Amak-ı Hayal

Filibeli Ahmet Hilmi tarafından tasavvuf metafiziğinin alegorik ve masalsı dille aktarıldığı Amak-ı Hayal (Hayal Derinlikleri), Vahdet-i vücut geleneğinin başlangıç kitaplarından sayılmaktadır. 2. Meşrutiyet döneminin popüler İslamcı isimlerinden biri olan Filibeli Ahmet Hilmi (1865-1914), adıyla özdeşleşmiş olan Filibe’de doğmuştur. Galatasaray Lisesi’nden mezun olup Düyun-i Umumiye’de çalışmaya başlayan yazarın hayatı, Beyrut-Mısır-Fizan-İstanbul hattında devam etmiştir. Sıkça siyasi meselelerden sürgüne gönderilen ve muhalif İslamcı, mason ve Siyonizm ve İttihat -Terakki karşıtı olması nedeniyle çalıştığı gazeteleri kapatılan Filibeli, İstanbul’da zehirlenerek ölmüştür! Hayatının büyük bölümünü Calvinist maddeci felsefeye karşı tasavvufu savunarak geçiren yazar,  kitabında kaleme aldığı Raci karakterinin kişiliğinde, felsefenin insanı mutluluğa ulaştıramayacağını ve mutluluğun  Allah’a kavuşup, evrenin mutlak yaratıcıyla birliğini kabul etmek olduğunu savunmuştur. Bu anlamda kitabında, yaratıcının yarattığı her ne varsa onunla eşit ve aynı olduğu Vahdet-i Vücut felsefesinin temelini oluşturan Mahlukun Halik’te (evrenin yaratıcıda) olması ve Tanrı ile evren arasında öz bir bağın ve birliğin bulunması görüşünü aktarmıştır. İslamiyet’ten önce Heraklit ve Permenides’le başlayan Eflatun’la büyüyen bu görüş Hallac-ı Mansur, Nesimi, Muhiddin Arabi tarafından savunulmuştur. Bu anlayışın 19. yüzyılda en büyük savunucularından olan Filibeli’nin kainatta olan biteni anlamak ve hadiseleri doğru değerlendirmek için vahdet-i vücut geleneğinin iyi bilinmesi adına kaleme aldığı bu eserde, ruh ve kainatın sırrı, yaradılışın gayesi her bölümde farklı sorular ve cevaplarla araştırılarak materyalist görüşün sığlığı, insanın huzura ulaşmakta yaşadığı sorunlar gün yüzüne çıkarılmaya çalışılmıştır. Ayrıca kitap onu kaleme alanın, muhayyile gücünü ve tasavvuftaki vukufunu,  bunu ifade etmekte ki istidadını ortaya koymaktadır.

Kitap ”Raci’nin Hatıraları” ve ”Manisa Tımarhanesi” adlarında iki başlıkta aktarılmış. 1.Bölüm dokuz günden oluşmaktadır.  Kitapta iki ana karakterden biri olan Raci, dindar ve çok iyi bir ailenin çocuğudur. Mükemmel bir tahsil ve yaşıtlarına göre zeki olduğu için birçok ilimde ileride olan Raci, küfür ile imandan, inkar ile ikrardan, tasdik ile şüpheden meydana gelmiş bir halet i ruhiyeye sahiptir. Şüphe ejderhasıyla baş etmeye çalışmakta olan Raci’nin düştüğü çıkmaz yoldan kurtulmak için bütün bilgilerini çürütecek ve iddia edilen gerçekleri gözle görülebilecek şekilde gösterecek bir kişiye ihtiyaç duymaktadır. Ruh ve madde alemi arasında Hakikati arayan Raci’nin yolu bir gün mezarlıkta ki küçük kulübesinde yaşayan Aynalı Dede’ye düşer. Aynalı Dede ile her gün buluşup hayalinin derinliklerinde yatan cevapsız sorulara kanat çırpan Raci’nin anıları,  seyahatname kıvamındadır. Hiçlik zirvesinden, Zerdüşt diyarına, Kaf ve Anka’ya, nihayetinde ilahi aşka doğru yapılan bu yolculuk, kuantum fiziğinin İslam tasavvufu açısından ele alınışını öykülemekte ve parapsikolojiye ilgi duyanlar için kaçırılmaz bir fırsat sunmaktadır.

Raci’nin Hatıraları

Birinci gün-Zirve-i Hiçi (hiçlik zirvesi)

Nirvana’ya ulaşmaya çalışan Raci, Buddha’nın sarayından geçmek zorunda kalır. Gördüklerine aldanmaması gerektiği öğüdünü unutup, arzularını yok edemediği için bu zirveye ulaşamaz.

İkinci Gün-Ya Nur (Ey yaratanın ışığı zalimleri yok et)

Zerdüşt’ün sarayına giden Raci, iyilik ve kötülüğü temsil eden, Ehrimen ile Hürmüz’ün kavgasını izlemiştir. Nifak, Muhabbet, Gazap, Hikmet, Nefs-i Emare pehlivanlarının Ehrimen ile Hürmüz adına savaştığı meydana ”Aşk” pehlivanı gelince her iki tarafta diz çöker. Savaştan sonra Raci, yeryüzünden kötülüğün yok edilemeyeceğini anlamıştır.

Üçüncü Gün-Bilgelik Yolu

Devri daim şehrine giden Raci, suda gördüğü aksiyle bütünleşerek hiçliğe varmakta, sonsuz olanı algılamaktadır ve burada her şeyin başladığı yere döneceğini öğrenir.

Dördüncü gün-Meydan-ı imtihan(Sınav Meydanı)

Bilginler arasında yapılan sınavlara katılan Raci, ”insanların gözünün, gerçekleri görmekte arpacık soğanı oranında değerli”olduğunu anlamıştır.

Beşinci Gün-Saha-ı Azamet (Büyüklük Meydanı)

Anka Kuşu ile çıktığı yolculukta sonsuz alem içinde varlığının bir noktadan ibaret olduğunu, sonsuz alemin de O’nsuz bir nokta olduğunu anlamıştır.

Altıncı Gün-Kafü Anka (Masal kuşu-Masal Dağı)

Bir kralın oğlu olan Raci,  halkını canavarın elinden kurtarmak için soruyu bilmek zorundadır. İnsanın amacını anlamaya yönelik sorulan ”bu kervan nereye gidiyor” sorusuna ”parçanın bütüne kavuşması” cevabını verir.

Yedinci Gün-Umman-ı Azamet ve Girdab-ı Kibriya(Büyüklük Denizi ve Heybetli Girdap)

Raci Allah’a ulaşmanın ilk aşaması olarak bilinen bin kapılı efsaneli şehre gelmiştir. Koskoca denizin Tecelli şelalesinden akarak bir fındık kabuğunun içine sığdığını gören Raci, ilahi ilmin karşısında bilinenin gaipte bir nokta olduğunu anlamıştır.

Sekizinci gün-Muammayı Ebedi(sonsuz bilinmezlik)

Raci, bu sefer kendisini Çin’de bulur. ”Ölmek” için önce ”olmak” gerektiğini görür. Hakikat-i ruhun, varlık ile yokluğun bir olduğunu görmeden bulunamayacağını anlamıştır.

Dokuzuncu gün-Mahfel-i Azam(yüce insanların cevapları)

Hz. İbrahim’den Hz. Musa’ya, Hz. Adem’den Konfüçyüs’e, Eflatun’dan Aristo’ya, Zerdüşt’ten Brahma’ya kadar bir çok peygamber ve alimde hakiki saadetin ne olduğu sorusuna cevap aramıştır. Hakiki saadetin yalnız Hz. Muhammet eliyle dünyaya dağıtıldığını anlamıştır.

Manisa Tımarhanesi

Bu bölümde arkadaşı Sami ile mektuplaşan Raci, arkadaşlarının gözünde artık bir delidir. Onlara, bazı ”vicdanların” başlangıç ile son arasında bir çizgi vazifesi görmek isteyen gerçeklerin önünde duramadığını söyler.  Aklın, vicdanı parçalayan sorular karşısında üstün olduğunu fakat bu aldatmanın Hakikat’e ulaşınca yenik düştüğünü, sonsuz alemin akılla görülemeyeceğini lakin gönülle varılabileceğini anlatır. Çıktığı yolculuklardan aldığı dersler neticesinde kendisi de artık bir mürşid olmuştur.

Kitabın yayımlandığı 1908 yılından itibaren her daim materyalist felsefe savunucuları tarafından hayalci olarak eleştirilen bu kitap, farklı yayım evlerinin baskılarıyla defalarca görücüye çıkmıştır. Roman tekniği açısından zayıf fakat mana bakımından değerli addedilmiştir. 

 Son olarak, Jonathan Swift’in Güliver’in Gezilerin’deki gibi maceracı bir üslup, Dante’nin İlahi Komedya’sın da ki gibi masalsı anlatım tarzı kullanılan bu kitabı okurken Matrix’i ya da Truman Show’u izledikten sonra başınızı yastığa koyduğunuzda hayal ettiğiniz başka boyutların varlığı düşüncesi yavaş yavaş benliğinizi saracaktır.

Fethullah CEYLAN

TUİÇ Stajyeri

 

Kitabın Adı: Amak-ı Hayal / Türk Klasikleri

Kitabın Yazarı: Filibeli Ahmet Hilmi Efendi

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...