamadan bölgenin istikrarına katkı sunmalıdır. Bu çözüm başka fikirleri canlandırmamalıdır. Uluslararası toplumu bir kere daha temin ediyorum ki bu terzi yapımı çözüm temel hedefimiz olan barışa hizmet edecektir” dedi.

Hahn ayrıca “biz dışarıdan bir şey empoze etmiyoruz. Ancak bir kere daha söylüyorum; herhangi bir çözüm bölgesel istikrara hizmet etmelidir. Herhangi bir yerde istikrarsızlığı tetiklememelidir. Bu şüphe ve endişeleri gidermeye ihtiyacımız var.” ifadelerini kullandı.

Bilindiği üzere Kosova 2008 yılında Sırbistan’dan bağımsızlığını ilan etmişti ve bugüne kadar Sırbistan Kosova’nın bağımsızlığını tanımadı. Sırbistan’ın Avrupa Birliği’ne üyeliği için ana önkoşul ise Kosova ile ilişkilerini normalleştirmek. Sırbistan yönetimine Sırbistan’ın Avrupa Birliği üyeliği hedefini gerçekleştirmek için baskı yapıldığı ve toprak değişiminin bir çıkış yolu olabileceği düşünülüyor. Ancak bu fikir Sırbistan muhalefeti, Kosovalı Sırplar ve Almanya Şansölyesi Merkel  tarafından kabul edilmemiş görülüyor.

MIKTA Ülkeleri Afrika’nın Hakkını Verilmesini İstiyor

MIKTA ülkelerinden üst düzey yetkililerin Etiyopya ziyareti sırasında, bBşkent Addis Ababa’da düzenlenen resepsiyona çok sayıda diplomatın yanı sıra Dışişleri Bakanlığı Afrika Dairesi Genel Müdürü Büyükelçi Ahmet Rıza Demirer ve Türkiye’nin Addis Ababa Büyükelçisi Fatih Ulusoy da katıldı.

Türkiye’nin Addis Ababa Büyükelçisi Fatih Ulusoy ve Dışişleri Bakanlığı Afrika Genel Müdürü Büyükelçi Demirer, MIKTA’yı oluşturan Meksika, Endonezya, Güney Kore, Türkiye ve Avustralya’dan temsilcilerin 3 gündür Etiyopya’da yürüttüğü temaslar hakkında değerlendirmelerde bulundu.

MIKTA’nın merkezden katılım sağlayarak Afrika’da yaptığı ilk faaliyetin bu olduğunu aktaran Demirer, 5 ülkenin: Meksika, Endonezya, Güney Kore, Türkiye ve Avustralya’nın, Afrikalı temsilcilerle geniş bir siyasi istişare ortamı yakaladığını söyledi.

Afrika’nın yüzyıllardır haksızlığa uğradığını, dünyaya yön veren Birleşmiş Milletler (BM), Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası gibi kuruluşlar kurulurken Afrika ülkelerinin bağımsız bir şekilde söz sahibi olmadığını dile getiren Demirer, BM’nin ele aldığı konuların yüzde 70’inin Afrika ile alakalı olduğunu ancak Afrika ülkelerinin burada söz sahibi olmadığını ifade etti.

Demirer, grup içerisinde kıtada en tecrübeli ülkenin Türkiye olduğuna işaret ederek, Afrika’da iki üç yıl içerisinde 8 yeni büyükelçilik daha açılarak Türkiye’nin kıtada ki varlığının genişleteceğini söyledi.

 

Büşra GÜRSOY

o-Staj 2018 AFRAM Stajyeri

 

Kaynak:

Fotoğraf:

Kenya’dan Ham Petrol İhracatı için Hamle

 

Kenya, ilk kez ham petrol ihraç etmeye başladı. İhracatın ilk transferine, Turkana eyaletinde törenle başlandı. Tankerlerle kıyı kesimine taşınacak petrol buradan dış ülkelere pazarlanması hedefleniyor.

Devlet Başkanı Uhuru Kenyatta törenle startını verdiği ilk transfer sırasında, açılışta yaptığı konuşmada, “Kenya için büyük bir gün. Bugün gerçekleştirilen ham petrol ihracatı ileriye yönelik uzun ve verimli bir yolculuğun başlangıcı olacak.” dedi. Hükümetin ülke ekonomisi iyileştirmek amacıyla bundan sonraki süreçte petrol ve gaz sektörünün geliştirilmesi yönündeki çalışmalara ağırlık vereceğini söyleyen Kenyatta, ham petrol üretiminin Kenya’nın diğer ülkelerle olan ekonomik ve ticari ilişkilerini daha da güçlendirebiliceğini, ülkesindeki büyüme ve yatırım fırsatlarını artıracağını belirtti.

İlk aşamada  ülkenin Kuzeybatısındaki Lokichar havzasında çıkartılan günlük 2 bin ila 4 bin varil arasındaki ham petrol, karayolu üzerinden özel dizayn edilmiş kamyonlarla taşınacak. Daha sonra kendi kuracağı petrol boru hattı tamamlanarak ihracat buradan yapılacak.

Ülkenin kıyı kesiminde bulunan Mombasa Limanı’na taşınacak petrol, buradan gemilerle Çin ve Hindistan gibi ülkelere ihraç edilecek. 2021 yılının ikinci çeyreğine doğru tamamlanması beklenen Lokichar-Lamu mevkisinde 2 milyar dolara mal olacak 890 kilometre uzunluğundaki boru hattından günde 100 bin varil petrol ihracatı yapılması bekleniyor. Ülkede ilk kez İngiliz Şirketi Tullow Oil tarafından 2012 yılında keşfedilen ham petrol rezervinin 750 milyon varil olduğu belirtiliyor.

Ülkenin başbakanı tarafından Kenya’nın ekonomik ve ticari ilişkilerinin güçlenmesi için büyük bir atılım olduğu söylenen bu projenin büyüme ve yatırım fırsatları için önemli bir girişim olup olmadığı ilerleyen günlerde belli olacak.

Merve ACAR

o-Staj 2018 AFRAM Stajyeri

Kaynak:

Anonim (2018), “Kenya ham petrol ihraç etmeye başladı”, Dünya Bülteni, <http://www.dunyabulteni.net/afrika/423289/kenya-ham-petrol-ihrac-etmeye-basladi>, erişim: 09.06.2018.

Fotoğraf: <https://www.aa.com.tr/tr/dunya/kenya-tarihinde-ilk-kez-ham-petrol-ihrac-etmeye-basladi-/1164602>

Fas ve Nijerya, Doğalgaz Boru Hattı Anlaşması için Sonraki Adımlarda Hemfikir

Pazar günü Fas ve Nijerya, Rabat’ta kıyı ve denizden inşa edilecek bir gaz boru hattı anlaşmasının tamamlanması için bir sonraki adımı belirten ortak bir bildiri imzaladılar.

 

İki ülke, 2016 Aralık ayında boru hattını kabul etti ve boru hattını kıyıya ve denize açmaya yönelik bir planla biten fizibilite çalışmalarını başlattı.

Tören sırasında, Nijerya Ulusal Petrol Şirketi (NNPC) Genel Müdürü Farouk Garba Said ve Fas Hidrokarbonlar ve Madencilik Genel Müdürü Amina Benkhadra, Bölgesel Gaz boru hattının bir sonraki aşaması ile ilgili Fas-Nijerya ortak bildirgesinden bahsetti.

Fas Ulusal Hidrokarbonlar ve Madenler Ofisi (ONHYM) ve Nijerya Ulusal Petrol Şirketi (NNPC), projeyi denetleyen iki yetkili olarak belirlendi. Bildiride; “Ekonomik, politik, yasal ve güvenlik nedenlerinden ötürü, seçim, birleşik kara ve deniz yolu üzerinde yapıldı ve boru hattı 5.660 kilometre (3,516.96 mil) uzunluğunda ve CAPEX’i tanımlanacak.” dedi. Bildiri de, inşaatın 25 yıllık aşamalar halinde olacağını da sözlerine ekledi.

ONHYM ve NNPC, projenin bölgede ki ekonomik entegrasyona elverişli olduğunu ve Batı Afrika ülkelerinin enerji ihtiyaçlarını karşılamada ve Nijerya’nın Avrupa’ya ihracat potansiyelini artırmalarına yardımcı olacağını söyledi.

Projenin tanıtılmasından sonra, Benkhadra ve Said projenin bir sonraki aşaması için ortak bildiriyi imzaladılar.

OCP Mostapha Terrab CEO’su ve Nijerya Yatırım Otoritesi CEO’su tarafından imzalanan ikinci anlaşma, Nijerya’da amonyak ve ilgili ürünlerin üretilmesi için bir sanayi platformunun geliştirilmesi için OCP Group ve Nijerya Eyaleti Yatırım İdaresi arasında bir Mutabakat Zaptı’nı kapsamaktadır.

 

Ezgi ŞENYURT

o-Staj 2018 AFRAM Stajyeri

 

Kaynakça:

Etiyopya’dan Eritre’ye Barış Mesajı

Ülkenin iktidar koalisyonu Etiyopya Halkları Devrimci Demokratik Cephesi’nin gerçekleştirdiği yürütme kurulu toplantısında iki ülke halkı arasındaki barışa duyulan ihtiyaca vurgu yapılarak, sınır gerginliğini çözüme kavuşturacak Cezayir Anlaşması maddelerinin uygulamaya konulması kararı alındı.

Toplantıda komşu Eritre’ye herhangi bir şart öne sürmeksizin 2000 yılında alınan kararlar çerçevesinde aynı adımı atma çağrısı yapıldı. Hükümet, barış anlaşmasıyla kurulan sınır komisyonunun, Badme kasabası da dâhil, aidiyeti tartışmalı toprakları Eritre’ye veren kararını kabul edeceğini bildirdi.

Eritre’nin 1993 yılında Etiyopya’dan bağımsızlığını kazanması sonrasında iki ülke arasında sınır anlaşmazlıkları yüzünden 1998-2000 yılları arasında meydana gelen savaşta on binlerce insan hayatını kaybetmiş, 2000 yılında Cezayir Barış Anlaşması’nı imzalamış olsalar da birbirlerine karşı düşman kalmışlardı.

Ülkenin yeni başbakanı Abiy Ahmed, nisan ayında mecliste yaptığı ilk konuşmasında, Etiyopya ile aynı dil ve kültürü paylaşan Eritre’ye zeytin dalı uzatarak iki devlet arasında ki anlaşmazlıkları çözmeye hazır olduğunu ifade etmişti.

Abiy Ahmet, “Eritre hükümetini aynı pozisyona getirmeye, iki kardeş ülke arasında gelecekte barış ve istikrar sağlamaya ve bunu sürdürecek bağlılığımızı kurmaya çağırıyoruz.” açıklamasında bulundu.

Yakın tarihte çok sayıda ölümle sonuçlanan olaylara tanık olan Eritre ve Etiyopya, bu hamle ile barışçıl ilişkiler inşa etmek konusunda ilk adımı atarak geleceğe yönelik doğru bir hamlede bulunmuşlardır. Bu, kıtanın birlik ve beraberliği içinde önem arz eden bir durumdur.

 

 

Büşra GÜRSOY

o-Staj 2018 AFRAM Stajyeri

 

Kaynak:

Fotoğraf: