1997 yılına girildiğinde Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi başlığı altında Ortadoğu, Afrika’nın Kuzeyinde diktatörlüklere karşı hür dünyanın savaşını vermek isteyen Amerikan yöneticileri 11 Eylül 2001 sonrasında bu fırsatı yakaladılar.
Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a karşı yapılan terörist faaliyetler sonucu Birleşik Devletler, Orta Asya ve Ortadoğu’da kendini buldu. Önce Afganistan sonrasında gerçekleşen Irak savaşıyla ABD için mevcut senaryonun faturası ağır olsa da bu coğrafya da farklı bir takım demokratik faaliyetlerin önünü açtığını söylemek yanlış olmaz. Zira Saddam Hüseyin sonrasında demokratik talepler konusunda daha ısrarcı olan Arap halkları mevcut süreçte bu taleplerini daha sert şekilde dillendiriyorlar. Irak Savaşı’nın bitişini 15 Aralık 2011 SOFA antlaşmasıyla sonlandıran Amerika için bölgede gerçekleştirmek istediği senaryoyu başardığını söyleyebiliriz. Bunlardan ilki bölge için 11 Eylül sonrası oluşturduğu şer ekseni kapsamındaki Şii-Sunni kuşağını parçalamak, ikinci ise Körfez ülkelerini güvence altına alabilmekti. Ancak bunlardan her ikisinin hedeflerine ulaşsa da arkasında siyasi belirsizlikler boğuşan, İran nüfusunun hızla hissedilmeye başlandığı ve bölünmeye doğru giden bir Irak bıraktı. Baba Bush döneminde Körfez Savaşı’nda 27 Şubat kararı bölge için çok tartışılan Irak’ta, yapılan açıklamalar 1990’un sonunda belirlenen hedeflere ulaşıldığının Kuveyt’in özgürlüğüne kavuştuğunun ve Irak’ın askeri olarak zayıflatıldığının altı çiziliyordu. Diğer yandan ABD ordusunun bu kara operasyonunda ciddi oranda kayıp vermediği, Irak’ın içlerine kadar girebileceği eleştirileri geliyor ve ABD’nin Irak’ı kelimenin anlamıyla işgal etmesi gerektiği söyleniyordu. Böyle bir değişiklik, bölgedeki güç dengelerini değiştireceğini iyi bilen ve Saddam Hüseyin sonrası İran’ın tek güçlü unsur olarak kalacağını ön gören ABD, tüm bunları sonuçlar arasında görmüş ve Irak’ın içlerine kadar girmemişti. Bu hegemonya unsurunu belirleyen, Körfe projesi Henry Kissenger’a kadar uzanırken 1975 sonrasında da ‘Petrol Hâkimiyeti’ adı altında Harper’s Magazine de dile getiriliyordu. Amerika’nın Körfez ve bölge adına yaptığı stratejik hamleler Irak işgali öncesi ve sonrasında değişmedi. Ekonomik ve askeri anlamda uğradığı kaybı okuyacak olursak bu işgalin ABD tarafından kaybedildiğini söylemek yanlış olmaz. Ancak bölgeye sonraki müdahaleler açısından düşünüldüğünde ise, hamlelerin gerçekleştirildiğini söylemek mümkündür. İşgal öncesinde 3 ana vilayet ve çevre bölgelerdeki Türkmen, Sunni Arap, Kürt, Şii olarak adlandırılan yerlerde yaşayanlar bugün Şii, Sunni Türkmen, Kuzey Irak Kürt’ü gibi çeşitli adlarda belirtici bir üslup ile anılıyor. Bu mezhepsel ayrılık Irak’ta Amerikan varlığı sonrasında barış mı yoksa ayrılık mı getirecek soruları bölge insanı için hayati önem taşımaktadır.
İslam dünyasında ayrı bir yer edinen Irak savaşı ulaştığı siyasi otorite boşluğu nedeniyle 2003 yılından bu yana El Kaide, Sadr gibi grupların hedefi haline gelmiş, güvenlik zafiyeti ve intihar saldırılarıyla yıkımın eşiğine gelmiş ülke görüntüsünden öte gidememiştir. Tüm bunlar düşünüldüğünde Amerikan askeri varlığı sonrasında barış ve bütünlüğünü korumak isteyen Irak hükümetinin zorlu demokrasi ve güvenliğin yeniden tesisi çalışmalarını hep birlikte göreceğiz.
Emrah USTA
Yakın Doğu Çalışmaları