Röportör: Merve Ertunç – Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları – Pamukkale Üniversitesi 4. Sınıf Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik
Röportaj Yapılan Kişi: Altınbaş Üniversitesi Cinsiyet Eşitliği Savunma Kulübü Başkan Yardımcısı Simge Kaplan
Röportör: Merhaba, ben Merve Ertunç, Pamukkale Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık lisansı 4.sınıf öğrencisiyim. Dahil olduğum Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları programı neticesinde verimli bir röportaj gerçekleştirmek, cinsiyet eşitliğinden söz etmek, üniversite kulüplerinin bu konudaki yaklaşımlarını, çalışmalarını değerlendirmek üzere Cinsiyet Eşitliği Savunma Kulübü Başkan Yardımcısı Simge Kaplan ile bir araya geldik. Bilindiği üzere toplumsal cinsiyet rolleri konusu pek çok araştırmaya konu olup bizlere geniş bir araştırma alanı tanımıştır. Günlük yaşamımızın her anında cinsiyetçi söylemler yer almakta olup farkında olmadan da olsa örtük mesajları almakta ve tekrar çıktısını yapmaktayız. Bu bağlamda cinsiyet eşitliğini, toplumsal rollerin eşitliğini savunmak ve bunu pratiğe dökmek büyük önem taşımaktadır. Cinsiyetçiliğe, türcülüğe, tüm ötekileştirmeye karşı gelmek daha eşit yarınlara ulaşabilmek adına egemen olan ataerkil yapının zincirini kırmak için mücadele etmek büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda cinsiyet eşitliğini, üniversite yapısındaki gelişmeleri, etkinlikleri, kulübün misyonunu ve vizyonunu, çalışmalar bağlamında topluluğa üye olan üyelerin kaydettikleri gelişmelerden söz ettiğimiz keyifli, bilgilendirici bir röportaj gerçekleştirmiş bulunmaktayız. Kendisine bu değerli katılımı için teşekkür ederim.
1- Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Merhabalar, Simge Kaplan ben. 23 yaşındayım ve psikoloji 3. sınıf öğrencisiyim. Ortaokul ve lise yıllarımda tiyatro ve edebiyat ile ilgilendim. Şu an felsefe, sanat ve sosyal bilimler ile yakın temaslı bir hayatım var. Bilhassa sosyal psikoloji ve toplumsal cinsiyet rolleri ile ilgileniyorum ve yaşamakta olduğumuz her şeyin toplumsal bir karşılığı olduğunu düşünüyorum. Her birimizin daha iyi bir dünya için mücadele vermesi gerektiğine inandığım için çeşitli kulüplerde çalışarak insanların bilinçlenme serüvenine katkı sağlamaya gayret ediyorum. Başkan yardımcısı olduğum CESK ile birlikte toplumsal cinsiyet rolleri başlığında birçok çalışma yürüttük ve yürütüyoruz.
2- Son dönemde tartışmaların odağında olan cinsiyet eşitliği kavramı nedir?
Toplumlarca belirlenen ve hayatımızın her bir parçasında şiddetle baskısına maruz kaldığımız toplumsal cinsiyet rolleri, her birimizin “doğru kadın” ve “doğru erkek” halinde var olmasını bekler ve içerisinde kendine ait normalleri yaratır. Böylece bizler ancak bir kadın ya da bir erkek kimliği üzerinden var olabilir, hatta bu norm ideası ile uyuşabilmek için benlik kavramımızı görmezden bile gelebiliriz. Cinsiyet eşitliği hatta eşitsizliği dersek daha doğru olacak ki ataerkil toplumların tamamında kadın gerek iş yükü, sosyal sorumluluklar gerek de verilen emeğin karşılığında alınan ya da kazanılan maddi ve manevi değerlerin tamamı açısından bariz bir şekilde sömürülür. Kadının olası bir erk tarafından korunması, bakılması ve sahiplenilmesi doğru görülen bu eril toplum ideasında toplumsal cinsiyet eşitsizliği önce aile dinamiklerinde, sonra iş dünyasında, sosyal ilişkilerde ve sanat, siyaset gibi aslında her bir oluşumun içinde kadını erkeğin gölgesinde bırakan normaller dünyasına sahiptir. Günümüzde hem ikili ilişkilerin yaratısında hem de devlet gibi oluşumların içerisinde erkek egemen bir varoluş mevcuttur. Böylelikle kadının ve erkeğin gerçekleştirmesi gereken birbirinden farklı ve kısıtlayıcı toplumsal rolleri vardır.
3- Cinsiyet eşitliğini savunma kulübünün bu konudaki genel yaklaşımı hakkında bilgi verir misiniz?
CESK (Cinsiyet Eşitliğini Savunma Kulübü) temel vizyonu üniversite gençliğinin toplumsal cinsiyet mevzuunda bilinçlenmesini sağlamak olan, bilhassa feminist ideolojinin doğru yansıtılması için mücadele veren ve tarafsızlıktan değil özgürlükten yana olan bir kulüptür. Kadınların kurtuluşu toplumsal kurtuluştan bağımsız değildir ve dünya üzerinde her kısıtlama doğrudan kadın haklarını tehdit eder. Bu yüzden ataerkil düzenle mücadelenin aynı zamanda ırkçılığa, gericiliğe, homofobiye, türcülüğe ve kapitalizmle karşı mücadele anlamına geldiğine inanıyoruz.
4- Kulüp olarak bu alanda hangi çalışmaları yapıyorsunuz, projelerinizden/etkinliklerinizden bahseder misiniz?
Biz kulüp olarak öncelikle aynı yaş grubunda olduğumuz, bizimle benzer dinamiklerde olan kişilere ulaşmayı ve onları toplumsal cinsiyet konusunda bilinçlendirmeyi hedefledik. Bu gayede yaptığımız çeşitli okumalarla önce teoride bilgi sahibi olmaya odaklandık, sonra çeşitli seminerler, bilgilendirici konuşmalar düzenledik ve okulumuz öğrencilerini alanda akademik çalışma yapmış veya yapmakta olan kişilerle bir araya getirdik. Toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında bahsedebileceğimiz flört şiddeti gibi birçok konuda workshoplar düzenledik. LGBTİ+ gibi cinsel kimlikleri veya yönelimleri sebebiyle toplum dışına itilmiş, öteki olmaya maruz bırakılmış kişilerin kendilerini ifade edebilecekleri çeşitli alanlar yarattık ve bu şekilde bazı konferanslar düzenledik. Tüm bu okul içi çalışmaların dışında, İstanbul içinde düzenlenen neredeyse tüm kadın hareketleri etkinliklerinde vardık ve insanları da bunun bir parçası olmaya teşvik ettik.
5- Yürüttüğünüz çalışmaların kulüp üyeleriniz üzerinde pozitif etkilerini ya da yaşamlarına katkılarını gözlemleyebiliyor musunuz?
Mutlaka gözlemledik ve halen gözlemliyoruz. Her şeyden önce insanların oldukları gibi kabul görmediği ve toplum tarafından sürekli belirli normallerin içine sıkıştırılması herkesin kendini ifadesinde ve keşfinde büyük travmalara sebep veriyor. Biz küçük de olsa herkesin özgür olabildiği bir platform yarattık ve bu sayede kendini keşfeden çok fazla kişi olduğunu gördük. Yaptığımız etkinlere katılan ve bu sayede bilinçlenen, hatta sonrasında maruz kaldıkları şiddeti bizimle paylaşan çok fazla insan oldu. İnsanların kendi hayatlarını pozitif yönlü değiştirebileceklerine olan inancının arttığını, ve bu inancın birlikten doğduğunu gördük.
6- Son olarak kişisel deneyimleriniz neticesinde fikirlerinizi paylaşabilir misiniz?
Ben kişisel olarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yok oluşuyla beraber güncel olarak mücadele verdiğimiz birçok problemin ve travmanın da yok olacağına inanıyorum. Şöyle bir an dönüp baktığımızda, herkesin özgürce haline gelebildiği kişilerden oluşan bir dünyanın ne büyük travmaları ne umutsuzlukları, en mutsuz halleriyle istemedikleri işleri yapan ve endüstriyi yaratan kişileri ne kapitalizmi besleyen maddi çıkarları ve bu çarkın dönmesine izin veren devlet yapılarını içereceğini düşünmüyorum. Özgürlük, eşitlik gibi kavramlar bireyde başlarsa ailede ve sonra toplumda da yerini bulur. Bu ikili bir ilişki olmanın dışında, sebep-sonuç şeklinde bile açıklanabilir. Kadın ve erkeğin eşit hürlükte var olabilmesini sağlarsak, toplumların da eşit olmasını sağlayabiliriz. Etnik köken, dil, din ve cinsiyet gibi kavramların dışında insanları “insan” olarak algılayabilirsek ancak hayvanları da türcülükten uzak birer varlık olarak görürüz. Sömürmeyiz, farkına varırız. Dünyayı çeşitli yollarla canice tüketen insan, önce kendi içinde yarattığı bu tüketim zincirini kırabilmeli sonra toplumların ve devletlerin uğruna milyonlarca insanı öldürdüğü sınırların aslında bir hiçlikten ibaret olduğunun farkına varır. Kadınların sesi çıkarsa, öteki olan herkesin sesi çıkar. Ve hepimiz bir noktada ötekiyiz.
MERVE ERTUNÇ
Toplumsal Cinsiyet Staj Programı