Amerikan Kimliğini Yaratırken

“Eritme potası” diye sonradan adlandırılacak olan Amerikan kimliği tanımlama stratejileri vardır. Aslında aynı potada yerini alsa da tam olarak erimeyen Amerikalı milletleri, “unity in diversity” ve “diversity in unity” diye formülleştiriyordu. Yani “birlikte çeşitlilik” veya “çeşitler içinde birlik”ti.

“Three in one; one in three” ifadesiyle “teslis”i çağrıştıran tarzdaki bu millet tanımı, aslında WASP’ın (White Anglo-Saxon Protestant=Beyaz Anglo-Sakson Protestan) kendini pota, diğer etnik ve dini unsurları da erimeleri ve kendilerine katılmaları gereken potansiyel eriyikler olarak görüyordu. Bu alaşımda önemli katalizör ise “fırsatlara,” “özgürlüklere” dair geliştirilen ve yüzyıllarca reklamı yapılan unsurlardı. Her ne kadar bu fırsatların ve özgürlüklerin tadını çıkaran WASP ise de, bu ideolojik propaganda Amerika’ya cazibe katan bir etken oldu.

Öte yandan, dini özgürlüklerini yaşamak için Yeni Dünyaya zor şartlar altında dalgalar halinde göçen Püritenler (Amerikan Protestanları), Avrupa’da baskı görmüşlerdi. Ancak Püritenler Amerika’ya yerleştikten sonra, bu baskının bir benzerini birazcık da olsa ayrı farklı Protestan gruplara baskı, sürgün ve yok sayma tavırlarıyla sergilemekten geri durmadılar.
Avrupa’da cadı avları bitmesine denk gelen dönemde Amerika’da cadı avları vuku buluyordu. Cadı avları daha önceleri ülke içinde iken sonraları okyanus ötesine taşındı. Salem Massachusetts’de 17. yüzyılda yaygın olan yargılamalar, yargılamadan çok, zaten belli olan cezaları uygulamak için gerekçe oluşturma ve meşrulaştırma mahkemeleriydi.

Yani, mahkemeler Amerikan engizisyonları oldular. Sara hastalarından, kadın hastalıklarına maruz kalanlara, yaramaz çocuklardan, dini farklı yaşayan yetişkinlere kadar farklı insan tayfları teokratik yargıçlar tarafından “Şeytanla iş birliği yapmak” iddiasıyla yargılandı ve mahkûm edildiler. Zaten Amerika 16. yüzyıldan itibaren gelen göçlerle ve Püritenlerin dini heyecanlarının yüksek olması nedeniyle iki yüzyıl kadar New England kökenli teokrasisinin kurallarına uygun olarak yaşamak zorundaydılar. Eski İngiltere’den Yeni İngiltere’ye yani New England’a taşınan miras bu oldu.

Hem Kolumbus hem Amerigo Vespuci sonrasında, kıtanın adı hemen Amerika da olmamıştı. Püritenlerin kafasında ve Püriten teokratik hanedanın kafasında kıtanın adı “Yeni Eden,” “Yeni Kudüs,” “Vaat edilen Ülke” “Yamaçtaki Şehir-Kudüs” “Yeni Zion” ve “Yeni İsrail” gibi Tevrat kökenli ve Yahudi tarihinden alınan örneklerle isimlendirilmişti.

Tarihsel olarak Püritenler kendilerini, Yahudilerin Mısır’daki esareti sonunda Filistin’e geçişlerini tekerrür ettiren insanlar olarak görüyorlardı. Yahudiler Mısır’da esaret altında yaşamış ve Musa liderliğinde çölü geçerek vaat edilen topraklara erişmişlerdi. Tarihsel olarak Mısır Yahudi kafasında sürgün, esaret ve zulmün tescilli markası oldu. Her yıl kutlanan Hamursuz Bayramı bu anıyı tazelemek için kutlanmaktadır.

Öte yandan, Püritenler da Martin Luther ve John Calvin gibi Mutezili Hıristiyanlığın önderlerinin fikirleriyle önce Papalıktan ayrılmayı, sonra Anglikan Kilisesini kurmayı hedefleyen politik süreç içinde yaşanan reformlardan tatminkâr ve mutlu olmamışlardı. İnancın bireysel boyutta ve bizzat Kutsal Kitab’ın okunması, yorumlanmasıyla, Kilise ve papazların etkisi olmadan yaşamak istiyorlardı. Zaten bu nedenle başlarda alaycı bir şekilde onlara “Püritenler” (“selefiler”), yani Hıristiyanlığı papalıktan arındırarak Kitap doğrultusunda tasfiye yani saflaştırmak isteyen Selefiler anlamında lakap takılmıştı. İnançları arasında “herkesin papazlığı” yani herkesin Kutsal Kitabı okuyup anlamasının mümkün olduğu ve ibadeti yönetebileceği de vardı. Sonradan Amerikan Protestanlığının itici gücü ve WASP kültürünün temsilcisi oldular. 

Önceleri Sekizinci Henry bu Selefi hareketlere kendi kişisel ve milli hedefleri doğrultusunda izin verdi. Ancak Püritenler artık “Anglikan” Kilisesini de yeterince saflaşmış görmemeleri ve onu Roma’daki Papalığın İngiltere şubesi gibi sadece lideri değişmiş, ama özü aynı kalmış gördükleri için beğenmemeleri nedeniyle onlara yaptırımlar uygulatarak baskılara maruz bırakıldı. Akabinde kurtuluşu, o dönemde daha özgürlükçü olan Hollanda’ya gitmekte bulan Püritenler, burada da yeni nesillerin yoldan çıkma endişelerini taşıdı ve yeni çareler aradılar. 

Bu sürece gelinmesi asırlar sürmüştü aslında. Biraz geriye gidersek, 12. yüzyıldan itibaren Endülüs Medeniyetinin medrese modellerine göre kurulan Oxford ve Cambridge gibi üniversiteler ve kütüphanelerin eğitimiyle meydana gelen entelektüel kitleler (Hıristiyanlığın önemli akaitçilerinden olan Thomas Aquinas’ın hocası Albert Magnus Endülüs medreselerinde okumuştu ve Arapçayı iyi biliyordu),  John Wycliff vb. insanların Kutsal Kitabı Latinceden mahalli dillere çevirmesi, matbaanın 15. yüzyıldaki getirdiği etkilerle yaygınlaşması, ayrıca Papalık güdümümde yapılan haçlı seferlerinin “Tanrı sizinle beraberdir” propagandasına rağmen amacına ulaşamaması, bunun sonucunda Kiliseye ve papazlara olan inancın azalması Rönesans ve Reform hareketlerini hazırlamıştı.

Ayrıca, Kilise gitgide maddi gücünü, topraklarını ve siyasi etkinlik alanlarını kaybetmeye başlamış, Avrupa’nın her iki yakasında iki (Endülüs ve Selçuklu-Osmanlı) Müslüman medeniyetlerinin varlığı Avrupa’nın hareket alanlarını daraltmış, Kilise içindeki kokuşma da artık saklanamaz boyutlara ulaşmıştı. Bu süreç sonucunda ortaya çıkan Protestanlık ve Anglo-Amerikan uzantısı olan Püritenlik Amerika kıtasına, yeni ülkeyle beraber, yeni bir dünya hatta yeni bir Eden’e yolculuğa başladıklarında, Yahudilerin tarihlerini yeni kıtaya giderken ve oraya ulaşmak süreciyle tekerrür ettirdiklerini düşünüyorlardı.

Yeni Dünya ile “Yeni Cennet” kavramı da Püriten kafasında ve yazılarında sıklıkla yer aldı.  “Yeni Dünya”, “Yeni Cennet”  olunca, tabii olarak bütün değerler dizisi de “cennet ülke” kavramına uygun olarak gelişti. Buna göre, Püriten erkeği “Yeni Âdem”, kadını da “Yeni Havva” oluyorlardı. Olayları Tevrat’ın metni ve geleneğine göre algılayan Püritenler “Tekvin”deki yapının içindeki tehlikeyi unutmamışlardı. Cennet vardı, Âdem ve Havva vardı, ama yılan yani Şeytan yoktu ortada! Püritenler bu problemi çok geçmeden, Yerli Amerikalılara da“Şeytan”ın rolünü vererek tamamladılar.  Sonraları bu etnik Şeytan yok edilecek ve yerini dini, ideolojik ve ekonomik ve kültürel Şeytanlar alacaktı.

Aldı da…

 

Metin BOŞNAK

Uluslararası Saraybosna Üniversitesi Öğretim Üyesi

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...