Avrupalılar her ne kadar gözlerinizin içine baka baka “Avrupa Birliği’nin kuruluş temelleri üçayak üzerine kuruludur ve bunlardan bir tanesi “Adalet” diğeri de İnsan Haklarıdır” diyorlarsa da pek inanmayın.
Avrupalıların ve Avrupa Birliği’nin “Adalet” ve “İnsan Hakları” kavramları kendi çıkarları ile doğru orantılıdır.
Eğer bu kavramlardan herhangi birisinin sonucu, kendi çıkarları doğrultusundaysa ya da -en azından- kendilerine zarar vermeyecekse, kitapta yazsa da, yazmasa da uygundur ve tatbik edilebilir.
Yok eğer iğnenin ucu birazcık kendilerine batacaksa, havadan sudan bir bahane yaratarak ya reddederler ya da konuyu sürüncemede bırakırlar.
Geçen ay içinde Balkanlarda siyasi bir travma yaşandı ancak AB’nin saygınlığına leke süreceği için basına pek yansımadı. Daha önce başka örneklerde gördüğümüz gibi sihirli bir el hem kalemleri kırdı, hem de kulakları tıkadı duyulmasın, bilinmesin diye.
Ama artık yaz gidiyor ve göçmen kuşlar kuzeyden güneye göç ediyorlar. Haber çabucak bizim taraflara da geldi kuşların ağzında.
Olayın kahramanı Almanya Şansölyesi Angela Merkel’di ve Sırp Devlet Başkanı Boris Tadic’e, Tadic’in kendi ofisinde sözlü bir şamar attı.
Merkel’in Tadic’e söyledikleri yenilir yutulur gibi değildi.
“Kosova (Sırbistan’dan ayrıldıktan ve bu şekli ile tanındıktan sonra) bölünemez…”
“Sırbistan bu bölgeyi İdare etmeyi artık bırakmalı…”
“Sırbistan AB’ye girmeden evvel Kosova sorununu çözmeli…”
Siyasi şamar niteliğindeki ültimatom cümleler, AB Komisyonu ile birkaç AB üyesi devletin kendisini, Kıbrıs konusunda olduğu gibi Kosova konusunun da idare edilebileceği ve kuralların “By Pass” edilebileceğine inandıran Tadic’i şok etti.
Tadic’in niyeti bir taraftan AB-Sırbistan Katılım Müzakerelerini başlatmak, diğer taraftan da kuzeydeki katı tutumu sürdürmek ve bağımsız Kosova Devletini reddeden, kabul etmeyen ve tanımayan bir konumda bulunmak.
Tabii Merkel’in bu kararlılığı ve tutumu sadece Tadic’i değil, Belgrad’daki tüm üst düzey siyasileri de politik komaya soktu. Bunun sonucunda da geri adım atmaya başlayan Sırbistan, Kosova konusunda yumuşadı.
Bu gelişmeler güzel hoş ta, Almanya Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliğine giriş başvurusunda, uyum yasaları görüşülürken, katılım Müzakereleri yapılırken ve de Katılım Günü niye bu tavrın bir benzerini göstermedi?
O dönemlerde Sırbistan-Kosova benzeri bir sorun Kıbrıs’ta da yaşanmaktaydı ve halen de yaşanmaya devam ediliyor.
Kıbrıs’ta neredeyse yarım asırdır sürmekte olan bir çatışma ortamı, bir çekişme ortamı, taraflarca halen daha imzalanmamış BM’nin “Ateş Kes” çağrısı varken, ada kesin sınırlarla ikiye bölünmüşken, adada sınır sorunu bulunurken ve de 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, İttifak ve Garantiler Anlaşmasında Garantör Devletlerden herhangi birinin üye olmadığı bir kuruluşa Kıbrıs Cumhuriyetinin üye olamayacağı koşulu bulunurken, AB nasıl oldu da Güney Kıbrıs’ı tam üye yaptı?
Dolayısıyla bu gün Sırbistan’a posta koyup önüne set çeken “Kosova Konusunu halletmeden AB’ye giremezsin” diyen Almanya’nın, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin AB’ye girişine onay vermesinin bir tek açıklaması var. O da “Çifte Standart” uygulaması.
AB işine geldi mi kuralları uygulamakta, işine gelmedi mi de kuralları ve Uluslararası anlaşmaları hiçe sayarak yanından dolaşmakta ve istediğini yapmakta.
AB üyesi devletlerin tarih kitapları bu yüz karası uygulamayı, taraf tutmayı, adamına göre hareket etmeyi, yandaşlarını kayırmayı, kuralları çiğnemeyi ve uluslararası anlaşmaları hiçe saymayı yazamayacaklar ama bizim tarih kitapları bu çifte standardı tüm açıklığıyla yazacak.
AB’nin bu tür yandaş ve kasıtlı davranışları, AB’nin hiçte gıpta edilecek örnek bir kuruluş olmadığını göstermekte.
Prof. Dr. Ata ATUN