Home Blog Page 103

Sırp Protestocular Devlet Televizyonunu Bastı

0

Haftalık olarak Cumhurbaşkanı Alexander Vucic karşıtı protestalar düzenleyen Sırbistan vatandaşları Cumartesi akşamı düzenledikleri protesto esnasında Sırbistan Ulusal Kanalı RTS’ye girerek canlı yayın yapmak istediler ve polis tarafından dışarı çıkartıldılar.

Bazı protestocuların yaralandığı olaylarda muhalefet partilerinden Sırbistan için Birlik başkanı Dragan Djilas, Aşırı Sağ Hareketi Dveri’nin Başkanı Bosko Obradovic de RTS binasına giren ve polis tarafından zorla binadan çıkarılanlar arasındaydı.

Djilas ve Obradovic protesto gösterilerini organize edenlerin RTS kanalında canlı yayında halka seslenebilmelerini talep ederken RTS’nin hükümet yanlısı duruşunu sert bir şekilde eleştirdi. Talepleri karşılanmayan liderler polis zoruyla binadan çıkarılabildi. Obradovic basın mensuplarına verdiği demeçte “çok fazla bir şey istemiyoruz, hızlı bir canlı yayınla protesto organizatörlerinin konuşmasını istiyoruz, biz politikacıların değil protestoya katılanların konuşmasını talep ediyoruz” derken diğer yandan da protestoya katılan vatandaşları şiddetten uzak durmaya davet etti.

Protestolara devam ederken basın toplantısı düzenleyen Sırbistan İçişleri Bakanı Nebojsa Stefanovic, RTS binasına yasadışı yollarla giren herkesin yargılanacağını ve polisin kanunlara uygun müdahalede bulunduğunu ifade etti.

50 kadar polisin sevkedildiği RTS binası kısa süre içerisinde protestoculardan temizlenirken, bina dışına çıkarılan protestocu vatandaşlar RTS önünde oturarak Sırbistan Milli Marşını okudular ve slogan atmaya devam ettiler. Yaşanan olaylarla ilgili Sırbistan Cumhurbaşkanı Alexander Vucic Pazar günü saat 12’de bir basın toplantısı düzenledi. Cumhurbaşkanı Vucic’in basın toplantısı ile eş zamanlı olarak protesto gösterileri devam etti.

1 od 5 milliona olarak kendini adlandıran göstericiler 8 Aralık 2018’den beri her Cumartesi protesto gösterisi düzenliyor ve Sırbistan’da iktidardaki Vucic’in otoriterleşmesi ve basının hükümet yanlısı tavrı eleştiriliyor. 23 Kasım 2018’de muhalif politikacı Borko Stefanovic’in Krusevac şehrinde saldırıya uğraması ile tetiklenen protestolarda en son erken genel seçim talebi dile getirildi ve talepleri yerine gelmezse 13 Nisan’da büyük bir protesto gösterisi düzenlenmesi kararlaştırıldı.

Belgrad’da devam eden gösteriler Ocak 2019’da Sırbistan’ın 30 şehrinde eş zamanlı olarak gerçekleştirilmişti.   

Bosna Hersek’te Hükümet 5 Ay Sonra Kuruluyor

0

Ekim 2018’de gerçekleştirilen seçimlerin üzerinden 5 ay geçmiş olmasına rağmen Bosna Hersek’te devlet düzeyinde hükümet henüz kurulamadı. Bakanlar Kurulunun oluşturulması ile ilgili müzakereler üç ana milliyetçi parti arasında devam ediyor.

Seçim sonuçlarıyla birlikte Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi Sırp Üyesi olan ve Bosnalı Sırpların en güçlü siyasi oluşumu Bağımsız Sosyal Demokratlar Birliği Partisi (SNSD) Başkanı Milorad Dodik’in medyaya yaptığı açıklamalara göre Bosna Hersek’te devlet düzeyinde hükümetin Mart sonuna kadar kurulması planlanıyor.

Dodik yaptığı açıklamada Bakanlar Kurulu Başkanı’nın Sırplara ait olacağını ve 9 üyenin eşit şekilde Boşnak, Sırp ve Hırvat üyeler tarafından paylaşılacağını ifade ederken durumun yavaş bir şekilde olumlu yönde geliştiğini, Avrupa Birliği Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Komiseri Johannes Hahn’ın Bosna Hersek’e yapacağı ziyaret öncesinde hükümetin kurulmuş olmasını umduğunu belirtti.

Avrupa Birliği, Ekim 2018’de gerçekleşen seçimlerden sonra Bosna Hersek’li politikacıları hükümet kurulmasını hızlandırmaları yönünde baskı altına almış ve hükümetin kurulması ile birlikte ülkenin Avrupa Birliği üyeliği yönünde gerçekleştirmesi gereken reformlara odaklanmasını istemişti.

Bosna Hersek’te Ekim seçimleri yasal ve politik bir çok problemle birlikte gerçekleşmiş, Bosna Hersek Seçim Komisyonu aldığı karar ile seçimin gerçekleşmesini sağlamıştı. Seçimlerle ilgili temel problem Bosna Hersek’in iki entitesinden biri olan Boşnak-Hırvat Federasyonunda Millet Meclisinin seçimiyle ilgiliydi. Hırvatların güçlü partisi Hırvat Demokratik Birliği (HDZ-BİH) yeni bir seçim yasası ile seçime gidilmesini, mevcut yasa ile Hırvatların temsil kabiliyetinin sınırlandırıldığını savunmuştu. Tüm bu gelişmeler sonucunda Federasyonda Şubat 2019’da hükümet kuruldu ancak HDZ-BİH devlet düzeyinde hükümetin kurulması için seçim yasası değişikliğini ön şart olarak sunuyordu.

SNSD lideri Milorad Dodik, SDA lideri Bakir Izetbegovic ve HDZ-BİH Lideri Dragan Covic 18 Mart Pazartesi günü Başkanlık binasındaki görüşmeden sonra basına verdikleri demeçte Bakanlar Kurulunu oluşturma programını 10 prensibe bağlayan ve yakında açıklayacakları bir ortak karara vardıklarını duyurdu.

Dragan Covic devlet düzeyinde faaliyete geçirecekleri prensipler hakkında ortak bir açıklama oluşturduklarını söylerken Bakir Izetbegovic de önümüzdeki dört yılın faaliyetlerinin prensiplerini belirleyerek iyi bir adım attıklarını ifade etti.

Bosna Hersek’in SRNA haber ajansı bu açıklamayı gayri resmi olarak yayınladı. Açıklamada parti liderlerinin ülkenin Avrupa Birliği entegrasyonuna yakınlaşmasını sağlayacak çabaların sürdüreceklerini belirttikleri iddia edildi.

Bosna Hersek’te Çin Finansmanıyla 700 Milyon Euro’luk Yatırıma Onay Verildi

0

Bosna Hersek’in Tuzla şehrinde yapılması planlanan termal elektrik santrali için Bosna Hersek Federasyonu temsilciler meclisinden onay çıktı. Hükümetin Çin finansmanı ile yapılmasını planladığı ve savaş sonrasında tek kalemde yapılacak en büyük yatırım olan termal elektrik santrali projesi 2010 yılından bugüne gündemdeydi.

7 Mart Perşembe günü temsilciler meclisinde onaylanan yatırım projesi ile ilgili Çarşamba günü ülkenin elektrik şirketi ve projenin üstlenicisi Elektroprivreda BİH bir açıklama yaparak temsilciler meclisi üyelerini projenin önemi ve desteklenmesi hususunda bilgilendirdi ve uyardı. Elektroprivreda BİH tarafından yapılan açıklamada projenin bir alternatifi olmadığı ve Bosna Hersek’in istikrarı ve  enerji sektöründeki bağımsızlığı için önemine vurgu yapıldı. Açıklama “2010 yılında kabul edilen proje başlangıçta destek aldı çünkü Bosna Hersek Federasyonu entitesinin uzun süreli elektrik ihtiyacını garanti altına alan proje aynı zamanda ilerleyen dönemde kapatılacak olan mevcut santrallerin de yerini alacağı için çok büyük önem taşıyor” ifadelerine yer verildi.

Entite Başbakanı Fadıl Novalic, projenin yapımına başlamadan önce Federasyon Millet Meclisi’nin iki tane daha dokümanı kabul etmesi gerektiğini söyledi. Elektroprivreda daha önce  üç Çin firması ile termal elektrik santralinin inşası için anlaşma sağlamıştı ve parlamentonun onayında yaşanan gecikme sebebiyle Gezhuba Group, Guandong Elektrik Tasarım Enstitüsü ve Dongfang Elektrik şirketleri projeden çekilme tehdidinde bulunmuştu.

Santralin yapılması için Kasım 2017’de Elektroprivreda BİH Çin Exim Bank’tan 700 milyon avro kredi çekmişti. Santralin Bosna Hersek’te savaştan sonra bir seferde yapılan en büyük yatırım olması sebebiyle önemi büyük. Aynı zamanda Çin tarafından finanse ediliyor olması da Avrupa Birliği tarafından dikkatle izleniyor. Konuyla ilgili Çin’in Balkanlarda artan yatırımları ve Balkan ülkelerinin Çin’e olan kreid borçları sebebiyle Çin’in bölgede aktif bir oyuncu haline geldiği tartışılıyor. 2019 Münih Güvenlik Konferansı raporunda Çin’in Balkanlardaki ekonomik varlığının Avrupa Birliği için bir risk ve tehdit oluşturduğu özellikle Çin kredilerine bağımlılığın altı çizilerek vurgulandı. Bosna Hersek’in yabancı borçlarının %14’ünün Çin’e olduğu da ayrıca belirtildi.   

5 Soruda Biyografik İstihbarat

0

Ulusal güvenliğini sağlamak ve çıkarlarını korumak isteyen devletler, bu maksatla yürüttüğü istihbarat faaliyetleri kapsamında kişiler, kurumlar/örgütler, yerler/mekanlar ve olayları hedef alırlar. Bu kapsamda biyografik istihbarat, münhasıran kişilere yönelik olarak icra edilen istihbarat faaliyeti olarak öne çıkmaktadır.

Bu çalışmada, “Biyografik istihbarat nedir, hedefinde kimler vardır, kapsamı nedir, nasıl toplanır ve neden önemlidir?” soruları üzerinden biyografik istihbarat türü açıklanmaktadır.

1. Biyografik istihbarat nedir?

Biyografik istihbarat, bir devletin ulusal güvenliği ve ulusal çıkarları açısından önem arz eden başka bir devletin mevcut idarecileri veya potansiyel idareci adayları ve bu ülkedeki siyasal, askeri, ekonomik ve sosyal gelişmelere etki eden veya edebilecek konumda olan şahıslar hakkında kritik nitelikte bilgiler elde etmek amacıyla yürütülen istihbarat faaliyetidir.

2. Biyografik istihbaratın hedefinde kimler vardır?

Biyografik istihbaratın hedefinde yabancı bir ülkedeki mevcut veya muhtemel karar alıcılar ve bunların yakın çevresi (örneğin danışmanları), siyasetçiler, kritik pozisyondaki sivil ve askeri bürokratlar, önemli iş insanları, kanaat önderleri, bilim insanları, sivil toplum hareketlerinin liderleri, gazeteciler ve entelektüeller bulunmaktadır.

Karar alıcılar ile kritik pozisyondaki sivil ve askeri bürokratların yanısıra, bilhassa hedef ülkenin kamuoyuna nüfuz edebilecek önemli şahıslar biyografik istihbarat faaliyetinin hedefinde yer almaktadır. Bununla birlikte Ümit Özdağ, biyografik istihbaratın sadece yabancı bir toplumun yaşamında mevcut veya muhtemel önem taşıyan kişilere yönelik bilgileri değil, aynı zamanda şüpheli ve gizli ilişkiler içinde olan bireylerle de ilgili olarak toplanan özel ve kamusal nitelikli bilgileri içerdiğini ifade etmektedir [1]. Merve Seren ise hedef ülkenin ajanlarını ve casuslarını, önemli görülen göçmenlerini ve aktif/pasif teröristleri biyografik istihbaratın hedefindeki kişiler arasında zikretmektedir [2].

3. Biyografik istihbaratın kapsamı nedir?

Biyografik istihbarat kapsamında hedef aktöre ilişkin psikolojik, fizyolojik, ekonomik, toplumsal ve siyasal nitelikte önemli bilgiler elde edilmeye çalışılır. Bu bağlamda hedef aktörün kişisel özellikleri, inançları, değerleri, duyguları, hastalık/sağlık durumu, ekonomik durumu, toplumsal kimliği, sosyal çevresi ve siyasal tutum ve davranışları hakkında istihbarat toplanır.

Sherman Kent, biyografik istihbaratın kapsamında hedef kişinin karakteri, hırsları, eğitimi, düşünceleri, zayıflıkları, zaafları, nüfuz alanları, aile yapısı, arkadaş ve akraba çevresi, hobileri, mal varlığı ve çeşitli gruplara üyeliklerinin bulunduğunu ifade etmektedir [3]. Ümit Özdağ ise hedef şahsın sağlık durumu, geçirdiği hastalıklar veya kazalar, cinsel eğilimi ve hayatı, hobileri, fobileri ve yabancı servislerle ilişkisinin olup olmadığının da biyografik istihbarat kapsamında yer aldığını belirtmektedir [4].

4. Biyografik istihbarat nasıl toplanır?

Biyografik istihbarat açık ve gizli yöntemler kullanmak suretiyle toplanılabilir. Bu yönüyle biyografik istihbaratın hem istihbarat teşkilatları ve ilgili diğer devlet kurumları, hem de bu alanda faaliyet gösteren özel şirketler tarafından elde edilebildiğini söylemek gerekir [5]. Hedef aktöre ilişkin olarak açık kaynaklarda yer alan biyografi veya oto-biyografiler, mülakatlar, konuşmalar, yazılar, haberler veya yüz yüze yapılan görüşmelerde elde edilen bilgiler biyografik istihbaratın açık yöntemlerle toplanabilen kısmını teşkil etmektedir.

Hedef aktöre ilişkin gizli bilgiler ise insan istihbaratı (HUMINT) ve teknik istihbarat (TECHINT) yöntemleri kullanılarak elde edilebilir. Örneğin HUMINT kapsamında, hedef aktöre ilişkin önemli bilgilerin yer aldığı özel eşyaların ele geçirilmesi veya bu aktör hakkında önemli bilgilere sahip bir kişi (akrabası, arkadaşı, komşusu vs.) ile irtibat kurulması suretiyle istihbarat toplamak mümkündür.

TECHINT kapsamında ise siber istihbarat (CYINT) ve sosyal medya istihbaratı (SOCMINT) yöntemleri, biyografik istihbarat elde etmek açısından öne çıkmaktadır. Günümüzde internet ağının artan önemi ve buna bağlı olarak sosyal medyanın kullanımının yaygınlaşması, biyografik istihbarat toplayabilmek açısından birçok avantaj sağlamaktadır. Hedef aktöre ilişkin sosyal medyada yer alan önemli bilgiler bir yana, özellikle CYINT metotları kullanılarak hedef kişiye ait gizli bilgilerin ele geçirilmesiyle veya bu kişinin sanal dünyadaki geziniminin bıraktığı izlerin analiziyle yapılabilen psikometrik ölçümlerle de biyografik istihbarat elde edilebilmektedir. Bu kapsamda, hedef kişinin banka hesap hareketleri, kredi kartı ile yaptığı alışverişlerinin yeri ve zamanı, elektronik postalarının takibi, telefon görüşmeleri ve mesajlaşmaları, internette ziyaret ettiği web sayfaları ve seyahat ettiği mekanlar biyografik istihbarat çalışmasına konu olabilmektedir [6].

Öte yandan, biyografik istihbaratın dış politika analizinde kullanılan tekniklerle birlikte elde edilmesi veya değerlendirilmesi ve bu kapsamda “operasyonel kod” ve “lider kişilik analizi” gibi yöntemlere başvurulması da mümkündür. Örneğin, operasyonel kod tekniği kullanılarak liderlerin dünya hakkındaki inançları ve algılamaları üzerinden dış politika kararları ve davranışları açıklanılabilir [7]. Nitekim, bireylerin siyasal eylemlerine ilişkin merkezi inançlarının resmedildiği operasyonel kod tekniği bir liderin olası karar alma tarzlarına ve siyasal davranışlarına ilişkin öngörüde bulunmaya yardımcı olur [8]. Lider kişilik analizi ise güç ihtiyacı, bilişsel karmaşıklık düzeyi, görev ya da kişiler arası odaklılığı, özgüveni, denetim odağı, başkalarına güvensizliği ve ben-merkeziyetçiliği gibi bireysel özelliklerden yola çıkarak liderlerin dış politika kararlarına ilişkin çıkarımlar yapmayı olanaklı kılabilmektedir [9].

5. Biyografik istihbarat neden önemlidir?

Devletler, ulusal güvenliği ve çıkarları açısından mevcut veya olası riskleri, tehditleri, fırsatları, avantaj veya dezavantajları tespit edebilmek ve geleceğe yönelik öngörüde bulunulabilmek için istihbarat faaliyetine ihtiyaç duyar. Bu kapsamda biyografik istihbarat da Sherman Kent’in belirttiği gibi önemli görevlerde olan veya bu görevlere gelebilecek adayların karakterlerini, hırslarını, nüfuzlarını ve zaaflarını bilmeyi sağlamak suretiyle istihbarat eyleminin faili olan tarafa büyük avantajlar sağlamaktadır [10].

Biyografik istihbarat, kritik önemdeki hedef şahısların kişilik özellikleri hakkında toplanılan bilgiler sayesinde bu kişilerin kararlarını ve bu kararlara bağlı olarak meydana gelebilecek olayları öngörebilmeyi mümkün kılabilmesi açısından önemlidir. Nitekim dış politikaya ilişkin kararlarda, liderlerin otoriter veya demokratik, açık fikirli veya dar görüşlü, kolay heyecanlanma veya sakin olma gibi kişilik özellikleri, kişisel tatmin veya kendini gerçekleştirme gibi güdüleri veya çabaları ve sahip olduğu entelektüel ve bilişsel kapasitesi etkili olabilmektedir [11]. Örneğin, günümüzde ABD dış politikasına ait öngörüde bulunmak isteyen devletlerin Başkan Donald Trump hakkında biyografik istihbarat toplaması ve bu kapsamda Trump’ın kişilik özelliklerine ilişkin analizler yapması gerekmektedir.

Biyografik istihbarat, özellikle otoriter veya totaliter rejimlerin liderlerinin kararlarını öngörebilmek açısından önem arz etmektedir. Nitekim, bu şekilde yönetilen ülkelerde öngörülebilir hukuk kuralları yerine liderin psikolojisine bağlı olarak verilen kararlar ülkedeki gelişmeler üzerinde belirleyici olmaktadır. Özellikle kurumsallaşmış bir karar alma aygıtının bulunmadığı azgelişmiş ülkelerde liderin kişisel özelliklerinin nispi önemi daha da artmaktadır [12]. Dolayısıyla biyografik istihbarat, bilhassa otoriter liderler veya diktatörlerin yönettiği Kuzey Kore, Çin, Rusya ve Suriye’deki ve azgelişmiş ülkelerdeki gelişmeleri tahmin edebilmek ve bunlara yönelik politikalar geliştirebilmek açısından önem taşımaktadır.

Her ne kadar biyografik istihbarat kişilere yönelik bir faaliyet olsa da kritik önemdeki bazı kamusal veya özel kurum ve kuruluşlar ile örgütlere ilişkin analiz yapabilmek ve öngörülerde bulunabilmek amacıyla da biyografik istihbarat kullanılabilmektedir. Başta istihbarat teşkilatları ve silahlı kuvvetler olmak üzere stratejik önemdeki çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarının yapılanmasında ve faaliyetlerinde belirleyici rol oynayan sivil veya askeri bürokratlar, kritik önemdeki özel şirketlerin yöneticileri ve terör veya suç örgütlerinin liderleri hakkında biyografik istihbarat toplayarak bu organizasyonların faaliyetleri hakkında önemli bilgiler edinmek ve öngörüde bulunmak veya bu organizasyonlar üzerinde etki sağlamak olanaklı hale gelebilmektedir.

Biyografik istihbarat, istihbarat faaliyetlerinin diğer bir boyutu olan örtülü operasyonlar kapsamında da önemli bir işlev görmektedir. Özellikle şantaj veya suikast gibi örtülü eylemlerin planlanması sürecinde biyografik istihbarata ihtiyaç duyulmaktadır. Örneğin, Suriye’de PKK/PYD/YPG’nin lider kadrosunda yer alan bir örgüt mensubuna yönelik şantaj yapmayı veya bu kişiye yönelik bir suikast tertip etmeyi planlayan bir istihbarat teşkilatının bahse konu kişiye ilişkin biyografik istihbarat toplaması zaruret arz etmektedir. Buna ilaveten, hedef ülke nezdinde nüfuz casusu tespit edebilmek için başvurulan yöntemlerin başında da biyografik istihbarat gelmektedir. Bu kapsamda biyografik istihbarat, nüfuz casusu olabilecek en uygun adayın belirlenmesini sağlayan temel başvuru kaynağı olarak işlev görmektedir.

Biyografik istihbarata terörle mücadele faaliyetleri kapsamında da başvurulmaktadır. Lider kadronun yanısıra, terör örgütlerinin para ve silah temini, lojistik ve haberleşme, militan devşirme veya propaganda gibi faaliyetlerinden sorumlu kilit önemdeki militanlarının ele geçirilmesi ve etkisiz hale getirilmesine yönelik planlar kapsamında bahse konu şahıslar hakkında biyografik istihbarat toplanılması gerekmektedir. Öte yandan, terörist profillerini incelemeye yönelik psikometrik analizlerde de teröristin eğitimi, mesleği, sosyo-ekonomik geçmişi, genel kişisel özellikleri, ideolojisi, medeni durumu, teröre katılma yeri ve yöntemi, fiziksel görünüşü ve cinsiyeti biyografik istihbarat çalışmasına konu olabilmektedir [13]. Bu doğrultuda elde edilen istihbari bilgiler ise terörle mücadeleye yönelik strateji ve taktiklerin belirlenmesine yardımcı olabilmektedir.

Enes Kücet / Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Kaynaklar:

[1] Ümit Özdağ, İstihbarat Teorisi, Kripto Yayınevi, 9. baskı, Ankara, Aralık 2014, s. 101

[2] Merve Seren, Stratejik İstihbarat ve Ulusal Güvenlik, Orion Kitabevi, Ankara, Ocak 2017, s. 292-293

[3] Sherman Kent, Stratejik İstihbarat, Çev. B. Yasemin Özbek ve Nazlım Şükrüoğlu-Arıca, ASAM Yayınları, Ankara, 2003, s. 25-26; aktaran Emre Çıtak, Güvenlik ve İstihbarat: Yeni Güvenlik Politikaları ve Türkiye’de İstihbaratın Dönüşümü, Yeniyüzyıl Yayınları, İstanbul, 1. baskı, 2017, s. 94

[4] Özdağ, a.g.e., s. 104

[5] Seren, a.g.e., s. 293

[6] Hasan Ateş, Türkiye’de İstihbarat Sisteminin Sorunsalları, Detay Yayıncılık, Ankara, 2014, s.15; aktaran Tayfun Şahin, Sosyal Paylaşım Sitelerinin Biyografik İstihbarat Amacıyla Kullanılması: Facebook Örneği, T.C. Genelkurmay Başkanlığı Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Müdürlüğü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2015, s. 73

[7] Cengiz Erişen, “Dış Politika Analizi“, Uluslararası İlişkilere Giriş: Tarih, Teori, Kavram ve Konular, Şaban Kardaş ve Ali Balcı (Eds.), Küre Yayınları, 2. baskı, İstanbul, Ekim 2014, ss: 355-366, s. 359

[8] Martha L. Cottam, Elena Pastors, Thomas Preston ve Beth Dietz, Siyaset Psikolojisine Giriş, Çev: Mesut Şenol, BB101 Yayınları, Ankara, Ekim 2017, s. 77

[9] Özlem Dirilen Gümüş, “Siyasi Liderlik“, Siyaset Psikolojisi – I. Cilt, Özlem Dirilen Gümüş, Nobel Yayıncılık, 1. baskı, Ankara, Mart 2015, ss. 173-200, s. 188

[10] Kent, a.g.e., s. 26; aktaran Yunus Karaağaç, Geçmişten Geleceğe İstihbarat, İskenderiye Kitap, İstanbul, Mayıs 2018, s. 84

[11] Ertan Efegil, Dış Politika Analizi Ders Notları, Nobel Yayıncılık, 1. basım, Ankara, Şubat 2012, s. 217

[12] Faruk Sönmezoğlu, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, Filiz Kitabevi, 4. baskı, İstanbul, Ekim 2005, s. 228

[13] Seren, a.g.e., s. 296

Kazakistan ve Türkmenistan Siyasal Sistemleri

0

Giriş

Kazakistan ve Türkmenistan Cumhuriyetleri, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, 1991 yılında bağımsızlıklarını ilan etmiş iki ayrı Türk Devletidir.

Kazakistan 16 Aralık, Türkmenistan 27 Ekim tarihlerinde kurulmuştur. Her iki devlette dünyanın Orta Asya bölgesinde yer almaktadır. İki devlette “Başkanlık Sistemi” ile yönetilmektedir. Söz konusu olan devletlerin siyasal yapılarını karşılaştıracağımız bu çalışmada öncelikle Klasik Başkanlık Sisteminin ne olduğuna bakmak gerekecektir.

Başkanlık sistemlerinin en yaygın özelliği; yasama ve yürütmenin birbirlerinden kesin ve katı bir şekilde ayrılmasıdır. Yasama ve yürütme birbirlerini frenleme ve denetleme görevlerine sahiptirler. Başkanlık rejimleri parlamenter sisteme göre daha istikrarlı yönetim şekli olarak değerlendirilir. Bu sistemi en iyi ABD’nin uyguladığı aşikardır. Ancak tek uygulayan devlet ABD değildir.

Çalışmamızı iki ana bölüme ayırarak, birinci bölümde Kazakistan’ın ikinci bölümde ise Türkmenistan’ın siyasal yapısını ve özelliklerini anlatmaya çalışacağız. Son olarak söz konusu iki devletin sistemlerinin aynı olmasına rağmen uygulamada hangisinin daha demokratik ve tipik başkanlık sistemine daha yakın olduğunu karşılaştırmalı bir şekilde anlatmaya çalışacağız. 

Genel Olarak  Kazakistan

Kazakistan, dünyanın 46-56 kuzeybatı enlemleri arasında bulunmaktadır. Ülkenin yüzölçümü 2.717.300 km2’dir. Ülkenin nüfusu 18 milyondur. Nüfusun %58’ini Kazak Türkleri oluşturur. Kazak adı mert ve yiğit anlamına gelir ve Türklerin bir boyu olarak 16.yüzyılda ortaya çıkmıştır. Ülkenin başkenti Astana’dır ve resmi dili Kazakçadır. Rusya, Kazakistan’ın kuzeyinde ve batısında yer alır. Çin doğusunda, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan gibi Türk-i devletler ülkenin güneyinde yer alır. Aynı zamanda Hazar Deniz’i ve Aral Gölü ülkenin güneyinde bulunmaktadır. Beş coğrafi bölgesi ve on dört eyalete ayrılır.

Ülkenin ekonomik yaşamında devlet sektörü %90 oranında, özel sektör %10 bazındadır. Bağımsızlığını kazandıktan sonra yönetim özelleştirmeyi önemsemiş ve serbest Pazar ekonomisine girmeye başlamıştır. Günümüzde ileri boyutlara ulaşılmıştır. Kazakistan, Türk dünyasının en önemli devletlerden biridir. Türk-i Devletler arasında yeraltı kaynakları en zengin ülkedir. Orta Asya cumhuriyetlerine göre siyasi ve ekonomi alanında daha başarılı çizgi izlemiştir.

Kazakistan Cumhuriyeti egemenliğini “25 Ekim 1990 yılında, bağımsızlığını ise 16 Aralık 1991 yılında ilan etmiştir.” “Kazakistan Cumhuriyeti Bağımsız Devletler Topluluğu içerisinde yer almakla birlikte bazı uluslararası kuruluşlara üyedir” (Bülbül M. , 2008).

“1991-1993 yılları içerisinde Kazakistan’da hem parlamenter sistemi hem de başkanlık siteminin özelliklerini kapsayacak bir yönetim sistemi uygulanmaya çalışılmıştır.” “Fakat ülkedeki siyasi gelişmelerin sonucu yeni bir anayasa yapılması gerekli görülmüştür”. “30 Ağustos 1995’te yapılan referandumla yeni anayasa %89 oranında kabul edilmiştir.” “Bu yeni anayasa; demokratik, laik, üniter devlet yapısı, senato ve millet meclisinden oluşacak iki kanatlı parlamento, güçlü bir başkanlık sistemi ve başkanın cumhurbaşkanı tarafından parlamento onayı ile atanmasını sağlamaktadır” (Bülbül M. , 2008). Kuvvetler ayrılığı ilkesi kabul edilmiş ve uygulanmaktadır. Cumhurbaşkanı devletin başı sıfatını taşımaktadır.

“Anayasal reformlar, ülke tarihinde yeni dönemin başlangıcının göstergesi olmuştur.” “Günümüzde ülkenin, ekonomik ve siyasi reform sürecini tamamlayarak, geçiş döneminden çıkmaya yakın olduğunu söyleyebiliriz.” “Batılı anlamda siyasal bir demokrasinin yerleşiyor olduğunu söylemek için daha erken olduğu görülmektedir” (Bülbül M. , 2008).

Ülkenin hızla zenginleşmesi, ülke halkının ekonomik ve sosyal koşullarda iyileşmesi, halkın siyasi reflekslerini zayıflatmakta; hatta ortadan kaldırmaktadır” (Bülbül M. , 2008). Dolayısıyla yönetimde demokrasi anlayışının tam olarak yerleşmesine engeldir.

  1. Kazakistan’da Yürütme Erki

Otoriter rejimlerin demokrasiye geçiş dönemi, yeni kurulan devletler adına siyasi, sosyal-ekonomik olarak çok zorlu bir süreç yaşamasına yol açabilir” (Bülbül M. , 2008). Sovyetlerin dağılmasından sonra kurulmuş olan Kazakistan’da bu tarz sorunlarla karşılaşmıştır. Kazakistan Anayasasının en önemli özelliği “güçlü yürütme” ilkesini benimsemiş olmasıdır. Bilindiği üzere başkanlık sistemlerinde katı biçimde uygulanan kuvvetler ayrılığı ilkesi Kazakistan’da farklı yönetim sistemi uygulanmaktadır.

(a)           Kazakistan Hükümet Sistemi

Kazakistan Anayasasında düzenlenmiş olan yürütme organının kaynağı başkanlık rejimidir. Anayasanın 2. Maddesi yönetim sistemini açıkça belirtmiştir. Fakat Kazakistan Anayasasını incelediğimizde Cumhurbaşkanının klasik başkanlık rejimi olmadığını anlayabiliriz. En önemli sebep ise cumhurbaşkanına tanınmış olan meclisi feshetme yetkisidir. Bu özellik başkanlık sistemlerinden ayrımı sergilemektedir.

(b)           Cumhurbaşkanı

İç ve dış siyasetin belirlenmesinde en önemli temel taşı olan devletin en üst makam görevlisi Cumhurbaşkanıdır. “1990’lı yıllarda Sovyet Rusya’nın dağılmaya yakın olduğu bir döneme denk gelmiştir. Bu dönemde Kazakistan içerisinde de sıcak gelişmeler yaşanmaktaydı.” 24 Nisan 1990’da Yüksek Kurul Tarafından, Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur” (Bülbül M. , 2008). Cumhurbaşkanlığı görevine Nursultan Nazarbayev seçilmiştir. İlk kez Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilişi 12 Aralık 1991 yılındadır. “Aynı tarihte alınan bir kararla da devletin adı ‘Kazakistan Cumhuriyeti’ olarak değiştirildi” (Manas, s. 195).

(c)           Cumhurbaşkanının Seçilmesi ve Şartları

Cumhurbaşkanı, Kazakistan Cumhuriyetinin reşit vatandaşları tarafından genel, eşit ve doğrudan seçme hakkına dayanan gizli oylamayla(Bülbül M. , 2008, s. 72) 2007 yılında yapılan değişikliklerle 5 yıllığına seçilir. “Kazakistan Anayasasının 41. Maddesi Cumhurbaşkanı olmanın şartlarını belirlemiştir.” Bu şartları şu şekilde ifade edebiliriz (Bülbül M. , 2008).

  • Doğumdan itibaren Kazakistan Cumhuriyeti vatandaşı olmak.
  • Kırk yaş ve üstü olmak
  • En az 15 yıl Kazakistan’da ikamet etmiş olmak.
  • Aynı kişi arka arkaya iki defadan fazla cumhurbaşkanı seçilmez. Ancak bu şart kurucu cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev için uygulanmayacaktır” (Bülbül M. , 2008, s. 73).

(d)           Kazakistan’da Seçim

Cumhurbaşkanlığı seçimlerini iki şekilde ayırabiliriz. İlk olarak olağan seçimlerde, “seçilmiş cumhurbaşkanının görev süresinin bitimini izleyen aralık ayında ki ilk Pazar günü yapılmaktadır” (Bülbül M. , 2008, s. 74). Fakat parlamento seçimleri ile aynı gün yapılmaz. İkinci olarak; olağanüstü bir durumda (ölüm, istifa ve görevden olma) seçimin zorunlu olarak yapılması halidir.

Seçim sistemleri iki turlu seçim sistemine göre yapılır. Dolayısıyla seçime katılan adayların yarıdan fazlasının oyunu alan seçilmiş olacaktır. Şayet ilk turda 50+1’in oyunu hiçbir aday alamazsa ikinci turda adayların içerisinde en çok oyu alan iki aday yarışır.

2.             Cumhurbaşkanının Görev ve Yetkileri

“Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini yasamaya, yürütmeye ve yargıya ilişkin olmak üzere üçlü bir tasnife tabi tutabiliriz” (Bülbül M. , 2008, s. 75).

  1. Cumhurbaşkanının Yasama ile ilgili Görevleri

Anayasada kuvvetler ayrılığı ilkesi yer almasına rağmen kuvvetlerin birbirlerinden tam anlamıyla ayrıldığını söylemek mümkün değildir” (Bülbül M. , 2008, s. 76). Cumhurbaşkanı, Parlamentonun senato kanadına 15 üye seçme hakkına sahiptir.

  • Cumhurbaşkanının Yürütme ile ilgili Görevleri

Cumhurbaşkanı, Kazakistan Anayasası tarafından geniş yetkilerle donatılmıştır. Bu sebeple Kazak Halkı önünde büyük sorumlulukları vardır. Yürütme ile ilgileri görevlerinden en dikkat çeken yetkileri şunlardır;

  • Başbakanı atamak
  • Meclis kanun tasarısı sunmak adına hükümete talimat vermek
  • Orduya müdahale etmek ve Genel Kurmay Başkanını atamak
  • Bütçeyi onaylamak
  • Genel af ilan etmek

Kazakistan’da Hükümet

Hükümet, Kazakistan’da yürütme yetkisini kullanmaktadır. Yürütme sistemini ve faaliyetlerini hükümet düzenlemektedir. Anayasanın 64-70. maddeleri hükümetin sınırlarını çizmektedir. Cumhurbaşkanının emirlerini uygulamakla görevlidir. Görev süresi cumhurbaşkanı görev süresiyle aynıdır. Ancak cumhurbaşkanı hiçbir gerekçe göstermeden hükümeti görevden alabilir.

Hükümeti kurma görevi parlamentoda çoğunluğu yakalayan partiye verilir. Başbakan bizzat cumhurbaşkanı tarafından göreve atanır. Bunu yanı sıra Adalet, İçişleri, Milli Savunma gibi bakanlıkları Devlet Başkanı isterse doğrudan seçebilir. Başbakan parlamentonun güven oyuna tabi tutulmaktadır.

  1. Kazakistan’da Hükümetin Görev ve Yetkileri

Hükümetin görevi ve yetkileri, anayasanın 66. Maddesinde yer alır. Bu maddelere göre görev ve yetkileri şunlardır;

  • Devlet bütçesini oluşturur ve uygulamaya koyar
  • Dış politikayı yürütür.
  • Meclise kanun teklifi sunar. Kanunların uygulanmasını sağlar.
  • Kamu mallarını güvence altına alır

Hükümetin Yetkileri

Hükümet öncelikli olarak Devlet Başkanına sonra parlamentoya karşı sorumludur. Meclis güvensizlik oyu ile hükümeti düşürür. Bu parlamenter sisteme ait bir sistem özelliğidir. Hükümet Anayasanın kendisine çizmiş olduğu sınırlar çerçevesinde karar almakta özgürdür.

  • Kazakistan Cumhuriyetinde Yasama

Demokrasilerde demokratik kurumların en başında yasama organı gelmektedir. Dolayısıyla yasama organı parlamentoyla özdeştir” (Bülbül M. , 2008, s. 84).

Kazakistan Parlamentosu, yasama işlevlerini yerine getiren en üst ve tek organdır. Kazakistan’da Yasama Organları, Senato ve Millet Meclisi olmak üzere iki kamaradan oluşmaktadır. Başkanlık sistemi sebebiyle en önemli unsur cumhurbaşkanıdır. Dolayısıyla parlamento ikincil niteliktedir.

  1. Millet Meclisi

Parlamento, Kazakistan’da kanun yapma yetkisine sahip en güçlü organdır. “Parlamenter ya da vekiller halk tarafından seçilir ve beş yıl görevde kalırlar” (Bülbül M. , 2008, s. 86). Kazakistan vatandaşı olmuş yirmi beş yaşını doldurmuş her birey aday olabilir. 2016 yılında yapılan Kazakistan Genel Seçiminde mecliste 3 partili dönem başlamıştır. Buna göre Nursultan Nazarbayev’in partisi yüzde 82 oyla 83 parlamenter, Ak Jol Partisi 7.20 oyla 8 parlamenter ve Komünist Parti 7,15 oy ile 7 parlamenter çıkarmıştır. Bunun yanı sıra98 milletvekili halk tarafından seçişmiş olur, 9 milletvekili Kazakistan Halklar Asamblesi’ni temsil amacıyla Devlet Başkanı tarafından şeçilir ve 107 sandalyeyle meclis tamamlanmış olur. Tüm  bu bilgilerin yanı sıra seçime giren partilerin ülke genelinde yüzde 7 barajını aşmaları gerekmektedir.

  • Senato

Senato Kazakistan’da ikinci meclis niteliğini taşımaktadır. Üyelerin seçilmesi ve şartlar millet meclisine göre farklılıklar vardır. 15 senato üyesinin 7’sini Cumhurbaşkanı belirlemektedir. Kazakistan vatandaşı olan, yüksek eğitimli, en az otuz yaşında olması durumunda senato üyeliği için adaylığını her vatandaş koyabilir. Devlet Başkanının atadığı senato üyeleri her üç yılda yenilenir. Diğer üyelerin görev süresi altı yıldır.

  • Kazakistan’da Parlamentonun Feshedilmesi

“Kazakistan Anayasasının 63. Maddesine göre cumhurbaşkanı;”

  • “Meclisin hükümete güvensizlik oyu vermesi halinde.”
  • “Meclisin başbakan atamasına en az iki kez itiraz etmesi halinde” (Bülbül M. , 2008, s. 97).
  • Siyasi kriz çıkması durumunda cumhurbaşkanı parlamentoyu feshetme yetkisine sahiptir.

Türkmenistan Cumhuriyeti’nin Önemi

Türkmenistan dünya sıralamasına göre yüzölçümü olarak 52. büyük ülkedir (488 km2). Kazakistan gibi Orta Asya’da bulunan Türk-i devletlerden birisidir. Kuzeyinde Kazakistan, kuzeydoğusunda Özbekistan bulunur. Hazar Denizine kıyısı bulunan iki devletten birisidir ve diğeri Kazakistan’dır. İdari olarak 4 bölgeden oluşur ve başkenti Aşkabat’tır. 27 Ekim 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir.

Türkmenistan, coğrafi konumuyla bölgenin ekonomik ve siyasi olarak büyük önem teşkil eder.” “Özellikle İran ile olan sınırı Orta Asya ülkelerinin ulaşım yolu üzerinde bulunmaktadır” (Karaağaçlı , Türkmenistan’ın siyasal ve anayasal yapısı, 2007). Orta Asya bölgesine giriş kapısı olarak nitelendirilmektedir. Zengin yer altı kaynaklarına sahiptir. Petrol rezervleri 1.7 milyar varildir. Günde 200 bin varil üretimi ile göze çarpmaktadır.

Türkmenistan, bağımsızlığını ilan ettikten sonra uluslararası alanda “tarafsızlık politikası” izlemeye başlar ve 4 yıl aradan sonra Birleşmiş Milletler Genel Kurulu bu siyaseti onaylar.

Yukarıda değindiğim hususları genişletmek mümkündür ancak ülkenin siyasi yapısını incelemek adına bu bölümü asgari düzeyde tutmak zorundayım.

  1. Türkmenistan Cumhuriyeti Anayasası

Türkmenistan Anayasası 8 bölüm ve 116 maddeden oluşmakta ve 18 Mayıs 1992’de kabul edilmiştir. 1. Madde ve 47. Maddeye kadar olan maddeler ülkenin siyasal sistemi, yapısı ve özgürlükleri açıklamaktadır.

Türkmenistan anayasasında öne çıkan en temel maddesi birinci maddedir. “Türkmenistan’ın hukuka dayalı ve demokratik bir ülke olduğunu, toprak bütünlüğüne vurgu yapılmaktadır” (Karaağaçlı , Türkmenistan’ın siyasal ve anayasal yapısı, 2007). Diğer göze çarpan madde ise dokuzuncu maddedir. “Özel mülkiyetin güvence altına alındığını ve yasalar çerçevesinde elde edildiğinde el konulmayacağını açıkça beyan edilmiştir” (Karaağaçlı , Türkmenistan’ın siyasal ve anayasal yapısı, 2007). Bununla birlikte bütün dinlerin özgürce faaliyet göstermesine izin verilmiştir.

  • Yasama ve  Yürütme

Türkmenistan Anayasası kuvvetler ayrılığı ilkesini benimsemiş ve devlet yönetiminin yetki ve sorumluluklarını belirlemiştir. “Cumhurbaşkanının yetkilerine göz attığımızda ülkenin siyasal yapısının başkanlık rejiminin özelliklerini taşıdığını görebiliriz.” “Dolayısıyla bütün yetki ve güç Cumhurbaşkanı  makamına bağlı haldedir” (Karaağaçlı , Türkmenistan’ın siyasal ve anayasal yapısı, 2007).

  1. Yürütme (Cumhurbaşkanlığı Makamı)

Anayasanın 54. Maddesine göre, Devlet Başkanı ülkenin en üst makamı olarak gösterilmiştir. Devletin birlik ve bağımsızlığının sembolü olarak görülür. Türkmenistan vatandaşı olup kırk yaş ve üstü olan her vatandaş aday olabilir. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilir ve halk mesleheti meclisinde yemin ederek göreve başlar. Meclisten güven oyu almak zorundadır. Bakanlar kurulunu cumhurbaşkanı atayabilir. Aynı zamanda silahlı kuvvetlerin başkomutanı sıfatındadır. Yüce divanın başkanını atanması ve görevden alınması cumhurbaşkanının yetkileri arasındadır. Ülkenin bütçesini onaylamak ve meclise sunmak gibi görevleri de bulunur. Meclis onayına tabi olmak şartı ile başyargıcı atar veya görevden alır.

  • Bakanlar Kurulu

Anayasada belirtildiği üzere, Cumhurbaşkanı; hükümetin başıdır. Hükümetin başı olan cumhurbaşkanı makamına seçilen kişi 1 ay içerisinde kabinesini oluşturmak zorundadır. Bakan adayları güven oyuna tabidir. Eğer meclis 18 ayda iki defa bakanlara güven oyu vermez ise devlet başkanı meclisi feshetme yetkisine sahiptir. Hükümetin görev ve yetkilerinden bazıları şunlardır;

  • Ulusal güvenliği sağlamak.
  • Ekonomik ve toplumsal refahı sağlamak.
  • Devlet başkanının emirlerini yerine getirmek.
  • Temel hak ve özgürlükleri sağlamak.
  • Yasama Organı

Türkmenistan yasama erki iki meclisten oluşmaktadır.”

  • “Halk Mesleheti Meclisi”
  • “Meclis” (Karaağaçlı , 2007)
  • Halk Mesleheti Meclisi

En güçlü yasama ve temsilciler organıdır. Meclis başkanlığını Cumhurbaşkanı yapar ve 100 üyeden oluşur. 60 temsilci halk tarafından seçilir. 25 yaşını dolduran her vatandaş seçme ve seçilme hakkına sahiptir. Cumhurbaşkanı ve belediye başkanları, valiler, bakanlar, baş yargıç meclisin doğal üyeleridir. Bir bakıma 40 üyeyi Devlet Başkanı atamakta. Savaş ilan etmek, sınırları değiştirmek (idari birimlerin), anlaşmalar imzalamak veya anlaşmaları feshetmek bu meclisin görev ve yetkileri arasındadır.

  • Türkmenistan Meclisi (Parlamento)

Türkmenistan Anayasası parlamentoyu ikinci yasama organı olarak belirtmektedir. 125 üyeden oluşur. Beş yıl süreyle elli seçim bölgesinden üyeler seçilir. Şuan  iktidar partisi olan Demokrat Parti 55 sandalyenin sahibidir. Bağımsızlığını oluşturduktan bu yana 2013 yılında ilk kez meclisteki çoğunluğunu kaybetti. Parlamentonun görev ve yetkileri şu şekildedir;

  • Anayasada değişiklik önergesi vermek.
  • Anayasayı yorumlamak.
  • Bütçeyi onaylamak.
  • Yeni kanun yapmak.

SONUÇ

Her iki devlette Sovyetler Birliği’nin dağılması ile kurulmuş, bağımsız ve başkanlık sistemiyle yönetilen Türk ülkeleridir. İki ülkede yasama ve yürütme erkleri arasında farklılıklar teşkil eder.

  • Kazakistan’da yürütme, iki başlıdır ve başbakan güven oyuna tabidir. Ancak başbakan seçilmiş parlamento içerisinden devlet başkanı tarafından atanmaktadır. Bu durum tipik başkanlık sisteminden ayrımını göstermektedir. Bunun yanı sıra başkan, bakanları ve yardımcılarını seçer. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilir.
  • Türkmenistan’da yürütme; tek başlıdır. Halk tarafından seçilmiş cumhurbaşkanı ülkenin başıdır. Kazakistan’dan en farklı anlayışı ise, yüce divan başkanını ataması veya görevden alması, bununla birlikte baş yargıcı da başkanın ataması veya görevden alması yetkilerine sahiptir. Ancak başkan göreve başlayabilmesi için meclisin güven oyuna ihtiyaç duyar.
  • Kazakistan’da yasama; Millet meclisi ve senato olmak üzere iki meclisten oluşmaktadır. Millet Meclisi kanun yapma konusunda en üst organdır. Bu mecliste parlamenterler halk tarafından seçilir. Senato’da ise farklılıklar vardır. 15 üyesi vardır ve 7’sini devlet başkanı atar.
  • Türkmenistan’da Yasama; Halk Mesleheti Meclisi ve Türkmenistan Meclisi olmak üzere iki meclisten oluşur. En güçlü yasama ve temsilciler organı H.M. Meclisidir. 100 üyeden oluşur ve 60’ı halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanı, valiler, baş yargıç ve belediye başkanları meclisin doğal üyeleridir. İkinci yasama organı ise Türkmenistan Meclisidir. Beş yıl süre ile seçilirler ve 125 üyeden oluşur.

Tüm bu karşılaştırmaların ışığında, tipik başkanlık sistemlerinde, meclisi feshetme yetkisi olmamasına rağmen karşılaştırdığımız iki ülkede de cumhurbaşkanına bu yetki verilmiştir.

Kazakistan, Türkmenistan’a göre daha demokratik ve refah seviyesi yüksek olsa da batılı anlamda demokratikleştiğini söylemek için erkendir. Sistem olarak da tipik başkanlık sisteminden uzak iki ülkeyi karşılaştırmış olduk.  

MEHMET SALKIM

Yakın Doğu Üniversitesi Siyaset Bilimi

Kaynakça

Bülbül, M. (2008). Yasama dergisi, Kazakistan Cumhuriyetinde Yürütme ve Yasama Fonksiyonu.

Karaağaçlı , A. (2007). Türkmenistan’ın siyasal ve anayasal yapısı.

Manas, K. Kazakistan Cumhuriyeti. Yeni Türkiye Yayınları .

Kazakistan ve Türkmenistan Kazakistan ve Türkmenistan Kazakistan ve Türkmenistan Kazakistan ve Türkmenistan Kazakistan ve Türkmenistan Kazakistan ve Türkmenistan Kazakistan ve Türkmenistan

Neoliberalism on Regional Conflicts

0

Introduction

With the development of the idea that cooperation in the world politics can be upgraded through the construction and support of multilateral relations and multilateral institutions in the 20th century, importance of the liberal doctrines increased.  When nations worry too much about a newly raising power or power diffusion, overreaction or adopting dangerous strategies can seem as plausible options for the leaders. As Thucydides stated in his book ‘History of Peloponnesian War’; rise of Athens in power and the fear in Sparta as a result of this, caused the war which resulted with the collapse of the Greek city system.[1] Likewise, it is stated that World War I, caused by the rise of Germany in power and the fear in Britain due to such development, as a result of this war the centrality of European state system collapsed.[2] Hence it is possible to say that, merely power diffusion and race for power were the main concern of states in the world politics till the late 20th century. But in today`s world, it is not an adequate way to consider the world with realist views and with the aim of relative gains.  States of 21th century should consider all dimensions of power and how it changes with the adoption of absolute gains which will make them all win.

After the increasing density of the sovereign states all around the world, different conflicts and races of power also increased, states began to race with the other sovereign states in their region with the aim of being the rising power and the main actor in their region. Taking into account the lack of the cooperation and the absence of a supreme entity above the states, such conflicts in different dimensions emerged among the states.

This essay is tackling the neoliberal theory in international relations theory in general and tries to apply this particular type of theoretical approach to the regional conflicts in world politics. The essay is rejecting the idea of considering the factor of power only in one dimension in today’s world and advocating the cooperation among states and affords for solution of the regional conflicts on the basis of neoliberal principles and absolute gains.

Theoretical Approach – Neoliberalism

The theory of Neoliberalism in international relations is mostly focusing on the international cooperation and international institutions, this type of particular view shows that neoliberalist view goes beyond the realist idea of interstate relations. In case of explaining the international relations, the representatives of the neoliberalism possess different ideas in case of international actors and their influences. Those neoliberalists whose ideas are quite solid on the basis of neoliberalism believe that international institutions play a significant role in international relations and they are underlying the transnational nature of international relations. And those neoliberalists, whose ideas are not that solid on the neoliberalist principles, agree that states are the major actors of the international relations. Similar disagreements can be seen regarding to the cooperation and multilateralism. Solid neoliberalists see cooperation as rational for states, it may be helpful in order to bring a resolution for issues and states may get benefit from it. Non solid neoliberalists think that cooperation may give negative consequences and cause the emergence of new issues, states may get apt to not implementing their commitments.[3] But in this regard, it is possible to say that, international institutions can promote the international cooperation and assure the development of cooperation. They also may put pressure on states to comply with the international agreements. However all neoliberalists accept and acknowledge the importance of the international cooperation which is one of the main principles of this theory. And the theory indicates that institutions enhance the cooperation and reduce the risk of war and conflict. Neoliberalism specifically looks at this solution: it argues that international cooperation limit the effects of anarchy.[4]

Besides, neoliberalists focus on domestic relations too, tackling the domestic policy issues and the influence of the political regimes and political systems to the state’s foreign policy in particular and to international relations in general.[5] Although some theories ignore the role of domestic policies in international relations, neoliberalism indicates that the political systems, domestic policies should not be neglected, democratic and non-democratic states would act and interact differently. Democratic peace theory advocates the premise that democracies solve the conflicts without using the military sources. Neoliberals tackle the policy tools and diverse resources available for states, they are underlying the importance of the economic sources and propound that power cannot be absorbed only in military and political terms, but also as ‘soft power’.  Joseph Nye firstly introduced the title of ‘economic security’ and ‘soft security’ and eventually the ‘soft power’ which shows that states can pursue their national interest and create political impact in other countries without using military sources.[6]

There are two most influential contemporary approaches in international relations theory; neorealism and neoliberalism. And these two views have dominated the international relations in last decade.[7] Realism is a tradition associated with the ideas of Thomas Hobbes and Machiavelli; according to this, international relations absorbed as interstate relations with the principled of power politics and anarchy. And this tradition illustrated by realism and neorealism. While rationalists refer to Grotius and paying attention to the shared interests which may seem appealing to states as an opportunity to consider the joint common rules and institutions. Liberalism and neoliberalism are associated with this particular tradition.[8]

In order to understand the concept of neoliberalism and its strong sides, it is necessary to tackle the third great debate in international relations theory. The third great debate, or the ‘Neo – Neo debate’, which was a debate between neorealism and neoliberalism. The double ‘neo’ is one of the signs that show this is an update, a discussion about the latest version of state in international relations.[9] The neo-neo debate was a theoretical based debate in 1970s – 1980s, in which two major views of the international relations discussed the international system, major actors, and main forms of interaction. Both sides brought their claims on the table; neorealists argued that states are the main international actors, international anarchy is a reality and it determines the importance of security and power for states. States behave rationally, protect their national interests and face with the unfriendly international environment. International anarchy has influence on states’ decisions, attitudes and motives. International institutions play a major role in international relations. And representative of neoliberalism raised criticisms to neorealist theoretical assumptions: influential non-state actors cannot be neglected besides states. International organizations have gained significant power on the world politics and on the states’ sovereignty. In terms of financial sources and political impact, multinational corporations have the ability to compete with the states. In case of domestic policies, states should not be considered as unitary actor, as the only decision-making processes. Different national actors, institutions, interest groups involve on the national level policies, and furthermore different economic entities, local authorities, national political and business elite are dealing with international partners undermining the monopoly and directly playing role in the international arena. States’ interests are not limited with the security and political power it also includes economic resources and development. And in case of assuring financial welfare, social stability and friendly external environment, cooperation can be quite important strategy. Cooperation gives to states the opportunity to meet on the common ground in order to bring a solution to issues, states may gather for their national interests not as foes, opponents but as partners.

Although the representatives of the both theories advocated different views and different perspectives, this debate led and increasing understanding between neoliberalism and neorealism. While they both explain the international relations on the rational basis, they also agreed on the research technique; game theory seemed the best for examination of rational actors’ decision. Yet, different interpretations of games led to a disagreement on theoretical basis.  As a result of this debate, neoliberals and neorealists came to understand that they share common research interests on understanding the states’ interests, action, motives, different forms of interaction and a shared devotion to rationality. They agreed on the existence and the reality of anarchy in international relations[10]  but they differently interpreted it. And the hegemonic stability theory allowed both theories to expound the role of leaders in ensuring stability when a hegemon acts with the support of the majority of actors, hegemon can enforce rules and regulations.  Both theories also appreciate the possibility of cooperation in several ways. As stated by Kenneth Waltz “In a state of anarchy, the desire to ensure one’s own safety leads to war or to the endangerment of one’s own safety”.[11] Thus it is possible to say that, states would consider the cooperation possibility when their safety is secured firstly.  And neoliberals do not believe that close cooperation is combative. Keohane argues that, “international system is anarchic, but normatively regulated too”.[12] It led to a deduction that, the condition of cooperation reduces the possibility of anarchy and conflict.[13]

In conclusion, states’ importance as one of the main actors in world politics cannot be neglected but in today’s world and in current system, international institutions, transnational corporations and such entities entered to the international arena with their influence of power, in other words international cooperation became one of the key element of today’s international relations. According to Charles Lipson; Rosetta stone of the international relations is usually referred to the international system and its affection to the cooperation.[14] Hence, both neoliberals and neorealists institutionalists can deduce their own conclusion from the structural condition set by what they absorb as an anarchic international system.[15] And the definition of the anarchy – anarchic system remains as a problem between these two approaches. Mainly, power diffusion and emergence of a new power are causing the arise of the conflicts in the regional and global scope and this situation leads to state of anarchy. The emphasize on anarchy and the acceptance of the reality of anarchy in international relations by neoliberals and neorealists in the result of the neo-neo debate, reaffirms this argument.

Neoliberalism, as one of the main theory in international relations, essentially argues that, even in the state of anarchy cooperation can be created by building joint regimes, norms and institutions with mutual trust. In case of understanding which criterias are important for states when they tend to cooperate with other states, employment of the game theory is an adequate mean to explain this question. Primarily in the sense of absolute gains, this cooperation should seem beneficial for states.

Application of theory to the topic

Regional conflicts have their own unique challenges to the international community and international order. These conflicts can be on political, economic or social dimension in their nature but they are closely tied with a particular region.  After the Second World War, United Nations, NATO and Warsaw pact specified the international system during the Cold War.[16] During the time of this definition of the international system, character of the system unexpectedly suppressed more regional or nationalistic conflicts. But, how to approach towards regional conflicts in today’s international system and how to resolve them?

As mentioned in the beginning of this essay, race for power seems to be one of the main sources of conflicts; changes in the international distribution of economic and military power have caused the emergence of new powers, new centers of growth in power all around the world. And if we refer to the beginning of the essay again and remember that, leaders may worry and follow dangerous strategies in case of the emergence of new powers, the reason for the news conflicts in the world scene. There are different dimensions regarding to the definition of the power today. Joseph Nye argues that, power today as distributed like a three-dimensional chessboard. On the top board of this chessboard, military power which is beyond the area of realism tends to be a unipolar world. The middle board is the economic relation which tends to be multipolar, different powers to balance the superpower. And the bottom board is the transnational relations, cross-border order or the disorder out of the governments’ control, the area where lots of actors involved and the governments are not the main and only actors.[17] The rise of different forms of powers and regionalism is the sign of the fragmentation of international order.[18] Conflict formations can be shaped by the world economy or the strategic and economic penetration of the major powers but mainly the roots of these conflicts derive from the regional and domestic circumstances.[19] Hence, such conflict will tend to draw of the participation of great powers.[20] Nevertheless, Joseph Nye argues that great powers probably will unite in their view of aggressor as a factor of threat to the international stability, and this will make aggressor to find new allies.[21]

Regional conflict formations have different components, their particular forms include sustained violent actions such as civil war (e.g. in 1950s in Colombia), border wars (e.g. in 1968 between Honduras and Salvador) and interventions to other countries (Vietnam’s intervention to Kampuchea and Tanzania’s intervention into Uganda in 1970s).[22] Furthermore, extra regional use of military force which is external intervention can also be considered by major powers as an option. In case of East-West or such confrontations, intervention can be unilateral. Joseph Nye indicates that in situation of regional military conflict, great powers must act to contain the threat and put down the aggression.[23]

How the theory of neoliberalism and its principles help to construct particular types of approaches towards such issues -regional conflicts in the international relations- ?

Joseph Nye highlights two sources of power conflict. First, power transition may prompt some actors to challenge to status quo. Newly emerging powers may attack to declining ones to secure more favorable status in the international order whereas declining powers may prefer to suppress the rising competitors.[24] In this regard, it is quite substantial not to be too fearful about the diffusion of power.[25] States will face with the transnational issues such as climate change, pandemics, terrorism and cyber security. These challenges will be more significant by time and they will require cooperation including the nongovernmental organizations, in some cases. Second, the nature of power and the methods of its exertion are also important elements in causing or preventing the conflict.[26] He argues that the use of military power has become both more expensive and less effective. As he remarks; rising power have incentives for territorial aggression then they have had throughout most of history because the route to prestige, power and economic success in the modern era lies in high technology, production and human capital.[27]And in order to reveal the difference of the system in today’s world, he also points out; world politics today is different from that of the last two centuries. It is now like a three-dimensional chess game in which interstate military power is highly concentrated in United States and economic power is distributed in a multipolar manner […]. Thus, a smart strategy must handle different distributions of power in different domains and understand the trade-offs among them.[28] 

Another element which can be used regarding to the solution of the regional conflicts is the international political economy as an international relations discipline. With the aim of closing the gap between politics and economy, a group of experts whose members include Robert Keohane, Joseph Nye, Edward Morse and Robert Baldwin, contributed to this view.[29] It is not possible for every theory to acknowledge the possible link between economic growth and the military conflicts between sovereign states in world politics. But through a liberal view, it is possible to see a relationship between economic development and peace. Global economy may have the impact on international politics due to the fact that it shapes interconnected interests of separate states.[30] Consequence is the intension of the powers to maintain the status quo in international affairs. The possibility of economic cooperation among states surely will have an influence to reduce the impact of conflict. If states consider their benefits in international arena, the most plausible path for them is to pick the option of cooperation with the absolute gains of both sides. As stated by the liberals and neoliberal institutionalists (Richard Cobden, J. A. Hobson, Woodrow Wilson, David Mitrany, Robert Axelrod, Robert Keohane, and Joseph Nye), the cost of war is much higher than its possible positive results.[31] If states are to rationally consider their conflicts with other states, they would adopt more peaceful policies based on the cooperation and mutual benefits. Another main factor in this case of interstate relations is always keeping the dialogue channels open, even when the relations are quite tense, sides must bring the matters on the table and try to cooperate. Admitting the absolute gains represented by international institutions can be part of the consideration by nation-state over conflict vs. cooperation decisions.[32] As an outcome of the cooperation tense and the possibility of conflict will be reduced or annihilated at all.

In conclusion, in the world politics and world political economy, possibilities for conflict among nations have increased as the scope of the state action widened.[33] The major threats for world economy and world peace have their roots in the conflicts among nations. Neoliberal principles and neoliberal institutionalism can make significant contribution to resolution of the regional conflicts. Rationality of the states will be an effective factor that will make them cooperate for the maximization of their gains. Absolute gains will be the result of this cooperation and both states will gain more than they would lose. And the importance of the international institutions will appear again; international institutions will arrange the necessary framework for cooperation and will stimulate the cooperation.

After Napoleon’s defeat, The Concert of Europe maintained balance among European states to avoid future conflicts and war. In time The Concert dissolved and newly democratic nations rejected to cooperate with the older monarchies. This dissolution led, in part, to World War I.[34] War followed by the Treaty of Versailles and the establishment of the League of Nations, tough requirements of the treaty increased the unrest in Germany, unrest easily turned to aggression. Requirement of the League for consensus in order to act made it not possible to respond to member state’s aggression. The failure of this institution, in part, led to The Second World War.[35] Nevertheless, since the international system redefined during the Cold War, international institutions have been preventing the violent global conflicts. With the increasing significance of financial cooperation, international cooperation among industrialized countries since the end of World War II has likely been broader than international cooperation among major states during any period of comparable length in history.[36]

Hence, in today’s world politics with today’s specific circumstances, cooperation and institutionalism have the utmost importance in regulating the interstate relations and protecting the national interests of states, world peace and status quo. Cooperation dimension of the states’ relationship has much to offer them, than conflict.

Ozan ÇİFTCİ

St. Petersburg State University

[email protected]

References

[1] Nye, Joseph, Jr. ‘’A game of three dimensional chess game with China’’, Los Angeles Times, (2013).

[2] Ibid.

[3] Tsvetkova, Natalia, ‘’Russia and the World’’, Lexington Books, (2017): 34-35.

[4] Maxime, Gomichon, ‘’Joseph Nye on Soft Power’’, Bristol, (2013).

[5] Tsvetkova, Natalia, ‘’Russia and the World’’, Lexington Books, (2017).

[6] Ibid

[7] Powell, Robert. “Anarchy in International Relations Theory: The Neorealist-Neoliberal Debate.” International Organization 48, no. 2 (1994): 313-44. 

[8] Tsvetkova, Natalia, ‘’Russia and the World’’, Lexington Books, (2017): 22-23.

[9] Morgan, Roger. International Affairs (Royal Institute of International Affairs 1944) 70, no. 3 (1994): 521-22. 

[10] Baldwin, D. A. ‘Neorealism and neoliberalism : the contemporary debate (1993) p. 4

[11] Pangle, T. L. ‘Justice among nations : on the moral basis of power and peace’ (1999) p. 245.

[12] Linklater A. ‘Neo-realism in Theory and Practice’ in Booth, K., & Smith, S. ‘International Relations Theory Today’ p.  249.

[13] Tsvetkova, Natalia, ‘’Russia and the World’’, Lexington Books, (2017): 34-35.

[14] Dominykas, Broga, ‘’What are the key elementsof theneo-neo debate?’’, Manchester, 2012.

[15] Pfefferle, Tim, ‘’The neo-noe debate in international theory’’ London, 2014.

[16] Joseph Nye, Jr., “International Conflicts After the Cold War,” in Managing Conflict in the Post-Cold War World: The Role of Intervention. Report of the Aspen Institute Conference, August 2-6, 1995, (Aspen, Colorado: Aspen Institute, 1996) pp. 63-76.

[17] Joseph Nye, Jr., (2010 February 10) personal interview with Vocke William.

[18] Väyrynen, Raimo. “Regional Conflict Formations: An Intractable Problem of International Relations.” Journal of Peace Research21, no. 4 (1984): 337-59. 

[19] Ibid.

[20] Joseph Nye, Jr., “International Conflicts After the Cold War,” in Managing Conflict in the Post-Cold War World: The Role of Intervention. Report of the Aspen Institute Conference, August 2-6, 1995, (Aspen, Colorado: Aspen Institute, 1996) pp. 63-76.

[21] Ibid.

[22] Väyrynen, Raimo. “Regional Conflict Formations: An Intractable Problem of International Relations.” Journal of Peace Research21, no. 4 (1984): 337-59. 

[23] Joseph Nye, Jr., “International Conflicts After the Cold War,” in Managing Conflict in the Post-Cold War World: The Role of Intervention. Report of the Aspen Institute Conference, August 2-6, 1995, (Aspen, Colorado: Aspen Institute, 1996) pp. 63-76.

[24] Tsvetkova, Natalia, ‘’Russia and the World’’, Lexington Books, (2017): 123p.

[25] Nye, Joseph, Jr. ‘’A game of three dimensional chess game with China’’, Los Angeles Times, (2013).

[26] Tsvetkova, Natalia, ‘’Russia and the World’’, Lexington Books, (2017): 123p.

[27] Joseph Nye Jr., “International Conflicts After the Cold War,” in Managing Conflict in the Post–Cold War World: The Role of Intervention (report of the Aspen Institute Conference, Aspen Institute, Aspen, CO, August 2–6, 1995, 1996), 68.

[28] Nye, Joseph, Jr., ‘’A game of three dimensional chess game with China’’, Los Angeles Times, (2013).

[29] Tsvetkova, Natalia, ‘’Russia and the World’’, Lexington Books, (2017): 98p.

[30] Ibid.

[31] Ibid.

[32] Ibid.

[33] Keohane, Robert O. (Robert Owen), 1941-. After Hegemony: Cooperation and Discord in the World Political Economy. Princeton, N.J.:Princeton University Press, 1984. 18p.

[34] Joseph Nye, Jr., “International Conflicts After the Cold War,” in Managing Conflict in the Post-Cold War World: The Role of Intervention. Report of the Aspen Institute Conference, August 2-6, 1995, (Aspen, Colorado: Aspen Institute, 1996) pp. 63-76.

[35] Ibid.

[36] Keohane, Robert O. (Robert Owen), 1941-. After Hegemony: Cooperation and Discord in the World Political Economy. Princeton, N.J.:Princeton University Press, 1984. 18p.

  • Keohane, Robert O. (Robert Owen), 1941-. After Hegemony: Cooperation and Discord in the World Political Economy. Princeton, N.J.:Princeton University Press, 1984.
  • Joseph Nye, Jr., “International Conflicts after the Cold War,” in Managing Conflict in the Post-Cold War World: The Role of Intervention. Report of the Aspen Institute Conference, August 2-6, 1995, (Aspen, Colorado: Aspen Institute, 1996).
  • Nye, Joseph, Jr., ‘’A game of three dimensional chess game with China’’, Los Angeles Times, (2013).
  • Tsvetkova, Natalia, ‘’Russia and the World’’, Lexington Books, (2017).
  • Väyrynen, Raimo. “Regional Conflict Formations: An Intractable Problem of International Relations.” Journal of Peace Research21, no. 4 (1984).
  • Dominykas, Broga, ‘’What are the key elements of the
  • neo-neo debate?’’, Manchester, (2012).
  • Pfefferle, Tim, ‘’The neo-noe debate in international theory’’ London, (2014).
  • Linklater A. ‘Neo-realism in Theory and Practicein Booth, K., & Smith, S. ‘International Relations Theory Today’
  • Pangle, T. L. ‘Justice among nations : on the moral basis of power and peace’ (1999).
  • Baldwin, D. A. (1993). Neorealism and neoliberalism: the contemporary debate. New York: Columbia University Press.
  • Maxime, Gomichon, ‘’Joseph Nye on Soft Power’’, Bristol, (2013).
  • https://www.carnegiecouncil.org/studio/multimedia/20110211-ethics-matter-political-scientist-joseph-s-nye-jr Joseph Nye, Jr., (2010 February 10) personal interview with Vocke William.
  • Keohane, Robert O. “The Demand for International Regimes.” International Organization 36, no. 2 (1982).
  • Keohane, R & Nye, S. J (1977). Power and Interdependence: World Politics in Transition. Canada: Little, Brown & Company Ltd.
  • Keohane, R & Nye S. J (1972). Transnational Relations and World Politics. Massachusetts: Harvard University Press.
  • Powell, R (1994) Anarchy in International Relations Theory: The neorealist-neoliberal debate. International Organisation. 48 (2).
  • Kegley, C. W. (1995). Controversies in international relations theory: realism and the neoliberal challenge.Basingstoke: Macmillan.

Challenging Hegemony: America’s Role in 21st Century

0

On December 25th, 1991 the Soviet flag flew for the last time over the Kremlin. And in that moment, the Cold War  had  ended. 45 years off  stand of  between Capitalism and Communism ended  essentially with the U.S. victorious. As the Cold War was a war of  ideology, this also meant that it was the American idea that prevailed, free market capitalism which was achieved through liberal democracy. Through the 1990’s and into the 2000’s, the U.S. grand strategy was to promote these values wherever possible. By pulling developing nations into the liberal fold, the U.S. was able to shape their economic as well as governmental policy. Using the allure of American wealth and  power, policy makers believed that they could attract other states to liberal democracies. Today, 26 years later, the U.S. still has a strategy that is based on curating and maintaining this order as they see it to be vital for the security and prosperity of the United States. Despite new challenges, the U.S. continues to be committed to upholding the liberal world order. This commitment is best shown through its involvement around the world, specifically in the Middle east, and with China.

To give us a base of what brought the idea of a liberal world order to the forefront we must look to Francis Fukuyama. Fukuyama, a prominent figure within American political science who coined the term “End of History” believing that the end of the Cold War was the final decision concerning human development of societies. ‘As mankind approaches the end of the millennium, the twin crises of authoritarianism and socialist central planning have left only one competitor standing in the ring as an ideology of potentially universal validity: liberal democracy, the doctrine of individual freedom and popular sovereignty.’ (Fukuyama, 1992:42) From this point, Fukuyama saw liberal democracy as the only remaining path available for state societies. The resulting wave of democracy that spread in the 1990’s definitely supported his claim and helped create the idea of the liberal world order. Beyond simply the democratization of formerly authoritarian states, we also saw the massive expansion of free trade internationally under the guidance of the U.S.

Expanding The Liberal World Order in  the Middle East

For the U.S. expanding the world liberal order was twofold. First, opening new markets for trade allowed the U.S. to advance its economic interests and second, through bringing nations into its economic sphere, the U.S. has been able to influence their policy. ‘The United States helped expand the liberal economic trading system  to countries that did not share our values, in the hopes that these states would liberalize their economic and  political practices and provide commensurate benefits to the United States.’ (Trump, 2017:27) Therefore expanding the world liberal order has been central to U.S. policy for the past 26 years. The world we see today though is one that is very different from when the Berlin Wall fell. The challenges that U.S. foreign policy faces are also very different. When we look at the problems that the U.S. is fighting today we can see that they often revolve around continuing to uphold the idea of liberal democracy.

The first and possibly most glaring issue that has faced U.S. foreign policy has been the rise of Islamic extremism within the Middle East. Despite the attempts for reforms following the 2011 Arab Spring, the Middle east remains today to be one of the least open and free regions in the world. Freedom House, democracy and civil society focused think tank rates the region as “not free”.. As a result, the U.S. has long been committed to being involved within the region with the goals of liberalizing its members. Fukuyama even back in 1992 as he wrote of the successes of liberal democracy was aware of Islam as a competing ideology, although he would ultimately shrug off its importance. ‘Despite the power demonstrated by Islam in its current revival, however, it remains the case that this religion has virtually no appeal outside those areas that were culturally Islamic to begin with.’ (Fukuyama, 1992: 46) While Fukuyama was right to consider Islam as a competing ideology, he was wrong in not seeing its possibility to of spreading outside of the region. Today we have seen its spread from the Middle East now to Europe as well through the Islamic diaspora that has been forced to leave the Middle East and attempt to live and assimilate within Europe. The causes of these events can be long debated but what is true is that the U.S has had and continues to stay committed to the region for promoting liberal institutions. One example is the involvement in Iraq. The official reasoning for invading Iraq was to find and destroy so called weapons of mass destruction. Linked with this initial mission was the ending of Iraq dictatorship under Saddam Hussain and creating a strong liberal democracy in the Middle East. This is how the Iraqi mission was described in the 2013 report on the reconstruction project within the country. ‘Securing and stabilizing a new democracy in Iraq and helping its economy grow were the foundational rationales behind the massive U.S. assistance effort.’ (SIGIR, 2013: 10) And massive is not a hyperbole when describing the resources the U.S. put into the Iraqi project. ‘the Congressional Research Service has estimated the overall direct costs of the war at $806 billion, but that doesn’t include a whole series of war-related expenditures that probably make the actual bill much higher.’ (Caryl, 2013) The results of this massive expenditure is not the most important aspect. What is important is it shows the willingness for U.S. foreign policy to invest itself heavily in attempts to promote the ideas of liberalism abroad. And in spite of the arguable results of U.S. involvement, foreign policy today still looks to have a place in the conversation. ‘By revitalizing partnerships with reform-minded nations and encouraging cooperation among partners in the region, the United States can promote stability and a balance of power that favors U.S. interests.’ (Trump, 2017:49) Trump’s foreign policy looks to continue to work within the Middle East region in the promotion of U.S. interests which are lined up with the growth of the liberal world order. Trump may conduct his policy differently the Presidents before him, but he is still committed to the same goal in the region.

Attempts to Expand Liberal World Order  in China

The Chinese government is one of the last remaining powerful authoritarian governments remaining in the world, and also one of the U.S.’s greatest trading partners. Despite its history as a great civilization of history, China until recently has not been a major international power. But as we head further into the 21st century, we can now see China as one of the most important state actors in the international system. As China continues to grow and have the ability to spread its influence, what does this mean for the U.S. and the world liberal order? This is what makes China so important in that it is not committed to the same liberal ideas as the U.S., Europe and much of the world that has been shaped over the past 70 years since WWII. It could be argued that with China’s rise, the entire international system could be altered, going against what Fukuyama earlier said that the liberal order has won. ‘And as the world’s largest country emerges not from within but outside the established post World War II international order, it is a drama that will end with the grand ascendance of China and the onset of an Asian-centered world order.’ (Ikenberry, 2008) Therefore, U.S. strategy towards China is very much centered on pushing against the authoritarian country not just as a matter of geopolitical grand strategy but also in a move to preserve the liberal world order as a whole. The U.S.’s best strategy in this has been to bring China into the liberal world order, hoping to shape its policies and thinking much like what was done in the Middle East. In China though this has been done specifically through trade. ‘China is already deeply enmeshed in the global trading system, with a remarkable 40 percent of its GNP composed of exports — 25 percent of which go to the United States.’ (Ikenberry, 2011) The U.S. strategy has been to pull China further into the system  rather than attempting to isolate it. The logic being  that by integrated China into international liberal systems like the World Trade Organization (WTO), it will be forced to change its policies, making China more liberal in the process. And in some areas like trade, the strategy has indeed worked. In 2013, Xi Jinping announced the plan for a New Silk Road spanning from China through Eurasia towards Europe. The plan is expected to cost China $900 billion, showing a massive investment for trading in its future. The goals that China sees is the ability to reach new and developing markets and is in some ways similar to how the U.S. expanded  to developing markets in the 20th century. More recently, speaking at the Davos summit in 2017, Xi Jinping supported the need for continued free trade. ‘We must remain committed to developing free trade and investment,” Xi said, “Promote trade and  investment liberalization… and say no to protectionism.”’(Lowe 2017) While these moves by Beijing are being done in order to become a major global player who is trying to unseat U.S. hegemony, they are still following the rules of the world liberal order. And by following these rules, the U.S. is still able to benefit in protecting the U.S. as the crafter of this liberal order. The continued push to liberalize China insures that if the U.S. is to lose its status as hegemon, the world will still follow the U.S. liberal template. ‘So even as China and other rising states try to contest U.S. leadership — and there is indeed a struggle over the rights, privileges, and responsibilities of the leading states within the system — the deeper international order remains intact.’ (Ikenberry, 2011) The U.S. then has been able to make sure that through the liberal world order that despite who is the most powerful, the system will remain the same.

Conclusion

When we try and grade the success of strategies and systems, we often see how well it is able to stand up to challenges and for the liberal world order this is no different. The U.S. has since taking the role as hegemon following the Cold War has made its grand strategy the promotion of this liberal world order. Today we see the continued devotion by U.S. foreign policy to the promotion of liberal institutions internationally. The strategies that the U.S. employs to face the challengers of the modern geopolitical system are still influenced by this order. In the Middle East, the U.S. has fought for the creation of a liberal system reflecting its own, and despite serious setbacks there is no signs of changing their devotion. In its dealings with China, the U.S. has always attempted to promote the liberal world order by pulling China into liberal institutions through economic incentive. The United States, following the tenants of liberalism has made its grand strategy following and promoting a world liberal order. Almost 30 years after the fall of the Soviet Union and communism, we have yet to see the U.S. change its commitment to the liberal world order. Furthermore, we do not see this policy changing in the near future as the U.S. is forced to adapt to a changing international community. As we move forward into the 21st century the U.S. will be forced to adapt to a world that will change in ways we have never seen before. But we can be sure that the way the U.S. tackles these challenges will be a reflection of the liberal institutions that have allowed it to this point to uphold the liberal world order.

Kübra Şimşek

Political Science and International Relations

Yıldız Teknik University / Istanbul

Contact: [email protected]

Bibliography

  1. Caryl, C., (2013). The Democracy Boondoggle in Iraq. [online] Available at: http://foreignpolicy.com/2013/03/06/the-democracy-boondoggle-in-iraq/ [Accessed 15 Apr. 2018]
  2. https://www.foreignaffairs.com/articles/asia/2008-01-01/rise-china-and-future-west
  3. Freedom House, 2018, Middle East and North Africa. [online] Available at: https://freedomhouse.org/regions/middle-east-and-north-africa [Accessed 15 Apr. 2018]
  4. Fukuyama, F., 1992, The End of History and the Last Man, New York: The Free Press
  5. Ikenberry, J., 2008, The Rise of China and the Future of the West. Can the Liberal System Survive?, Foreign Affairs (January/February 2008) Available at:
  6. Ikenberry J., 2011, The Future of the Liberal World Order, Foreign Affairs (May/June 2011) Available at: https://www.foreignaffairs.com/articles/2011-05-01/future-liberal-world-order
  7. Lowe, J., (2017). China’s Xi Jinping Tells Davos:’No One Will Emerge as a Winner in a Trade War.’. [online] Available at : http://www.newsweek.com/china-xi-jinping-world-economic-forum-speech-keynote-davos-543446 [Accessed 15 Apr. 2018
  8. Special Inspector General Iraq Reconstruction, (2013), Learning From Iraq [Online] Available at: https://www.globalsecurity.org/military/library/report/2013/sigir-learning-from-iraq.pdf [Accessed 15 Apr. 2018]
  9. Trump, D. Office of the President of the United States, (2017), National Security Strategy of the United States of America [online] Available at: https://www.whitehouse.gov/wp-content/uploads/2017/12/NSS-Final-12-18-2017-0905.pdf

Haber Analiz: Bosna Hersek Seçimleri 2018

0

Bosna Hersek seçimleri 7 Ekim 2018 yapıldı. Siyasi sistemi oldukça karmaşık olan Bosna Hersek’te seçimler devlet, entite ve kanton olmak üzere üç seviyede gerçekleşti. Ayrıca Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi’nin Hırvat, Sırp ve Boşnak üyeleri de bu seçimle belirlendi. Seçim sonuçlarına göre Boşnakların en köklü partisi olan Demokratik Eylem Partisi (SDA) adayı Şefik Caferoviç Cumhurbaşkanlığı Konseyi Boşnak üyeliğine seçildi. Bosna Hersek’in iki entitesinden biri olan Republika Srpska’nın Başkanlığını yürüten ve ayrılıkçı söylemleri ile sık sık gündeme gelen Bağımsız Sosyal Demokratlar Birliği (SNSD) lideri Milorad Dodik ise Cumhurbaşkanlığı Konseyi Sırp üyesi oldu.

Uzmanlara göre esas sürpriz ise Cumhurbaşkanlığı Hırvat Üyeliği yarışında gerçekleşti. Hırvatların en güçlü partisi olan HDZ-BİH Lideri Dragan Covic’in bir dönem daha Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyesi olması beklenirken daha önce de Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyeliği yapan Demokratik Cephe Lideri Zeljko Komsic Cumhurbaşkanlığı Konseyinin Hırvat üyesi seçildi.

Bosna Hersek Boşnak-Hırvat Federasyonu, Sırp Cumhuriyeti olmak üzere iki entite ve Brcko özerk bölgesine sahiptir. Boşnak-Hırvat Federasyonu ise kendi içerisinde 10 kantona ayrılmaktadır ve her bir kantonun kendi meclisi, bakanları ve başbakanı bulunur. Aynı şekilde Boşnak-Hırvat Federasyonunun da meclisi, bakanları ve başbakanı olduğu gibi Sırp Cumhuriyetinin de parlamentosu, bakanları, başbakan ve başkanı bulunmaktadır. 7 Ekim’de gerçekleştirilen genel seçimlerde tüm bu birimler için Bosna Hersek vatandaşları oy kullanmıştır. Burada bilinmesi gereken diğer bir nokta ise Boşnak Hırvat Federasyonu birimlerine seçilecek kişiler için Sırp Cumhuriyeti’ndeki Sırplar ve Sırp Cumhuriyetindeki birimlerin seçimlerinde ise Boşnak Hırvat Federasyonundaki Hırvat ve Boşnaklar oy kullanamazlar.

7 Ekim’de gerçekleşen seçimlerde Demokratik Eylem Partisi (SDA) Bosna Hersek Parlamentosu’na en çok temsilci gönderen siyasi parti oldu. 2014 seçimlerinde 10 milletvekili çıkaran SDA’da 2014-2018 yılları arasında 4 milletvekili partiden ayrılmıştı. SDA’dan ayrılan hiçbir milletvekilinin 7 Ekim 2018 seçimlerinde başarı gösterememesi ilginç bir tablo oluşturdu. Bir çok uzman SDA’nın bu ayrılıklar ile büyük güç kaybedeceğini düşünüyorken böyle bir sonuç bir çok kişiyi şaşırttı. Bu seçimlerde Denis Zvizdic, Semsudin Mehmedovic, Nermin Mandra, Safet Softic, Semsudin Dedic ve Edin Music doğrudan seçilirken, dengeleyici milletvekilleri olarak da Halid Genjac, Alma Colo ve Adil Osmanovic Bosna Hersek Parlamentosuna girmeye hak kazandı.

SDA’dan ayrılan Salko Sokolovic Bağımsız Blok’tan yarışa girdi ancak sonuç elde edemedi. Cumhurbaşkanlığı Konseyi Boşnak üyeliği için yarışan bir diğer eski SDA’lı Senad Sepic de başarı gösteremedi. Sırp Cumhuriyeti Başkan Yardımcılığı için aday olan bir başka eski SDA’lı üye Sadık Ahmetovic de başarı kazanamadı. SDA’dan ayrılanlardan sadece Safer Demirovic Boşnak-Hırvat Federasyonu Parlamentosu milletvekilliğini kazanabildi.

Cumhurbaşkanlığı Sırp Üyesi seçildiğinde Sarajevo’daki Cumhurbaşkanlığı Binasına gelmeyip görevini Banja Luka ve Doğu Sarajevo’da açacağı ofiste yürüteceğini söyleyen Milorad Dodik’in partisi SNSD uzun zamandır sürdürdüğü başarılı grafiği devam ettirdi. 2014 seçimlerinde 6 milletvekili çıkaran SNSD bu seçimlerde de aynı başarıyı sürdürerek 6 milletvekilliği kazandı. . Gelecek 4 yılda parlamentoda SNSD’yi Nebojsa Radmanovic, Stasa Kosarac, Vojin Mitrovic, Dragan Bogdanix, Nebojsa Stevandic, Snjezana Bursac-Novakovic temsil edecek.  SNSD’nin parlamentodaki sayısının 7’ye çıkması çok yüksek ihtimal görünüyor. SDS listesinden Bosna Hersek parlamentosuna seçilen Obren Petrovic’in SNSD’ye destek vereceğini açıklaması ile partisinden ihraç edilmesi büyük bir olasılık ve böyle bir durumda Petrovic’in SNSD’ye katılması bekleniyor.

2014 seçimlerinde 4 koltuk kazanan Bosna Hersek Hırvat Demokratik Birliği (HDZ-BİH) 7 Ekim seçimlerinde bu sayıyı 1 arttırarak 5 milletvekili ile temsil edilmeye hak kazandı. Dragan Covic önderliğinde seçime giren 5 parti temsilcisi; Barisa Colak, Predrag Kozulu, Nikoli Lovrinovic, Miji Matanovic ve Borjana Kristo önümüzdeki dönemde HDZ-BİH’in parlamentodaki temsilcileri olacak.

Bosna Hersek’in köklü partilerinden ve Yugoslavya Komünist Partisi’nin devamı niteliğinde görülen Sosyal Demokrat Parti (SDP) 2014 seçimlerinde büyük bir yenilgi alarak sadece 3 milletvekili çıkarabilmişti. 2018 seçimlerinde SDP bu sayıyı 5’e çıkararak Enver Bijedic, Zukan Helez, Sasa Magazinovic, Nada Mladina ve Nermin Niksic ile parlamentoda temsil edilecek.

SDP’nin durumunun tam tersi ise SDP’den ayrılarak kurulan Demokratik Cephe (DF) partisinde yaşandı. 2014 seçimlerinde 5 koltuk ile başarı yakalayan DF bu seçimlerde Bosna Hersek Parlamentosuna sadece 3 vekil gönderebilecek. DF’nin önümüzdeki 4 yıl için milletvekilleri Dzenan Donlagic, Vlatko Glavas ve Zlatan Begic olacak.

Daha İyi Bir Gelecek İçin Birlik (SBB) Partisi 7 Ekim seçimlerinin kaybedenlerinden sayılabilir. Fahrudin Radoncic’in lideri olduğu parti 2014 seçimlerinde 4 milletvekili çıkarabilen parti bu seçimlerde sadece 2 milletvekilliği kazanabildi. Bosna Hersek’in ünlü medya patronu olmasına rağmen Fahrudin Radoncic partisinin Cumhurbaşkanlığı Konseyi Boşnak üyeliği için yarıştığı seçimlerde büyük bir başarısızlık gösterdi. SBB partisini önümüzdeki dönemde Bosna Hersek Parlamentosunda Damir Arnaut ve Edita Dapo temsil edecek. Fahrudin Radoncic seçim kampanyası sırasında Türkiye’ye yönelik eleştirel tavırları ile de dikkat çekmişti.

7 Ekim seçimlerinde en büyük yenilgi Sırp Demokratik Partisinde(SDS) yaşandı. 2014 genel seçimlerinde parlamentoda 5 koltuk kazanan SDS bu seçimlerde sadece 3 milletvekili çıkarabildi ancak bunlardan Obren Petrovic’in partiden ihracıyla birlikte parlamentoda sadece iki vekil ile temsil edilebilecek. SDS’nin milletvekilleri Dragan Mektic ve Mirko Sarovic olacak.

SDS’nin tam tersi şekilde 7 Ekim seçimlerinde Demokratik İlerleme Partisi (PDP) milletvekili sayısını arttırmayı başardı. 2014 seçimlerinde sadece bir vekili bulunan PDP bu kez Branislav Borenovic ve Mira Pekic ile parlamentoda temsil edilmeye hak kazandı.

Demokratik Hareketlilik Partisi (A-SDA) 2014’te sergilediği performansın aynısını göstererek Bosna Hersek Parlamentosunda yine 2014’te seçilen Jasmin Emric ile temsil edilmeyi başardı.

Bosna Hersek Parlamentosunda daha önce vekilleri bulunan Hırvat Demokratik Birliği (HDZ 1990) ve Bosna Hersek Vatanseverler Partisi (BPS) 2018 seçimlerinde başarı gösteremedikleri için önümüzdeki dönemde parlamentoda temsil edilmeyecek.

Bosna Hersek Parlamentosuna yeni giren partiler ise birer temsilci ile Sosyalist Parti (SP), Bizim Parti (NS), Bağımsız Blok (NB) ve Demokratik Eylem Hareketi (PDA) oldu.

Bosna Hersek Parlamentosu çift meclisli sistemle çalışıyor. Bunlar Temsilciler Meclisi ve Halk Meclisi. Temsilciler meclisi seçimlerle belirlenen 42 üyeden oluşuyor. Bu üyelerin 28’i Boşnak ve Hırvat Federasyonu, 14’ü ise Sırp Cumhuriyeti’nden seçiliyor. Temsilciler meclisi üyeleri arasından seçilen 15 üyeli Halk Meclisi ise 5 Hırvat, 5 Boşnak ve 5 Sırp üyeden oluşuyor. 7 Ekim seçim sonuçlarına göre 42 üyeli mecliste 9 üye ile SDA en yüksek temsile sahip.SDA’yı sırasıyla 6 üye ile SNSD, 5 üye ile HDZ-BİH ve yine 5 üye ile SDP-BİH  takip ediyor. Seçimlerin bitmesinin üzerinden 1 aydan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen henüz yeni hükümet kurulmuş değil.

Bosna Hersek’te 2014 seçimleri sonrasında hükümet kurma çalışmaları yaklaşık 6 ay sürmüştü. 2011 seçimlerinden sonra ise Bosna Hersek’te 16 ay boyunca hükümet kurulamamıştı. Ülkenin etnik dağılımı ve bu etnik üniteler arasındaki bölünmüşlük hükümetlerin kurulmasını geciktiriyor. 7 Ekim seçim sonuçlarından sonra SNSD Lideri Milorad Dodik ve HDZ-BİH Lideri Dragan Covic görüşme gerçekleştirdi. Sırp ve Hırvat liderler devlet, entite ve kanton düzeylerinde hükümet kurma çalışmalarında koalisyon için birlikte hareket edeceklerini belirtti.

Kosovo-Sırbistan İlişkileri: Vucic ve Thaci Brüksel’de Mogherini ile Görüştü

Kosova ve Sırbistan Cumhurbaşkanları 8 Kasım Perşembe günü Avrupa Birliği Dış Politika Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ile görüştü.

AB gözetiminde 2010 yılında başlayan Belgrad-Priştina diyalog sürecinde taraflar en son Temmuz 2018’de Brüksel’de bir araya gelmişti.

Brüksel’deki görüşme Kosova’nın Bosna Hersek ve Sırbistan’ın tüm ürünlerine %10 gümrük vergisi yaptırımı kararı almasından hemen sonra gerçekleşti. Kosova hükümeti bu kararı Belgrad yönetiminin Kosova’nın tanınma çalışmalarını engellemesini neden göstererek almıştı.

Brüksel’de açıklama yapan ve sinirli olduğu görünen Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic, “Pristina ile görüşmeler devam eder ancak alınan bu yasadışı kararı iptal etmeleri gerekiyor.” dedi. Vucic görüşme sonrasında Sırbistan televizyonu RTS’ye şu açıklamaları yaptı. “Birileri sizi kuzeye silahlı kuvvetler göndermekle tehdit ediyor. Üstüne CEFTA anlaşmasını 10 yıl sonra  %10 gümrük vergisi koyarak bozmaya çalışıyor. Bu durumda kim bizden bir şey üzerinde anlaşma bekleyebilir?”

Vucic ayrıca diyaloğun devam etmesi için şartlar hakkında konuşmak istemediğini ancak bizden hiç kimse Pristina’nın yasadışı uygulamaları kaldırılmadığı sürece Brüksel’e gelmeyecek dedi.

Kosova Cumhurbaşkanı Thaci de görüşme sonrası açıklamalarda bulundu. Thaci, görüşmenin gergin geçtiğini ve bir çok karşı karşıya gelme durumu olduğunu belirtti. Kosova Cumhurbaşkanı “Olayların nasıl ilerleyeceğinin zaman içinde görebiliriz, Sırpların söylemleri agresif ve küstahça, biz ise dengeli bir anlaşmaya ulaşmak için argümanlarla konuşuyoruz. Birleşmiş Milletlerin 1244 sayılı kararının değişmesi ve BM’ye üyelik ile tanınma üzerine odaklanıyoruz.” dedi.

AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ofisinden bir basın açıklaması yapıldı. Açıklamada Avrupa Birliği’nin Sırbistan ve Kosova’nın diyalogla ilgili bağlılıklarını korumalarını ve iki ülke arasında kapsamlı bir normalleşme süreci ile AB hedeflerine ulaşılmasını beklediği belirtildi. Kosova ve Sırbistan’ın normalleşme sürecini sekteye uğratacak açıklama, uygulama ve tutumlardan uzak durmaları gerektiği ifade edildi.

Brüksel’de gerçekleşen Vucic-Thaci görüşmesi iki liderin 18 Temmuz’dan sonra ilk kez bir araya geldikleri görüşme oldu. İki liderin son görüşmesinden sonra uzunca bir süre Sırbistan ile Kosova arasında toprak değişimi ile bir çözümün olabilirliği tartışıldı. Bilindiği üzere Kosova 2008 yılında Sırbistan’dan bağımsızlığını ilan etmiş ve Sırbistan bu kararı hiçbir zaman tanımayacağını açıklamıştı. Buna rağmen iki ülke on yıllar süren sorunu Avrupa Birliği moderatörlüğünde çözüme kavuşturmak için görüşmeler gerçekleştiriyor. Zira iki ülkenin de AB üyeliği hedefi var ve Sırbistan AB ile üyelik müzakereleri gerçekleştiriyor.

ABD Ara Seçimleri 2018: Cumhuriyetçiler Senatoda, Demokratlar ise Temsilciler Meclisinde Başarılı

ABD’de yapılan ara seçimin gayri resmi sonuçlarına göre Cumhuriyetçi Parti Amerikan Senatosundaki üstünlüğünü korumayı başardı. Kesin olmayan sonuçlara göre Temsilciler Meclisi’nde ise Demokratlar çoğunluğu elde etti. 435 üyeli Temsilciler Meclisi’nde Demokratlar’ın 230, Cumhuriyetçiler’in de 205 sandalyeye sahip olması bekleniyor.

ABD’de seçmenler Temsilciler Meclisindeki 435 ve Senatodaki 35 koltuk için sandık başına gitti. Gayri resmi sonuçlara göre Cumhuriyetçi Parti, Senato’daki çoğunluğunu korurken Temsilciler Meclisi’nde üstünlüğü Demokratlar sağladı.

Amerikan medyasının derlediği resmi olmayan ilk sonuçlara göre Cumhuriyetçi Parti, 100 sandalyeli Senatoda 50 sandalyeye ulaştı. ABD’deki sistem gereği Başkan Yardımcısı Mike Pence’in Senato Başkanı sayılması nedeniyle Cumhuriyetçiler çoğunluğu garantilemiş oldu.

Temsilciler Meclisi’ne İlk Başörtülü Üye

Michigan eyaletinden seçimlere giren Filistin asıllı Tlaib ve Minnesota eyaletinden seçime katılan Somali asıllı Omar, ABD Temsilciler Meclisine giren ilk Müslüman kadın üyeler oldu. Omar ise başörtülü ilk üye olarak tarihe geçti.

Seçimlerle ilgili uzmanların yaptığı yorumlara göre Donald Trump hâlâ güçlü. Fakat Demokratlar, Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu ele geçirerek yasama süreçlerinde söz sahibi oldu. Demokratların Temsilciler Meclisi’nde kontrolü sağlaması Trump ve Cumhuriyetçi partinin yasama gücünü zayıflatacak.

Yasama organlarının Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında bölünmesi Amerikan siyasetinde 2020 seçimlerine kadar farklı bir döneme girildiğini gösteriyor.

Yeni dönemde Türk-Amerikan İlişkileri

ABD ara seçimleri, Türk-Amerikan ilişkilerinin normalleştirilmesine dönük adımların atılmaya başlandığı bir dönemde yapıldı. Bilindiği üzere Pastor Brunson’un serbest bırakılması ABD-Türkiye ilişkilerinde gerginliğin azalmaya başlamasını sağlamıştı. Brunson’un serbest kalmasını karşılıklı olarak yaptırım kararlarının kaldırılması takip etmişti. ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarda Türkiye’yi muaf ülkeler arasında tutması da ilişkilerin düzeldiği yönünde bir göstergeydi.

ABD Başkanı Donald Trump ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hafta sonunda Paris’te yapmaları beklenen görüşme önemli. Bu görüşme iki ülke arasındaki ilişkilerin yeni bir döneme girip girmediğini gösterecek. Ankara için seçim sonuçlarından çok Trump-Erdoğan görüşmesinin nasıl geçeceği ve sorunlu konularda nasıl kararlar alınacağı önemli.

Genel yorumlar ise seçim sonuçlarının Amerikan dış politikasında bir değişim oluşturmayacağı şeklinde. Trump’ın da seçim kampanyasında ilan ettiği hedeflere bağlı kalması bekleniyor.

Ankara’nın Washington’dan en acil beklentilerinden birisi Ekim 2017’den bu yana yapılamayan büyükelçi atamasının gerçekleşmesi. Türk-Amerikan ilişkilerinin yeniden şekillenmesi sürecinde ABD tarafından deneyimli bir büyükelçinin atanması, kurulan diyaloğun daha etkin ve sağlıklı işlemesi açısından önemli bir unsur. Senato’da çoğunluğunu koruyan ve atama süreçlerinde sıkıntı yaşaması beklenmeyen Trump yönetiminin kısa bir sürede Ankara’ya büyükelçi ataması beklentiler arasında.

Suriye politikası Trump’ın seçilmesinden çok önce Pentagon tarafından oluşturuldu. Trump YPG’ye askeri ve silah desteği verilmesini içeren kararnameyi imzalayarak Suriye politikasını onayladı. ABD’nin PKK’nın üst düzey 3 yöneticisi için ödül koyarak nasıl bir politika değişikliğine gittiği zaman içerisinde görülecek. Suriye özel temsilcisi James Jeffrey’in yaptığı açıklamada YPG’yi terörist olarak tanımlamıyoruz dedi. Bu açıklama ABD’nin PKK ile YPG’yi birbirinden farklı gördüğünü gösteriyor. Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın ise yaptığı açıklamada 3 üst düzey yönetici hakkında alınan kararın “geç ama olumlu” olduğunu söyledi. Kalın ayrıca ABD’nin YPG ile PKK’yı farklı şeyler gibi görmesinin kabul edilmez olduğunu belirtti.