Kapımızdaki Yabancılar, Zygmunt Bauman, 2016, Ayrıntı Yayınları, 2. Basım, Sayfa Sayısı: 93
Zygmunt Bauman, Kapımızdaki Yabancılar kitabında şu sıralar özellikle Avrupa’da, göçmen kriziyle bağlantılı olarak gündemde olan “ahlaki panik”in kökenlerini ve etkilerini incelemektedir. Politik kampanyalarla artırılan korkunun doğasını incelerken bu insanlık krizinin çözümünün bu tarz bölünmeyi teşvik eden kampanyalardansa, yakın ve artan ölçüde temasların artırılmasında olduğunu okurla beraber adım adım keşfetmektedir. Ayrıca yazar, kitapta, göç meselelerinin çok boyutlu olduğuna da dikkat çekmektedir.
Bauman, göç ve göçmenlere dair ‘nasırlaşmış duyarsızlık’, dışlama, güvensizlik ve sözde güvenlikleştirme tedbirlerini, medyanın ve hükümetlerin hali hazırda var oluyor olsa dahi toplumda artırdıkları panik ve korkudan nasıl karlı çıkıyor olduklarına dair analizler yapmaktadır. Temelde göçmen meselesinin ortaya çıkış sebepleriyle bağlantılarından başlayarak toplumlarda doğal olarak yarattığı etkilerin politikacılar tarafından ne şekillerde manipüle edildiğinden bahseden kitap, ayrı ayrı meselenin farklı detaylarına odaklanmaktadır. Göç paniği ve suistimalleri, güvensizlik ve güvenlikleştirme, diktatörvâri liderler ve sürükledikleri kitleler, göç sorununun Avrupalılaştırılması, her daim ahlaki davranışa dönüşmeyen ahlaki bilgi ve nefretin antropolojik ve zamanla sınırlı kökenlerini göç meselesiyle ve toplumda oluşan ve oluşturulan etkileriyle bağlantılı olarak ele almaktadır. Genel olarak yazar, dilsel öğelerin, toplumda bir algı yaratmada, kurum ve hükümetlerce ne şekillerde kullanılıyor olduğuna da farklı kısımlarda değinmektedir.
Göç paniğinin kökenlerinden, toplumda nasıl teşvik ve suistimal edildiğinden bahsedilen kısımda, son dönemdeki göç meselesi şu şekilde özetlenmektedir: “Batılı güçlerin yanlış hesaplanmış, ahmakça dar kafalı ve açıkça beyhude politikaları ve askeri girişimlerinin sonrasında, Ortadoğu bölgesinin derin ve görünüşe göre umutsuz istikrarlaşmasının sonuçlarına katlanıyoruz.” Ucuz yabancı işçilerin temelini oluşturan göçmenlerin, sermaye sahibi kişilerce hoş karşılanması ve bir yandan da toplumsal konumlarının kırılganlığından çoktandır mustarip olan kişilerin emek piyasasındaki haksız rekabetle durumlarının daha da belirginleşmiş olması toplumdaki iki temel arzu olduğunda, bu, siyasi olarak patlamaya hazır bir ruh halini beraberinde getirmektedir. Bu noktada yazar; pek de becerikli sayılmayacak çeşitli hamleler arasında yön değiştireduran politikacıların çabalarının göçün duraklamaya uğraması konusundaki kontrolünü, kumsalda dalgaları izlerken dalgalara bağıran birisinin kontrolüne benzetmektedir. Bu durumda deniz geri çekilmeyeceği gibi, Paul Collier’e göre yoksul ve zengin ülkeler arasındaki gelir farkının fazlalığı, yıllar geçtikçe göçlerde artışlara, diasporalara ve dolayısıyla göçün kolaylaştırılmasıyla yeniden artışına ve sonunda büyük bir dengesizliğe dönüşecektir.
Göçmenlere yönelik hınç ve hırçınlığın bazı nedenlerinin ele alındığı bu kısımda, bir Ezop masalından örnek verilmektedir. Masalda tavşanlar, diğer hayvanlar tarafından öylesine büyük bir zulme uğrarlar ki nereye gideceklerini bilemezler. Ne zaman bir hayvanın yanlarına yaklaştığını görseler hemen oradan kaçarlar. Bir gün bir at sürüsünün koşarak onlara geldiğini gören tavşanlar, bu korkuyla yaşamaktansa göle atlayıp boğulmaya kararlıdırlar. Onların göle yaklaştığını gören kurbağa sürüsü, korkarak suya atlar. Tavşanlar aralarında aslında işlerin göründüğü kadar kötü olmadığını, ölümü seçmeye gerek olmadığını konuşmaya başlarlar. Kendilerinden daha zor durumda olan birilerinin olduğunu keşfetmek, bir çeşit tatmin ve sürekli gördükleri eziyetlere kısa bir moladır. Tıpkı bunun gibi, dibe vurduklarından şüphelenen kişiler için de kendilerinin durumundan daha beteri olduğunun keşfi insana umut veren, geriye kalan özgüvenlerini koruyan bir etki yapmaktadır. İnsan haklarından yoksun evsiz göçmenlerin gelişi de buna benzer bir duruma denk gelmektedir. Bu çarpık mantığın yarattığı zihniyet ve ortaya çıkardığı ruh hali, pek çok politikacı tarafından oy toplama arenasına dönüşmektedir.
Bauman, başka bir kısımda güvenlikleştirme teriminin kullanım şekillerine de değinmektedir. Bauman bu kısımda, güvenlik ve benzeri bazı temel kelimelerin sözlük anlamlarının ve topluma aktarımlarda kullanılan terimleştirilmiş anlamlarının bile isteye, bir güvenlik yanılsaması oluşturmak adına sıkça birbirleri yerine kullanıldığından bahsetmektedir. İki terimin birbiri yerine kullanılması, bu olguya kamuda gösterilen takdir ve saygı akla ilk getirdiği güvenlik sağlayıcılara ve güvenlik güçlerine de aktarılmaktadır. Yani durumun takriben şöyle bir şeye dönüştüğü fark edilebilir: Güvensiz mi hissediyorsunuz? O halde sizi korumak için daha fazla kamu güvenlik hizmeti talep edin ve tehlikeleri önlediğine inanılan daha fazla güvenlik aleti satın alın. Bu tarz bir algı, politikacıların kendilerini destekleyen grupların taleplerini yerine getiremeseler de getirir gibi gözükmelerine, hatta kahramanlık yapıyor olmalarına bile olanak tanımaktadır.
BEDRİYE DİLARA ŞİMŞEK
GÖÇ ÇALIŞMALARI STAJYERİ