ABD’nin çekilmesinin ardından Irak politikasının bölgesel, küresel etkilerinin yanı sıra, Türkiye üzerinde de önemli etkiler doğurması beklenmektedir. 2008 yılında ABD ile Irak hükümeti arasından imzalanan ve ABD askerlerinin Irak’taki statüsünü düzenleyen anlaşma gereği, ABD askerlerinin tamamının 2011 yılı sonu itibariyle Irak’tan çekilmesi gerekmektedir. ABD 2010 yılının Ağustos ayı itibariyle tüm muharip askerlerini Irak’tan çekmiştir. Ağustos ayından sonra da 55 bin civarındaki ABD askeri kademeli olarak Irak’tan ayrılmış, 2011 Eylül ayı itibariyle de 30 bine inmiştir. 5 Ekim 2011’de Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin ofisinde, Iraklı siyasal gruplar tarafından yapılan toplantı sonucunda, Irak’taki son ABD askerinin çekilmesi için 11 Kasım 2011 tarihi belirlenmiştir. Ancak bu durum ABD’nin Irak’taki varlığının son bulacağı anlamına geldiğini ifade etmek doğru olmayacaktır. Bu kapsamda NATO’nun da Irak’ta görev alabileceği tartışılmaktadır.
Irak’ta son dönemde gündemi meşgul eden en önemli konu, ABD sonrası Irak güvenlik güçlerinin Irak’ın güvenliğini sağlama konusunda yeterli olup olmayacağıdır. Bu kapsamda Irak’taki genel kanı olarak Irak güvenlik güçlerinin eğitilmesine ihtiyaç duyulduğu yönünde bir algılamadan söz etmek mümkündür. Buradan hareketle ABD ile Irak yönetimi arasında görüşmeler yapıldığı bilinmektedir. Irak hükümeti tarafından Irak güvenlik güçlerine eğitim vermek amacıyla 300 civarında ABD askerinin yeterli olacağı söylenmektedir. Ancak bazı siyasi gruplar, Irak’ta kalacak ABD askeri sayısına ilişkin yapılan açıklamaların halkı aldattığı ve 16 bine yakın ABD’li yetkilinin ülkede kalacağı iddia etmektedir. Ayrıca ABD’nin eğitim için bile olsa Irak’ta kalması kesinleşmiş gibi Irak’ta bulunacak ABD’li yetkililere “dokunulmazlık” verilip verilmemesi de tartışılmaktadır. ABD’li yetkililerden yapılan açıklamalarda, Irak’ta kalacak ABD’li görevlilere dokunulmazlık verilmemesi halinde, Irak’ta kalınmasının zor olduğu ifade edilmektedir. Dokunulmazlığın anlamı, ABD’li görevlilerin Irak’ta bir suç işlemesi ya da suç işlemeye yönelik bir eylemde bulunması halinde, bu kişilerin Irak yasalarına göre yargılanmamasıdır. Diğer bir değişle Irak’ta suç unsuru sayılabilecek bir eylem yapan ABD’li görevlilerin ABD yasalarına göre ve ABD mahkemeleri tarafından yargılanmalarını sağlamak amaçlanmaktadır. Bilindiği gibi daha önce de Blackwater gibi özel askeri şirketlere bağlı görevliler de Irak’ta pek çok suça karışmış, ancak Irak’la yapılan anlaşma gereği Irak’ta yargılanamayarak ABD mahkemelerinde yargılanmışlardır. Diğer taraftan Irak’ta sadece güvenlik güçlerinin eğitimi ve bürokratlara danışmanlık için kalması beklenen ve herhangi bir eylem ya da hareket imkânı olmayacak ABD’lilere ilişkin bu yönde bir dokunulmazlığın talep edilmesi de oldukça manidardır. Bu açıdan ABD’nin Irak’taki çıkarlarıyla uyuşmayan bir durum gerçekleştiğinde Irak’ta eylem yapabileceği düşünülmektedir.
Bu noktada ABD’li unsurların Irak’ta kalmaya devam edeceğini öngörmek mümkündür. Ancak Irak’tan muharip güçlerini çeken ABD’nin Irak’taki temel dinamikler açısından etkisinin azalacağı da söylenebilir. Zira ABD’nin Irak’taki muharip askerlerin varlığının, terör unsurları ve silahlı çeteler için caydırıcı bir nitelik taşıdığını da söylemek yerinde olacaktır. Bu açıdan ABD’nin muharip askerlerinin tamamının Irak’tan çekilmesinin ardından Irak güvenlik güçlerinin yetersiz kalması durumunda, istenmeyecek bir durum olmakla birlikte, Irak’taki şiddet eylemlerinin ve adam kaçırma, faili meçhul cinayet gibi şiddet içerikli adi suçların artma eğilimi gösterebileceği düşünülmektedir. Öte yandan ülkedeki güvenlik güçleri arasında ve hatta içerisinde de bir yetki paylaşımı ve etnik gruplaşmalar açısından bir rekabet olduğu gerçeği de göz ardı edilmemelidir. Artık bölge ve Irak medyasında da sıkça ifade edildiği şekilde, zaman zaman Irak ordu ve polis güçleri karşı karşıya geldiği gibi zaman zaman da güvenlik güçleri içerisindeki etnik ve mezhepsel kutuplaşmaların da gün yüzüne çıktığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu nedenle Iraklı yetkililerin devlet birimlerindeki kurumsallaşma ve bütünleşmeyi sağlayamamaları durumunda, Irak’ın kötü senaryolarla karşı karşıya kalması muhtemeldir.
ABD’nin Irak’tan çekilmesinin bölgesel etkilerine bakıldığında, bölgedeki ABD etkisinin azalmasının İran’ın elini güçlendireceği yorumları yapılmaktadır. Ancak tersinden bir okuma yapılacak olursa, İran’ın sürekli olarak Irak’taki ABD varlığını bahane ederek, bölgede hareket alanı sağlamaya çalıştığı ve ABD karşıtlığını öne sürerek uyguladığı politikaları bölge ülkeleri ve dinamikleri açısından meşrulaştırmaya çalıştığı görülmektedir. Bu açıdan ABD’nin Irak’tan çekilmesinin ardından İran’ın Irak’ta ve bölgede daha etkin bir rol oynama çabasına girebileceği söylenebilir. Bu noktada ABD’nin bölgedeki İran faktörünün dengelenmesi açısından Türkiye’nin bu süreçte daha etkin bir rol almasını desteklemesi muhtemeldir. Öte yandan bölgede İran’ı dengeleme politikası açısından Türkiye’nin daha aktif olması beklenebileceği gibi, Türkiye’nin ulusal güvenliği ve dış politika çıkarları açısından da Irak politikası açısından da proaktif politikalar üretmesi söz konusu olabilir. Özellikle Irak’ın kuzeyinde üslenen ve buradan yönlendirdiği şiddet eylemleriyle Türkiye’de huzursuzluk yaratan terör örgütü PKK’nın eylemlerinin önüne geçilmesi ve Irak’taki varlığının bitirilmesi açısından Türkiye’nin ABD sonrası Irak’taki etkin politikasının önem kazanacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu açıdan Irak merkezi hükümetiyle ilişkilerin önemli olacağı gibi, Bölgesel Kürt Yönetim ile de kurulacak diyaloğun etkili olacağı söylenebilir.
Zira bölgesel politika açısından düşünüldüğünde, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin niteliğinin de ABD sonrası Irak politikasında etkili olacağı değerlendirilmektedir. İsrail’in, Irak’taki Kürt gruplara ve dolayısıyla Bölgesel Kürt Yönetimi’ne destek verdiği, uluslararası kamuoyu tarafından da bilinen bir gerçektir. İsrail’in Irak’ta oluşacak güç boşluğunu Kürt gruplar üzerinden doldurmaya ve İran’ı dengelemeye çalışması muhtemeldir. Öte yandan ABD sonrası İran’ın Irak’ta etkisinin artırması ve İsrail’in Irak’ın içerisinde İran’ı dengeleyememesi durumunda, İsrail’i bölgesel bir destek arama çabasına sürükleyebilir. Bu açıdan İsrail’in yeniden Türkiye’yle yakınlaşmaya çalışması söz konusu olabilir. Ayrıca İsrail’in Kürt gruplarla geliştireceği ilişki düzeyinin de Türkiye’nin ABD sonrası Irak’ta etkin bir politika üretmesinde etkili olacağı düşünülmektedir.
Diğer taraftan ABD’nin çekilmesinin ardından bölgedeki “üç sac ayağı”ndan biri olarak değerlendirebileceğimiz Suudi Arabistan’ın durumu da dikkate alınmalıdır. Suudi Arabistan’ın Irak’a ilişkin temel kaygısı İran’ın etkisinin artmasıdır. ABD’nin Irak’tan çekilmeye başlaması ile birlikte Suudi Arabistan’daki endişe ve kaygı da artacaktır. Bu durumda Türkiye ve Suudi Arabistan’ın yakınlaşması söz konusu olabilecektir. Her ne kadar hem Türkiye hem de İranlı yetkililer karşılıklı ilişkiler konusunda temkinli bir yaklaşık sergileseler de Suriye konusunda da Türkiye ve İran arasında bir anlaşmazlık olduğu söylenebilir.
Sonuç olarak bölgede ABD’nin Irak’tan çekilmesinin ardından ortaya çıkabilecek durumlar göz önünde bulundurulduğunda kilit ülkenin Türkiye olduğunu ifade etmek mümkündür. Bölgesel dengeler düşünüldüğünde Türkiye’nin yer alacağı tarafın, bölgesel politikalarda bir adım ileride duracağını söylenebilir. Bu açıdan son konjonktürde Türkiye’nin pozisyonunun bölgesel dinamik ve politikaları da şekillendireceği değerlendirilmektedir.
Bilgay Duman
ORSAM Ortadoğu Uzmanı
Kaynak: ORSAM
KAYNAKÇA
Örnekler için ORSAM tarafından bir seri olarak çıkarılan, “Karikatürlerin Dilinden Irak’ı Anlamak” başlıklı raporlara bakılabilir. http://orsam.org.tr/tr/orsamraporlararsiv.aspx, Erişim: 10 Ekim 2011.