Afganistan devlet başkanı Hamid Karzai geçtiğimiz ay içerisinde kurmaylarıyla birlikte Amerika Birleşik Devletleri’nde ziyaretlerde bulundu. ABD Başkanı Barack Obama ile de görüşen Karzai, Mayıs 2012’de Chicago’da yapılan NATO Zirvesi’nden sonra ilk defa meslektaşıyla bir araya geldi. Başkan Obama başkanlık seçim sürecinde Afganistan savaşı üzerine çok fazla açıklama yapmamış, yeni şeyler söylememiş, sadece bu zirvede alınan kararların uygulanması noktasında adımlar atmıştı.
Bu zirvede alınan kararlardan bir tanesi de 2014 sonu itibarıyla ABD ve NATO ülkelerinin, muharip askerlerinin tamamını Afganistan’dan çekmiş olması idi. Aynı zamanda 2014 sonuna kadarki sürecin nasıl ilerleyeceğine dair genel bir çerçeve çizilmiş olmasına rağmen detaylar daha sonra netleştirilmek üzere bırakılmıştı. Karzai-Obama buluşması bu açıdan büyük önem arz etmekteydi.
10 seneden uzun bir süredir Afganistan’ı yöneten ve 2014 Nisan ayında yapılacak başkanlık seçimi ile anayasal zorunluluktan dolayı tekrar seçilemeyecek olan Karzai, son 15 ayında nasıl bir politika uygulayacağına dair fikir alışverişlerinde bulunma şansı yakaladı. Yine bu süreçte hem hükümetinin hem de Afgan halkının ABD’den beklentilerini dile getirdi.
Daha önce Obama ve Karzai tarafından imzalanmış olan İkili Güvenlik Anlaşması’nın detaylarının da konuşulduğu toplantıların sonucunda ortak bir de basın açıklaması yapan liderler fazlasıyla iyimser bir tablo çizdiler. Çizilen bu iyimser tablo, özellikle 2014 sonuna kadarki süreçte ulaşılması hedeflenen başarıların sağlanması noktasında en büyük dezavantajı oluşturmaktadır.
El-Kaide lideri Usame bin Ladin’in de öldürülmesi ile Afgan savaşında halk desteği %25’lere kadar düşen Barack Obama, başkanlık seçim sürecinde de Afganistan konusunu çok fazla seçim malzemesi yapmamış ve öncelikleri arasında bulundurmamıştı. Kaybolan halk desteği ile birlikte Başkan Obama, Afganistan’da kalan 66 bin askerini daha hızlı geri çekmeyi amaçlamıştı. Nitekim, 12 Şubat tarihinde Kongre’ye hitaben yaptığı Birliğin Durumu (State of the Union) konuşmasında Obama, gelecek yılın sonuna kadar 34 bin askerin daha Afganistan’dan çekileceğini aktardı.
Başkan Obama bu konuda çok aceleci davranıp geri dönülemez kararlar almadan önce, ABD’nin ve NATO’nun Afganistan’daki orduları eski komutanı General Stanley A. McChrystal’a bir kulak vermeli. Yakın tarihli bir röportajda, Afganistan’ın ve bölgenin istikrarının sağlanması için Amerika Birleşik Devletleri’nin Afganistan’da halen askeri güç bulundurması gerektiğini ifade eden General McChrystal, “Afganistan’ın tamamen istikrarsız bir hale gelmesine izin verirsek, Pakistan’ın istikrar sağlaması çok güç” açıklamasını yaptı. ABD’nin Afganistan’da az sayıda bir askerle kalıp El-Kaide’ye karşı gerçekleştirilecek olan baskınlarda bunların devreye girmesini öneren analistlerle de aynı fikri paylaşmayan McChrystal, terörle mücadele operasyonlarının kontrgerilla harekat çabaları ile birlikte yürütülmesi gerektiğinin altını çizdi.
ABD Başkanı Barack Obama’nın Afganistan Savaşı’nı artık bir “zorunluluk savaşı” olarak görmemesi anlaşılabilir. Bugün gelinen noktada, 2014 sonrasında geride sadece 3 bin ila 9 bin asker arasında asker bırakmayı planlayan bir Beyaz Saray var. Obama, sahada görev yapmış olan komutanlarının tavsiyelerinden çok daha hızlı bir şekilde asker çekme planı yapıyor.
Tamamen tartışmaya açık olmakla birlikte Afganistan bugün, son 35 yıllık modern tarihinin en gelişmiş, en demokratik, en güvenli ve en müreffeh dönemini yaşıyor olabilir. Fakat, bu alanlardaki kazanımlar halen kırılgan ve tersine dönebilir. İşte tam bu noktada Amerika Birleşik Devletleri, hem geçiş sürecinin başarılı bir şekilde tamamlanması hem de 2014 sonrası dönemde bölgenin istikrar ve refahı açısından halen birinci derecede önemli figür konumundadır.
2014 sonrası Afganistan’da ABD’yi önemli bir figür kılan başlıca husus, Taliban’ın barış için masaya oturtulması sürecinde caydırıcılığın üst seviyede tutulabilmesidir. ABD, askeri operasyonların her şeyi çözeceği yönünde bir düşünce yapısında iken bir anda neredeyse bütün askerlerini geri çekeceği noktasında bir yönelim gösterdi. Bu şekilde pozisyon alan ABD yönetiminin ifrat ile tefrit arasında gidip geldiğine şahitlik ediyoruz. Tek başına askeri müdahalelerle Afganistan’da başarı sağlanamayacağı gibi askeri operasyonların en azından şu aşamada tamamen de kesilmemesi gerekmektedir. Bu durum barış masasında Taliban’ın karşısında oturan güçlerin (Afganistan, ABD ve NATO) caydırıcılığını bitirir. Caydırıcılık düşmanla diyalog kurmanızda her ne kadar asıl konu olmasa da elinizi güçlü kılacak unsurların başında gelmektedir ve masaya oturduğunuzda karşınızdakine şartlarınızı kabul ettirmek için size avantaj sağlar. Bu noktada ABD askerinin, Afgan güvenlik güçlerine eğitmen ve danışman olarak destek çıkmasının yanında ABD ordusunun en yeni askeri donanımı ile de 2014 sonrasında orada bulunması caydırıcılık noktasında büyük önem arz etmektedir.
İkinci bir husus da caydırıcılığın yanında yürütülmesi gerekli olan diplomasidir. Afganistan’ın güvenliği ve istikrarı, denklemin bir köşesinde Pakistan olmadan mümkün olmayacaktır. Ayrıca Afganistan’ın geçmişteki şiddet dolu günlerine geri dönme yönünde taşıdığı risk, sadece Pakistan’ın değil Hindistan, Çin, İran, Orta Asya ülkeleri ve hatta Rusya’nın da paylaştığı bir endişe unsurudur. Güvenli ve istikrarlı bir Afganistan’dan hepsi fayda sağlayabilirler. Bu noktada başlatılmış olan İstanbul Süreci, Asya’nın Kalbinde Dostluk ve İşbirliği, Türkiye-Afganistan-Pakistan Üçlü Zirvesi ve İngiltere-Afganistan-Pakistan Üçlü Zirvesi gibi birçok inisiyatif mevcut. Bölge ülkelerini de işin içine çekerek bu inisiyatiflerin sayılarının artırılması noktasında yine ABD’ye büyük görevler düşmektedir. ABD, Hindistan, Pakistan ve Afganistan’ın yer aldığı bir diyalog platformu, ABD-Çin-Afganistan ve hatta ABD-İran-Afganistan (bu platformda Türkiye de aktif yer alabilir) platformlarının oluşturulması bütün bölgenin güvenliği ve istikrarı noktasında önemli katkılar sağlayacaktır.
Güney Asya, Orta Asya, Çin’in batısı ve İran’ın doğusu belki de dünyanın en az birbirine bağlantılı bölgelerinden bir tanesi. Afganistan bölgedeki entegrasyonu kolaylaştırabilecek, jeopolitik açıdan en önemli ülke konumunda bulunmaktadır. Afganistan’daki yetersiz ilerleme süreci ile alakalı Washington kesinlikle kendini izole etmemelidir. Zira Afganistan, ABD için kaybedilecek ve göz ardı edilecek bir yer değildir. Daha istikrarlı ve müreffeh bir coğrafya, Batı’nın kendi ulusal güvenliğini de sağlaması noktasında önemlidir. Ama bütün bunlar Amerika Birleşik Devletleri’nin devam edecek olan bağlılığına ve taahhütlerine bağlıdır…
Salih Doğan
Keele Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Doktora Adayı
Turgut Özal Üniversitesi Araştırma Görevlisi
Yazara www.salihdogan.com adresinden ulaşabilir, Twitter’da @salihdogan üzerinden takip edebilirsiniz.