Yönetmenliğini Tony Kaye’in yaptığı, dram türündeki 1998 yapımı American History X filmi, 1990’lı yılların ABD tarihine özgü çatışmalarını Nazi ideolojisi ekseninde konu almaktadır.
Toplumsal bir problemin perdeye yansıtıldığı bu senaryoda, ırkçılık temelindeki bireylerin toplumsallığını yıkıcı biçimde etkileyecek olay örgüleri sunulmaktadır. Ayrıştırmaya öncülük eden ırkçılık, insanların biyolojik, kültürel veya bireysel farklılıklarından dolayı ötekileştirilmesidir. Bir ırkın diğerlerinden üstün olduğu anlayışı kapsamında öteki olarak görülen hayatlara hükmederek insanlar, toplumlarında ırkçı tahakküme maruz bırakılmaktadır.
Öncelikle maviliğin, umudun ve sonsuzluğun simgesi olan deniz, filmin giriş sahnelerinde kasvetli, koyu renklerin getirdiği derinliği ve karamsarlığı temsil eden siyahlığın perdeye yansıması filmde pişmanlık ve dram sahnelerin olduğunun anlaşılmasını sağlamaktadır. Buna destek olabilecek bir başka imge ise geçmişin gölgesi anlamını taşıyan filmde geçmiş sahnelerin siyah beyaz gösterilmesi ve yaşanılan günü yansıtan sahnelerin ise renkli olmasıdır. Geçmişte yapılan eylemlerin aslında kötülük olarak görüldüğünün anlaşılması ve ırkçılık sahnelerinin siyah beyaz olması, ırkçılığın problemli bir davranış olduğunu yansıtmaktadır.
Vinyard ailesine babalarından kalan arabayı soymaya çalışan 3 siyahiyi öldürerek polislere yakalanması sırasında gözlerinin içi parlaması ve gururlu tavrı Derek’in neonazist bir zihniyette olduğunu göstermektedir. Karakter analizi çerçevesinde incelendiğinde Derek, zeki ve Neonazi çetesinin lideri olan Cameron Alexander’ın sağ kolu olarak beyaz olmayanlara karşı saldırı ve kendi ırkını koruma çabası içine girmiş bir karakterdir. Danny ise abisinin aksine biraz daha geri planda duran ancak ırkçılığı savunan ve ödevinde Hitler’in Kavgam (Mein Kampf) kitabını anlatması da filmdeki metaforlardandır. Çünkü bu kitap, nazi düşüncesinin temeli niteliğinde olan Yahudi soykırımını anlatmaktadır. Danny’nin ödev olarak bu kitabı seçmesi ırkçılık görüşünü benimsediğini ve bunu kuvvetli yönü olarak gördüğü yazma kabiliyeti ile göstermesi ise farklı mücadele tiplerindendir. Filmin başrol oyuncularının karakterlerinin aslında birbiriyle örtüştüğü far edilmektedir. Ancak oyuncuların karakterlerinin temelinin itfaiyeci babalarının siyahi bir uyuşturucu satıcısı tarafından öldürülmesiyle değil babalarının onların umut dolu benliklerine ırkçılık tohumları serpmesiyle oluştuğu görülmektedir. Toplumun en küçük yapı birimi olan aile, çocukların ilk sosyalleştiği ve ilk olarak sosyal öğrenme aracılığı ile rol model aldıkları ebeveynlerinin davranışları karakterlerini belirleyici niteliktedir. Derek, öğretmeninden söz ederken çift doktoralı ve bilgili olarak aslında güçlü yönlerini vurgularken babasının bu duruma karşı tavrı ve kendi iş yerinde aslında siyahi bir bireyin yetkinliklerine göre değil rengine göre işe alındığını söyleyerek babasının da aslında nazi zihniyetine sahip olduğu ve çocuğu Derek’e de bunu aşıladığı görülmektedir.
2 siyahiyi vahşice öldüren Derek, hapishaneye girdiğinde zarar görmemek için bir topluluk içinde yer alması gerektiğinden dolayı görüşünü sergilemek için birçok metaforun yer aldığı vücudunu kullanmıştır. Göğsündeki ‘swastika’ dövmesi ile korkusuzluğu ve kolundaki ‘white power’ dövmesi ile ırkçılığını yansıtmaktadır. Aslında Foucault’un “bilgi güçtür” anlayışı bu filmde “renk güçtür” olarak değişmektedir. Neo-nazilerde dazlak olarak geçen saçlarını kazıtma eylemi, filmde Derek ve Danny’nin babası ile yemek yerken uzun saçlı olması henüz neo-nazi olmadıklarını ancak Derek’in siyahileri öldürürken dazlak olması, Danny’in görüşlerini ifade ettiği ödevini teslim ederken dazlak olması her iki kardeşinde neo-nazist görüşünü belirtmektedir.
Derek’i ırkçılık düşüncelerini sorgulamaya iten ve aslında hem iyiliğin hem de kötülüğün her ırkta olduğunu anlamasını sağlayan hapishane sürecinde Lamont (Guy Torm) adında siyahi bir dost edinmesi ve Derek’in saldırıya uğraması ile benimsediği görüşten dolayı artık kaybolmuş bir karaktere bürünmektedir. Lamont’un çamaşırhanedeyken çarşaflarla beyaz olma taklidinde “Evet beyazlar, bugünkü işimiz bütün gün zencilerden nefret etmek… Bütün gün zencilerden nefret etmemiz lazım çünkü bizim işimiz bu.” ifadesi filmde beyazların üstünlüğünün birçok yerde görüldüğünü belirtmektedir. Derek’in uyuşturucuyu siyahilere ait olarak görürken hapishanede beyazlar tarafından da kullanıldığını ve bunun için siyahiler ile iş birliği yapıldığını öğrenmesi üzerine Derek nazileri destekleyerek siyahileri ötekileştirdiği davranışı bırakarak kendi kabuğuna çekilmektedir. Bulunduğu alanda tek kalan Derek’e Lamont’un “Tek kalmamalısın çünkü hapishanede zenci olan sensin, ben değilim.” ifadesi topluluktan ayrıldığında gücün olmaması aslında Bourdieu’nun oyun metaforu ile eğer bir habitusa sahip olmazsan alandan çıkarılarak oyun dışı edilirsin anlayışı ile açıklanabilir. Derek, beyazlara karşı bir oyunbozanlığı karşılığında ise banyoda saldırıya uğramıştır.
Filmde karşılaşılan sorunlar ile aslında ırkçılığın problemli bir davranış olduğunu anlayan Derek, bu sapkın düşünce teorisinden uzaklaşmış ancak daha önce gücünü sergilediği topluluktan uzaklaşamamıştır. Akılsız bir öfke ile körüklenen ırkçılık sorgulandığında Derek gibi bu mentaliteden etkilenen herkesin sonuç olarak iyilik için hareket etmesi mümkün olmadığı gibi ırkçılığın devam etmesi de kaçınılmazdır. Ancak Derek’in uğradığı saldırı sonrasında idol olarak zekasını överek bahsettiği öğretmeni, hastaneye onu ziyarete geldiğinde Derek’in pişmanlıklarını ağlayarak sergilemesi ve öğretmenin “Bugüne kadar yaptığın şeyler sana fayda sağladı mı?” diye sorduğunda Derek’in “Bana yardım et.” ifadesi bir çıkmazdan çıkmak için onun kendi ırkı olan nazilerden değil, bir zenciden yardım eli istemesi ırkçılık düşüncesini yıkarak aslında beyaz olmanın güç olmadığını anladığını göstermektedir. Dayanışma sonucunda Derek’in artık daha iyi ve ailesi için çabalayan bir karaktere dönüşerek hapisten çıktığında üyesi olduğu toplulukta yer almak istemediğini ve daha realist perspektifte baktığında Cameron’un insanları avlayarak onları kullandığı bu yolda artık devam etmek istememektedir. Çünkü öfkenin bir yük olduğunu ve bu yükün insanın temel yaşam hakkı olan ideal yaşamdan mahrum bırakarak renklerinden dolayı nefret söylemine uğrayarak ötekileştirilmesi sadece siyahilere karşı değil, siyahilerin de pozitif siyahi ayrımcılık ile küçük çetelerle beyazlara uyguladığı şiddeti yansıtmaktadır. Kendisini yanlıştan döndürerek daha refah bir hayat yaşamak isteyen Derek, kardeşini de kurtarmak istemektedir. Bu çabasına yardım eli ise yine öğretmeni tarafından gelmektedir. Danny’nin hazırladığı Mein Kampf ödevi ile okuldan atılma ihtimali karşısında öğretmeni, Danny’nin abisi olan Derek’in hapishaneye girme olaylarının onun günümüz görüşünü nasıl etkilediğini, hem ailesinin hem de kendisinin üzerindeki etkilerini anlatmasını istediği ödevin başlığı ise filmin adını oluşturmaktadır: American History X. Danny bu ödevini hazırlarken yazıp hemen sildiği cümlesi ile dikkat çekmektedir. “Eğer ifade verseydim şimdi başka bir hayat yaşıyor olurduk.” diyerek düşüncesini dile getirmesi ancak bununla yüzleş(e)meyerek silmesi ırkçı düşüncelerini sorguladığı yansıtılmaktadır. Abisinin tavsiyesi üzerine bir alıntı ile yazısını bitiren Danny, ”Biz düşman değiliz, dostuz. Düşman olmamalıyız. Hırslarımız zorlayabilir ama yürek bağlarımızı koparamaz.” yazmıştır. Öfkenin onu tüketip öldürmesinden kaçınarak abisinin yaşadıklarını tecrübe olarak değerlendirdiğinde duvardaki Neonazilerin simgeleri olan ‘swastika’ ve ‘why?’ yazılı savaşçı posterini kaldırması, yeni bir hayatın başlangıcı olarak nitelendirilse de Danny’i daha önce anlaşmazlık yaşadığı bir siyahinin vahşice öldürmesiyle ırkçılığın sürekliliği engellenememiştir. Geçmişinin acı eylemleri gününü de etkilemiş, hırçın ve sürükleyici öfkesinin etkileri, onun yaşamının elinden alınması, ırkçılığın kazandırıcı bir boyutu olmadığını göstermektedir.
Hayra ÜSKÜP
Sosyoloji Çalışmaları Staj Programı