ABD’nin Irak’ta sona eren fiili askeri işgali, ülkedeki siyasal dengeleri de yerinden oynatmış gözüküyor. Son dönemde Irak siyasetinde en çok üzerinde tartışılan konu olan, ABD’nin Irak’tan çekilmesinin ardından ortaya çıkacak güç boşluğunun ülkedeki siyasi dengeleri ne yönde etkileyeceği ve bu güç boşluklarının kimler tarafından ve nasıl doldurulacağına ilişkin algılamaların yol açtığı gerginliklerin bugün Irak’ta kamplaşma ve ayrışmayı beraberinde getirmeye başladığını söylemek mümkündür. 28 Kasım 2011 günü Irak Parlamentosu binasının önünde patlayan ve 1 kişinin ölümüne 4 milletvekilinin de yaralanmasına yol açan bombalı araç saldırısına ilişkin yapılan soruşturmanın ardından Tarık El-Haşimi’nin özel kalem müdürü ve bazı korumalarının da bu eyleme karıştıkları gerekçesiyle Haşimi ve 7 korumasının Bağdat Havaalanından çıkış yapmak üzereyken engellenmiş ve 2 koruması da tutuklanmıştır. Haşimi’ye ilişkin tutuklama kararı ve hemen ardından korumalarının tutuklanması gerginliklerin ana kaynağı, “buz dağının görünen yüzü” olmuştur.
15 Aralık 2011 günü Uluslararası Bağdat Havaalanında ABD Savunma Bakanı Leon Panetta’nın da katılımıyla düzenlenen törenle ABD’nin bayrak indirmesinin ardından 17 Aralık 2011’de Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El-Haşimi hakkında Irak Yüksek Mahkemesi tarafından çıkarılan tutuklama kararı ve hemen ardından Haşimi’nin de içerisinde bulunduğu İyad Allavi liderliğindeki Irakiye listesinin Irak Parlamentosunu boykot ederek üyeliklerini askıya almalarıyla başlayan siyasi gerginlik halen devam etmektedir. Irak’ta 7 Mart 2010’da yapılan seçimlerin galibi olan ve 91 milletvekili çıkarmayı başaran Irakiye Listesi, daha sonraki süreçte güç kaybetmiştir. Şimdi 325 sandalyeli Irak Parlamentosunda 82 milletvekiliyle temsil edilen Irakiye Listesi, Tarık El Haşimi’nin evinde bir toplantı yaparak, Başbakan Nuri El-Maliki’nin ülkeyle ilgili önemli kararları tek başına almasını protesto etmek amacıyla, Irak Parlamentosundaki üyeliklerini askıya alırken, Irakiye Listesi içerisinden hükümette yer alan bakanların da istifalarını Irakiye Listesine ilettikleri ve bu istifalarında çok yakında yürürlüğe konacağı açıklanmıştır. Bunun üzerine Nuri El-Maliki de Başbakan Yardımcısı Salih El-Mutlak’ın görevini yeterince yerine getiremediği gerekçesiyle El-Mutlak üzerindeki güven oyunun çekilmesi için Irak Parlamentosu içerisindeki en büyük kitle olan Irak Ulusal Listesinden talepte bulunduğu açıklanmış ve bu talep siyasi ortamı iyice gerginleştirmiştir. Bilindiği gibi son 2-3 aylık süreç içerisinde Salih El-Mutlak ve Nuri El-Maliki arasındaki siyasi gerginlik artmış, Salih El-Mutlak, Nuri El-Maliki’yi diktatörlükle suçlamıştır. Salih El-Mutlak, Nuri El-Maliki ABD’ye gitmeden önce de Salih El-Mutlak, Nuri El-Maliki’nin yürüttüğü politikayı eleştirerek bunun ülkede bir iç savaşa neden olacağı yönünde eleştirilerini dile getirmiştir.
Gerginliğin tarafları dikkate alındığında restleşmelerin temel olarak iki farklı yönde yaşandığı görülmektedir. Öncelikle karşı karşıya gelen tarafların mezhebi olarak farklılaştığı görülmektedir. Zira Irakiye Listesi ve Maliki’nin liderliğindeki Kanun Devlet Koalisyonu milletvekilleri dikkate alındığında bu mezhebi karşıtlık görülmektedir. Her ne kadar mezhebi bir yapı arz etmediklerini vurgulasalar da Sünnilerin oluşturduğu Irakiye Listesi ve Şiilerin oluşturduğu Kanun Devleti Koalisyonu içerisindeki isimler karşı karşıya gelmektedir. Bu açıdan mezhebi saflaşma 2006-2007’de olduğu kadar keskin olmasa da Irak’ı tehdit eden bir potansiyel içermesi nedeniyle dikkat edilmesi gereken bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu gerginliğin giderilmesi için hem Şii hem de Sünni grupların içerisindeki bazı kişilerin arabuluculuk yapmaya çalıştığı söylenmektedir. Özellikle Irak eski Başbakanı İbrahim El-Caferi gibi etkin politik figürlerin bu gerginliğin giderilmesi için çaba harcaması önemlidir.
Diğer taraftan karşı karşıya gelen siyasi aktörlerin merkeziyetçi ve yerel yönetim taraftarları oldukları da görülmektedir. 2009 yılından bu yana Irak’ta yapılan yerel seçimlerini kazanmasının da etkisiyle merkezi yapının güçlendirilmesine gayret gösteren Başbakan Nuri El-Maliki’nin, elde ettiği iktidarı merkezi yönetimi güçlendirerek elinde tutmaya çalıştığı söylenebilir. Öte yandan Maliki’nin ve özellikle Şii ağırlıklı hükümetin gücünü kırmak isteyen Sünni gruplar da son dönemde yerel yönetimler ilan etme çabasına girmiş ve Sünnilerin çoğunluğunu oluşturduğu Selahattin, Diyala ve Anbar vilayet meclisleri tarafından özerk bölge oluşturma kararları alınmıştır. Aslında daha öncesinde Basra, Meysan, Zikar gibi Şiilerin çoğunlukta olduğu güney vilayetlerinde de özerk bölge kararları alınmasına rağmen, Şii grupların etkinliği bu vilayetlerdeki özerk bölge taleplerinin sesini azaltmış görülmektedir. bu noktada Şiilerin merkezi etkinliğini azaltacağı düşünülen ve bölgelerinde Sünnileri daha güçlü kılabilecek özerk bölge tartışmalarının son dönemdeki Irak siyasetindeki kamplaşmalarının diğer bir yönü olarak karşımıza çıkmaktadır.
Son noktada “ulusal birlik hükümeti” olarak kurulduğu söylenen Irak hükümetinde iç muhalefetin ortaya çıktığı ve bu muhalefetin hükümetin çalışmalarını sekteye uğrattığı görülmektedir. Hükümetin çalışamaz hale gelmesi de zaten son derece yetersiz olduğu görülen devlet hizmetlerinin sağlanamamasına neden olmaktadır. Bu durumun hükümeti iyice köşeye sıkıştırabileceği düşünülmektedir. Nitekim Ortadoğu’yu etkisi altına alan halk isyanları Şubat ve Mart 2011’de Irak’ta da etkili olmuş ve Irak’ın hemen her vilayetinde protesto gösterileri yapılmıştır. Protesto gösterileri sonucunda Nuri El-Maliki hükümetin çalışmalarını gözden geçirmek için 100 günlük süre istemiş, ardından bakanlıklarla ilgili revizyon yapmıştır. Ancak Irak hükümetinin yapılanmasına ilişkin sıkıntılar olduğu görülmektedir. Halen güvenliklerle ilgili bakanlıkların ataması yapılamamışken, hükümetin krize girmesi güvenlik boşluğunu daha da derinleştirebilir. Bu durum Irak’taki güvenliğin daha da kötü bir hal almasına sebep olabilecek niteliktedir. Bu açıdan Irak’taki tüm siyasi aktörlerin daha sorumlu davranması gerektiği düşünülmektedir. Zira Irak’ın tekrar siyasal olarak ayrışması, Irak’ı bir daha bir araya getirilemez duruma sokulabilir. Bu aşamada bölge ülkelerinin de Irak’ın iç işlerine karışmadan sorumlu davranarak, ülkedeki kaosun sona erdirilmesinde işbirliğini ön planda tutan adımlar atması hem Irak hem de bölgenin geleceği açısından önemli olduğu değerlendirilmektedir.
Yazının İngilizcesi için tıklayınız…
Bilgay Duman
ORSAM Ortadoğu Uzmanı
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Doktora Programı
Kaynak: ORSAM