Dünya değişiyor. Her gün bir yeniliğin, bir olayın, bir krizin üstüne yenileri eklenen dünya da dengeler değişiyor. Nüfus oranları, ekonomik farklılıklar, inanışlar, bakış açıları, değiştikçe, politik dengelerde değişiyor. İnanılan ideolojilerin farklılaşması ya da hiç olmaması insanların bu sisteme katılmalarını güçleştirse de; politikaya, devletin yönetimine katılmak isteyenler, üzerlerine düşeni daha bir bilinçlice yapmaya çabalamaktadırlar.
Beklide, bunun en somut örneklerinden birisi olacaktır, Almanya’nın 27 eylül seçimleri. 30 Ağustos Pazar günü yapılan eyalet seçimleri de yapılacak bu yerel seçimlere bir nabız yoklaması niteliği katmış ve sonuçlar, tüm dünyayı şaşırtacak detaylar ve sonuçlarla gündemde yerini almıştır. Özellikle, Saarland, Thüringen ve Türklerin yoğun olarak yaşadığı Kuzey Ren Vestfalya bölgelerinde ki seçim sonuçlarına bakıldığında federal koalisyonun büyük ortağı Hıristiyan Demokratların iki eyalette de iktidarı kaybetmesi şaşırtıcı olmuş, Fransa sınırında ki kritik eyaletler Saarland ve Thüringen’de ise %10 oy kaybına uğrayan Başbakan Merkel’in partisi, Saksonia eyaletinde ise gücünü korumuştur.
Bu sonuçlara bakıldığında, Saarland’da Sosyal demokratlar ile Hıristiyan Demokratların koalisyon kurması beklenen bir şey olsa da yapılan bu eyalet seçimlerine bakıldığında, yerel seçimlerin aynası olan bu seçimler, Merkel’e tepkilere yol açtığı gibi Hıristiyan Demokratlara olan inancı da sarsmış durumda, yine bir ilk olarak oluşturulan bu ‘’kızıl koalisyon’’ ile eski doğu Almanya eyaletlerinde yer alan parti tarihte ilk kez batıda ki bir eyalette iktidar olacak. Bununla beraber, Doğu Almanya kökenli Merkel sosyal demokratları, aşırı sol bir parti olarak nitelendirmiş ve zamanında bu kızıl dalga hakkında da hep uyarılarda bulunmuş olsa da Almanya’nın değişen çehresine bakıldığında uyacak çok fazla olanağının olmadığı da göze çarpmaktadır.
Bunlara ek olarak, genel havaya bakıldığında, Hıristiyan Demokratların oy kaybına karşılık, Sosyal Demokratlarda oy artışı göze çarpmaktadır. Fakat her şeye rağmen, bu seçimlerden asıl istifade edenlerin, Hür demokratlar, yeşiller ve sol parti gibi küçük partilerin olduğu da çok açıktır.
Sonuçlara bakıldığında, Hıristiyan Demokratların oranı 2004 seçimlerinde %47’den %35’lere, Sosyal demokratların ise %30 oranında seyrettiği belirtiliyor. Bu bilgilere bakıldığında, Thüringen eyaletinde, 10 yıldır iktidarda bulunan Hıristiyan demokratlar bu kez tek başına iktidarda kalamayacak gibi gözükmekte, yine eski seçimlere oranla, desteğin de %43 lerden %32 lere düşmüş olduğu da göze çarpmaktadır. Şaşırtıcı olanı ise, önceki seçim oranlarına %5 artış gözüken Sosyal Demokratların desteğinin arttığının altı çizilmektedir.
Aslında belirtilmesi gereken önemli konulardan birisi, Almanya da seçim sonuçları belirlenirken, önemi gün geçtikçe artan Türk-Müslüman göçmenlerin varlığı ve elbetteki bu insanların seçimlere olacak etkisidir. Elbette ki geleneksel düşünceleri nedeni ile seçime katılmak istemeyen bu kişilerin katılımı ile Almanya da pek çok şey değişebilir. Örneğin, Almanya da bir ilk olarak, Müslümanların tercihine sunulan ve kurucularının Müslüman Türkler olduğu bir partinin ‘’bölmek yerine birleştirin’’ sloganı ile bu göçmen kesime hitap ettiği bilinen yeniliklerin en önemlisidir ve bu da artık göçmenlerin de Almanya hükümet sisteminde yer almak istediklerinin en somut kanıtıdır. Bu gibi gelişmelerle, Merkel’in aşırı muhafazakar partisi Hıristiyan Demokratlara olan desteğin azalması, yeni arayışlar içerisinde ki göçmenlerin yeni bir arayış içerisine girmelerinden doğmuş olabilir.
Fakat durum böyleyken, oy kaybeden Merkel’in destekçileri de yok değildir. Özellikle, Alman iş dünyasının tercihinin Angela Merkel’den yana olduğu bilinen bir gerçektir. 27 eylül seçimlerine kadar, yeniden yapılandırmalarını durdurduklarını açıklayan Merkel’in destekçi şirketleri, bunu seçim yolunda Merkel’i zor durumda bırakmamak için yaptıklarını da belirtmişleridir. Fakat ertelenen bu yeniden yapılandırma sürecinin, 27 Eylül seçimlerinden sonra, büyük işten çıkarma dalgaları ile başlayacağı da söylentiler arasındadır. Bu açıklamayı yapan şirket yöneticilerinin sebep olarak belirttikleri, olası bir Frank-Walter Steinmeir’ın (şimdiki dış işleri bakanı) Sosyal Demokrat partisinin liderliğindeki sol bir hükümetin, şirketleri üzerinde ki yükü arttıracağını düşündüklerinden ileri gelmektedir.
Tabi, 27 Eylül seçimlerinin önem kazanan bir başka yönü daha vardır, bu da ‘’göçmen’’ kökenli seçmenlerin oylarının nereye gideceği yönündedir. Mannheim üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma, göçmenlerin, tercihlerinde, ilginç ayrıntıların gizli olduğunu göstermiştir. Almanya’da seçim kampanyaları sürerken, Kamuoyu araştırma şirketleri, sürekli seçmenlerin nabzını yoklamaktadırlar. Elbette ki bu araştırmaların en önemlisi de gökmenler üzerinde yapılandır çünkü genelinde bakıldığında, potansiyel göçmen sayısı, ülkede hiç olmadığı kadar çoktur ve belirtilene göre 27 Eylül seçimlerinde oy kullanma hakkına sahip göçmenlerin sayısı da 4 milyonun üzerindedir.
Mannheim üniversite araştırmasına göre, önümüzde ki yerel seçimlerde, sadece Alman vatandaşı göçmen kökenlilerin oy kullandığı durumda, Hıristiyan Demokratların oy oranında %10 azalma olacağı gibi, Sosyal Demokratlarda ise %5 artış beklenmektedir.
Yine, aynı üniversitenin, karşılaştırmalı siyasi eğilimi araştırma kürsüsünden Dr. Andreas Wüst, göçmen kökenli seçmenleri, 2 ayrı ana gruba ayırmaktadır.
‘’Buraya geri dönen Alman kökenli göçmenler ile onların çocukları, geleneksel olarak Hıristiyan Birlik partisine, daha geniş bir ifade ile de ideolojiye değil, orta sınıfa hitap eden bir partiye y vermektedirler. Diğer bir taraftan ise, Almanya’ya gelen göçmen işçiler ve onların çocukları ise ağırlıklı olarak sol partilere özellikle de Sosyal Demokratlara oy vermeyi tercih etmektedirler.’’
‘’Başka bir açıdan bakıldığında ise, Sosyal Demokrat partinin Türk ya da Güney Avrupa kökenli seçmenleri sandık başına götürmeye zorlandıkları görülmektedir. Sözünü ettiğimiz seçmen grubun, oyunu kullanmasını sağlamak amacıyla, seçim kampanyasının sonlarına doğru, bu gruba yönelik kampanyalar başlatmaları yararlı olacaktır.’’
‘’Genellikle, göçmen seçmenler de kaydedilen eğilim, işyeri sahiplerinin Hıristiyan Birlik Partisi’ne ya da Hür Demokrat Parti’ye, işçilerinse, Sosyal Demokrat Parti’yi tercih ettikleri yönünde olduğudur.’’
Son olarak, Dr. Wüst ekliyor; ‘’Hiç kuşku yok ki, göçmen kökenliler, Hıristiyan Birlik partilerine mesafeli yaklaşıyor. Bunun nedenlerinden birisi de bu partilerin geçmişte göçmenlere yönelik ‘’çekimser’’ bir politika uygulamalarıdır. Elbette bir diğer neden de Birlik partilerinin adlarında ‘’Hıristiyan’’ kelimesinin kullanılması. Başka ülkelerde, muhafazakâr partiler arasında, daha fazla seçenek bulunuyor. Muhafazakâr seçmenler gerçekten ‘’muhafazakâr’’ partilere oy vermek istiyor. Oysa Almanya da muhafazakâr partiler arası seçim yapmak olanaksız. Sadece Hıristiyan Demokrat bir parti var ve bu durum Müslümanların bu partiye oy vermesini güçleştiriyor’’ demektedir.
İşte seçim öncesi Almanya’da durum böyle gözükmektedir. Ülkede göçmenlerin, özellikle Türklerin doğal olarak ta Müslümanların önemi gün geçtikçe artmakta, yaşayan bu seçmen kitlesi de kendilerine uygun bir partiye oy vermeyi istemektedirler. Merkel ister kabul etsin ister etmesin, göz ardı ettiği bu göçmenler sayıları milyonlara ulaştığından artık yok sayılacak bir azınlık değildir. Bundan sonrada hükümetin içinde ya da seçim süreçlerinde kullanacakları oyların pek çok şeyi değiştirebileceği gayet açık ve nettir. Göçmenlerin desteğini dolayısı ile oyunu alan parti ülkede iyi bir söz hakkına sahip olacak ve gücünü de gün geçtikçe arttıracaktır. Hızla artan bu göçmen nüfus bunun en önemli adımı ve kanıtıdır.
Zamanla görülecektir ki, süreç böyle devam ettikte, Almanya politik farklılaşmalara ve ideolojik değişmelere sadece seyirci kalmak zorunda kalacaktır. Yakın bir tarih olmasa da bu olacaktır ve buna hazırlıklı olmalarında fayda vardır.
{jcomments on}
Pınar BAYRAM
Bahçeşehir Üniversitesi