ABD Seçimleri ve Orta Doğu: Paradigmatik Bakış Sorunsalı

ABD’de birçok araştırma merkezi başta olmak üzere Amerikan seçimlerinin özelde Orta Doğu ve genelde de Dünya siyasetine etkisi üzerine bir yığın analiz yapılmıştır. Amerikan merkezli düşüncenin halen dünyayı ABD’deki değişim üzerinden okumaya çalışması anlaşılabilir bir durumdur. Ancak, Türkiye’de de Amerikan seçimlerinin Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya etkisi adı altında bazı çalışma, analiz ve raporların yayınlandığı dikkat çekmektedir. Bazı raporlarda Amerikan başkanlık seçim sonuçlarının Suriye’deki gelişmeler üzerine belirleyici bir rol yapacağı farklı şekilde dile getirilmiştir. Ancak, Amerika üzerinden Orta Doğu’yu bakmak yerine paradigma değişikliğine giderek, Orta Doğu ve Kuzey Afrika merkezli bir bakış açısıyla olaylara bakıldığında yöntemin farklılaştığı dikkat çekmektedir. Edilgen olan bir Orta Doğu’dan ziyade etkin olan ve yönlendiren bir coğrafya ve toplumla karşı karşıya olduğumuz bir dönem ve süreçten geçiyoruz.  Dolayısıyla Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan radikal değişimlerin zorunlu olarak ABD’nin de bölge politikalarında değişimlere yol açabileceği üzerinden hareketle analizlerimizi yapmak zorundayız. Bu kapsamda soruna seçimlerin ardından ABD’nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika politikası yerine Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan ve yaşanacak olan değişimlerin ABD’ye etkisi şeklinde bakmak gerekir. Çünkü değişimin odağında yer alan bölge doğrudan ABD’nin de politikalarını etkilemektedir. Sorun Cumhuriyetçilerin ve Demokratların değişim karşısında nasıl bir politika izleyecekleriyle ilişkilidir. Ancak, burada da devletin kapasitesi ile dış politikası arasında bir ilişki olduğunu not etmek gerekir. ABD’nin Irak ve Afganistan’da yaşadığı ve yaşamaya devam ettiği hezimetin ardından yeni bir maceraya sürüklenecek ekonomik, askeri, toplumsal ve siyasal kapasiteye ve iradeye sahip olup olmadığı tartışmalıdır. ABD’den yapılan açıklamalar ve göstergeler de ABD’nin bölge dinamiklerini dikkate almadan Suriye’ye yönelik askeri içerikli bir girişime yönelmeyeceği yolundadır.

Bu bağlamda 6 Kasım’da 2012’de gerçekleştirilen Amerikan seçimlerinin doğrudan Orta Doğu ve Kuzey Afrika’yla ilişkisi farklı şekillerde ortaya çıkacaktır. Amerikan seçimlerinin ardından bölgeye yönelik Amerikan dış politikasında nasıl bir değişim olacağı İsrail, Suriye, İran, Körfez ülkelerinin güvenlik sorunları, Selefiler ve İhvancıların ABD ile nasıl ilişki kurmaya yöneleceği ile doğrudan bağlantılıdır. Ayrıca, bölgede artan gerginliğin doğrudan Amerikan güvenliği ve ekonomisi üzerine etkisi de seçimlerin ardından gündeme gelecek konular arasında yer alması beklenmektedir.

Seçimlerin ardından ABD’de başa geçecek iktidarın masasında ilgilenmek zorunda kalacağı sorunlar ve konuların başında hiç şüphesiz Suriye meselesi gelecektir. Bununla ilişkili olarak İsrail’in güvenliği ve İran meselesi, Körfez ülkelerinin güvenlik sorunları ve rejimlerinin devamı sorunsalı, petrol güvenliği ve bu bağlamda Hürmüz Boğazı’nın geçiş güvenliği, Selefilerin artan etkisi ve bunlarla mücadele, İhvancı gruplarla ilişkiler, Irak’taki güvenlik sorunsalı, Afganistan’dan çekilme öncesi belli ölçülerde istikrarın sağlanması önemli gündem maddeleri arasında yer alacaktır. Tüm bu alanlarda yaşanacak değişimlerin ABD’yi nasıl etkileyeceğini şimdiden öngörmek mümkün olmamakla birlikte bazı öngörülerde bulunmak da mümkündür. Örneğin, ABD’nin Kuzey Afrika hattında iktidara ortak olan İhvancı gruplarla yakın bir ilişki kuracağı öngörülmektedir. 2011 öncesi dönemde olduğu gibi söz konusu yapıları dışlayan politikaların ABD’nin bölgedeki çıkarlarına zarar vereceği ortadadır.

Suriye’de Yaşanan İç Savaş ve Amerikan Pozisyonu

Suriye’de yaşanan iç savaşın üzerinden yaklaşık 20 ay geçmesine rağmen sorunun nasıl çözüleceği yönünde uluslararası toplumda bir görüş birliği ortaya çıkmış değildir. Obama yönetimi diplomatik müdahaleler ve diplomatik çözümler üzerinden yoğunlaşırken, seçimlere birkaç gün kala Clinton’un Suriye Ulusal Konseyi’ni eleştiren konuşmaları ve açıklamaları Obama yönetiminin seçimlerin ardından Esad yönetimi ile müzakere edebilecek yeni bir muhalefet hareketi ortaya çıkartmak için girişimlerini hızlandıracağının açık işaretlerini olarak algılanmıştır. Cumhuriyetçi aday ise bazı açıklamalarında muhaliflerin silahlandırılması gibi konuları gündeme taşımasına rağmen, ABD’nin tek başına muhalif grupları silahlandırmak yerine bölgesel aktörlerin eliyle silahlandırma sürecine destek vereceği düşünülmektedir. Dolayısıyla yapılan açıklamaların doğrudan Obama’nın Suriye politikasını eleştirmek amaçlı olma ihtimalı yüksektir.

ABD’nin Suriye krizinde diplomatik yöntemlere dayalı bir strateji izlemesinin temel nedeni ise Suriyeli gruplar ile bölge ülkelerinin soruna olan angajmanlarıdır. Dolayısıyla ABD’nin Suriye politikasını oluşturan temel unsurların başında Obama yönetiminin Suriye politikası değil aksine Suriyeli grupların ve bölge ülkeleri ile toplumlarının Suriye sorununa olan etkileridir. Eğer Suriye halkının bir kısmı, İran, Hizbullah ve Maliki yönetimi doğrudan Suriye rejiminin yanında yer almasaydı belki ABD bölgesel müttefiklerinin yönlendirmesiyle askeri seçeneklerin de masada olduğu daha aktif bir Suriye politikasına yönelebilirdi. Türkiye’nin yanı sıra Suudi Arabistan gibi bölgesel müttefiklerin güvenli bölgeye yönelik beklentilerinin NATO üzerinden karşılanması için harekete geçmiş olabilirdi. Ancak, ABD’nin söz konusu talepleri karşılamadaki isteksizliğinin doğrudan seçim süreciyle ilişkili olmadığı düşünülmektedir. Aksine askeri bir müdahalenin karşı bir direnişe yol açma durumunun ABD’yi pasif bir pozisyon almaya yönelttiği düşünülebilir. Bu bağlamda etkin olan tarafın bölge toplumları olduğu, ABD’nin ise etkilenen taraf olduğu ileri sürülebilir. Dolayısıyla seçimlerin ardından da ABD’nin Suriye politikasının bölgedeki gelişmelerden bağımsız olmayacağını belirtmek gerekir. Hangi aday seçimleri kazanırsa kazansın, bölge halklarının Suriye sorununa angajmanları ve etkilerini dikkate alan bir politika izleyeceğini öngörmek gerekir. ABD’nin dünyayı şekillendirdiği bakış açısıyla Orta Doğu’yu okumak yerine Orta Doğu’daki gelişmelerin ABD’nin politikaları üzerinde sınırlayıcı bir etkiye yol açtığını görmek gerekir. Daha açık bir deyişle ABD’nin Suriye politikası bir anlamda bölgedeki gelişmelere bağlı bir sonuçtur. Bölge dinamikleri Suriye politikasında ABD’yi yönlendirici bir etkiye sahiptir. Sonuç olarak bu aşamadan sonra bölgedeki gelişmelerin Amerikan politikaları üzerine etkisi adı altında raporların hazırlanacağı bir döneme girdiğimizi görmek gerekir. Bundan dolayı artık Türkiye merkezli düşünce kuruluşlarının da şubelerini ve gözlerini Washington’a değil, Riyad’a, Bağdat’a, Tahran, Kahire’ye veya Sana’a’a açmaları gerekmektedir.  Amerikan seçimlerini kimin kazandığından veya ABD’nin ne düşündüğünden daha da önemli olan nokta, bölge halklarının ne düşündüğü yeni bir dönem başlamıştır.

 Doç. Dr. Veysel Ayhan

IMPR Başkanı

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Srebrenitsa Soykırımı Mahkumu Radislav Krstic’in Mektubu

Srebrenitsa’da soykırımın desteklenmesi ve yardım edilmesi suçundan Lahey’de 35...

Trump’ın Ukrayna’da Batı/NATO Barış Gücü Planına Yönelik 10 Engel

Andrew Korybko 10 Obstacles To Trump’s Reported Plan For Western/NATO...

Türkiye-AB İlişkilerinde Kırılma Noktası: AK Parti Döneminde Yaşanan Gelişmeler ve Güncel Durum

Dr. Aziz Armutlu Giriş: Türkiye AB İliskileri Türkiye ile Avrupa Birliği...

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...