2011 yılı Türkiye’de olduğu gibi gerek Ortadoğu’da gerekse Amerika’da çok hareketli geçti. Bu hareket ekonomik krizle de birleşince sonuçları tehlikeli boyutlara ulaştı. Özellikle 2000’lerde başlayıp, 2008’de zirveye çıkan ekonomik kriz sadece Amerika’da değil küresel ekonomik sistemde de değişikliğe gidilmesine neden oldu.
2000-2008 döneminde, ekonomisi hızla gelişen, dünyanın en kalabalık ülkeleri Çin ve Hindistan’dan kaynaklanan talebin etkisiyle başta petrol olmak üzere bütün emtia ve tarım ürünleri fiyatlarında büyük bir yükseliş gözlenmiştir. Bunun sonucu olarak 2008 yılında gıda fiyatları tarihin en yüksek düzeylerine ulaşmıştır. Altın ve petrol gibi değerli maddeler de tarihinin en yüksek değerini kazanırken ABD dolarının değeri hemen hemen bütün diğer para birimleri karşısında önemli ölçüde düşmüştür.(1)
Bütün bu yaşananlara likidite, mortgage krizi ve firmaların iflası da eklendi. Kriz sonucunda Amerika’da; Lehman Brothers, Washington Mutual, WordCom, General Motors, CIT, Enron, Conseco, Chrysler, Thornburg Mortgage, Pacific Gas and Electric, Texaco, Financial Corporation of America, Refco, IndyMac Bancorp, Global Crossing Limited, New England Corporation, General Growth Properties Inc, Lyondell Chemical Company, Calpine Corporation, New Century Financial Corporation, UAL Corporation, Delta Airlines(2) gibi kurumlar iflas etti. ABD, bu kaos karşısında 700 milyar dolarlık bir kurtarma paketi ile krizi çözmeye çalıştı.
Amerika ekonomisinin son on yılda kendisini tam olarak düzeltemediğini söyleyebiliriz. Nitekim mali kayıplar geçen yıl da devam etti. ABD Başkanı Barack Obama, 2011’deki konuşmasında; borçlanma tavanına yönelik krizin ülke ekonomisini yaraladığını, ABD ekonomisine gereksiz bir olumsuz etkisinin olduğunu bildirdi. Başkan Obama, yaptığı açıklamada, ABD hükümetinin kaybının 1 trilyon doları bulabileceğini belirtti.(3) Bütün bu kayıplar Amerikan ekonomisinin yeniden sorgulanmasına ve kısıtlamalara gidilmesine neden oldu.
Yine geçtiğimiz yıl ABD Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke, Kongre’de yaptığı konuşmada, ABD ekonomisinin ‘tökezlemek üzere’ olduğunu ve daha fazla adım atılması gerektiğini söyledi.(4)
Tarihsel yapısalcılık ile Marxism ve Bağımlılık Teorisi sahibi ünlü sistem analisti ve sosyolog Immanuel Wallerstein Amerikan ekonomisi hakkında şöyle dedi: Standart & Poor’s, ABD’nin kredi notunu AAA’dan AA’ya indirdi ki bu da benzersizdir. Fakat mülayim bir harekettir de. Çin’de Standart & Poor’un muadili olan Dagong, ABD kredi notunu çoktan A+’ya indirmişti; şimdi ise A-‘ye düşürdü. Perulu ekonomist Oscar Ugarteche ABD’nin bir “muz cumhuriyeti” olduğunu ilan etti. ABD’nin iyileşme ümitlerini korkutup kaçırmamak adına kafayı kuma gömme politikasını seçtiğini söylüyor. Geçen hafta Lima’da toplanan Güney Amerika Maliye Bakanları ABD’nin ekonomik çöküşünün etkilerini çabucak tecrit etmenin yollarını ele aldılar.(5)
Hiç şüphesiz ki, yaşanan ekonomik krizden en çok etkilenen Amerikan ordusuydu. Savunma harcamalarında büyük kesintilere gidildi.
Amerikan Ordusuna Yeni Düzenleme
Ekonomik krizlerin de etkisiyle tüm dünyada olduğu gibi Amerika da savunma harcamalarında kesintiye gitti. Hiç şüphesiz ki bu kesintinin birçok anlamı var; Nitekim şu bir gerçek ki siyasal sistemde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Başkan Barack Obama’nın geçtiğimiz ay açıkladığı plana göre; Savunma Bakanlığı bütçesinde 10 yıl içinde 487 milyar dolar kesintiye gidilecek. En az sekiz tümen feshedilecek, asker sayısı 570 binden 490 bine düşürülecek, en büyük kesinti ise ağır silahlı piyade birliklerinde gerçekleşecek. Asker sayısı azaltılırken insansız casus uçaklar ve El Kaide lideri Usame Bin Ladin’in öldürüldüğü operasyonu yürüten SEAL Team 6 gibi özel timler güçlendirilecek. ABD Hava Kuvvetlerinin hâlihazırda 61 insansız casus uçağı devriyesi bulunuyor. Her bir devriye biriminde dört uçak yer alıyor. Savunma Bakanı Leon Panetta kısa dönemde devriye birimi sayısını 65’e, uzun dönemde de 85’e çıkarmayı planlıyor. Özel timlerdeki asker sayısı ise yüzde 10 artışla dört yıl içinde 63 bin 750’den 70 bin’e çıkarılacak.(6)
2008 Krizi ve İşsizlik
2008 krizi, Amerika’daki işsizliği önemli ölçüde arttırmıştır. Özellikle batan banka ve firmaları düşündüğümüzde bunu daha net bir şekilde algılayabiliriz. Nitekim aşağıdaki grafiğe baktığımızda Amerika’nın 2008 krizinden sonra işsizlik oranının yukarı doğru seyrettiğini görebiliriz.
ABD Liderliği Bırakıyor mu?
Çin-Hindistan ve Rusya gibi güçler küresel sistemde her geçen gün etkisini daha fazla hissettirmektedir. Buna karşın Batı ekonomilerinin krizlerle boğuşuyor olması güç dengelerinin Asya ve Uzak Doğu’ya doğru kaymasına neden olmaktadır. Bu yaşanan krizler başta Amerika olmak üzere Avrupa’yı gerileme dönemine sokmuştur.
IMF’ye göre, SGP-GSYH bazında, dünyada ekonomik liderlik unvanını 1890’da İngiltere’den alan ABD, 5 yıl içinde yerini Çin’e kaptıracak. 1980’de dünya hasılasının dörtte 1’ini elinde bulunduran ABD’nin payı 2000’den bu yana düşüş gösteriyor. 2000 yılında ABD’nin dünya hasılasında sahip olduğu pay yüzde 23,6 düzeyindeydi. Daha sonra sırasıyla bu oran 2001’de yüzde 23,3, 2002’de yüzde 23, 2004’te yüzde 22,5’e geriledi ve bu seyirle 2010’da yüzde 19,7 oldu. IMF, ABD’nin payının bu yıl yüzde 19,4 olmasını, 2016’da da yüzde 17,7’ye kadar düşmesini öngörüyor. Hızla büyüme gösteren Çin’in payı 2010’da yüzde 13,6’ya ulaştı. Projeksiyonda, ülkenin payının yaklaşık 1’er puan artışlarla 2016’da yüzde 18’i bulması ve
ABD’nin önüne geçmesi öngörülüyor.(7)
Amerika İran’a Girer mi?
Herkesin aklında olan bir soru, Amerika İran’a girer mi? Aslında buna doğru bir cevap verebilmek için birçok denklemi göz önünde bulundurmak lazım. Örneğin; ABD’deki ve dünyadaki ekonomik kriz, İsrail’in önümüzdeki günlerde tutunacağı tavır, Ortadoğu’da oluşan Sünni bloğun tepkisi, Amerika’daki seçimler, Batı’nın tutumu, Suriye’nin geleceği, Irak’ın durumu.
Aslına bakarsak, bölge patlamaya hazır bomba gibi. Sorun, pimi kimin çekeceği. Nitekim pimi çekmek de o kadar kolay değil. Hele ki Amerika’nın Afganistan ve Irak’ta çektiği pimlerin sonuçları ve bunun Amerika’ya yansımalarını düşündüğümüzde bölgede atılacak yanlış bir adımın ne kadar vahim sonuçlar doğuracağı kaçınılmaz bir gerçektir.
Başkan Obama, Bush döneminin faturasını en ağır şekilde ödeyen liderlerden birisi olduğu için itidalli davranacaktır. Biran için itidalli davranmayacağını varsaysak bile, Amerika bu ekonomik krizde önünü bile görmekte sıkıntı çekerken ve kamu borcu milli gelirini geçmiş durumdayken, bir savaş düşünmesi pekte akıllıca olmaz sanırım.
Nitekim diyalog yolunun açık tutulması için Türkiye’nin girişimleri ile, çabalar devam ediyor. Önümüzdeki günlerde İran ve Batılı devletlerarasındaki görüşmeler İstanbul’da başlayacak.
Şunu vurgulamakta fayda var. Bu görüşmelerden bir sonuç çıkar mı açıkçası ben pek de ümitli değilim. Zaten İran da uranyumu yeterli düzeyde zenginleştirmiş. En karamsar tablodan bakacak olursak: Bölgede yaşanabilecek en büyük çatışma, İran’ın nükleer santrallerine yönelik sınırlı bir saldırı olur.
Aslında Amerika’nın en büyük çekincesi İsrail’in İran’a saldırması. Böyle bir durumda Amerika, İsrail’i savunmak zorunda kalacak. Dolayısıyla kendisi de savaşa dahil olacaktır.
Sonuç
Hiç şüphesiz ki Amerika’daki ekonomik krizin sosyal, kültürel, siyasal, psikolojik, birçok yan etkisi oldu. Nitekim önemli gördüğüm birkaç tanesine şöyle bir göz atalım:
Amerika askeri yapılanmasında küçülmeye gitti ve savunma harcamalarına daha az bütçe ayırdı. Bunun en büyük sonuçlarından bir tanesi de Amerika’nın aynı anda birden fazla ülkeye savaş açamayacağı gerçeğiydi.
Amerika eskisi kadar güçlü olmadığını gösterdi. Eskiden ben yaparım ve savaş söylemleri yerini daha çok diyaloga bıraktı.
Amerika tercih yapmak zorunda kaldı. Ya tek güç olmadığı gerçeğiyle köşesine çekilecek ya da bölgesel güçlerle yoluna devam edecekti. Amerika ikincisini seçti. Bu tercih kendisini bir müddet daha götürecektir.
Amerikan halkının yöneticilere olan inancı sarsıldı, kapitalizme olan öfke arttı. İşsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik gibi konular ‘’Wall Street’i işgal et’’ eylemine dönüşmesine neden oldu.
Gelelim Amerika-İran meselesine, burada farklı bir noktayı vurgulamak istiyorum. Aslında bu sadece iki ülke meselesi değil çoklu bir mesele. Amerika’dan çok bu bölgedeki ülkelerin meselesi, özellikle son günlerde daha çok kendini belli etmeye başladı. Şunu da belirtmek gerek, bugünkü problemler yeni değil, tarihsel vizyonla baktığımız zaman benzeri olaylarla karşılaşırız. Burada soğukkanlı olmak gerektiğini unutmamak gerekir. Çünkü üzerinde yaşayacağımız başka bir gezegen yok, en azından keşfedilene kadar.
Remzi DURMUŞ
KAYNAKÇA
1. http://www.stratejikanaliz.com/kategoriler/ekonomi/2008_ekonomik_krizi.htm
2. http://www.ekonometre.net/haber/iflas-eden-dev-sirketler
3. http://www.ekonometre.net/haber/krizin-abdye-maliyeti-1-trilyon-dolar
4. http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/10/111005_baenanke_warning.shtml
5. http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=172257
6. http://haber.gazetevatan.com/abd-turkiyeye-ozel-operasyon-icin-us-acacak/427242/30/Dunya
GRAFİK