Braveheart (Cesur Yürek) filmini hatırlıyorsunuzdur. 1995 tarihli, yönetmenliğini ve başrolünü Mel Gibson’un üstlendiği 5 Oscar’lı bir başyapıt. Film İskoçların özgürlük mücadelesini, İskoç kahramanı William Wallace’ın gözünden anlatıyor. “Özgürlük” çığlığı atarak infaz edilen kahramanımız ve akan gözyaşlarımız. William Wallace’ın ölümünün üzerinden neredeyse 8 yüzyıl geçmesine rağmen, İskoçya hala aradığı huzuru bulabilmiş değil. Özellikle son günlerde tartışılan öyle bir mesele var ki, belki de demokrasi ve self determinasyon bağlamında İskoçların en iddialı çıkışı olarak tarihteki yerini alacak.
Öncelikle İngiltere, İskoçya ve Büyük Britanya’nın ne anlama geldiklerini ve barındırdıkları farklılıkları anlatacağım.
Britanya bir adalar bütünüdür ve Büyük Britanya bu adaların en büyüğüdür. Kelt denilen halk ise adaların yerli halkını oluşturmaktaydı. Hıristiyanlığın Britanya kıyılarına gelişini, Germen kavimlerinin göçleri izledi. İlk olarak Anglo-Saksonlar ve daha sonrasında Normanlar’ın göçleri ile adadaki güç dengeleri değişti. Ada Norman kavminin hâkimiyetine geçti. Bu eski ırkları bugüne uyarlarsak, İskoçlar, Galliler ve İrlandalılar Kelt ırkının devamı, İngilizler ise Germen kavimlerinin temsilcileridir. Uzun süreli savaşlardan sonra, İskoçya ile İngiltere’nin birleşme macerası nihayet 1707’de mutlu bir şekilde sonlanırken, ortaya çıkan birleşimin adı Büyük Britanya oluyordu. Büyük Britanya ya da daha sık kullanılan ismiyle Birleşik Krallık, İngiltere, Galler, Kuzey İrlanda ve İskoçya’dan oluşmasına rağmen dominant güçler daima İngiltere ve İskoçya olagelmiştir. Bu temel farklılıktan anlaşılacağı gibi, ırk ve kültürleri tamamen farklı kavimlerin bir araya gelip oluşturduğu yarı mozaik topluluk Birleşik Krallık’tır.
İlişkilerde İskoç Milliyetçi Parti’nin Rolü
Son günlerde dünya gündemini, özellikle Birleşik Krallık gündemini meşgul eden konulardan biri İskoçların bağımsızlık amacıyla öne sürdükleri referandum meselesi. İskoç hükümetinin İlk Bakanı konumunda bulunan Alex Salmond, 2014 sonbaharında gerçekleştirmeyi planladıkları referandum ile İskoçya’nın bağımsızlığının oylanacağını duyurdu. İskoç Milliyetçi Parti (SNP) liderliğindeki İskoç hükümetinin bu çıkışı şaşkınlıkla karşılansa da, sorunun köklerine indiğimizde İskoçlar ile İngilizler arasında tam bir uyumun zaten oluşturulamadığı ve bu sebeple şaşkınlığın çok da masumane olmadığı görülüyor.
SNP 1934 tarihinde kuruldu ve ilk zamanlarında parti politikası tam bağımsızlık endeksliydi. Zamanla güç kazanan SNP, kendisini merkez-sol eğilimli olarak sınıflandırdı. Margaret Thatcher döneminde muhalif tutumu nedeniyle adından söz ettiren SNP, Demir Leydi’nin İskoç işçi sendikalarına yaptığı baskılar üzerine muhalefetini daha da arttırdı ve tam olarak bu dönemde İskoç milliyetçiliği körüklendi. Sadece Thatcher değil, Tony Blair da İskoçların isteklerini anlamada ve uygun adımları atmada doğru yörüngeyi tutturamadı. SNP kontrolündeki İskoç hükümetinin, “Anayasal bir kâbus” olacağı yönündeki değerlendirmesi, Tony Blair’in İskoçların eğilimlerini okuma noktasında ne derece yanıldığını gözler önüne sermiştir. Selefleri gibi, şu an ki Başbakan David Cameron da kabinesindeki az sayıda İskoç vekil ile İskoçların şikâyetlerine derman olamadı. Özet geçmek gerekirse, İskoçya’nın siyasi geleceği konusunda SNP’nin ya da muhafazakâr İskoçların fikirlerinin kayda alınmayışı, birleşiminin üzerinden geçen bunca yıla rağmen, İngiltere ve İskoçya arasında hala bir ara yol bulunamamasının başlıca nedenlerinden biridir.
İskoçya’nın Teorisi
İskoçların referandum isteği ekonomik, politik, savunma, dış ilişkiler, kültürel değerler gibi başlıklarda incelenebilir. Yükselen İskoç milliyetçiliğine değindiğim için, kültür konusundan bir kez daha bahsetme ihtiyacı hissetmiyorum. Ekonomik açıdan baktığımızda, İskoç liderlerin bağımsızlık istemesinin elbette bazı nedenleri var. Yapılan İskoç kökenli bazı tahminlere göre, Büyük Krallık’tan ayrılan bir İskoçya dünyanın en zengin 6. ülkesi olacak. Ayrıca Kuzey Denizi’nde bulunan verimli petrol yatakları ve bunların İskoç karasularından geçecek olması da İskoçların bağımsızlık arzusunu kamçılayan bir diğer etken. Özellikle petrol zengini Norveç’in, İskoçya için ideal bir model olarak sık sık dillendirildiği görülüyor.
Ayrılmaya ne kadar yakın?
İspanyol, Fransız ve Amerikalı araştırmacılardan oluşan bir ekip, ekonomik ve kültürel verileri matematiksel işlemlerle harmanlayıp, Avrupa’da yer alan hangi bölgelerin bağlı bulundukları ülkeden ayrılıp, muhtemel bir bağımsız devlet kuracağına yönelik tahminlerde bulunuyor. Araştırmanın doğası GSMH miktarı, eşitsizlikler, kültür ve genetik gibi öznellerin bütün ile karşılaştırılmasına dayanıyor. Bu araştırmadan çıkan sonuç Bask Bölgesi ve İskoçya’nın ayrılmaya en meyilli alanlar olduğunu gösteriyor. Araştırmayı Yugoslavya’nın dağılışına uyarladıklarında, yapılan tahminler ilk olarak Slovenya ve Hırvatistan’ın ayrılacağını onları Bosna, Makedonya ve Arnavutluğun izleyeceğini öngörmüştü ve bu doğruydu. Elbette bir ulusun kaderini belirleyen tamamıyla matematiksel veriler olamaz. Buna ek olarak Profesör Klaus Desmet, İskoçya ve Slovenya örneğini karşılaştırdığımızda, Slovenya’nın Yugoslavya’nın tamamına oranla 3 kat daha zengin olduğunu, oysa İskoçya’nın Birleşik Krallık ile ekonomik açıdan çok büyük farklar barındırmadığını belirtiyor hatta durumun İskoçya aleyhine bir görünümde olduğunu vurguluyor. Yani Slovenya Yugoslavya’dan ayrılmak için yeterli motivasyona sahipken, İskoçya en azından ekonomik manada aynı motivasyona sahip değil. Bu değerlendirmeye göre, ayrılışın ekonomik sebeplerle değil de kültürel değerlerden olabileceği öngörülüyor.
Peki, İskoçlar ve İngilizler ayrılık konusunda ne kadar istekli? İngiliz Telegraph gazetesinin yaptığı anketin sonuçları, İskoçların sanılanın aksine çok da ateşli birer bağımsızlık yanlısı olduğunu göstermiyor. İskoçya’nın bağımsızlığını destekleyen İskoçlar %40 oranındayken, desteklemeyenler %43lük bir pay oluşturuyor. İskoçların ayrılması gerektiğini savunan İngilizlerin oranı %43 iken, ayrılığa karşı çıkanlar %32 seviyesinde. Yani İskoçlar az bir farkla ayrılmama yanlısıyken, İngilizler farklı bir şekilde ayrılığı destekliyor. Ankette sorulan bir diğer soru, İskoçya’nın Birleşik Krallıktan ayrıldığı takdirde refah seviyesinin ne durumda olacağıyla ilgili. Muhtemel bir bağımsızlık durumunda, refah seviyesinin kötüleşeceğini düşünen İskoçların oranı %41, refahın artacağını düşünenler ise %38. İngilizlerin büyük çoğunluğu ise bu ayrılık sonucu İskoçya’nın refahının azalacağını düşünüyor. Anketin sorguladığı bir diğer konu ise, tam bağımsızlık-yarı bağımsızlık ve statükonun devamlılığı ile ilgili. Anketin ilgili kısmından çıkan sonuç, temel olarak iki taraf da mevcut durumun sürdürülmesinden yana. Tam bağımsızlık isteyen İskoçların oranı sadece %26 ve İskoçların tam bağımsızlığını destekleyen İngilizler %33. Telegraph’ın 2240 kişi ile görüşerek yaptığı anketten çıkan en net sonuç, ayrılığın çok da arzulanan bir hedef olmadığı yönünde. Bu nokta da ortaya atılan bir diğer çözüm yolu, “Devo max” denilen, kısmi bağımsızlık. Devo max konseptine göre, İskoçya’nın ekonomik konularda bağımsızlığı, dış politika ve savunma gibi konularda Birleşik Krallığa bağlı kalması öngörülüyor.
Sonuç olarak, İskoç hükümeti bağımsızlık konusunda bir adım atmak istiyorsa bu ekonomik tahminler ve kültürel gerçeklerden çok kendi halkının güvenini kazanmak doğrultusunda olmalıdır. ‘Petrol zengini bir İskoçya’ gibi objektiflikten hayli uzak görünen tahminler Türkiye’de de zaman zaman belli kesimler tarafından yinelenen ‘Kendi kendine yetebilen tek ülke’ minvalini aşamıyor. Son küresel kriz ile iki lider bankasının (Royal Bank of Scotland-Halifax Bank of Scotland) İngiliz hükümeti tarafından sağlanan ekonomik destekler ile ayakta kalması da İskoçya’nın bağımsızlık tezini savunmasını zorlaştırıyor. Önümüzdeki günlerde konunun gidişatı, David Cameron ve Alex Salmond tartışmalarından ziyade İskoç halkının kendi iç tartışmalarına yönelecek görünümünde.
Gürhan Ünal
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü