Dr. Aziz Armutlu
Giriş: Türkiye AB İliskileri
Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki ilişkiler, Türkiye’nin AB üyelik sürecinin uzun ve karmaşık bir tarihe sahip olması nedeniyle birçok dönüm noktasından geçmiştir. Türkiye’nin üyelik süreci, 1999 Helsinki Zirvesi’nde AB tarafından resmen aday ülke olarak tanınması ve 2005 yılında müzakerelerin başlamasıyla önemli bir ivme kazanmış olsa da 2016 yılından itibaren bu süreç fiilen durma noktasına gelmiştir. 2023 yılı itibarıyla Türkiye-AB ilişkileri, özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarıyla “kırılma noktasına” gelmiş ve iki taraf arasındaki ilişkilerin geleceği belirsizlik içinde kalmıştır. Bu analizin amacı, AK Parti iktidarı döneminde Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin kırılma noktasına gelmesine neden olan olayları ve mevcut durumu ele almaktadır. Türkiye AB İlişkileri
Tarihsel Arka Plan
Türkiye’nin AB üyeliği için attığı ilk adımlar, 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşması ile atılmıştır. Bu anlaşma, Türkiye ile o dönemdeki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) arasında bir ortaklık tesis etmiş ve Türkiye’nin nihai hedefinin tam üyelik olduğunu vurgulamıştır. Anlaşmanın amacı Türkiye ile AET arasında ekonomik iş birliği kurmak, ticari engelleri kaldırmak ve nihayetinde Türkiye’nin AB iç pazarına entegrasyonunu sağlamaktı. Ankara Anlaşması, Türkiye’nin ekonomik modernizasyonunu hızlandırmak ve Avrupa ile olan ticari bağlarını güçlendirmek amacıyla önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilmiştir. Türkiye AB İlişkileri
Bu anlaşma, kademeli bir süreç olarak tasarlanmış ve üç aşamadan oluşmuştur: hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve nihai dönem. Hazırlık döneminde, Türkiye’nin AET ile serbest ticaret bölgeleri oluşturması planlanırken geçiş döneminde, karşılıklı gümrük vergilerinin azaltılması hedeflenmiştir. Nihai dönemde ise Türkiye’nin tam üye olarak Avrupa Ekonomik Topluluğu’na katılması öngörülüyordu(AB, 2024). Ancak bu süreç beklenildiği gibi hızla ilerlememiştir ve Türkiye’nin ekonomik koşulları nedeniyle bazı hedeflere ulaşılması ertelenmiştir.
1987 yılında Türkiye, Turgut Özal hükümeti döneminde AET’ye tam üyelik başvurusunda bulunarak üyelik hedefini yeniden gündeme getirmiştir. Türkiye’nin bu başvurusu, Avrupa’da yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmelerin yanı sıra Türkiye’nin kendi iç politik ve ekonomik reformlarına paralel olarak gerçekleşmiştir. Ancak 1989 yılında Avrupa Komisyonu, Türkiye’nin başvurusuna olumsuz bir yanıt vererek müzakerelerin başlamasını ertelemiştir. Komisyon, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi yapısındaki eksiklikleri, insan hakları ihlallerini ve demokratik standartların düşük olmasını gerekçe göstererek Türkiye’nin üyelik için yeterince hazır olmadığını belirtmiştir.
Bu dönemde, AB ile Türkiye arasında birçok siyasi ve ekonomik mesele gündemdeydi. Özellikle Türkiye’nin Kıbrıs sorunu, insan hakları konusundaki eleştiriler ve Kürt sorunu gibi meseleler, Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinde büyük engeller oluşturuyordu. Ayrıca Türkiye’nin o dönemde yaşadığı ekonomik zorluklar, yüksek enflasyon ve işsizlik oranları, AB’nin Türkiye’ye yönelik çekincelerini artırmıştır. Türkiye, bu engelleri aşmak için bazı reformlar yapmaya çalışsa da AB’nin genişleme süreci içinde Türkiye’nin üyelik başvurusu geri plana itilmiştir.
Türkiye’nin tam üyelik başvurusunun reddedilmesine rağmen 1990’lı yıllarda Türkiye-AB ilişkileri, Gümrük Birliği Anlaşması ile yeni bir boyut kazanmıştır. 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği, Türkiye’nin AB iç pazarına daha fazla entegre olmasını sağlamış, ticari ilişkilerde önemli bir ilerleme kaydedilmiştir. Bu anlaşma, Türkiye’nin sanayi ürünlerinde AB ile serbest ticaret yapmasına olanak tanımış; ancak tarım ürünleri ve hizmetler gibi diğer alanlarda tam bir serbestleşme sağlanamamıştır. Türkiye AB İlişkileri
Bu çerçevede Türkiye’nin AB ile ilişkileri, 1963’te başlayan ortaklık sürecinden itibaren birçok dönüm noktasından geçmiş, üyelik hedefine yönelik atılan adımlar çeşitli siyasi ve ekonomik engellerle yavaşlamıştır. Türkiye’nin AET’ye tam üyelik başvurusu ve ardından gelen Gümrük Birliği Anlaşması, Türkiye-AB ilişkilerinde dönemin en önemli gelişmelerinden biri olarak kabul edilmektedir. Ancak tam üyelik sürecinin gerçekleşmesi için Türkiye’nin hem iç reformlarını hızlandırması hem de AB’nin genişleme politikasında Türkiye’ye yönelik daha açık bir tutum sergilemesi koşulu getirilmiştir.
AK Parti İktidarı Dönemi ve İvme Kazanan İlişkiler (2002-2005)
2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) iktidara geldikten sonra Türkiye-AB ilişkilerinde ciddi bir ivme yaşanmıştır. AK Parti’nin reform odaklı dış politikası, Türkiye’yi AB üyeliği hedefi doğrultusunda önemli adımlar atmaya yönlendirmiştir. Özellikle insan hakları, demokratikleşme ve hukuk devleti konularında atılan adımlar, Türkiye’nin AB tarafından daha olumlu bir gözle değerlendirilmesine katkıda bulunmuştur. Bu reformların neticesinde Türkiye, 1999 Helsinki Zirvesi’nde aday ülke olarak tanınmış ve 3 Ekim 2005 tarihinde tam üyelik müzakereleri başlamıştır. Bu süreçte AK Parti hükümeti tarafından atılan somut adımlar ve reformlar şu şekilde sıralanabilir:
AB Uyum Yasaları Paketi
AK Parti hükümeti, AB ile müzakere sürecini hızlandırmak amacıyla AB Uyum Yasaları Paketleri adı altında birçok yasa değişikliğine gitmiştir. Bu paketler, Türkiye’nin AB kriterlerine uyum sağlamak için kapsamlı bir reform programını içermektedir. 2003 ve 2004 yıllarında çıkarılan AB uyum paketleri, Türkiye’de insan hakları, ifade özgürlüğü, azınlık hakları ve işkenceye karşı sıfır tolerans gibi alanlarda önemli düzenlemeler getirmiştir. Bu paketlerle, mevcut mevzuat değiştirilerek insan haklarının iyileştirilmesi, işkenceye karşı güvencelerin artırılması, ifade ve basın özgürlüğünün genişletilmesi, dernekleşme, toplantı ve gösteri özgürlüklerinin güçlendirilmesi, kültürel hakların genişletilmesi, kadın-erkek eşitliğinin iyileştirilmesi ve demokrasinin pekiştirilmesi alanlarında iyileştirmeler kaydedilmiştir(Avrupa Birliği Bakanlığı, 2004). Bu kapsamda Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu ve Dernekler Kanunu gibi birçok yasa AB standartlarına uygun hale getirilmiştir.
İşkence ve Kötü Muameleye Karşı Mücadele
AK Parti hükümetinin en önemli reformlarından bir diğeri, işkence ve kötü muameleye karşı sıfır tolerans politikası olmuştur. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından işkence ve kötü muamele konusunda sıkça eleştiriliyordu; AK Parti, bu eleştirileri gidermek ve AB’nin insan hakları kriterlerine uyum sağlamak amacıyla işkenceye karşı etkin bir mücadele başlatmıştır.
Polis ve jandarma gözetiminde işkence iddialarına karşı cezai yaptırımların artırılması, gözaltı sürelerinin kısaltılması ve gözaltında avukat bulundurulmasının zorunlu hale getirilmesi bu dönemde yapılan önemli reformlar arasında yer almıştır(İnsan Hakları Derneği, 2004).
Kürt Sorununa Yönelik Reformlar
AK Parti hükümeti, Kürt sorununa yönelik de bir dizi reform gerçekleştirmiştir. Özellikle AB’nin taleplerine yanıt olarak Türkiye’de Kürt vatandaşlarının ana dilde yayın yapma ve eğitim alma haklarını tanıyan reformlar hayata geçirilmiştir. 2004 yılında, TRT’nin Kürtçe yayın yapmasına izin verilmesi bu reformların en somut örneklerinden biridir. Ayrıca Kürtçe dil kurslarının açılmasına yönelik kısıtlamalar kaldırılmış ve Kürtçe eğitimin önündeki engeller hafifletilmiştir(Kriter, 2022). Bu adımlar, Türkiye’nin AB üyelik sürecinde kritik bir gelişme olarak değerlendirilmiştir.
Sivil-Asker İlişkilerinde Demokratikleşme
AK Parti, AB’nin Türkiye’ye yönelik eleştirilerinden biri olan sivil-asker ilişkilerini demokratikleştirme konusunda da önemli adımlar atmıştır. Türkiye’de askerin siyasete müdahalesini sınırlandırmak ve askeri vesayeti ortadan kaldırmak amacıyla, Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) yapısı değiştirilmiş ve MGK’da sivil üyelerin ağırlığı artırılmıştır. Özellikle 2003 yılında çıkarılan 4963 sayılı kanunla, MGK’nın yapısı yeniden düzenlenmiş ve sivil üyelerin sayısı artırılmıştır(MGKGS, 2003). Türkiye AB İlişkileri
2003 yılında yapılan değişiklikle, MGK’nın kararlarının tavsiye niteliğinde olması ve askerî yetkililerin siyasetteki etkilerinin azaltılması, Türkiye’nin demokratikleşme sürecine katkı sağlamıştır. Bu düzenlemeler, AB’nin demokrasi kriterlerine uyum sağlama amacı taşıyan önemli adımlardır.
Kopenhag Siyasi Kriterlerine Uyum
AB üyelik sürecinde en önemli kriterlerden biri olan Kopenhag Siyasi Kriterleri, insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve azınlık haklarına saygıyı esas alır(Wikipedi). AK Parti hükümeti, bu kriterlere uyum sağlamak amacıyla yargı reformları başta olmak üzere birçok yapısal reform gerçekleştirmiştir. 2004 yılında Anayasa’da yapılan değişikliklerle, yargının bağımsızlığı güçlendirilmiş, ifade özgürlüğü genişletilmiş ve insan hakları ihlallerine karşı daha etkin bir hukuki çerçeve oluşturulmuştur. Özellikle idam cezasının kaldırılması ve terörle mücadelede keyfi tutuklamaların önüne geçilmesi, AB’nin talepleri doğrultusunda gerçekleştirilen önemli reformlar arasında yer almıştır(AK, 2004). Bu gelişmeler, Avrupa Komisyonu’nun 6 Ekim 2004 tarihli Türkiye İlerleme Raporu’nda detaylı olarak ele alınmıştır.
Kıbrıs Meselesi ve Annan Planı
2004 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) hükümeti, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlanan Annan Planı’nı desteklemiştir. Bu destek, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecinde önemli bir adım olarak değerlendirilmiştir. Annan Planı, Kıbrıs’ın birleşmesini ve iki toplumlu bir federasyon kurulmasını öngörüyordu. Ancak, 24 Nisan 2004’te yapılan referandumda, Kıbrıslı Türkler planı kabul ederken, Kıbrıslı Rumlar reddetmiştir(Hürriyet, 2004). Bu plan, Kıbrıs’ta Türk ve Rum toplumlarının birleşmesini ve adada federal bir yapı oluşturulmasını öngörüyordu. AK Parti, bu plana destek vererek uluslararası arenada çözümden yana bir tutum sergilemiş ve AB ile ilişkilerde önemli bir olumlu etki yaratmıştır. Ancak Kıbrıslı Rumlar referandumda planı reddederken Kıbrıslı Türkler kabul etmiştir. Bu süreçte Türkiye’nin yapıcı rolü, AB tarafından takdir edilmiştir; ancak Rumların planı reddetmesi sonrası Kıbrıs meselesi çözülmemiş ve AB-Türkiye müzakerelerinde engel olmaya devam etmiştir.
Bu gelişmeler bağlamında AK Partinin ilk yıllarında, Türkiye’nin AB üyelik süreci önemli bir ivme kazanmış ve reformlar hızla gerçekleştirilmiştir. İnsan hakları, demokratikleşme, azınlık hakları, sivil-asker ilişkileri ve Kıbrıs gibi konularda atılan somut adımlar, Türkiye’nin AB üyelik sürecine olumlu katkılar sağlamıştır. Ancak ilerleyen yıllarda bu reform ivmesi yavaşlamış ve Türkiye-AB ilişkilerinde farklı zorluklar ortaya çıkmıştır. 2005 yılında müzakerelerin başlaması, Türkiye’nin AB’ye tam üyelik yolunda önemli bir adım olsa da ilerleyen yıllarda süreç siyasi ve hukuki engeller nedeniyle duraklama noktasına gelmiştir. Türkiye AB İlişkileri
Yaşanan Kırılma Noktaları ve Zorluklar (2006-2016)
Yaşanan gelişmelere paralel olarak Türkiye’nin müzakere süreci beklenildiği gibi hızlı ilerlememiştir. 2006 yılından itibaren Kıbrıs sorunu, ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı gibi alanlarda yaşanan sıkıntılar ve AB üye ülkelerinin Türkiye’ye karşı gösterdiği tutum ilişkilerde gerilim yaratmıştır(AK, 2006). Kıbrıs’ın AB’ye tam üye olduğu 2004 yılında, Kıbrıs meselesi Türkiye’nin AB ile olan müzakerelerinde ciddi bir engel haline gelmiştir. Ayrıca Fransa ve Almanya gibi ülkelerin liderleri, Türkiye’nin AB’ye tam üyelik yerine “imtiyazlı ortaklık” önerisinde bulunmuştur(DW, 2009). Bu durum Türkiye’nin müzakere sürecindeki kararlılığını olumsuz etkilemiştir.
2010’lu yıllarda, Türkiye’nin iç politikasındaki gelişmeler, özellikle “gezi olayları” ya da Gezi Parkı protestoları, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve sonrasındaki olağanüstü hal dönemi, AB tarafından insan hakları ihlalleri ve demokratik gerileme olarak algılanmıştır. Bu süreçte, AB-Türkiye ilişkileri karşılıklı güven kaybı yaşamış ve 2016 yılında müzakereler fiilen durma noktasına gelmiştir. Türkiye’nin AB üyelik müzakerelerinin yavaşlamasına neden olan kırılma noktaları ve zorluklar, 2006-2016 yılları arasında daha da belirgin hale gelmiştir. Bu dönemde Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz etkileyen aşağıdaki siyasi gelişmeler yaşanmıştır:Türkiye AB İlişkileri
Kıbrıs Sorunu
2004 yılında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin AB’ye tam üye olarak kabul edilmesi, Türkiye-AB müzakerelerinde ciddi bir engel yaratmıştır. AB’ye üye olduktan sonra Rum Yönetimi, Türkiye’nin AB ile müzakerelerinde veto gücüne sahip olmuş ve Türkiye’nin müzakere başlıklarının açılmasını engellemeye başlamıştır. Türkiye, Kıbrıs’ın tamamını kapsayan bir AB üyeliğine itiraz ederken AB, Türkiye’den Limanların Güney Kıbrıs’a açılması gibi taleplerde bulunmuş; ancak Türkiye bu talebi Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümüne bağlayarak reddetmiştir(TASAM, 2011). Kıbrıs meselesi, AB-Türkiye ilişkilerinde çözülemeyen en önemli sorunlardan biri olarak varlığını sürdürmüştür.
İfade Özgürlüğü ve Yargı Bağımsızlığı Konusunda Gerilimler
AB, 2000’li yıllarda Türkiye’nin demokratikleşme adımlarını olumlu karşılarken 2010’lu yıllarda ifade özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı konularında yaşanan gerilemeleri eleştirmeye başlamıştır (Bianet, 2014). Özellikle 301. madde (Türklüğe hakaret suçunu düzenleyen yasa maddesi) ve gazetecilere yönelik yasal baskılar, AB’nin Türkiye’deki ifade özgürlüğü konusunda endişelerini artırmıştır. AB, Türkiye’nin basın özgürlüğü konusunda reform yapmasını istemiş; ancak bu alanda ciddi bir ilerleme sağlanamaması ilişkilerde olumsuz bir etki yaratmıştır.
Gezi Parkı Protestoları
2013 yılında Gezi Parkı protestoları, Türkiye-AB ilişkilerinde bir başka kırılma noktası olmuştur. AB, protestolara müdahale sırasında Türkiye’de insan hakları ihlalleri yaşandığına dair açıklamalarda bulunmuş ve Türkiye hükümetine demokratik haklara saygı göstermesi çağrısında bulunmuştur (AB, 2013). Türkiye ise bu açıklamaları içişlerine müdahale olarak değerlendirmiş ve AB ile ilişkilerde ciddi bir gerilim yaşanmıştır. Protestolar sırasında yaşanan polis müdahaleleri ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar, AB’nin Türkiye’de demokratik değerler konusunda eleştirilerini artırmıştır.
15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi ve Olağanüstü Hal Dönemi
15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ terör örgütü eliyle yaşanan darbe girişimi, Türkiye’nin iç politikasında büyük bir değişim yaratmıştır. Darbe girişiminin ardından ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) dönemi ile birlikte hükümetin devlete tehdit olarak gördüğü uygulamalarında, Türkiye’de FETÖ ile irtibatı veya iltisakı olan birçok kamu görevlisi görevden veya açığa alınmış, basın yayın organlarına kısıtlama getirilmiş ve örgüt ile bağlantılı vakıf, dernek gibi sivil toplum kuruluşları kapatılmıştır.
Bu durum 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi sonrasında, AB’nin Türkiye’ye karşı sergilediği dayanışma eksikliği ve ülkemizin benimsemek zorunda kaldığı güvenlik odaklı politika ilişkilerimizi olumsuz etkilemiş, bu durum dolaylı olarak müzakere sürecimize de yansımıştır. Nitekim 13 Aralık 2016 tarihli AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi Dönem Başkanlığı Sonuçları’nda (Konsey’de karar alınması için gerekli oy birliği sağlanamadığından Dönem Başkanlığı Sonuçları olarak açıklanmıştır), “mevcut koşullar altında yeni fasılların müzakereye açılmasının düşünülmediği” belirtilmiştir(Avrupa Birliği Başkanlığı, 2024).
Mülteci Anlaşması (2016) ve İlişkilerde Kriz
2015 yılında başlayan mülteci krizi ile birlikte AB ve Türkiye arasında yeni bir anlaşma gündeme gelmiştir. 2016’da imzalanan Türkiye-AB Mülteci Anlaşması, Türkiye’nin Avrupa’ya yönelik mülteci akışını durdurması karşılığında mali destek almasını ve Türk vatandaşlarına vize serbestisi sağlanmasını öngörüyordu. Ancak vize serbestisi konusunda AB’nin yükümlülüklerini yerine getirmemesi, Türkiye’de büyük bir hayal kırıklığı yaratmış ve AB’ye yönelik güvensizliği artırmıştır. Türkiye, mülteci anlaşmasının yükünü tek başına taşımaktan şikâyetçi olmuş ve AB’nin bu konuda sözlerini tutmadığını ve gerekirse kapıları açacağını belirtmiştir(Euronews, 2020).
Mevcut Durum ve 2023 İtibarıyla Kırılma Noktası
2023 yılına gelindiğinde Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler daha da karmaşık bir hal almıştır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Eylül 2023’te yaptığı açıklamalarda, Türkiye-AB ilişkilerinde bir kırılma noktasına gelindiğini, AB’nin Türkiye’yi dışlaması durumunda yolların ayrılabileceğini ifade etmiştir(Euronews, 2023). Erdoğan’ın bu açıklamaları, Türkiye’nin AB üyelik sürecine dair hayal kırıklığını yansıtan önemli bir dönüm noktasıdır.Türkiye AB İlişkileri
Türkiye, 2005 yılında başladığı müzakerelerin somut bir sonuç vermemesi nedeniyle AB’nin çifte standart uyguladığına inanmaktadır. Öte yandan AB, Türkiye’nin demokrasi, insan hakları ve yargı bağımsızlığı konusundaki geri adımlarını eleştirmeye devam etmektedir. Bu durum, iki taraf arasındaki ilişkilerin hem siyasi hem de diplomatik boyutta büyük bir gerilim içinde olduğunu göstermektedir. Bu dönemde yaşanan ve ilişkilerin gerilemesine neden olan bazı gelişmeler şu şekilde sıralanabilir:
Vize Serbestisi Beklentisinin Karşılanmaması
2016 yılında Türkiye ile AB arasında imzalanan Mülteci Anlaşması, Türkiye’nin mülteci akınını durdurma çabalarına karşılık olarak AB’nin Türkiye’ye vize serbestisi sağlamasını da içeren bir anlaşmaydı. Ancak aradan geçen yıllara rağmen Türkiye’nin AB vatandaşlarına sunduğu katkılara rağmen vize serbestisi konusu bir türlü çözüme kavuşturulmamıştır. 2023 yılı itibarıyla vize serbestisinin hâlâ hayata geçirilmemesi, Türkiye’nin AB’ye yönelik en büyük hayal kırıklıklarından biri olarak öne çıkmaktadır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye’ye vize serbestisi konusunda çifte standart uyguladığını ve Türkiye’nin hak ettiği vize serbestisinin siyasi sebeplerle geciktirildiğini ifade etmiştir. Özellikle 2016 yılında, Türkiye’nin vize serbestisi için gerekli 72 kriterden 66’sını tamamladığını belirten Erdoğan, kalan 6 kriterle ilgili adımları en kısa zamanda atarak AB’nin vize serbestisinde ne kadar samimi olduğunu da göreceklerini vurgulamıştır(NTV, 2016).
Gümrük Birliği Güncellemesi ve Ekonomik İlişkiler
Türkiye ile AB arasında 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması, Türkiye’nin AB iç pazarına entegre olmasını sağlayan önemli bir ekonomik anlaşmadır. Ancak 2023 yılına gelindiğinde, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusu uzun süredir gündemde olmasına rağmen çözüme ulaşmamıştır. Türkiye AB İliskileri
Türkiye, özellikle hizmetler ve tarım gibi sektörlerde Gümrük Birliği’nin genişletilmesi ve güncellenmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu görüş, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinde önemli bir gündem maddesi olmuştur. Özellikle 2015 yılında, Dünya Bankası tarafından hazırlanan “AB-Türkiye Gümrük Birliği Değerlendirmesi” başlıklı raporda, Türkiye’nin üzerinde durduğu taşıma kotaları, vizeler ve serbest ticaret anlaşmaları konularındaki sorunlar dikkate alınarak, Gümrük Birliği’nin tarım, hizmetler ve kamu alımlarına genişletilmesi önerilmiştir(DB, 2015). AB ise Türkiye’deki demokratik gerileme ve insan hakları ihlalleri konusundaki endişelerini gerekçe göstererek bu güncellemeye sıcak bakmamaktadır. Gümrük Birliği’nin güncellenmemesi, ekonomik ilişkilerde gerilime neden olmuş ve Türkiye, AB’nin ekonomik anlamda da kendisine çifte standart uyguladığını dile getirmiştir.
Türkiye’nin İç Politikasındaki Gelişmeler
2023 yılına kadar geçen süreçte Türkiye’nin iç politikasındaki otoriterleşme ya da diktatörlük eleştirileri, AB ile olan ilişkilerin daha da gerilmesine yol açmıştır. Örneğin Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatović, Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünün endişe verici düzeyde gerilediğini ve medyanın %90’ının hükümet kontrolünde olduğunu belirtmiştir(Cumhuriyet, 2024). Özellikle yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü ve insan hakları konularındaki geri adımlar, AB’nin Türkiye’yi sıkça eleştirmesine neden olmuştur. Türkiye’de 2016 darbe girişimi sonrası ilan edilen olağanüstü hal dönemi ve bu dönemde yapılan tutuklamalar, medya üzerindeki baskılar ve sivil toplum kuruluşlarına yönelik kısıtlamalar, AB’nin demokrasiye ve insan haklarına verdiği önem çerçevesinde sürekli olarak gündemde kalmıştır. 2023’te Türkiye’deki siyasi gelişmelerin AB tarafından yakından izlenmeye devam edilmesi, AB ile Türkiye arasında karşılıklı güvenin zedelenmesine yol açmıştır. Türkiye AB İliskileri
AB Ülkeleriyle Yaşanan Diplomatik Gerginlikler
Türkiye ile AB üyeleri arasında diplomatik düzeyde de çeşitli gerginlikler yaşanmıştır. Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları üzerindeki tartışmalar, özellikle Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile yaşanan anlaşmazlıklar, Türkiye’nin AB ile ilişkilerini zorlaştırmıştır. Türkiye, bölgedeki hidrokarbon rezervleri ve deniz yetki alanları konusunda kendi haklarını savunmuş ve bu çerçevede çeşitli adımlar atmıştır. Özellikle 2019 yılında Türkiye, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına dair bir mutabakat muhtırası imzalamış ve bu durum AB tarafından eleştirilmiştir. AB, Türkiye’nin bu adımlarını uluslararası hukuka aykırı olarak değerlendirmiş ve ilişkilerde gerilime yol açmıştır(Aksu, 2013). Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları üzerindeki egemenlik mücadelesi, Türkiye’nin Akdeniz’e kıyı olmasından dolayı varlığını meşru olarak görmesi ve Türkiye’nin bölgedeki askeri varlığı, Yunanistan başta olmak üzere birçok AB üyesi tarafından tepkiyle karşılanmıştır. AB, Türkiye’nin bu bölgedeki faaliyetlerini defalarca kınamış ve Türkiye’ye yaptırım uygulama seçeneklerini gündeme getirmiştir. Bu durum Türkiye’nin AB ile ilişkilerini hem siyasi hem de diplomatik boyutta zedeleyen bir diğer unsur olmuştur.
İsveç ve Finlandiya’nın NATO Üyelik Süreci ve Türkiye’nin Tutumu
2023 yılı boyunca İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik süreçlerinde Türkiye’nin vetosu da Türkiye-AB ilişkilerinde gerilim kaynağı olmuştur. Türkiye, özellikle İsveç’in terör örgütleriyle işbirliği yaptığı ve Türkiye’ye yönelik eylemlerde gerekli müdahalenin yapılmadığı tespitleri nedeniyle bu iki ülkenin NATO üyeliklerine onay vermemiştir(AA, 2023). Bu süreç, AB ile Türkiye arasında yeni bir diplomatik sorun yaratmış ve Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde bazı AB üyesi ülkelerle ek gerginlikler yaşanmasına neden olmuştur. Türkiye’nin bu süreçteki sert tutumu, AB ile NATO arasındaki iş birliğini de etkileyen bir mesele haline gelmiştir. Türkiye AB İliskileri
Türkiye-AB Üyelik Sürecinin Fiilen Donması
2023 itibarıyla Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik süreci fiilen durmuş durumdadır. Avrupa Parlamentosu’nun (AP) Türkiye raportörü Nacho Sánchez Amor, Türkiye ile AB üyelik sürecinin artık işlevsiz hale geldiğini belirtmiştir. Amor, müzakerelerin gelinen noktada Türkiye’de demokrasinin gelişimine katkı sunmadığını ifade ederek, “süreç işlevsel değilse, ki benim görüşüme göre işlevsiz hale geliyor, başka bir format aramamız gerekir” demiştir(Euronews, 2023). Türkiye AB’nin müzakereleri siyasi sebeplerle engellediğini ve Türkiye’ye çifte standart uyguladığını savunmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Eylül 2023’te yaptığı açıklamalarda, Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki hayal kırıklığı açıkça dile getirilmiş ve gerekirse Türkiye’nin AB ile yollarını ayırabileceği ifade edilmiştir. Bu açıklama, Türkiye-AB ilişkilerinde bir dönüm noktası olarak değerlendirilmiş ve iki taraf arasındaki diplomatik ilişkilerde geleceğe yönelik belirsizlikler yaratmıştır.
Sonuç
AK Parti iktidarının ilk yıllarında Türkiye-AB ilişkileri, reformlarla desteklenen bir iyimserlik içinde başlamış; ancak ilerleyen yıllarda çeşitli siyasi ve hukuki sorunlar nedeniyle bir kırılma noktasına ulaşmıştır. Kıbrıs meselesi, Türkiye’nin iç siyaseti, AB’nin Türkiye’ye yönelik tutumu ve Türkiye’de demokratikleşme sürecindeki gerileme, ilişkilerin bozulmasında temel faktörler olmuştur. 2016 yılı itibarıyla müzakerelerin fiilen durması, bu sürecin tıkanma noktasına geldiğini göstermektedir. Günümüzde Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği belirsizdir ve tam üyelik hedefi neredeyse askıya alınmış durumdadır. Türkiye’nin iç siyasi dinamikleri ve AB’nin genişleme politikası, bu ilişkilerin kaderini belirleyecek en önemli unsurlar arasında yer almaktadır.
AB’nin, Türkiye’deki insan hakları ve demokratik gerileme eleştirileri, Türkiye’nin ise AB’nin çifte standart uyguladığı yönündeki görüşleri, karşılıklı güven kaybına neden olmuştur. 2023 itibarıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye-AB ilişkilerine dair yaptığı açıklamalar, bu kırılma noktasını daha belirgin hale getirmiştir. Türkiye’nin vize serbestisi, Gümrük Birliği güncellemesi ve üyelik müzakerelerinin ilerlememesi gibi konularda AB’den beklentilerinin karşılanmaması, AB’ye olan inancın zayıflamasına neden olmuştur.
Sonuç olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği süreci, her iki tarafın da karşılıklı endişeleri ve politik hesapları nedeniyle belirsizlik içinde kalmış derdest bir süreçtir. Türkiye, AB üyeliği hedefine olan inancını büyük ölçüde yitirmiş gözükmekte ve uluslararası sistemde alternatif dış politika stratejilerine yönelmektedir. Bu durum Türkiye ile AB arasında ilişkilerin geleceği açısından yeni bir çerçevede yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Türkiye AB İlişkileri
Kaynaklar
Aksu, F. (2013). Doğu Akdeniz deniz yetki alanları sorunu ve Türkiye-AB ilişkileri. Avrasya
Dosyası, 26(58), 89-108. https://dergipark.org.tr/tr/pub/avrasya/issue/58536/845699
Anadolu Ajansı. (2023, 16 Eylül). Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: Terör örgütleri özellikle İsveç’in
NATO üyeliğinin yoluna mayınlar döşüyor. https://www.aa.com.tr/tr/gundem/disisleri-bakani-cavusoglu-teror-orgutleri-ozellikle-isvecin-nato-uyeliginin-yoluna-mayinlar-dosuyor/2806226
Avrupa Birliği. (2013, 3 Haziran). AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi
Catherine Ashton’ın Türkiye’deki protestolarla ilgili açıklaması. https://www.ab.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AB_Turkiye_Iliskileri/AB_Turkiye_Iliskileri_2013.pdf
Avrupa Birliği Bakanlığı. (2004). AB Uyum Yasaları: Değişiklikler ve Yenilikler. Ankara: Avrupa Birliği Bakanlığı Yayınları.
Avrupa Birliği Başkanlığı. (2024). Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin tarihçesi.
https://www.ab.gov.tr/turkiye-ab-iliskilerinin-tarihcesi_111.html
Avrupa Komisyonu. (2004). Türkiye 2004 İlerleme Raporu.
https://www.ab.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turkiye_Ilerleme_Rap_2004.pdf
Avrupa Komisyonu. (2006). Türkiye 2006 İlerleme Raporu.
https://www.ab.gov.tr/ilerleme-raporlari_46224.html
Bianet. (2014, 15 Ekim). AB, ifade özgürlüğünde AİHM içtihatları uygulanmalı.
https://bianet.org/haber/ab-ifade-ozgurlugunde-aihm-ictihatlari-uygulanmali-110655
Cumhuriyet. (2024, 6 Mart). Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinden Türkiye raporu:
‘AYM ve AİHM kararlarının uygulanmaması anayasal düzeni zayıflatıyor’. https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/avrupa-konseyi-insan-haklari-komiserinden-turkiye-raporu-aym-ve-aihm-2182553
Dünya Bankası. (2015). AB-Türkiye Gümrük Birliği Değerlendirmesi.
https://www.worldbank.org/en/news/feature/2015/04/01/ab-turkiye-gumruk-birligi-degerlendirmesi
Euronews. (2020, 4 Mart). Mültecilere kapıların açılması Göçmen Mutabakatı’nın sonu mu?
https://tr.euronews.com/2020/03/04/multecilere-kapilarin-acilmasi-gocmen-mutabakatinin-sonu-mu
Euronews. (2023, 16 Eylül). Erdoğan’dan AB’ye tepki: Gerekirse yolları ayırabiliriz.
https://tr.euronews.com/2023/09/16/erdogandan-abye-tepki-gerekirse-yollari-ayirabiliriz
Euronews. (2023, 20 Temmuz). Sánchez Amor: Türkiye – AB üyelik süreci işlevsiz hale geliyor.
https://tr.euronews.com/2023/07/20/sanchez-amor-turkiye-ab-uyelik-sureci-islevsiz-hale-geliyorbaska-bir-format-bakmamiz-g
Hürriyet Gazetesi. (2004, 17 Şubat). Erdoğan: Annan’a destek sürecek.
https://bigpara.hurriyet.com.tr/haberler/politika-haberleri/erdogan-annan-a-destek-surecek_ID480340/
İnsan Hakları Derneği. (2004). 2003-2004 Döneminde İşkence ile İlgili Bilgi ve Belgeler. Ankara: İnsan Hakları Derneği Yayınları.
Kopenhag Kriterleri. (n.d.). In Vikipedi. https://tr.wikipedia.org/wiki/Kopenhag_Kriterleri
Kriter Dergisi. (n.d.). AK Parti Hükümetleri Döneminde Kürt Meselesinin Evrimi.
https://kriterdergi.com/dosya-ak-parti-siyaseti/ak-parti-hukumetleri-doneminde-kurt-meselesinin-evrimi
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği. (2003). 2003 yılı Kasım ayı toplantısı.
https://www.mgk.gov.tr/index.php/2003-yili-kasim-ayi-toplantisi
TASAM. (2011). Türkiye-AB İlişkileri Kapsamında Kıbrıs Sorunu.
https://tasam.org/tr-TR/Icerik/2414/turkiye-ab_iliskileri_kapsaminda_kibris_sorunu
NTV. (2016, 5 Ekim). Cumhurbaşkanı Erdoğan: Vize serbestisi sürecinde 72 kriterden 66’sını
tamamladık. https://www.ntv.com.tr/turkiye/vize-serbestisi-surecinde-72-kriterden-66sini-tamamladik%2CkpUV-xuDIEmXAvyeyfNivA